Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Birleşmiş Milletler'in kriz yönetiminde örgütlerarası yaklaşım: Bölgesel örgütlerle işbirliği ve Libya krizi(Ege Üniversitesi, 2024) Uyarlar, Yağız; Hürsoy, SiretSoğuk savaş döneminin sona ermesinden sonra, devlet içi çatışmaların sayısı giderek artmıştır. Ortaya çıkan iç savaşların sayısının giderek artması ve bu iç savaşların uluslararası bir hal alarak daha karmaşık ve çözülemez bir duruma dönüşmesi, BM'nin tek başına ortaya çıkan krizlere karşı etkili bir cevap verememesine neden olmuştur. BM ise artan sayıdaki krizleri yönetebilmek amacıyla bölgesel örgütlerle işbirliğine giderek, örgütlerin kaynaklarından yararlanmayı ve kriz yönetiminde başarıya ulaşmayı amaçlamıştır. Libya ise BM'nin bölgesel örgütlerle işbirliği gerçekleştirdiği ülkelerden bir tanesidir. 2014 yılında tekrardan başlayan Libya iç savaşına karşılık olarak BM, barış sürecini daha kolay yönetebilmek için Avrupa Birliği, Arap Birliği ve Afrika Birliği ile işbirliği sürecine gitmiştir. Bu çerçevede bu çalışmanın amacı BM'nin Libya üzerinde bölgesel örgütlerle gerçekleştirdiği işbirliğinin Libya barış sürecinde nasıl bir etkiye sahip olduğunu örgütlerarası yaklaşımın savunduğu argümanlar çerçevesinde açıklamaktır.Öğe Kırım Hanlığı'nda Kırım Giray Han dönemi (1758-1764, 1768-1769)(Ege Üniversitesi, 2024) Akıntı, Elif; Şen, MuhammetKırım Hanlığı tarihinde 1758-1769 yılları arasında iki kez Kırım tahtına geçen Kırım Giray Han, Kırım Hanlığı'nın Osmanlı Devleti'nin hakimiyetinden çıkmasından önceki son etkili handır. Kırım Giray Han döneminin siyasi faaliyetleri 1758 yılında Nogay isyanıyla başlamıştır. Nogay isyanlarında isyancıları destekleyerek kendisinden önceki hanın azledilmesine neden olmuş ve kendisinin han ilan edilmesini sağlamıştır. 6 yıl süren birinci hanlık döneminde han olmasında etkili olan Nogay isyanını bastırıp Kırım'da asayiş, düzen ve sükûneti yeniden tesis etmiştir. Kırım Hanlığı'nda düzenin sağlanmasıyla birlikte Avrupa Devletleri ile iyi ilişkiler kurmuş ve bu nedenle Osmanlı Devleti'nin dikkatini çekmiştir. Daha önce isyan sonucu mecbur kalınarak han ilan edilmesi ve bu hanlığı süresinde Osmanlı Devleti'nin onayı olmadan komşu devletlerle ilişkiler kurmuş olması, 1764 yılında Kırım Giray'ın azledilip sürgün edilmesine neden olmuştur. 1768 yılında Osmanlı Devleti'nin Rus İmparatorluğu ile yaklaşık 30 yıldır devam eden barışın ardından savaş ilanı, savaşçı kişiliğiyle ön plana çıkan Kırım Giray Han'ın yeniden han tayin edilmesiyle sonuçlanmıştır. Han ilan edilmesiyle birlikte Rusya'ya karşı oldukça başarılı akınlar yapmış ve 1769 yılında vefat etmiştir.Öğe Rus istilası sırasında Kafkasya'da toplumsal çözülme(Ege Üniversitesi, 2024) Sakin, Şevval; Akan, MertcanBu çalışmada 19. yüzyılda Kafkasya'da gerçekleşen Rus istilasının Kafkas toplumlarına yansıması ve Rus istilası sırasında Kafkas halkları arasındaki toplumsal tabakalaşmanın dönüşümü ve çözülme çeşitli yönleriyle ele alınacaktır. Kafkasya'daki toplumların ve sosyal sınıfların Rus istilasında görülen örgütlenmeler, politikalar, toplumsal hareketler, diğer devletlerin politikaları gibi etmenlerle nasıl bir çözülmeye uğradığı ortaya koyulacaktır. Çalışmanın temel sorusunu Rus istilasında görülen etmenlerin Müridizm hareketi sonucunda Kafkas toplum yapısına, mülkiyet ilişkilerine etkileri oluşturmaktadır. Buradan yola çıkarak çalışma Kafkasya'nın Rus istilası süreci sosyolojik bir bakış açısıyla ele alınmış ve Müridizm hareketinin etkisiyle görülen sosyal çatışma, Kafkas feodal beylerin toplumsal hareketlerle ilişkileri toplumsal çözülme kavram ve kuramları çerçevesinde incelenmektedir.Öğe İzmir Roman Kültür Derneği çalışmaları örnekleminde 7-14 yaş çocukların iletişim ve etkileşiminde müziğin rolü ve önemi(Ege Üniversitesi, 2024) Uçakçı, Aykut; Mıllard, Esin De Thorpeİzmir, Tepecik semtinde yoğun olarak yaşayan Roman etnik kültürüne sahip toplulukları merkezine alan tezimizde, Konak Belediyesi'ne ait Tepecik Roman Kültür Derneği'nde eğitim gören 7-14 yaş arası Roman etnik kökenli çocukların, dernek bünyesinde aldığı eğitimi ve eğitimin sağladığı sosyal-kültürel katkılar incelenmiştir. Özellikle Türkiye'deki Roman topluluklarının karşılaştığı zorluklarla olan mücadelesine odaklanan çalışmamızda, bu zorluklar detaylı bir şekilde ele alınmış ve Roman kültür derneklerinin bu zorlukların üstesinden gelmedeki katkıları ile yerel yönetimler ve devletin bu konudaki çabaları araştırılmıştır. Tezimizin birinci bölümünde kavramsal olarak romanların dünya sahnesindeki ortaya çıkışları ve tarihleri, özellikle tezimizin konusu olan İzmir'deki tarihleri ve İzmir içerisindeki varlıkları araştırılmıştır. Bu araştırmalara ek olarak İzmir ilinde yaşayan roman etnik kültürüne ait toplulukların toplumsal yapıları, sosyal hayatları, meslek seçimleri, müziğe ve müzisyenlik mesleğine bakış açılarının yanı sıra, küreselleşme sürecinin roman etnik kültürüne ait topluluklara etkileri açıklanmıştır. İkinci bölümde ise, Türkiye'de var olan sivil toplum kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının bir kolu olan derneklerin tarihsel süreci, faaliyetleri ve bu faaliyetlerin toplumsal sorunlara olan etkisinin yanında roman etnik kültürüne ait toplulukların bu ve benzeri kuruluşlarla olan ilişkisi ve etkileşimi açıklanmıştır. Tezimizin üçüncü ve dördüncü bölümünde ise, örneklemini oluşturan İzmir Tepecik Roman Kültür Merkezi ile ilgili araştırma yapılmış olup bu projenin bütün detayları tezimizin içerisine aktarılmıştır. Araştırma sonucu toplanan veriler işlenerek İzmir Tepecik Roman Kültür Merkezi'nin içerisinde yer alan dernekleşme sürecinin açıklanmasına katkı sağlamıştır. Dernekleşmenin ardından İzmir Tepecik Roman Kültür Derneği içerisinde yer alan faaliyetler ve bu faaliyetler dışında "müzik eğitimi" ile ilgili aktiviteler bizzat yerinde incelenmiş ve dernek içerisinde yer alan görevli kişiler, müzik eğitimi almış 7-14 yaş arası Roman etnik kökene ait çocukların ve bu çocukların aileleriyle yapılan görüşmeler yarı yapılandırılmış sorular yöneltilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Toplanan veriler ışığında elde edilen bulgular genel bir perspektifle yorumlanmış olup dernek içerisinde verilen müzik eğitimlerinin 7-14 yaş arası roman etnik kökenine sahip çocukların üzerindeki olumlu ya da olumsuz sosyal-kültürel etkiler açıklanmıştır.Öğe Gregorıus Turonensıs-Decem Lıbrı Hıstorıarum ve Türk halkları(Ege Üniversitesi, 2024) Arıcı, Emine Uslu; Üstün, AbdullahBu tez çalışması VI. yüzyılın son çeyreğinde Gregorius Turonensis tarafından Latince kaleme alınan, bir monografi özelliği taşıyan Decem Libri Historiarum'u ele almaktadır. Gregorius'un eseri kronolojik çerçevede Yaratılıştan başlayarak kendi devrine kadar gelmektedir. Gregorius, eserini dönemin siyasi, toplumsal perspektiflerini göz önünde bulundurarak kaleme almıştır. Gregorius'un içinde bulunduğu dönemde tarihi ve toplumsal alanlarda önemli kırılmalar yaşanmıştır. Batı Roma İmparatorluğu'nun çözülmesi ile Batı dünyasında siyasi harita yeniden şekillenmiştir. Meydana gelen bu değişim edebi alanda da kendini göstermiştir. Gregorius'un yazınsal dünyasını anlamak için bu süreç göz önünde bulundurulmuştur. Gregorius'un biyografisi üzerinde durulmuştur. Tarihçiliğini kavramak için dönemin edebi ve entelektüel çevresi incelenmiştir. Decem Libri Historiarum bir metin olarak anlaşılmaya çalışılmıştır. Gregorius ve metin üzerine farklı yaklaşımlar tartışmalı bir şekilde incelenmiştir. Gregorius'un Frank, Hristiyan ve diğer halklara olan bakış açısı yorumlanmaya çalışılmıştır. Bunun yanında Decem Libri Historiarum'da geçen diğer halkların kökeni ve inançlarını ele alınmıştır. Gregorius'un Roma ve Franklara yönelik askeri faaliyetler karşısında farklı yaklaşımları ve tanımlamaları açıklanmaya çalışılmıştır. Bu aşamadan sonra Decem Libri Historiarum'da Türk tarihini ilgilendiren boyutu ile Türk halkları hakkında anlatılanların değerlendirilmesini ve tarihselleştirilmesine geçilmiştir. Gregorius'un eserinde, Türk tarihini kapsayan IV. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Hunların erken dönemlerinden başlayarak V. yüzyıl gelişmeleri ve daha sonra da Hun olarak adlandırarak VI. yüzyılda Avarlara yer verilmektedir. Hun ve Avar halklarını Roma ve Franklar ile olan münasebetleri çerçevesinde ele almıştır. Gregorius'un Türk halklarına yönelik verdiği bilgiler tarihsel veriler ışığında ele alınmaya çalışılmıştır.Öğe Çağdaş Balkan Türk edebiyatları üzerine Türkiye'de yapılan bilimsel çalışmaların analitik bibliyografyası(Ege Üniversitesi, 2024) Özcan, Esengül; Akgün, AtıfBalkan Türklerinin hayatında ciddi dönüşümlere ve köklü değişikliklere sebep olan "1877-1878 Türk-Rus Savaşı", "Balkan Savaşları" ve "I. Dünya Savaşı" toplumun her alanına etki eden sonuçlar doğurmuştur. Yaşanılan savaşlar neticesinde Osmanlı Devleti'nin Balkanlarda toprak kaybetmesi ve bölgeden çekilmesi ile Balkanlarda yaşayan Türkler için siyasi, sosyal, kültürel, demografik, edebî vb. açılardan dengelerin değiştiği dönemler başlamıştır. Osmanlı Devleti'nin Balkanlardan çekilmesi ile savunmasız kalan Balkan Türkleri diğer etnik gruplar tarafından farklı açılardan asimile edilmiştir. Özellikle ulusal kimlikleri ve millî benliklerinin yok edilmesi için çeşitli bastırma ve sindirme politikalarına maruz kalmış ve yaşananlar neticesinde göçe zorlanmışlardır. Osmanlı Devleti'nin savaşlar neticesinde kaybettiği topraklarda yaşayan ve yaşanan göçlerle birlikte azınlık durumuna düşen Balkan Türkleri; eğitim, basın yayın faaliyetleri ve sosyal etkinliklerde ana dil Türkçenin kısıtlanması veya yasaklanması, din ve inanç özgürlüğü kapsamında ibadetlerini yerine getirmelerini engelleyen tutumlar, Türk ve Müslüman oldukları için sosyal ve kültürel hayattan izole edilmeleri, yaşanan baskı ve sindirme politikaları kapsamında asimilasyon ve entegrasyonlar ile göçe zorlanmaları, demografik dengenin Türkler aleyhine bozulması ve toplumsal ayrımcılığa uğramaları, yapılan etnik temizlikler ile yok edilmeleri neticesinde kendi aralarında oluşturdukları yeni yapılanmalar ile millî kültür ve benliklerini korumayı amaçlamışlardır. Balkan Türklerinin sosyal, kültürel ve edebî hayatlarındaki hareketlenmelerde millî benliklerini ve ulusal kimliklerini koruma, toplumdaki millî bilincin uyandırılmasını sağlama, yaşanan bastırma ve sindirme politikalarına karşı halkı harekete geçirme amacı güdülmektedir. Özellikle bu alanda yapılan ilk faaliyetlerin basın yayın aracılığı ile gazete ve dergilerde ele alındığı görülmektedir. Dönem dönem devlet kontrolünde güdümlü şekilde ilerleyen basın yayın faaliyetleri, Balkan Türklerinin kendi düşünce özgürlüklerini dile getirdiği bir araç olmuştur. Edebiyata dair ilk girişimlerin de yine basın yayın faaliyetleri aracılığı ile başladığı görülmektedir. Özellikle meydana gelen savaşlar ve sonuçlarının Balkan Türklerinin hayatına olan etkileri edebî eserler aracılığıyla sıklıkla dile getirilmiştir. Balkan Türklerinin şair ve yazar kadrosunu oluşturan aydın kesimin çoğunun yaşanan göçlerle birlikte Türkiye'ye göçü, edebî sahada önemli bir eksikliği oluşturmuştur. Türkiye'ye göç etmeyip Balkanlarda kalan ve daha çok gazeteci ve öğretmen kimlikleri ile ön plana çıkan Balkan Türkü yazar ve şairlerin kaleme aldıkları eserlerinde; yaşanan savaşlar ve göçlerle birlikte oluşan yeni toplum düzeninde millî kimlik ve kültürlerini korumak, Osmanlı Devleti'nin bölgeden çekilmesi ile yaşanan bastırma ve sindirme politikalarına karşı gösterilen direnişler, baskı ve kıyımlar karşısında sessiz kalmamak adına adalet vurgusunu yapmak ve halkı uyandırmak, siyasi, sosyal, kültürel vb. açılardan Türklüklerinin, millî birlik ve beraberliklerinin korunması çağrısında bulunmak için Balkan Türklerine seslenmek gibi konular işlenmiştir. Balkan Türklerinin Balkanlarda yeni ulus devletlerin kurulmasından itibaren bağlı oldukları yeni ülkelerde çağdaş edebî üretime giriştikleri bilinmektedir. Bu durum neticesinde; şiir, tiyatro, öykü, dram, araştırma-inceleme, eleştiri, deneme, roman, çeviri, uzun hikâye, mizah, fıkra, oyun yazarlığı, günce gibi farklı türler kaleme alınmıştır. Söz konusu edebiyat birikimini ele alan akademik ve bilimsel çalışmalar da bu edebi üretimin doğal bir sonucu olarak gerçekleştirilmiştir. Bu alandaki bilimsel çalışmaların gerçekleştirildiği ülkeler arasında Türkiye ayrı bir öneme sahiptir. Balkan Türkleri üzerine yapılan çalışmalar Balkan ülkelerinde hazırlanmış ancak Türkiye'de yayımlanmıştır. Bu çalışmaların Türkiye'de yayımlanmasında; Türkiye'de baskı ve sansürün olmaması, resmi dilin Türkçe olması, yayın için maddi manevi destek verilmesi hem tarihi hem ailevi bağlar, Balkanlara olan özel ilgi vb. gibi nedenler etkili olmuş ve Türkiye'ye rağbeti arttırmıştır. Türkiye'de çağdaş Balkan Türk edebiyatları üzerine yapılan çalışmaların 1960'lı yılların sonu ile 1970'li yılların başında yapıldığı bilinmektedir. Balkan Türklerinin Türkiye'ye göç etmeleri ile özellikle şair ve yazar kesimin yaşadıkları deneyimleri, göç süreçlerini, yeni yurtları olan Türkiye'ye uyum süreçlerini ve getirilerini Türkiye'de farklı türlerde kaleme alınan çalışmalar aracılığı ile dile getirmişlerdir. Özellikle araştırma-inceleme ve monografi türlerinde yapılan çalışmalar ile durum daha net gözler önüne serilmiştir. Balkan Türklerinin yaşadığı sosyal, kültürel, demografik, edebî vb. tahribatların Türkiye'de kaleme alınan çalışmalar, sivil toplum kuruluşları ve süreli yayın organları ile duyurulması amaçlanmış, Balkan Türkleri arasında millî bilincin ve kültürün yaşatılması için çalışılmıştır. "Çağdaş Balkan Türk Edebiyatları Üzerine Türkiye'de Yapılan Bilimsel Çalışmaların Analitik Bibliyografyası" başlıklı çalışmada ana tema Türkiye'de ÇBTE alanında oluşturulan bilimsel çalışmaların incelenmesi ve analitik bibliyografyasının hazırlanmasıdır. Bu amaç, Türkiye'de ÇBTE alanı üzerine hazırlanan ilk çalışmaların oluşturulma nedenleri, tarihleri, özellikleri, araştırmacıları gibi belli konuların da aydınlatılmasını gerekli kılmaktadır. Balkan coğrafyasında yaşanan siyasi ve sosyal olaylar neticesinde dengeler değişmeye başlamış ve birçok Balkan Türkü yaşanan göçler ile birlikte Türkiye'ye göç etmiştir. Türkiye'ye yerleşen Balkan Türklerine ve yaşanan olaylara olan ilgi Rumeli üzerine olan çalışmaların sıklığını arttırmış ve devamlılığını sağlamıştır. Türkiye'de özellikle ÇBTE alanında üniversitelerin Türkoloji, Türk dili ve edebiyatı, Balkan araştırmaları vb. gibi bölümlerinde yapılan akademik çalışmalar ile alan üzerine olan ilk çalışmalar 1960'lı yılların sonları ile 1970'li yılların başlarına rastlamış ancak asıl ciddi çalışmalar 1980'li yılları bulmuştur. Türkiye'de ÇBTE alanında çalışan araştırmacılar Türkiye'nin ilgili üniversitelerinde aldıkları eğitimler dışında MEB ve Yunus Emre Enstitütüsü yoluyla Balkan bölgelerinde bulunmuş ve çeşitli üniversitelerde eğitimler vermiştir. Özellikle çalışma sahalarını yerinde görmeleri ve alan üzerine yapılan incelemeler bilimsel çalışmalara kaynaklık etmiştir. Türkiye'de çağdaş Balkan Türk edebiyatları üzerine hazırlanan ilk çalışmaların antolojiler yoluyla yapıldığı ve bu sayede Balkan Türkleri edebiyatlarının zenginliğinin ve birikiminin gösterildiği görülmektedir. Bu antolojiler aracılığıyla ÇBTE'nın konuları, temaları, dönemleri, edebi türleri, temsilcileri vb. gibi öne çıkan özellikleri detaylı şekilde incelenmiştir. Antolojileri takiben oluşturulan diğer çalışmalar monografi türü üzerine olmuştur. Özellikle monografi türünde hazırlanan tez çalışmaları alan için önemli bir kaynak oluşturmuştur. Türkiye'de ÇBTE alanındaki araştırmalar 1990-2000 yılları ve sonrası için makale ve bildiri alanında yoğunluk kazanmıştır. ÇBTE çeşitli yönlerden ve farklı perspektiflerden makale ve bildirilerde inceleme konusu olmuştur. Türkiye'de ÇBTE alanında yapılan akademik çalışmalarda özellikle; Balkan Türklerinin edebiyatlarının ve kültürlerinin araştırılması, bu alanda ön plana çıkan isimlerin ve edebi süreçlerinin tanıtılması amaçlanmıştır. Türkiye'de çağdaş Balkan Türkleri ve edebiyatları ile ilgili birçok bilimsel kitap, makale, tez yayımlanmış; sempozyum ve bildiriler sunulmuştur. Bu alanda incelemeye alınan "Çağdaş Balkan Türk Edebiyatları Üzerine Türkiye'de Yapılan Bilimsel Çalışmaların Analitik Bibliyografyası" başlıklı çalışmada; Batı Trakya, Bulgaristan, Kuzey Makedonya, Kosova, Gagauzyeri ve Romanya bölgeleri üzerine yapılan bilimsel çalışmalar incelenmiştir.Öğe Seyran Sahavet'in hayatı, sanatı ve sosyo-psikolojik romanları(Ege Üniversitesi, 2024) Hasanlı, Sayad; Koç, Göksu ÇiçekliBu çalışmada çağdaş Azerbaycan edebiyatının önemli ismlerinden olan Seyran Sahavet'in sosyo-psikolojik romanları toplum ve birey açısından incelenmiştir. Azerbaycan'ın Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne bağlı olduğu zamanların ve bağımsızlık döneminin toplumsal yapısının ele alındığı romanlarda yazarın toplum ve birey ideolojisi irdelenmiştir. Çalışmanın Giriş kısmında Seyran Sahavet'in kişiliği ve edebi faaliyeti üzerinde durulmuş, tezin birinci bölümü olan Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri bölümünde yazarın hayatı, edebi görüşü ve bugüne kadar yazmış olduğu eserleri kronolojik olarak sunulmuştur. Seyran Sahavet'in Romanları başlıklı ikinci bölümde, "Daş Evl?r, "Nekroloq" ve "Y?hudi ?lifbası" romanları yapı, tema, zaman-mekân, dil ve üslup açısından ele alınarak onların karşılaştırmalı analizine yer verilmiştir. Sosyo-psikolojik Romanlarında Toplum ve Birey Sorunu isimli üçüncü bölümde, edebiyat ve toplum ilişkisine değinilerek her üç romanda bireylerin sosyo-psikolojik yolculuğu ile sosyo-ekonomik durumun kolektif bilince yansıması konusu irdelenmiştir. Çalışmanın Sonuç kısmında elde edilen bulgular sıralanmış ve öneriler not edilmiştir. Modern Azerbaycan edebiyatında önemli yerlerden birine sahip olan Seyran Sahavet'in eserlerinin bugüne dek geniş çaplı araştırmalara konu edilmediği gözlemlenmiştir. Bu nedenle sözü edilen romanların sosyo-psikolojik açıdan incelenmesi, toplum ve birey sorunlarına psikolojik bağlamda değinilmesi tezin önemini artırmaktadır. Tez, Seyran Sahavet'in edebi faaliyeti üzerine geniş kapsamlı yapılmış ilk araştırma eserlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: Seyran Sahavet, sosyo-piskolojik romanlar, roman inceleme, karşılaştırmalı analiz, toplum-birey sorunuÖğe Türkiye dışındaki Türk boylarının efsaneleri hakkında Türkiye'de yapılmış çalışmaların analitik bibliyografyası(Ege Üniversitesi, 2024) Afacan, Büşra Uzun; Fedakar, SelamiÇalışmamız giriş, beş ana bölüm ve sonuç bölümünden oluşmaktadır. Giriş bölümünde araştırmacılara kolaylık olması ve çalışmamıza açıklık getirmesi için tezimizin konusu, amacı, kapsamı, hazırlarken kullandığımız yöntem hakkında bilgi verilmiştir. Efsane terimi üzerine yapılan tanım ve tasnifler, efsane kavramının diğer sözlü anlatı türleriyle ilişkisi, efsanelerin işlevleri hakkında bilgi verilmiştir. Çalışmamızın birinci bölümü "Kuzeydoğu (Sibirya) Grubu Türk Boylarının Efsaneleriyle İlgili Çalışmalar", ikinci bölümü "Kuzeybatı (Kıpçak) Grubu Türk Boylarının Efsaneleriyle İlgili Çalışmalar", üçüncü bölümü "Güneydoğu (Karluk-Uygur) Grubu Türk Boylarının Efsaneleriyle İlgili Çalışmalar", dördüncü bölümü "Güneybatı (Oğuz) Grubu Türk Boylarının Efsaneleriyle İlgili Çalışmalar" olarak adlandırılmıştır. Her bölümde çalışmamızda efsaneleri yer alan Türk boylarının adı, yaşadıkları yer, nüfusu, dini inançları ve kullandıkları dil hakkında bilgi verip söz konusu Türk boylarının efsaneleriyle ilgili ulaşabildiğimiz çalışmalardan bibliyografya oluşturulmuştur ve çalışmaların tanıtımı yapılmıştır. Çalışmanın "Türk Boylarının Efsanelerini Bütün Olarak Ele Alan Çalışmalar" adlı beşinci bölümünde Türk dünyasını bir bütün olarak ele alan çalışmaların tanıtımı yapılmıştır. Çalışmanın sonuç bölümünde çalışmamızı hazırlarken karşılaştığımız zorluklar, alanda tespit ettiğimiz problemler ve bunlara çözüm önerilerimiz sunulmuştur. Çalışmamızdan elde ettiğimiz veriler ve analizi hakkında genel bir değerlendirmeye yer verilmiştir.Öğe ABD'nin Afganistan'ı işgali sonrasında Türkiye-Afganistan sosyal ve ekonomik ilişkileri (2001-2023)(Ege Üniversitesi, 2024) Kara, Deniz; Kurban, VefaBu çalışma Afganistan'ın Türkiye ile olan sosyal ve ekonomik ilişkilerinin farklı yönlerle ortaya konulması amacını taşımaktadır. Konu ile ilgili literatür taraması yapılmış, daha önce ortaya konulan çalışmalar detaylı bir şekilde incelenmiştir. Önceki çalışmalardan farklı olarak ABD'nin Afganistan'ı işgali ile başlayan ve 2021 yılında Afganistan'da Taliban'ın tekrar iktidara gelmesi ile sona eren süreç incelenmiştir. Bu bağlamda, çalışmanın zaman aralığı 2001-2023 yılları arasındaki dönemi kapsamaktadır. Çalışmada yer verilen veriler Dünya Bankası, Türkiye İstatistik Kurumu, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın verileri incelenerek düzenlenmiştir. Elde edilen bulgular ışığında Türkiye-Afganistan ilişkilerinin bazı dönemlerde kesintiye uğrasa bile sürekli olumlu yönde devam ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmanın amacı bu alanda yer alan literatür boşluğunu doldurmaktır. Konunun derinlemesine kavranabilmesi için Afganistan'ın fiziki, siyasi yapısı anlatılmış, ABD işgalinden önce hangi devletler tarafından işgal edildiği konusuna da değinilmiştir. Afganistan'ın Türkiye ile olan ilişkilerinin kesilmesi ise Sovyetler Birliği'nin işgali sürecinde meydana gelmiştir. 11 Eylül'e giden süreç içerisinde 11 Eylül olayları ile Afganistan'ın işgal edilmesi arasındaki bağlantı araştırılmıştır. Çalışmada ayrıca ABD'nin Afganistan'ı işgal süreci içerisinde Afganistan ekonomisinin dışa bağımlı hale getirildiğine değinilmiş ve Türkiye'nin de dahil olduğu dünya çapında yapılan yardımlar anlatılmıştır. 2001 yılında başlayan Afganistan'ı yeniden inşa süreci Türkiye tarafından yakından takip edilmiş ve yakın ilişkiler kurulmuştur. 2021 yılında ABD'nin Afganistan'dan ayrılmasıyla Türkiye Afganistan'ın yanında olacağını belirtmiştir. Afganistan'ın yeni yönetimi Taliban Türkiye'den destek istemiş görüşmeler olumlu ilerlemiştir.Öğe Tarihsel miras bağlamında Türk Devletleri Teşkilatı(Ege Üniversitesi, 2024) Varol, Çağdaş; Kurban, VefaOsmanlı Devleti, özellikle 13. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar neredeyse tüm dünya meselelerine dâhil olmuş ve insanlık tarihini etkileyen büyük bir dünya imparatorluğu hâline gelmiştir. Buna karşılık, Avrupa'nın coğrafi keşifler, sanayileşme ve yeni ekonomik hamleler gerçekleştirmesi ve Osmanlı Devleti'nin bu gelişmeleri takip edememesi gibi nedenlerle imparatorluk zayıflamış ve 1. Dünya Savaşı'yla birlikte yıkılma sürecine girmiştir. Bu süreçte imparatorluğu kurtarma hedefi taşıyan birçok yeni düşünce akımı öne çıkmış, bunlardan "Türkçülük", 1923'te yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin, 1991'de Orta Asya'daki Türk Devletleri'nin egemen birer devlet olarak kurulmasında rol oynamış; 2009 Nahçıvan Antlaşması ile tüm Türk devletlerini bir araya getirecek ve 2021 ile birlikte "Türk Devletleri Teşkilatı" olarak anılacak ortak bir yapı oluşturulmasına zemin hazırlamıştır. Türk halkları her ne kadar SSCB döneminde yeterli iletişimi sağlayamasa da SSCB sonrası dönemde "zirveler" aracılığıyla diplomatik kanallar geliştirmiş; bilhassa "Türk Devletleri Teşkilatı" ile ilişkilerini zirve noktasına taşımayı başarmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde Osmanlı son dönem akımları, ikinci bölümünde SSCB-Türkiye ve Türkiye-Türk Devletleri ilişkilerinin yanı sıra ilgili devletlerin genel durumu ve üçüncü bölüm ile birlikte Sonuç ve Öneriler'de AB başta olmak üzere muhtelif uluslararası örgütler ve bu bağlamda Türk Devletleri Teşkilatı tartışılmıştır.Öğe Çağdaş Azerbaycan şiiri'nde Türkiye(Ege Üniversitesi, 2024) Sarkhanova, Lalazar; Erol, AliAzerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin kurulduğu yıllardan itibaren Türkiye konusu birçok yazar ve şair tarafından ele alınıp işlenmiştir. Sovyet hakimiyetinde toplumun iktidar tarafından belirlenen çerçeveye uyum sağlaması için edebiyat önemli bir araç olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla millî kimliğin önüne konulan engeller Azerbaycan- Türkiye ilişkisini, akabinde ise eserlerin konusunu da etkilemiştir. "1960'lı yıllar" olarak adlandırılan dönemde ilişkilerin sağlamlaştırılmasına yönelik çabaların başlaması edebî açıdan da değerlendirilmiştir. 1980-1990'lı yıllarda sistemin çözülerek bağımsızlığın kazanılmasıyla birlikte Türkiye konulu şiirlerde hızlı bir artış gözlemlenmiştir. Günümüzdeki şiir örneklerinde Türkiye temayülünün ana tema olarak belirlenmesi bu sürecin devam ettiğinin göstergesidir. Azerbaycan şiirine Türkiye'yi taşıyanlara Bahtiyar Vahabzade, Halil Rza Ulutürk, Fikret Koca, Abbas Abdulla, Mirvarid Dilbazi, Memmed İsmayıl, Gabil, Memmed Araz, Eldar İsmayıl, Memmed Aslan gibi isimler öncülük etmektedir. Edebiyatçı kimliklerinin yanı sıra siyasetçi yönleriyle de bilinen bu kişiler Türklük kavramının gelişmesinde oldukça önemli adımlar atmışlardır. Değişik türlerde, kendilerine özgü yaklaşımlarla geniş konu yelpazesine sahip eserleriyle öne çıkan edipler, Türkiye'yi de şiirlerinde en güzel şekilde ele almışlardır. Vatan özlemi, istiklal mücadelesi, gurbet vb. konular, Azerbaycan'daki yazarların eserlerinde sıkça kullandıkları kavramlar arasında yer almaktadır. Her zaman yakın ilişkiler içinde oldukları Türkiye'de bu konuda yaşanan gelişmeler eserlerinde Türkiye'yle bağlantı kurmalarını sağlamıştır. Tarih sayfalarında hep cesur, yiğit kişilikleriyle iz bırakan Türklerin bulunduğu coğrafyalardan biri olan Türkiye'deki savaşlar ve mücadeleyi görev bilen, dünya görüşleriyle bu mücadeleye öncülük eden kişiler eserlerin ana konusunu oluşturmuştur. Atatürk, Nuri Paşa, Enver Paşa gibi karakterler, Çanakkale Savaşı, 1918'de yaşanan Bakü savunması esas alınarak incelemeye alınmıştır. Bağımsızlığın, varoluşun simgesi sayılan bayrak Azerbaycan edebiyatında özel bir niteliğe sahiptir. Türkiye bayrağıyla Azerbaycan bayrağı arasındaki benzerlikler şiirlere konu olmuştur. Renklerin ve sembollerin benzerliğinin ortak tarihî değerleri simgelediği düşünce eserlerle aşılanmıştır. Bayrağın Türk toplumundaki yerine değinilmiştir. Bayrağın bir ülkeyi yücelten en önemli sembol olduğu belirtilmiş, iki ülke arasındaki dostluk, birlikte dalgalanan bayraklarla ilişkilendirilmiştir. Diğer taraftan Azerbaycan ve Türkiye arasında kalkınma veya destek amaçlı yardımlar yapılmış, antlaşmalar, projeler imzalanmıştır. Ancak zaman zaman sorunlar da oluşmuştur. Bu süreçler edebiyata, özellikle şiire de yansımıştır. Dostluğu pekiştiren antlaşmalar, projeler değerlendirilmiş, gelecek için olası katkıları incelenmiştir. Anlaşmazlıklar ve oluşma sebepleri şiirlerde incelenerek ilişkilerin ilerleyen zamana etkileri analiz edilmiştir. Şairler problemlerin çözülmesi yolunda kültür elçisi görevini üstlenmişlerdir. Nazım Hikmet, Tevfik Fikret gibi şairler ideolojileri, eserlerinde ortaya koydukları karakterlerle Sovyet döneminde Azerbaycan toplumunu önemli ölçüde etkileyen Türk şairlerindendir. Çizdikleri profillerin Azerbaycanlı aydınlara sağladığı katkılar şiirlerde de görülmektedir. Bu şiirlerde onların hayat yollarına, ideolojilerinden dolayı yaşadıkları zorluklara değinilmiş, düşünceleri savunulmuştur. Folklorun, dilin ve dinin ortak değerlerin göstergesi olması Türkiye temalı kültürel unsurların bahsedildiği eserlerin yazılması için önemli etkenlerdendir. Tasavvufa ilgi, sazın, sözün toplumdaki değeri, ortak gelenekleri oluşturan kökene sahip olmak şiirlerin başlıca konusu olmuştur. Şairler, Türkiye'yle demografik yapıdaki benzerlikleri, aynı dil ailesine mensup olmalarının anlamını, aynı kelimenin benzer veya farklı şekilde kullanılması gibi konuları bir şekilde mısralarına da yansıtmışlardır. Azerbaycan'da Sovyetler iktidarının dil konusunda çıkardığı zorlukları buna karşılık Türkiye'deki ifade özgürlüğünü gıptayla izlemişler ve izlenimlerini çalışmalarına yansıtmışlardır. Azerbaycan'da konu hakkında yazılan bu şiirlerde tarihî yapısı, manzarası, doğası, coğrafi özellikleriyle dikkat çeken, pek çok tarihî olaya tanıklık eden, farklı medeniyetlerin harmanlandığı, zengin kültürel dokuya sahip Türkiye'nin şehirlerinden ve onları çevreleyen deniz, göl, dağ gibi coğrafi unsurlardan da bahsedilmiştir. İstanbul, Konya, İzmir, Mardin, Ankara'dan bahsederken Bakü, Lenkeran gibi şehirler ve Mil-Muğam ovasıyla karşılaştırmalar yapılmıştır. İsmi geçen şehirlerin doğasında ve mimarisindeki, demografik yapısındaki benzerliklerden bahsedilmiştir. Geçmiş ve yeni çağın değerlerini barındıran Mardin, İstanbul gibi şehirlerin farklı medeniyetleri harmanladığı söylenilmiştir. Nebi Hazri, aynı toponime sahip Hazar Denizi ve Hazar Gölünden bahsederken orada yaşayan toplumların aynı kökene sahip olduklarına değinmiştir. Azerbaycan edebiyatındaki Türkiye temalı şiirlerde dağ motifi, Ağrı Dağı imgesiyle öne çıkmaktadır. Azerbaycanlı şairler, Ağrı Dağı'nı korkusuzluğun, yenilmezliğin, cesaretin simgesi olarak görmüşler ve yüceltmişlerdir. Ağrı Dağı aynı zamanda hasreti de çağrıştırmıştır. Azerbaycan edebiyatında Türkiye konulu şiirlerde estetik zevk uyandırmak maksadıyla söz sanatları kullanılsa da sade ve anlaşılır dil tercih edilmiştir. Türkiye temalı şiirlerde genellikle hece ölçüsü kullanılsa da serbest ölçülü şiirlere de yer verilmiştir. Zengin yapıya, edebî değerlere sahip olması söz sanatlarının şiirlerde ustalıkla kullanılmasını sağlamıştır. Sonuç olarak bu araştırmaya alınan ve incelenmeye dahil edilen şiirler, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ortak değerlerin, vatan sevgisinin, yakın ilişkilerin, yardımlaşmaların, kardeşliğin edebî sahadaki yansımaları olarak literatüre girmiştir. Anahtar Kelimeler: Azerbaycan Edebiyatı, Azerbaycan Edebiyatında Şiir (60. yıllar), Bağımsızlık Dönemi Azerbaycan Edebiyatı, Azerbaycan, Türkiye.Öğe Adbilim açısından Türkiye'deki dini mezhep, tarikat ve cemaat adları(Ege Üniversitesi, 2024) Oral, Hasan Ali; Şahin, İbrahim"Adbilim Açısından Türkiye'deki Dini Mezhep, Tarikat ve Cemaat Adları" adlı bu çalışmamızın bir tez olarak ortaya çıkmasına neden problem: "İslami topluluklara ait kökadlarının ortaya çıkmasına neden olan amiller nedir?" sorusudur. Bu sorunun cevabı bizi İslamî toplulukların isim verme geleneğine ulaştırmıştır. İslamî kökadları yani kökadcıl söz varlığı tarihi yöntem kullanılarak toplanmış ve istatistik yöntemiyle de grafiklendirilmiştir. Tezimizin birinci bölümünde öncelikle tez adında geçen kavramlar ilâhiyat, sosyoloji ve etimoloji bilimleri açısından ele alınmış sonra da bu kavramların ortaya çıkış süreci incelenmiştir. Ardından İslamî kökadları türlerine göre sınıflandırılmıştır. Bölüm sonucunda koşutadlarla (allonim) beraber toplam 1230 adet İslamî kökadı tespit edilmiştir. Çalışmamızın ikinci bölümünde İslamî kökadları leksik- semantik sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Bu bölümde İslamî kökadları 21 ana başlıkta incelenmiştir. Bölüm sonucunda en yüksek 635 adet ile kişiadlı kökadı, ikinci sırada ise 104 adet ile inanç, anlayış biçimlerine göre isimlendirilen kökadları olduğunu tespit ettik. Diğer sınıflandırmaların genel toplam içinde kayda değer bir ağırlık oluşturmadığını gördük. Üçüncü bölümde kökadlarını yapısal olarak sınıflandırdık. Bu bölüm sonucunda türemiş yapılı kökadlarının 995 adet ile en yüksek kökadına sahip olduğu sonucuna ulaştık. Tartışma ve öneriler bölümünde ilâhiyat, tarih, sosyoloji ve adbilim bağlamında sonuçları değerlendirdik.Öğe Akademisyenlerin görüşleri doğrultusunda geleneksel Türk sanat müziği ses icracılığında üslup ve tavır, Münip Utandı örneği(Ege Üniversitesi, 2024) Parlakçı, Yağmur Ada; Altınköprü, HalilGeleneksel Türk Müziği, makam ve usul zenginliği ile günümüze değin varlığını sürdüren kültürel miraslarımızdan biridir. Geleneğin, geçmişten günümüze değişmeden intikal etmesi, müzik tarihine geçmiş önemli besteciler ve icracılar ile mümkün olmuştur. Bu icracılar ve bestecilerin kültürel, sanatsal niteliklerini gösteren önemli kavramlar "üslup ve tavır" kavramlarıdır. Üslup ve tavır konusu, Geleneksel Türk Sanat Müziği Ses İcracılığında önemli bir yere sahiptir. Literatür çalışmalarına bakıldığında kavramlara ilişkin tanımlamalarda görüş birliğinin sağlanamadığı görülmektedir. Kavramların ayrı ayrı, birlikte ve birbirinin yerine kullanıldığı, terminolojik olarak kesin bir ifadenin olmadığı görülmektedir. Konu kapsamında Türkiye'de devlet üniversitelerine bağlı Türk müziği konservatuvarlarında yer alan akademisyenlerin üslup ve tavır kavramlarına ilişkin görüşleri alınmış ve konuyla ilgili görüş farklılıkları tespit edilmiş, üslup-tavır eğitimine ilişkin meşk eğitim sistemi dışında yaygın olarak kullandıkları bir metot olmadığı araştırma çıktıları olarak elde edilmiştir. Elde edilen veriler ışığında üslup kavramının dönemin veya benimsenen ekolün yansıtılması gereken icra özelliklerini ifade ettiğini ve bu bağlamda genel bir kullanımının olduğunu; tavır kavramının ise icracının eseri ve kendisini ifade ediş şekli olarak tanımlanabileceğini ve buna göre, kişisel bir kullanımının olduğunu söylemek mümkündür. Türk makam müziğinin önemli ses sanatçılarından biri olan Sayın Münip Utandı'nın hayatı, bugünkü sanat kariyerine ulaşmasındaki merhaleler, etkilendiği icracılar, temsil ettiği ekol ile Geleneksel Türk Sanat Müziği Ses İcracılığı alanına katkıları açıklanmıştır. Kullandığı ses teknikleri ve icra özelliklerini açıklayabilmek amacıyla; Utandı'nın farklı sözel türlerdeki eser icralarından, birer örnek analiz edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda Münip Utandı'nın icra ettiği eserlerin bestelendiği dönemin özellik ve anlayışına dikkat ederek, notanın orijinal halini bozmadan, sade ve yalın bir icra şeklini benimsediği, icrasında çeşitli nüansların görüldüğü ve eserleri daha çok mezzoforte gürlüğünde seslendirdiği sonucu çıkmaktadır.Öğe Black metal müziğin farklı müzik türlerinin profesyonel müzisyenleri üzerindeki psiko-sosyal stereotipleri: Black metal ve grotesk imajı(Ege Üniversitesi, 2024) Gülmez, Sıla; Mıllard, Esin De ThorpePopüler müzik içerisindeki Heavy Metal ve Extreme Metal Müzik atmosferi ardındaki gizil işleyişin, sürecinin ne olduğu ve nasıl işlediğine yönelik olarak düşünülmüş ve bu minvalde oluşturulmuş bir çalışmadır. Extreme metal müzik türlerinin müzikal yapısının incelenmesi ve ideolojisi konu edilir. Metal müzik sahasının odağında bulunan stereotiplerin arka planı, "ne", "nasıl" ve hatta "niçin" sorularının perspektifinde anlaşılmaya çalışılmıştır. Buradan hareketle çalışmanın örnek olayını oluşturan black metal müzik stereotipleri, metodolojinin temellendirilmesine bir tablo çizmektedir. Çalışmanın beslendiği metal müzik yerel scene üyeleri ve farklı müzik türlerinin seslendiricileri tarafından black metal dinamiklerinin, türün epistemik değerlerinin disiplinler arası anlayış ile bir araya getirilerek analiz edilmesi amaçlanmaktadır. Metal müziği anlayabilmek, tanımlayabilmek ve derinine inceleyebilmek adına, İzmir black metal müzisyenleri ile gerçekleştirilen yüz yüze görüşmeler heavy metal ve extreme metal müzik temel türlerini oluşturan (black – death metal) vb. gibi alt türlerin barındırdığı bir takım müziksel ve görsel unsur farkları bulunmaktadır. Bu ayrımı ortaya çıkarabilmek için öncelikle heavy metal müziğin tınıyı (sound) meydana getiren bileşenlerini ve "metalci"lerin (metal müzik söyler-izler kitle), tını dışı unsurlarını (görsel tercihleri) aktarmak konuya netlik kazandıracaktır. İzmir yerel scene üyelerinin görüşleri ile Türk müziği müzisyenlerinin stereotipleri konu edilir. Metal kolektivitesi, küresel ve yerel scene üyeleri ile analiz edilmiştir.Öğe Türkiye ile bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin sosyal güvenlik sisteminin karşılaştırılması(Ege Üniversitesi, 2024) Öncel, Ali Çağlar; Sansar, Mehmet FatihTürkiye Cumhuriyeti ile diğer bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin sosyal güvenlik sistemlerinin kıyası olarak ele alınan bu tez Türkiye, Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Kıbrıs'ın güncel uyguladığı sosyal güvenlik sistemlerini ve mevzuatlarını kapsamaktadır. Tez, anılan ülkeler ve onların sosyal güvenlik sistemleri ile sınırlı olup, Türk devletleri sosyal güvenlik bağlamında ilişkilerini neden geliştirmeli, nasıl geliştirebilir ve sosyal güvenlik sistemlerinin uyumlaştırılması hususu neden önemlidir sorularına cevap niteliği taşımaktadır. Bu bağlamda detaylı bir çalışmanın az sayıda yapılmış olması nedeniyle örnek teşkil etmesi niteliğinden hareketle anılan ülkelerde uygulanan sosyal güvenlik sistemleri, ilgili ülkelerin resmi devlet sayfalarından doğrudan temin edilecek mevzuatları ve tezin bitiş tarihine kadar gerçekleştirilecek bütün mevzuatsal güncellemeleri kapsamaktadır. Ülkelerin sosyal güvenlik sistemlerinde finansman yolları nelerdir, ilgili ülke vatandaşlarına sağlanan haklar, (iş göremezlik ödenekleri, malullük, yaşlılık, ölüm sigortaları kapsamında bağlanan aylıklar, emeklilik koşulları, birtakım istatistikler vb. konular) detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Ayrıca Türk Devletleri Teşkilâtı tarafından ilan edilen Türk Dünyası 2040 Vizyonu'nda açıklanan hedefler doğrultusunda yapılması gereken önemli düzenlemelere de dikkat çekmesi amaçlanmıştır. Siyasi ve ticari ilişkilerin gelişmesinin insan hareketliliğini de beraberinde getireceği bilinen bir gerçektir ve insan hareketliliğinin sürekli hale getirilmesi ve artışının sağlanması da insanların sosyal anlamda kendilerini güvence altında hissetmeleri ile sağlanacaktır. Açıklanan bu husus doğrultusunda sosyal güvenlik sistemlerinin uyumlaştırılması konusu temel oluşturacak bir önem arz etmektedir ve bu nedenle tarafımca bu konu seçilmiştir. Anahtar Kelimeler: Sosyal Güvenlik Sistemi, Türkiye, Bağımsız Türk CumhuriyetleriÖğe Radulphus Cadomensis'in Gesta Tancredi adlı eserindeki Türklerle ilgili kayıtlar ve değerlendirilmesi(Ege Üniversitesi, 2024) Çakır, Yunus Emre; Ersan, MehmetRadulphus Cadomensis'in Gesta Tancredi adlı eserindeki Türklerle ilgili kayıtların değerlendirilmesinin yapıldığı bu çalışma, Norman bir papazın bakış açısıyla Türkleri ve İslamiyet'i görmemizi sağlayacaktır. Birinci Haçlı Seferi ile ilgili yazılmış Latince kronikler arasında, en az bilinen ve üzerinde en az çalışılan bu eser, odak noktasına Tankred'in faaliyetlerini alarak 1096-1105 yılları arasında cereyan eden olayları anlatmaktadır. Biz de bu çalışmamızda Türklerle ilgili kayıtların yanı sıra, Gesta Tancredi'nin olay örgüsü içerisinde yer alan; Bizans-Norman ilişkileri, Tankred'in Kilikya Seferi, Haçlıların Antakya ve Kudüs kuşatmaları, Kudüs'ün alınmasının ardından Yakın Doğu'da oluşan tablo gibi dönemin son derece önemli konuları dipnotlar aracılığıyla analiz etmeye çalıştık. Bu dönemde gerçekleşen faaliyetlere İslâm kaynaklarında yeteri kadar yer verilmemesinden dolayı Radulphus Cadomensis'in Gesta Tancredi adlı eseri hem İslâm hem de Türk Tarihi'nde karanlık kalan bir dönemi aydınlatması açısından büyük önem taşımaktadır.Öğe Dijitalleşme ve spor kavramının dönüşümü: İlişkisel sosyoloji perspektifinden e-spor kitlesi üzerine bir araştırma(Ege Üniversitesi, 2024) Ercansungur, Diretgen Ozan; Çetin, Ebru; Talimciler, AhmetSpor oyunsal unsurla olduğu kadar deneyimlendiği toplumsal dünyayla da ilişkili önemli bir sosyolojik alandır. Sporun dönüşümü, alanın kendisi kadar toplumsal ilişkilere dair önemli ipuçları sunmaktadır. Toplumsal uzama dönüşen dijitalleşme ile e-sporların analizi burada önem kazanmaktadır. Çalışma, toplumsal bir süreç olarak dijitalleşme ve spor kavramının dönüşümünü yeni şekillenmekte olan e-spor kitlesi dahilinde araştırmayı amaçlamaktadır. Jean Baudrillard ve Pierre Bourdieu'nün kuramsal çerçevesinde, oyun, spor, dijitalleşme ve e-spor değerlendirilerek yapısal analiz gerçekleştirilmiş, nitel yöntem dahilinde gerçekleştirilen derinlemesine görüşmelerle ulaşılan veriler ilişkisel sosyoloji perspektifinde analiz edilmiştir. Bulgulara göre modern spor doxa yaratma işlevini kaybetmekte, katılımcıların alanla kurduğu ilişki önemini yitiriyor görünmektedir. Ayrıca dijitalleşme medya alışkanlıklarından sosyalleşmeye kadar farklı yatkınlıklarda karşılanmakta, yatkınlıklar habitus aracılığıyla e-spor alanını şekillendirmektedir. E-spor alanının öne çıkan aktörü şirketler, alandaki ilişkisellikte oluşan ve simgesel sermaye vasıtasıyla üretilen doxa aracılığıyla kitle ile ortaklık kurmakta, e-spor bir spor olarak kabul görmektedir. Tüketimin belirleyici faktörlerden olduğu e-spor alanı bu ilişkiselliğin sonucunda simülakr olarak konumlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Dijitalleşme, Spor, E-spor, İlişkisel SosyolojiÖğe Caesar'ın Gallia Savaşı ve Roma ordusu(Ege Üniversitesi, 2024) Kaya, Batuhan; Kaya, Mehmet AliRoma Devleti, tarih sahnesine çıktığı ilk zamanlardaki krallığıyla, kralını kovmasının ardından meydana gelen cumhuriyetiyle ve Akdeniz'i içine alan bir imparatorluk olarak, tarihin akışına günümüzde tartışmaları her alanda devam eden bir yön vermiştir. Roma bu akışın yönündeki değişimi daima olmasa da belirli zamanlarda ordusuyla ve bünyesinden çıkardığı yetenekli liderleri ile bu iki unsuru birarada kullanabildikleri askeri harekatlarla yapmışlardır. Bu sebeple tezin konusu Caesar'ın Gallia Seferi ve Roma Ordusu olarak belirlenmiştir. Roma tarihi içerisindeki siyasi, idari, ekonomik değişimler devamlı olmuştur. Değişimlere göre de Roma içerisinde önem verilen alanlar, makamlar ve kavramlar farklılık göstermiş ve değişime uyum sağlamıştır. Fakat Roma ordusu tüm gelişimin içerisinde önemini daima korumuş, bazen değişim ana sebebi olmuştur. Roma ordusunun değişime muhtaç olduğu zamanlarda koruduğu bir takım gelenekleriyle beraber gününün gerekliliklerine de başarılı bir şekilde uyum sağlaması, Roma'nın her dönemdeki ordularının, hafife alınmayacak bir güç olması sonucunu beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda Roma ordusu hakkındaki tarihsel süreç çeşitli alt konularda incelenmiştir. Roma ordusunun organizasyonel değişimleri, krallık dönemi gelişmeleri, Servius reformları, Camillus ve Marius düzenlemeleri alt başlıklarıyla anlatılmıştır. Roma ordusunun ana unsurlarından olan yardımcı kuvvetleri ve işlevi aydınlatılmıştır. Roma, kara ordusunun kabiliyetleriyle öne çıksa da ihtiyaç duyulduğu zamanda meydana gelen deniz kuvveti gayretinin ürünü olan donanması konusunda bilgi verilmiştir. Organizasyon çerçevesi değişen Roma ordusunun karmaşıklaşan bu çerçevesini yöneten emir komuta yapısı ile hiyerşisi hakkında temel kavramlara da değinilerek, bu büyük yapıyı idame ettiren ikmal ve lojistik sistemi incelenmiştir. Tarihe yön veren devlet olarak Roma, kültürü, kurumları ve ordusuyla bunu gerçekleştirmiş ve bu uzun zaman dilimi içerisinde birçok devlet adamı ve komutanı dünyaya tanıtmıştır. Bu şahsiyetlerin en ünlülerinden olan Caesar bu kapsamda teze konu edilmiştir. Caesar henüz doğmadan hayatının şekillenmesine yol açan Roma Cumhuriyeti'nin son yüzyıllık siyasi çalkantıları, Tiberius Gracchus'un reformlarından itibaren anlatılmıştır. Caesar'ın soyu olan Julius ailesi tanıtılmış ve fazla ayrıntısına sahip olmadığımız çocukluğu ve gençliğine değinilmiştir. Siyasi hayatına başlamasıyla, basamaklarını birer birer tırmandığı Cursus Honorum ve devamındaki Triumvirlik ve Consullük süreci aktarılmıştır. Gallia Seferi tezin ana konusu olduğu için Caesar'ın Gallia Seferi öncesi hayatına ve onu seferi icra etmeye yönelten döneme yoğunlaşılmıştır. Yaptıklarının sonuçlarına katlandığı bir süreç olarak ve Caesar'ı tanıtmak adına hayatının devamına Gallia Seferi öncesi olduğu kadar yoğunlaşılmadan değinilmiştir. Roma ordusunun ve Roma'nın sahip olduğu en yetenekli komutanlarından Caesar'ın buluştuğu yer ise Gallia Seferi olmuştur. Romalılara uzun bir dönem büyük korku hissettiren Gallialıların (Keltler de denilebilir ve Germenler de dahildir) Roma ile ilişkileri tarihsel sürecin nasıl Gallia'nın ilhakıyla sonuçlandığı ile ilgili sebep sonuç ilişki yaratmak için tezin ana konusunda incelenmiştir. Devamında ise Gallia Seferi başlangıç durumunun ardından aktarılmıştır. Sefer içerisinde yaşanan Helvetii göçü, Ariovistus ile mücadele, Belgae'da yaşanan karşılıklı manevra ve muharebeler, Aquitania'da egemenliğin genişletilmesi, Germania seferi, Britannia çıkarmaları ile küçük bir kıvılcım olarak başlayıp Caesar'ı çok zor durumlarda bırakan Vercingetoriks İsyanı ayrıntılı olarak incelenmiştir. Caesar'ın emir komutasında bulunan dönemin en gelişmiş askeri yapısı olan Roma ordusunun çoğunlukla eksik mevcutlarına rağmen, Caesar'ın üstün liderliğinde kendi yeteneklerinin de sınırlarını zorlayarak yaptığı muharebeler ve olaylar aktarılmıştır. Caesar'ın, dünya tarihi için önemli dönemlerden biri olan Roma'yı iç savaşa sürükleyecek kararında Gallia seferinin etkisi muhtemelen büyük olmuştur. Yaklaşık on yıllık bir süreçte farkında olarak veya olmadan hem bir lider olarak kendisini hem de ordusunu takip edecek olan olaylara hazırlamıştır. Gallia'da henüz lejyonerleriyle bağının olmadığı anlarda liderliği ve kararları ile Roma'ya zaferi getiren anlarda pay sahibi olan Caesar, Gallia sonrası dönemde Gallia'da ordusuyla kurduğu bağın büyük faydasını görmüştür. Sonraki dönemlere yön veren şahsiyetlerden biri olarak Caesar, yetenekleri ve liderliğiyle kabiliyeti yüksek olan bir ordunun başında, geniş kapsamlı Gallia seferinde nihayetinde başarılı olmuştur. Fakat ayrıntılarıyla birlikte önemi her daim aynı kalan bu dönem her incelendiğinde farklı dersler ve sonuçlar çıkarabilmek mümkün olmuştur. Birbirlerinden ayrılamayacak kadar iç içe geçen Roma ordusu, Caesar ve Gallia seferi, sebepleri ve sonuçları önemli bir dönem olarak tezde incelenmiştir.Öğe Zihniyet değişimi bağlamında Türk romanında mekân(Ege Üniversitesi, 2024) Çalan, İbrahim; Gökçek, FazlıTürk modernleşmesinin resmî olarak başlangıcını ifade eden Tanzimat hareketi, etkisini günümüze kadar devam ettiren birçok köklü değişikliği beraberinde getirmiştir. Yüzyıllarca İslam medeniyetinin gerek sanat ve edebiyatta gerek devlet yönetiminde ve toplum yapısında etkin bir şekilde belirleyici olduğu bir dünya görüşünden kopuşu temsil eden bu hareketin sonuçları, romanlara da türlü şekillerde yansımıştır. Tercüme eserlerden sonra verilmeye başlanan ilk telif romanlarda, Batılılaşmanın boyutları, kapsam ve sınırları, çoğunlukla bilinçli bir tercihin sonucu olarak işlenmiştir. Çalışmamızda modernleşme hareketleri ile paralel olarak ortaya çıkan zihniyet değişimini ve bu değişimin etkilerini mekân üzerinden ele almaya çalıştık. İncelememiz kapsamına giren romanlarda mekân tipinden hareketle bir tasnif yapıp mekânın tasvir ve temsilinde nasıl bir yaklaşımın izlendiğini ve vakada ne gibi bir görevi üstlendiğini, karakter ile olan ilişkisini de göz önünde bulundurarak kronolojik olarak incelemeye çalıştık. İncelemelerimiz neticesinde yenileşme hareketlerinin 1872-1901 yılları arasında en geleneksel yapı tiplerinde bile kademeli bir şekilde esaslı değişiklikler meydana getirdiğini, bu yapıların süsleme ve döşeme tarzları üzerinde belirleyici olduğunu gözlemledik. İlk dönem romanlarında bilgi, tecrübe eksikliği, epistemolojik farklılık gibi nedenlerden kaynaklı olarak mekân tasvirleri başta olmak üzere gözlemlenen çeşitli kusurların zamanla azaldığını, bazılarında ortadan kalktığını gördük. Batılılaşma hareketinden sonra ortaya çıkan yeni mekânlara yaklaşımda ve bu mekânların temsilinde ahlak anlayışından beslenen cinsiyetçi bir yaklaşımın temel alındığını gözlemledik. Kadına ve erkeğe atfedilen geleneksel rollerin dışına çıkılmasının özel ve dar anlamda aile yapısını, geniş anlamda toplumsal yapıyı bozacağı endişesinin mekâna bakışta belirleyici olduğu sonucuna vardık.Öğe Revizyonist oryantalistlerin Mekke'ye yönelik iddialarının değerlendirilmesi ve Kur'ân'da ilk kıble meselesi(Ege Üniversitesi, 2024) Adlığ, Uluhan; Yağmur, Oğuzhan ŞemseddinMekke şehrine yönelik öne sürülen iddiaların Tefsir ve İslâm Tarihi kaynaklarıyla interdisipliner şekilde incelenmesini amaçlayan çalışmamız, revizyonist oryantalistlerin Mekke hakkındaki iddialarını değerlendirmeyi ve Kur'ân'da ilk kıble meselesini incelemeyi hedeflemektedir. Çalışmamız giriş, üç bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Giriş bölümünde, araştırmanın konusu, amacı, önemi, yöntemi ve kaynaklarıyla ilgili bilgiler verilmiştir. Birinci bölümde, revizyonist oryantalistler tanıtılmış ve onların Mekke hakkındaki iddiaları değerlendirilmiştir. İkinci bölümde, Dan Gibson'ın Mekke'ye yönelik en detaylı revizyonist iddiayı sunması sebebiyle Mekke'nin Petra olduğu iddiasını desteklemek amacıyla kullandığı deliller detaylı bir şekilde incelenmiş ve Petra şehri tanıtılmıştır. Bu bölümde Gibson'ın iddialarının tutarlılığı; Petra şehrinin tanıtımı ve Mekke ile Petra arasındaki karşılaştırmalarla belirlenmeye çalışılmıştır. Üçüncü bölümde, revizyonist oryantalistlerin iddiaları ışığında kıble ve Mekke konusu ele alınmıştır. Bu çerçevede, kıblenin kelime anlamı, Kur'ân ve hadislerde kıble, İslam'da ilk kıble ve kıble değişikliği, kıble yönünün tayini gibi konular üzerinde durulmuştur. Aynı şekilde, Mekke'nin kelime anlamı, coğrafi konumu, siyasi tarihi, ekonomisi ve toplumsal yapısı gibi konular da ele alınmıştır. Bu bölümde ayrıca, kıble ve Mekke ile ilişkilendirilen karye, ümmü'l-kurâ, Bekke, beyt, beled-belde, Kâbe, beyt ve Mescîd-i Harâm gibi kavramlar da tanıtılmıştır. Sonuç bölümünde ise ilk kıblenin Kudüs'teki Mescidi Aksa değil Mekke'deki Kâbe olduğuna ve Mekke'ye yönelik revizyonist iddiaların geçerli olmadığına yönelik bulgular sunulmuştur. Elde edilen veriler doğrultusunda revizyonist oryantalistlerin Mekke hakkındaki iddialarının çarpıtmalar ile yetersiz delillere dayandığı ve dolayısıyla Mekke hakkındaki bu iddiaların gerçeği yansıtmadığı tespit edilmiştir.