Yazar "Göker, Erdem" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe AtT20/D16v-F Kortikotrop adenom hücre hattında AT-101 ve pasireotide kombinasyonunun sitotoksik, apoptotik ve hormon sentezi üzerine olan etkilerinin araştırılması(Ege Üniversitesi, 2014) Karaca, Burçak; Atmaca, Harika; Bozkurt, Emir; Göker, ErdemAT-101, Pasireotide, Apoptozis, Sitotoksisite, ACTH.;AT-101, Pasireotide, Cytokine profile, Cytotoxicity, ACTH;Çalışmamızın amacı; AT-101 ve Pasireotide pitüiter adenom hücrelerinde hücre proliferasyonu, apoptozis, ACTH hormon salınımı ve apoptotik rnoleküller üzerine etkisinin olup olmadığının araştırılmasıdır. Fare AtT- 20/D16v-F2 kortikotrop adenom hücreleri, AT-101'in (-/- gossypol, 0.5-30 i_ıM) ve Pasireotide'in (5-100 gM) artan konsantrasyonları ile tekli olarak 1 2-24-48-72 saat süreyle muamele edildi. Hücre canlılığı, "XTT Cell Proliferation Assay" ile değerlendirildi. Apoptozis, "Cell Death Detection Elisa Plus Kit" ile değerlendirildi ve "Caspase-Glo 3/7 Assay" ile doğrulandı. AT-101 ve Pasireotide'in, AtT-20 kortikotrop hücrelerde zamana ve doza bağımlı bir şeklide hücre proliferasyonunu engellediği görüldü. AT-101 ve Pasireotide'in 24. saatteki IC50 değerleri sırasıyla 10.7 gM ve 28 IİM olarak bulundu. AT-101 ve pasireotide'in ardışık kombinasyonunda, Histon-DNA fragınentasyonunda gözlenen maksimum değer %81 idi. Aynı şekilde Kaspaz3/7 aktivitesinde de aynı değerler gözlendi (p<0.05). AT-101 ve pasireotide ile muamele edilmiş AtT-20 hücrelerinde ACTH sekresyonunu inhibe ettiği gözlendi. PCR array yöntemiyle apoptotik moleküllere bakıldığında ise 84 farklı molekül içinden 15 tanesinin istatistiksel olarak anlamlı değişim gösterdiği belirlendi. AT-1 Ol ve Pasireotide k on-ı b ina s y o nunun, Cushing hastalığının tedavisinde yeni bir tedavi seçeneği olarak ileri çalışmalarla değerlendirilebileceğini düşünüyoruz.Öğe Boric Acid Treatment Strengthens the Cytotoxic Effect of Sorafenib on Triple Negative Breast Cancer Cell Lines(2023) Kahraman, Erkan; Göker, ErdemIn recent years, it has been demonstrated that combinational therapies have shown promising results in the treatment of triple negative breast cancer. However, the effect of the sequential combination of sorafenib with boric acid on cell viability in triple negative breast cancer cell lines is unknown. Thus, the present study aims to investigate the effects of sequential treatment of boric acid and sorafenib on cell viability in triple negative breast cancer cell lines. MDA-MB-231 cells were used in our study. Sorafenib was treated to the cells at a dose range of 0.5-16µM, and boric acid at 1-160mM. Changes in cell viability were determined using by MTT analysis at 24,48 and 72 hours. Cell viability decreased statistically significantly at 4µM and above doses of sorafenib, and 5mM and above doses of boric acid (pÖğe COVID-19 Pandemic is More Dangerous Than We Think(2022) Mıdık, Mustafa Murat; Çetin, Denis; Şanlı, Ulus; Karaca, Burçak; Göker, Erdem; Almuradova, ElvinaObjectives: The Coronavirus disease-19 (COVID-19) pandemic continues to pose a threat to humanity without pausing. The difficulties in the diagnosis and treatment of cancer patients arising from the outbreak are worrisome. Methods: The data of 1060 adult patients who applied to the Department of Medical Oncology with the new diagnosis of solid cancer between February 2019 and March 2021 were analyzed retrospectively. Applications between February 2019 - 2020 were defined as pre-pandemic, and those between March 2020 - 2021 were defined as post-pandemic group. Groups were compared according to demographic characteristics, cancer types, stages, time to treatment initiation, and reasons for the delay in medical treatment. Results: There were 711 (54% female, 46% male) applications in the pre-pandemic period and 349 (48.4% female, 51.6% male) in the post-pandemic period (p<0.001) with no difference according to age and gender distribution. In the post-pandemic period, decreases to hospital admission were observed in all cancer types except lung and central nervous system cancers. The frequency of stage 4 disease at diagnosis increased significantly compared to the prepandemic period (p=0.039). Postpones in surgical procedures due to the pandemic conditions was the most common cause of medical treatment delay, while pandemi-phobia was the second leading cause. Conclusion: This study revealed that the COVID-19 pandemic has severely limited the newly diagnosed cancer applications. At the same time, the increase in the frequency of stage 4 disease at the time of diagnosis with the pandemic may be a harbinger of increased mortality.Öğe Gastric Adenocarcinoma Mimicking Plasmacytoma During the Course of Multiple Myeloma(MM) in a Geriatric Patient(2016) Görgün, Gülnur; Alp, Alper; Görgün, Mehmet; Elbi, Hüseyin; Göker, ErdemMultiple myeloma genellikle kemik iliği kökenli monoklonal plazma hücrelerinin neoplastik proliferasyonudur. Birçok organda fonksiyon bozukluklarına yol açabilir. Multiple myelomlu hastalarda ikincil kanserler nadir olmamakla birlikte mide kanseri ve multiple myelom birlikteliğine literatürde az rastlanılmaktadır. İkincil kanser riski multiple myelomlu hastaların izleminde akılda tutulmalıdırÖğe Günümüzde hodgkin hastalığında evreleme laparotomisinin yeri(1998) Kapkaç, Murat; Kılıç, Murat; İçöz, Gökhan; Ersin, Muhtar Sinan; Göker, Erdem; Akyıldız, MahirOcak 1985-Ocak 1995 döneminde, Ege Üniversitesi Genel Cerrahi Kliniği'nde Hodgkin Hastalığı nedeniyle evreleme laparotomisi yapılan hastalarda bu operasyonun uygulanma amacı ve gerekliliği retrospektif olarak gözden geçirildi. Yaşları 15 ile 64 arasında değişen (Ortalama, 38.2 yıl) 19'u erkek, 9'u kadın toplam 28 hasta incelendi. Hastalarda postoperatif morbidite ya da m ortalite gözlenmezken ortalama hastanede ortalama kalış süresi 5 gün olarak hesaplandı. Preoperatif olarak yapılan ultra-sonografi, tomografi, karaciğer fonksiyon testleri ile laparotomi sonuçlan karşılaştırıldı ve laparoto-minin gerekliliği irdelendi. Histopatolojik inceleme sonrasında 12 hastada (%43) diafragma altı tutu-lum saptandı. Preoperatif evreleme ile histopatolojik sonuçlar karşılaştırıldığında 7 olguda (%25) düşünülenden ileri, 3 olguda (%11) düşünülenden geri evre bulundu. 18 (%64) olguda preoperatif ve postoperatif evreleme korelasyon gösterdi.Öğe Hepatosellüler karsinom hücrelerinde tamoksifen ve sorafenib'in birlikte antikanserojen etkisinin araştırılması(Ege Üniversitesi, 2023) Bozkurt, Çağlayan; Göker, ErdemGiriş ve Amaç: Hepatosellüler kanser (HSK), dünya çapında en sık teşhis edilen altıncı kanser ve kansere bağlı ölümlerin üçüncü sıradaki nedenidir. Erkeklerde HSK insidans ve ölüm oranları bakımından kadınlara kıyasla 2-3 kat daha yüksektir. Yapılan çalışmalarda, östrojenin sinyal yolaklarının çeşitli mekanizmalar ile HSK'yı önleyebileceği gösterilmiştir. Bu düşünce temel alınarak selektif östrojen reseptör modülatörü olan tamoksifen geçmiş yıllarda HSK tedavisinde kullanılarak başlangıçta umut verici sonuçlar elde edilmiş ancak izleyen çalışmalarda etkisiz olduğu sonucu bildirilmiştir. 2008 yılında SHARP çalışmasında HSK tedavisinde elde edilen sorafenib yanıtı hastalığın tedavisinde dönüm noktası olmuş, yeni çalışmalarda diğer hedefe yönelik ajanlara ve immun kontrol noktası inhibitörlerine yoğunlaşılmıştır. Ancak günümüzde HSK için onaylanan birinci ve ikinci basamakta kullanılan ajanların maliyeti yüksek olmakla birlikte dünya genelinde tüm hastaların bu ajanlara ulaşım şansı eşit değildir. Kanser tedavi araştırmalarında yeni ajan geliştirme ve klinik olarak kullanıma sunulma süreci uzun ve maliyetli bir süreçtir. Bu durum bize etki mekanizması ve yan etkileri bilinen, uzun yıllardır klinik kullanımda olan ajanlarla yeni kombinasyonların yapılması gerekliliğini düşündürmektedir. Bu anlayışla literatürde sorafenibin sitotoksisitesini arttırabileceğini düşünülen moleküllerle yapılmış farklı çalışmalar bulunmaktadır. Çalışmamızda, günümüzde ileri evre HSK tedavisinde referans tedavilerinden olan sorafenib ve geçmiş yıllarda klinik olarak çelişkili sonuçlar bildirilen tamoksifenin kombine kullanımının insan HSK hücre hattı HuH-7 hücreleri üzerindeki canlılığa olan etkileri araştırılmıştır. Bu çalışma, sorafenib ve tamoksifen kombinasyonunun insan HSK hücre dizilerinde etkisinin araştırıldığı ilk çalışmadır. Materyal ve Metod: Bu çalışma, Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesi Tıbbi Onkoloji Araştırma Laboratuvarı'nda gerçekleştirilmiştir. Çalışmamızda insan kaynaklı hepatosellüler hücre hattı olan HuH-7 hücre dizileri kullanılmıştır. Sorafenib (1-16 ?M) ve tamoksifen (7.5-20 ?M) değişen konsantrasyonlarda ayrı ayrı ve kombine olarak 48. ve 72. saatte hücre canlılığına olan etkisi MTT testi ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmamızda tamoksifen ve sorafenib tek başlarına kullanımda doz ve zaman bağımlı olarak hücresel canlılığı azaltmıştır. HuH-7 hücre hattındaki IC50 değerleri 48. ve 72. saatlerde sorafenib için sırasıyla 3.822 µM ve 3, 689 µM ve tamoksifen için sırasıyla 15.89 µM ve 11.47 µM olarak bulunmuştur. İki ajanın değişen dozlardaki kombinasyonlarının hücresel canlılığı tek başına tamoksifen ve tek başına sorafenibten daha yüksek oranda azalttığı istatiksel olarak anlamlı saptanmıştır. Tartışma: Tamoksifenin tümör hücrelerinde gösterdiği inhibitör etki östrojen reseptörü bağımlı ve bağımsız olarak birçok değişkene bağlı olduğu yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Tamoksifenin HSK tedavisinde etkisiz olduğunu açıklayan geçmiş randomize kontrolü çalışmalarda hasta seçimi yapılırken tümör dokusunda ER'lerin alt tip tanımlanması başta olmak üzere HSK'da tamoksifenin etkinliğini sağlaması için gerekli moleküler kriterler belirlenmemiş ve hastalar bu kriterler göz önüne alınarak randomize edilmemiştir. Bu bilgilerden yola çıkarak tamoksifenin HSK tedavisindeki yeri tekrar değerlendirilmelidir. Bu çalışma hepatosellüler kanseri tedavisinde sorafenibin tamoksifen ile kombinasyonlarına temel oluşturabilecek orijinal bir in vitro çalışmasıdır. Ancak sorafenib ve tamoksifen kombinasyonlarının hücre canlılığına olan etkisinin altında yatan mekanizmaları açıklayabilmek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.;Tamoksifen; Sorafenib; Hepatosellüler kanser.;Tamoxifen; Sorafenib; Hepatocellular carsinoma.Öğe Immunohistochemical p53 positivity has no correlation with proliferating cell nuclear antigen (PCNA) indices and histologic grade in hepatocellular carcinoma(2000) Barbet, Funda Yılmaz; Yüce, Gül; Şen, Sait; Tunçyürek, Pars; Göker, Erdem; Yüzer, Yıldıray; Menteş, AliImmunohistochemical expression of p53 protein and its correlation with histologic grade and proliferative activity as assessed by proliferating cell nuclear antigen (PCNA) expression was investigated in 21 cases of hepatocellular carcinoma (HCC) , Conventionally processed tissue sections from all cases were stained for p53 protein and PCNA using the monoclonal antibodies Pab1801 and PC-1O, respectively. Ten of the 21 cases (47,61%), were found to have detectable evidence of p53 mutation by virtue of the immunohistochemical detection of mutant p53 protein, p53 Grades did not show correlation either with the PCNA indices or with histological grades, There was a positive correlation between the PCNA scores and histologic grades (p<O,O1). Our results indicate that p53-positive hepatocellular carcinoma is not rare m Turkey and p53 mutations 00 not seem to contribute to the histologic differentiation and proliferative activity of the tumoursÖğe Isolated late recurrence of renal cell carcinoma in the inferior vena cava(2010) Kazımi, Mircelal; Uğuz, Alper; Yakan, Savaş; Nart, Deniz; Zeytunlu, Murat; Göker, Erdem; Çoker, AhmetBöbrek hücreli karsinom (BHK) prognozu kötü olan ürolojik malignitedir. Hastalığın prognozunu tümörün lokal yayılımı ve uzak metastazları belirlemektedir. %4-10 olguda renal ven aracılığıyla inferior vena cavaya (VCI) yayılım görülmektedir. Hastalığın tedavisinde radyoterapi ve kemoterapinin rolü sınırlı olduğundan tek tedavi şekli cerrahidir ve karaciğer metastazlı olgularda cerrahi tedaviden yarar görür. VCI trombüsü olan olgularda eğer nodal yada visseral metastaz yok ise sağ kalım avantajı elde etmek için cavatomi+trombektomi yapılması gerekmektedir. Trombüsün VCI’daki yerleşimine göre cerrahi teknik farklılık göstermektedir ve literatürde farklı teknikler sunulmaktadır. Çalışmamızda 3 yıl önce böbrek hücreli karsinom nedeniyle sağ nefrektomi uygulanan olguda pringle manevrasını (hepatik pedikül klempajı) kullanmaksızın karaciğer mobilizasyonu için piggy back tekniği kullanılarak cavatomi+trombüs eksizyonundan sonra cava’daki defekt PTFE prosthetik greft ile rekonstrükte edilen olgu sunulmuş ve literatür eşliğinde tartışılmıştır.Öğe Kemoterapi sonrasında gelişen nekrotizan miyofasiitis: Olgu sunumu(2004) Karabulut, Bülent; Kırçelli, Fatih; Sezgin, Veliddin C.; Müezzinoğlu, Gamze G.; Şanlı, Ulus A.; Uslu, Rüçhan; Göker, ErdemNekrotizan miyofasitis (NMF) subkutan dokuları, özellikle fasya ve kas tabakasını içine alan, sık olmayan bir enfeksiyon tablosudur. Kanser hastalarında ise zemindeki immunsüpresyon ve tümöre, cerrahi müdahalelere veya enjeksiyonlara bağlı doku bütünlüğünün bozulması nedeni ile görülebilmektedir. Otuzyedi yaşında, nazofarinks kanseri tanılı erkek hasta, kemoterapiden 15 gün sonra gelişen NMF tablosu nedeniyle acil serviste hospitalize edilmiştir. Yapılan mikrobiyolojik, patolojik ve romatolojik testlere rağmen etiyoloji belirlenememiştir. NMF geniş spektrumlu antibiyoterapi ve debritman ile kontrol altına alınmıştır.Öğe Nikel Klorürün Küçük Hücreli Olmayan Akciğer Kanseri Hücre Dizilerinde (A549) Hücre Canlılığı ve Koloni Formasyonu Üzerine Olan Etkisi(2020) Kahraman, Erkan; Göker, ErdemAmaç: Son yıllarda birçok metal ve metal bileşiğinin kanser tedavisindeumut vadedebileceği gösterilmiştir. Bu elementlerden bir tanesi denikeldir. Her ne kadar nikel bir genotoksik karsinojen olarak tanımlansada bazı kanser türlerinde terapötik bir ajan olabileceği ileri sürülmüştür.Ancak nikelin küçük hücreli olmayan akciğer kanseri hücre dizilerinde(A549) hücre proliferasyonu ve kanser hücresi koloni formasyonuüzerine olan etkileri bilinmemektedir. Yapmış olduğumuz çalışma ilenikel klorürün (NiCl2) A549 hücre dizilerinin hücre canlılığı ve kolonioluşturma yetenekleri üzerine olan etkilerinin araştırılmasını amaçladık.Yöntem: NiCl2’ün hücre canlılığına olan etkilerinin belirlenmesi için A549hücre dizilerine 50 / 100 / 200 / 400 / 800 / 1600 / 3200 µM dozlarında24, 48 ve 72. saatlerde NiCl2 uygulaması yapıldı. Hücre canlılığına olanetkilerinin belirlenmesi için MTT (3-(4,5-dimethylthiazol-2-yl)-2,5-diphenyltetrazolium bromide) analizi gerçekleştirildi. Koloni sayılarınaolan etkilerinin belirlenmesi için ise koloni formasyon analizi uygulandı.Bulgular: NiCl2’ün 24. saatte 100 µM’dan itibaren (p<0.01), 48 ve 72.saatlerde 50 µM’dan itibaren (p<0.01), hücre canlılığını istatistikselolarak anlamlı bir şekilde azalttığı görüldü. NiCl2’ün A549 hücrelerininbüyümesini %50 oranında baskılayan dozunun (IC50) ise 24, 48 ve 72.saatlerde sırasıyla 535,7 µM, 322,7 µM ve 215,9 µM olduğu hesaplandı.Ayrıca, IC50 dozunda NiCl2 uygulanan A549 hücre dizilerinde oluşankoloni sayısının (koloni sayısı: 34,2 ± 6,02), kontrol grubuna göre (kolonisayısı: 67,3 ±5,81) istatistiksek olarak daha az olduğu belirlendi (p<0.01).Sonuç: Bulgularımız, küçük hücreli olmayan akciğer kanseri hücredizilerine (A549) NiCl2 uygulamasının, doz ve zaman bağımlı olarak hücrecanlılığını baskıladığı ve kanser hücrelerinin koloni yapabilme yeteneğiniazalttığını göstermektedir.Öğe Over kanserli hastalarda paclixatel tedavisinin serum interlökin-8 (Il-8) düzeyleri üzerine etkisi(Ege Üniversitesi, 2000) Göker, Erdem; Özsaran, Aydın; Uslu, RüçhanPaclitaxel, günümüzde over kanserinin tedavisinde kullanılan en önemli kemoterapötik ajandır. Paclitaxel'in başlıca etkisi mikrotübüllerin stabilizasyonu ve mitozun bloke edilmesidir. Ancak yapılan araştırmalarda terapötik etkisinin bundan daha fazla olduğu gösterilmiştir. Lee LF ve arkadaşlarının yaptığı çalışmalarda Paclitaxel'in over kanseri hücre hatlarında kanser hücrelerinin spesifik olarak IL-8 sekresyonunun arttırdığı bildirilmiştir. Bu çalışmada over kanserli hastalarda Paclitaxel tedavisinin serum IL-8 düzeylerine olan etkisi araştırıldı. Çalışmaya 23 hasta alındı. Hastaların yaşları 26-72 (ortalama 53) arasındaydı. Hastaların 12 tanesi optimal debulking cerrahi sonrası adjuvant, 11 tanesi mevcut hastalığı nedeniyle Paclitaxel içeren kemoterapi almaktaydı. Hastalardan tedavi öncesi 0. gün ve tedavi sonrası 8. günde serum örnekleri alınarak -80 - C'de saklandı. Serum örneklerinde IL-8 düzeyleri "Endogen human ELISA IL-8 kiti" kullanılarak saptandı. Optimal debulking cerrahi sonrası adjuvant olarak Paclitaxel uygulanılmış hastalarda, tedavi öncesi IL-8 düzeyleri ortalama 31.01 (SD 19.38) pg/ml, tedavi sonrası 8. günde ortalama 31.01 (SD 19.38) pg/ml, tedavi sonrası 8. günde ortalama 52.02 ( SD 76.50) pg/ml olarak sapandı, aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p>0.05). Mevcut tümör kitlesi olup, paclitaxel uygulanan hastalarda ise tedavi öncesi IL-8 düzeyleri ortalama 82.19 (SD 63.15) pg/ml, tedavi sonrası 8. günde ortalama 523.46 ( SD 357.73) pg/ml olarak saptandı, aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Peclitaxel'in over kanseri tedavisinde başarılı oluşunun mekanizmalarının anlaşılması bu ilacın daha verimli kullanılmasını sağlayacaktır. Bu çalışmamızda paclitaxel sağaltımıyla metastatik over kanserli hastaların serumlarında, sağaltım 8. gününde IL-8 düzeylerinde anlamlı artışın olduğu görüldü. Klinik düzeyde ilk kez gösterilen bu durumun hastaların prognoz ve sağaltımının değerlendirilmesindeki önemi bu çalışma temel alınarak belirlenecektirÖğe Overcoming Hormone Resistance in Breast Cancer Cell Lines: The Impact of Combined Treatment with Sorafenib and Palbociclib on Cell Survival and Proliferation Pathways(2024) Almuradova, Elvina; Kahraman, Erkan; Göker, ErdemObjectives: The primary objective of this study was to investigate the potential synergy between Sorafenib, a multi-kinase inhibitor, and Palbociclib, a cyclin-dependent kinase 4/6 (CDK4/6) inhibitor, in the treatment of hormone receptor-positive breast cancer. Specifically, we aimed to determine whether the combination of these two drugs could enhance cell death in breast cancer cell lines. Methods: Cell Culture: Hormone receptor-positive breast cancer cell lines expressing estrogen receptors (ER-positive) and/or progesterone receptors (PR-positive) were selected for the study. Drug Treatment: Cells were treated with Sorafenib, Palbociclib, or a combination of both drugs. Cell Viability Assays: Cell viability and proliferation were assessed using MTT and BrdU assays, respectively. Immunoblotting: Protein expression and phosphorylation levels of key signaling molecules were analyzed to investigate the intracellular pathways affected by drug treatments. Statistical Analysis: Statistical comparisons were made between single-drug and combination-drug treatments to evaluate their effects on cell viability and proliferation. Results: Our study revealed the following key findings: Hormone receptor-positive breast cancer cells were chosen for this study due to their dependence on estrogen and proges- terone for growth and division. Sorafenib, a multi-kinase inhibitor, effectively targeted multiple signaling pathways involved in cell proliferation, angiogen- esis, and apoptosis, including Raf, VEGFR, PDGFR, and FLT3. Palbociclib, a CDK4/6 inhibitor, arrested cancer cells in the G1 phase of the cell cycle, preventing their progression into the S phase and subsequent proliferation. Contrary to expectations, the combination of Sorafenib and Palbociclib in hormone receptor-positive breast cancer cell lines did not result in enhanced cell death. Instead, it exhibited a proliferative effect. These unexpected results highlight the complexity of intracellular pathways and the potential for cross-talk between signaling pathways when drugs are combined. Conclusion: In conclusion, our study emphasizes the intricate and multifaceted nature of intracellular pathways in hormone receptor-positive breast cancer. The unanticipated proliferative effect of the Sorafenib and Palbociclib combination under- scores the importance of considering all possible mechanisms of action when designing drug combinations for cancer treat- ment. This study serves as a valuable reminder that therapies should not solely depend on the modulation of a single pathway but rather take into account the intricate web of interactions within the cellular environment. Further research is warranted to elucidate the underlying molecular mechanisms responsible for the observed outcomes and to guide the development of more effective treatment strategies for hormone receptor-positive breast cancer.Öğe Triple Negatif Meme Kanseri Hücre Dizilerinde Nrf 2 Yolağı İnhibitörü ML 385 ve İmidazol Kombinasyonunun Hücre Canlılığı Üzerine Olan Etkileri(2022) Göker, Erdem; Kahraman, ErkanAmaç Meme kanseri türleri içerisinde triple negatif meme kanseri en agresif türlerdendir Günümüzde hala etkili bir sistemik tedavi seçeneği bulunmamaktadır Son yıllarda antifungal ajan olarak olarak kullanılan imidazol'ün kanser tedavisinde etkili olabileceği gösterilmiştir Ancak imidazol'ün antioksidan yolları baskılayan bir ajanla kombine edilmesinin triple negatif hücre dizilerindeki antikanser etkinliğini etkileyip etkilemediği bilinmemektedir Çalışmamızda, antioksidan savunmada rol alan kritik bir molekül olan Nrf 2 ’nin inhibitörü ML 385 ile imidazol kombinasyonunun triple negatif meme kanseri hücre dizilerindeki antikanser etkinliğini araştırmayı amaçladık Yöntem Çalışmamızda MDA MB 231 (ER --/PR --/HER 2 triple negatif meme kanseri hücre dizileri kullanıldı Kombinasyonel uygulama için ML 385 1 2 ve 4 µM, imidazol 1 5 10 ve 20 mM dozlarında hücrelere uygulandı İmidazol ve ML 385 ’in tek başına ve kombine bir şekilde uygulamasının hücre canlılığı üzerine etkisi 72 saatte MTT analizi ile belirlendi Kombinasyonel uygulamanın hücre morfolojisi üzerine etkileri ışık mikroskobu kullanılarak incelendi Bulgular MDA MB 231 hücre dizilerinde tek başına 5 mM ve üzerindeki dozlarda imidazol uygulaması 72 saatte istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde hücre canlılığını azalttı(p< 0 05 Benzer bir şekilde ML 385 ’de 1 µM ve üzerindeki dozlarda doz bağımlı bir şekilde hücre canlılığını istatistiksel olarak azalttı ( 0 05 Tek başına ML 385 ve tek başına imidazol uygulanan gruplarla kıyaslandığında, 1 µM ML 385 ile 5 mM ve üzeri dozlarda imidazol kombinasyonların uygulandığı gruplarda hücre canlılığının daha fazla azaldığı görüldü ( 0 05 Benzer etki 2 µM ML 385 ile 5 mM ve üzeri dozlarda imidazol kombinasyonların uygulandığı gruplarda da görüldü ( 0 05 Tek başına uygulamalarda hücre morfolojisi 20 mM gibi yüksek dozlarda etkilenirken, kombinasyonel uygulamada hücre morfolojisinin 5 mM’lık dozdan itibaren değiştiği gözlendi Sonuç Bulgularımız ML 385 ’in imidazol ile kombinasyonunun, triple negatif meme kanseri hücre dizilerinde imidazol'ün antikanser etkisini güçlendirdiğini göstermektedir Anahtar Kelimeler İmidazol, ML 385 Nrf 2