Diş Hekimliği Uzmanlık Tezleri Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 107
  • Öğe
    Kök kanal tedavisi tamamlanmış dişlerde üç boyutlu baskı ve CADCAM sistemi ile üç farklı materyal kullanılarak üretilen endokronların klinik başarılarının araştırılması
    (Ege Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Korkmaz, Mıstık Mustafa; Coşkun Akar, Gülcan
    Amaç: Prospektif ve in-vivo olarak yürütülen çalışmada, tam dijital iş akışı temelinde farklı materyaller ve farklı üretim teknikleri ile üretilen endokronların fonksiyon ve estetik kaybı olmadan ağızda kalabilme yeteneğini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Yapılan güç analizi sonucu üç farklı materyal grubu (lösit ile güçlendirilmiş cam seramik, polimer infiltre seramik, üç boyutlu baskı materyali kalıcı hibrit rezin) ve kontrol grubu için, her grupta 11 adet dişe restorasyon uygulanmasına karar verildi (n=11). Toplamda 33 dişe endokron uygulandı. 11 adet hasta MOD(meziookluzodistal) kaviteli molar dişlerde kompozit rezin ile direkt restore edildi. Restorasyonu uygulanan hastaların dijital ölçüleri ağız içi optik tarayıcı kullanılarak kaydedildi, tasarımların tamamlanmasını takiben iki grup (lösit ile güçlendirilmiş cam seramik, polimer infiltre seramik) blok kazıması, bir grup (kalıcı hibrit rezin) üç boyutlu baskı tekniği ile üretildi. Adeziv simantasyon sonrası Modifiye FDI ve Modifiye USPHS değerlendirme kriterleri kullanılarak başlangıç ve 6.aydaki durumları kayıt altına alındı. Veriler ki-kare ve McNemar test istatistiği ile analiz edildi. Bulgular: 6. ayda kontrollerinde, Modifiye USPHS kriterlerinin herhangi birinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmadığı, Modifiye FDI kriterlerinden, renk uyumunda gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluştuğu görüldü (0,035). Renk uyumundaki farklılığın kalıcı hibrit rezin restorasyonlardan kaynaklandığı ve kontrol grubu ile benzer olduğu bulundu. Sonuç: Materyal ve yöntemden bağımsız olarak endokron restorasyonların tümü 6 aylık izlem sonunda sağ kalmış ve klinik olarak başarılı bulunmuştur. Klinik olarak ilk kez değerlendirilen üç boyutlu baskı yöntemi ile üretilen hibrit kompozit rezin materyali gözle görülebilecek derecede renk değişikliği oluşturmaktadır. Ancak daha uzun süre takipli klinik çalışmalara ihtiyaç vardır.
  • Öğe
    Ağartma tedavileri sonrası uygulanan beyazlatıcı macunların etkinliklerinin araştırılması
    (Ege Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Baytok Kavcı, Tutku; Kemaloğlu, Hande
    İn vitro şartlarda yapılan bu çalışmanın amacı %40 hidrojen peroksit (HP) içeren ağartma ajanı uygulanan çekilmiş anterior insan dişlerinde beyazlatıcı diş macunlarının etkilerinin araştırılmasıdır. Periodontal veya ortodontik tedavi amacıyla çekilmiş 50 adet çürüksüz insan anterior dişi kullanılmıştır. Dişler rastgele seçim yapılarak 5 gruba (n=10) ayrılmıştır. Grup I: Ofis tipi ağartma uygulanan + Macun kullanılmayan kontrol grubu; Grup II: Ofis tipi ağartma uygulanan + İpana Kalsident Klasik Tat Macunu kullanılan grup; Grup III: Ofis tipi ağartma uygulanan + Colgate Optik White Expert Macunu kullanılan grup; Grup IV: Ofis tipi ağartma uygulanan + Signal White Now Gold Macunu kullanılan grup; Grup V: Ofis tipi ağartma uygulanan + Opalescence Whitening Macunu kullanılan grup. Gruplara ayrılan dişler kuron kısımları açıkta kalacak şekilde özel hazırlanmış yuvarlak plastik kalıplara gömülmüştür. Birinci renk ölçümü standart bir ortamda dijital spektrofotometre cihazı kullanılarak yapılmış sonra tüm örnekler %40 HP içeren ofis tipi ağartma ajanı (Opalescense Boost %40 PF, Ultradent Products) ile ağartma işlemine maruz bırakılmıştır. Ağartma işlemi sonrası dijital spektrofotometre cihazı ile ikinci renk ölçümleri yapılmıştır. Ardından kontrol grubu hariç tüm gruptaki örnekler otuz gün boyunca şarj edilebilir diş fırçası ile günde 2 şer kez 2 dakika boyunca fırçalanmıştır. Otuz günün sonunda dijital spektrofotometre cihazı kullanılarak örneklerin nihai renk ölçümleri alınmıştır. Elde edilen renk ölçümleri için CIE2000 formülü kullanılarak tüm örneklerdeki renk değişimleri (ΔE00) hesaplanmıştır. Elde edilen veriler Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) ve Tukey testine tabi tutulmuştur (p=0,05). Otuz gün macun kullanımı sonrası yapılan renk ölçümlerinde CIE2000 formülü kullanılarak elde edilen ΔE00 değerleri, ağartma sonrası beyazlatıcı macun kullanımının istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fayda sağladığını göstermiştir. En fazla etkiyi Opalecence Whitening sağlarken Colgate Optik White Expert ile aralarında anlamlı fark bulunmamıştır. Colgate Optik White Expert anlamlı düzeyde Signal White Now Gold'a göre etki sağlamış, Signal White Now Gold ise beyazlatıcı IV özelliği olmayan İpana Kalsident Klasik Tat'a göre anlamlı düzeyde etkili olmuştur. İpana Kalsident Klasik Tat hiçbir macun kullanılmayan kontrol grubuna göre daha etkili olmuş ancak aralarındaki fark anlamlı bulunmamıştır
  • Öğe
    All-on-4 protezlerde farklı altyapı materyalleri ile farklı üst yapı materyallerinin kombinasyonlarının vida üzerindeki strese etkisinin sonlu elemanlar analizi ile değerlendirilmesi
    (Ege Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Çolak, Ege; Sonugelen, Mehmet
    Amaç: Bu çalışmada All-on-4 protetik restorasyonlarda farklı altyapı ve farklı üst yapı materyallerinin protetik parçalarda, implant ve implant çevresi kemikte farklı yük dağılımlarına sebep olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada All-on-4 konseptine uygun olarak 4 adet implant tercih edilmiştir. Distal implantlar 30 derece açılandırılmıştır. Protetik altyapı olarak kromkobalt alaşım, titanyum, PEEK ve zirkonya tercih edilmiştir. Protetik üst yapı olarak ise kompozit ve zirkonya kullanılarak sekiz farklı kombinasyon oluşturulmuştur. Çalışmada kullanılan üç boyutlu modeller, Rhinoceros 4.0 ve VRMesh yazılımları kullanılarak oluşturulmuş ve stl formatında Algor Fempro yazılımına aktarılmıştır. Modellerin geometrik düzenlemeleri VRMesh yazılımı ile yapılmış, ardından sonlu elemanlar stres analizi için Algor Fempro yazılımına aktarılmıştır. Kuvvet uygulamaları 150N kuvvetle sol 1. molar ve 1. premolar dişlerin oklüzal yüzeylerine dik olarak uygulanmıştır. Bulgular: İmplant gövdesi, oklüzal vida ve multiunit abutmentta en yüksek Von Mises gerilim değerleri PEEK altyapı ile kompozit üst yapı gruplarında gözlenmiştir. Kanat bölümüne kuvvet uygulandığı zaman kuvvet yönündeki implant gövdelerinde düşük elastik modülüne sahip PEEK altyapı ve kompozit üst yapılarda yüksek Von Mises gerilim değerleri, yüksek elastik modülüne sahip zirkonya altyapı ve üst yapıda ise düşük Von Mises gerilim değerleri gözlenmiştir. Kuvvet kanat bölümüne uygulandığında zirkonya altyapı grubundaki oklüzal vidalarda diğer altyapı gruplarına göre daha düşük Von Mises gerilim değerleri gözlenmiştir. Kuvvet iki implant arasına uygulandığında oklüzal vidada PEEK altyapı grubunda diğer altyapı gruplarına göre daha yüksek Von Mises gerilim değerleri gözlenmiştir. Kuvvet yönündeki implantlar çevresi kortikal kemikte PEEK altyapı grubunda diğer altyapılara göre daha yüksek maksimum asal gerilim değerleri gözlenmiştir. Kuvvet yönündeki implantlar çevresindeki kortikal kemikte zirkonya üst yapı grubunda kompozit üst yapı grubuna göre daha düşük maksimum asal gerilme değerleri gözlenmiştir. Kuvvet yönündeki kortikal kemikte minimum asal gerilme değerleri kompozit üst yapıda zirkonya üst yapıya göre daha düşük VI gözlenmiştir. Kuvvet kanat bölümüne uygulandığında kuvvet yönündeki kortikal kemikteki minimum asal gerilme tepe değerleri altyapıların elastik modülü ile ters orantılı olacak şekilde büyükten küçüğe PEEK, titanyum, Cr-Co, zirkonya olarak sıralanmaktadır. Sonuçlar: İmplant gövdesi, multiunit abutment ve oklüzal vidada PEEK altyapı ve kompozit üst yapı gruplarında daha yüksek stres birikim değerleri gözlenmiştir. İmplant gövdesi ve oklüzal vidada zirkonya altyapı grubunda daha düşük stres birikim değerleri gözlenmiştir. İmplant çevresi kortikal kemikte PEEK altyapı ve kompozit üst yapı gruplarında kuvvet yönündeki kortikal kemikte daha yüksek çekme kuvvetleri gözlenmiştir. İmplant çevresi kortikal kemikte sıkışma değerleri altyapılara göre büyükten küçüğe PEEK, titanyum, Cr-Co, zirkonya şeklinde sıralanmıştır. Kompozit üst yapıda, zirkonya üst yapıya oranla kuvvet yönündeki kortikal kemikte, implant gövdesinde, multiunit abutmentta daha yüksek stres birikim değerleri gözlenmiştir.
  • Öğe
    Farklı yüzey protokollerinin lityum disilikat cam seramiklerin mikroçekme bağ dayanımına ve rezin siman bağlantısına etkisi
    (Ege Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Gürbüz, Olkan; Ulusoy, Mübin Sıtkı
    Amaç: Çalışmamızın amacı, lityum disilikat takviyeli cam seramik olan IPS e.max CAD seramikler ile dual cure rezin simanın bağlantısında farklı yüzey işlemi protokollerinin etkinliğini, mikroçekme test yöntemi ile incelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Mikroçekme bağlantı testi için, 12.5 x 14 x 5 mm ebatlarında 10 adet IPS e.max CAD blok laboratuvar ortamında elde edildi. Seramik yüzeylerine uygulanan işlemler sırasıyla: Grup 1: %10 Hidroflorik asit, Grup 2: %10 Hidroflorik asit+Basınçlı Buhar uygulaması, Grup 3: 50 μm'lik alüminyum oksit partikülleriyle kumlama, Grup 4: 50 μm'lik alüminyum oksit partikülleriyle kumlama+ Basınçlı Buhar uygulaması, Grup 5: Er:YAG Lazer uygulaması. Yüzey işlemi uygulanan seramikler dual cure rezin siman ile birbirlerine simante edildi. Örnekler mikroçekme bağlantı testi için, adeziv yüzeye dik bir şekilde 1 mm² bağlantı alanı elde edecek şekilde elmas bir separe ile kesildi. Her gruptan 20'şer adet mikro çubuk seçildi. Mikroçekme test cihazında 1 mm/dk hızında yükleme yapılarak mikroçekme bağlantı testi uygulandı. Araştırılan değişkenler kapsamında toplanan verilerin istatistiksel olarak değerlendirilmesinde Statistical Package for Social Sciences (SPSS) 20 (IBM Inc., Chicago, IL, USA) yazılımı kullanılmıştır. Kolmogorov-Smirnov ve Shapiro-Wilks testleri uygulanarak verinin normalliği, Levene Testi ile varyansların homojenliği araştırılmıştır. Kruskal Wallis Testi ile anlamlı çıkan grupların ikili karşılaştırılması yapılmıştır. Bulgular: Basınç (MPa) değerleri incelendiğinde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0.001). En yüksek bağlantı değerleri Grup 1 ve Grup 2'den elde edildi ve bu gruplar ile diğer tüm gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu. Er:YAG Lazer grubu tamamen başarısız oldu. Sonuç: Lityum disilikat seramiklerde hidroflorik asit uygulanması hala en etkili yüzey uygulamasıdır. Hidroflorik asit uygulamasına Basınçlı Buhar uygulaması ek bir katkı sağlamamıştır.
  • Öğe
    Ağız, diş ve çene cerrahisi kliniğine gelen hastaların anksiyete düzeylerinin belirlenmesi
    (Ege Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Kırdemir, Mert; Zeytinoğlu, Mert
    Amaç: Dental anksiyete kişilerin cerrahi işlem uygulamalarından çekinmelerine neden olan, bunun sonucunda da oral hijyen ve dental sağlıklarını olumsuz etkileyen popülasyonda sıkça görülen bir durumdur.Dental cerrahi işlemler kişilerde en yüksek anksiyete oluşturan uygulamalardır ve işlem sırasında oluşan anksiyete düzeyinin çeşitli faktörlere bağlı olduğu gösterilmiştir.Bu faktörlerden bazıları da cinsiyet,yaş,eğitim durumu,çalışma hayatına katılımdır. Çalışmamızın amacı bu faktörlerin ve dental problem yaşayıp kliniğimize gelen hastaların daha sonraki zamanlarda karşılaşacağı oral cerrahi işlemler öncesinde ve sonrasındaki anksiyete düzeylerini incelemektir. Yöntem: Çalışmaya sistemik olarak sağlıklı 82 kişi katılmıştır. Tüm hastalardan dental cerrahi tedavilerinin yapıldığı ilk seanstan önce demografik veri ve Spielberger'in Durumluk ve Sürekli Kaygı Ölçeği Skalası (STAI-I ve STAI-II), doldurmaları istendi. Bulgular: Kadın hastalarda dental anksiyete, sürekli ve durumluk anksiyete puanları erkek hastalara kıyasla daha yüksek seviyede bulunmuştur.Yaş,eğitim durumu ve çalışma hayatına katılım durumları anksiyete puanları üzerinde istatistiksel açıdan anlamlı bir fark oluşturmadığı gözlemlenmiştir. Sonuç: Bu çalışmamızda elde ettiğimiz verilere göre kadın hastalarda anksiyete puanlarının erkek hastalara nazaran daha yüksek seviyede olduğu görülmüştür.Yaş, eğitim durumu ve çalışma hayatına katılım durumunun anksiyete düzeylerinde anlamlı bir fark oluşturmadığı görülmüştür.
  • Öğe
    Atrofik mandibulada farklı sayılarda ve farklı materyaller ile uygulanan tam çene implant tedavilerinin sonlu eleman analizi ile karşılaştırmalı olarakdeğerlendirilmesi
    (Ege Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, 2024) Karaman, Anıl; Günbay, Tayfun
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, atrofik mandibulalarda mental foramenler arası(interforaminal) bölgede dar çaplı implantlarla yapılan All-on-Six ve All-on-Four tedavi konseptlerinin farklı implant materyalleri ile biyomekanik performansını değerlendirmektir. Yöntem: Çalışmada, Sınıf II atrofik alt çenelerde, dar çaplı implantlar kullanılmış, titanyum ve Ti-15Zr (Roxolid) malzemeleri ile dört farklı model incelenmiştir: Model-I (All On Six Roxolid), Model-II (All On Six Titanium), Model-III (All On Four Roxolid), ve Model-IV (All On Four Titanium). Bu modellerin her birinde, implant ve protez yapılarının stres(gerilim) dağılımları sonlu eleman analizi (SEA) ile incelenmiş ve hangi tedavi konseptinin ve malzemenin daha avantajlı olduğu belirlenmiştir. SEA, mühendislik ve biyomedikal araştırmalarda karmaşık yapısal analizler yapmak için yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Her bir model için abutment von Mises stres, atrofik mandibula von Mises stres, bar von Mises stres, implant von Mises stres, ve protez von Mises stres değerleri hesaplanmıştır. SEA simülasyonlarında, çiğneme kuvvetleri ve diğer fizyolojik yükler dikkate alınarak, implant ve protez yapılarındaki stres dağılımları değerlendirilmiştir. Simülasyon sonuçları, her bir modelin biyomekanik dayanıklılığı ve klinik performansı hakkında bilgi sağlamıştır. Bulgular: Çalışmada, abutment von Mises Stres için en düşük stres değerleri Model-I (325 MPa) ve en yüksek stres değerleri Model-IV (345 MPa) olarak bulunmuştur. Atrofik Mandibula von Mises Stres için All-on-Four sistemlerinde kemik üzerindeki stres değerleri 75.3-78.1 MPa arasındayken 6 implant uygulanan modelde değerler 99-101 MPa arasındadır. Bar von Mises Stres'de ise All-on-Six Titanyum sistemlerinde protezin titanyum bar üzerine verdiği stres 467-468 MPa ile en yüksek iken All-on-Four Roxolid sistemde 428-429 MPa ile en düşüktür. İmplant ve Abutment için toplam deformasyona bakıldığında All-on-Six modellerinde yer değiştirme değerleri sırasıyla (0.37 – 0.34 mm) ile daha düşük bulunmuştur. İmplant von Mises Stres parametresi incelendiğinde en düşük stres değerleri Model-III(218 MPa) ve Model-IV(232 MPa) sistemlerinde gözlemlenmiştir. Akrilik protez için von Mises Stres değerlendirildiğinde All-on-Six sistemlerinde protez üzerindeki stres (Model-I 36.9 MPa) ile daha yüksek bulunmuştur. IV Sonuç: Bu çalışma sonucunda,interforaminal bölgeye uygulanan All-on-Four konseptinin özellikle Roxolid malzeme ile kullanıldığında daha düşük stres seviyeleri ve daha iyi biyomekanik dayanıklılık gösterdiği bulunmuştur. Roxolid'in yüksek dayanıklılığı, uzun ömürlü ve güvenilir implant tedavileri için uygun bir seçenek olduğunu göstermektedir. All-on-Six konsepti ise abutment üzerinde daha düşük stres seviyeleri ile avantaj sağlamaktadır. Ancak, protez stabilitesi ve uzun ömürlülüğü açısından All-on-Four konseptinin daha üstün olduğu sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    Türkiye'deki diş hekimlerinin oral kanser farkındalığının ve bilgi düzeyinin değerlendirilmesi
    (Ege Üniversitesi, 2020) Efeoğlu, Candan; Şahin, Müfide Bengü Erden
    Amaç: Ağız boşluğunda görülen kanserlerin tanı ve tedavisinde diş hekimlerinin önemli bir rolü vardır. Erken tanı prognozu olumlu yönde etkilediğinden, oral kanserlerin klinik görünümleri diş hekimi tarafından ayırıcı tanıları ile birlikte bilinmelidir. Dünyada diş hekimlerinin ağız kanserine ilişkin farkındalığına ve tutumlarına yönelik birçok anket çalışması yapılmış olmasına rağmen, Türkiye genelinde bu konuyla ilgili kapsamlı bir araştırma yapılmamıştır. Çalışmamızın Türkiye geneline yayılabilmesi amacı ile Türkiye Dişhekimleri Birliği (TDB) ile birlikte çalışılması planlanmıştır. Oral kanser farkındalık anketinin TDB aracılığı ile diş hekimlerine ulaştırılması ile yüksek bir katılım oranı sağlanması ve konu ile ilgili mevcut durum tespitinin yapılması amaçlanmıştır. Ayrıca anketin sonunda oral kanserler ile ilgili güncel bilgilerden oluşan kısa bir bilgilendirme metninin katılımcılara ulaşması sağlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Dijital ortamda hazırlanan oral kanser farkındalığı anket formu, Türkiye Dişhekimleri Birliği'ne kayıtlı 19.575 diş hekimine elektronik posta yolu ile gönderilmiştir. Anket formunda demografik bilgiler, oral kanser risk faktörleri, diyagnostik faktörler ve bilgiler, oral kanserin yayılımı ve tedavisi ile klinik uygulamalar ve hastaya yaklaşım başlıkları altındaki sorular bulunmaktadır. Verilerin değerlendirilmesinde Pearson ki-kare, Fisher'ın kesin testi, korelasyon analizi ve deskriptif istatistik kullanılmıştır. İstatistiki anlamlılık düzeyi p < 0.05 olarak kabul edilmiştir. Bulgular: 19.575 diş hekiminin 1167'si anketi yanıtlamıştır. Risk faktörlerinden yüksek puan alanların oranı %22, 7, diyagnostik faktörler ve bilgiler alanından yüksek puan alanların oranı %26, klinik uygulamalar ve hastaya yaklaşım alanından yüksek puan alanların oranı %14, 9'dur. Hem risk faktörleri hem de diyagnostik faktörlerden yüksek puan alanların oranı ise %8, 4'tür. Buna göre, oral kanser için risk faktörleri genel olarak bilinmekle birlikte, gerçekte risk faktörü olmayan durumların da risk faktörü olduğu düşünülmektedir. Ayrıca gerçek risk faktörlerinin bilinmesine rağmen, diş hekimlerinin yarısından fazlası bu risk faktörleri konusunda hastalarını bilgilendirmediklerini belirtmişlerdir. Yeni mezun diş hekimlerinin oral kanserler ile ilgili bilgi düzeyi eski mezunlara göre daha yüksek bulunmuştur; ancak klinik uygulamalar ve hastaya yaklaşım konusunda eski mezunların daha iyi olduğu tespit edilmiştir. Uzmanlık öğrencileri ve uzman diş hekimlerinin oral kanser farkındalık ve bilgi düzeyleri pratisyen diş hekimlerine göre daha yüksek bulunmuştur. Oral kanser farkındalığı ve bilgi düzeyi yaşa, mezuniyet yılına, işyerine ve uzmanlık durumuna göre değişmektedir. Sonuç: Premalign ve malign oral lezyonlar konusunda diş hekimlerinin bilgi ve uygulamalarının sürekli eğitim ve kurslar ile güncellenmesinin bir ihtiyaç olduğu açıktır. Lisans müfredatında oral mukoza muayenesinin önemi vurgulanmalı ve diş hekimlerine oral mukoza muayenesini rutin uygulamaya dahil edebilmeleri için fırsatlar sağlanmalıdır. Eğitim oral kanserlerin erken tanısında ve/veya önlenmesinde fayda sağlayabilecek bir araç olarak kullanılmalıdır. Erken tanıyı kolaylaştırmak için, eğitim stratejileri geliştirilmeli ve eğitim programları oral kanser için risk faktörlerini, oral mukoza muayenesini, yardımcı diyagnostik araçları ve hasta takibi ile ilgili güncel bilgileri kullanarak şekillendirilmelidir.;Oral kanser; oral kanser farkındalığı; diş hekimi.;Oral cancer; oral cancer awareness; dentist.
  • Öğe
    Diş hekimlerinin posterior dişlerde amalgam ve kompozit restorasyanları tercih etme sıklığı ve nedenlerinin değerlendirmesi
    (Ege Üniversitesi, 2024) Barhan, Fikriye Selin; Özkaya, Çiğdem Atalayın; Tezel, Hüseyin
    Amaç: Restoratif materyallerin diş hekimleri tarafından tercih edilme sıklığı ve nedenlerinin anket aracılığıyla değerlendirilmesidir Gereç ve Yöntem: Çalışma kapsamında demografik bilgiler, restoratif materyal tercihi, nedenlerini sorgulayan anket hazırlandı ve erişim linki oluşturuldu. Anket 2021-2023 yılları arasında, Türkiye'de 7 coğrafi bölgede aktif mesleki faaliyet gösteren diş hekimlerine uygulandı. Hekimlerden; yaş, cinsiyet, ünvan, uzmanlık alanı, çalışılan süre ve çalışılan kurum sorularına yanıt istendi. Ayrıca kullanılan restoratif materyallerle ilgili 20 soru yöneltildi. Elde edilen veriler kaydedildi ve SPSS (Statistical Package Program for Social Science) 21.0 programından yararlanılarak istatistiksel analiz gerçekleştirildi. Bulgular: Araştırma sonuçlarına göre, klinikte restoratif tedavi uygulayan katılımcıların (n=1159) oklüzal kavitelerde en çok tercih ettiği restoratif materyaller kompozit (%38,9) (4,54±1,19) ve cam iyonomer siman (CİS) (%19,7) (2,30±1,52) olarak tespit edilmiştir. Oklüzal kavitelerde en az tercih edilen restorasyon türünün (%11,4) (1,33±1,28) inley-onley olduğu tespit edilmiştir. İki yönlü kavitelerde en çok tercih edilen restoratif materyaller kompozit (%39,7) (4,44±1,28) ve cam iyonomer siman (CİS) (%17,0) (1,90±1,51) olarak tespit edilmiştir. İki yönlü kavitelerde en az tercih edilen restorasyon türünün (%12,2) (1,33±1,71) inley-onley olduğu tespit edilmiştir. Üç yönlü kavitelerde en çok tercih edilen restorasyon türleri kompozit (%35,0) (4,11±1,45) ve diğer (kron) (%22,1) (2,59±1,75) olarak tespit edilmiştir. Üç yönlü kavitelerde en az tercih edilen restorasyon türünün inley-onley (%13,5) (1,59±1,54) ve cam iyonomer siman (CİS) (% 13,8) (1,62±1,42) olduğu tespit edilmiştir. Klinikte restoratif tedavi uygulayan katılımcıların (n=1159) % 49,8'i restoratif materyal olarak amalgam tercih etmemektedir. Materyal olarak amalgam tercih edilmemesinin en önemli nedenleri sırasıyla estetik olmaması (%73,9), hastanın istememesi (%67,7), klinikte bulunmaması (% 50,1) ve civa içeriği (%46,6) olarak tespit edilmiştir. Klinikte restoratif tedavi uygulayan katılımcıların (n=1159) kompozit restorasyonda en çok karşılaştıkları sorunlar yetersiz kontakt ve II kontur (%69,4) ve postoperatif hassasiyet (%65,0) olarak tespit edilmiştir. Katılımcıların %45,9'u amalgam restorasyonu, %43,7'si kompozit restorasyonu biyolojik açıdan güvenilir bulmaktadır. Sonuç : Günümüzde amalgam ve kompozit rezinler, ülkemizde ulaşılması en kolay ve bu nedenle klinik rutinde en sık kullanılan restoratif materyallerdir. Çalışmamızdan elde edilen veriler; amalgam kullanımı kompozite göre belirgin şekilde daha düşük olmasına rağmen, belli endikasyonlarda amalgam kullanımına devam edildiğini göstermektedir. Restoratif tedavilerde kompozitler çok yüksek oranda tercih edilse de biyolojik güvenilirliğinin diş hekimleri tarafından sorgulandığı görülmektedir. Anahtar Kelimeler; amalgam, diş hekimi tercihi, kompozit
  • Öğe
    Türk ortodontistlerin fonksiyonel ortopedik tedaviye yaklaşımının değerlendirilmesi
    (Ege Üniversitesi, 2024) Açıkgöz, Seda; Aras, Aynur
    Amaç: Bu çalışmanın amacı; Türk ortodontistlerin fonksiyonel ortopedik tedavi uygulayıp uygulamadığını, uyguluyorlar ise hangi vaka gruplarında hangi fonksiyonel aparey tipini tercih ettiklerini, tedavi süreci ve sonuçları ile ilgili hangi tecrübeleri elde ettiklerini araştırmaktır. Yöntem: Çalışma online anket çalışmasıdır. Türk Ortodonti Derneği aracılığı ile 2195 kişiye mail yoluyla online anket iletilmiştir. Anket 30 tane çoktan seçmeli sorudan oluşmaktadır. Soruların ilk 5'i katılımcının cinsiyeti, yaşı, mesleki deneyim yılı, eğitim durumu, çalıştığı kurum gibi kişisel sorulardır. 25 tanesi ise fonksiyonel ortopedik tedavi ile alakalı mesleki tercih ve tecrübe sorularıdır. Tanımlayıcı veriler frekans ve yüzde oranı ile demografik özellikler ve fonksiyonel tedavilere yaklaşım arasındaki ilişkiler ise ki-kare analizi ile saptanmıştır. Bulgular: Çalışmaya dahil olan katılımcı yüzdesi %7,3'dür. Katılımcılar en çok Sınıf II division 1 ve 2 vakalarında fonksiyonel ortopedik tedavi uygulamaktadır (%44,4). Bir katılımcı hariç tüm katılımcılar fonksiyonel tedavi uygulamasında büyüme-gelişim evresine dikkat ettiklerini belirtmiştir (%99,4). Katılımcıların %33,9'u büyüme-gelişim evresini daha çok anamnez ve klinik gözlem yöntemi ile değerlendirmektedirler. Fonksiyonel ortopedik tedavi için en fazla geç mixed dentisyon döneminin tercih edildiği saptanmıştır (%43,9). Katılımcıların büyük çoğunluğu hareketli fonksiyonel apareyleri (HFA) kullandığını belirtmişlerdir (%94,4). Katılımcıların %72,5'i prepeak/peak dönemde HFA'lerin mandibular büyümeyi arttırdığına inandıklarını ifade etmişlerdir. Sınıf II vakalarda en fazla tercih edilen HFA sırasıyla twinblok (%52,4) ve monoblok (%28,5) olmuştur. Sınıf II vakalarda en fazla tercih edilen sabit fonksiyonel aparey (SFA) Forsus olmuştur (%50,2). Üst çene genişletmesi gereken Sınıf II division 1 vakalarında en fazla tercih edilen genişletme protokollünün tedavi süresince yavaş genişletme olduğu saptanmıştır (%56,1). HFA için günlük kullanım süresi ve tedavi süresi sorgulandığında günlük 16 3 saat kullanım ve 6-9 ay tedavi süresinin en fazla tercih edildiği saptanmıştır (%48,4). Büyüme-gelişim evresini tespit yöntemi, HFA'lerin mandibular büyüme üzerine olan etkisi, açık kapanışta kullanılan HFA türü, HFA ile tedavi süresi, SFA tedavisini tercih edip etmedikleri, Sınıf II'de tercih edilen SFA tipi ve tercih sıraları ve SFA tedavisinde kullanılan yardımcı yöntemler katılımcıların yaş gruplarına göre farklılıklar gösterdi (p<0,05). Büyüme-gelişim evresini tespit yönteminde, HFA'lerin mandibular büyüme üzerine olan etkisinde, Sınıf II'de tercih edilen SFA tipinde ve fonksiyonel tedavi seçeneğini etkilen faktölerde katılımcıların mesleki deneyim sürelerine göre farklılıklar belirlendi (p<0,05). Hareketli fonksiyonel ve sabit fonksiyonel tedavi tercih edip etmedikleri, HFA'lerin mandibular büyüme üzerine olan etkisi, üst çene genişletme protokolü ve SFA tedavisini tercih edip etmedikleri katılımcıların ortodonti eğitim düzeylerine göre farklılıklar gösterdi (p<0,05). Büyüme-gelişim evresini tespit yönteminde, HFA'lerin günlük kullanım süresinde, SFA tercih edip etmediklerinde, Sınıf II'de tercih edilen SFA tipinde katılımcıların çalıştıkları kuruma göre farklılıklar belirlendi (p<0,05). Katılımcıların yaşına, mesleki deneyim süresine, eğitim düzeyine göre şeffaf plaklar ile fonksiyonel tedavi tercihleri farklılıklar gösterdi (p<0,05). Sonuç: HFA ve SFA'ler en fazla Sınıf II vakalarda kullanılmaktadır. Vakaların büyüme-gelişim evresine büyük oranda dikkat edilmekte fakat değerlendirilen yöntem farklılık göstermektedir. HFA'ler SFA'lerden daha fazla tercih edilmektedir. Sınıf II vakalarda çoğunluğun tercih ettiği hareketli fonksiyonel aparey twinblok olurken Sınıf III ve açık kapanış vakalarında büyük çoğunluk fonksiyonel tedavi uygulamamaktadır. Anahtar kelimeler; Fonksiyonel Ortopedik Tedavi; Hareketli Fonksiyonel Aparey; Sabit Fonksiyonel Aparey
  • Öğe
    Serbest diş hekimlerinin ve ağız-diş ve çene cerrahisi asistanlarının, ilaca bağlı çene osteonekrozu hastalarının tedavi yaklaşımlarındaki bilgi düzeyinin karşılaştırılması
    (Ege Üniversitesi, 2023) Özkaya, Oytun; Zeytinoğlu, Mert
    Amaç: Anti-rezorptif ve anti-anjiyojenik ilaçlar; osteoporoz, kemik metastazı bulunan maligniteler ve metabolik kemik hastalıklarının tedavisinde sıklıkla kullanılmaktadır. Bu ilaçların kullanımı, dentoalveoler operasyon uygulanan hastalarda ilaca bağlı görülen çene osteonekrozu riskini arttırmaktadır. Bu çalışmada, serbest diş hekimlerinin ve Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi bölümünde eğitim görmekte olan diş hekimlerinin anti-rezorptif ve anti-anjiyojenik ilaçlar ve ilaca bağlı çene osteonekrozu hakkındaki bilgilerinin ve farklı evrelerdeki tedavi yaklaşımlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Katılımcılara; demografik verileri, anti-rezorptif ve anti-anjiyojenik ilaçlar hakkındaki bilgi düzeyleri, MRONJ hakkındaki bilgileri ve farklı evrelerdeki tedavi yaklaşımları üzerine 27 adet sorudan oluşan anket formu dijital ortamda hazırlanıp dağıtılmıştır. Katılımcılar Ağız, Diş ve Çene Cerrahi bölümünde uzmanlık/doktora eğitimi gören ve serbest diş hekimi olacak şekilde 2 gruba ayrılmıştır. Veriler ki-kare testi ile değerlendirilmiştir. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya 120 serbest diş hekimi ve 116 Ağız, Diş ve Çene Cerrahi bölümünde eğitim gören uzmanlık ve doktora öğrencisi olacak şekilde toplam 236 hekim dahil edilmiştir. Anti-rezorptif ve anti-anjiyojenik ilaçların kullanıldığı hastalıkların sorulduğu soruda hekimler en çok %90,7 (Uzmanlık/Doktora %98,3, Serbest %83,3) ile osteoporoz, ardından %72,4 (Uzmanlık/Doktora %91,4, Serbest %54,4) ile meme kanseri, en az ise %55,1 ile Paget hastalığını (Uzmanlık/Doktora %77,6, Serbest %33,3) işaretlemişlerdir. Uzmanlık/doktora grubunun %99,2'si, serbest diş hekimlerinin %91,7'si anti-rezorptif ve anti-anjiyojenik ilaç kullanan hastalarını, dentoalveoler operasyondan önce ilacı yazan hekime konsülte ettiğini belirtmiştir. MRONJ'un en sık hangi çenede görüldüğü sorusuna uzmanlık/doktora grubunun %97,4'ü, serbest diş hekimlerinin %65,8'i "Mandibula" cevabını vermiştir. Uzmanlık/doktora grubu %76,7'u, serbest diş hekimlerinin ise %30'u oral anti-rezorptif ilaç kullanan hastalarda diş çekimi yapılabileceğini belirtmiştir. Operatif olmayan yaklaşımların her MRONJ evresinde uygulanabileceğini işaretleyen uzmanlık/doktora öğrencisi oranı %74,1, serbest diş hekimlerinin oranı ise %45'tir. Genel olarak, uzmanlık/doktora grubundaki hekimlerin bilgi ve farkındalığı serbest diş hekimlerinden daha yüksek bulunmuştur. Sonuç: Serbest diş hekimlerinin ve Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi bölümde uzmanlık/doktora yapan hekimlerin anti-rezorptifler ve anti-anjiyojenikler hakkındaki farkındalıklarının artması MRONJ'un önlenmesi ve tedavisinde önemlidir. Bu nedenle, anti-rezorptif ve anti-anjiyojenik ilaçlar ve MRONJ ile ilgili eğitim stratejileri oluşturulmalı, sempozyum ve konferanslar aracılığı ile güncel literatür bilgisi aktarılmalıdır. Anahtar Kelimeler; anti-rezorptif; anti-anjiyojenik; MRONJ; farkındalık; diş hekimi.
  • Öğe
    Daimi 1. molar diş çekiminin daimi 2. molar dişlerin sürme pozisyonlarına etkisinin retrospektif olarak incelenmesi ve klinik takibinin yapılması
    (Ege Üniversitesi, 2023) Ünlü, Özgün Alp; Yetkiner, Arzu Aykut
    Amaç: Daimi birinci molar diş çekiminden sonra çekim boşluğunun spontan olarak kapanmasında daimi üçüncü moların varlığı ve yokluğu, daimi ikinci molar dişin açılanması ve Demirjian sınıflamasına göre hesaplanan daimi ikinci moların gelişim aşamasının etkinliğinin radyolojik olarak araştırılmasıdır. Gereç Yöntem: Çalışmamıza Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine Başvurmuş 2015-2022 yılları arasında en az bir daimi birinci molar dişini çektirmiş hastaların röntgenleri dahil edilerek retrospektif olarak 2772 panoramik radyografi (OPG) incelenmiş ve çalışma kriterlerine uyan ve klinik muayeneyi kabul eden 221 hasta kliniğimize davet edilmiştir. OPG'de; daimi ikinci molar dişin angulasyonu, daimi ikinci molar dişin Demirjian diş gelişim evresine göre gelişim aşaması, üçüncü molar diş varlığı/yokluğu değerlendirilmiştir. Klinik muayene sırasında daimi ikinci molar diş ile ikinci premolar arasındaki mesafe ölçülmüş, orta hat sapması ve antagonisti olmayan dişin overerüpsiyon durumu incelenmiştir. Elde edilen verilerin istatistiksel analizi için, IBM SPSS 25.0 (Statistical Product and Service Solutions, IBM, New York, Amerika) programı kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan 112'si erkek, 109'u kız toplam 221 hastada 313 daimi birinci molar diş çekimi incelenmiştir. Daimi birinci molar dişini çektiren hastalarda cinsiyet dağılımı açısından fark bulunamamıştır (p=0,840). Tek dişini çektiren hastaların sayısı, çoklu çekim yaptıranlardan fazla bulunmuştur. Başarılı kapanmanın gözlenmesi üst çenede alt çeneye göre fazla ve istatistiksel olarak fark anlamlı bulunmuştur (p<0,001). Üst çenede 8-10 yaş arası tam kapanmanın başarısı %87,1 ve alt çenedeki kapanma oranına göre daha yüksek olarak bulunmuş, farkın da istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0,001). Daimi ikinci molar dişler Demirjian gelişim sınıflamasına göre gruplara ayrılmıştır. Üst çenede kapanma başarısının diş gelişim evrelerine göre anlamlı farklılık gösterdiği ve erken evrede en yüksek oranda (Demirjian D) başarılı kapanma gözlendiği tespit edilmiştir (p<0,001). Alt çenede kapanma başarısının diş gelişim evrelerine göre anlamlı farklılık göstermediği saptanmıştır (p=0,434). Üst çenede kapanma başarısı bakımından diş açıları arasındaki fark anlamlı bulunamamıştır (p=0,812) . Başarılı kapanma en yüksek oranda mesial açılanmada (%80) görülmüştür. Alt çenede kapanma başarısı bakımından diş açıları arasında anlamlı farklılık olmadığı ve başarılı kapanmanın en yüksek oranda mesial açılanmada (34,2) görüldüğü tespit edilmiştir (p=0,494). Üst ve alt çenede üçüncü molar dişin varlığı ile başarılı kapanma arasında anlamlı bir ilişki olmadığı bulunmuştur (p=0,185, p=0,504). fakat alt çenede üçüncü molar varlığında daha yüksek oranda (%29,3) başarılı kapanma gözlenmiştir. Üst çenede tek bir daimi birinci molar diş çekimi ile balanslı çekim yapılmış hastaların orta hat sapma durumları karşılaştırılmış ve tek daimi birinci molar dişi çekilen hastalarda görülen orta hat sapması ile (%41,7), iki daimi birinci molar dişi çekilen hastalar arasında (%50,0) orta hat sapması bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p=0,356) . Alt çenede ise tek daimi birinci molar dişi çekilen hastalarda görülen orta hat sapması ile (%61,0) iki daimi birinci molar dişi çekilen hastalar arasında (%37,8) orta hat sapması bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,003). Üst çenede daimi birinci molar dişi çekilen hastaların antagonist dişinde overerüpsiyon görülme oranı %15,3 alt çenede daimi birinci molar dişi çekilen hastaların antagonist dişinde overerüpsiyon görülme oranı ise %27,8 bulunmuş ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p=0,016). Sonuç: Üst çenede daimi birinci molar diş çekimi sonrası spontan kapanma alt çeneye göre daha başarılı bulunmuştur. Alt çenede dişlerde mesial açılanmanın fazla olduğu; ikinci molar dişin gelişim aşamasının Demirjian sınıflamasına göre D olduğu veya üçüncü molar dişin var olduğu durumlarda başarılı kapanma diğer gruplara göre fazla bulunmuş olup, gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir. Bu konuda literatüre katkıda bulunacak daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Daimi birinci molar, diş çekimi, spontan yer kapanması
  • Öğe
    Yüksek doldurucu içeren akışkan kompozitlerin basitleştirilmiş cila sistemleri ile parlatıldıktan sonra yüzey özelliklerinin ve renk değişimlerinin incelenmesi
    (Ege Üniversitesi, 2023) Çalişkan, Mehmet Ali; Türkün, Lezize Şebnem
    Amaç: Yüksek oranda doldurucu içeren üç farklı akışkan kompozit rezin yüzeyine uygulanan iki basitleştirilmiş çarklı cila sisteminin yüzey pürüzlülüğüne, parlaklığına ve renk stabilitesine etkilerini değerlendirmektedir. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda G-aenial Universal Injectable (GUI-GC, Japonya), Omnichroma Flow (OF-Tokuyama, Japonya), Clearfil Majesty Flow (CMF-Kuraray, Japonya) ve NeoSpectra ST HV (NS-Dentsply Sirona, Almanya) kompozit rezinlerinden 24 adet disk (8x2mm; n=96) hazırlandı. Örneklerin bir tarafı kontrol yüzeyi olarak bırakılırken diğer yüzeyleri 30'ar saniye süreyle Twist Dia (TWD-Noritake, Japonya) veya Nova Twist (NOV-President, Almanya) ile cilalandı. Bir profilometre cihazı (Mitutoyo Surftest/ SJ-301, Tokyo, Japonya) ile yüzey pürüzlülüğü ve Glossmetre cihazı (Glossmeter PCE-SGM60 Plus, ABD) ile parlaklık ölçümleri yapıldı. Bu ölçümlerden sonra örnekler 7 gün boyunca kahve çözeltisinde bekletildi. Renk ölçümleri (?E) CIEL*a*b* sistemine göre; başlangıçta, yedi gün sonra ve yeniden cilalamadan sonra bir spektrofotometre cihazı (Vita Easyshade, Vident, Brea, ABD) ile yapıldı. Her gruptan ikişer örnek kullanılarak tüm aşamalarda yüzeylerin taramalı elektron mikroskop (SEM) görüntüleri alındı. Yüzey pürüzlülük ve parlaklık değerleri tek yönlü ANOVA testi, post-hoc Tukey Testi ve Pearson Korelasyon testleri ile analiz edildi. Renk değişim değerleri Paired-T-test, Independent T-test, Multivariate ANOVA ve Dunnett-t post-hoc testleri ile değerlendirildi (p<0.05). Bulgular: TWD ve NOV ile cilalanmış olan gruplar yüzey pürüzlülüğü açısından karşılaştırıldığında, sadece NS grupları arasında fark olduğu saptandı (p<0.05). TWD ve NOV ile cilalanmış olan gruplar yüzey parlaklığı açısından karşılaştırıldığında, tüm gruplarda fark olduğu saptandı (p<0.05). Renklenme sonrasında, TWD gruplarından NS en çok renk değiştiren grup olurken (?E=4.90); CMF en az (?E=2.59) olandı (p=0.009). NOV gruplarında OF (?E=3.34) ve NS (?E=3.14) benzer şekilde en çok renk değiştiren gruplar olurken; GUF ve CMF daha az (sırasıyla 2.38 ve 2.82) renk değişimi gösterdi (p>0.05). Tekrar cilalama sonrasında TWD gruplarında tüm malzemelerin renkleri ?E<2 değerine döndü. NOV gruplarında sadece NS grubu ?E<2 düzeyine ulaşırken diğer gruplar bu sınırın üzerindeydi ve OF ile NS için fark anlamlıydı (p=0.011). SEM görüntülerine göre grupların yüzeyleri başlangıçta farklı olsa da; cilalama, renklendirme ve tekrar parlatma sonrasında çok az değişiklik gösterdi. Sonuç: Yüksek dolduruculu akışkan kompozit rezinlerde basitleştirilmiş çarklı sistemler ile cilalama pürüzsüz yüzeyler oluşturdu ancak parlaklık değerleri tüm gruplar için düşük bulundu. TWD ve NOV gruplarında NS en çok renk değişimi gösteren grup olurken; CMF daha az renklenendi. Tekrar cilalama sonrasında tüm TWD grupları ?E<2 değerine ulaşırken, NOV gruplarında sadece NS grubu bu değere ulaştı.
  • Öğe
    Altı farklı glide path eğesinin vücut sıcaklığı simüle edilerek dinamik döngüsel yorgunluk dirençlerinin karşılaştırılması
    (Ege Üniversitesi, 2023) Çetin, Doğan; Türk Somer, Berivan Tuğba
    Amaç: Bu in vitro çalışmanın amacı; 6 farklı marka Ni-Ti glide path eğe sisteminin vücut sıcaklığı simüle edilerek dinamik döngüsel yorgunluk dirençlerini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada ProTaper Ultimate Slider (16-0.2), ProGlider (16-0.2), HyFlex EDM (15-0.3), HyFlex EDM (10-0.5), WaveOne GoldGlider (15-0.2) ve Trunatomy Glider (17-0.2) giriş yolu eğelerinin her birinden 12 adet olmak üzere toplam 72 eğe kullanıldı. Üretici firmanın önerdiği dönüş hızı ve torku ile 90°'lik eğim açısı, 2 mm kurvatür yarıçapı ve 1.5 mm kanal iç çapına sahip yapay paslanmaz çelik kanallarda dinamik döngüsel yorgunluk deney düzeneğinde kırılıncaya kadar çalıştırıldı. Vücut sıcaklığını simüle etmek için test düzeneğinde termostat kullanıldı. Eğelerin kırılma zamanı video kayıt sistemi ve dijital kronometre ile eş zamanlı olarak kaydedildi ve kırılana kadar geçen süre hesaplandı. Kırılan parçaların uzunluğu bir dijital mikro kumpas ile belirlendi. Eğelerin kırılma tiplerini belirlemek için 12 adet kırık eğe, taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile incelendi (n=2). Veriler Kruskal Wallis Varyans analizi ile değerlendirildi (p<0.05). Eğelerin sağ kalım sürelerini belirlemek için Weibull analizi yapıldı. Bulgular:Çalışmamızın istatiksel analiz sonuçlarına göre eğelerin kırılma süreleri arasındaki farklar anlamlı bulunmuştur.Kırılma süresi en az olan 66.08 ± 15.21 s ile Trunatomy Glider eğesidir.Kırılma süresi en fazla olan 1090.25 ± 260.65 ile ProGlider Glide Path eğesidir.HyFlex EDM 10/0.5 eğesi 141.91 ± 50.04 s, HyFlex EDM 15/0.3 545.16 ± 98.90 s , ProTaper Ultimate Slider 385.91 ± 87.89 s ve WGG 988.91 ± 182.18 s kırılma süresine sahiptir. İstatistiksel olarak Trunatomy Glider eğesi ile HyFlex EDM(10-0.5) eğesi arasında anlamlı bir fark yoktur.ProGlider ve WGG eğeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fak yok iken Trunatomy eğesi ile aralarında anlamlı fark bulunmuştur. ProTaper Ultimate Slider HyFlex EDM 15/03 eğeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yok iken ProGlider ile arasında anlamlı bir fark bulunmuştur. HyFlex EDM (15-03) ve (10-0.5) eğeleri arasında kırılmaya kadar geçen süreleri arasında anlamlı fark bulunmuştur. Çalışmamıza göre kırık parçaların ortalama uzunlukları ölçüldüğünde 6 grup arasında anlamlı bir fark bulunmadı. Kırılan parça ortalama uzunluğu 3.95 mm ile en fazla olan HyFlex EDM (10-0.5) tir ve en az olan 3.17 mm ile TruNatomy Glider path eğesidir. Sırasıyla HyFlex EDM (15-0.3), ProTaper Ultimate Slider, ProGlider ve WGG'nin kırılan parça uzunlukları 3,49 mm, 3,70 mm, 3,20 mm ve 3,45 mmdir. Ayrıca SEM kullanılarak yapılan kırık yüzeylerin analizi ile kırılmaların döngüsel yorgunluk sonucu oluştuğu belirlenmiştir. Sonuç: Çalışmamıza göre üretim şekilleri, alaşımın özellikleri, eğenin uç çapı, eğenin koniklik açısı ve eğelerin kanal içi sıcaklıkta hangi fazda bulundukları gibi faktörler eğelerin döngüsel yorgunluk direncini etkilediği gözlendi.
  • Öğe
    İlaçlara bağlı çene kemiği osteonekrozu hastalarında alveoler kemiğin panoramik radyografi ve konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile kalitatif ve kantitatif değerlendirilmesi
    (Ege Üniversitesi, 2023) Aslan, Elif; Önem, Erinç
    Amaç: İlaçlara bağlı çene kemiği osteonekrozu (MRONJ) hastalarına ait panoramik radyografi (PR) ve konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) görüntüleri kullanılarak kalitatif ve kantitatif alveoler kemik parametrelerinin değerlendirilmesi ve sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırılmasıdır. Yöntem: PR ve KIBT görüntüleri bulunan 24 MRONJ hastası ile 22 sağlıklı kontrol çalışmaya dahil edildi. MRONJ hastalarına ait PR ve KIBT görüntüleri, on kalitatif ve yedi kantitatif parametre açısından değerlendirildi. Kantitatif parametrelerin analizi için trabeküler kemikte üç ve kortikal kemikte iki ilgili bölge (ROI) kullanıldı. PR ve KIBT'nin MRONJ'un kalitatif bulgularını saptama performansı Fisher's Exact testi kullanılarak karşılaştırıldı. İki görüntüleme yönteminde de MRONJ'dan etkilenen kemik ile sağlıklı kemiğe ait kitle ortalamalarının ve ROI'lerin karşılaştırılması amacıyla bağımsız örneklem t-testi kullanıldı. MRONJ hastaları, KIBT görüntülerinde saptanan kalitatif bulgu sayılarına göre üç gruba ayrıldı ve kantitatif bulgular üç grup arasında ANOVA testi kullanılarak karşılaştırıldı (p<0,05). Bulgular: MRONJ hastalarına ait PR ve KIBT görüntülerinde en sık rastlanan kalitatif bulguların osteoliz, osteoskleroz ve mandibular kortikal kemik erozyonu olduğu belirlendi. KIBT görüntüleri, mandibular kortikal kemik erozyonu ve periosteal yeni kemik oluşumunu saptamada PR'ye kıyasla yüksek performans gösterdi (p<0,05). İki görüntüleme yönteminde de MRONJ hastalarını sağlıklı kontrollerden ayırt edebilen tek kantitatif parametrenin MKK olduğu saptandı (p<0,05). FB, lakünarite, OGD, BA/TA ve Tb.Sp'nin sadece PR görüntülerinde MRONJ hastalarını sağlıklı kontrollerden ayırabildiği gözlendi (p<0,05). MRONJ hastalarının ve sağlıklı kontrollerin KIBT görüntülerinde gerçekleştirilen radyomorfometrik ölçümler arasında fark bulunmadı (p>0,05). Bununla birlikte, KIBT görüntülerinde FB, OGD, BA/TA ve Tb.Sp, farklı sayıda kalitatif bulguya sahip MRONJ hastalarında MRONJ'dan etkilenen kemiği ayırt edebildi (p<0,05). MRONJ'dan etkilenen kemiğin saptanmasında en yüksek başarıya sahip ROI'nin, mental foramenin distalinde ve inferior alveoler kanalın üstünde kalan trabeküler kemik bölgesi olduğu bulundu (p<0,05). Sonuç: MRONJ'un kalitatif bulgularının değerlendirilmesinde KIBT daha iyi performans gösterdi. PR, MRONJ'dan etkilenen kemiği sağlıklı kemikten ayırt etmede daha yüksek başarıya sahipken KIBT, MRONJ'dan farklı şiddette etkilenen kemiğin kantitatif parametreler ile saptanmasında daha iyi performansa sahipti. Bununla birlikte, dental radyografik görüntüler kullanılarak MRONJ'dan etkilenen kemiğin ayırt edilmesinde, tanıya yardımcı olabilecek radyografik belirteçlerin seçimine yönelik bir protokol oluşturulması gerektiği açıktır.
  • Öğe
    Diş hekimlerinin molar insizör hipomineralizasyonuna ilişkin bilgi, tutum ve tedavi yaklaşımlarının değerlendirilmesi
    (Ege Üniversitesi, 2023) Bostan, Betül; Önçağ, Rüştü Özant
    Amaç: Bu araştırma, diş hekimliği öğrencileri ile diş hekimlerinin; molar insizör hipomineralizasyonuna ilişkin algı, bilgi ve yönetim stratejilerinin değerlendirilmesini, bu konu hakkındaki farkındalıklarının arttırılmasını amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: Diş hekimliği öğrencileri, pratisyen ve uzman diş hekimlerinden oluşan 420 katılımcıya, 30 sorudan oluşan anket formu elektronik ortamda online olarak uygulandı. Elde edilen verilerin istatistik analizi için IBM SPSS Statistics 25.0 programı kullanıldı. Tüm hipotez kontrolleri 0,05 önem seviyesinde iki yönlü olarak uygulandı. Bulgular: Elde edilen sonuçlara göre pratisyen diş hekimlerinin %50,5'inin MIH hakkında fikir sahibi olmadığı gözlendi. Çocuk diş hekimlerinin klinik muayenede, pratisyen diş hekimleri ve diğer uzmanlara göre daha sık hipomineralize dişler teşhis ettiği saptandı. Katılımcıların %75,9'unun MIH insidansının son yıllarda arttığını düşündüğü tespit edildi. Çocuk diş hekimlerinin MIH konusundaki teorik bilgi ve klinik tecrübelerini, dişi hekimliği öğrencileri, pratisyen diş hekimleri ve diğer uzmanlara göre daha yeterli bulduğu saptandı. Katılımcılar çoğunlukla MIH ile ilgili etiyoloji, tanı ve tedavi konularının tamamında eğitim ihtiyacı olduğunu düşündükleri saptandı. Sonuç ve Öneriler: Araştırma sonuçlarımız doğrultusunda, lisans ve lisansüstü eğitimde MIH'ın tanı ve tedavisine yönelik kapsamlı ve daha sistematik bir eğitim verilmesi faydalı olacaktır. Bu çalışmanın sonuçları, önümüzdeki yıllarda MIH konusunda hangi bilgi boşluklarının ve eğitim eksikliklerinin doldurulması gerektiğine ilişkin bir kanıt ve rehber olacaktır.
  • Öğe
    Biyoseramik esaslı bir kök kanal patının kanal tedavisi yenilemesi sırasında ultrasonik uçlarla sökülebilirliğinin değerlendirilmesi
    (Ege Üniversitesi, 2023) Gül, Ayşenur Kiziltaş; Miçooğulları, Seniha Senem
    Çalışmamızın amacı alt çene küçük azı dişlerinde biyoseramik esaslı kök kanal patı kullanılarak tamamlanmış kök kanal dolgularının ultrasonik uç ile kök kanalından uzaklaştırılabilirliğinin değerlendirilmesidir. Çalışmamızda 32 adet alt çene küçük azı dişi kullanıldı. Çalışmaya apeksin 5 mm koronalindeki bukkolingual çapı meziodistal çapının iki katı fazlası olan dişler oval kanallı olarak kabul edilip dahil edildi. Çalışmada standardizasyon sağlayabilmek için dişlere 14 mm olacak şekilde dekoranasyon işlemi yapıldı. Örnekler .04 açılı 40 numara döner eğe ile şekillendirilip, tek kon tekniği ile Ah Plus Biyoseramik kök kanal patı (Dentsply Sirona, Charlotte, NC) kullanılarak dolduruldu. Örneklere ait periapikal radyografiler meziodistal ve bukkolingual yönlerden alındı. Kök kanal yenileme tedavileri için her bir örnekte R25 eğesi ile çalışma boyuna ulaşım sağlanmasının ardından, çalışmada kök kanalını şekillendirmek için kullanılan 40.04 ve sonrasında R50 kök kanal eğesi kullanılarak kök kanal dolgu sökümü ve yeniden şekillendirme işlemi yapıldı. Ardından gruplar 'Eğe ile söküm grubu (kontrol grubu)' ve 'Ultrasonik uç ile söküm grubu' olmak üzere ikiye ayrıldı (n:16). Eğe ile söküm grubundaki örneklere R50 döner eğesinden sonra farklı bir işlem uygulanmadı. Ultrasonik uç ile söküm grubundaki örneklerde ise R50 döner eğesinden sonra E4D ultrasonik uç (Woodpecker Medical Instrument Co, Guilin, China) uygulandı. Ardından tüm örneklerden meziodistal ve bukkolingual yönlerden olmak üzere yeniden periapikal radyografiler alındı. Başlangıç ve final periapikal radyografilerinin görüntüleri bilgisayara aktarıldı ve ImageJ görüntü yazılımı (National Institutes of Health, USA) ile hem kanal sökümü öncesi kök kanal dolgusunun hem de kök kanal sökümü sonrası kalan kanal dolgu materyalinin alan hesaplamaları yapıldı. Dolum sonrası kök kanal dolgusunun alanlarında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmedi (p> 0.05). Kök kanal sökümü sonrası ölçümlerinde ise ultrasonik uç ile söküm grubunda kalan dolgu materyali istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha az bulundu (p<0.05). Bu bulgulara göre, biyoseramik esaslı kök kanal patı ile kök kanal dolumu yapılmış vakalarda yeniden kök kanal tedavisi uygulamalarında dolgu materyalinin uzaklaştırılmasında ultrasonik uç kullanımının söküm etkinliğini arttırdığı sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    Farklı materyal ve tekniklerle üretilen implant abutment materyallerinin afm ve sem ile yüzey pürüzlülüklerinin karşılaştırılması ve mikrobiyolojik tutulumlarının incelenmesi
    (Ege Üniversitesi, 2023) Selamet, Serter Mert; Övül Kümbüloğlu, Tomurcuk
    Amaç: Bu çalışmada farklı materyal ve metodlarla üretilen abutmentların Atomik Kuvvet Mikroskobu (AFM) ve Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) analizleri sonucunda yüzey pürüzlülüklerinde ve mikrobiyolojik analizlerinde Streptococcus Mutans ve Candida Albicans tutulumları arasında fark olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada kullanılan materyal/teknik kombinasyonları olarak; Döküm yöntemiyle üretilmiş Metal Alaşımı (Cr-Co), CAD-CAM Milling yöntemiyle üretilmiş Metal Alaşımı (Cr-Co), CAD-CAM Milling yöntemiyle üretilmiş Titanyum (Grade 5), CAD-CAM Milling yöntemiyle üretilmiş Zirkonya, CAD-CAM Milling yöntemiyle üretilmiş ve anodizasyon metoduyla renklendirilmiş Titanyum, Lazer-Sinterizasyon yöntemiyle üretilmiş Metal Alaşımı (Cr-Co) ve kontrol grubu olarak fabrikadan temin edilen stock abutmentlar (Grade 5) kullanılmıştır. Yapılan güç analizine göre her bir grup başına 7 adet olmak üzere toplam 49 adet örnek 5 mm x 2 mm boyutlarında disk şeklinde hazırlanmıştır. Her bir gruba üretim sonrası standardize bir şekilde literatürde tarif edilen metodlarla tesviye ve cila işlemleri uygulanmıştır. Hazırlanan her bir örnek öncelikle AFM ve sonrasında da SEM kullanılarak incelenmiş ve elde edilen yüzey özelliklerine ait değerler kaydedilmiştir. Elde edilen bu bulgular istatistiksel olarak Kruskal-Wallis testi ve Non-parametrik testler ile değerlendirilmiştir. Ardından tüm gruplara grup başına 3 adet örnek olmak üzere S. Mutans ve C. Albicans kullanılarak 8 saat ve 24 saat olmak üzere ekim yapılarak geçen süre sonundaki toplam mikroorganizma miktarı sayılmıştır. Elde edilen veriler kaydedilmiş ve bulgular istatistiksel olarak ANOVA ve Tukey HSD testleri ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Yüzey pürüzlülüğü parametreleri incelendiği zaman gruplar arasında Ra, Rq ve Rmax değerleri için istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p<0.05). Ra değeri en düşük Cr-Co Lazer sinter 0,004 ?m (±0,001) en yüksek ise Zirkonya Milling grubunda 0,112 ?m (±0,055) bulunmuştur. Rq değeri en düşük Cr-Co Lazer sinter 0,007 ?m (±0,001) en yüksek ise Zirkonya Milling grubunda 0,1428 ?m (±0,067) bulunmuştur. Rmax değeri en düşük Cr-Co Lazer sinter 0,133 ?m (±0,039) en yüksek ise Zirkonya Milling grubunda 1,035 ?m (±0,438) bulunmuştur. Mikrobiyolojik ekim ve sayım işlemleri sonrası S. Mutans 24 saat içerisinde en çok Zirkonya Milling (5,87 ±0,08) en az Milling Cr-Co (4,04 ±0,11) ve 8 saat içerisinde en çok Zirkonya Milling (5,24 ±0,24) en az ise Döküm Cr-Co grubunda (4,52 ±0,14) birikmiştir. Mikrobiyolojik ekim ve sayım işlemleri sonrası C. Albicans 24 saat içerisinde en çok Milling Ti Grade 5 Stock (6,41±0,03) en az Milling Ti Grade 5 Anodizasyon grubunda (6,13±0,03) ve 8 saat içerisinde en çok Milling Ti Grade 5 Stock (6,43±0,04) en az ise Milling Ti Grade 5 Anodizasyon (5,15±0,03) grubunda birikmiştir. Sonuç: Zirkonya Milling ile üretilmiş diskler her üç yüzey pürüzlülüğü parametresi için diğer gruplarla karşılaştırıldığında en yüksek yüzey pürüzlülüğü değeri göstermiştir. Mikrobiyolojik olarak tutulum incelendiğinde hem 8 saatte hem de 24 saatte S. Mutans ve C. Albicans için örnek grupları arasında anlamlı fark vardır. Yüzey pürüzlülüğünün ve mikrobiyal tutulumun her grupta istatistiksel olarak anlamlı farka sahip olması vakalara göre materyal seçiminde hekimler için yönlendirici olabilir.
  • Öğe
    Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi endodonti anabilim dalı kliniğinde yapılmış iki farklı kanal içi fiber post uygulamasının değerlendirilmesi: retrospektif çalışma
    (Ege Üniversitesi, 2023) Kuşçu, Ecem; Kaval, Mehmet Emin
    Amaç: Bu çalışmanın amacı Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı'nda Ocak 2020- Aralık 2022 tarihleri arasında, farklı zamanlarda gerçekleştirilen iki farklı tipteki kanal içi fiber post uygulamasının değerlendirilmesi ve başarı tablosunun ortaya çıkarılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı'nda farklı zamanlarda uygulanan Splendor SAP (Splendor SAP; Angelus, Londrina PR, Brasil) ve Reforpost (Reforpost Glass Fiber; Angelus, Londrina PR, Brasil) fiber post sistemleri arşiv taraması ile değerlendirildi. Fiber post uygulanmış 220 dişin radyografları her iki fiber post sistemi için ayrı ayrı incelendi. Olguların tedavi zamanına ait bilgiler dijital hasta takip sisteminden elde edildi. Hastaların yaş ve cinsiyet olarak sosyodemografik bulguları incelendi. 220 dişin lokalizasyonu analiz edildi. 220 olguda tedavi bitim filmi üzerinden kökü çevreleyen kemik seviyesinin köke oranı, postun uzun aksının kök kanal trajesi ile olan açısı, post uzunluğunun kök kanal uzunluğuna oranı ve post çapının kök çapına oranı; İmageJ yazılımı kullanılarak üç kez ölçüldü ve bu ölçümlerin ortalaması alındı. Fiber post ve güta perka arasında boşluk varlığı, fiber post ve kök kanal dentini arasında uyumsuzluk olup olmadığı da tedavi bitim filmi üzerinden incelendi. Kontrol filminden, takip süresi, kanal tedavisi tamamlanması ile post uygulaması arası geçen süre, diş ve postun sağkalımı (=başarı), üst restorasyon şekli, proksimal kontak varlığı/tipi, kırık varlığı/tipi bulgularına bakıldı. Tüm bu verilerin fiber postun sağkalımına etkileri değerlendirildi. İstatistiksel analizler için IBM SPSS Statistics Version 25 (IBM©Corp., Armonk, NY, ABD) paket programı kullanıldı. Tanımlayıcı istatistik olarak ortalama, standart sapma, minimum-maksimum değerler, yüzdeler, çapraz tablolar ve frekans tablolarından yararlanıldı. Gruplar arasındaki ilişkiler pearson ki-kare testi ile değerlendirildi. Gruplar bağımlı olduğu durumlardaki çapraz tablolarda Mc Nemar analizi kullanıldı. Tüm testler için istatiksel anlamlılık düzeyi 0,05 olarak belirlendi. Bulgular: Yapılan analizler sonucunda sağkalım oranı, yaş, diş tipi ve lokalizasyonu, üst restorasyon tipi, kırık varlığı, post uzunluğunun kök kanal uzunluğuna oranı, kök-kemik seviyesi, postun kök kanal trajesi ile açısı, kanal tedavisi ile post uygulanması arası geçen süre ve proksimal kontaklar açısından bu iki grup birbiri ile karşılaştırıldığında istatiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı tespit edilmiştir (p>0.05). Cinsiyet, takip süreleri, post çapının kök çapına oranı, fiber post ile güta perka arasındaki boşluk varlığı, fiber post ile kök kanal duvarları arasındaki uyumsuzluk varlığı açısından iki grup birbiri ile karşılaştırıldığında aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Cinsiyet dağılımı incelendiğinde Splendor SAP grubunda kadın-erkek sayıları eşit iken Reforpost grubunda kadın sayısı daha fazladır. Reforpost grubunda, post ile guta perka arası boşluk olan 20 olgu ve post ile kanal duvarları arasında uyumsuzluk olan 12 olgu tespit edilmiştir. Splendor SAP grubunda ise boşluk ve uyumsuzluk tespit edilen olgu mevcut değildir. Fiber post çapının kök çapına oranı Splendor SAP grubunda daha yüksektir. Reforpost grubunda takip süresi ortalaması Splendor SAP grubuna göre daha yüksektir. Reforpost grubunda takip sürelerinin sağkalım üzerine olan etkileri istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Kanal tedavisi ile post uygulanması arası geçen sürenin Splendor SAP grubunda sağkalıma etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulunurken (p<0.05), Reforpost grubunda anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir. Reforpost grubunda post ile kök kanal duvarları arasındaki uyumsuzluk varlığının sağkalıma etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş (p<0.05), ancak Splendor SAP grubunda anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir. Sonuç: Çalışmamız sınırları dahilinde Splendor SAP grubunda %99,1 oranında, Reforpost grubunda %96,4 oranında sağkalım oranı tespit edilmiştir. Splendor SAP grubunda kök kanal sistemine uyum Reforpost grubuna göre daha yüksek bulunmuştur. Reforpost grubunda post ile kök kanal duvarları arasındaki uyumsuzluk artışı sağkalımı olumsuz yönde etkilemiştir. Splendor SAP grubunda kanal tedavisinin tamamlanması ile post uygulanması arasında geçen sürenin dişlerin sağkalımını anlamlı düzeyde düşürdüğü görülmüştür. Takip süresi arttıkça başarının anlamlı düzeyde düştüğü görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Fiber post, radyografik değerlendirme, sağkalım.
  • Öğe
    Endoxal irrigasyon solüsyonunun moleküler iç etkileşiminin; QMix, edta-klorheksidin ve sitrik asit-klorheksidin karışımları ile ftır ve uhplc kullanılarak karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi
    (Ege Üniversitesi, 2023) Baykara, Melis; Kaval, Mehmet Emin
    Amaç: Çalışmamızın amacı; herhangi bir literatür verisi bulunmayan, etilen diamin tetraasetik asit ve klorheksidin diglukonat içeren yeni bir endodontik solüsyonun (Endoxal) antiseptik içerik miktarını ve temel iç etkileşimlerini; QMix solüsyonu ve deneysel olarak hazırlanmış EDTA-klorheksidin ile sitrik asit-klorheksidin karışımlarıyla karşılaştırmalı olarak kalitatif ve kantitatif olarak analiz etmektir. Gereç Yöntem: Bu tez çalışmasında endodontik ürünler ve deneysel çözeltiler kullanıldı. Kontrol grubu olarak %2 CHX çözeltisi kullanıldı. Test grubu 1'de deneysel olarak %15 EDTA + %2 CHX çözeltisi ve Test grubu 2'de deneysel %20 SA + %2 CHX çözeltisi oluşturuldu. Test grubu 3, içeriğini ve iç etkileşimlerini analiz etmek istediğimiz yeni Endoxal solüsyonu ve test grubu 4 için de benzer içeriğe sahip olan QMix solüsyonu kullanıldı. Bu test gruplarına sırasıyla; dijital pH metre, FTIR ve UHPLC cihazlarıyla ölçümler yapılmış ve sonuçlar kaydedilmiştir. Bulgular: Oluşturulan deneysel çözeltilerden T1 grubunda beyaz çökelti oluşumu izlenmiştir. Kontrol grubu olan CHX'in pH'ı 6,08 iken T1 10,6 ve T2 1,81 çıkmıştır. Endoxal ve QMix çözeltilerinin pH'ı sırasıyla 7,82 ve 7,64 olarak ölçülmüştür. HPLC sonuçlarında Endoxal içindeki CHX miktarı 313,26 ppm ve QMix içeriğindeki CHX miktarı 31,11 ppm olarak bulunmuştur. Endoxal solüsyonunun CHX içeriği QMix'in yaklaşık 10 katı olarak tespit edilmiştir. FTIR analizinde Endoxal ve QMix grafikleri örtüşmekte olup deneysel T1 çözeltisinin grafiği ile arasında büyük farklar vardır.
  • Öğe
    Alt yirmi yaş diş kökleri ve inferior alveolar kanal ilişkisinin panoramik radyografi görüntüleri üzerinde belirlenmesinde yapay zekâ destekli öğrenme modeli geliştirilmesi
    (Ege Üniversitesi, 2023) Ulusoy, Ali Canberk; Karaca, Betül
    Amaç: Bu projenin amacı; radyolojik öznitelikler temel alınarak oluşturulan yapay zekâ algoritması kullanarak mandibular 3. molar diş (M3) ile inferior alveolar kanal arasındaki gerçek temas ilişkisini belirlenmesidir. Yöntem: Bu çalışma, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'nin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) arşivinde bulunan, görüntüleme alanında en az bir mandibular 3. molar dişin bulunduğu 1010 hastaya ait görüntüler üzerinde odaklanmaktadır. Görüntüler en fazla 3 ay içerisinde çekilen panoramik radyografi (PR) görüntüleriyle eşleştirildikten sonra panoramik görüntülerde yer alan İAK ve M3 ayrı şekilde poligonal bir koordinat sistemi kullanarak etiketlendi. Hastalara ait KIBT görüntüleri, İAK ve M3 arasındaki gerçek temas ilişkisinin belirlenmesinde altın standart olarak kullanılmıştır. Etiketlenen görüntüler görüntü işleme algoritmaları kullanılarak Rood ve Shehab'ın önerdiği 7 radyolojik kriteri (Kökler üzerinde kararma, köklerin yön değiştirmesi, köklerde daralma, bifid apeks, İAK'ın kortikal sınırında kesinti/kayıp, İAK'ın seyrinin değişmesi ve İAK'da ani daralma), öznitelik olarak tanımlanarak değerlendirildi ve sonuçlar sayısal olarak ifade edildi. Çalışmada 4 farklı yöntem kullanılarak çeşitli yapay zekâ algoritmaları oluşturuldu ve bu yöntemlerin farkları sonuçlarıyla birlikte değerlendirildi. Bulgular: Uygulanan 4 farklı yöntem arasından en yüksek başarıyı özniteliklerin kullanıldığı ANN modeli göstermiştir. 30 eğitim döngüsü ile ortalama sonuçlar şu şekilde hesaplanmıştır: doğruluk %85,45; duyarlılık %91,61; özgüllük %88,57; kesinlik %93 ve F1 %90,76. En yüksek başarı gösteren CNN modelinde ise 30 eğitim döngüsü ile elde edilen ortalama sonuçlar: doğruluk %81,7; duyarlılık %93,8; özgüllük %46,8; kesinlik %84,3 ve F1 %88,5 olarak elde edilmiştir. Sonuç: Çeşitli CNN ve ANN modellerinin kullanıldığı çalışmamızda, öznitelik gibi çeşitli sayısal verilerin sunulduğu durumlarda ANN modellerinin, CNN modellerine göre daha yüksek başarı gösterebildiği gösterilmiştir.