Yazar "Erdoğan, Mehmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Anaplastik tiroid kanseri hücre hatlarında BIBR1532 ajanı ile telomeraz inhibisyonunun anti-kanser etkinliğinin araştırılması(Ege Üniversitesi, 2022) Erdoğan, Mehmet; Avcı, Çığır Biray; Bağca, Bakiye Göker; Şimşir, IlgınTiroid kanseri (TK), endokrin sistemin en sık görülen malignitelerinden birini temsil etmekte ve insidansı son yıllarda dünya çapında hızla artmaktadır. Telomeraz ters transkriptaz (TERT) promotöründeki mutasyonlar, TK'larda saldırganlığın en belirgin prognostik belirteçleri arasındadır. Telomer homeostazının kanser tedavilerine yanıta aracılık etmedeki olası rolünü ve telomeraz inhibitörlerinin kullanımını yeniden değerlendirmek için epigenetik ilaçların kullanım sıklıkları gün geçtikçe artmaktadır. Telomeraz enzimini inhibe eden seçici bir anti-kanser ajanı olan BIBR1532, hTERT'in aktif bölgesine spesifik olarak bağlanmaktadır. Tiroid kanseri hücrelerinde telomerazın baskılanarak önemli bir anti-kanser etkinlik göstereceği çalışmamızın hipotezini oluşturmaktadır. Çalışmamızda, proliferasyon deneyi ile her kuyucuk için uygun SW1736 ve C643 hücre sayısı belirlenmiştir. Tiroid kanseri hücrelerininde WST-1 analizi ile telomeraz inhibitörü BIBR1532'nin sitotoksik etkisi doza ve zamana bağlı olarak değerlendirilmiştir. Ardından, belirlenen IC50 dozunda ilaç uygulanmış ve ilaç uygulanmayan hücreler kontrol olarak değerlendirilmiş, apoptoz analizi Annexin V ile gerçekleştirilmiştir. Yara iyileşme testiyle BIBR1532'nin hücrelerin migrasyon hızına etkisi incelenmiştir. Son olarak kanserle ilişkili genlerin ekspresyonları gerçek zamanlı qRT-PCR ile analiz edilmiştir. Yüksek telomeraz aktivitesiyle korele tiroid kanserinde, proliferasyonun önlenmesi ve kanser relapsının önüne geçilebilmesi açısından BIBR1532 ile tedavi umut verici bir adım olabilir.;BIBR1532; Tiroid kanseri; Telomeraz inhibitörü; hTERT.;BIBR1532; thyroid cancer; telomerase inhibitor; hTERT.Öğe Behçet hastalığında nazal staphylococcus aureus taşıyıcılığı ve etiopatogenezdeki rolü(Ege Üniversitesi, 2003) Erdoğan, Mehmet; Keser, GökhanÖZET BH etiopatogenezi tam olarak bilinmeyen sistemik bir vaskülittir. Genetik yatkınlığı olan bir kişide, çeşitli çevresel faktörlerin etkisiyle ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Bu çevresel faktörlerin en kuvvetli adayı enfeksiyöz ajanlardır. Virüslerin, streptokokların ve mikobakterilerin en kuvvetli adaylar olduğu çeşitli enfeksiyöz ajanların immün sistemi uyardığı ve sonuçta hastalığın ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Stafilokokların adı, olası enfeksiyöz ajanlar arasında pek geçmemesine karşılık, diğer bir sistemik vaskülit olan Wegener granulomatozu (WG)'ndaki etkileri dikkat çekicidir. WG'nda nazal Staphylococcus aureus (SA) taşıyıcılığının hastalık aktivasyonuna neden olduğu ve taşıyıcılığın tedavisinin WG remisyonunun sürmesinde önemli olduğu bilinmektedir. Yine, stafilokokların çeşitli in-vivo ve in-vitro çalışmalarda B ve T hücreleri üzerine uyarıcı etkileri gösterilmiştir. Tüm bu noktalardan yola çıkarak, bu çalışmada, BH'lı olgularda nazal SA taşıyıcılığının sıklığı araştırılmış ve bulunan rakamlar, hem sağlıklı kontroller ile, hem de hasta kontrol grubu olarak ankilozan spondilit (AS)'li olgularla karşılaştırılmıştır. Ancak, BH olgularında nazal SA taşıyıcılığı sağlıklı kontrollerden ve AS grubundan anlamlı bir farklılık göstermemiştir. Hasta kontrol grubu olarak AS'in seçilmesinin nedeni, bu hastalığın da BH gibi erkeklerde biraz daha sık görülmesidir. Bu çalışmada yanıt aranan diğer bir soru, nazal SA taşıyıcılığının, BH aktivitesi ile ilişkili olup olmadığıdır. BH'nda hastalık aktivitesini tanımlamak zor olduğu ve akut faz yanıtları, tam olarak hastalık aktivitesini yansıtmadığı için, bir çok çalışmada olduğu gibi, bu çalışmada da çalışmaya alındığı anda hastanın aktif olup olmadığına, klinik bulgulara bakılarak karar verilmiştir. Bu tanımlamaya göre, nazal SA taşıyıcılığının, mukokutanöz bulgularının ve genelde klinik bulguların aktif olduğu BH olgularında, inaktif olan olgulara göre anlamlı bir farklılık göstermediği de görülmüştür. Yani, nazal SA taşıyıcılığı olan BH olguları, taşıyıcı olmayan BH olgularından göreceli olarak daha da aktif değillerdir. Benzer şekilde, Behçet olgularında, nazal SA taşıyıcılığı ile hastalığın bazı klinik ve laboratuar bulguları arasında birliktelik de bulunamamıştır. Ayrıca, immünosupresif tedavi 35almış olgular ile almamış olgular arasında da, nazal SA taşıyıcılığı açısından anlamlı bir fark bulunamamıştır. 36Öğe Characteristics of anemia in subclinical and overt hypothyroid patients.(2012) Erdoğan, Mehmet; Kösenli, Aybike; Ganidağli, Sencer; Kulaksizoğlu, Mustafa…Öğe A common variable immune deficiency (CVID) case with chronic diarrhea: A case report(2002) Erdoğan, Mehmet; Erdem, Nihal; Özütemiz, A. ÖmerTekrarlayan diare ve solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle tetkik edilen hastada serum immunglobulin eksikliği saptandı. Immune yetmezliği olan hastada flowstometrik değerlendirmeden sonra genel değişken immun yetersizlik tanısı kondu ve aylık intravenöz immunglobulin tedavisi başlandı. Parazitolojik analizde Giardiasis bulundu. on aylık izleme sırasında immunglobulin desteği ve giardiazis tedavisi sonrası diare geriledi ve hasta tekrar solunum yolu enfeksiyonu geçirmedi.Öğe Comparison of Thyroid Function Tests in Pregnant Women with and without Gestational Diabetes(2021) Hortu, İsmet; Çetinkalp, Şevki; Erdoğan, Mehmet; Suner, Aslı; Ergenoğlu, Ahmet Mete; Özışık, HaticeAim: The aim of this study was to determine whether there were abnormalities in thyroid hormone levels and anti-thyroid peroxidase antibodies in pregnant women with and without gestational diabetes mellitus. Material and Methods: We analyzed the medical records of 107 pregnant women. Clinical data related to maternal age, gestational week, body mass index, thyroid function tests, and anti-thyroid peroxidase antibodies, fasting blood glucose tests and HbA1c levels were obtained. The Pearson chi-square test, the Mann-Whitney U test, independent samples t-test, the Spearman correlation coefficient and Logistic regression model were performed. Results: Gestational diabetes mellitus group was significantly older (p=0.001). Body mass index was statistically different between the two groups (p=0.002). There were statistically significant differences in fasting blood glucose and HbA1c between the two groups (p<0.001 and p=0.004, respectively). The frequency of anti-thyroid peroxidase antibodies was higher in pregnant women with gestational diabetes mellitus, but the result was not statistically significant (p=0.716). Euthyroidism (57.9%) was more prevalent in all patients. While cases of subclinical hypothyroidism were statistically significantly different between gestational diabetes mellitus and non-gestational diabetes mellitus groups (p<0.001), euthyroidism and isolated hypothyroxinemia had no significant differences (p=0.093 and p=0.220, respectively). Our results suggest that pregnant women with subclinical hypothyroidism are 5.5 times more likely to be gestational diabetes mellitus. Conclusion: Subclinical hypothyroidism during pregnancy was detected more frequently in women with gestational diabetes mellitus than in women without gestational diabetes mellitus. Taken together, women with GDM should be performed thyroid tests and anti TPO routinely.Öğe Dabrafenib ve metforminin anaplastik tiroid kanser hücrelerinde apoptoz ve gen regülasyonu üzerine etkisinin araştırılması(Ege Üniversitesi, 2022) Erdoğan, Mehmet; Özışık, Hatice; Karakülah, Aslı Suner; Özel, Buket; Kıpçak, Sezgi; Özdemir, NilüferGiriş: Anaplastik tiroid kanseri (ATK), tüm tiroid kanseri ölümlerinin büyük çoğunluğunu oluşturur. Dabrafenib (DAB), BRAFV600E kinaz aktivitesinin selektif bir inhibitörüdür. Metformin (MET), çeşitli kanserlerin tedavisinde ve/veya önlenmesinde çok önemli bir rol oynar. MET ve DAB'nin tek başına ve kombinasyonlarının SW1736 hücre hattı üzerindeki etkilerini araştırmayı amaçladık. Materyal-metod: DAB, MET ve kombinasyonlarının sitotoksik etkisinin ölçümü MTT ile değerlendirildi. Wnt yolu ile ilgili genlerin ekspresyon değişimi RT² Profiler™ kullanılarak belirlendi. Sonuçlar: DAB ve MET dozlarını belirtildiği gibi uyguladıktan sonra, IC50 değerinin MET için 48.5 mM ve DAB için 0.092 mM olduğu saptandı. MET+DAB kombinasyonu, SW1736 hücre hattında MMP7, SFRP4, CCND2 gen ifadelerini 58.08-, 7.67- ve 131.60 kat artırırken, APC, CTNNBIP1, DAB2, DKK1, DKK3, EP300, FOSL1, FRAT1, FZD1, FZD4, FZD8, NFATC1, NKD1, NLK, PRICKLE1, RUVBL1, SFRP1, TCF7L1, WNT10A, WNT2B, WNT3, WNT3A, WNT5A, WNT6, WNT7A, CCND1, CXADR, CYP4V2, HSPA12A, MTFP1, MYC, NAV2 ve SKP2 ekspresyonlarını, 4.26-, 6. -, 5.43-, 3.16-, 95.67-, 41.64-, 20.53-, 5.43-, 4.63-, 7.11-, 21.86-, 3.03, 4.50, 9.65, 7.48, 3.27, 4.20, 3.27, 39.67, 4.38, 5.74, 5.66, 3.89, 4.86, 3.61, 4.20, 148.06, 3.53, 4.11-, 14.93-, 3.71-kat azalttığı saptandı. Tartışma: ATK hücrelerinde MET ve DAB'in APC, EP300 ve MYC ekspresyonu üzerinde artan inhibitör etkisinin olduğunu gösterdik. Wnt sinyal yolağı ve bu yolaktaki genlerin saptanması, yeni bir moleküler tedavi olarak ATK de terapötik bir seçenek olabilir.;Anaplastik tiroid kanseri, Dabrafenib, Metformin.;Anaplastic thyroid cancer, Dabrafenib, Metformin.Öğe İkinci ürüne uygun çeltik genotiplerinde bazı tarımsal özelliklerin kalıtımı üzerine bir arıştırma(Ege Üniversitesi, 1988) Erdoğan, Mehmet; Açıkgöz, NazimiABSTRAKT İkinci ürüne uygun 18 çeltik hat ve çeşitinde verim ve verime etkili karakterler incelenmiş ve bu karakterler arası ilişkiler ile kalıtım dereceleri tahmin- lenmiştir. Dane verimi ile bin dane ağırlığı arasında önemli ve pDZİtif korelasyon tespit edilirken, çiçeklenme gün sayısı ile bin dane ağırlığı ve dane verimi arasında önemli negatif korelasyonlar gözlenmiştir. En yüksek kalıtım derecesi çiçeklenme gün sayısı için bulunmuş, bunu bin dane ağırlığı takip etmiştir. ABSTRACT In 18 rice lines and cultivars, which are suitable to second crop condition, it has been investigated yield and yield components and correlations between this charac ters. Their heritabilities have also been estimated. The correlation coefficients between yield and thousand kernel weight, were found highly significant positive whereas the correlation coefficient between days to flowering and thousand kernel weight has been estimated highly significant negative. The highest heritability values were the highest for number of days to flowering and for thousand kernel weight.Öğe Investigation on Demographic Characteristics of Pregnant Patients with Thyroid Dysfunction- Ege University Sample(2022) Özışık, Hatice; Suner, Aslı; Erdoğan, Mehmet; Bay, GunelAim: Thyroid diseases can cause maternal and fetal adversities, and proper diagnosis, follow-up and treatment during pregnancy requires special attention. In the evaluation of thyroid functions during pregnancy, free thyroxine (FT4) is used primarily with thyroid-stimulating hormone (TSH). Our aim is to investigate the prevalence and the effects of thyroid dysfunction during pregnancy. Material and Methods: Our study is a prospective study including 960 pregnant women and spanning from November 2017 to May 2019 in Ege University Endocrinology outpatient clinic.100 pregnant women with thyroid dysfunction out of 960 pregnant women were included in the study. Maternal age, gestational trimester, family history of the thyroid disorder, TSH, FT4, free triiodothyronine (FT3), anti-thyroid peroxidase antibody (Anti-TPO), anti-thyroglobulin antibody (Anti-TG), thyrotropin (TSH) receptor antibody (TRAb) were collected. The correlations between TSH, FT3 and FT4 were examined. Results: In the study, the mean age of pregnant patients was 29.33 ± 5.97. Anti-TPO was positive %18 and Anti-TG was positive (5%). 24 of 100 (24%) patients had nodules. 1 (8.3%) patient with hyperthyroidism was positive for TRAb. Age differences in patients with or without nodule were not statistically significant. 1 (1%) of the patient had Graves disease, 81 (81%) had subclinical hypothyroidism, 7 (7%) had clinical hypothyroidism, 11 (11%) had gestational thyrotoxicosis. The frequency of prematurity was determined in 7 patients (15.6%) by the data of 45 pregnant women who gave birth. Conclusion: TSH levels in pregnant patients with positivity for anti-TPO and anti-TG were significantly higher than pregnant patients with negativity for anti-TPO and anti-TG. In addition, the relationship between thyroid diseases and nodule frequency, autoimmunity, premature birth in pregnant women were not detected. More comprehensive study series are needed.Öğe Metformin ve pioglitazonun kombine kullanımının insan anaplastik tiroid kanser hücrelerindeki AMPK/mTOR sinyal yolağı, P53 ve apoptoz üzerindeki etkileri(Ege Üniversitesi, 2016) Erdoğan, MehmetApoptosis; AMPK/mTOR signal pathway; metformin; pioglitazon;Apoptoz; AMPK/mTOR sinyal yolağı; metformin; pioglitazon;Tiroid kanserleri insan endokrin sisteminin en sık rastlanan malign tümörleridir. İnsidansı son yıllarda dünyanın birçok bölgesinde anlamlı olarak artmıştır. Anaplastik kanserler tiroid kanserlerinin %2-4 ünü oluşturmakta ve agresif seyretmektedir. Beklenen yaşam süresi 2-6 aydır. Anaplastik kanser tanısı çoğu kez cerrahi sınırların ötesinde konulması sebebiyle daha sık gündemdeki tedavi seçenekleri eksternal ışın tedavisi veya kemoterapidir. Hastaların bu tedavilere rağmen yaşam sürelerinin kısa olması nedeniyle yeni tedavi yaklaşımlarına ihtiyaç vardır. Peroksizom proliferatör aktiviteli reseptör (PPAR) gamma transkripsiyonal etkilerle hücre enerji metabolizmasını düzenleyen DNA-bağlayıcı nükleer hormon reseptörüdür. Laboratuar çalışmalarının gösterdiği üzere PPAR gamma agonistleri, terminal hücre diferansiasyonun indiksyionu, hücre siklus duraklaması, apoptozis indüksiyonu ve anjiyogenesisin inhibisyonu aracılığıyla tümör büyümesini inhibe edebilir. PPAR gamma agonistleri gerçekten çesitli kanserlere karşı hem in vitro hem de in vivo olarak önemli anti tümör aktiviteleri göstermiştir. Metformin (1,1-dimethylbiguanide) tip 2 diyabetli hastaların tedavisinde en yaygın kullanılan ilaçtır. Preklinik veriler, metforminin anti kanser etkileri olduğunu desteklemektedir. Metforminin kanser hücrelerindeki anti kanser özelliğinin altında yatan moleküler mekanizmalar hala tam olarak bilinmemektedir. Bu çalışmada metformin ve pioglitazonun kombine kullanımının, insan anaplastik tiroid kanser hücre hattında AMPK/mTOR sinyal yolağı, p53 ve apoptoz üzerine etkilerinin değerlendirilmesi planlanmıştır. Metforminin ve pioglitazonun IC50 değerleri belirlenmiştir. Metforminin C643 ve SW1736 hücre hatlarındaki IC50 değeri sırasıyla 17,69 mM ve 11,64 mM olarak belirlenmiştir. Pioglitazonun C643 ve SW1736 hücre hatlarındaki IC50 değeri sırasıyla 27,12 m.M ve 23,17 mM olarak belirlenmiştir. Ayrıca izobologram analizinde etken maddelerin kombinasyon dozları ED50 değerine göre edektif olarak bulunmuştur. Bu iki etken maddenin IC50 dozlarının ve kombinasyonlarının apoptozu indüklediği saptanmıştır. Sonuç olarak, yaptığımız çalışmada MET ve PİO kombinasyonu uygulanan anaplastik tiroid kanseri hücrelerinde mTOR yolağı ile ilişkli onkogenik özellikteki AKT3, CHUK, CDC42, EIF4E, HIF1A, IKBKB, ILK, PIK3CA, PIK3CG, PLD1, PRKCA, RICTOR genlerinin ifadelerinde azalma bulunmuştur. Tümör süpresör özellikteki DDIT4, DDIT4L, EIF4EBP1, EIF4EBP2, FKBP1A, FKBP8, GSK3B, MTOR, MY01C, PTEN, ULK1, ULK2 genlerinin ifade düzeyleri artmış olarak bulunmuştur. Elde edilen sonuçlar tiroid kanseri tedavisinde bu etken maddelerin yeni bir terapötik ajanlar olarak kullanılabileceğini göstermektedir.Öğe The morphological analysis of anaplastic thyroid cancer cell line(2022) Özışık, Hatice; Özdil, Berrin; Özdemir, Merve; Sipahi, Murat; Erdoğan, Mehmet; Çetinkalp, Şevki; Özgen, GökhanAim: Thyroid follicular cell derived cancers are classified into three groups such as papillary thyroid cancer (85%), follicular thyroid cancer (12%) and anaplastic (undifferentiated) thyroid cancer (ATC) (3%). ATCs have very rapid course, poor treatment outcomes and they are very aggressive. The aim of current study was to assess the analysis of the morphological differences of ATC cell line with the normal thyroid cell line (NTC). Materials and Methods: NTH and ATC cells were examined with haematoxylin and eosin, the nucleus: cytoplasm (N:C) ratios were detected, and cell cycles were investigated. These cell lines were compared according to their N:C ratio and their abundance in cell cycle phases. Results: The N:C ratio was higher in ATC than NTC. Both cell groups were mostly found in G0/G1 phase (68.4; 82.8) and have statistical difference in both G0/G1 and S phases. Conclusion: The rapid course and the rarity of ATC are significant barriers for clinical trials. Cultured cell lines are very important to explore the behaviour in the biology of ATC cells (such as the cell cycle), to understand the course of the disease, and to find an effective target for treatment.Öğe Otoimmün Tiroid Hastalıkları Tiroid Kanserleri için Bir Risk Faktörü müdür?(2023) Yürekli, Banu Sarer; Makay, Özer; Bedir, Şahin; Erdoğan, Mehmet; Özdemir, Murat; Ertan, YeşimAmaç: Otoimmün tiroid hastalıkları genel popülasyonda sıkça görülmektedir. Tiroid kanseri (TC) en sık görülen endokrin malignitedir. Bu çalışmanın amacı, Basedow-Graves (BG) ve Hashimoto tiroiditi (HT) hastalarında TC riskini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Kurumumuzda 1.668 hastaya tiroid cerrahisi uygulandı. Bunlardan 138 hastaya HT (126 kadın, 12 erkek) ve 78 hastaya BG (61 kadın, 17 erkek) tanısı konuldu. TC tanısı alan HT ve BG hastaları saptandı. Bulgular: TK BG hastalarının %23,1’inde, HT hastalarının %52,2’sinde ve nodüler guatr (NG) hastalarının %38,7’sinde vardı. BG hastaları HT hastaları ile karşılaştırıldı ve HT hastalarında TC daha sık görüldü (p<0,001). BG hastaları NG hastaları ile karşılaştırıldı ve BG hastalarında TC daha az görüldü (p=0,008). HT hastaları (yaş ortalaması: 46,53 yıl) ile NG hastalarının (yaş ortalaması: 51,02 yıl) karşılaştırılmasında, HT hastalarında TC’nin daha sık (p=0,003) ve daha erken yaşta (p=0,019) görüldüğü belirlendi. BG’li hastalarda papiller mikrokarsinom sıklığının HT ve NG hastalarına göre daha yüksek olduğu (p=0,004), tümör boyutunun daha küçük olduğu görüldü. Sonuç: HT, artan TK geliştirme riski ile ilişkilidir. Bununla birlikte, bu hastalıkları birbirine bağlayan patogenez belirsizliğini korumaktadır. Bu yüzden konu hakkında daha fazla çalışma yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe Otoimmun tiroid hastalıklarının sosyodemografik ve klinikopatolojik özellikleri ile spot idrar iyot düzeyi ilişkisi(Ege Üniversitesi, 2017) Erdoğan, Mehmet; Turgut, AslıAutoimmune thyroid diseases, hashimoto thyroiditis, urine iodine.;Giriş ve Amaç: Tüm otoimmün hastalıkların en yaygınlanndan biri olan Hashimoto tiroiditi (HT), etiyolojisinde genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı otoantikorlann üretimi ile seyreden multifaktöryel bir hastalıktır. İyot yeterli bölgelerde hipotiroidinin en sık nedenidir. İyot tiroid hormonlannın sentezi için mutlak gerekli bir bileşendir. İyot alımının yeterliliğinin en güvenilir göstergesi idrar iyot düzeyi ölçümleridir. Genellikle yüksek iyot alımı sonrası yüksek idrar iyot atılımı otoimmun tiroid hastalıkları ile ilişkili bulunmuş, iyot fazlalığının otoimmuniteyi tetiklediği düşünülmüştür. Biz de çalışmamızda HT sıklığındaki artışta iyot yüksekliğinin etkisini araştırmak istedik. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda Haziran 2016-Eylül 2017 arasında İzmir bölgesindeki 103 hasta ile yapılan kesitsel çalışmadır. 18-75 yaş arası tedavi başlanmamış 64 yeni tanı hashimoto tiroiditi hastası ve 39 sağlıklı gönüllü değerlendirildi. Tiroid fonksiyon testleri ve tiroid otoantikorları değerlendirildi. Katılımcılardan sabah saat 8.00-12.00 arası spot idrar örneği alınarak Sandell-Kolthoff yöntemiyle idrar iyot miktarı analiz edildi. Çalışma hastalarına tiroid USG yapılarak özellikler kaydedildi. Tüm sonuçlar çalışma verilerine kaydedilerek SPPS versiyon 22.0 paket programı ile analiz edildi. Bulgular: Çalışmada hasta grubunun yaş ortalaması 43,91 (46±15.89), kontrol grubunun yaş ortalaması 37,69 (34±12.29) saptandı. Hasta grubunda 50 kadın,14 erkek; kontrol grubunda 22 kadın,17 erkek mevcuttu. Hasta grubunda 47 hasta ötiroid HT (%73), 10 hasta hipotiroid HT(%16), 7 hasta hipertiroid HT(%11) idi. Hasta grubunda kontrol grubuna göre guatr ve nodül varlığı, TSH, anti-TPO ve anti-TG düzeyleri anlamlı yüksekken (p<0,05); ailede otoimmun tiroid hastalığı varlığı, fT3, fT4, spot idrar iyot düzeyi ve total tiroid volümü arasında farklılık bulunmadı (p>0,05). Hasta ve kontrol grubu üriner iyot konsantrasyonuna(ÜİK) göre karşılaştınldığında anlamlı fark bulunmadı (p>0,05). Hasta grubu, ötiroid, hipertiroid ve hipotiroid olarak grııplandırılarak ÜİK ile ilişkisine bakıldı önemli ilişki bulunmadı (p>0,05). Anti-TPO değeri 200 IIİ/m1 altında ve üstünde olarak sımflandırılarak ÜİK ile ilişkisine bakıldı, anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). ÜİK 100 mcg/L'nin altında ve üstünde olan bireyler cinsiyet, sigara öyküsü, aile öyküsü, nodül ve guatr varlığı; idrar iyot düzeyleri, fT3, fT4, anti-TPO, anti-TG ve tiroid volümü değerleri ile karşılaştınldığında farklılık önemsiz bulunurken (p>0.05), TSH değerleri ile karşılaştırldığında farklılık önemli bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Sonuç olarak çalışmamızda idrar iyot miktarları ile Hashimoto tiroiditi arasında bir ilişki saptanamadı. Ancak çalışmamızdaki olgularda hastaların beslenme durumunun ve ilave iyot kullanım durumlarının bilinmemesi, hastaların idrar iyot düzeylerinin tek idrar örneğinden ölçülmesi gibi sınırlılıklann yanısıra, hasta sayısının az olması çalışmamızın genellenebilirliğini sınırlamaktadır. Bu yüzden çalışmanın daha geniş hasta grubunda tekrarlayan ölçümlerle planlanmasının daha uygun olacağını düşünmekteyiz. Bütün bu sınırlamalara rağmen çalışmamızın sonuçları ile Ege bölgesi'nde iyot eksikliğinin hala önemli bir sorun olarak devam ettiğini, hastalara hashimoto tiroiditinden korumak için gereksiz iyot kısıtlaması yapılmaması gerektiğini söyleyebiliriz.;Otoimmun tiroid hastalıkları, hashimoto tiroiditi, idrar iyot.Öğe Plasma thrombin-activatable fibrinolysis inhibitor (TAFI) antigen levels in acromegaly patients in remission(2019) Erdoğan, Mehmet; Özbek, Mustafa; Akbal, Erdem; Üreten, KemalBackground/aim: Acromegaly is associated with increased morbidity andmortality, mostly due to cardiovascular complications. Plasma thrombin-activatable fibrinolysis inhibitor (TAFI) antigen levels are associated with coagulation/fibrinolysis and inflammation. Plasma TAFI may play a role in arterial thrombosis in cardiovascular diseases. in this study, it was aimed to evaluate the thrombin-activatable fibrinolysis inhibitor (TAFI) antigen and homocysteine levels in patients with acromegaly and healthy control subjects. Materials and methods: Plasma TAFI antigen and homocysteine levels in 29 consecutive patients with acromegaly and 26 age-matched healthy control subjects were measured. All patients included in the study were in remission. the TAFIa/ai antigen in the plasma samples was measured using a commercially available ELISA kit. Results: Routine biochemical parameters, fasting blood glucose, prolactin, thyroid stimulating hormone, total-cholesterol, low density lipoprotein cholesterol, triglyceride, and homocysteine levels were similar in the 2 groups (P > 0.05), whereas the plasma TAFI antigen levels were significantly elevated in the acromegalic patients (154.7 ± 94.0%) when compared with the control subjects (107.2 ± 61.6%) (P = 0.033). No significant correlation was identified by Pearson’s correlation test between the plasma TAFI antigen and homocysteine levels (r = 0.320, P = 0.250). Conclusion: A significant alteration in the plasma TAFI antigen levels was detected in acromegaly. Increased plasma TAFI antigen levels might aggravate prothrombotic and thrombotic events in patients with acromegaly.Öğe The relationship between neutrophil lymphocyte ratio and diabetes control in patients with type 2 diabetes mellitus(2022) Özışık, Hatice; Çetinkalp, Şevki; Suner, Aslı; Özgen, Gökhan; Saygılı, Füsun; Erdoğan, MehmetAim: The current study was purposed to examine the association between NLR and the control of glucose in patients with T2DM. We also aimed to reveal correlations between microalbuminuria, Mean Platelet Volume (MPV), Red Blood Cell Distribution (RDW), and glycosylated hemoglobin (HbA1c). Materials and Methods: It was a retrospective study arranged in Ege University, in Endocrinology Department. We collected the fields of 198 patients having type 2 diabetes mellitus (T2DM), and they were categorized into two groups, patients with controlled T2DM (Hba1c?7%) (n=82) and uncontrolled T2DM (Hba1c>7%) (n=116). Results: There were no statistically significant differences between NLR, RDW and MPV in two groups (p=0.123, p=0.298, p=0.595 respectively). Duration of T2DM 5 years and below and after 5 years between two groups was statistically important (p=0.002). NLR was found higher in uncontrolled T2DM than controlled T2DM, but not statistically significant. Receiver operating characteristic curve of NLR, RDW, MPV, WBC were not found significant (p>0.05). Conclusion: Our study revealed that duration of T2DM may predict microalbuminuria, and evaluated the relationship between RDW, MPV, NLR and Hba1c, microalbuminuria levels together in the patients with T2DM. According to NLR, RDW and MPV levels, we did not detect any statistically differences between uncontrolled T2DM than controlled T2DM.Öğe Scintigraphic Methods to Evaluate Alterations of Gastric and Esophageal Functions in Female Obesity(2014) Ömür, Özgür; Erdoğan, Mehmet; Özkılıç, Hayal; Yılmaz, Candeğer…Öğe Serum 8-OHdG and HIF-1? levels: do they affect the development of malignancy in patients with hypoactive thyroid nodules?(2013) Harman, Ece; Erdoğan, Mehmet; Biray, C; Dodurga, Y; Karadeniz, Muammer; Gündüz, Cumhur; Harman, Mustafa…Öğe Therapeutic plasma exchange in hypertriglyceridemic patients(2019) Şimşir, Ilgın Yıldırım; Soyaltın, Utku Erdem; Yürekli, Banu Pınar Şarer; Erdoğan, Mehmet; Çetinkalp, Şevki; Saygılı, Füsun; Özgen, Ahmet GökhanBackground/aim: High triglyceride (TG) levels are associated with increases in atherosclerotic cardiovascular disease (CVD), hepatic steatosis, and pancreatitis. Acute pancreatitis is a condition with high mortality. Therapeutic plasma exchange (TPE) in the treatment of hypertriglyceridemic pancreatitis (HTGP) is a rapid and effective treatment modality. in this study, the results of TPE were evaluated and the frequency of lipoprotein lipase (LPL) mutation in these patients was determined. Materials and methods: TPE was performed in 31 patients with HTGP at the Adult Therapeutic Apheresis Center. Results: A TG level under 500 mg/dL was achieved by applying apheresis at a median of 2 times (IQR 2–2, min 1, max 6) in the 31 cases. LPL mutation was detected in 8 (25.8%) of the 31 hypertriglyceridemia cases. When TG levels before and after TPE were evaluated, the mean TG level before TPE was significantly higher (3132 ± 1472 mg/dL) than the mean TG level afterwards (948 ± 465 mg/dL, P < 0.001). This result represented a decrease of 69.7% TG after TPE. Conclusion: TPE is a safe, fast, and effective treatment modality in experienced centers.Öğe Tiroid nodüllerinin takibinde ultrason elastografi yönteminin kullanılması ve maligniteyi tespit etme gücünün belirlenmesi(Ege Üniversitesi, 2019) Erdoğan, MehmetGiriş: Elastografi tiroid nodüllerinin değerlendirilmesinde yeni tanısal bir araçtır. Bu çalışmanın amacı tiroid lezyonlarının ayrımında elastografinin doğruluğunu ve güvenilirliğini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: Kliniğimize, Eylül 2018-Ağustos 2019 döneminde başvurarak ameliyat endikasyonu konulmuş 90 hastanın 90 tiroid nodülüne preoperatif dönemde ultrason (US) elastografi uygulandı. US elastografi sonuçları postoperatif histopatoloji sonuçları ile karşılaştırılarak, tiroid nodüllerine uygulanan US elastografinin duyarlılık, özgüllük, pozitif ve negatif kestirim değerleri belirlendi. Bulgular: Histopatoloji sonucu 63 hastada malign (% 70), 27 hastada benign (% 30) sonuçlandı. Çalışmamızda benign nodüller için ortama SR 2.97 ± 4.35, malign nodüller için ortalama SR 11.59 ± 7.92 saptandı, aradaki fark istatiksel olarak anlamlıydı (P < .01). SR ile malign benign nodülü ayrımı değerlendirmesi için ROC eğrisi kullanıldı. SR için 3.79 kesim noktası için sırarsıyla sensivite,spesifite, pozitif prediktif ve negatif prediktif değerliliği 97.8%, 85.7%, 88.0% ve 97.8%, tespit edildi. Sonuç: Tiroid nodüllerinin preoperatif tanısında US elastografinin sensivitesi yüksek bir metod olup hasta sayısı arttırılıp, preoperatif ince iğne aspirasyon biyopsi sonucu indetermine hastaları da çalışmaya alarak literatüre katkıda bulunulabilir.;Tiroid Nodulu, Elastografi.;Thyroid Nodüle, Elastography.Öğe Türk toplumunda papiller tiroid kanserlerinde ret / ptc mutasyonlarının prevelansı ve tümör histopatolojisi ile prognostik faktörler arasındaki ilişki(Ege Üniversitesi, 2006) Erdoğan, Mehmet; Özgen, Ahmet Gökhan[Abstarct Not Available]Öğe Two Deadly Complications of Untreated Hypothyroidism: Sudden Cardiac Arrest and Acute Coronary Syndrome(Aves, 2023) Pehlivan Koroğlu, Esma; Özışık, Hatice; Tamnik, Fatih; Uyar, Mehmet; Erdoğan, MehmetMyxedema coma is a rare but life-threatening endocrinological emergency condition that may present with serious conditions such as sudden cardiac arrest or acute coronary syndrome. In this context, 2 cases are presented in this case report as examples of how deadly complications of myxedema coma can be prevented with rapid diagnosis and intervention. A 58-year- old female patient was admitted to the emergency service with complaints of altered consciousness and speech and balance disorders. She was hypothermic at admission. Her electrocardiogram was compatible with complete atrioventricular block. The patient who developed cardiac arrest during the follow-up was intubated, and spontaneous circulation was restored after 28 minutes of cardiopulmonary resuscitation. The patient's thyroid function tests were compatible with hypothyroidism. The patient was diagnosed with myxedema coma, and treatment for myxedema coma was started. The patient was discharged after 40 days. A 55-year-old male patient presented to the emergency department with chest pain. His electrocardiogram was compatible with first-degree atrioventricular block. There was ST segment elevation in D2, D3, and aVF derivations. The patient's thyroid function tests were compatible with hypothyroidism. The patient was diagnosed with myxedema coma and was immediately started treatment. The patient was discharged after 18 days. Myxedema coma is rarely seen due to the easy accessibility and feasibility of hypothyroidism treatment, however, in cases when it is seen it may present with mortal manifestations. Hence, it is of utmost importance that clinicians take this serious condition into consideration and initiate treatment without delay.