Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Şirketlerin kurumsal aktivizminin yapılandırılması sürecinde aktivistlerin durumsallığının rolü: Çevre odaklı etkin halkla ilişkiler stratejilerine yönelik bir model önerisi(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Atak, Zümrüt; Güzeloğlu, Ebru Belkısİklim değişikliği, kirlilik ve biyolojik çeşitliliğin azalması vb. gibi çevresel konulardaki endişelerin artması nedeniyle çevre aktivizmi yıllar içerisinde ivme kazanmıştır. Aktivistler çevresel amaçlara destek sağlamak için sıklıkla tabandan örgütlenme, kamusal gösteriler ve dijital kampanyalar gibi çeşitli stratejiler kullanmıştır. Çevre aktivistlerinin gerçekleştirdiği faaliyetlerde tarihsel süreçte hedefleri arasında çevre ile ilgili süreçleri etkileyen şirketler de yer almıştır. Tüketicilerin şeffaflık ve sürdürülebilirliğe olan talebi, işletmeleri bu tarihsel süreç içerisinde çevre aktivizmine daha aktif bir şekilde katılmaya yöneltmiştir; bu durum marka imajlarını ve pazar konumlarını etkilemektedir. Birçok şirket artık sürdürülebilir kaynak kullanımını teşvik ederek, atıkları azaltarak ve karbon ayak izlerini en aza indirerek çevre odaklı kurumsal aktivizmi girişimlerine dahil etmektedir. Kurumsal çıkarların ve çevresel kaygıların karşıt taraflar olarak kabul edildiği günler geride kalmaktadır. Kurumsal aktivizmin ortaya çıkışı, şirketlerin küresel meseleleri ele almadaki rollerine bakış açılarında bir değişim olduğunu göstermektedir. Şirketler, markasının ve şirket kaynaklarının gücünü kullanarak kamuoyunu, tüketicileri, hükümetleri, diğer işletmeleri ve paydaşları hedef alarak çevresel amaç uğruna aktivizm yürütmektedir. Bu süreçte şirketler için kamuları ile etkileşim, iş birliği de önem taşımaktadır. Çevre aktivistleri, kamuoyu mücadelesi tarafından da şekillendirilen çevre odaklı kurumsal aktivizm uygulama olarak gelişmeye devam etmektedir. Şirketler, hedef kitleleriyle aktif etkileşimi sürdürürken onların istek ve beklentilerini de göz önünde bulundurmalıdır. Bu noktada, bu çalışmada, farklı ekolojik, aktivist profillere sahip kamuların görüşleri alınarak çevre odaklı kurumsal aktivizme bir rehber oluşturulması amaçlanmıştır.Öğe Making climate change personal: A comprehensive analysis of the role of narratology in communicating climate change through climate memoirs(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Baybars, Yağmur; Yavaş, NesrinGlobal climate change is the quintessential example of the risks faced by contemporary world society. Posing a threat to ecosystems, non-human species, biodiversity, as well as humanity, climate change is a global challenge that requires immediate action. The phenomenon of climate change has been referred to as slow violence by Rob Nixon, a global matter that is not immediately visible or tangible, whereas Timothy Morton has defined it as a hyper-object that is dispersed across time and space. Hence, the extent of this global phenomenon is vast, and the risks it entails are equally far-reaching, affecting both human and nonhuman entities equally. The phenomenon of climate change is primarily driven by the activities and decisions of human beings, who often fail to recognize the direct impact of their actions on the environment. This includes activities such as deforestation, excessive carbon emissions, and unsustainable land use practices. As a result, the ecological balance is disrupted, leading to global climate shifts and their associated consequences. The gradual impact of human activities and the inability to observe the immediate consequences of the climate crisis make it challenging for individuals to fully comprehend this global phenomenon. In the Anthropocene era, which places humanity at the center, it is crucial to communicate that climate change is a humane problem and to raise people9s awareness about this global challenge. In this context, it is evident that the utilization of the narratives provided by literature will play a pivotal role in elucidating the multifaceted dimensions of this global problem and conveying its potential consequences to the general public. With this study, it is suggested that the narratives can facilitate comprehension of issues that are otherwise difficult to grasp and that this approach may prove beneficial in the context of climate change communication. In light of the aforementioned considerations, this thesis will analyze a selection of climate memoirs from American literature, drawing on the principles of the eco-narratology genre. It is argued that life writing can offer an affective landscape, establishing climate communication in a climatically changing world and identifying this global problem. The objective of this thesis is to persuade those who deny the existence of climate change that this global problem has a personal impact by presenting first-hand accounts of individuals whose lives are affected by climate change. This thesis examines the function of climate memoirs in fostering a sense of empathy in readers, underscoring the urgency of addressing the current climate crisis. Consequently, this thesis serves as a cautionary message for humanity, urging us to heed the warnings of nature in the Anthropocene era, a period characterized by human dominance over the natural world.Öğe Kariyer planlamasında toplumsal hizmet öğreniminin rolü: Halkla ilişkiler lisans mezunları üzerine bir araştırma(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Çağdaş, Yunus Emre; Saran, MineToplumsal hizmet öğrenimi, teorik bilgi ve pratik deneyimi birleştirerek öğrencilerin kişisel gelişimlerini destekleyen, mesleki becerilerini geliştiren ve toplumsal sorunlara duyarlılık kazanmalarını sağlayan bir eğitim yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, hizmet ve öğrenme süreçlerini bir arada ele alarak öğrencilerin derslerde edindikleri bilgileri gerçek dünyadaki sorunları çözmek için uygulamalarını sağlamaktadır. Özellikle halkla ilişkiler gibi iletişim ve insan odaklı disiplinlerde, toplumsal hizmet öğrenimi, öğrencilere hem mesleki bilgi hem de toplumsal farkındalık kazandırarak kariyer planlama süreçlerinde önemli bir rehber rolü üstlenmektedir. Kariyer planlama ise bireylerin yaşam boyu süren mesleki ve kişisel gelişim yolculuğunu şekillendiren, bilinçli karar verme süreçlerini içeren bir alan olup, toplumsal hizmet öğrenimi bu sürece anlamlı katkılar sağlayan bir yaklaşım olmaktadır. Bu tez çalışması, toplumsal hizmet öğreniminin kariyer planlamasındaki rolünü halkla ilişkiler lisans mezunları üzerinden değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Toplumsal hizmet öğrenimi, öğrencilerin topluma yönelik projelerde aktif rol alarak akademik bilgilerini pratikle bütünleştirmesini sağlayan bir eğitim yaklaşımıdır. Çalışma, bu pedagojik yaklaşımın, mezunların kariyer tercihlerini nasıl şekillendirdiğini, mesleki kimliklerinin gelişiminde nasıl bir rol oynadığını ve iş dünyasına geçiş süreçlerine nasıl katkı sağladığını incelemektedir. Toplumsal hizmet öğreniminin, mezunların mesleki gelişim süreçlerini ve kariyer hedeflerini şekillendirmedeki rolünü derinlemesine anlamak üzere, fenomenolojik bir yaklaşımla tasarlanmış olan bu çalışmada, toplumsal hizmet öğrenimi deneyimine sahip 22 halkla ilişkiler lisans mezunu ile yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerden elde edilen nitel veriler, tematik analiz yöntemi kullanılarak değerlendirilmiştir. Analiz sürecinde, katılımcıların deneyimlerini yansıtan temalar, kategoriler ve kodlar oluşturulmuş; bu bulgular hiyerarşik bir yapı ve kod-alt kod modelleri ile görselleştirilmiştir. Araştırmada, toplumsal hizmet öğreniminin mezunların akademik ve mesleki gelişimlerine, sosyal sorumluluk bilincine, kişisel gelişimlerine ve kariyer hazırlıklarına sağladığı katkılar analiz edilmiştir. Elde edilen verilere uygulanan tematik analiz sonucunda; "akademik eğitim ve mesleki hazırlık", "toplumsal hizmet öğrenimi ve sosyal sorumluluk", "kişisel gelişim", "mesleki gelişim" ve "kariyer yolculuğu" temaları ortaya çıkarılmıştır. Elde edilen bulgular, toplumsal hizmet öğreniminin mezunların hem bireysel hem de profesyonel gelişimlerine çok boyutlu katkılarda bulunduğunu göstermektedir. Katılımcılar, toplumsal hizmet öğrenimi deneyimlerinin, kariyer planlamalarında kendilerine rehberlik ettiğini ve iş yaşamına geçişte değerli bir temel oluşturduğunu belirtmiştir. Araştırmaya katılan mezunlar, bu deneyimlerinin işverenler tarafından olumlu karşılandığını, mesleki ağlarını güçlendirdiğini ve iş bulma süreçlerini kolaylaştırdığını ifade etmişlerdir. Ayrıca, bu deneyimlerin etik değerlere dayalı mesleki tutumların gelişimine katkı sağladığı, bireylerin sosyal sorumluluk ve liderlik becerilerini artırdığı vurgulanmıştır. Özellikle halkla ilişkiler gibi insan odaklı bir alanda, toplumsal hizmet öğreniminin teori ve pratiği birleştiren yapısı, mezunların toplumsal ihtiyaçlara yönelik stratejik çözümler üretme kapasitelerini geliştirmektedir. Sonuç olarak, bu tez çalışması, toplumsal hizmet öğreniminin halkla ilişkiler eğitimiyle birleştirilmesinin, öğrencilerin mesleki becerilerini geliştiren ve kişisel gelişimlerini destekleyen kapsamlı ve etkili bir pedagojik model sunduğunu ortaya koymaktadır.Öğe Kumaşlarda hidrofilite ve kapilarite ölçümünü sağlayan test cihazının geliştirilmesi(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Kayseri, Turushan; Süpüren Mengüç, GamzeNormal aktiviteler sırasında ve normal atmosfer koşullarında, vücutta metabolizma nedeniyle üretilen ısı, temas, konveksiyon ve radyasyon yoluyla atmosfere salınmakta ve vücut sıcaklığının korunması için terleme buhar formunda gerçekleşmektedir. Ancak, yüksek seviyede bedensel aktivite yaparken ve/veya daha yüksek atmosfer sıcaklıklarında, ısı üretimi çok yüksektir ve bu ısıyı ciltten atmosfere iletmek için ter bezleri sıvı ter üretmektedir. Rahat bir durumda olmak için, giyilen giysi terlemenin ciltten dış atmosfere iletilmesine izin vermelidir. Sıvı terin giysi içerisindeki yayılımı ya da bulunduğu noktadan taşınması da önemli bir husustur. Ayrıca, kumaşlar ter dışındaki sıvılarla da temas etmektedir. Kumaşların bu tip durumlarda su emme özelliği (hidrofillik) de büyük önem taşıdığından, farklı şekillerde suya maruz kalan kumaşların gösterdiği davranışın da hassas bir şekilde ölçülmesi gerekmektedir. Bu ölçümü gerçekleştirebilmek için kullanılan çeşitli yöntemler bulunmaktadır. Yapılan tez çalışmasıyla geliştirilen cihaz, tekstil sektöründe birden fazla metoda göre ölçüm yapabilmektedir. Manuel olarak gerçekleştirilen bu testlerin otomatik olarak tespitini sağlayan bu cihaz ile, testi yapan kişiden kaynaklanabilecek hata payı oluşabilmesi olasılığının da ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Bu cihaz ile testlerin en doğru şekilde yapılmasına olanak sağlamanın yanı sıra, tekstil kalite kontrol cihazı geliştirme alanında Ülkemiz sanayicisine, kendi pazarını oluşturma potansiyeline sahip yeni bir cihaz ile destek olunması hedeflenmiştir. Yapılan istatistiksel değerlendirme çalışmaları ışığında, geliştirilen yeni ölçüm cihazının tekrarlanabilir, güvenilir sonuçlar verdiği ispatlanmış; klasik metotla manuel olarak gerçekleştirilen testlerle yeni geliştirilen cihazın vermiş olduğu değerlerin aynı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Geliştirilen cihazın endüstriyel olarak kullanım açısından bir objektif yöntem olarak önerilebileceği sonucuna ulaşılmıştır. Bu tez çalışması kapsamında, cihaz için yapılan tüm tasarımsal çalışmalar, tekstil endüstrisinin ihtiyaç duyduğu analiz beklentisinin giderilmesi açısından önemli kazanımlar oluşturacaktır.Öğe MÖ. 1. bin yılda yumuşakça kabuğu kullanımı ve Antandros Nekropolü örnekleri(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Eren, Tuana Zara; Polat, YaseminBu tez, M.Ö. 1. Binde yumuşakça kabuklarının kullanım amaçları ve sosyal işlevleri üzerine yoğunlaşarak, dönemin kültürel yapısına nasıl katkıda bulunduğuna değinmektedir. Bu anlamda döneme dair Akdeniz çevresinde ele geçen mezar kontekstlerinin bir parçası olarak yumuşakça kabuklarının oldukça farklı anlamlandırmalara sahip olduğu görülmektedir. Tez kapsamında Antandros Nekropolisi'nden ele geçen örnekler öncelikle Antandros'un Yamaç Ev ve Yol Üstü sektörleri olmak üzere iki farklı günlük yaşam alanlarından gelen örnekler ile karşılaştırılarak analiz edilmiştir. Antandros Nekropolisi'nden ele geçen örnekler Akdeniz çevresindeki yumuşakça kabuğu kontekstli mezarlarla karşılaştırılarak kontekst içerisindeki konumu analiz edilmiştir. Antandros' ta toplamda 17 mezarın kontekstinde yumuşakça kabuğu ele geçmiştir ve Arkaik Dönem çocuk mezarlarında yoğunlaştığı görülmüştür.Öğe Web içerik madenciliği ile tüketici şikâyetlerinin analizi: Tüketici ve işletme bakış açısından çevrimiçi şikâyet yönetimine yönelik bir model önerisi(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Gündoğan, Taner; Günay, G. NazanTeknolojik gelişmeler ile internet altyapısı ve kullanımının yaygınlaşmasının etkisi her alanda olduğu gibi kaçınılmaz olarak müşteri şikâyet davranışında da kendini göstermektedir. Çevrimiçi şikâyet kanallarının sağladıkları iş gücü ve zaman tasarrufu ile şikâyet konusunda uzmanlaşmış çevrimiçi şikâyet sitelerindeki şikâyet sürecinin şeffaf olması müşterilerin çevrimiçi şikâyet sitelerine ilgi göstermelerine neden olmaktadır. Müşteri şikâyet yönetimi, müşteri şikâyet tatmininin sağlanması için tekil süreçlerin yanı sıra işletmenin sürekli iyileştirmelerle rekabet avantajı elde edebilmesi için kurulan yönetim sistemini ifade etmekte olup, çevrimiçi süreçlerde uygulandığında ortaya çıkan ayırt edici özelliklerinin sunulması gerekmektedir. Bu tez çalışmasının amacı, yüksek hacimli çevrimiçi şikâyet verilerini indirgeyip betimleyerek müşterilerin çevrimiçi şikâyet davranışını açıklamak ve çevrimiçi şikâyet yönetiminde işletme stratejilerinin belirlenmesine yardımcı olacak öneriler geliştirmektir. Veri madenciliği tekniklerini sosyal bilimler bakış açısıyla yansıtarak, karma yöntem araştırmasının arayüz noktasında büyük ve karmaşık verilerden sağlanan içerik analizi örnekleminin oluşturulmasının yanı sıra müşteri şikâyet davranışı ve müşteri şikâyet yönetimini, çevrimiçi şikâyet davranışı ve çevrimiçi şikâyet yönetimi odağında ele alması bu tez çalışmasının özgün değerini oluşturmaktadır. Açıklayıcı sıralı karma yöntem araştırma deseni ile gerçekleştirilen çalışmada, verinin toplanması ve örneklemin oluşturulması için web içerik madenciliği kullanılmış olup kategorilerin belirlenmesi içerik analizi ile sağlanmıştır. Analiz sonuçlarına göre ürün, satış sonrası hizmetler, müşteri ve durumsal faktörlerde belirlenen kategorilere yönelik açıklamalarda bulunulmuş ve beklentilerinin onaylanmaması teorisine dayalı bir model sunulmuştur. Her bir alt kategoride ise işletmelerin müşteri şikâyet yönetiminde hazırlık aşamasından itibaren yararlanabilecekleri öneriler ortaya konmuştur.Öğe Tekirdağ Çorlu Kırklar Cemevi günümüz müzik pratikleri ve Cem ritüelleri(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Kaptan, Volkan; Ersoy, İlhanKartezyen felsefenin müziği dışsal bir fenomen olarak ele almasının aksine müzik, insanın kutsalı deneyimlemesi noktasında içsel bir araçtır. Müzik aracılığıyla kutsalın deneyimlendiği davranış biçimlerinden biri ritüellerdir. Toplumların geleneksel kodlarını bünyesinde barındıran ritüeller, kolektif kimliğin hatırlanması, yeniden inşası ve toplumsal belleğin sürekliliğinin sağlanmasında rol oynar. Alevi toplulukları özelinde ele alındığında kolektif hafızanın tazelendiği yerlerin başında ise cem ritüelleri gelir. Alevi cem ritüellerinde müzik, fenomenolojik bir tecrübe olarak ritüele eşlik eden ikincil bir görüngüden ziyade ritüele yön veren simge anlam ilişkisi ekseninde kalıp ifade biçimleriyle kominalin sağlanmasını, doğrusal zaman algısının döngüsel zaman algısına dönüştürülmesini, distopik mekân algısı içerisinde ütopik heterotopya tasavvurunun oluşturulmasını, vahdet-i mevcut ve vahdet-i vücut telakkisi anlayışı içerisinde Tanrı, alem ve insan ilişkisinde katartik ve esrik durumların meydana gelmesini sağlayan bir fenomendir. Bu tez çalışması kutsalın deneyimlenmesi çerçevesinde modern kent ortamında Çorlu Kırklar Cemevi özelinde gerçekleştirilen cem ritüelleri ve müzik pratiklerine odaklanmaktadır. Literatür taraması ve etnografik yönteme dayalı bu tez çalışması üç bölümden oluşmaktadır. Tez çalışmasının birinci bölümünde geleneksel Anadolu Aleviliğinin kökenine ilişkin literatürde yer alan bilgilere yer verilmiştir. Tez çalışmasının ikinci bölümünde göç, kentleşme, modernleşme, sekülerleşme ve merkez-çevre paradigmaları ile Alevilik geleneğine tarihsel bir perspektifle yaklaşılmıştır. Tez çalışmasının üçüncü bölümünde ise modernleşme ve kentleşme ekseninde Çorlu Kırklar Cemevi özelinde cem ritüelleri ve müzik pratiklerindeki değişim ve dönüşüm sosyolojik paradigmalar ekseninde ritüel içi ve ritüel dışı pratikler olarak ele alınmıştır.Öğe Psikodrama yöntemi ışığında liderliğin doğasını ve liderliğe atfedilen özellikleri açığa çıkarmaya yönelik bir araştırma(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Alpaslan, Suna; Ayyıldız Ünnü, Nazlı AyşeBu tez çalışmasında liderliğin doğası ve liderliğe atfedilen özelliklerin grup psikoterapisi yöntemi olan psikodramanın kullanılması ile derinlemesine incelenmesi amaçlanmıştır. Her biri en az 5 yıllık liderlik tecrübesine sahip 10 katılımcı ile her biri 2 saat süren 6 psikodrama oturumu gerçekleştirilmiştir. Ayrıca oturumların öncesinde ve sonrasında katılımcılarla online ortamda yarı yapılandırılmış bireysel görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerde katılımcıların liderlik kavramı ve kendi liderlikleri ile ilgili duyguları ve değerlendirmeleri sorulmuş ve cevaplar kaydedilmiştir. Psikodrama uygulamaları sırasında ise aynı olgulara yönelik toplanan veriler; rol diyagramlarının çizimi, canlandırmalar, mektup yazımı, çizilen resimler ya da grup oyunları sırasında katılımcılar tarafından üretilen metinler veya yönetici ve yardımcı yönetici tarafından alınan gözlem notlarından oluşmaktadır. Araştırmada toplanan tüm veriler MAXQDA 24.2.0 programı ile içerik analizine tabi tutulmuştur. Bulgulara göre, katılımcıların bire bir görüşmeler sırasındaki ifadelerinin, liderliğin doğası ve liderliğe atfedilen özellikler konusunda, liderlik yazınındaki başlıca teorilerden özellikler teorisi, otantik liderlik, dönüşümcü liderlik ve duygusa zekâ ile liderlik gibi yaklaşımlar ile paralellik taşıdığı anlaşılmaktadır. Bireysel görüşmeler ve psikodrama oturumları sırasında toplanan veriler çoğunlukla uyumlu olup, uygulamalardaki veriler görüşmelerde söz edilmeyen bazı duygular ya da kullanılan güç kaynakları konularında farklılaşmıştır. Dolayısı ile psikodrama teknikleri ile liderliğin doğası ve liderliğe atfedilen özelliklere yönelik olarak, görüşmeler sırasında bilinç düzeyinde aktarılan ifadelerden farklılaşan veriler toplanabildiği söylenebilir. Ayrıca katılımcılardan alınan değerlendirmeler doğrultusunda, psikodrama teknikleri ile yapılan oturumların, liderlerin öz farkındalığına katkı sağladığına dair bulgular mevcuttur. Araştırmanın liderlerin içsel süreçlerinin anlaşılmasına ve dolayısı ile lider geliştirme süreçlerinin iyileştirilmesine katkıda bulunması beklenmektedir.Öğe Akran zorbalığı ile ilişkili bireye, aileye ve okula özgü özelliklerin boylamsal olarak incelenmesi(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Aytekin, Sevgi Tunay; Doğan, AysunAkran zorbalığı, bireyler arası ilişkileri olumsuz etkileyen ciddi ve küresel bir sorundur. Hem çocuklar hem de yetişkinler arasında farklı şekillerde ortaya çıkan bu davranış, bireyin gelişiminde kısa ve uzun süreli olumsuz etkilere neden olmaktadır. Akran zorbalığı davranışlarına yol açan faktörleri anlamak, bu tür olumsuz davranışların önlenmesi için etkili stratejiler geliştirilmesine olanak tanıyacaktır. Bu çalışmanın amacı çocuk ve ergenlerin akran zorbalığı davranışlarını etkileyen bireye, aileye ve okula özgü faktörleri Ekolojik Sistemler Kuramı çerçevesinde boylamsal olarak incelemektir. Katılımcılardan birer yıl arayla iki kez ölçüm alınmıştır. Çalışma örneklemi Türkiye'nin 61 ilindeki 185 okulda öğrenim gören çocuk ve ergenlerden ve annelerinden oluşmaktadır. Çalışmaya birinci zamanda 5043 çocuk ve ergen (%53 kız; Ort.=12.68, SS=2.61) ve 4558 anne; ikinci zamanda 3280 çocuk ve ergen (%53 kız; Ort.=13.35, SS=2.49) ve 3187 anne katılmıştır. Çocuk ve ergenler demografik bilgi formunu, Geleneksel Akran Zorbalığı, Aşırı Korumacılık, Ebeveyn Kabul-Reddi, Akran Kabulü ve Reddi ve Okula Bağlanma Ölçeğini; anneler ise demografik bilgi formunu ve Öğrenciler için Mizaç ve Olumlu Sosyal Davranışlar Ölçeğini doldurmuştur. Bulgular, okul düzeyine göre öğrencilerin zorbalık yapma davranışlarının farklılaşmadığını; ancak lise öğrencilerinin daha az zorbalığa maruz kaldığını göstermiştir. Bununla birlikte, erkeklerin zorbalık yapma davranışlarının kız öğrencilerden daha fazla olduğu ancak zorbalığa maruz kalmanın cinsiyetler arasında farklılaşmadığı bulunmuştur. Bulgular boylamsal olarak incelendiğinde, birinci zamandan ikinci zamana hem ortaokul hem de lise öğrencilerinin zorbalık yapma davranışlarının arttığı; ancak zorbalığa maruz kalma davranışlarının anlamlı olarak farklılaşmadığı bulunmuştur. Benzer şekilde kızların ve erkeklerin zorbalık yapma davranışları birinci zamandan ikinci zamana artarken, zorbalığa maruz kalma davranışları farklılaşmamıştır. Hiyerarşik regresyon analizinin birinci zamandaki bulgularına göre, erkek olmak, düşük olumlu sosyal davranışlara sahip olmak, annenin düşük eğitime sahip olması, anne ve baba reddinin olması, okula ve öğretmene bağlanmanın düşük olması, akran reddi gibi faktörler çocukların daha fazla zorbalık yapmaları ile ilişkilidir. Bir diğer yandan kız olmak, yaşın küçük olması, olumsuz duygulanımın yüksek olması, annenin düşük eğitime sahip olması, anne ve baba reddinin olması, annenin aşırı korumacı davranması, okula bağlanmanın ve akran kabulünün düşük olması çocukların daha fazla zorbalığa maruz kalması ile ilişkilidir. Hiyerarşik regresyon analizinin ikinci zamandaki bulgularına göre ise, erkek olmak, annenin düşük eğitime sahip olması, babanın reddi ve öğretmene düşük bağlanma çocukların ikinci zamandaki zorbalık yapma olasılıklarını arttırmaktadır. Bir diğer yandan yaşın küçük olması, olumsuz duygulanımın yüksek olması, baba reddinin olması, öğretmene bağlanmanın ve akran kabulünün düşük olması, akran reddinin fazla olması ikinci zamanda çocukların zorbalığa maruz kalma risklerini arttırmaktadır. Yapısal eşitlik modeli sonuçlarına göre, ebeveynlerin olumsuz davranışlarının ve çocukların okula ve öğretmene bağlanma düzeyinin düşük olmasının çocukların bir sene sonra zorbalık yapma ve zorbalığa maruz kalma olasılıklarını arttırdığı görülmüştür. Bu çalışmanın, farklı illerden geniş bir örneklem ile gerçekleştirilmesi çocuk ve ergenlerin zorbalık davranışlarına dair bir profil çizebilmek açısından oldukça önemlidir. Çalışma, boylamsal olması ve farklı okul düzeylerinden katılımcıların yer alması sayesinde alanyazına katkı sağlamaktadır. Araştırma sonuçlarının geliştirilecek müdahale programları açısından yol gösterici olacağı düşünülmektedir.Öğe Roma döneminde pişirme düzeneği ve gereçleri(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Altıparmak, Şerife Eda; Cevizoğlu, HüseyinMutfak kültürü ve mutfak gereçleri, antik toplumları anlamak adına son derece önemli verilerdir. Roma dönemi, mutfak kültürü ve teknolojileri; özellikle Hellen kültürü olmak üzere birçok farklı kültüründen etkilenmiştir, aynı zamanda hem antik hem modern dünyadaki çeşitli kültürleri de etkisi altında bırakmıştır. Roma dönemi mutfak kültürü, mutfak düzenek ve gereçlerinin kronolojik ve tipolojik olarak incelemeleri, arkeolojik veriler, antik metinler ve modern çalışmaları birleştiren yaklaşımla sunulmuştur. Roma mutfaklarının düzeni ve tasarımı, kullanılan yemek pişirme olanakları tartışılmıştır. Romalıların mutfak mekânlarındaki düzenlemeleri, mutfak kapları ve antik metinleri arasındaki ilişki Klaros Kutsal Alanı YK Sektörüne ait verilerle desteklenmiştir.Öğe Endüstriyel ürün tasarımında malzeme seçiminin önemi ve malzemenin ürün özelliklerine etkisi(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Ergenç, Sedef Betül; Köymen Çağar, PınarGüçlü bir ürün tasarımı oluşturmak, nitelikli malzeme bilgisi birikimi gerektirmekte ve doğru malzeme seçiminden geçmektedir. Malzemenin tasarım süreci için kritik bir öneme sahip olduğu tartışmasız bir gerçektir. Çalışma, tasarımcıların ürün tasarımı ve malzeme araştırması süreçlerinde kuracağı etkileşimi verilere dayalı bir biçimde gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Bu kapsamda multidisipliner endüstriyel tasarım disiplini ile malzeme bilimini birleştirerek tasarımcılara yol gösterici olmayı hedeflemiştir. Çalışmanın amacı monoblok bir tabure tasarımı üzerinden malzemenin mekanik özelliklerinin ürünün yapısal davranışlarına etkisini incelemektir. Çalışma, tasarımda malzeme kavramı ve malzeme seçimi süreci ile ilgili literatür taraması içermektedir. Akabinde, modern tasarım dünyasında kült olmuş monoblok tabure tasarımları üzerinden malzemenin ürün bağlamında öneminin ortaya konulduğu tasarım araştırması yapılmıştır. Çalışma kapsamında, bir tasarımın farklı malzemeler ile üretildiği durumda ürünün yapısal özellikleri bakımından doğan farklılıkları gözlemlemek amacıyla özgün bir monoblok ürün tasarımı yapılmıştır. Bu tasarımın mobilya ürünleri içerisinde yaygın ve ortak bir kullanım alanına sahip olan tabure olmasına karar verilmiştir. Tasarım süreci tamamlanan tabure, bilgisayar destekli tasarım programlarınca modellenerek; malzeme araştırmasına dayalı olarak seçilen metal ve polimer malzemeler ile görselleştirilmiş ve bu malzemeler ile statik gerilim analizine tabi tutulmuştur. Böylece malzemelerin mekanik özelliklerinin bir tasarıma yapısal bağlamda etkileri nicel veriler ile desteklenerek karşılaştırılmıştır. Karşılaştırma sonuçlarından elde edilen çıkarımların tasarım süreçlerine bilimsel bir katkı sağlaması ve tasarım-malzeme optimizasyonu bağlamında literatürde yer alması öngörülmektedir. Tasarım ve analiz aşamaları tamamlanan taburenin, tasarım formunu somutlaştırmak adına ölçekli prototipleri yapılmış; bu aşamada metal ve polimer yüzey algısını vurgulayan filamentler kullanılarak tasarımın görsel görünümü zenginleştirilmiştir. Tasarlanan endüstriyel bir ürünün farklı malzemeler ile üretimi senaryosu sonucu elde edilen, malzemenin mekanik özelliklerinin ürüne yapısal etkilerine dair bilgilerin endüstriyel tasarım ana bilim dalına katkı sağlayacak bir kaynağa dönüştürülmesi ve tasarımcı adaylarına araştırmalarında yol gösterici olması amaçlanmaktadır.Öğe Space in Turkish and American dystopian novels(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Yalçın, Serap; Denizarslanı, YoncaThis study delves into the concept of time and space in dystopian novels, focusing on Turkish and American works from 1950 to the present. The examination is rooted in the controversial ideas of postmodern space and time concerning modernism and postmodernity. Notably, since the 1990s, fragmentation, discontinuity, and eclecticism have increasingly permeated fictional narratives, mirroring the evolving perception of space and time in literature. The study's primary goal is to unveil how these modern and postmodern concepts are reflected in American dystopian novels, which fall under the science fiction genre, within David Harvey's theory of space. The study aims to reveal how the transformation in the experience of space is reflected in the works based on David Harvey's perception of postmodern space and time and its manifestations in dystopian novels. Within this framework, in the theoretical chapters, in addition to Harvey's approach, the views of theorists who address modernity, postmodernity, and the concept of modern and postmodern spacetime are also utilized. Based on the disappearance of physical borders due to technological developments and the phenomenon of globalization, the inability to strictly define spaces, and the flexible and eclectic structure of selves and cultural forms, it will be tried to reveal how dystopian novels, which generally offer a complex and invaluable material in terms of spatial texture, reflect the concerns associated with such a transformation. The mass migrations and wars that emerged due to the political and cultural revolutions that developed with the Moderation in the West transformed the perception of conventional space. With the dissolution of empires and the rise of nation-states, geographical borders began to disappear, and individuals began to move away from the traditional point of view and break away from their roots; accordingly, the values and images changed their meaning, the powers constructed themselves through space, and the compression of time and space, which made itself felt with the acceleration of impermanence and time, manifested itself in literature as in every field of life. The reflections of these transformations have emerged in dystopian novels through particular visions describing a more chaotic world. In the sample selection, Turkish and American dystopian novels written after 1950 were considered among dystopian works and categorized as science fiction. At this point, the topicality of the works and the fact that they have not been subject to many analyses regarding the space-time-identity relationship have been decisive. The fact that the novels in question are still current and widely read gains importance in connection with the ecological problems that started to attract more and more attention in the 2000s, the questioning of globalization as a result of the severity of economic crises affecting many geographies, the visibility of decentralized resistances, the use of technology for control by power mechanisms and the increase in disaster scenarios developed in connection with all these. The increase in individual mobility and the fluidity of images gains importance in the context of traditional forms of representation and a strictly definable understanding of space and time. Since dystopian novels can be a narrative in which many genres and categories are involved and intersect, dystopian novels bring together different forms of representation in terms of the theory of time and space and, therefore, images from various periods and geographies. For this reason, dystopian works offer an extensive range of material for analysis. In this context, it will be tried to reveal whether the spatial relations in the novels to be analyzed are characterized by the kind of fragmentation and crisis of representation mentioned by Harvey and the theorists who approach the phenomenon of postmodernity and whether a uniformity of values and social bonds are visible at the level of space and time. Within this framework, the question of whether postmodernity's defining features, such as conflict and chaos, heterogeneous structure, schizophrenia, discontinuity, fluidity, decentralization, reproduction, imitation, nostalgia, and multivalence, are reflected in the works will be sought. Based on these questions, it will be evaluated whether the relationship between space and time in novels deserves the title of modern or postmodern, whether the cultural experience called postmodern can be directly distinguished on the visual plane, whether it is dominant, and what kind of concerns it reflects.Öğe Postmodernizmin 21. yüzyıl Türk sanat müziği ses icracılarına etkisi(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Timur, Selçuk; Taranç, BerrakBu çalışma, Türk sanat müziği ses icracıları üzerinde postmodernizmin etkilerinin ortaya konulması amacını taşımaktadır. Türk sanat müziğinin kendisine özgü ezgisel, ritimsel ve sözel bileşenleri 21. yüzyılın etkisiyle zaman zaman popüler kültür ögesinin ön planda olmasıyla geleneksellikten zaman zaman ayrılınarak değişim ve dönüşümlerin etkisiyle başkalaşımlara, yabancılaşmalara ve kaynaşma ile melezleşmelere neden olmuştur. Çalışmamızın ana ekseni, Türk sanat müziği ses icracılarının yorumlarındaki postmodern etkilerin sahne performansları üzerinden araştırılarak ortaya konulmasıdır. Çalışmanın 1. bölümünde, modernizm, postmodernizm, müzik ve Türk müziği ile ilişkileri bağlamında işlenmiştir. Bu arada modernizmin tarihçesi, semptomları, önemli isimleri üzerinde durulmuştur. Ayrıca postmodernizm ile postmodernizmin önemli isimleri, Hassan'ın şematik farklılıklar tablosu üzerinde görüşlerin yorumlanması, 20. yüzyılın öncü sanat hareketleri olarak avangart, izlenimcilik, ifadecilik, dışavurumculuk, kübizm, fütürizm ve dada konusunda bilgilendirmelerde bulunulmuştur. Genel olarak müzikte ve Türk müziğinde modernizm ve postmodernizm konusunda bilgilendirmelere yer verilmiştir. Çalışmanın 2. bölümünde, kültür ile iletişim, kültürün özellikleri, dil, normlar, değerler, kültürel süreçler, kültürleme, kültürleşme, kültürlenme, kültürel yayılma, kültür şoku, kültürün ögeleri, maddi ve manevi kültür gibi konulara yer verilmiştir. Kültür ile ilgili alt kültür, yüksek kültür, kitle kültürü, kültür endüstrisi, iletişim, iletişim sürecinin temel ögeleri, iletişim türleri, kitle iletişimi, teknoloji ve Marshall McLuhan, kültür, müzik ve Türk sanat müziği konuları işlenmiştir. Türk sanat müziğinde eğitim kurumları içinde ses eğitimi, Türk müziğinde meşk sistemi, Türk sanat müziğinde ses icracılığı, üslup ve tavır, süsleme teknikleri üzerinde çalışılmıştır. Türk müziğinde türler, iletişim ve müzik bağlamında Türk müziği özelinde sanatçı, eser, sahne, seyirci ele alınmıştır. Tüm bunların bileşkesinde Türk müziği iletişiminde toplumsal beğeni düzeyinin sanatçıyı yönlendirmesi konusunda değinilmiştir. Çalışmanın 3. bölümünde, postmodernizmin günümüzde (21. yüzyıl) Türk sanat müziği ses icracıları üzerindeki etkilerinin incelenmesi, bu konuda yetkin olan ses sanatçıları ile zaman zaman yüz yüze zaman zaman çevrimiçi yapılan görüşmelerle ortaya konulmuştur. Söz konusu sanatçılar, Ahmet Özhan, Melihat Gülses, Ayşe Taş, Zekai Tunca, Sinem Özdemir Göçeri, Yahya Geylan, Çiğdem Gürdal, Mine Geçili, Canan Sezgin Geylan ve Sergin Kaya örnekleridir. Tüm bu çalışmaları yaparken sanatçıların postmodern yaklaşımlarının yanında giyim, kuşam ve postür, seyirciyle iletişim, ses icralarında postmodern yaklaşımlar ile sanatçıların seçmiş olduğu program detaylarındaki postmodern yaklaşımlar göz önünde bulundurulmuştur ve sanatçıların yapmış olduğu çalışmalar şemalaştırılarak çalışmanın içinde verilmiştir. Genel olarak bu çalışma, 21. yüzyılın tüm sanat akımlarına etki eden postmodernizmin Türk sanat müziği ses icracılarına etkisini ortaya koyarak postmodernizmin müzik genelinde fakat Türk sanat müziği özelindeki etkilerini açıklayarak bundan sonra bu yönde çalışma yapacak müzikologlara katkı sağlamayı amaçlamaktadır.Öğe Geç Tunç Çağı'nda Batı Anadolu'nun tarihî coğrafyası(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Erişken, Ramazan; Özkan, SüleymanBu çalışma, Geç Tunç Çağı'nda Batı Anadolu'nun tarihî coğrafyasını yeniden inşa etmeyi amaçlamaktadır. Hitit İmparatorluğunun Batı Anadolu'yla olan ilişkileri, yazılı kaynaklar ve arkeolojik buluntular ışığında derinlemesine incelenmiştir. Hititlerin arşivlerinden elde edilen çiviyazılı metinler, mühürler, kaya anıtları ve steller, bölgedeki kentler, ülkeler ve coğrafî unsurlar hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Araştırma, özellikle Arzawa ve Ahhiyawa gibi Batı Anadolu krallıkları ile Hititler arasındaki askerî, siyasî ve kültürel ilişkiler üzerinde durmaktadır. Batı Anadolu, Hititler açısından stratejik bir bölge olarak öne çıkmaktadır. Hitit metinlerinden elde edilen bilgiler, Batı Anadolu'daki Arzawa, Mira ve Lukka gibi ülkelerin Hitit İmparatorluğuyla karmaşık ilişkiler içinde olduğunu göstermektedir. Bu ülkelerden Arzawa, Batı Anadolu'nun en önemli siyasî yapılarından biri olarak tanımlanmıştır. Hitit metinlerinde Arzawa, güçlü bir krallık ve zaman zaman Hititlere karşı isyan eden bir güç olarak ortaya çıkmaktadır ancak Lukka gibi diğer bölgeler ve Batı Anadolu'nun coğ rafî sınırları hakkında daha sınırlı bilgiler bulunmaktadır. Bu durum tarihî coğrafyanın yeniden inşasını zorlu hâle getirmektedir. Çalışmada, Hitit metinlerinin tarihî coğrafya açısından sunduğu problemlere de değinilmiştir. Özellikle yer adlarının eşleştirilmesi, coğrafî sınırların tespiti ve yazılı kaynaklardaki bilgi eksiklikleri araştırmacılar arasında farklı yorumlara yol açmaktadır. Arkeolojik kazılarla bu bilgiler desteklenmeye çalışılmış ancak elde edilen veriler her zaman metinlerle uyumlu olmamıştır. Bununla birlikte Hititlerin Batı Anadolu'ya yaptığı seferler, siyasî antlaşmalar ve kültürel etkileşimler, bölgedeki coğrafî yapıların ve ilişkilerin anlaşılmasına da katkıda bulunmuştur. Bu kapsamda, çalışmanın temel hedeflerinden biri, Batı Anadolu'nun tarihî coğrafyasını daha bütüncül bir şekilde anlamaktır. Yazılı kaynakların yeniden analizi ve arkeolojik buluntuların yorumlanması, tarihî coğrafyayla ilgili yeni hipotezler geliştirilmesine olanak sağlamıştır. Çalışma, Batı Anadolu'nun Hitit İmparatorluğuyla ilişkilerinde nasıl bir yer tuttuğunu anlamak için önemli bir zemin sunarken bölgeye dair birçok tartışmaya da yeni perspektifler getirmiştir. Geçmişten günümüze kadar süregelen tarihî coğrafya tartışmalarına katkıda bulunmayı amaçlayan bu araştırma, Batı Anadolu'nun Geç Tunç Çağı'ndaki rolünü daha iyi kavramayı da hedeflemektedir.Öğe İletişim fakültesi öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rollerine yönelik tutumları ile kariyer kaygıları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi: Ege Üniversitesi örneği(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Özcan, Serap; Yıldız, ElifCinsiyet (sex), bireyin dünyaya geldiği andan itibaren var olduğu biyolojik bir özelliği, yani kadın ya da erkek olmasını ifade etmektedir. Toplumsal cinsiyet ise, biyolojik özelliklere atfedilen ve toplumun kültürel açıdan tanımladığı rolleri kapsamaktadır. Bu nedenle toplumsal cinsiyet tolumun bireyden beklediği rolleri, değerleri ve yargıları ifade etmektedir. Bu beklentiler kapsamında cinsiyet rolleri beraberinde bazı kaygı türlerini de içinde barındırmaktadır. Kaygı, bireyde yaşamış olduğu deneyimler neticesinde, geleceğe yönelik olarak endişe, belirsizlik, korku ve alarm hissiyle olumsuz beklentileri kapsamaktadır. Bu beklentiler toplumsal cinsiyet rollerine yüklenilerek kariyer kaygısına neden olabilmekte ve kariyer gelişim sürecine etki edebilmektedir. Bu doktora tezinde, toplumda süregelen cinsiyet eşitsizliği, kadınlardan beklenilen toplumsal cinsiyet rolleri ile kariyer kaygısı arasındaki ilişkinin, kariyer gelişimlerinin başında olan iletişim fakültesi öğrencilerinin nezdinde değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Araştırmaya "Olasılıklı Olmayan Örnekleme Yöntemleri" içinde yer alan "Tipik Durum Örneklemesi" uygun görülmüştür. Yazıcıoğlu ve Erdoğan (2014)'ın örneklem büyüklüğü tablosu dikkate alınarak Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım, Gazetecilik, Reklam ve Radyo-Televizyon ve Sinema bölümleri (1 ve 4. sınıf) öğrencilerinden 171 kadın ve 180 erkek öğrenci olmak üzere toplam 351 kişi dahil oluşmuştur. Veri toplamak amacıyla nicel araştırma yöntemlerinden anket tekniği kullanılmıştır. Veri toplama araçları olarak Zeyneloğlu (2008) tarafından geliştirilen Toplumsal Cinsiyet Rolleri Tutum Ölçeği ve Kadir Özden ile Özlem Sertel-Berk (2017) tarafından geliştirilen Kariyer Stresi Ölçeği kullanılmıştır. Verinin analizinde SPSS Windows 23.0 programı kullanılmıştır. Kullanılan ölçeklerin güvenirlikleri değerlendirilirken Cronbach alfa iç-tutarlık güvenirlik katsayısı kullanılmıştır. Toplumsal cinsiyet Rolleri Tutum Ölçeği'nin Kadın, Erkek ve Geleneksel alt boyutları üzerinden incelenen korelasyonlarda parametrik analiz yöntemi olan Pearson korelasyon analiz yöntemi kullanılmıştır. Eşitlikçi ve evlilik alt boyutları üzerinden incelenen korelasyonlarda parametrik olmayan analiz yöntemi Spearman rho korelasyon analizi kullanılmıştır. Kariyer Stresi alt boyut ve toplam puanlarının incelenmesinde t-testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) uygulanmıştır. Araştırmada cinsiyet dağılımına dikkat edilerek örnekleminin %48.7'si (f= 171) kadın ve %51,3'ü (f= 180) erkek katılımcıdan oluşturulmuştur. Elde edilen bulgularda, kadın toplumsal cinsiyet rolü, geleneksel toplumsal cinsiyet rolü ve eşitlikçi cinsiyet rolü tutumu arttıkça iş bulma baskısı ve kariyer stresinin de arttığı tespit edilmiştir (p> .05). Kadın, geleneksel, eşitlikçi ve evlilik toplumsal cinsiyet rolü tutumu ile kariyer belirsizliği-bilgi eksikliği dışsal çatışma ve kariyer stresi toplam puanı arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (p> .05). Erkek toplumsal cinsiyet rol tutumu ile kariyer stresinin toplam puanı arasında ve kariyer stresinşn herhangi bir alt boyutunda veya toplam puanı arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (p> .05). Kariyer stresi alt boyut ve toplam puanlarının kadın ve erkeklerde farklılaştığı ve kariyer belirsizliği-bilgi eksikliği, iş bulma baskısı, dışsal çatışma ve kariyer stresi toplam puanlarının düzeyi kadınlarda daha yüksek olarak belirlenmiştir (p> .05). İletişim fakültesinde okunulan 4 farklı bölüme göre Kariyer Stresi Ölçeği alt boyut ve toplam puanlarının farklılaşması incelendiğinde, kariyer belirsizliği-bilgi eksikliği puanları halkla ilişkilerde okuyan öğrencilerde anlamlı düzeyde daha yüksek çıkmıştır (p= .033). Dışsal çatışma puanları ve kariyer stresi toplam puanları da yine radyo-televizyon-sinema da okuyan öğrencilerde anlamlı düzeyde yüksek çıkmıştır (p= .016). Kariyer stresi alt boyutları puanlarının yaşa gruplarına göre farklılaşmasına bakıldığında, 201 yaş sonrası iş bulma baskısı düzeyi 20 yaş altına göre anlamlı düzeyde daha yüksektir ve aynı şekilde toplam kariyer stresi düzeyleri de 20 yaş öncesine göre anlamlı düzeyde daha yüksek olarak belirlenmiştir (p> .05). Toplumsal Cinsiyet Ölçeği'nin Kadın Erkek ve Geleneksel alt boyut puanlarında demografik değişkenlere göre herhangi bir farklılık tespit edilmemişken Toplumsal Cinsiyet Rolleri Tutum Ölçeği'nde anlamlı şekilde farklılaştığı görülmektedir. Buna göre, Kadınların kadın toplumsal cinsiyet rolleri tutumu puanları erkeklere göre anlamlı düzeyde daha yüksektir. Benzer şekilde kadınların erkek toplumsal cinsiyet rolü tutum puanları ve geleneksel toplumsal cinsiyet rolü tutum puanları da erkekelere göre anlamlı düzeyde daha yüksektir. İletişim fakültesinde okunulan 4 bölümde de bölümler arasında Toplumsal Cinsiyet Rol Tutumlarıanlamlı düzeyde farklılık göstermektedir. Buna göre, radyo-televizyon-sinemada okuyanların kadın, erkek ve geleneksel toplumsal cinsiyet rol tutumu puanları diğer bölümlerde okuyanlara kıyasla anlamlı düzeyde daha yüksek bulunmuştur. Toplumsal Cinsiyet Rolleri Tutum Ölçeği'ndeki Kadın Erkek ve Geleneksel alt boyutlarında sadece erkek toplumsal cinsiyet rolü tutum puanlarında 21 yaş sonrası yaş gruplarında anlamlı düzeyde farklılık görülmektedir (p> .05). Toplumsal cinsiyet Rolleri Tutum Ölçeği'nin Eşitlikçi ve Evlilik alt boyutlarında kadınların erkeklerden daha yüksek puan aldığı tespit edilmiştir. Eşitlikçi ve evlilik toplumsal cinsiyet rol tutumlarının bölüme göre farklılaşmasında, radyo-televizyon-sinema bölümü en yüksek değeri alırken en düşük değeri halkla ilişkiler bölümü almıştır. Yaşam yerine göre eşitlikçi toplumsal cinsiyet rol tutumu büyükşehirde yaşayanlarda anlamlı derecede daha yüksek puan almıştır (p> 0.5).Öğe Unutulmuş Meluncan kimliklerini hatırlamak: Meluncan otobiyografi ve biyografi örneklerinde Meluncan kimliklerinin temsilleri(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Kaya, Onur; Yavaş, NesrinAmerika Birleşik Devletleri'nin zengin ve karmaşık bir tarihi vardır; bu tarih, yüzyıllar boyunca süregelen bir evrimi ifade eder. Bu süreçte, dünyanın farklı bölgelerinden gelen göç dalgaları, özellikle ABD'de, çok sayıda ırk, etnik grup ve topluluğun Amerikan toplumuna katılımını sağlamıştır. Bu çeşitli toplumlar arasında, Meluncan'lar gibi bazı topluluklar büyük ölçüde yeterince temsil edilmemiştir. Bu topluluğun kimliği, kültürü ve edebiyatı hakkında farkındalık yaratmak ve etkili bir anlayış geliştirmek için, Meluncan'ların kendilerini nasıl gördüklerini ve başkaları tarafından nasıl tasvir edildiklerini incelemek kritik önem taşır. Bu, Meluncan'ların geçmişini, bugününü ve kimliğini ele alan otobiyografik ve biyografik eserlerin detaylı bir analizini gerektirir; böylece topluluklarının önemli yönleri ve bağlantıları aydınlatılır. Tarihsel olarak, Meluncan'lar hakkındaki anlatılar sıklıkla efsaneler, klişeler ve önyargılar tarafından şekillendirilmiştir; bu durum, onların hikayesine duyulan akademik ilgiyi de etkilemiştir. Bu çalışmanın amacı, Meluncan halkının sesini yükseltmek ve onların hak ettiği ilgiyi görmeyen tarihini ve kültürünü ön plana çıkarmaktır. Meluncan'lar hakkında sınırlı kaynak bulunduğundan dolayı haklarındaki bilgi, araștırma ve çalışmalar emekleme aşamasındadır. Meluncan'ların yaşam öykülerinin incelenmesi, onların deneyimlerinin hem gözden kaçan hem de hatırlanan yönlerini aydınlatmak açısından çok önemlidir. Bu hedefe etkili bir şekilde ulaşmak için, bu toplulukla ilgili otobiyografik ve biyografik literatürün analizine dayanak oluşturan teorik çerçeveler ve kavramlarla ilgilenmek gereklidir. İlk olarak, biyografi ve otobiyografinin teknik yönlerinin ayrıntılı bir analizi yapılmalıdır ve bunların temel unsurları vurgulanmalıdır. Daha sonra, etnisite kavramının eleştirel bir şekilde incelenmesi, Meluncan nüfusunu oluşturan farklı toplulukların kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını sağlamak için gereklidir. Ek olarak, yerinden edilme, anayurt ve sürgün gibi temaların araştırılması önemlidir; bu kavramlar Amerikan tarihi bağlamında büyük bir öneme sahiptir ve Meluncan'ların yaşam gerçekliklerini derinden etkilemektedir. Etnik kimlik incelemesi de, Meluncan kimliklerinin çeşitli edebi ve kültürel eserlerde nasıl temsil edildiğini anlamak için elzemdir. Bu araştırma, çok kültürlülüğün çeşitli yönlerini incelemeyi ve göçün Amerikan toplumunun sosyal yapısını şekillendirmedeki rolünü aydınlatmayı hedeflemektedir. Özellikle, Meluncan toplulukları içindeki çok kültürlülük ifadelerine özel bir vurgu yapılacaktır. Bu kapsamlı yaklaşım, yalnızca Meluncan'lar etrafındaki söylemi derinleştirmekle kalmaz, aynı zamanda Amerikan tarihinin kimlik ve topluluk çerçevesindeki daha geniş yansımalarına da katkıda bulunur. Meluncan'ların Amerika'ya gelişleri ve yerleşim süreciyle ilgili tarihsel ve kültürel bağlamlar üzerine yapılan saha çalışmaları, bu topluluğun geçmişine dair önemli bilgiler ortaya koymayı amaçlamıştır. Bu bağlamda, Meluncan'ların göç dalgaları ve Amerika'daki yerleşimleri üzerinde durulmuştur. Meluncan'ların bir topluluk olarak nasıl evrildiğini anlamak için, onların kökenlerine dair farklı teorilerin incelenmesi kritik bir öneme sahiptir. Bu teoriler arasında Portekizli ve Türk kökenlerini öne sürenler en dikkat çekici olanlardır. Araştırma, ayrıca Meluncan'ların Amerika'da yerleşim yerlerini ve coğrafi konumlarını da aydınlatmıştır. Meluncan'ların Yeni Dünya'ya yerleşiminin etkilerini anlamak, özellikle onların asimilasyon ve entegrasyon süreçlerini değerlendirmek açısından önemlidir. Ayrıca, bu deneyimlerin şekillendirdiği kültürel özellikleri incelemek, Meluncan'ların eğitim, din, ticaret ve günlük yaşam gibi yaşam biçimlerine dair değerli farkındalık sunar. Bu saha araştırmalarına paralel olarak, Meluncan'larla ilişkili edebi özelliklerin de araştırılması gereklidir. Meluncan'ların yerleştiği Appalachia bölgesi edebiyatının ayırt edici özellikleri tanımlanmış ve bu özellikler detaylandırılmıştır. Ayrıca, Appalachia edebiyatında yaygın olan otobiyografi, biyografi ve anı türlerindeki unsurlar da analiz edilmiştir. Meluncan'ların edebi eserlerdeki temsillerini kapsamlı bir şekilde anlamak için, bu topluluğu içeren önemli romanlar ve belirli dramalar da detaylı bir şekilde incelenmiştir. Sonuç olarak, Meluncan'larla ilgili seçilmiş üç otobiyografik eser ve üç biyografik eser analiz edilmiştir. İlk olarak, otobiyografik eserler incelenmiş ve bu eserlerin Meluncan kimliklerini, kültürlerini ve deneyimlerini nasıl yansıttığına odaklanılmıştır. Daha sonra biyografik eserler incelenmiş ve Meluncan'ların yaşamlarına dair edebi yaklaşımlar araştırılmıştır. Bu eserlerin analizi sonucunda, Meluncan'ların kimlikleri, kültürleri ve deneyimleri hakkında önemli farkındalıklar elde edilmiş; tarihleriyle ilgili birçok unutulmuş yön gün ışığına çıkarılmıştır. Meluncan'lar, Amerikan toplumundaki birçok topluluktan biridir. Diğer topluluklar gibi, kendine özgü bir geçmişi, bugünü ve zengin bir deneyim ve hikâye dokusu bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu anlatıları ortaya koyan edebiyatın analizi giderek önem kazanmaktadır. Meluncan'lar hakkında biyografik ve otobiyografik eserlerin incelenmesi, bu topluluğun Türk kökeni de dahil olmak üzere çeşitli toplumlarla olan bağlantılarını daha etkili bir şekilde anlamayı sağlar. Meluncan'ların geçmişi, bugünü ve kimliklerini ele almak ve bu edebi eserlerdeki temsillerini incelemek, bu büyüleyici topluluğun birçok yönü hakkında değerli farkındalıklar sunar.Öğe Means of social criticism: Metatheatre(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Özkan Gürcü, Özge; Yıldırım Koyuncu, NevinTo explore the development of theatre, and especially that of metatheatre, it is fundamental to decipher its progress in Ancient Greece because this is the period in which the emergence of theater and the development of theater are determined. Tragedy's permanence has been carried over the centuries, based on its definition given in Aristotle's Poetics. Therefore, the definition of tragedy provided by Aristotle is very important, as the plays employed in this dissertation are examples of tragedy. In this context, for the Ancient Greeks, life was like a stage where people were presented with roles that their gods granted them. Thus, it becomes obvious that "Theatrum Mundi", which can be translated as "the world as a stage," dates to Ancient Greek society. This view, which was accepted in Ancient Greece, was also prevalent in later periods, especially in the Renaissance. Furthermore, this motif was favored by writers such as Shakespeare, Thomas Heywood and Thomas Middleton who wrote early modern period English plays. One of the most prominent examples are the lines spoken by Jaques in Shakespeare's As You Like It: "All the world's a stage. / And all the men and women are just players; They come in and they go out. / One person plays many roles instantly. / This game is the seven ages of man" (II. vii. 39-41). Therefore, the aim of this dissertation is to show how social norms are imposed on the individual by questioning what is taken for granted and reconstructing these roles through metatheatre. For this purpose, William Shakespeare's Hamlet and King Lear will be employed.Öğe ABD merkezli RAND Corporation düşünce kuruluşunun 1991'den günümüze Türkiye raporlarının analizi(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Teker, Nuri Sonay; Macit, NadimBu çalışmada, RAND Corporation Türkiye raporları, Soğuk Savaş sonrası bağlamında incelendi. Araştırma ile raporlarda öne çıkan çerçevelerin bulunması hedeflendi. Bu amaçla 1991 ile 2020 yılları arasında yayımlanmış RAND Türkiye raporlarından bir örneklem oluşturuldu. Metinler nitel çerçeve analizi yöntemi ile incelendi. Araştırma sonucunda RAND raporlarında iç politikada “Baskıcı Kemalist rejim” ve “Dönüşen liderlik”, dış politikada “PKK Türkiye için baskı aracı olarak kullanılıyor” ve “Türkiye kendi çıkarlarının peşine düştü”, Türk ABD ortaklığı başlığında ise “Stratejik dengeleyici Türkiye öngörülebilir ortak değil” ve “Küresel çıkarların devamı için ABD ile ortaklık en mantıklısıdır” çerçeveleri belirlenmiştir. Yapılan çalışma aynı zamanda RAND politika uzmanlarının metinlerinde FETÖ’ye kavramsal alan açtığını savunmaktadırÖğe Batı Anadolu'da Erken Demir Çağ göçleri(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Bozoğlan, Onur; Erdoğan, AytekinBu tez çalışmasında, Antik kaynaklarda bahsedilen İon, Aiol ve Dor halk toplulukların Batı Anadolu'ya ve yakın adalara göçü, kapsamlı tek somut veri olan Protogeometrik seramikler üzerinden ele alınmaktadır. Bu zamana kadar benzer metotun kullanıldığı çalışmalar daha önce de yapılmıştır. Ancak gerçekleri yansıttığına dair antik kaynakların güvenilir olmamasına ek olarak kısıtlı seramik verileri, konu hakkında araştırmacıların hâlen fikir birliğinde olmamasına etki etmiştir. Tezi önceki çalışmalardan ayıran şey, tek bir bölge ve göçe odaklı değil, Batı Anadolu ve yakın adaların tamamını kapsayan seramik verileri ile Doğu Ege'ye yapılan tüm göçleri birarada içeren bir çalışma olmasıdır. Giderek artan verilerin topluca ele alındığı ve önceki bazı seramik analizlerine itirazların olduğu güncel bir değerlendirme, diğer bir yeniliktir. Çalışmada göç edenlerin coğrafi ve etnik kökeni, ne zaman geldikleri ve geldiklerinde karşılaşılan tabloya yönelik sorulara, antik kaynaklarda aktarılanlar ile mevcut Protogeometrik seramiklerin karşılaştırmalı bir değerlendirmesi yapılarak cevap aranmıştır. Ayrıca ele alınan konu ile bağlantılı olduğu için Geç Tunç Çağı ve Erken Demir Çağı geçişindeki sözde devamlılık da sorgulanmıştır.Öğe Soğuk Savaş sonrası Güney Kafkasya'da jeopolitik mücadeleler: Türkiye-Rusya-İran(Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Çümen Aşçı, Nur; Kurban, VefaTarihsel süreç içinde Güney Kafkasya, çevresinde var olan büyük imparatorlukların kenar bölgesinde yer almış; stratejik mevkisi nedeniyle etrafındaki güç merkezleri arasında sürekli olarak bir rekabet alanı olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Osmanlı Devleti ve İran arasındaki bölgesel rekabete 18. yüzyılda Rus Devleti de dâhil olmuştur ve bölgedeki güç denklemleri 19. yüzyıl ile birlikte değişim göstermeye başlamış, bu süreçten itibaren Güney Kafkasya coğrafyasında Osmanlı ve İran hâkimiyeti düşüşe geçerken, Rus nüfuzu kendisini güçlü derecede göstermeye başlamıştır. Çarlık Rusya'sı ve Sovyetler döneminde bölge Rus etkisi altında iken, Soğuk Savaş'ın bitimi ile beraber bölge dinamiklerinde de önemli değişiklikler yaşanmıştır. Bölgede Sovyet etkisinin jeopolitik geri çekilmesi ile birlikte tarihte bölge ile yakından ilgilenmiş devletler için bölge ile ilişkileri geliştirmenin yolu açılmıştır. Kaos ve çatışma iklimiyle sürekli uluslararası konjonktürün ana sahnesinde yer alan ve bünyesindeki ülkelere bu kaotik ortamla başa çıkma zorunluluğu yükleyen Güney Kafkasya bölgesi her zaman diliminde bölge ile ilgili her aktör tarafından jeopolitik ve jeoekonomik potansiyeli yüksek bir mekân olarak görülmüştür. Güç mekanizmalarını harekete geçiren, bölgesel ve küresel güç denklemlerinin vazgeçilmezi olan bu stratejik karakteristiği, bölgenin hâkim kimliğinin belirlenmesinde, şekillenmesinde ve bölgesel siyasetinde ana rol oynamaktadır. Jeopolitiğin böylesine dinamik olduğu bir coğrafik mekânda Soğuk Savaş sonrası Güney Kafkasya bölgesel istikrarı ve jeopolitiği arasındaki ilişki doğasının saptanması çalışmamızın ana çerçevesini çizerken, Güney Kafkasya jeopolitik sahasında güç mücadeleleri Türkiye, Rusya ve İran olmak üzere bölgeye komşu devletler penceresinden analiz edilecektir. Bölgesel güç ekosisteminde dinamik olarak boy gösteren Türkiye, Rusya ve İran'ın bölgeye yönelik jeopolitik hamleleri, aktörlerin etnik temelli çatışmalardaki tutumları perspektiflerinden irdelenecek ve "Soğuk Savaş sonrasında bu devletlerin bölge üzerindeki güç hesaplamaları dolayısıyla birbirlerine işbirliği ya da rekabet ile bağlanarak bölge jeopolitik karakteristiğinde meydana getirdiği fırsatlar ve risklerin bölgesel barış ve istikrarın sürdürülebilirliğine olan etkisi nedir?" sorusuna cevap arama ışığında tez sürdürülecektir. Araştırmada nicel araştırma yaklaşımı benimsenerek, araştırma problemine tarihsel araştırma ve nedensel karşılaştırma yöntemi ile yanıt aranacaktır. Güney Kafkasya bölgesinin sahip olduğu doğal kaynaklar, jeopolitik ve jeostratejik artıları ötekilerin karnesine artı olarak yazılırken, bölge devletlerini ise istikrarsızlığa ve ateş hattına sürüklemiştir. Soğuk Savaş sonrası bağımsızlığını yeni kazanmış devletler etnik temelli kıvılcımlar ile dizginlenmiş, kontrol altına alınmış ve bölgede adeta bölge devletlerinin aleyhine bir "istikrarlı istikrarsızlık" dengesi kurulmuştur. Yıllardır süregelen, katmanlaşmış bu güç dengesi Karabağ Zaferi ile birlikte stratejik değişime uğrayarak bölgesel istikrar ve barış için kapı aralamaya başlamıştır. Bölgesel barış ışığının geçmişe kıyasla bu kadar canlı sezilebildiği bu dönemde Rusya, Türkiye ve İran barış ortamını destekleyecek ya da engelleyecek ana oyunculardır. Üç ana oyuncunun bölgedeki hamleleri fırsatlar ve riskleri beraberinde getirmiştir. Geçmişten günümüze riskler yoğun bir şekilde açığa çıkarken, Karabağ Zaferi ile birlikte bölge için fırsatlar da hareketlenmiştir.