Yazar "Tanaç, Remziye" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Çocuklarda allerjik rinit ve bronşial astmada sublingual immunoterapi ve idrar lökotrienlerine etkisi (Plasebo Kontrollü Çalışma)(Ege Üniversitesi, 1997) Tanaç, RemziyeÖZET İmmunoterapi bronşial astma ve allerjik rinitin tedavisinde uygulanan ve iyi endikasyon ve standardize materyal ile sonuçlan başarılı olan bir tedavi programıdır. Sublingual immunoterapi son yıllarda giderek artan uygulamaları ile bu alana yeni girmiş bir tedavi programıdır. Araştırmada; sublingual immunoterapi etkinliğinin saptanması planlanmıştır. Araştırma Ege Üniversitesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği, Pediatrik Allerji Bilim Dalında iki yıldır izlenen 23 olguda gerçeMeştirilmiştir. Olguların 11' i mevsimsel semptomlu orta derecede bronşial astma, 12' si ise mevsimsel allerjik rinit olup, yaş ortalamaları 10,8+3,1 yıl olup, hepsinde spesifik IgE pozitif, böbrek fonksiyonları normaldi. Araştırmaya alman olgular kendi içinde plasebo grubu (10 olgu) ve sublingual immunoterapi grubu (13 olgu) olarak ikiye ayrılmıştır. 12 ay süresince ikişer aylık aralarla kontrol edilerek tedavi almışlardır. Hastalara uygulanan prick test yöntemi ile bulunana alllerjenler % 49 ot poleni, % 39 ot + hububat poleni, % 8 ağaç, % 4 hububatdır. Hastalarda sublingual immunoterapinin etkinliğini saptamak için bakılan semptomn skorları SLİ ve PG1 da başlangıçta farksız (p>0.05) bulunmuş, izlem sonunda her iki grupta anlamlı düşme olmuştur (p<0.05). Bu düşme SLİ grubunda daha anlamlıdır (p<0.05). Hastalık gruplarına göre semptom skorları değerlendirildiğinde allerjik rinitli olgularda izelm sonu anlamlı düşme saptanmıştır (p<0.05). Aynı düşme astma grubunda saptanamamıştır (p>0.05). Üaçgereksinimleri astmalı olgularda plasebo grubuna göre farksız bulunmuştur (p>0.05). Ancak allerjik rinitte ilaç gereksinimi izlem sonunda plaseboya göre azalmıştır (p<0.05). 29Bronşial astma ve allerjik rinitte enflamasyona SLİ' nin etkisi değerlendirildiğinde idrar LTB4 ve LTE4 düzeyleri SLİ grubunda PG1 na göre belirgin düşmüştür (p<0.05). Bu düşüş hastalık gruplarına göre bakıldığında AR' li olgularda istatistiksel olarak anlamlı (p<0.05) bulunup, astmada anlamlı bulunmamıştır. Sonuçta, SLİ klink semptomları ve ilaç gereksinimini azaltmakta ve idrar LTB4, LTE4' de oluşturmakta, ancak bu etki AR' li olgularda daha belirgin olmaktadır. 30Öğe Çocukluk çağı bronşiyal astmasında inhale nedokromil sodyumun idrar leukotiren-E4 atılım hızı üzerine etkisi(2000) Yüksel, Hasan; Gousseinov, Afig; Demir, Esen; Çoker, Işıl; Tanaç, RemziyeNedokromil sodyum (NKS) bronşiyal astma tedavisinde kullanılan inhale bir ajandır. İnflamatuvar mediyatörlerin (lökotrien vs) salınımını önlediği gösterilmiştir. Lökotrien-E4 (LTE4)'ün idrarda atılım hızı (İ-LTE4) tüm vücuttaki lökotrien üretiminin göstergesi olarak kabul edilmektedir. Çalışmada bronşiyal astmalı çocuklarda NKS'in İ-LTE4 üzerine etkisi olup olmadığı araştırılmıştır. Çalışmaya dermatofagoid duyarlılığı olan 43 astmalı çocuk alınmıştır. 24 olguya 16 hafta süreyle inhale NKS (12 mg/gün) ve 19 astmalı çocuğa ise aynı sürede plasebo verilmiştir. Bu sürede semptom skorları, ekspiratuvar tepe atım hızları (PEFR), beta-2 agonist gereksinimleri kaydedilmiş, İ-LTE4 saptanması için idrar örnekleri toplanmıştır. NKS kullanan astmalılarda semptom, PEFR ve beta-2 agonist gereksinim skorlarında anlamlı olarak azalma gözlenmiş, plasebo grubunda ise bu parametrelerde anlamlı değişiklik izlenmemiştir. NKS alan grupta çalışma öncesi İ-LTE4 95±30 pmol/mmol-kreatinin iken tedavi sonunda istatistiksel olarak anlamlı düşmüş ve 35±12 pmol/mmol-kreatinin olarak saptanmıştır (p<0.05). Plasebo grubunda ise bu değerler sırasıyla 110±35 ve 95±29 pmol/mmol-kreatinin olarak saptanıp farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı gözlenmiştir (p>0.05). Sonuç olarak, NKS çocukluk çağı astmasında etkindir ve klinik bulgularla birlikte İ-LTE4'nı anlamlı olarak düşürür. Dolayısı ile bu bulgular çocuklarda anti- inflamatuar tedavinin monitörize edilmesinde İ-LTE4'nın bir markır olarak kullanılabileceğini düşündürmektedir.Öğe Çocukluk çağı kronik maksiller sinüzitinde nazal budesonidin etkinliği(1999) Yüksel, Hasan; Demir, Esen; Mürşitoğlu, Nihan; Tanaç, RemziyeAMAÇ: Çocuklarda sinüs cerrahisine ait görülen erken ve geç komplikasyonlar nedeniyle kronik maksiller sinüzitte öncelikle tıbbi tedavi yöntemlerinin kullanılması önerilmektedir. Bu nedenle yeni ve daha etkin tıbbi tedavi yöntemleri araştırılmaktadır. Bu çalışmada kronik maksiller sinüzit tanısı alan çocuk hastalarda nazal topikal steroidin (budesonid) etkinliği araştırılmıştır. YÖNTEM: Çalışmaya yaşları 6-17yıl (ortalama 8.8±2.2 yıl) arasında değişen, allerji yada kronik bir solunum yolu patolojisi olmayan kronik maksiller sinüzit tanısı almış 19 erkek (% 56) ve 15 kız (% 44) olgu alınmıştır. 23 olguya nazal salin lavajı ve kısa süreli topikal dekonjestan yanında üç ay süreyle 200 mgr/gün nazal budesonid; kontrol grubu olarak alınan 11 olguya ise yalnızca nazal salin verilmiştir. BULGULAR: Olguların başlıca geliş yakınmaları üç ayın üzerinde devam eden öksürük (% 83), postnazal akıntı (% 58) ve başağrısı (% 47) olarak gözlenmiştir. Çalışma sonunda steroid grubundaki 15 olguda (% 65) klinik ve radyolojik tam düzelme elde edilmiştir. Kontrol grubunda ise kısmi klinik ve radyolojik düzelme saptanan 3 olgu dışında semptomlarda anlamlı düzelme gözlenmemiştir. SONUÇ: Bu sonuçlar bize çocukluk çağı KMS' de nazal steroidin etkin olduğunu ve cerrahi tedavi öncesi maksimal tıbbi tedavide alternatif olarak kullanılabileceğini düşündürmektedir.Öğe Çocukluk yaş grubunda 10 kist hidatik olgusunun değerlendirilmesi(1998) Vardar, Fadıl; Özkınay, Ferda; Yılmaz, Deniz; Özkınay, Cihangir; Tanaç, Remziye1990-1995 yılları arasında Ege Üniversitesi Pediyatri Kliniği'nde akciğer kist hidatiği nedeni ile yaşları üç ile 14 yaş arasında değişen 10 hasta (iki kız ve sekiz erkek) tedavi edildi. Bu hastaların tümünde akciğer tutulumu vardı. Hastalarda semptomlar en sık olarak öksürük, göğüs ağrısı, hemoptizi, ateş, dispne ve kist içeriğinin kusulması idi. Tanıda kullanılan serolojik testler olan ELI S A, l H AT ve I FAT gibi testlerden en az biri 10 olgunun altısında pozitif bulundu. Radyografik incelemenin en kesin tanı koydurucu yöntem olduğu gözlendi. Hastların tümüne cerrahi tedavi uygulandı. Üç tanesine cerrahiye ek olarak yapı lan albendazol tedavisi de başarılı oldu.Öğe Early diagnosis effects the prognosis in children with atypical wheeze(2020) Severcan, Ezgi Ulusoy; Demir, Esen; Gülen, Figen; Bilgin, Raziye Burcu Güven; Tanaç, RemziyeAim: Recurrent wheezing is a common problem in preschool children. It is classified into two groups because there can be many reasons for wheeze: typical and atypical. The aim of this study was to identify the general features of atypical wheezy children. Material and Methods: Three hundred two children who presented to our clinic between 2000 and 2015 for three or more wheezing attacks and were diagnosed as having an underlying disease such as bronchiectasis, foreign body aspiration, recurrent aspiration pneumonia, cystic fibrosis, bronchopulmonary dysplasia, congenital anomalies, and tuberculosis, were included in the study. Results: In this study, 127 (42.1%) girls and 175 (57.9%) boys were evaluated. The diagnostic distribution of the patients was as follows: bronchopulmonary dysplasia (21.9%), bronchiolitis obliterans (16.6%), bronchiectasis (14.5%), bronchiolitis obliterans + primary immunodeficiency (12.3%), cystic fibrosis (10.3%), bronchiectasis + primary immunodeficiency (7.9%), recurrent aspiration pneumonia (3.6%) and foreign body aspiration (3.3%), and other diseases (9.6%). Mosaic oligemia, bronchiectasis, atelectasis, bronchiolectasis, and small airway disease were the most distinct findings on high-resolution lung tomography. When the patients were evaluated clinically, radiologically, and according to pulmonary functions after an average period of 40 months, it was seen that 9.2% deteriorated, 33.9% regressed, and 56.7% remained stable. Presentation to hospital after the first attack occurred earlier in patients with bronchopulmonary dysplasia, bronchiolitis obliterans and bronchiolitis obliterans + primary immunodeficiency compared with patients with bronchiectasis, bronchiectasis + primary immunodeficiency, and cystic fibrosis. When presentation time and outcomes were evaluated, it was found that 63.4% of patients who presented to hospital early (0–6 months) and 7.5% of patients who presented late (after 5 years) had regression. Conclusion: Recurrent wheezy children must be promptly evaluated for an underlying disease. Early diagnosis and treatment influence the prognosis.Öğe Ege bölgesinde allerjik hastalıkların prevalansı(Ege Üniversitesi, 2002) Tanaç, Remziye; Tanaç, Remziye[Abstract Not Available]Öğe Hışıltılı Çocukların Genel Özellikleri(2020) Demir, Esen; Tanaç, Remziye; Aranyosi, Ezgi Ulusoy; Bilgin, Raziye Burcu Güven; Bal, Cem Murat; Gulen, FigenAmaç: Tekrarlayan hışıltı okul öncesi çocuklarda önemli birklinik sorundur. Çocukların yaklaşık üçte biri 3 yaşından önceen az bir hışıltı atağı geçirmektedir. Bu çalışmada departmanımızda tekrarlayan hışıltı nedeniyle izlenen hastaların genelözelliklerinin tanımlanması amaçlanmıştır.Gereçler ve Yöntem: Alerji polikliniğine yılda 3 veya daha fazla hışıltı yakınması ile başvuran 691 hasta retrospektif olarakdeğerlendirilmiştir. Hastaların demografik, klinik ve laboratuvar özellikleri anket formları doldurularak tespit edilmiştir.Bulgular: Tekrarlayan hışıltısı olan 215 (%31) kız, 476 (%69)erkek, 691 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Semptomlar hastaların %52,5’unda 0-1 yaş, %76.4’ünde 0-3 yaşta, %9,9 hastada 6 yaşından sonra başlamıştı. Ataklar sıklıklakış mevsiminde (%54,4) olup, %19 oranında ataklar arasındasemptom mevcuttu. Hospitalizasyon oranı %49 (ort. 1.19±0.86)olup, <1 yaşta en sıktı (%71). Ailede akrabalık, atopi ve astım oranları sırasıyla %11.2, %42,2 ve %22,4 olup hastaların%54,8’i ailenin ilk çocuğuydu.Hastaların %3,9’unda atopik dermatit, %17,9’undaalerjik rinit öyküsü vardı. Eozinofili %32,4,IgE: 335±839 kU/L, spIgE ile %40,8 aeroalerjen %30,6 gıda alerjen duyarlılığıbulunmuştur. Hastaların %23,1’inde immun bozukluk saptanmıştır. Deri prick testi (DPT) %31 hastada pozitif olup, dermatofagoid (%46), ot polen (%51), zeytin (%24), kedi (%23,7),alternaria (%13,8) en sık duyarlı olunan alerjenlerdi.Hastaların %34.9’unda hışıltı ataklarının 6 yaşından önce gerilediği, %11,1’inde 3 yaşından sonra başladığı,%11.7’sinde ise 6 yaşından sonra başladığı görüldü. Üç yaşından önce başlayan ve 6 yaşından sonra devam eden grubun isebir kısmının atopik olduğu bir kısmının ise non-atopik olduğugörüldü.Öğe Oral Immunotherapy for Cow’s Milk Allergy: Five Years’ Experience from a Single Center in Turkey(2020) Günaydın, Nursen Cigerci; Demir, Esen; Tanaç, Remziye; Bakkaloğlu, Figen GülenBackground: Oral immunotherapy for cow’s milk allergy is an effective treatment option because of its ability to increase the threshold for clinical reactions.Aims: To present our experience of oral immunotherapy for cow’s milk allergy in the pediatric allergy outpatient clinic, and to evaluate the long-term efficacy of oral immunotherapy and risk factors for adverse reactions during oral immunotherapy.Study Design: Single-center retrospective cohort study.Methods:Forty-twopatientswithImmunoglobulin-E-mediatedcow’s milk allergy who complied with the oral immunotherapy protocol were evaluated in this study. The treatment consisted of a rapid escalation phase with an oral food challenge step that included milk doses. During the build-up phase, increasing quantities of cow’s milk were administered until the patient was able to consume 200 mL of cow’s milk daily.Results: The mean age of starting the oral immunotherapy was 40.2±3.2 (range, 36-156) months, and 54.8% (n=23) of the patients were males. The mean duration of the build-up phase was 18.1±5.6 (range, 9-41) weeks, and the mean maintenance phase was 29.1±11.6 (range, 12-63) months. During the oral immunotherapy, 36 adverse reactions (78% mild and 22% moderate) occurred in 16 (38%) patients. There were no differences in the age of starting the oral immunotherapy (p=0.19), cow’s milk-specific Immunoglobulin-E levels (p=0.17), and cumulative provocative doses of oral food challenges (p=0.78) between the two groups of patients with and without adverse reactions. The wheal diameters to cow’s milk were higher in the group with adverse reactions (p=0.03). There was no difference in the oral immunotherapy onset age between patients with and without a history of anaphylaxis (p=0.38). The patients with a history of anaphylaxis had more adverse reactions (p=0.04) and a higher number of reactions during the oral immunotherapy (p=0.01), and a higher mean duration of the up-dosing phase (p=0.04) compared with patients without anaphylaxis.Conclusion: Oral immunotherapy is a treatment option in patients withcow’smilkallergybecauseofitshighefficacy.Adversereactions occur in about 40% of cases and are mostly mild. It should be administered with caution to patients with a history of anaphylaxis and a higher wheal diameter to cow’s milk in the skin prick test.