Araştırma Projeleri Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Tekrarlayan Düşükleri Olan Ailelerde Kriptik Kromozom Uç Bölge Yeniden Düzenlenmelerinin Fluoresan in situ Hibridizasyon (FISH) yöntemi ile Tanısı(Ege Üniversitesi, 2008) Çoğulu, M. Özgür; Gündüz, CumhurHabitüel abortus, arka arkaya 3 veya daha fazla düşük yapma olarak tanımlanır. Genetik faktörler tekrarlayan erken gebelik kaybının birçok nedeninden biridir ve habituel abortus olgularınan yaklaşık % 3,5-5'inden sorumludur. Genetik faktörler arasında özellikle erken dönemdeki gebelik kayıplarında kromozom anomalileri göze çarpar. Spontan abortuslarda, kromozomal anomalilerin %45-85 gibi önemli kısmını sayısal anomaliler oluştursa da translokasyon, delesyon gibi yapısal kromozom anomalileri de saptanabilir. Konvansiyonel kromozom analizi ile ancak 5 Mb'dan büyük anomaliler ve yeniden düzenlenmeler saptanabilir. Daha küçük mikrodelesyonların ve kriptik translokasyonların bu yöntemle saptanması mümkün değildir. Fluoresan in situ Hibridizasyon (FISH) yöntemi ile 2-3 Mb'dan küçük değişiklikler saptanabilmektedir. Kromozomların subtelomerik bölgeleri, kromozomların stabilizasyonundan sorumlu telomer bölgelerinin hemen proksimalinde bulunan ve genden zengin bölgeler ile komşuluğu bulunan bir bölgedir. Bu nedenle subtelomerik bölge değişikliklerinden komşu genler de etkilenebilmektedir. Literatürde idiyopatik mental retardasyonlu olguların %2.2-23'lük kısmından sorumlu olabileceği bildirilen subtelomerik kromozomal değişikliklerin, habituel abortus olgularında da araştırılması gerektiği bildirilmektedir. Bu çalışmada kromozomal analizi normal olarak değerlendirilen habitüel abortuslu 8 çiftte FISH yöntemi ile subtelomerik bölge değişiklikleri araştırıldı. Olguların hiçbirinde subtelomerik bölge anomalisi saptanmadı. Olgu sayısının arttırılmasıyla yapılacak olan sonraki çalışmalarla bu konuda daha sağlıklı bilgi edinilebilir.;Tekrarlayan düşük, kriptik subtelomerik anomali, FISHÖğe Yüksek öğrenim kurumlarına girişte meslek tercihi uygulama ve araştırma(Ege Üniversitesi, 1990) Uysal, ŞefikYüksek Öğrenim Kurumlarına Girişte Meslek Tercihi Uygulama ve Araştırması İzmir'in çeşitli liselerinde okuyan 177 kız ve 377 erkek öğrenciye Sayısal Yetenek, Soyut Kavrama, Mekansal ilişkiler ve Mekanik Muhakeme testlerinin yanı sıra araştırma grubumuz tarafından geliştirilen Dil Yetenek testi uygulanmıştır. Bu örneklemden seçilen 360 kişilik bir gruba ayrıca Kuder İlgi Alanları Envanteri verilerek üzerinde çalışılan veriler elde edilmiştir.Bu öğrenciler arasından 1988 ÖSYM sınavına girmeye hak kazananların bu sınavda göstermiş oldukları çeşitli başarı puanları ve girdikleri fakülteler saptanmıştır. Kız ve erkek grupları ayrı ayrı ele alınarak, bunlar önce tercihlerine daha sonra da kazanmış oldukları fakültelere göre incelenmiştir. Yetenek testlerinden elde edilen puanlar ile tercih edilen veya kazanılan alanlar arası ilişkiler discriminant analizi ile incelenmiş ve testlerden alınan puanların ne ölçüde belirleyici olduğu saptanmıştır. Yeni geliştirilmiş bulunan Dil Yetenek testi ve diğer testlerin birlikte kullanılışıyla öğrencilere daha yararlı bir danışmanlık ve rehberlik hizmeti sunabilmenin olanakları tartışılmıştır.Öğe Ticari hamburgerlerin mikrobiyolojik kalite kontrolü(Ege Üniversitesi, 1994) Özbent, Deniz; Göktan, Deniz; Tunçel, GünnurBu çalışmada İzmir'deki 6 değişik bölgeden alınan pişmemiş hamburgerlerin mikrobiyal kalitesini ortaya koymak amaçlanmıştır. Araştırma, Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre planlanmış olup her bir bölgeden 17'şer adet olmak üzere toplam 102 adet pişmemiş hamburger örneği analize alınmıştır. Her bir örnekte toplam mezofolik aerobik bakteri, koliform grubu bakteri, Escherichia coli, Stophylococcus aureus, Clostridium perfringens sayımları ile Salmonella analizleri yapılmıştır. Örneklerin toplam mezofolik aerobik bakteri sayıları 4.3x104-2.4x108/g değerleri arasında değişmektedir. Örneklerin ortalama toplam mezofolik aerobik bakteri sayısı 2.7x106/g bulunmuştur. TS 10580'e göre 102 adet örnek toplam mezofolik aerobik bakteri sayısı açısından tek tek ele alındığında 31 adet pişmemiş hamburger örneği standart dışı kalmıştır. Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre yapılan istatistikî analizde toplam mezofolik aerobik bakteri sayısı açısından bölgeler ve örnekler arasında (p<0.01) önem düzeyinde fark olmadığı saptanmıştır. Analize alınan bütün örneklerde koliform grubu bakteriler bulunmuştur. Koliform grubu bakteri sayısı 7- > 2400 MPN/g değerleri arasında saptanmıştır. Yapılan istatistikî analiz koliform grubu bakteri sayısı açısından bölgeler arasındaki ve örnekler arasındaki farkın (p<0.01) önemsiz olduğunu ortaya koymuştur. 102 adet örneğin 42 tanesinde E.coli bulunmuştur. TS 10580 sayılı standartla pişmemiş hamburger köftesinde E.coli bulunmaması gerektiği bildirilmiştir. 22 adet örnekte koagülaz(+) S.aureus bulunmuştur. S.aureus sayıları 1x102-1.6x103/g arasında değişmektedir. TS 10580 sayılı standartta S.aureus üremesine izin verilmemiştir. Bu nedenle 102 adet örneğin 22 tanesi S. Aureus açısından standart dışı kalmıştır. Analize alınan örneklerin hiçbirinde C. perfringens bulunmamıştır. Ancak 2 örnekte salmonella bulunmuştur. Salmonella bulunan örneklerin birisinde E.coli'nin de ürediği, diğerinde E.coli'nin üremediği görülmüştür. Et ürünlerinin hemen hepsinde olduğu gibi pişmemiş hamburgerde de Salmonella üremesi istenmez. Çünkü bu mikroorganizma insan ve hayvanlar için patojen olup zehirlenmelerine sebep olur.Öğe Turgutlu Bölgesi tarım alanı dışı toprağın tuğla üretiminde kullanılması(Ege Üniversitesi, 1989) Güler, ÇetinTurgutlu'nun Ömer deresi bölgesindeki toprağın bileşiminde montmorillonit, azkaolin, kalsit, azilit az feldispat ve quvarsin olduğu saptanmıştır. Toprağın %1,74 nün 2 mm den büyük parçalardan ibaret olduğu görülmüştür. Toprağa şamot katılması ile yoğurumla suyu azaltılmış ancak, elde edilen tuğlaların özelliklerinde önemli bir farklılık gözlenmemiştir. Tane iriliği küçüldükçe yoğurumla suyu artarken plastik özelliği artmış ve buna bağlı olarak üretilen malzemenin mukavemeteride artmıştı. İri taneli malzeme içine ince taneli toprağın karıştırılması ile de uygun ürünler elde edilmiştir. Sonuç olarak Ömer deresi bölgesi toprağı uygun bir şekilde ve uygun bölgelerden alındığı takdirde tuğla üretiminde kullanılabilecektir.Öğe Zeytin karasuyundan mikrobiyal kaynaklı lakkaz enzimi üretimi(Ege Üniversitesi, 2001) Sukan, S. Suha[Abstract Not Available]Öğe Zeytin küspesi ve karasuyu ekstraktlarının antioksidan özellikleri üzerinde çalışmalar(Ege Üniversitesi, 1991) Ünal, M. KemalZeytin küspesi ve karasuyundan metanol, dietil-eter Etil-asetat kullanılarak elde edilen ekstrakların antioksidan özelliklerinin araştırıldığı çalışmada özellikle karasu ekstraklarının polifenol ve 0-difenol yönünden oldukça zengin oldukları tespit edilmiştir. Karasu ekstraklarında 125,000 mg/kg-18.750 mg polifenol, 18.375 mg/kg- 2.250mg/kg 0-difenol saptanmıştır. Zeytin küspesinden elde edilen ekstraklarda ise polifenol nicelikleri daha düşük olup toplam polifenol 2.800 mg/kg-10.800 mg/kg 0-difenoller ise 14.000 mg/kg- 12.000mg/kg arasında değişme göstermiştir. Küspe ve karasu ekstraklarının fenolik asit içeriğinin tespit edildiği çalışmada; gallik asit, prokateşik asit, p-hidroksibenzoik asit, vanillik asit, kafeik asit, ferulik asitler nitel ve nicel olarak belirlenmiştir. Çalışmada ayrıca %0,5 küspe ve karasu ekstraktı ile %0,025 BHT ve BHA içeren ayçiçeği yağı örneklerinin 3 ay süre ile oda koşullarında aydınlıkta ve 50o C de karanlıkta bekletilmesi sırasında kalite ve stabilite ile ilgili özelliklerinde meydana gelen değişmeler izlenmiştir. Örneklerin serbest yağ asitleri, peroksit değeri, p-anisidin değeri, totoks değeri ve dien konjugasyonuna ait spektrofotometrik absorbansların (A %11 cm 270 nm) saptandığı çalışmada ilave edilen ekstrakların bozulmaya karşı gösterdikleri etki saptanmıştır. 3 aylık bekleme süresince gerek BHT ve BHA gerekse eksrak içeren örnekler ile şahit örneğin serbest yağ asitleri miktarında artış olduğu tespit edilmiştir. Ancak şahit örneğin serbest yağ asitleri artışı BHT ve BHA içeren örnek ile metanol ekstraktı içeren örneklere göre daha fazladır. Benzer durum düzenli olmamakla birlikte peroksit değerindeki değişmelerde de görülmektedir. Peroksit değerleri genellikle 2 aylık bekletme süresinde sonunda bir aylık bekletmeye göre artış gösterirken 3 aylık bekletme sonunda 2 aylık bekletmeye göre azalmıştır. Benzer durum 270 nm. deki absorbanslarda da mevcuttur. P-anisidin değerleri ise bekletme sırasında, artmakla birlikte düzenli bir değişme göstermemiştir. Bütün örneklerin oksidasyon değerleri bekletme süresince artarken BHT veBHA ile metanol ekstraktı içeren örneklerdeki artış diğerlerine göre daha düşük düzeyde kalmıştır. Sonuç olarak zeytin küspesi ve karasuyundan metanol kullanılarak elde edilen ekstraktın BHT veBHA ya yakın antioksidan özellik gösterdiği tespit edilmiştir.Öğe Türkiye'deki istiridyelerde (Ostrea edulis) protein elektroforeziyle genetik yapının araştırılması(Ege Üniversitesi, 2003) Alpbaz, Atilla G.[Abstract Not Available]Öğe Saanen, saanen X Kilis ve Bornova genotipinden keçilerin kimi verim özellikleri üzerinde bir araştırma(Ege Üniversitesi, 1996) Demirören, Erdinç; Kaymakçı, Mustafa; Taşkın, TurgayAraştırma E.Ü. Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Deneme ağılında yürütülmüştür. Bu çalışmanın hayvan materyalini 15 baş Saanen, 14 baş Saanen x Kilis ve 14 baş Bornova melezi keçiler oluşturmaktadır. Araştırmada elde edilen bulgular aşağıda sırayla verilmiştir. Bunlar; 1)Doğum ağırlığı en yüksek Saanen genotipinden olup bunu sırasıyla Saanen x Kilis ve Bornova melezi oğlaklar izlemiştir. Doğum ağırlığı üzerinde eşey, yıl ve genotip etkisi önemli bulunmuştur. (p0.05) 2)Sütten kesim ağırlığı açısından durum doğum ağırlığına benzerlik gösterir. Bornova melezi oğlaklar diğer genotiplere oranla daha düşük doğum ağırlığına sahip olup genotipler arasındaki fark istatistikî olarak önemlidir. (p0.05) 3)Günlük ortalama süt verimi (G.O.S.V.) en yüksek Bornova melezi keçilerde olup (2.7 kg) bunu sırasıyla Saanen ve Saanen x Kilis melezi keçiler izlemektedir. Günlük ortalama süt verimi üzerinde genotip ve laktasyon sırasının etkisi önemli bulunmuştur. (p0.05). 4)Laktasyon süresi 160 ile 210 gün arasında değişmiştir. En yüksek değer 5. ve 6. laktasyonda bulunan Bornova melezi keçilerde bulunmuştur. Laktasyon süresi üzerinde genotip, yıl ve laktasyon sırasının etkisi istatistikî olarak önemlidir. (p0.05) 5)Laktasyon süt verimi (L.S.V.) en yüksek genotip Bornova Olup bunu sırasıyla Saanen x Kilis ve Saanen genotipi izlemiştir. Laltasyon süt verimi 350-570 kg arasında değişmektedir. Laktasyon süt verimi üzerinde yıl ve genotip etkisi istatistikî olarak önemlidir (p0.05).Öğe Romancı yönüyle Mahmut Yesari (Mahmut Yesari-Hayatı ve eserleri)(Ege Üniversitesi, 1997) Toker, ŞevketBu çalışmada, önce Mahmut Yesari'nin biyografisi tespit edilmiştir. Bu bölüm çeşitli eserler ve romancının yazıları değerlendirilerek oluşturulmuştur. İncelemenin esas kısmı yazarın romancılığı üzerinedir. Romancının basılı ondokuz romanı yedi ana bölümde yorumlanmış ve değerlendirilmiştir. Ayrıca onun basılmamış yedi romanından da kısaca bahsedilmiştir.Öğe Kirlilik oluşturan atık deniz fanerogamlarının süperkritik akışkan ekstraksiyonu ve rafinat fazı oluşturan biyokütleden biyoetanol eldesinin araştırılması:(Ege Üniversitesi, 2013) Yeşil Çeliktaş, Özlem; Çeliktaş, M. Soner; Sargın, SayitBiorefinery, Posidonia oceanica, Zostera marina, supercritical CO2 extraction, mathematical modeling, optimization, fermentation, biomass, bioethanol.;Biyorafineri, Posidonia oceanica, Zostera marina, süperkritik CO2 ekstraksiyonu, matematiksel modelleme, optimizasyon, fermantasyon, biyokütle, biyoetanol.;Bu çalışmada Ege Denizi ve Akdeniz kıyılarında kirlilik oluşturan ve hiçbir şekilde değerlendirilmeyen Posidonia oceanica ve Zostera marina deniz fanerogamlarından biyorafineri mantığı ile katma değeri yüksek ürünler elde edilmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda ham, süperkritik akışkan ekstraksiyonu ve hidroliz sonrası biyokütlelerin, lignin, selüloz ve hemiselüloz içerikleri belirlenmiştir. Her iki biyokütleninde içerdiği fenolik bileşikler süperkritik CO2 ekstraksiyonu ile elde edilmiş, UPLC ile miktar tayinleri yapılmıştır. Süreç optimizasyonunda matematiksel modelleme yaklaşımı kullanılmış olup tüm fiziksel parametreler ayrı ayrı hesaplanmış ve MATLAB ile nümerik çözüme gidilmiştir. Ayrıca toplam fenol tayini ve DPPH radikal süpürme aktiviteleri belirlenerek ilaç ve gıda sanayilerinde kullanım potansiyelleri ortaya konmuştur. Geri kalan selüloz ve hemiselulozca zengin olan kısımdan en yüksek miktarda indirgen şeker eldesi için asit ve enzimatik hidroliz süreçleri optimize edilmiştir. Elde edilen veriler ışığında ardışık enzimatik ve asit hidrolizleri sonrasında % 58 indirgen şeker oranına ulaşılmıştır. Box-Behnken yaklaşımına göre bağımsız değişkenlerden inokulum oranı, indirgen şeker derişimi ve gün için optimum değerler %0.5, 25 g/L ve 1 gün olarak belirlenmiş ve bu koşullar altında GC analizleri sonucunda %62.3 biyoetanol üretildiği tespit edilmiştir. Bunlara ilave olarak fermantasyon süreci 2 L'lik biyoreaktörde gerçekleştirilerek ölçek büyütme çalışması da yapılmıştır. Yürütülen süreçlerin tamamında ölçümlerden kaynaklanan hataları tespit etmek amacı ile belirsizlik analizi yapılmış ve en yüksek belirsizlik kalemi, UPLC standartlarından birinin daha düşük saflık dercesine sahip olmasından kaynaklanmış olup sistem için toplam belirsizlik %6.33 olarak saptanmıştır.Öğe Tahıl Araştırmaları(Ege Üniversitesi, 1987) Demir, İbrahim1983 yılında gelen 611 F2 ekmeklik buğday populasyonu ile yine aynı yıl gelen 257 ve 1985 yılında gelen 195 olmak üzere toplam 452 F2 makarnalık buğday populasyonundan toplam 1887 tek başak seçilmiş ve bunlardan ileri ıslah aşamalarında toplam 43 ümit var hat oluşturulmuştur. Bunlar içinde 12'sinin üstün olduğu belirlenerek verim denemelerine alınmıştır. 1786 durulmuş hat ise agronomik özellikler bakımından incelenmiş üstün durulmuş hatlar çeşit verim denemelerinde denenmiştir. Çeşit verim denemeleri sonunda ekmeklik buğdaylardan 10, makarnalık buğdaylardan da 28 hattın standarttan üstün olduğu belirlenmiştir. Verim denemelerinde üstün olduğu belirlenen çeşit ya da hatların dane verimleri ile birlikte fiziksel ve kalite özellikleri belirlenmiştir. Buna göre çeşit adaylarının verimleri Bornova koşullarında 393-541 kg arasında değişmiştir. Bin dane ağırlığı ise 36-46 gr arasında değişim gösterirken, hektolitre ağırlığı tüm çeşitlerde 80 kg'ın üzerinde olup bu bakımdan bir farklılık saptanmamıştır. Yine buğday çeşitlerinde düşme sayısı 253-493 arasında değişmiştir. Çeşit adayları yaşöz miktarı bakımından yüksek gruba girmiştir. Ege ve Akdeniz bölgelerinde yetiştirilen başlıca ticari varyetelerin ekim sıklığının verim ve verim öğelerine etkisi araştırılmış, çeşide göre en uygun ekim sıklığının m2'ye 600 tohum olduğu belirlenmiştir. Triticale'de 1985 yılında gelen 213 F2 populasyonundan başak seçilmiş ve bunlardan sonraki generasyonda bitki seçimi yapılarak 13 ümitli hattan 2'sinin üstün olduğu belirlenerek verim denemelerine alınması öngörülmüştür. 1984-87 yılları arasında 1777 durulmuş hat agronomik özelliklere göre incelenerek üstün olduğu belirlenenler verim denemelerine alınarak denenmiştir. Gerek 1984 öncesi gerekse 1984-87 yılları arasında yapılan çalışmalar sonucu üstün verimli üç triticale hattı geliştirilmiştir. Bunlardan biri bakırçay adı ile daha önce tescil edilmiş olup diğer iki hat ise Tcl-33 ve Tcl-40'dır. Bu çeşit ya da hatların verimleri Cumhuriyet buğdayı ile aynı düzeyde olmuş ve hatta bazı yıllar geçmiştir. Buğdayda olduğu gibi verim denemelerinde üstün olduğu belirlenen diğer Triticale hatlarının ve çeşit adaylarının verimle birlikte fiziksel ve kaliteli özellikleri incelenmiştir. Bakırçay Tcl 33 (TÇA-1) ve tol-40 (TÇA-2)'ında yer aldığı bu verim denemelerinde verim Bornova koşullarında 239-472 kg/da arasında değişmiş olup Tol-33 ve Tcl-40 yanında Bakırçay'ı geçen yeni ümitvar hatlar bulunmuştur. Triticale hatlarında bindane ağırlığı ve hektolitre ağırlığının genellikle buğdaydan daha az olduğu görülmüştür. Kalite karakterlerinde düşme sayısının Triticale çeşit adaylarında genellikle düşük bulunması, amilaz etkinliğinin yüksek olması anlamına gelmekte ve bunun sonucu da Triticale'de dane karşılığı ortaya çıkmaktadır. Triticale hatlarında kalite özellikleri bakımından hatlara göre bazı iyileşmeler görülmüşse de daha çok çalışmaların yapılması gerekmektedir. Metin içerisinde özet olarak sonuçları verilen çeşit verim denemelerinde yer alan varyantları ve bunların ortalama değerlerini gösteren ek çizelgeler sonda verilmiştir.Öğe Şeftali suyunda ısıya dayanıklı küflerin üremesi ve patulin oluşturması üzerine araştırma(Ege Üniversitesi, 1993) Demircan, Serap; Göktan, DenizBu çalışmada öncelikle, düşük asitli gıdalarda üreyen ve ısıya dirençli olana küflerden Byssochlamys fulva ve Penicillium expansum'un seçilen pastörizasyon sıcaklıklarındaki dirençlerine bakılarak, inaktive oldukları partörizasyon sıcaklığı ve süreleri saptanmıştır. 90{486}C'da 20 dakika uygulanan pastörizasyonla inaktive olabilen Penicillium expansum şeftali nektarına inoküle edilerek, patulin üretimi araştırılmıştır. Üretilen şeftali nektarlarının pH'ları Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliğinde izin verilen organik asitlerle ayarlanarak, bu asitlerin farklı dozlarda kullanılmasının ve depolama koşullarının küfün gelişimi ve patulin üretimi ve stabilitesine etkisi incelenmiştir. Bu amaçla, piyasadan sağlanan sağlam ve beresiz şeftalilerden elde edilen nektara Penicillium expansum inöküle edilerek, meyve sularının pH'ları 3-4 aralığına sitrik asit, malik asit ve iki asidin kombinasyonu ile ayarlanmıştır. Örnekler, koyu renkli şişelere dolumu yapıldıktan sonra, otoklavda pastörize edilerek, oda ve buzdolabı sıcaklıklarında 47 gün süreyle depolanmışlardır. Depolama süresince, 0, 10, 20, 30, 37, ve 47. günlerde alınan örneklerde küf sayımı ve patulin tayini yapılmıştır. Çalışmada patulin tayininde ince tabaka kromatografisi tekniği kullanılmıştır. Deneme sonuçlarının istatistiksel analizi, bilgisayarda GENSTAT 5 paket programı kullanılarak yürütülmüştür (Ek 3). Çalışma sonucu elde edilen bulgular aşağıdaki şekilde özetlenebilir: Şeftali nektarı örneklerinde pH 3.87 değerind malik asitin etkisi, diğer pH aralıklarına göre istatistikî olarak p0.01 düzeyinde farklı bulunmuştur. 25{486}C de depolanan düşük dozda malik asit içeren nektarda 47.gün sonunda patulinin en fazla inhibisyonu sağlanmıştır. Varyans analizi sonucunda, 4{486}C ile 25{486}C de depolama sıcaklıkları arasında istatistikî açıdan p0.01 düzeyinde fark bulunmuştur. Şeftali nektarı örneklerinde küf yükünün üretilen patulin miktarı üzerine etkisinin olmadığı görülmüştür.Öğe Karaburun yarımadasının doğal özellikleri,tarihsel coğrafyası ve turizm potansiyeli(Ege Üniversitesi, 1993) Soykan, Füsun; Işık, Şevket; Sezer, Lütfi İhsanKaraburun Yarımadası birbirini bütünleyen üç konu çerçevesinde araştırılabilir: Doğal özellikler, tarihi coğrafya ve turizm potansiyeli. Zaten bu projenin esas amacı da öncelikle yarımadanın doğal yapısını ve yerleşim tarihini ortaya koymak, arkasında turizm potansiyelinde nelerin rol oynadığını saptamaktır. Karaburun Yarımadası, Ege Bölgesinin Ege Denizindeki en uç noktasını oluşturan Urla Yarımadasının kuzeye yönelen bölümüdür. Yarımadanın bugünkü görünümü Miyosen ortalarında son derece etkileşen blok şeklindeki çökme, yükselme ve çapılmalara gibi tektonik; tektonizmanın neden olduğu volkanik; aşınma-tortulaşma gibi fluviyal ve erime suretiyle aşınma gibi karstik olaylar sonucunda Kuaterner'de kazanılmıştır. Başlıca morfolojik birimleri Karaburun-Bozdağ kütlesi, pre-Neojen kalker sahaları ve platolardır. Yarımada Akdeniz makroklima alanı içinde bulunmakta, yarı nemli denizel iklim sınıfında yer almaktadır. Yarımada akarsularının beslenme alanları son derce dardır. Akım-rejim tipleri bakımından "Yağmurlu Akdeniz akım-rejim tipi" ne dahildir. Toprakları, iskelet toprağı karakterinde olup, dolgun bir horizonlaşma göstermemektedir. Yörenin bitki örtüsü kurakçıl-nemcil türlerden meydana gelen üç formasyondan oluşur: kızılçam orman formasyonu, maki formasyonu ve garig formasyonu. Karaburun Yarımadası, prehistorik döneme kadar inen bir yerleşim tarihine sahiptir. Antik dönemi de yaşayan yarımada, Osmanlılar zamanında oldukça nüfuslanmış ve kıyılar ile onun gerisindeki alanlarda birçok köy kurulmuştur. 19.yüzyıldan itibaren yöredeki Rum nüfus artmış, dolayısıyla yeni köyler ortaya çıkmış, mevcutları da büyümüştür. 1923 yılından itibaren Rumların yarımadayı terk etmeleri ve daha sonra gerek mübadele yoluyla gelmiş Türk nüfusun gerekse yerli nüfusun büyük kısmının göç etmesiyle, yöre birtakım yapısal ve mekansal değişikliklere uğramıştır. Nitekim bu değişiklikler; nüfus miktarı ve dağılışı, yerleşme dokusu ekonomik etkinlikler (tarım, ticaret) üzerinde kendini hissettirmiştir. 1980'lerden sonra yarımadanın doğu kıyılarında nüfus ve yerleşme sayısı bakımında bir yoğunluk (ikinci konutların etkisiyle), batı ve iç kısımlarda yer alan köylerde nüfus azalması görülmekte, terk edilen köylere rastlanmaktadır. Karaburun Yarımadasında turizm, 1985 sonrası başlayan bir etkinliktir. Geçmiş yıllarda; İzmir'e uzaklık, sapa bir konum, kumlu plajların olmaması, tarihsel-kültürel çekiciliklerin yokluğu gibi faktörler yöreye turizmin girmesini engellemiş, ancak temiz hava ve temiz deniz, sessiz bir ortam, ucuzluk ve İzmir çevresindeki diğer kıyıların dolması, ikinci konutları buraya çekmiştir. Yörede konaklama tesisleri son derece az, buna karşılık doğu kıyılarının hemen her koyu ikinci konutlarla kaplanmıştır. Böylece mevcut yerleşmelerin yanına ve yakınlarına yenileri eklenmiştir. Yarımadada yabancı turist pek az görülmekte olup, yerli turistler çoğunluktadır. Turizmin ekonomik ve sosyo-kültürel etkileri henüz hissedilmemekte, çevresel etkiler (yapılaşma, tahrip, kirlilik - ) ise dikkati çekmeye başlamıştır. Yörede bugün deniz(kıyı) turizmi söz konudur. Ayrıca yarımadanın turizm potansiyeline uygun çadır/karavan turizmi, kırsal turizm, tarımsal turizm, gençlik turizmi, sağlık turizmi geliştirilebilir.Öğe Karaburun-Küçükbahçe (Karaburun Yarımadası, İzmir, Türkiye) kıyılarının deniz florası(Ege Üniversitesi, 2000) Artuk, Ayçin; Aysel, VeyselBu tezde, Ege Denizi'nin Karaburun-Küçükbahçe (Karaburun Yarımadası, İzmir, Türkiye) arasında üst inftalitoral bölgede yayılış gösteren Cyanophyceae, Rhodophyceae, Fucophycea, Chlorophyceae ve Angiospermae sınıflarına ait taksonların toksonomisi çalışılmıştır. Örnekler, üst infralittoral zon taranarak toplanmıştır. Toplanan örnekler kendi suyunda %4 'lük formaldehitli kavanozlar içinde sabitlenerek, sulu stok ve herbaryumları yapılmıştır. Örneklerin tayinleri, kesit alınarak ve direkt lam lamel arasına konarak yapılmıştır. Bazı takson tayinlerinde (Rhodomelaceae ve Corallinaceae üyeleri gibi) %10'luk HCI kullanılmıştır. Zor gözlenen alglerin fotoğrafları mikrofotografi tekniğine uygun olarak çekilmiştir. Bu çalışmada Cyanophyceae'den (15 takson; Symloca codiiformis Giaccone yeni kayıt), Rhodophyceae'den (63 takson), Cyanophyceae'den (47 takson) ve Angiospermae (beş takson) olmak üzere toplam 237 tayin edilmiştir.;Takson, algler, flora, Türkiye.;Taxon, algae, flora, Turkey.Öğe Sentetik bitki büyüme maddelerinin bitkiler üzerine etkileri(Ege Üniversitesi, 2001) Gemici, Meliha[Abstract Not Available]Öğe Radyoaktif iyod-125'den salınan düşük enerjili auger elektronlarının çeşitli ortamlardaki let değerlerinin ve menzillerinin bilgisayarla hesaplanması(Ege Üniversitesi, 1988) İçli, Sıddık; Ünak, TuranRadyoaktif iyod-125 çekirdeği, elektron yakalaması (EC) ve iç dönüşüm (IC) yaparak bozunması sırasında, etrafa çok düşük enerjili elektron (Auger elektronları) salar. Bu düşük enerjili Auger elektoronları, bulundukları ortamlarda çok kısa mesafelerde soğurulurlar. Böylece, söz konusu ortamın çok küçük bir hamcına büyük bir enerji depolanmış olur. Bu da, radyokimyasal açıdan son derece önemlidir. Bunun sonucu olarak da, özellikle biyolojik ortamlarda, iyod-125'in çok yüksek bir radyotoksik etkiye sahip olduğu gözlenmiştir [1-3]. İşte bu yüksek radyotoksik etkisi nedeniyle, radyoaktif iyod-125 son yıllarda kanserli hücrelerin içten öldürmesinde çok büyük bir önem kazanmış bulunmaktadır. Bu alanda halen yoğun çalışmalar yapılmaktadır. İşte bu çalışmalara paralel olarak iyod-125'den salınan düşük enerjili Auger elektronlarının çeşitli kimyasal ve biyolojik ortamlardaki LET (Lineer energy transfer) değerlerinin ve menzillerinin bilinmesi, dolayısıyla bu ortamlardaki iyod-125'in mikrodozimetresi büyük önem taşımaktadır. Bu yüzden bu çalışmada, iyod-125'den salınan Auger elektronlarının hidrojen peroksit ve teflon gibi değişik bazı kimyasal ortamlarda ve troid bezi gibi biyolojik bir ortamdaki LET değerleri ve menzilleri hesaplanarak bir iyod-125'in bozunma bölgesi içindeki mikroskopik enerji dağılımları ve "oto ışınlanma bölgesi" denen ve radyolitik olarak etkilenen bölgelerin büyüklükleri bulunmuştur. Bu hesaplamaların tümü, her kimyasal ve biyolojik ortam için ayrı bir model kullanılarak bilgisayarda yapılmıştır. LET değerlerinin ve menzillerin, dolayısıyla mikroskopik enerji dağılımlarına ilişkin hesapların esası da, 1985 yılında T.Ünak tarafından geliştirilen hesaplama yöntemi [4] ile Charlton ve Booz tarafından verilen iyod-125'e ilişkin Auger elektronlarının enerji dağılım sepktrumuna [5] dayanmaktadır. Sonuç olarak, hidrojen peroksit ve teflon içindeki iyot 125'den salınan Auger elektronlarının radyolitik yönden etkili oldukları otoışınlama bölgelerinin, yarıçapları sırasıyla 13Ao ve 12Ao olan küreler olduğu bulunmuştur. Ayrıca, bir troid polikülü içinde Auger elektronlarının maksimum menzillerinin 70 um kadar olduğu da tespit edilmiştir. Bu arada, söz konusu ortamlarda iyod-125'in bozunma bölgesi içindeki mikroskopik enerji dağılım eğrileri de elde edilmiştir.Öğe Sucukta olgunlaşma kuruma sürecinde S. typhimurium ve S. aureus'un canlı kalma olasılığı(Ege Üniversitesi, 1990) Ünlütürk, AdnanBu çalışmada geleneksel yöntemle üretilen Türk sucuklarında değişik oranlarda GDL ve sakkaroz kullanımının S.aureus ve S.typhimurium'un yaşamı üzerine etkisi incelenmiştir. Kullanılan (%0.3 ve %1) GDL ve sakaroz (%1 ve %2) konsantrasyonlarında sucuğa başlangıçta inoküle edilen 2.4x104/g. S.aureus'un fermantasyon, kuruma ve vakum paketlenerek 18 gün süre ile +4 oC de muhafazası sırasında sayıca artmadığı ancak canlılığını koruduğu saptanmıştır. S.typhimurium ise kontrol (GDL siz ve sakkorozsuz sucuk) %0.3 GDL ve %0.5 sakkoroz ilave edilen sucuklarda il iki günlük fermantasyon sonucu 10 kat arttığı ve 30 günlük deneme boyunca 103 düzeylerinde kaldığı saptanmıştır. Sucuk hamurunda %1 GDL ve %1 sakkoroz ilave edildiğinde ise Salmonella sayısında deneme sonunda 10 kat azalma olduğu görülmüştür.Öğe Oral kavitede farklı anatomik bölgelerden izole edilen kommensal ve patojenik candida albicans suşlarının fenotipik özelliklerinin incelenmesi(Ege Üniversitesi, 2000) Akdeniz, B. Güniz[Abstract Not Available]Öğe Manyetik kart güvenlik standartlarında RSA algoritmasının EFT ortamında kullanılması(Ege Üniversitesi, 1995) Şengonca, Halil; Koltuksuz, AhmetBilgi çağından bilgi kullanım çağına girildiği günümüzde artık iletişim ağlar aracılığıyla sağlanmaktadır. Bunlar içinde bilgisayar ağları önemli bir yer tutmaktadır. Son yirmi yılda çok hızlı gelişme gösteren bu ortam, sonunda standartlaşmaya gidilmeyi zorunlu kılmıştır. Günümüzde tam anlamıyla tamamlanmamış olmasına rağmen ISO standartları kullanıma geçmiştir. Birçok farklı kuruluşun ortaklaşa kullandığı bilgisayar ağlarında doğal olarak güvenlik problemleri ortaya çıkmaktadır. Güvenlik hizmetlerinin çoğunluğunun temelinde kriptografi yatmaktadır. Etkin ve bilinçli kriptografi kullanımı ile güvenlik sorunları minimuma indirilebilmektedir. Bankalararası işlemler bilgisayar aracılığıyla yürütüldüğünden bu ortamlarda güvenlik daha da önem kazanmıştır. Bu ortamlardaki zayıflıklardan çok büyük miktarda para kayıpları olmaktadır. Bu yüzden güvenlik hizmetleri çok ciddi olarak uygulanmalıdır. Bu projede sistem programcılarının dolandırıcılıklarının nasıl önlenebileceği simülasyon aracılığıyla gösterilmeye çalışılmıştır. Günümüzde kullanılan klasik yöntem ile alternatif bir yöntem bu simülasyonu oluşturmaktadır. Simülasyon sonuçları incelendiğinde, dolandırıcılığı önleyebilecek alternatif yöntemin sağladığı güvenliğe karşın, zaman ve kaynak kullanımı açılarından belirgin dezavantajlara sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca tüm bankaların onaylayacağı bir kayıt kurumunun oluşturulması da önemli bir çabayı gerektirecektir.Öğe Ödemiş/İzmir'de yetiştirilen bazı Trabzon hurması çeşitleri üzerinde araştırmalar(Ege Üniversitesi, 2008) Evrenosoğlu, Yasemin; Mısırlı, AdaletPersimmon, pollination, storage, fruit characteristics.;Trabzon hurması besin içeriği, tat ve görünüş yönüyle sevilerek tüketilen ve dış satım açısından giderek önemi artan bir meyve türüdür. Ülkemizde farklı ekolojik koşullarda iklim ve toprak seçiciliği olmaksızın yetişebilmektedir. Bu bağlamda, Trabzon hurması yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi önem taşımaktadır. Kültür çeşitlerinde meyve tutumu için tozlayıcı çeşit kullanımına gereksinim duyulmaktadır. Son yıllarda üretiminde artış görülen bu ürünün pazarda bulunma süresi hasat zamanıyla sınırlıdır. Bu noktadan hareketle hazırlanan projede, Ödemiş/İzmir'de mevcut Trabzon hurması çeşitlerinde fenolojik ve pomolojik gözlemler, döllenme biyolojisi, çeşitlerinin depolama süreleri ile depolama boyunca kalite özelliklerindeki değişimler ve mikrobiyal yükün belirlenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma sonucunda, tozlayıcı kullanımının meyve tutum oranının arttırdığı görülmüştür. Hasat sonrasına ait incelen tüm parametreler, Ödemiş bölgesinde yetiştirilen "Hachiya" ve "Fuji" çeşitlerinin 0.5°C sıcaklık ve % 90-95 oransal nemde 3 ay süreyle başarıyla depolanabileceğini göstermiştir. Sıcak su uygulamalarının meyvelerde hem çürüklük gelişimini en fazla etkilediği ve hem de fungal ve fizyolojik bozulmaların büyük ölçüde azalttığı tespit edilmiştir.;Trabzon hurması, Tozlama, Depolama, Meyve özellikleri.