Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Unutulmuş Meluncan kimliklerini hatırlamak: Meluncan otobiyografi ve biyografi örneklerinde Meluncan kimliklerinin temsilleri(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Kaya, Onur; Yavaş, NesrinAmerika Birleşik Devletleri'nin zengin ve karmaşık bir tarihi vardır; bu tarih, yüzyıllar boyunca süregelen bir evrimi ifade eder. Bu süreçte, dünyanın farklı bölgelerinden gelen göç dalgaları, özellikle ABD'de, çok sayıda ırk, etnik grup ve topluluğun Amerikan toplumuna katılımını sağlamıştır. Bu çeşitli toplumlar arasında, Meluncan'lar gibi bazı topluluklar büyük ölçüde yeterince temsil edilmemiştir. Bu topluluğun kimliği, kültürü ve edebiyatı hakkında farkındalık yaratmak ve etkili bir anlayış geliştirmek için, Meluncan'ların kendilerini nasıl gördüklerini ve başkaları tarafından nasıl tasvir edildiklerini incelemek kritik önem taşır. Bu, Meluncan'ların geçmişini, bugününü ve kimliğini ele alan otobiyografik ve biyografik eserlerin detaylı bir analizini gerektirir; böylece topluluklarının önemli yönleri ve bağlantıları aydınlatılır. Tarihsel olarak, Meluncan'lar hakkındaki anlatılar sıklıkla efsaneler, klişeler ve önyargılar tarafından şekillendirilmiştir; bu durum, onların hikayesine duyulan akademik ilgiyi de etkilemiştir. Bu çalışmanın amacı, Meluncan halkının sesini yükseltmek ve onların hak ettiği ilgiyi görmeyen tarihini ve kültürünü ön plana çıkarmaktır. Meluncan'lar hakkında sınırlı kaynak bulunduğundan dolayı haklarındaki bilgi, araștırma ve çalışmalar emekleme aşamasındadır. Meluncan'ların yaşam öykülerinin incelenmesi, onların deneyimlerinin hem gözden kaçan hem de hatırlanan yönlerini aydınlatmak açısından çok önemlidir. Bu hedefe etkili bir şekilde ulaşmak için, bu toplulukla ilgili otobiyografik ve biyografik literatürün analizine dayanak oluşturan teorik çerçeveler ve kavramlarla ilgilenmek gereklidir. İlk olarak, biyografi ve otobiyografinin teknik yönlerinin ayrıntılı bir analizi yapılmalıdır ve bunların temel unsurları vurgulanmalıdır. Daha sonra, etnisite kavramının eleştirel bir şekilde incelenmesi, Meluncan nüfusunu oluşturan farklı toplulukların kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını sağlamak için gereklidir. Ek olarak, yerinden edilme, anayurt ve sürgün gibi temaların araştırılması önemlidir; bu kavramlar Amerikan tarihi bağlamında büyük bir öneme sahiptir ve Meluncan'ların yaşam gerçekliklerini derinden etkilemektedir. Etnik kimlik incelemesi de, Meluncan kimliklerinin çeşitli edebi ve kültürel eserlerde nasıl temsil edildiğini anlamak için elzemdir. Bu araştırma, çok kültürlülüğün çeşitli yönlerini incelemeyi ve göçün Amerikan toplumunun sosyal yapısını şekillendirmedeki rolünü aydınlatmayı hedeflemektedir. Özellikle, Meluncan toplulukları içindeki çok kültürlülük ifadelerine özel bir vurgu yapılacaktır. Bu kapsamlı yaklaşım, yalnızca Meluncan'lar etrafındaki söylemi derinleştirmekle kalmaz, aynı zamanda Amerikan tarihinin kimlik ve topluluk çerçevesindeki daha geniş yansımalarına da katkıda bulunur. Meluncan'ların Amerika'ya gelişleri ve yerleşim süreciyle ilgili tarihsel ve kültürel bağlamlar üzerine yapılan saha çalışmaları, bu topluluğun geçmişine dair önemli bilgiler ortaya koymayı amaçlamıştır. Bu bağlamda, Meluncan'ların göç dalgaları ve Amerika'daki yerleşimleri üzerinde durulmuştur. Meluncan'ların bir topluluk olarak nasıl evrildiğini anlamak için, onların kökenlerine dair farklı teorilerin incelenmesi kritik bir öneme sahiptir. Bu teoriler arasında Portekizli ve Türk kökenlerini öne sürenler en dikkat çekici olanlardır. Araştırma, ayrıca Meluncan'ların Amerika'da yerleşim yerlerini ve coğrafi konumlarını da aydınlatmıştır. Meluncan'ların Yeni Dünya'ya yerleşiminin etkilerini anlamak, özellikle onların asimilasyon ve entegrasyon süreçlerini değerlendirmek açısından önemlidir. Ayrıca, bu deneyimlerin şekillendirdiği kültürel özellikleri incelemek, Meluncan'ların eğitim, din, ticaret ve günlük yaşam gibi yaşam biçimlerine dair değerli farkındalık sunar. Bu saha araştırmalarına paralel olarak, Meluncan'larla ilişkili edebi özelliklerin de araştırılması gereklidir. Meluncan'ların yerleştiği Appalachia bölgesi edebiyatının ayırt edici özellikleri tanımlanmış ve bu özellikler detaylandırılmıştır. Ayrıca, Appalachia edebiyatında yaygın olan otobiyografi, biyografi ve anı türlerindeki unsurlar da analiz edilmiştir. Meluncan'ların edebi eserlerdeki temsillerini kapsamlı bir şekilde anlamak için, bu topluluğu içeren önemli romanlar ve belirli dramalar da detaylı bir şekilde incelenmiştir. Sonuç olarak, Meluncan'larla ilgili seçilmiş üç otobiyografik eser ve üç biyografik eser analiz edilmiştir. İlk olarak, otobiyografik eserler incelenmiş ve bu eserlerin Meluncan kimliklerini, kültürlerini ve deneyimlerini nasıl yansıttığına odaklanılmıştır. Daha sonra biyografik eserler incelenmiş ve Meluncan'ların yaşamlarına dair edebi yaklaşımlar araştırılmıştır. Bu eserlerin analizi sonucunda, Meluncan'ların kimlikleri, kültürleri ve deneyimleri hakkında önemli farkındalıklar elde edilmiş; tarihleriyle ilgili birçok unutulmuş yön gün ışığına çıkarılmıştır. Meluncan'lar, Amerikan toplumundaki birçok topluluktan biridir. Diğer topluluklar gibi, kendine özgü bir geçmişi, bugünü ve zengin bir deneyim ve hikâye dokusu bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu anlatıları ortaya koyan edebiyatın analizi giderek önem kazanmaktadır. Meluncan'lar hakkında biyografik ve otobiyografik eserlerin incelenmesi, bu topluluğun Türk kökeni de dahil olmak üzere çeşitli toplumlarla olan bağlantılarını daha etkili bir şekilde anlamayı sağlar. Meluncan'ların geçmişi, bugünü ve kimliklerini ele almak ve bu edebi eserlerdeki temsillerini incelemek, bu büyüleyici topluluğun birçok yönü hakkında değerli farkındalıklar sunar.Öğe Means of social criticism: Metatheatre(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Özkan Gürcü, Özge; Yıldırım Koyuncu, NevinTo explore the development of theatre, and especially that of metatheatre, it is fundamental to decipher its progress in Ancient Greece because this is the period in which the emergence of theater and the development of theater are determined. Tragedy's permanence has been carried over the centuries, based on its definition given in Aristotle's Poetics. Therefore, the definition of tragedy provided by Aristotle is very important, as the plays employed in this dissertation are examples of tragedy. In this context, for the Ancient Greeks, life was like a stage where people were presented with roles that their gods granted them. Thus, it becomes obvious that "Theatrum Mundi", which can be translated as "the world as a stage," dates to Ancient Greek society. This view, which was accepted in Ancient Greece, was also prevalent in later periods, especially in the Renaissance. Furthermore, this motif was favored by writers such as Shakespeare, Thomas Heywood and Thomas Middleton who wrote early modern period English plays. One of the most prominent examples are the lines spoken by Jaques in Shakespeare's As You Like It: "All the world's a stage. / And all the men and women are just players; They come in and they go out. / One person plays many roles instantly. / This game is the seven ages of man" (II. vii. 39-41). Therefore, the aim of this dissertation is to show how social norms are imposed on the individual by questioning what is taken for granted and reconstructing these roles through metatheatre. For this purpose, William Shakespeare's Hamlet and King Lear will be employed.Öğe ABD merkezli RAND Corporation düşünce kuruluşunun 1991'den günümüze Türkiye raporlarının analizi(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Teker, Nuri Sonay; Macit, NadimBu çalışmada, RAND Corporation Türkiye raporları, Soğuk Savaş sonrası bağlamında incelendi. Araştırma ile raporlarda öne çıkan çerçevelerin bulunması hedeflendi. Bu amaçla 1991 ile 2020 yılları arasında yayımlanmış RAND Türkiye raporlarından bir örneklem oluşturuldu. Metinler nitel çerçeve analizi yöntemi ile incelendi. Araştırma sonucunda RAND raporlarında iç politikada “Baskıcı Kemalist rejim” ve “Dönüşen liderlik”, dış politikada “PKK Türkiye için baskı aracı olarak kullanılıyor” ve “Türkiye kendi çıkarlarının peşine düştü”, Türk ABD ortaklığı başlığında ise “Stratejik dengeleyici Türkiye öngörülebilir ortak değil” ve “Küresel çıkarların devamı için ABD ile ortaklık en mantıklısıdır” çerçeveleri belirlenmiştir. Yapılan çalışma aynı zamanda RAND politika uzmanlarının metinlerinde FETÖ’ye kavramsal alan açtığını savunmaktadırÖğe Batı Anadolu'da Erken Demir Çağ göçleri(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Bozoğlan, Onur; Erdoğan, AytekinBu tez çalışmasında, Antik kaynaklarda bahsedilen İon, Aiol ve Dor halk toplulukların Batı Anadolu'ya ve yakın adalara göçü, kapsamlı tek somut veri olan Protogeometrik seramikler üzerinden ele alınmaktadır. Bu zamana kadar benzer metotun kullanıldığı çalışmalar daha önce de yapılmıştır. Ancak gerçekleri yansıttığına dair antik kaynakların güvenilir olmamasına ek olarak kısıtlı seramik verileri, konu hakkında araştırmacıların hâlen fikir birliğinde olmamasına etki etmiştir. Tezi önceki çalışmalardan ayıran şey, tek bir bölge ve göçe odaklı değil, Batı Anadolu ve yakın adaların tamamını kapsayan seramik verileri ile Doğu Ege'ye yapılan tüm göçleri birarada içeren bir çalışma olmasıdır. Giderek artan verilerin topluca ele alındığı ve önceki bazı seramik analizlerine itirazların olduğu güncel bir değerlendirme, diğer bir yeniliktir. Çalışmada göç edenlerin coğrafi ve etnik kökeni, ne zaman geldikleri ve geldiklerinde karşılaşılan tabloya yönelik sorulara, antik kaynaklarda aktarılanlar ile mevcut Protogeometrik seramiklerin karşılaştırmalı bir değerlendirmesi yapılarak cevap aranmıştır. Ayrıca ele alınan konu ile bağlantılı olduğu için Geç Tunç Çağı ve Erken Demir Çağı geçişindeki sözde devamlılık da sorgulanmıştır.Öğe Soğuk Savaş sonrası Güney Kafkasya'da jeopolitik mücadeleler: Türkiye-Rusya-İran(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Çümen Aşçı, Nur; Kurban, VefaTarihsel süreç içinde Güney Kafkasya, çevresinde var olan büyük imparatorlukların kenar bölgesinde yer almış; stratejik mevkisi nedeniyle etrafındaki güç merkezleri arasında sürekli olarak bir rekabet alanı olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Osmanlı Devleti ve İran arasındaki bölgesel rekabete 18. yüzyılda Rus Devleti de dâhil olmuştur ve bölgedeki güç denklemleri 19. yüzyıl ile birlikte değişim göstermeye başlamış, bu süreçten itibaren Güney Kafkasya coğrafyasında Osmanlı ve İran hâkimiyeti düşüşe geçerken, Rus nüfuzu kendisini güçlü derecede göstermeye başlamıştır. Çarlık Rusya'sı ve Sovyetler döneminde bölge Rus etkisi altında iken, Soğuk Savaş'ın bitimi ile beraber bölge dinamiklerinde de önemli değişiklikler yaşanmıştır. Bölgede Sovyet etkisinin jeopolitik geri çekilmesi ile birlikte tarihte bölge ile yakından ilgilenmiş devletler için bölge ile ilişkileri geliştirmenin yolu açılmıştır. Kaos ve çatışma iklimiyle sürekli uluslararası konjonktürün ana sahnesinde yer alan ve bünyesindeki ülkelere bu kaotik ortamla başa çıkma zorunluluğu yükleyen Güney Kafkasya bölgesi her zaman diliminde bölge ile ilgili her aktör tarafından jeopolitik ve jeoekonomik potansiyeli yüksek bir mekân olarak görülmüştür. Güç mekanizmalarını harekete geçiren, bölgesel ve küresel güç denklemlerinin vazgeçilmezi olan bu stratejik karakteristiği, bölgenin hâkim kimliğinin belirlenmesinde, şekillenmesinde ve bölgesel siyasetinde ana rol oynamaktadır. Jeopolitiğin böylesine dinamik olduğu bir coğrafik mekânda Soğuk Savaş sonrası Güney Kafkasya bölgesel istikrarı ve jeopolitiği arasındaki ilişki doğasının saptanması çalışmamızın ana çerçevesini çizerken, Güney Kafkasya jeopolitik sahasında güç mücadeleleri Türkiye, Rusya ve İran olmak üzere bölgeye komşu devletler penceresinden analiz edilecektir. Bölgesel güç ekosisteminde dinamik olarak boy gösteren Türkiye, Rusya ve İran'ın bölgeye yönelik jeopolitik hamleleri, aktörlerin etnik temelli çatışmalardaki tutumları perspektiflerinden irdelenecek ve "Soğuk Savaş sonrasında bu devletlerin bölge üzerindeki güç hesaplamaları dolayısıyla birbirlerine işbirliği ya da rekabet ile bağlanarak bölge jeopolitik karakteristiğinde meydana getirdiği fırsatlar ve risklerin bölgesel barış ve istikrarın sürdürülebilirliğine olan etkisi nedir?" sorusuna cevap arama ışığında tez sürdürülecektir. Araştırmada nicel araştırma yaklaşımı benimsenerek, araştırma problemine tarihsel araştırma ve nedensel karşılaştırma yöntemi ile yanıt aranacaktır. Güney Kafkasya bölgesinin sahip olduğu doğal kaynaklar, jeopolitik ve jeostratejik artıları ötekilerin karnesine artı olarak yazılırken, bölge devletlerini ise istikrarsızlığa ve ateş hattına sürüklemiştir. Soğuk Savaş sonrası bağımsızlığını yeni kazanmış devletler etnik temelli kıvılcımlar ile dizginlenmiş, kontrol altına alınmış ve bölgede adeta bölge devletlerinin aleyhine bir "istikrarlı istikrarsızlık" dengesi kurulmuştur. Yıllardır süregelen, katmanlaşmış bu güç dengesi Karabağ Zaferi ile birlikte stratejik değişime uğrayarak bölgesel istikrar ve barış için kapı aralamaya başlamıştır. Bölgesel barış ışığının geçmişe kıyasla bu kadar canlı sezilebildiği bu dönemde Rusya, Türkiye ve İran barış ortamını destekleyecek ya da engelleyecek ana oyunculardır. Üç ana oyuncunun bölgedeki hamleleri fırsatlar ve riskleri beraberinde getirmiştir. Geçmişten günümüze riskler yoğun bir şekilde açığa çıkarken, Karabağ Zaferi ile birlikte bölge için fırsatlar da hareketlenmiştir.Öğe Mülteci sorunuyla ilgili toplumsal algının oluşmasında medyanın rolü: Türk yazılı basınının toplumsal algıya etkisi(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Süzen, Nevzat; Çatalcalı Ceylan, AyşeBu araştırma, Türkiye'deki gazetelerin 2015-2024 yılları arasında mültecileri temsil etme biçimlerini inceleyerek önyargının medya dilinde nasıl tezahür ettiğini analiz etmektedir. Hürriyet, Milliyet, Yeni Şafak, Yeni Akit, Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerinde yayımlanan haberlerdeki "klasik" ve "koşullu" önyargı kodları, mültecilere yönelik algının hangi temalar etrafında şekillendiğini ortaya koymuştur. Nitel bir araştırma olarak, MaxQda programında Tek Vaka, İki Vaka Modeli ve Kod matris analizleri ile gazeteler arasında yapılan karşılaştırmalar, mülteci meselesinin güvenlik, ekonomik maliyetler ve toplumsal uyum bağlamında ele alındığını göstermiştir. Özellikle Hürriyet ve Cumhuriyet gazetelerinde öne çıkan güvenlik kaygıları, mültecilerin tehdit unsuru olarak konumlandırıldığını vurgulamaktadır. Gazetelerde kullanılan kod matris analizleri, haberlerde hangi önyargı kodlarının birbirleriyle bağlantılı olarak kullanıldığını ortaya koyarken, kelime bulutu analizleri ise mülteci konularında öne çıkan temel temaları gözler önüne sermiştir. Hürriyet ve Milliyet gibi gazeteler daha çok ekonomik kaygılar ve güvenlik risklerine odaklanırken, Yeni Şafak ve Yeni Akit gazeteleri, mültecilerin uyum sorunları ve toplumsal etkilerini ön plana çıkarmıştır. Sözcü ve Cumhuriyet gazeteleri ise mültecileri yük olarak ele alma eğilimindedir. Genel olarak, gazetelerin mülteci temsilinde benzer bir güvenlik perspektifi ve tehdit algısı görülmektedir. Klasik önyargı kodlarının sıkça kullanılması, medya dilinin mültecilere yönelik olumsuz bir çerçeve sunduğunu göstermektedir. Bu analizler, medya temsillerinin toplumda mültecilere yönelik algıyı nasıl şekillendirebileceğine dair önemli çıkarımlar sunmaktadır. Araştırmanın bulguları, medya dilinin kamuoyunun mülteci konusundaki tutum ve önyargılarının oluşumunda oynadığı rolü vurgulamaktadır. Doktora çalışmamızın giriş bölümünde bu araştırmanın konusu, araştırma yöntemi ve verilerin analizine dair bilgiler bulunmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde mülteci olmanın kavramsal çerçevesi ve mültecilik durumuna yönelik yaklaşımlara değinilmiş, göç teorileri üzerine olan kuramlara yer verilmiştir. İkinci bölümde ülkemizdeki Suriyeli mültecilerin durumu ile beraber Türk halkının Suriyeli mültecilere yaklaşımı hususu incelenmiş ve mültecilerin temel sorunlarına değinilmiştir. Üçüncü bölümde mülteci algısının oluşmasında medyanın rolüne söylem, haber söylemi ve gerçeklik perspektifinden bakılmıştır. Ön yargı kuramı ve ayrımcılık yine bu bölümün konusu oluşturmaktadır. Dördüncü ve çalışmanın sonuç kısmında araştırmanın değerlendirilmesi, gazetelerde mülteci temsillerini ve ön yargı kuramı ile beraber gazetelerin tek vaka, iki vaka, kod haritası ve kelime buluntu analizi ile doğrulanmasına geçilmiştir.Öğe Intersubjectivity and recognition in cli-fi in the age of the anthropocene(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Kaygısız, İsmail; Çetin, ÖnderThis dissertation examines the intersection of ecological and social crises in the Anthropocene, focusing on how contemporary literature reveals the profound interconnections between environmental degradation and social injustice. Drawing on John Lanchester's The Wall and Rachelle Atalla's Thirsty Animals, the study explores how these novels reflect the moral and social dimensions of climate collapse, with particular emphasis on the concept of recognition as theorized by Axel Honneth. Central to the analysis is the idea that ecological harm cannot be disentangled from social pathology, as the environmental crises of the Anthropocene exacerbate the vulnerability of marginalized groups, particularly climate refugees, who are denied recognition and dignity by a morally failing system. Through their portrayal of displaced individuals and communities grappling with the consequences of ecological collapse, these novels illuminate how literature serves as a critical lens for understanding the ethical and social challenges of our time. By integrating Honneth's philosophy of recognition with the analysis of climate fiction, this dissertation highlights the role of literature in revealing the urgent need for ethical reflection and collective action in the face of environmental and social breakdown. In doing so, it offers a deeper understanding of the Anthropocene, proposing that literature has the potential to foster a more just and sustainable future through its capacity to expose and challenge the moral failures that underpin the ongoing ecological crisis.Öğe Dicle Havzası'nda Uruk kültürü: Başur Höyük verileri bağlamında sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan bir değerlendirme(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Aydoğan, İnan; Sağlamtimur, HalukMÖ 4. binyıl, Güney Mezopotamya kronolojisinde Uruk Dönemi'ni, Kuzey Mezopotamya kronolojisinde ise Geç Kalkolitik 2-5 evrelerini kapsamaktadır. Güney Mezopotamya kökenli bir kültür olan Uruk kültürünün Kuzey Mezopotamya ve İran'da yer alan yerleşimlerde görülmesi birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Uruk materyal kültürünün çevre bölgelerdeki varlığını açıklayan öneriler, projelerin çokluğundan dolayı, ağırlıkla Fırat Havzası'nda yer alan arkeolojik çalışmalara dayanmaktadır. Dicle Havzası ve İran'da yer alan yerleşimler bu önerilerde tamamlayıcı unsurlar olmuştur. Bu tez Mezopotamya'nın bir diğer can damarı olan Dicle Havzası'ndaki arkeolojik yerleşimlere odaklanmaktadır. Son dönemde Yukarı Dicle Havzası'nda gerçekleştirilen yeni çalışmalar Fırat Havzası yerleşimlerinden yola çıkarak yapılan bu önerilerın yeniden sınanması için bir olanak sağlamıştır. Tezin özgün değeri, Kuzey Yukarı Dicle Bölgesi'nde yer alan ve Geç Kalkolitik Dönem boyunca neredeyse kesintisiz bir şekilde iskân gören ve Uruk kültürü ile önemli bir etkileşime sahip Başur Höyük yerleşimine ait kazı verileri oluşturmaktadır. Başur Höyük verileri ve Uruk kültürel etkileşimi ile alakali son 30 yılda Güney Yukarı Dicle Havzası'nda gerçekleştirilen çalışmaların birlikte ele alınıp değerlendirilmesi önemlidir. Tezin amacı Yukarı Dicle Havzası'nda yapılan yakın dönem çalışmalarda Uruk materyal kültürünün tespit edildiği yerleşimlerden yola çıkarak, Uruk kültürel varlığının Yukarı Dicle Havzası'ndaki sosyoekonomik ve kültürel karakterini ortaya koymaktır. Başur Höyük GK 5'e tarihlenen yaklaşık 5000 parça çanak çömlek tez kapsamında çalışılmıştır. Çanak çömlek verilerinin yanı sıra mimari unsurlar ve küçük buluntular da tez kapsamında ele alınmıştır. Bu veriler Kuzey Yukarı Dicle Havzası'nda yer alan çağdaş GK 5 yerleşimlerine oranla daha yoğun bir Uruk etkili materyal kültürün Başur Höyük'te olduğunu ortaya koymaktadır. Güney Yukarı Dicle Bölgesi'nde yapılan çalışmalar ise Uruk etki'li materyal kültürün GK 2 evresinin sonundan itibaren Güney Yukarı Dicle Havzası'nda bulunduğunu göstermektedir.Öğe İzmir'deki Osmanlı dönemi şadırvan ve fıskiye havuzları(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Yaşayacak, İlyas; Uçar, HasanBulundukları konumlara görüntü ve sesleriyle görsel bir güzellik katan, ayrıca abdest almak, içmek gibi kullanımlara da hizmet eden şadırvan ve fıskiye havuzları İzmir'in birçok ilçesinde ve merkezinde tespit edilmiştir. Tezin konusunu, İzmir'in birçok ilçesinde Osmanlı Döneminde yapılmış şadırvan ve fıskiye havuzları oluşturmaktadır. İzmir'deki şadırvan ve fıskiye havuzları ağırlıklı olarak 18.yüzyıl'a tarihlendirilebilir. İzmir'deki bu yapılar bağlı bulundukları yapı gruplarıyla birlikte çeşitli çalışmalarda ayrıntıya girilmeden incelenmiştir. Bu çalışmayla birlikte daha önce yapılmış ama bazı yönlerden eksik kalan bilgilerin tamamlanması ve hiç çalışılmamış bazı yapılar hakkında detaylı bilgiler sunulması hedeflenmiştir. 19.yüzyıl'dan sonra İzmir'e yerleşen Levanten aileleri büyük bahçelere sahip köşkler inşa etmiştir. Bu tarz bahçelere sahip olan Buca ve Bornova'daki köşklerin bahçesinde fıskiye havuzları bulunmaktadır. Bu çalışmayla birlikte hem adı geçen bölgelerdeki Levanten köşkleri hem de daha küçük boyutlu ev ve bahçelerde yer alan fıskiye havuzları hakkında detaylı bilgiler sunulmuştur. Çalışmamız kapsamında, 31 şadırvan 36 fıskiye havuz olmak üzere 67 örnek mimari, süsleme ve tarihlendirme açısından ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmiştir. Genel olarak yapımı 18. ve 20. yüzyıl olarak tarihlendirilebilen bu yapılar daha çok cami şadırvanı şeklinde yapılmış olup iki örnek meydan şadırvanı olarak karşımıza çıkmıştır. Fıskiye havuzlara ise daha çok avlularda rastlanmış bazı örnekler yapıların içinde yapılmıştır. Plan özelliği olarak şadırvanlarda çokgen ve daire planları tercih edilmiş, fıskiye havuzlarda çokgen, daire, oval ve yonca planlı örnekler görülmüştür. Yapmış olduğumuz doktora çalışmasıyla birlikte İzmir'de bulunan Osmanlı Döneminde yapılmış Şadırvan ve Fıskiye Havuzları kapsamlı bir değerlendirmeyle bilim dünyasına tanıtılmaktadır. Ayrıca Osmanlının diğer bölgelerdeki şadırvan ve fıskiye havuzları İzmir örnekleriyle bir bütün halinde değerlendirip benzer ya da farklı boyutları ortaya konmaktadır.Öğe Milli duyguların çekicilik unsuru olarak reklamlarda kullanımı: Türkiye futbol ve voleybol a milli takım reklamları üzerine bir araştırma(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Taşkıran, İlkay Burak; Gürel, Emet; Batu, MikailReklamcılıkta çekicilik kavramını ve türlerini kapsamlı bir şekilde ele alan bu çalışma, reklam çekicilikleri üzerine gerçekleştirilen sınıflandırma çalışmalarını tarihsel bağlamda Aristoteles'ten günümüze kadar incelemekte ve temelde rasyonel ve duygusal olmak üzere iki ana kategoride değerlendirmektedir. Duygusal reklam çekicilikleri, hedef kitlenin psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarına hitap ederek onların tutum ve davranışlarını etkilemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda duygusal çekicilikler, markaların hedef kitlelerle güçlü bağlar kurmasına ve tüketici davranışlarını şekillendirmesine olanak tanımaktadır. Çalışmanın odak noktasını oluşturan milli duygu kavramı, ulusal kimlik, aidiyet, vatanseverlik, milli gurur ve milli değerler gibi boyutlarıyla ele alınmakta ve reklam-tüketim bağlamında değerlendirilmektedir. Reklamlarda duygusal çekicilik unsuru olarak milli duyguların kullanılması, markaların hedef kitleyle duygusal bağ kurmasına, marka sadakati oluşturmasına ve tüketici davranışlarını etkilemesine olanak tanımaktadır. Bu kapsamda milli duyguların reklamlarda kullanımı, tüketicilerin satın alma kararları üzerinde etkili olan önemli bir stratejik araç olarak konumlandırılmaktadır. Bu araştırma, duygusal çekicilik unsuru olarak milli duyguların ve milli takım temasının reklamlarda kullanımını derinlemesine incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın temel amacı, milli takım reklamları üzerinden duygusal çekicilik unsuru olarak milli duyguların kullanım amaçlarını tespit etmektir. Bu amaç doğrultusunda milli duyguların milli takım temalı reklamlarda nasıl kullanıldığının ortaya konulması, reklamlarda yansıtılan milli duyguların izleyiciler üzerindeki etkilerinin neler olduğunun ve bu etkilerin nasıl ortaya çıktığının değerlendirilmesi, reklamcılık uzmanlarının milli takım temalı reklamlar üzerinden aktarılan milli duyguları nasıl değerlendirdiğinin belirlenmesi gibi alt amaçlar belirlenmiştir. Nitel araştırma geleneği benimsenerek gerçekleştirilen çalışmada, üç farklı veri toplama ve analiz yöntemi kullanılmıştır. İlk olarak reklam filmlerinin çözümlenmesi için van Dijk'ın eleştirel söylem analizi yaklaşımı benimsenmiş, ardından reklamcılık uzmanlarıyla gerçekleştirilen yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşmelerden elde edilen veriler MAXQDA nitel veri analiz programı kullanılarak içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir. Son olarak reklam izleyicileriyle yapılan derinlemesine görüşmelerden alınan yanıtlar ise yine MAXQDA programı aracılığıyla alımlama analizi yöntemiyle değerlendirilmiştir. Derinlemesine görüşmelerden elde edilen veriler, MAXQDA veri analiz programı aracılığıyla kodlamış, bu süreçte nitel içerik analizi ve alımlama analizi için araştırma sorularından yola çıkılarak ayrı kodlar, kategoriler ve temalar oluşturulmuştur. Araştırmanın söylem analizi sonuçları, milli takım reklamlarında milli duyguların çok katmanlı ve bütünleşik bir strateji çerçevesinde aktarıldığını ortaya koymuştur. Özellikle cinsiyet temelli söylem farklılıkları belirgin biçimde gözlemlenmiş; erkek futbol takımı reklamlarında güç ve hakimiyet temaları ön plana çıkarken, kadın voleybol reklamlarında toplumsal cinsiyet rolleri ve kadın gücü vurgusu yapılmıştır. Nitel içerik analizi bulguları, milli duyguların kullanım amaçlarının kurumsal iletişim, pazarlama ve stratejik planlama olmak üzere üç temel kategori altında toplandığını göstermiş, özellikle kurumsal iletişim kategorisinin on farklı alt amaç barındırması dikkat çekici bulunmuştur. Alımlama analizi sonuçları, milli takım reklamlarında izleyicilerde oluşan algıların ve etkilerin; reklama yönelik algılar, markaya yönelik algılar, reklamı izleme kararına etkisi ve satın almaya etkisi olmak üzere dört temel kategoride şekillendiğini ortaya koymuştur. Dikkat çekici bulgular arasında, markaların günlük davranışlarıyla milli takım müsabakaları dönemlerindeki tutumları arasındaki tutarsızlığın izleyicilerde güven kaybına yol açtığı ve markaya yönelik oluşan yakınlık hissinin çoğunlukla satın alma davranışına dönüşmediği tespit edilmiştir. Özellikle milli takımın başarılı olduğu turnuva dönemlerinde izleyicilerde markaya karşı olumlu tutumların güçlendiği belirlenmiştir. Bununla birlikte, izleyicilerin milli takım reklamlarına yönelik sempati duyması ve markaya yakınlık hissetmesi reklamı izlemeye devam etme davranışını güçlendirirken, toplumsal hassasiyetlerin suistimal edildiği algısı ve markaların kâr odaklı yaklaşımla toplumsal duyguları kullanmasının olumsuz tepkilere yol açtığı gözlemlenmiştir.Öğe Ege'de adalar sorunu ve adalar ile ilgili Türk-Yunan tezlerinin uluslararası hukuk açısından analizi(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Bergin, Hüseyin; Cin, Turgay1830 yılında Avrupalı Büyük Devletlerin yardımı ile Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılarak bağımsız bir devlet olarak kurulan Yunanistan, kurulduğu tarihten bu yana Türk toprakları üzerinde büyümüştür. Yine arkasına Batılı Devletleri alarak Megolo İdea'sını gerçekleştirmeye çalışan Yunanistan Birinci Dünya Savaşı sonrası Anadolu içlerine kadar gelmeyi başarmıştır. Türkiye'nin işgallerden kurtulmak için verdiği İstiklal Harbi sonucunda Yunan Ordusu, Anadolu topraklarından kovulmuş ve akabinde 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye ve Yunanistan arasında barış dengesi oluşmuştur. Fakat Yunanistan, barış döneminde yine oluşan dengeyi bozacak faaliyetlerini Ege Denizi'nde yaptığı tek taraflı uygulamalar ile devem ettirmiştir. Ege Denizi'ndeki statükoyu, 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ve 1947 tarihli Paris Barış Antlaşması oluşturmaktadır. Yunanistan söz konusu Antlaşmalar ile Ege Denizi'nde elde ettiği adaları kullanarak Ege Denizi'ni bir 'Yunan Gölü' haline getirmeye çalışmaktadır. Özellikle 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin maddelerini, Türkiye söz konusu bu Sözleşmeye taraf olmamasına rağmen, bir teamül kuralı olarak Türkiye'ye kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bu sayede Yunanistan, tüm Ege Denizi'ni kendi egemenlik alanı olarak kullanacak ve burada Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin her türlü siyasi, ekonomik, askeri ve ticari faaliyetlerini kısıtlayacaktır. Fakat Türkiye başından beri Yunanistan'ın revizyonist taleplerini kabul etmemektedir ve böylece Ege Denizi üzerinde anlaşmazlıklar doğmaktadır. Bu çalışmada öncelikle denizlerin kullanım alanlarına; Denizi Hukuku kurallarını ve kavramlarını oluşturan uluslararası sözleşmelere; Ege Denizi'nde statükoyu oluşturan tarihi olaylar ile antlaşmalara değinilmiştir. Sonrasında, söz konusu antlaşmalar ve sözleşmeler temelinde Ege adaları üzerinden oluşan egemenliği belli olmayan ada, adacık ve kayalıkların sahipliği; deniz alanlarının paylaşımı ve hava sahasının tespiti gibi Türk-Yunan anlaşmazlıkları, uluslararası hukuk açısından analiz edilmiştir.Öğe Kur'an metninin harekelenmesi bağlamında köken tartışmaları(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Doğangül, Muaz; Topal, HüseyinKur'an metninin harekelenmesi, onun kelimelerinin doğru okunması ve i'rabında hata yapılmaması için metne ilave edilen fonetik işaretleri ifade etmektedir. Mushaflarda yazılan ve okunmasıyla ibadet olunan şeklindeki niteliğiyle tanımlanan Kur'an-ı Kerîm'e sonradan dahil edilen harekelerin ilk defa Ebü'l-Esved ed-Düelî (öl. 69/688) tarafından uygulandığı görüşü ön planda olup uzun yıllar onun metodunun geçerli olduğu bilinmektedir. Resmü'l-Mushaf'ın siyah renk mürekkeple yazılması sebebiyle ondan ayrı olarak belirtilmesi amaçlanarak kırmızı renkte noktalarla uygulanan bu metot, klasik eserlerde Müslümanların Mushaf'ta sonradan ihdâs ettiği bir işlem olarak aktarılırken Ebü'l-Esved'in bu uygulamayı nasıl geliştirdiğine ve esas kaynağına ilişkin ilgili dönemde herhangi bir tartışma ve polemik konusu olduğu görülmemektedir. Fakat Oryantalizm'in özellikle son iki asırdır yoğunlaştığı İslâm'ın kökeni ve asıl kaynaklarını tespite yönelik faaliyetlerine Kur'an'ın harekelenmesi meselesi de dahil olmuştur. "Kur'an Metninin Harekelenmesi Bağlamında Köken Tartışmaları" adlı bu çalışma, konuya dair araştırma eksikliğinin görülmesi sebebiyle alandaki boşluğa bir katkı sunmayı amaçlamaktadır. Tez giriş, üç bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Birinci bölümde noktalama ve harekelemeyle ilgili öne çıkan terimlerin üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde Arap, Nabat ve Süryânî yazılarına ve aralarındaki ilişkilere özet biçimde değinilmiş ve Ebü'l-Esved'in hayatı ile onun yer aldığı naktu'l-mushaf rivayetleri incelenmiştir. Üçüncü bölümde Kur'an metninde uygulanan harekelemenin Süryânî kökenli olduğu iddialarına ve buna dair görüşlere araştırmacılar özelinde yer verilerek bunun karşısında yer alan görüşler de ele alınmıştır. Sonuç bölümünde ise tezde sunulan veriler göz önüne alınarak bir değerlendirme sunulmuştur.Öğe Narratives rebound: Exploring the network in the novels of Austen, Gaskell, Thompson and Drabble(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Kesiktaş Gençoğlan, Müge; Toplu, ŞebnemThis dissertation scrutinises Jane Austen's (1775-1817) Pride and Prejudice (1813), Elizabeth Gaskell's (1810-1865) Wives and Daughters (1864), Flora Thompson's (1876-1947) Candleford Green (1943), and Margaret Drabble's (1939-) The Peppered Moth (2000) from a postmodern and ecocritical perspective. It argues that the authors present the human characters and their entire environment within a one-world of multiple realities where they are in constant movement and growth through the practices they carry out with humans/nonhumans and time/places. In the light of the prominent British anthropologist Tim Ingold's "line-based" philosophy, the novels are studied through his "wayfaring", "meshwork", "correspondence" and "generation" concepts and supported by relevant visuals in each discussion chapter. Using the "mycelium" model as an alternative approach to the famous thinking systems based on rhizome and network, the study takes the selected novels as the world of lines that present different patterns of life. It adopts a "from within" perspective on the processual and relational actions of human identities and attempts to reveal them not in a state of complete being but in a state of ongoing "becoming", in continuous transformation and development socially, spatially, materially, and temporally. Selected from different literary periods intentionally, all the novels exhibit "both/and" understanding instead of "neither/nor" regardless of the time they belong to, and offer an environment that merges culture with nature, epistemology with ontology, language with ecology, physical sciences with social sciences, and other similar dichotomies. Parallel to the redefinition of human identities in and through practices with other humans/nonhumans in natureculture realms, the novels themselves are also redefined as the dynamic fields of action in terms of the meaning-making process of the authorreader-text triad. The dissertation is divided into six chapters. The first chapter establishes a theoretical background on postmodernism and ecocritical approaches. The second chapter explains Tim Ingold's line-based philosophy and related concepts in detail. The following chapters examine the human characters in the abovementioned novels from four different perspectives with Ingold's four different concepts in accordance with the purpose of the study.Öğe Ekphrasis in contemporary British women's writing(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Tek Demir, Meri; Direnç, DilekThis dissertation explores the transformative role of ekphrasis in contemporary British women's literature within a historical and feminist context. After examining the development of ekphrasis in Western culture, the study focuses on the Pre-Raphaelite movement, particularly starting with the works of Elizabeth Siddal and Christina Rossetti, within the framework of the "sister arts" debate in British culture. Siddal and Rossetti, as symbolic figures in a culture that both idealised and constrained women, provide a critical starting point for understanding women's struggle to become subjects in British art. Their dual roles in visual and verbal arts reflect the historical tensions and systemic barriers faced by women in the art world, as analysed by feminist art critics such as Linda Nochlin and Griselda Pollock. Building on this foundation, the thesis transitions to contemporary British women's literature by examining the works of English author Jeanette Winterson's Art & Lies, Scottish author Ali Smith9s How to Be Both, and Irish author Deirdre Madden's Authenticity. These authors redefine ekphrasis not merely as a descriptive tool but as a narrative form that interrogates identity, gender, and artistic engagement. Tracing the evolution of ekphrasis from the Pre-Raphaelites to contemporary narratives, the study reveals how women authors have transformed ekphrasis into a medium for self-expression and critique. Thus, this exploration aims to highlight the richness of the intersections between gender, visuality, and narrative, while contributing to an understanding of how contemporary women writers continue to challenge and reshape traditional boundaries in art and literature.Öğe Ergenlik döneminde duygu sosyalleştirmeye yönelik ebeveyn müdahale programının etkililiğinin incelenmesi(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Gülada Kahya, Gülten; Yılmaz Irmak, TürkanBu tez çalışmasında ergenlikte duygu sosyalleştirmeye yönelik geliştirilmiş olan ebeveyn müdahale programı Ergenleri Dikkate Almak – EDA’nın Türk kültürüne uyarlanması ve etkililiğinin incelenmesi amaçlanmıştır. Müdahale programının ergen annelerinin duygu sosyalleştirme yaklaşımları ve duygu düzenleme güçlükleri üzerindeki etkisi ile birlikte ergenlerin içselleştirme ve dışsallaştırma sorunları üzerindeki etkisi incelenmiştir. Ayrıca ergenlerde duygu düzenleme becerilerine, olumlu ve olumsuz duygulara, ergen anne ilişkisine ve annelerin psikolojik belirtilerine yönelik programın etkililiği de ilk kez bu çalışmada değerlendirilmiştir. Çalışmanın örneklemini Muğla ilinde yaşayan ve 10-13 yaş aralığı çocuğu olan anneler oluşturmaktadır. Katılımcıların yaş aralığı 30-55 olarak dağılım göstermektedir ve yaş ortalaması 44.15’tir. Örneklem 128 ergen annesinden oluşmaktadır ve katılımcılar 64 müdahale ve 64 bekleme listesi kontrol grubu olacak şekilde seçkisiz olarak gruplara atanmıştır. Çalışmada ergenlerden de ölçüm alınmıştır. Çalışma kapsamında annelerden duygu sosyalleştirme yaklaşımları, duygu düzenleme güçlükleri ve psikolojik belirtilerine ilişkin değerlendirmeler alınmıştır. Ayrıca anneler ergen çocuklarının içselleştirme ve dışsallaştırma sorunlarına ilişkin değerlendirme de yapmıştır. Ergenlerden ise duygu düzenleme yöntemleri, içselleştirme ve dışsallaştırma sorunları ve olumlu olumsuz duygularına ilişkin ölçüm alınmıştır. Bunun yanında ergenlerden anneleriyle ilişkilerine yönelik ölçüm de alınmıştır. Katılımcılar ölçüm araçlarını ön test, son test ve izlem ölçümleri şeklinde yanıtlamıştır. Ayrıca son testten sonra annelerden program değerlendirmeye ilişkin nitel ölçüm alınmıştır. İzlem ölçümü ise son testten altı ay sonra alınmıştır. Araştırma deseni ön test, son test kontrol gruplu yarı deneysel desendir. Çalışmada müdahale grubuna annelerde duygu sosyalleştirme yaklaşımlarını desteklemeyi hedefleyen 6 oturumluk EDA programı uygulanmıştır. Analiz sonuçlarında müdahale ve kontrol gruplarının sosyo-demografik özellikler ve bağımlı değişkenler açısından benzer özellikte olduğu bulunmuştur. Programın etkililiğine yönelik analiz sonuçlarında EDA programının annelerin destekleyici olmayan duygu sosyalleştirme yaklaşımlarında (ceza, büyütme, dikkat dağıtma) ve duygu düzenlemede güçlükler kabul etmeme alt boyutunda azalma sağladığı görülmektedir. Buna ek olarak anne bildirimlerine göre EDA programının ergenlerin içselleştirme (kaygı ve psikosomatik yakınma) sorunlarında olumlu yönde değişim sağladığı belirlenmiştir. Ayrıca ergen bildirimlerine göre EDA programı sonrasında ergenlerin içsel işlevsel duygu düzenleme yöntemlerinde artış, içselleştirme sorunlarında (kaygı ve psikosomatik yakınma) ve dışsallaştırma sorunlarında (aşırı hareketlilik/dikkat eksikliği ve davranım sorunu) ise azalma görülmüştür. Aynı zamanda program sonrasında ergen bildirimlerine göre anneleri ile ilişkilerinde yakınlık ve desteğin arttığı saptanmıştır. Bununla birlikte annelerin olumlu duygu sosyalleştirme yaklaşımlarında, duygu düzenleme güçlüklerinde, psikolojik belirtilerinde ve anne bildirimlerine göre ergenlerin dışsallaştırma sorunlarında gruplara göre ölçümler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir. Buna ek olarak ergenlerin içsel işlevsel olmayan, dışsal işlevsel olmayan duygu düzenleme yöntemlerinde, depresyon düzeyinde ve olumlu olumsuz duygularında da programın beklenen etkisi gözlemlenmemiştir. Aynı zamanda ergenlerin anneleriyle ilişkilerinde izleme, yakın iletişim, çatışma ve akran kabulü alanlarında da anlamlı bir farklılaşma saptanmamıştır. Çalışmanın bulguları, duygu sosyalleştirme, duygu düzenleme, içselleştirme sorunları ve dışsallaştırma sorunları çerçevesinde tartışılmıştır. EDA programının ergenlerde duygusal yetkinliğin arttırılmasına yönelik duygu sosyalleştirme yaklaşımlarını olumlu yönde desteklemesi beklenmektedir.Öğe Eski Smyrna (Bayraklı) Antik Kenti BY9 yapısı(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Urtekin, Güneş Hande; Erdoğan, AytekinEski Smyrna Antik Kenti, İzmir'in Bayraklı ilçesinde yer almakta ve Tunç Çağı'ndan Klasik Dönem sonuna kadar kesintisiz bir yerleşim geçmişine sahiptir. Kent, coğrafi konumu ve stratejik önemiyle Batı Anadolu'nun erken dönemlerinden itibaren birçok uygarlığın dikkatini çekmiş, çeşitli kültürel katmanlar barındırmıştır. Athena Tapınağı ve Büyük Yapı gibi önemli mimari komplekslere ev sahipliği yapan Eski Smyrna, hem sivil hem de kamusal mimarinin öne çıktığı bir kent dokusuna sahiptir. Tezin konusu olan BY-9 mekânı, Büyük Yapı'nın kuzeybatısında yer almakta ve M.Ö. 4. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir. İki odalı bir plan düzenine sahip olan bu yapı, duvar işçiliği ve taban düzenlemelerindeki özeniyle dikkat çekmektedir. Duvarlarda kullanılan çokgen taşların titizlikle yerleştirilmesi ve kireçle kaplanmış tabanlar, dönemin inşa tekniklerinin gelişmişliğini göstermektedir. Ayrıca, Büyük Yapı'nın BY-9 ve aynı evrede yapıya eklenen diğer mekânlar ile birlikte daha önceki kamusal işlevinden ayrılarak sivil bir kullanıma yönelik dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. BY-9 mekânından ele geçen buluntular, özellikle seramikler, yapının tarihini ve kullanım amacını anlamada önemli veriler sunmaktadır. İncelenen seramikler arasında yerel üretimler ile ithal malzemeler yer almakta ve bunlar Klasik Dönem'in üretim ve ticaret ağlarına dair ipuçları vermektedir. Ayrıca, çatı kiremitleri, ağırşaklar, ağırlıklar, ok uçları ve hayvan kemikleri gibi diğer buluntular, yapının hem gündelik hayata hem de üretim faaliyetlerine hizmet ettiğini göstermektedir. BY-9 mekânının, Eski Smyrna dışındaki diğer antik kentlerdeki benzer sivil mimari örneklerle karşılaştırılması, yapının bölgesel mimari bağlamdaki yerini anlamayı sağlamıştır. Atina, Burgaz ve Kolophon'daki yapılarla yapılan kıyaslamalar, BY-9'un, hem Klasik Dönem sivil mimarisi hem de kentin sosyal yapısı hakkında yeni bilgiler sunduğunu göstermektedir. Bu analizler, Eski Smyrna'nın sivil yaşamındaki çeşitliliği ve zenginliği vurgulamakta, aynı zamanda bölgedeki diğer yerleşimlerle olan benzerlik ve farklılıklarını ortaya koymaktadır. BY-9 yapısı, mimari özellikleri, buluntuları ve kentsel dokudaki yeriyle Eski Smyrna'nın Klasik Dönem'deki sivil ve sosyal hayatına dair önemli veriler sunmakta, kentin arkeolojik ve tarihi değerine katkıda bulunmaktadır.Öğe Türkiye'de tematik televizyon yayıncılığı: Yaşlılara yönelik televizyon kanalı içerik modeli geliştirme(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Arslaner Hamarat, Hülya; Gürses Köse, İlknurYaşlılık kavramı geçmişten günümüze her çağda konsept olarak tartışılmış, günümüze kadar pek çok disiplinin araştırma konusu olmuş bir kavramdır. Antik Çağ'da filozofların erdemli bir dönem olarak nitelendirdiği yaşlılık, Orta Çağ Avrupası'nda ölümün habercisi olarak görülmüştür. Yaşlı birey Türk kültüründe toplumsal alanda olumlu bir statüye sahip olmuş ve farklı İslam toplumlarında da özel ve önemli bir yerde konumlanmıştır. Nitekim kültür aktarımında, aile kavramının oluşmasında ve uygarlaşma yolunda büyük rolü olan yaşlılar, geleneksel toplumda daha merkezde ve otorite sahibiyken, modern toplumda bulundukları konum farklılaşmıştır. Bunda teknolojik araçların payının büyük olduğu bilinmektedir ve bu araçların en önemlilerinden bir tanesi ise televizyondur. Televizyon 20.yy.'ın en önemli kitle iletişim araçlarından biridir. Bu araç günümüzde sadece evlerin oturma odalarında yer almamakta, şekil değiştirerek telefon, tablet ve diz üstü bilgisayarlar aracılığıyla iş yeri, toplu ulaşım araçları, sokak vb. kamusal alanda da kendini göstermektedir. İlk yıllarda genel izleyiciye kısa süreli yayınlarla hitap eden televizyon, 1980 sonrası tematik yayıncılık anlayışını ortaya çıkararak haber, müzik vb. birçok alanda spesifik yayınlar yapmıştır. Özel izleyici kitlesine içerik üreten bu yayıncılık türü, aynı özelliklere ya da hobilere sahip küçük izleyici gruplarına hitap etmiştir. "Türkiye'de Tematik Televizyon Yayıncılığı: Yaşlılara Yönelik Televizyon Kanalı İçerik Modeli Geliştirme" isimli tez çalışmasında amaç, tematik televizyon yayıncılığı alanında yaşlılarla yönelik bir televizyon yayın içeriği hazırlamaktır. Bunun öncesinde geniş bir literatür çalışması yapılmış ve tematik yayıncılık içinde, yaş alan bireylere özel herhangi bir içeriğe rastlanmamıştır. Çalışmada araştırmanın yöntemi, içerik analizi ve anket olarak belirlenmiştir. İçerik analizinde 2024 Haziran ayında en çok izlenen 8 tematik kanal incelenmiş; ankette ise 60 yaş üstü bireylere 16 soru yöneltilmiştir. Elde edilen bulgulardan yola çıkılarak, yaşlı bireylere özel tematik kanal içeriği taslağı ve modeli hazırlanmıştır.Öğe Women travellers in focus: Conception of women in modern British and American travelogues(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Pınar Bilginer, Gözde; Toplu, B. ŞebnemThis dissertation explores the conception of women travellers in modern British and American travel writing, with a particular focus on the construction of subjectivity in a comparative context. Through an analysis of the texts such as Isabella Bird's The Englishwoman in America (1856), E. M. Forster's A Room with a View (1908) and Graham Greene's Travels with my Aunt (1969) from British Travel Writing, alongside Henry James' Daisy Miller (1878), Margaret Fuller's At Home and Abroad (1881), and Anita Loos' Gentlemen Prefer Blondes (1925), from American travel writing, this study investigates how women travellers construct and navigate their subjectivity amidst the uncertainties of travel. Examining the main women traveler characters in these narratives, I argue that they develop a sense of nomadic and rhizomatic subjectivity as a means of managing the fluid and ever-changing circumstances of their lives on the move. Drawing mainly on Rosi Braidotti's concept of nomadic subjectivity and Deleuze and Guattari's theory of rhizomatic structures, this dissertation situates the experiences of these women travellers within a poststructuralist framework. To provide this framework in detail, I engage with a wide range of post-structural critical theories from figures such as Jacques Lacan, Louis Althusser, Homi Bhabha, Judith Butler, Jacques Derrida, Michel Foucault and Sara Mills, whose works on subjectivity, power and identity formation offer a rich foundation for understanding the mindset behind the construction of nomadic and rhizomatic subjectivity in modern women travellers. By synthesizing the identity construction experiences of these travellers through poststructuralist methodology, this study demonstrates that these narratives not only reflect the challenges of identity formation in the context of travel but also provide insight for future research into contemporary women's experiences of navigating a mobile, digital world characterized by complexity, fluidity, and constant change. Bringing together multiple theoretical perspectives, this dissertation ultimately aims to illuminate the ways in which women travellers articulate a form of subjectivity that is both liberating and transformative, enabling them to navigate the uncertainties inherent in both travel and modern life.Öğe Duygu sosyalleştirmeye yönelik öğretmen programının erken çocukluk döneminde bilişsel ve duygusal yeterliliğe etkisi(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Özsoy, Dilara; Pala Dedeoğlu, Fatma CansuOkul öncesi öğretmenleri, erken çocukluk dönemindeki bilişsel ve sosyalduygusal gelişim üzerinde etkili olan temel aktörler ve duygu sosyalleştiriciler arasında yer alır. Bu çalışmada, okul öncesi öğretmenlerin duygu sosyalleştirme becerilerini desteklemeye yönelik duygu koçluğu temelli Çocukları Dikkate Almak-Öğretmen (ÇDAÖ) programının, öğretmenlerin ve çocukların becerileri üzerindeki etkililiği incelenmiştir. Çalışmanın katılımcıları, İzmir'deki özel anaokullarında çalışan öğretmenler, sınıflarındaki çocuklar ve bu çocukların ebeveynlerinden oluşmaktadır. Öğretmenler, çalıştıkları bölgelerin sosyoekonomik özelliklerine göre müdahale (n=43) ve kontrol (n=42) gruplarına eşleştirilerek atanmıştır. Müdahale grubunda 100, kontrol grubunda 94 çocuk için hem öğretmenlerden hem de ebeveynlerden ölçüm alınmıştır. Öğretmenleri değerlendirmek için, Çocukların Olumsuz Duyguları ile Baş Etme Ölçeği-Öğretmen Formu, Duygu Düzenleme Güçlüğü Ölçeği-Kısa Form ve Program Değerlendirme Soruları kullanılmıştır. Çocukların becerileri, hem öğretmen hem de ebeveyn raporları aracılığıyla değerlendirilmiştir. Öğretmenlerden çocuklar hakkında Duygu Düzenleme Ölçeği ve Çocukluk Dönemi Yürütücü İşlevler Envanteri-Öğretmen Formu ile; ebeveynlerden çocuklar hakkında Duygu Düzenleme Ölçeği, Çocukluk Dönemi Yürütücü İşlevler Envanteri-Ebeveyn Formu ve Çocuklar için Sosyal Anlayış Ölçeği ile ölçüm alınmıştır. Araştırmanın deseni ön test, son test kontrol gruplu yarı deneysel desendir, son testlerden 3 ay sonra izlem ölçümleri alınmıştır. Müdahale grubundaki öğretmenlere duygu sosyalleştirme becerilerini geliştirmeyi hedefleyen ve 6 modülden oluşan duygu koçluğu temelli ÇDA-Ö müdahale programı uygulanmıştır. Yapılan analizlerde, müdahale ve kontrol gruplarının hem sosyodemografik hem de ilgili diğer değişkenler açısından benzer olduğu bulunmuştur. Programın etkililiği değerlendirildiğinde, müdahale grubundaki öğretmenlerin destekleyici olmayan duygu sosyalleştirme tepkilerinin (öğretmende sıkıntı, cezalandırıcı tepkiler, küçümseyici tepkiler) azaldığı; destekleyici duygu sosyalleştirme tepkilerinin (duygu odaklı tepkiler, problem odaklı tepkiler, duyguları kabul etme/duygu koçluğu) ise müdahale grubunda korunurken kontrol grubunda azaldığı görülmüştür. Öğretmen raporları, çocukların duygu düzenleme puanlarının her iki grupta da azaldığını ortaya koymaktadır. Çalışma belleği puanları ise kontrol grubunda azalırken, müdahale grubunda korunmuş`tur. Değişkenlik/olumsuzluk ve ketleyici kontrol puanlarında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılaşma bulunmamıştır. Ebeveyn raporlarına göre, çocukların duygu düzenleme, değişkenlik/olumsuzluk, ketleyici kontrol ve zihin kuramı puanlarında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılaşma gözlemlenmemiştir. Çalışma belleği puanları ise müdahale ve kontrol grubunda ön testten son teste azalırken, son testten izleme ise artış göstermiştir. Araştırmanın bulguları, duygu sosyalleştirme ve çocukların bilişsel ve duygusal gelişimine ilişkin alanyazını çerçevesinde tartışılmıştır. ÇDA-Ö Programı'nın, öğretmenlerin duygu sosyalleştirme becerileri üzerinde olumlu etkiler sağladığı ve uzun vadede çocukların gelişimine katkıda bulunabileceği sonucuna varılmıştır.Öğe Yıldırım Gürses'in Türk müziğindeki çok seslilik anlayışı ve bestelerinin, ses icrasının müzikal-yapısal unsurlar açısından incelenmesi(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Önder, Cihan; Thorpe Millard, Esin DeYıldırım Gürses, Türk müzi inin önde gelen isimlerinden biri olarak, ustalığı ve sanatının etkileriyle büyük bir iz bırakmıştır. Zengin bir repertuvara sahip olan Gürses, duygusal ve samimi yorumuyla dinleyicilerini etkilemeyi başarmaktadır. Hassas ve derin bir ses rengine sahip olan ünlü sanatçı, her melodiyi içtenlikle ifade ederek dinleyenlerine dokunmayı hedeflemektedir. Yıldırım Gürses, uzun bir müzik kariyerine sahiptir ve Türk müziğine önemli katkılarda bulunmuştur. Kendine özgü yorum tarzı ve sahne enerjisiyle, müzikseverleri her defasında büyülemektedir. Kendi bestelerinin yanı sıra, dönemin önemli bestecilerinden eserler de seslendirmiştir. Yıldırım Gürses'in müzikal yeteneği ve sanatsal vizyonu, pek çok insanı etkilemiş ve müzik endüstrisinde önemli bir yer edinmiştir. Söylediği her şarkıyla kalpleri fetheden Gürses, gerek solo çalışmalarıyla gerekse diğer sanatçılara eşlik ettiği düetlerle izleyicileri derinden etkilemiştir. Yıldırım Gürses'in müzik tarzında çokseslilik kavramı da önemli bir yer tutar. Gürses, şarkılarında çeşitli enstrümanları ve sesleri birleştirerek ses dokuları oluşturmayı başarmıştır. Özellikle geleneksel Türk Sanat Müziği'ni modern dünya müziğiyle birleştirerek dinleyicilere çok katmanlı bir müzik deneyimi yaşatmıştır. Yıldırım Gürses'in sanatının etkisi hala devam etmektedir ve onun müziği, Türk müziği tarihinde önemlii bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Gürses'in şarkılarının tutkusu ve duygusal derinliği, dinleyenler üzerinde unutulmaz bir etki bırakmaktadır.