Yazar "Sevin, Gülnur" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 16 / 16
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Antimicrobial and Cytotoxic Studies of New 2-Substitue-1H-Benzimidazole Derivatives(2011) Sarıkaya, Görkem; Alpan, Ayşe Selcen; Taşlı, Hüseyin; Sevin, Gülnur; Korkmaz, Ceren; Güneş, Hasan Semih…Öğe Defibrotid ile tedavinin tavşan karotid arterinde intimal kalınlaşma ve vasküler reaktivite üzerine etkisi(Ege Üniversitesi, 1996) Sevin, Gülnur; Üstünes, LeventAteroskleroz, kollejen, elastin, lipid, kalsiyum birikimi ve makrofaj infiltrasyonu ile karakterize bir arter hastalığıdır. Pek çok gelişmiş ülkede ölüm nedenleri arasında İlk sırada yer almaktadır. Günümüzde, ateroskleroza yol açan risk faktörlerinin pek çoğu bilinmekte ve aterosklerotlk lezyonların gelişimi İle ilgili yoğun çalışmalar sürdürülmektedir, insanda, ateroskleroz gelişiminden önce düz kas hücre migrasyonu ve proliferasyonu nedeniyle intimal kalınlaşmanın İlk basamak olduğu gösterilmiştir, intimal kalınlaşma ve bu süreçte meydana gelen vasküler reaktivite değişiklikleri atrerosklerozun erken dönemini oluşturmaktadır. Erken dönem aterosklerotik lezyonların oluşumunun engellenmesi yolunda günümüzde yoğun çabalar sürdürülmektedir. Bu yönde etkileri en fazla araştırılan ilaçlar kalsiyum giriş blokörleri ve anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörleridir. Defibrotid, memeli organlarından elde edilen ve bazı vasküler hastalıkların tedavisi için geliştirilmiş dezoksiribonükleik, asid türevi bir ilaçtır. Bu ilacın fibrinolizi artıraığ7T"antitrombotik ve antiaterosklerotik etkiler gösterdiği bildirilmiştir. Defibrotidin tüm bu etkilerinin doku plazminojen aktivatörü işlevini güçlendirmesine, plazminojen aktivatör inhibitörü aktivitesini azaltmasına ve en önemlisi prostasiklin (PGI2) ve prostaglandin E2 biyosentezini selektif olarak artırmasına bağlı olabileceği İleri sürülmektedir. Diğer yandan. Booth ve arkadaşları 1989 yılında tavşan karotid arterine biyolojik olarak Inert, yumuşak ve esnek silikon yaka yerleştirilmesinin intimal kalınlaşmaya ve vasküler reaktivitede değişikliklere neden olduğunu göstermişler ve yeni bir ateroskeroz modeli tanımlamışlardır. Yukarıdaki bilgilerin ışığında, biz de bu çalşmada, antiatero sklerotlk etki potansiyeli taşıdığı bildirilen defibrotidin (120mg/kg/ gün, p.o.) bu modelde yaka uygulaması sonucu oluşan İntimal kalınlaşma ve bu sırada ortaya çıkan vasküler reaktivite değişiklikleri üzerindeki etkilerini araştırdık. Bu amaçla, defibrotid tedavisine yaka uygulanmasından 7 gün önce başlanmış ve 21 gün devam edilmiştir. Tedavi sonunda yaka arter ve kontraletaral83 normal arter segmentleri alınarak histolojik incelemeler ve organ banyosu çalışmaları yapılmıştır. Tavşan karotid arterine yaka yerleştirilmesi plasebo grubunda intimal kalınlaşmaya yol açmıştır (normal 0.005 ± 0.000 mm2, yaka 0.024 ± 0.002 mm2, p=0.007). Yaka uygulaması ile oluşan bu İntimal kalınlaşma defibrotid tedavisi İle İstatistiksel olarak anlamlı bir şekilde inhibe edilmiştir (normal 0.006± 0.000 mm2, yaka 0.016 ± 0.002 mm2, p=0.027). Ancak defibrotid ile tedavi normal ve yaka arterlerin medya tabakalarında kalınlaşmaya neden olmuştur (defibrotid İle plasebo, normal arterler 0.392± 0.027 mm2; 0.306 ± 0.022 mm2, p=0.021 ve defibrotid ile plasebo, yaka arterler 0.420±0.022 mm2 ; 0.344± 0.027 mm2. p=0.021). Yaka yerleştirilmesi intimal kalınlaşmadan bağımsız olarak vasküler reaktivitede değişikliklere neden olmuştur. Yaka uygulanması agonistlere verilen maksimum kasılma cevaplarını azaltmıştır. Bunun yanısıra serotonin duyarlığında artmaya (normal 7.2 ±0.1, yaka 7.6 ± 0.15, p=0.004), fenllefrin duyarlığında azalmaya (normal 6.34 ± 0. 1, yaka 5.99 ± 0. 1 1, p=0.035) neden olmuştur. Defibrotid ile tedavi yaka uygulaması İle ortaya çıkan vasküler reaktlvitedekl değişlikleri istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde etkilememiştir. Sonuç olarak çalışmamızda, 120 mg/kg/gün dozunda, oral yoldan uygulanan defibrotidin perivasküler uygulamalı yaka modelinde intimal kalınlaşmayı İnhibe ettiği buna karşılık medya tabakasında artış oluşturduğu belirlenmiştir. Defibrotidin, tavşan karotid arterinde bir yandan intimal kalınlaşmayı engellerken diğer yandan damar medya tabakasında kalınlaşmaya yol açtığının gösterilmesi, bu ilacın klinikteki kronik kullanımına ışık tutmak üzere daha İleri laboratuvar çalışmalarının gerekli olduğunu gündeme getirmektedir. Ayrıca, çalışmamızda defibrotidin denenen dozda bu modelde ortaya çıkan vasküler reaktivite değişiklikleri üzerine etkili olmadığı da gösterilmiştirÖğe Defibrotid ile tedavinin tavşan karotid aterinde intimal kalınlaşma ve vasküler reaktive üzerine etkisi(Ege Üniversitesi, 1996) Sevin, Gülnur; Üstünes, LeventAteroskleroz, kollejen, elastin, lipid, kalsiyum birikimi ve makrofaj infiltrasyonu ile karakterize bir arter hastalığıdır. Pek çok gelişmiş ülkede ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer almaktadır. Günümüzde, ateroskleroza yol açan risk faktörlerinin pek çoğu bilinmekte ve aterosklerotik lezyonların gelişimi ile ilgili yoğun çalışmalar sürdürülmektedir. İnsanda, ateroskleroz gelişiminden önce düz kas hücre migrasyonu ve proliferasyonu nedeniyle intimal kalınlaşmanın ilk basamak olduğu gösterilmiştir. İntimal kalınlaşma ve bu süreçte meydana gelen vasküler reaktivite değişiklikleri atrerosklerozun erken dönemini oluşturmaktadır. Erken dönem aterosklerotik lezyonların oluşumunun engellenmesi yolunda günümüzde yoğun çabalar sürdürülmektedir. Bu yönde etkileri en fazla araştırılan ilaçlar kalsiyum giriş blokörleri ve anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörleridir. Defibrotid, memeli organlarından elde edilen ve bazı vasküler hastalıkların tedavisi için geliştirilmiş dezoksiribonükleik asid türevi bir ilaçtır. Bu ilacın fibrinolizi artırdığı, antitrombotik ve antiaterosklerotik etkiler gösterdiği bildirilmiştir. Defibrotidin tüm bu etkilerinin doku plazminojen aktivatörü işlevini güçlendirmesine, plazminojen aktivatör inhibitörü aktivitesini azaltmasına ve en önemlisi prostasiklin (PGI2) ve prostaglandin E2 biyosentezini selektif olarak arttırmasına bağlı olabileceği ileri sürülmektedir. Diğer yandan, Booth ve arkadaşları 1989 yılında tavşan karotid arterine biyolojik olarak inert, yumuşak ve esnek silikon yaka yerleştirilmesinin intimal kalınlaşmaya ve vasküler reaktivitede değişikliklere neden olduğunu göstermişler ve yeni bir ateroskeroz modeli tanımlamışlardır. Yukarıdaki bilgilerin ışığında, biz de bu çalışmada, antiaterosklerotik etki potansiyeli taşıdığı bildirilen defibrotidin(120mg/kg/gün, p.o.) bu modelde yaka uygulaması sonucu oluşan intimal kalınlaşma ve bu sırada ortaya çıkan vasküler reaktivite değişiklikleri üzerindeki etkilerini araştırdık. Bu amaçla, defibrotid tedavisine yaka uygulamasından 7 gün önce başlanmış ve 21 gün devam edilmiştir. Tedavi sonunda yaka arter ve kontraletaral normal arter segmentleri alınarak histolojik incelemeler ve organ banyosu çalışmaları yapılmıştır. Tavşan karotid arterine yaka yerleştirilmesi plasebo grubunda intimal kalınlaşmaya yol açmıştır( normal 0,005±0,000 mm2, yaka 0,024±0,002 mm2, p=0,007). Yaka uygulaması ile oluşan bu intimal kalınlaşma defibrotid tedavisi ile istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde inhibe edilmiştir( normal 0,006±0,000 mm2, yaka 0,016±0,002 mm2, p=0,027). Ancak defibrotid ile tedavi normal ve yaka arterlerin medya tabakalarında kalınlaşmaya neden olmuştur(defibrotid ile plasebo, normal arterler 0,392±0,027 mm2; 0,306±0,022 mm2, p=0,021 ve defibrotid ile plasebo, yaka arterler 0,420±0,022mm2; 0,344±0,027 mm2, p=0,021). Yaka yerleştirilmesi intimal kalınlaşmasından bağımsız olarak vasküler reaktivitede değişikliklere neden olmuştur. Yaka uygulanması agonistlere verilen maksimum kasılma cevaplarını azaltmıştır. Bunun yanı sıra serotonin duyarlılığında artmaya (normal 7,2±0,1, yaka 7,6±0,15, p=0,004), fenilefrin duyarlılığında azalmaya ( normal 6,34±0,1, yaka 5,99±0,11, p=0,035) neden olmuştur. Defibrotid ile tedavi yaka uygulaması ile ortaya çıkan vasküler reaktivitedeki değişiklikleri istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde etkilememiştir. Sonuç olarak çalışmamızda, 120 mg/kg/gün dozunda, oral yoldan uygulanan defibrotidin perivasküler uygulamalı yaka modelinde intimal kalınlaşmayı inhibe ettiği buna karşılık medya tabakasında artış oluşturduğu belirlenmiştir. Defibrotidin, tavşan karotid arterinde bir yandan intimal kalınlaşmayı engellerken diğer yandan damar medya tabakasında kalınlaşmaya yol açtığının gösterilmesi, bu ilacın klinikteki kronik kullanımına ışık tutmak üzere daha ileri laboratuar çalışmalarının gerekli olduğunu gündeme getirmektedir. Ayrıca, çalışmamızda defibrotidin denenen dozda bu modelde ortaya çıkan vasküler reaktivite değişiklikleri üzerine etkili olmadığı da gösterilmiştir.Öğe The Effects of Novel Triazolopyrimidine Derivatives on H2S Production in Lung and Vascular Tonus in Aorta(Karger, 2023) Özbek, Emine Nur; İstanbullu, Huseyin; Kızrak, Umran; Alan Albayrak, Elif; Sevin, Gülnur; Yetik-Anacak, GünayIntroduction: Hydrogen sulfide (H2S), known as a third gasotransmitter, is a signaling molecule that plays a regulatory role in physiological and pathophysiological processes. Decreased H2S levels were reported in inflammatory respiratory diseases such as asthma, chronic obstructive pulmonary disease, and pulmonary hypertension. H2S donors or drugs that increase H2S have emerged as novel treatments for inflammatory respiratory diseases. We previously showed that resveratrol (RVT) causes vascular relaxation and antioxidant effects by inducing H2S production. In the current study, we synthesized a new molecule Cpd2, as an RVT analog. We examined the effect of Cpd2 and its precursor chalcone compound (Cpd1) on H2S formation under both healthy and oxidative stress conditions in the lung, as well as vascular relaxation in the aorta. Methods: Cpd2 synthesized from Cpd1 with microwaved in basic conditions. H2S formation was measured by H2S biosensor in the mice lungs under both healthy and pyrogallol-induced oxidative stress conditions in the presence/absence of H2S synthesis inhibitor aminooxyacetic acid (AOAA). The effect of compounds on vascular tonus is investigated in mice aorta by DMT myograph. Results: RVT and Cpd2 significantly increased l-cysteine (l-cys) induced-H2S formation in the lung homogenates of healthy mice, but Cpd1 did not. Superoxide anion generator pyrogallol caused a decrease in H2S levels in mice lungs and Cpd2 restored it. Inhibition of Cpd2-induced H2S formation by AOAA confirmed that Cpd2 increases endogenous H2S formation in both healthy and oxidative stress conditions. Furthermore, we found that both Cpd1 and Cpd2 (10(-8)-10(-4) M) caused vascular relaxation in mice aorta. Discussion and Conclusion: We found that Cpd2, a newly synthesized RVT analog, is an H2S-inducing molecule and vasorelaxant similar to RVT. Since H2S has antioxidant and anti-inflammatory effects, Cpd2 has a potential for the treatment of respiratory diseases where oxidative stress and decreased H2S levels are present.Öğe Glutatyon tüketimi ile oluşturulan oksidatif stresin sıçanlarda kalp fonksiyonları ve kontraktil proteinler üzerine etkisi(Ege Üniversitesi, 2014) Kerry, Zeliha; Sevin, GülnurKoroner kalp hastalığı tüm dünyada meydana gelen ölümlerin en önemli nedenlerinden biridir. Oksidatif stres reaktif oksijen türlerinin yapımı ile antioksidan savunma sistemi arasındaki dengenin bozulması ile ortaya çıkar. Oksidatif stresin kalp hastalığının patofizyolojisinin oluşumunda rolü olduğu bilinmektedir. Oksidan stresin bu etkisinin altında yatan temel mekanizmalarda kalpte MMP-2 enziminin işlevi olduğu düşünülmektedir. Bu projenin amacı, oksidaitif stresin kardiyak doku bileşenleri üzerindeki rolünün aydınlatılmasına yöneliktir. Bu amaca uygun olarak çalışmamızda oksidatif stres altındaki kalp dokularında, taurinin (semi-esansiyel amino asid; 2-aminoetan sülfonik asid) MMP-2 enzimi, reaktif oksijen radikalleri ve kalbin fonksiyonel parametreleri üzerindeki rolü araştırılmıştır. Sıçanlarda oluşturulan deneysel oksidatif stres modelinde, izole kalplerde Langendorff deney setinde kalbin kontraktil parametreleri ölçüldü; MMP-2 enziminin rolü zimografik çalışmalar ile saptandı. Oksijen radikalleri kemilüminesans yöntemi, MDA ve GSH ise HPLC ile saptandı. Çalışmamız taurinin kalp hastalıklarının tedavisinde MMP-2 ekspresyonunun düzenlenmesinde terapötik önemi olabileceğini düşündürmektedir.;MMP-2 enzimi, oksidatif stres, bütionin sülfoksimin, sıçan, kardiyak kontraktil parametreler.;MMP-2 enzyme, butionin sulfoximin, oxidative stres, cardiac contractile parameters, rat.Öğe Hiperkolesterolemik tavşanlarda fluvastatinin damar morfometrisi, biyokimyasal parametreler ve vasküler reaktivite değişiklikleri üzerindeki etkisi(Ege Üniversitesi, 2003) Sevin, Gülnur; Yasa, Mukadder132 6. ÖZET Tavşanlarda diyete kolesterol ilave edilerek oluşturulan hiperkolesterolemi, insanlarda ateroskleroz gelişiminin araştırılmasına yönelik çalışmalarda çok sık kullanılan bir deneysel ateroskleroz modelidir. Son yıllarda yapılan çalışmalar, tavşanlarda 200-800 mg/dl'lik plazma kolesterol düzeylerinin sağlandığı orta düzey hiperkolesterolemide oluşan lezyonların, insanlarda erken dönem ateroskleroz ile yakın benzerlikler gösterdiğini bildirmektedir. Klinikte hipolipidemik olarak kullanılan ilaçlar arasında HMG-KoA redüktaz inhibitörlerinin, yüksek lipit düzeylerinin eşlik ettiği ateroskleroz gelişimi ve koroner kalp hastalıklarına ait semptomları belirgin ölçüde azalttığı bildirilmektedir. Bu grubun bir üyesi olan fluvastatin tamamen sentetik bir türevdir ve serbest radikal tutucu ve antioksidan etki potansiyeline sahip olduğu düşünülmektedir. Deneysel ateroskleroz modelleri üzerinde fluvastatin tedavisinin ileri dönem ateroskleroz gelişimini engelleyici etkilerinin gösterilmesi yanı sıra, klinikteki çalışmalarda da fluvastatinin koroner bulguları düzelttiği ve antiaterosklerotik etkileri olduğu gösterilmiştir. Son yıllarda fluvastatinin antiaterosklerotik etkilerinin kolesterol düşürücü etkisinden bağımsız olduğuna ilişkin bulgular da mevcuttur. Çalışmamız, 4 hafta %2 kolesterol içeren diyet ile beslenen tavşanlarda oluşan erken dönem aterosklerozda fluvastatinin etkilerini değerlendirmek üzere tasarlanmıştır. Bu amaçla çalışmamızda hipolipidemik etki oluşturmayacak dozda verilen fluvastatinin; 1. Hiperkolesterolemi sonucu oluşan lezyonlar üzerindeki etkileri, 2. Kan basıncı üzerindeki etkileri, 3. Plazmanın lipit düzeyleri ile eritrositlerdeki malondialdehit ve antioksidan enzim aktiviteleri üzerindeki etkileri, 4. Aorta dokusunda antioksidan enzimlerin aktiviteleri ve total nitrit/nitrat düzeyleri üzerindeki etkileri,133 5. Torasik aortanın çeşitli kastına ve gevşetici agonistlere verdiği cevaplar üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Bu amaçla çalışmada kullanılan tavşanlar üç gruba ayrılmışlardır. Kontrol grubu (n=10) standart yem ile, kolesterol grubu (n=10), %2 kolesterol içeren standart yem ile beslenmiş, kolesterol+ fluvastatin grubu ise (n=10), %2 kolesterol içeren yem ile beslenirlerken aynı anda oral yoldan günde 2mg/kg dozunda fluvastatin tedavisi almıştır. Bulgularımız aşağıdaki gibi özetlenebilir: 1. 4 hafta kolesterol içeren diyet ile beslenme sonucunda tavşanlarda plazma kolesterol düzeyleri belirgin ölçüde artmış, hipolipidemik etki oluşturmayacak dozda verilen fluvastatin plazma kolesterolü üzerinde bir etki oluşturmamıştır. 2. Hiperkolesterolemik tavşanlarda arkus aortada belirgin yağ izleri oluşmuş fluvastatin tedavisi bu lezyon alanını anlamlı ölçüde azaltmıştır. 3. Kolesterol içeren diyet ve fluvastatin tedavisi kan basıncı parametreleri üzerinde bir etki oluşturmamıştır. 4. Eritrositlerde yapılan ölçümlerde kolesterolle besleme sonunda MDA ve katalaz düzeyleri değişmemiş buna karşın SOD aktivitesi belirgin ölçüde artmıştır. Fluvastatin tedavisi SOD aktivitesini normalize etmiştir. 5. Torasik aorta dokusunda eritrositlerdeki bulgularımıza paralel olarak, kolesterolle beslenen tavşanlarda katalaz aktivitesi değişmezken SOD aktivitesi artmış, fluvastatin tedavisi bu artan SOD enzim aktivitesini normalize etmiştir. 6. Hiperkolesterolemi, doku nitrit/nitrat düzeylerini belirgin ölçüde azaltmış, fluvastatin tedavisi nitrit oksit metabolitlerinin düzeylerinde belirgin bir etki oluşturmamıştır. Çalışmamızın vasküler reaktivite bölümünde ise, kolesterolle beslemenin ve fluvastatin tedavisinin, torasik aortada kastına (KCI,134 serotonin, fenilefrin) ve gevşetici (asetilkolin ve nitrogliserin) agonist cevapları (Emaks ve pD2) üzerindeki etkileri ile bu etkiler üzerinde endotelyumun rolü araştırılmıştır. Vasküler reaktivite bulgularımız ise aşağıdaki gibi özetlenebilir: 1. KCI: Kolesterolle besleme ve fluvastatin tedavisi aortanın KCI cevaplarını etkilememiştir. Endotel üzerinde yapılan değişikliklerin de (mekanik endotelsizleştirme, LNA veya indometazin inkübasyonu) potasyum klorür cevaplan üzerinde bir etkisi bulunmamıştır. 2. Serotonin: Kolesterolle beslemenin ve fluvastatin tedavisinin serotonin maksimum cevapları ve duyarlığı üzerinde bir etkisi oluşmamıştır. Ancak tüm gruplarda damarların LNA ile inkübasyonu serotonin maksimum cevaplarını artırmış, indometazin ile inkübasyon ise kontrol ve kolesterol+fluvastatin grubunda serotonin duyarlığını azaltmıştır. 3. Fenilefrin: Kolesterolle besleme, fluvastatin tedavisi ve endotel üzerinde yapılan değişiklikler, fenilefrin maksimum cevapları ve duyarlığı üzerinde bir etki oluşturmamıştır. 4. Asetilkolin: Kolesterol ile besleme asetilkolin duyarlığını azaltmış fluvastatin tedavisi ise bu azalan duyarlığı arttırmıştır. Tüm gruplarda mekanik endotelsizleştirilme ve LNA inkübasyonu, damarların asetilkolin maksimum gevşeme cevaplarını istatistiksel olarak anlamlı ölçüde azaltmıştır. 5. Nitrogliserin: Kolesterolle beslemenin ve fluvastatin tedavisinin nitrogliserin maksimum cevapları ve duyarlığı üzerinde bir etkisi gözlenmemiştir. Ancak tüm gruplarda LNA inkübasyonu, damarlarda nitrogliserin duyarlığını artırmıştır. Bu bulgular ışığında fluvastatin, hiperkolesterolemide antioksidan enzim aktivitelerini etkilemeksizin, direkt antioksidan etkisiyle vücutta nitrik oksidin biyolojik varlığını sürdürmesine yardımcı olabilir ve ateroskleroz gelişimini geciktirebilir. İlacın bu etkisi lipit düşürücü etkisinden bağımsızdır.135 Bu nedenle ilacın düşük dozda erken dönem aterosklerozda profilaktik amaçlı kullanılması da klinik kullanımına yeni bir yaklaşım getirebilirÖğe Hiperkolesterolemik tavşanlarda fluvastatının damar morfometrisi, biyokimyasal parametreler ve vasküler reaktvite değişiklikleri üzerindeki etkisi(Ege Üniversitesi, 2003) Sevin, Gülnur; Yasa, Mukadder[Abstract Not Available]Öğe İn vivo oksidan stresin tavşanlarda kardiyak doku bileşenleri üzerine etkisi ve bu etkinin taurin ile modifikasyonu(Ege Üniversitesi, 2012) Kerry, Zeliha; Sevin, GülnurKoroner kalp hastalığı tüm dünyada meydana gelen ölümlerin en önemli ölüm nedenlerinden biridir. Oksidan stresin koroner kalp hastalığının patofizyolojisinin oluşumunda rolü olduğu bilinmektedir. Oksidan stresin bu etkisinin altında yatan temel mekanizmalarda ise matriks metalloproteinaz enzimlerinin işlevi olduğu düşünülmektedir. Bu projenin amacı oksidatif stresin kardiyak doku bileşenleri üzerindeki rolünün aydınlatılmasına yöneliktir. Bu amaca uygun olarak çalışmamızda oksidatif stres altındaki kalp dokularında taurinin (semi-esansiyel amino asit 2-aminoatan sülfonik asit) jelatinazlar (matriks metalloproteinazlar, MMP-2 ve MMP-9) üzerindeki rolünü araştırılmıştır. Tavşanlarda oluşturulan deneysel oksidatif stres modelinde, izole edilen kalp dokularında MMP-2 ve 9 enzimleri zimografik ve immünohistokimyasal olarak, kolajen miktarı ise histolojik yöntemlerle saptanmıştır. Çalışmamız taurinin, kalp hastalıklarının tedavisinde MMP-2 ekspresyonu ve aktivasyonunun düzenlenmesinde terapötik önemi olabileceğini düşündürmektedir.;Oksidatif stress, MMP-2, MMP-9, Taurin, Tavşan.;Oxidative stress, MMP-2, MMP-9, taurine, rabbit.Öğe İnsan prostat kanseri hücre hatlarında STAMP1 ve STAMP2 genlerinin susturulmasının hücre poliferasyonu üzerine etkisi ve androjen reseptörü uyarılması ile ilişkisinin araştırılması(Ege Üniversitesi, 2016) Korkmaz, Ceren Gönen; Arun, Mehmet Zuhuri; Gökçe, Göksel; Sevin, GülnurProstat kanseri dünyada erkeklerde morbidite ve mortaliteye en çok neden olabilen ikinci kanser türüdür. Prostatın altı transmembran protein ailesi üyelerinden olan STAMP1, STAMP2 ekspresyonlarının prostat kanserinde arttığı bilinmektedir. LNCaP prostat kanseri araştırmalarında yaygın olarak kullanılan lenf düğümü metastazı hücre hattıdır. Bu çalışmamızda STAMP1 ve STAMP2 susturulmasının hücre büyümesi üzerine etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla çalışmamızda gerçek zamanlı hücre büyümesini incelemeyi sağlayan xCELLigence sisteminden yararlanılmıştır. STAMP1 ve STAMP2 susturulması günlere bağlı olarak artacak şekilde başarı ile gerçekleştirilmiştir. STAMP1 ve STAMP2 susturulması hücre büyümesinde 72 saat içinde herhangi bir değişiklik meydana getirmemiştir. Zamana bağlı değişen şekilde STAMPlerin hücre büyümesi üzerine etkilerini inceleyen çalışmalar STAMPlerin etkilerinin anlaşılmasına katkıda bulunabilir.;Prostat kanseri, LNCaP, xCELLigence, STAMP.;Prostate cancer, LNCaP, xCELLigence, STAMPs.Öğe İntravezikal kullanıma yönelik nanopartiküler formülasyonların hazırlanması ve in vitro değerlendirilmeleri(Ege Üniversitesi, 2016) Yaprak Karavana, Sinem; Ay Şenyiğit, Zeynep; Sevin, Gülnur; Baloğlu, Esraİntravezikal yolla uygulama, ilaçların bir katater aracılığı ile doğrudan mesaneye uygulanmasıdır. Bu yol, ilaçların sistemik uygulamadan kaynaklanan yan etkilerinin azaltılması, ilk geçiş etkisinden kurtulmaları ve lokal olarak uygulanmaları nedeniyle daha etkin bir tedavi olanağı sağlaması açısından önem taşır. İntravezikal yolla ilaç taşınması, terapötik ajanların sadece küçük bir miktarının istenen bölgeye ulaşmasını sağlayan sistemik uygulamaya göre daha avantajlıdır ve üriner sistemin önemli bir parçası olan mesaneye ait hastalıkların tedavisinde önerilir. İnterstisyel sistit, mesaneyi etkileyen hastalıkların başlıcalarındandır. Ani ve sık idrara gitme ihtiyacının söz konusu olduğu, mesanede ve pelvik bölgede şiddetli ağrının eşlik ettiği bir durumdur. Tedavisinde sistemik yolla antispazmodik, antienflamatuvar veya analjezik özellikte etkin maddeler kullanılır. Alternatif olarak intravezikal ilaç uygulaması da yapılır ve bu yolla enflamasyonu azaltmak amacıyla dimetil sülfoksit, heparin, glukokortikoit tek başına ya da kombinasyonları şeklinde kullanılır. Bazı durumlarda cerrahi müdahale de yapılabilir. Proje, interstisyel sistit tedavisinde kullanılmak üzere intravezikal formülasyonların hazırlanmasına yöneliktir. İntravezikal tedavi etkinliğinin sağlanması veya arttırılması için, formülasyonun seyrelmesinin ve idrarla uzaklaşmasının engellenmesi, mesanedeki kalış süresinin uzatılması gerekir. Bu amaçla mikropartikül formülasyonları hazırlanmıştır. İntravezikal formülasyonların katater ile uygulanmaları nedeniyle hazırlanan bu mikropartiküller mukoadezif jel / in situ jel içerisinde dağıtılarak incelenip değerlendirilmiştir. Mukoadezif jel ve in situ jellerin bu tür formülasyonların kalıcılığına olumlu etkisinin olacağı düşünülmektedir. İnterstisyel sistit tedavisi için etkin madde olarak lidokain hidroklorür kullanılması kararlaştırılmıştır. Lokal anestezik bir madde olan lidokain hidroklorürün intravezikal kullanıma yönelik herhangi bir ticari preparatı yoktur.;İntravezikal, interstisyel sistit, mikropartikül, in situ jel, mukoadezif jel, lidokain hidroklorür.;Intravesical, interstitial cystitis, microparticle, in situ gel, mucoadhesive gel, lidocaine hyrochloride.Öğe Matriks metalloproteinaz-9 enziminin vasküler reaktivite üzerine etkileri(Ege Üniversitesi, 2014) Kara, Duygu; Sevin, GülnurMatriks metalloproteinazlar ekstraselüler matriksin çeşitli komponentlerini parçalayan proteolitik bir enzim ailesidir. MMP-9 ekstraselüler matriksi parçalama ve bir takım proteinlerin aktivitesini düzenleme yeteneği ile üreme, büyüme, gelişme, inflamasyon, vasküler ve proliferatif hastalıklar dahil birçok fizyolojik ve patolojik süreçlerde önemli rol oynar. Benzer şekilde MMP-9, ateroskleroz, restenoz, kardiyomiyopati, konjestif kalp yetmezliği, miyokart infarktüsü ve aort anevrizması gibi kompleks ve ciddi kardiyovasküler hastalıkların patojenezinde anahtar rol oynayan bir enzimdir. Araştırmamızda standart diyetle beslenen tavşanların karotid arter çevresine silikon bir yaka yerleştirilerek bu yakaya bağlı gelişen intimal kalınlaşma sürecinde, MMP-9 inhibitör 1 aracılığıyla oluşturulan selektif MMP-9 inhibisyonunun endotele bağlı ve endotelden bağımsız gevşeme yanıtları ve damar düz kas kasılma yanıtları üzerindeki etkisi incelenmiştir. Burada daha önce bildirilen çalışmalar referans alınarak özellikle MMP-9 ekspresyonun en fazla görüldüğü 3. gün ve yaka uygulanmasına bağlı gelişen intimal kalınlaşmanın en yoğun olduğu 14. günde MMP-9 ve damar disfonksiyonu arasındaki ilişki irdelenmiştir. Yaka uygulaması sonrası gerek intimal kalınlaşmanın anlamlı düzeyde oluşmadığı 3. günde, gerekse intimal kalınlaşmanın en yoğun olduğu 14. günde, karotit arterin tüm kontraktil ajanlara (potasyum klorür, fenilefrin, serotonin) karşı alınan kasılma yanıtlarında anlamlı düzeyde bir azalma gözlenmiştir. İlginç olarak, selektif MMP-9 inhibisyonu incelenen her iki günde de yaka uygulanmış arterlerde kasılma yanıtlarının daha da azalmasına yol açmıştır. Yaka uygulaması sonrası erken dönemde daha önce bildirildiği şekilde belirgin bir endotel disfonksiyon mevcuttur. Çalışmamızda da 3. günde gerek potasyum klorür gerekse fenilefrin sonrası alınan asetilkolin gevşeme yanıtlarında belirgin bir azalma gözlenmiştir. Selektif MMP-9 inhibisyonu, meydana gelen bu endotel disfonksiyonu tamamen geri çevirerek düzeltmiştir. Endotel disfonksiyon ve nitrik oksit ateroskleroz gibi pek çok kardiyovasküler hastalıkların gelişmesinde anahtar rol oynayan bileşenlerdir. Çalışmamızda göstermiş olduğumuz selektif MMP-9 inhibisyonunun endotel disfonksiyonu geri döndürmesi, damar duvarında daha intimal kalınlaşmanın oluşmaya başlamasından önce MMP-9'un bozulan endotel disfonksiyonundaki katkısını ortaya koymaktadır. Diğer yandan bu çalışma MMP-9'un aterosklerotik süreçlere katkısını gösteren başka bir mekanizmasına da işaret edebilir. Çalışmamızdan elde ettiğimiz bulgular, MMP-9'un damar fonksiyonunun kontrolünde yeni bir terapötik hedef olarak tanımlanmasına katkı sağlayacak ve böylece kardiyovasküler fizyoloji ve patolojide önemli bir uygulama sahası yaratacaktır.Öğe N-Substituted piperidine-3-carbohydrazide-hydrazones against Alzheimer's disease: Synthesis and evaluation of cholinesterase, beta-amyloid inhibitory activity, and antioxidant capacity(Wiley-V C H Verlag Gmbh, 2023) Parlar, Sulunay; Sayar, Gözde; Tarıkoğulları, Ayse H. H.; Sözer Karadağlı, Sumru; Alan, Elif; Sevin, Gülnur; Erciyas, ErcinA series of piperidine-3-carbohydrazide-hydrazones bearing phenylethyl, phenylpropyl, and phenylbutyl substituents on piperidine nitrogen were designed and synthesized as cholinesterase (ChE) inhibitors. The title compounds were screened for acetylcholinesterase (AChE), butyrylcholinesterase (BuChE) inhibitory activities and antioxidant capacities, and the active ones for A beta(42) self-aggregation inhibition, in vitro. The chemiluminescence method was used to determine the effect of the selected compounds on the reactive oxygen species (ROS) levels in brain tissue. Physicochemical properties were calculated by the MOE program. Kinetic analysis and molecular modeling studies were also carried out for the most active compounds. Generally, the final compounds exhibited moderate to good AChE or BuChE inhibitory activity. Among them, 3g and 3j showed the most potent activity against AChE (IC50 = 4.32 mu M) and BuChE (IC50 = 1.27 mu M), respectively. The kinetic results showed that both compounds exhibited mixed-type inhibition. Among the selected compounds, nitro derivatives (3g, 4g, and 5g) provided better A beta(42) inhibition. According to the chemiluminescence assay, 4i exhibited the most active superoxide free-radical scavenger activity and 3g, 3j, and 4i showed similar scavenger activity on other ROS. All results suggested that 3g, 3j, and 4i have good AChE/BuChE, A beta(42) inhibitory potentials and antioxidant capacities and can therefore be suggested as promising multifunctional agents to combat Alzheimer's disease.Öğe Oksidatif stres ile damar yanıtlarında gelişen vasküler reaktivite değişikliklerinde COX-2 enziminin rolü(Ege Üniversitesi, 2012) Kerry, Zeliha; Sevin, GülnurCOX-2 enzimi, oksidatif stres, bütionin sülfoksimin, vasküler yanıtlar, tavşan.;COX-2 enzyme, butionin sulfoximin, oxidative stres, vascular responses, rabbit.;Oksidatif stres reaktif oksijen türlerinin yapımı ile antioksidan savunma sistemi arasındaki dengenin bozulması ile ortaya çıkar. Vasküler düz kas hücrelerinde asırı miktarlarda olusan süperoksid anyonu ve nitrik oksid gibi oksijen radikallerinin damarların kasılma ve gevseme yanıtlarını bozdugu düsünülmektedir. Buna baglı olarak da gelisen asırı reaktivite hipertansiyon ve koroner kalp hastalıgına neden olabilmektedir. Damarların asırı kontraktil yanıtlarında COX-2 enziminin rolü oldugu gösterilmistir. Bütionin sülfoksimin, dokuları oksijen radikallerin olusturdugu hasara karsı koruyan glutationun sentezini inhibe eden bir kimyasaldır. Bütionin sülfoksimin kullanılarak deney hayvanlarında sürekli glutation tüketiminin saglanması ile in vivo oksidan stres olusturulması yöntemi çesitli arastırmalarda kullanılmıstır. Bu çalısmanın amacı tavsanlarda in vivo oksidan stres olusturulması sonucu elde edilen damar yanıtları incelenmesi ve bu yanıtlar ile COX-2 enziminin iliskisinin arastırılmasıdır. Çalısmanın sonuçları bütionin sülfoksimin ile tedavinin damar yanıtlarını (kasılma ve gevseme) modüle ettigini ve damar dokusunda COX-2 enziminin ekspresyonunu artırdıgını göstermektedir.Öğe Prostat kanseri hücre hatlarının epigenetik regülasyonu(Ege Üniversitesi, 2015) Sevin, Gülnur; Arun, Mehmet Zuhuri; Gönen Korkmaz, Ceren; Reel, BuketEpigenetik, DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan gen ifadesi değişikliklerini inceler. Gen ifadesinde görülen bu değişiklikler, DNA'nın farklı kromatin yapılarınca paketlenmesiyle ortaya çıkmaktadır. Epigenetik fenomenin üzerinde en çok çalışma yapılmış olan iki tipi, DNA metillenmesi ve histon modifikasyonları olmuştur. Bu iki olayın birbiriyle bağlı ve geri dönüşümlü olduğu düşünülmektedir (Bird A., 2007). Prostat normal ve kanseri metastaz hücre hatlarında demetilasyon oluşturulmasını takiben DNA metilasyonu rapor edilmiş genlerin 36B4(kontrol geni), APC exon1, exon15, ARM1/KLK4, BRCA1, GSTP1, HN1, PTEN, KLLN, STAMP1, STAMP2 primerleri kullanılarak LNCaP, DU145, PC3 ve WPMY-1 hücre hatlarında metilasyon gösteren bu genler konfirme edilmiştir. Gen ifadelerinin kapanmasında rol oynayan histon modifikasyonlarından histon deasetilasyonu, Trikostatin A (TSA) uygulanması ile geri döndürülmüştür. Metilasyon ve deasetilasyonun ardışık inhibisyonunun başarılı gen aktivasyonu cevapları oluşturduğu bildirilmektedir, bu projede de 5-Azasitidin ve TSA uygulaması gerçekleştilmiştir. Son yıllarda, insanlarda görülen çoğu hastalığın epigenetik temellerinin olduğunun anlaşılması üzerine, epigenetik hataların düzeltilmesi amacıyla yürütülen ilaç araştırma-geliştirme çalışmaları hız kazanmıştır. DNA metilasyon ve histon modifikasyon profilini değiştirebilen ilaç adayı bileşikleri geliştirilmeye başlanarak preklinik ve klinik aşamalara geçilmiştir.;Prostat kanseri, Epigenetik, Trikostatin A, RT-PCR.;Prostate cancer, Epigenetic, Trikostatin A, RT-PCR.Öğe STAMP gen ailesinin normal prostat ve prostat kanser gelişiminde apoptoz yolaklarına olan etkilerinin araştırılması(Ege Üniversitesi, 2010) Gönen Korkmaz, Ceren; Sevin, GülnurProstat kanseri günümüzde Batı dünyasında en sık olarak tedavi edilen ve erkek nüfusun kansere bagımlı ölümlerine ikinci öncelik eden sebeptir. Hastalıgın baslangıç döneminde tümör büyümesi androjene bagımlı olarak ortaya çıkar ve halen kullanılmakta olan androjen ablasyon tedavisinin temelini olusturur (HUGGINS, 1941). Bununla birlikte, birçok vakada prostat kanseri androjene bagımsız bir fenotiple geri döner (rekurans) ve bilinen basarılı bir tedavisi yoktur (CRAWFORD,1999). Bu nedenle çalısmalar AR ile regüle olan ve prostata özgül genler tanımlanmasını amaçlamaktadır. lginç bir örnek olarak, STAMP gen ailesinden STAMP1/STEAP2 (KORKMAZ, 2002) ve STAMP2/STEAP4 (KORKMAZ, 2005) genleri sadece AR pozitif hücrelerde eksprese olurlar, AR' ın STAMP gen ailesinin ekspresyonundaki rolü önemli bir sorudur. Metastatik prostat kanser örneklerinde yüksek oranda eksprese olan STEAP (six transmembrane epithelial antigen of prostate) (HUBERT, 1999), C-terminalinde altı transmembran domain içeren ailenin ilk örnegidir. STAMP/STEAP ailesi genlerin de prostatın normal ve patofizyolojisinde benzer fonksiyonlardaki rolleri ile yer alabilecegi öne sürülebilir. Çalısmamızda STAMP genlerinin ifade etmeyen prostat kanser hücre hatları olan DU145 ve PC3' e tranzin transfeksiyon ile kazandırılmalarını takiben tripan mavisi sayımı ile büyüme kinetikleri saptanmıstır ve HisMax-STAMP1 transfeksiyonu DU145 hücrelerinde HisMax-vektör transfeksiyonu ile benzer bir tablo çizerken, PC3 hücrelerinde sadece 10.günde artan bir proliferasyon saptandı. HisMax-STAMP2 transfekte her iki hücre hattı da HisMax-vektör transfekte hücrelere kıyasla artma yönünde egilim gösterdi. STAMP2 geninin kazanılmıs kararlı ekspresyon (stabil) hücre hatları DU145 ve PC3 hücrelerinde Zeosin ilavesi ile olusturulmustur. LNCaP hücrelerinde yapılan total antioksidan aktivite ölçüm deneyleri ile her iki STAMP geninin kazandırılması (over-ekspresyonu) sonucu apoptoz uyarısı karsısında antioksidan kapasitede artıs saptadık. STAMP genlerinin ekspresyonu olan LNCaP hücrelerinde siRNA teknolojisinin kullanımı ile karsılastırmalı olarak proapoptotik ve/veya anti-apoptotik molekülleri içeren apoptoz panelinde RT-PCR ile ve Annexin-V ile akıs sitometrisinde incelenmistir. STAMP1'in p53, Bcl2, kaspaz 7 ve 9 proteinleri üzerinde göreceli baskılayıcı bir etki olusturdugunu saptadık. STAMP gen ailesinin promotor bölgeleri analiz edilmis ve STAMP2'de putatif androjen cevap elementlerinin (ARE) varlıgı kromatin immunopresipitasyon metodu ile dogrulanmıstır, -/+ sentetik androjen-R1881 indüksiyonu sonrası aynı panelde degerlendirilmistir. Bu arastırma projesi ile prostata özgü STAMP gen ailesi ve etkiledigi p53 ve kaspaz iliskili yolaklar karakterize edilmistir ve gelecekteki çalısmalarımıza ısık tutacaktır.;Prostat Kanseri, STAMP, apoptoz ve gen susturma-siRNA teknolojisi.;Prostate Cancer, STAMP, apoptosis, and gene silencing-siRNA technology.Öğe Tavşan karotis arteri yaka modelinde vWF ekspresyonu değişimlerinin incelenmesi(2018) Arun, Mehmet Zuhuri; Sevin, Gülnur; Anacak, Günay Yetik; Korkmaz, Ceren Gönen; Üstünes, LeventAmaç: Tavşan karotis arteri çevresine yaka yerleştirilmesi ateroskleroz gelişiminin en önemli basamaklarından biri olan intimal kalınlaşmaya neden olur. Bu çalışmada, yaka modelinde vWF ekspresyon düzeylerinin yedinci ve on dördüncü günde incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: İnert, yumuşak silikon yaka sol karotis arter çevresine yedi veya on dört gün süre ile yerleştirilmiştir. vWF ekspresyonu RT-PCR yöntemi ile incelenmiştir. Her bir arterin intima/medya (indeks) oranları ölçülmüştür. Bulgular: Yedinci gün ile on dördüncü gün kıyaslandığında indeks değerinin on dördüncü günde daha da arttığı görülmüştür. Yaka vWF ekspresyon düzeyinde artışa neden olmuştur. Yakanın neden olduğu vWF düzeylerindeki artış incelenen her iki günde de aynı düzeyde bulunmuştur. Sonuç: Elde ettiğimiz bulgular yaka modeli ile oluşan intimal kalınlaşmada vWF’ün önemini vurgulamaktadır.