Yazar "Nevin Turgay" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 28
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Alerji yakınması olan hastaların Helmint enfeksiyonları yönünden araştırılması(2002) Hatice Ertabaklar; Bayram Songül Delibaş; Nevin Turgay; Şebnem Üstün; Nazmiye AltıntaşBazı parazit enfeksiyonları alerjik semptomlarla ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada alerjik yakınması olan hastaların gastrointestinal sistem ve iç organlarda yerleşen kist hidatik enfeksiyonu yönünden araştırılması amaçlanmıştır. Poliklinik laboratuvarımıza dermatoloji ve dahiliye polikliniklerinden alerji yakınması ile gelen dışkı incelemesinde parazit saptanan 22 ve parazit saptanmayan 23 olmak üzere toplanı 45 olgu çalışmaya dahil edilmiştir. Dışkı ve anal bant incelemesi sonucunda parazit saptanan hastaların 4'ünde Taenia saginata, birinde Hymenolepis nana, 9'unda Enterobius vermicıılaris, birinde Ascaris lumbricoides yumurtaları tespit edilmiştir. Ayrıca hastaların 3'ünde lodamoeba biitschlii, 3'ünde Entamoeba histolytica, 2'sinde Giardia intestinalis, l'inde de Blastocystis hominis kistleri saptanmıştır. İki hastada E. vertnicularis yumurtaları ve /. biitschlii kistleri ve bir hastada da 7". saginata yumurtaları ve E, histolytica kistleri birlikte görülmüştür. Tüm hastaların serumları, koyun kist sıvısı antijeni kullanılarak ELISA IgG ve indirekt hemaglütinasyon (IHA) yöntemleri ile Kist Hidatik antikorları yönünden incelenmiştir. ELISA yöntemi ile hastaların 3'ünde pozitif reaksiyon ve 4'ünde de zayıf pozitif reaksiyon tespit edilmiştir. IHA ile 7 hastanın sadece 4'ünde pozitiflik saptanmıştır. Hastaların periferik kan yaymaları incelendiğinde eozinofil değerleri, 10 hastada % 0-3, 12 hastada % 3-9 ve 9 hastada %9-25 arasında tespit edilmiştir. Alerjik yakınması olan hastalarda, paraziter enfeksiyonların ayırıcı tanıda göz önünde bulundurulmasının gerekli olduğu, bağırsak parazitleri yanında hastalarda iç organlara yerleşebilen ve alerjik yakınmalar oluşturabilen helmint enfeksiyonlarının da incelenmesinin yararlı olacağı sonucuna varılmıştır.Öğe Aydın ili Ketendere köyünde Visseral leishmaniasis epidemiyolojisi(2003) Berna Gültekin; Sema Ertuğ; Hasan Eren; Tülin Karagenç; Nevin Turgay; Eyüp S. DoyuranAydın ili Nazilli ilçesi Ketendere köyünde yaşayan 8 yaşındaki bir erkek çocuğa visserai leishmaniasis (VL) tanısı konulması üzerine köyde hastalığın epidemiyolojisine yönelik bir çalışma yapılması amaçlanmıştır. Ketendere köyünde 2000 yılının Kasım ayında yapılan saha çalışması ile 1-75 (ortalama yaş: 36) yaşlan arasında 330 kişiden kan örnekleri alınmıştır. Ayrıca, yaşlan 3 ay-6 yaş arasında olan, sahipli, 24 köpekten kan örneği toplanmıştır. Alınan insan ve köpek kan örneklerinin serumlarında Indirekt Fluoresan Antikor Testi (IFAT) ile Leishmania'ya özgü IgG antikorları araştınlmış ve test sonucunda $geq$1/128 olarak bulunan litreler pozitif olarak değerlendirilmiştir. IFAT ile parazite özgü IgG antikoru saptanan köpek serumlannda ayrıca immunokromatografik dipstick (rK39) yöntemi ile de antikor yanıtı araştırılmıştır, insan serumlarında IFAT ile parazite özgü IgG antikoru saptanmamıştır. Ancak, 24 köpeğin 5 (%20.8)'inde IFAT ile Leishınania'ya özgü IgG antikoru saptanmıştır. Bu 5 örneğin 3'ünde rK39 ile de antikor yanıtı saptanmıştır. IFAT yöntemi ile seropozitivite saptanan köpeklerden alınan lenf aspirasyon materyallerinin üçünde infeksiyon parazitolojik olarak da teyit edilmiştir. Leishmaniasis saptanan bölgelerde, hastalığın epidemiyolojisini ortaya koymak amacı ile çocuklar başta olmak üzere hastalığın ve rezervuarlannın araştırılmasının önem taşıdığı düşünülmektedir.Öğe Bir Cryptosporidiosis olgusunun kinyoun Asit-fast boyası ve polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) ile takibi(2003) Derya Dirim; Nevin Turgay; M. Ziya AlkanCryptosporidium sp. insanlarda primer olarak intestinal sistem epitelinde intraselliiler, ekstrasitoplazmik yerleşim gösteren ve diareye neden olabilen coccidian bir protozoondur. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde çocuklar, beslenme yetersizliği olanlar ve immun sistemi baskılanmış kişiler bu parazit ile infeksiyona duyarlıdır. Cryptosporidium cinsinin çok sayıda omurgalı konağı infekte eden 20'den fazla türü vardır. Bunlardan memelileri infekte eden ve insanlarda da en sık rastlanan tür C. parvum 'dur. Dört gündür devam eden bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı ve iştahsızlık şikayetleri ile Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Parazitoloji polikliniğine başvuran 29 yaşındaki bayan olgunun dışkısında nativ - lugol yöntemiyle Blastocystis hominis kistleri ve Kinyoun Asit-fast boyama yöntemi ile Cryptosporidium sp. ookistleri saptanmış ve hastanın dışkısına uygulanan nested PCR yöntemi ile C. parvum'& spesifik bant elde edilmiştir. Hastaya uygulanan 10 günlük trimethoprim-sulfamethoxazole (160 / 800 mg PO) tedavisi sonrası hastanın şikayetlerinin düzeldiği tespit edilmiştir. 10 günlük tedavi sonrası yapılan dışkı incelemesinde parazite rastlanamazken, uygulanan nested PCR yönteminde de spesifik bant tespit edilememiştir.Öğe Blastocystis hominis ve bağırsak hastalıkları(2006) Şebnem Üstün; Nevin TurgayBlastocystis hominis'm (B. hominis) insan hastalıklarında rolü tam kesinleşmiş değildir. Gastrointestinal semptomları olan kişilerde, genellikle dışkı incelemeleri sırasında elde edilmektedir. B. hominis infeksiyonu klinikde başlıca diyare, karın ağrısı ile ve ayrıca bulantı, anoreksi, kusma, kilo kaybı, bitkinlik, başdönmesi, gaz hissi gibi nonspesifik gastrointestinal semptomlarla seyreder. Vaka takdimleri ve çalışmalar bağırsaklarda oluşan inflamasyonda B. hominis'in patojenik rolünü ortaya koymuştur. Ayrıca bazı çalışmalar da inflamatuar bağırsak hastalığı (İBH) ve irritabl bağırsak sendromu (IBS) ile B. hominis'm birlikteliğini ileri sürmüşlerdir. Araştırmacılar, İBH ve İBS teşhisi konulan hastalarda dışkı inceleme yöntemleri ve kültür metodları ile B. hominis aranması gerektiğini işaret etmişlerdir. B. hominis ile infekte edilen guinea pig'lerin incelemesinde, bağırsaklarında B. hominis'in invazyonu ve mukozal in-flamasyon gözlemlenir. B. hominis'in bulaşımı, patojenitesi, kültürü, taksonomisi, hayat siklusu, biyokimyası, moleküler biyolojisi net olarak açıklık kazanmamıştır. Bu parazit için daha fazla araştırmaya gereksinim vardır.Öğe Brezilya Gezisi Sonrası Dermatobia Hominis'in Neden Olduğu Subkutanöz Miyaz Olgusu(2017) Fatma Kamer Varıcı Balcı; Saniye Ataman; Erkan Güler; Mehmet Karakuş; Ayşegül Ünver; Seray Töz; Nevin Turgay; Yusuf ÖzbelMiyaz Diptera takımında bulunan çeşitli sinek cinslerine ait larvaların neden olduğu istila türü bir hastalıktır. Dermatobia hominis larvalarının neden olduğu subkutanöz miyaz yaygın gözlenen bir hastalıktır. Yurt dışı seyahat öyküsü olan 26 yaşında kadın hastada D. hominis kaynaklı subkutanöz miyazı gözlenmiştir. Altı ay Brezilya, Amazon ormanlarında bulunan hasta, seyahat dönüşünde karnının sağ alt kadranı ve sakral bölgesinde hassas ve kaşıntılı iki küçük kırmızı papül gözlemlemiştir. Papüllerden çıkarılan iki adet larva ile Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Polikliniği'ne başvurmuş ve larvalar tür tayini için parazitoloji polikliniğine gönderilmiştir. Gerekli makroskobik ve mikroskobik incelemelerden sonra miyaz etkeninin D. hominis olduğu sonucuna varılmıştır. Coğrafi olarak doğal dağılım alanı Güney Amerika ülkeleri olan D. hominis'in farklı yumurta dağıtım mekanizmasını tanıtmak ve larvalarının sebep olduğu, Brezilya'ya seyahat öyküsü olan bir Türk hastada görülen ilk olgu olması nedeniyle miyaz olgularında da anamnezin önemini ortaya koymak açısından sunulması düşünülmüştür.Öğe Brezilya Gezisi Sonrası Dermatobia Hominis'in Neden Olduğu Subkutanöz Miyaz Olgusu(2017) Fatma Kamer Varıcı Balcı; Saniye Ataman; Erkan Güler; Mehmet Karakuş; Ayşegül Ünver Yolasığmaz; Seray Töz; Nevin Turgay; Yusuf ÖzbelMiyaz Diptera takımında bulunan çeşitli sinek cinslerine ait larvaların neden olduğu istila türü bir hastalıktır. Dermatobia hominis larvalarının neden olduğu subkutanöz miyaz yaygın gözlenen bir hastalıktır. Yurt dışı seyahat öyküsü olan 26 yaşında kadın hastada D. hominis kaynaklı subkutanöz miyazı gözlenmiştir. Altı ay Brezilya, Amazon ormanlarında bulunan hasta, seyahat dönüşünde karnının sağ alt kadranı ve sakral bölgesinde hassas ve kaşıntılı iki küçük kırmızı papül gözlemlemiştir. Papüllerden çıkarılan iki adet larva ile Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Polikliniği'ne başvurmuş ve larvalar tür tayini için parazitoloji polikliniğine gönderilmiştir. Gerekli makroskobik ve mikroskobik incelemelerden sonra miyaz etkeninin D. hominis olduğu sonucuna varılmıştır. Coğrafi olarak doğal dağılım alanı Güney Amerika ülkeleri olan D. hominis'in farklı yumurta dağıtım mekanizmasını tanıtmak ve larvalarının sebep olduğu, Brezilya'ya seyahat öyküsü olan bir Türk hastada görülen ilk olgu olması nedeniyle miyaz olgularında da anamnezin önemini ortaya koymak açısından sunulması düşünülmüştür.Öğe Demodex folliculorum ile İlişkili Blefarit Olgusu§(2016) Orçun Zorbozan; Ecem Bulut Okut; Ayşegül Ünver; Nevin TurgayDemodex sp. insan cildinde yaygın olarak görülen bir ektoparazittir. Çeşitli çalışmalarda blefarit olguları ile ilişkili olduğundan bahsedilmektedir. Altmış iki yaşında, 11 aydır sol göz kapağında şişlik ve kızarıklık olan ve anti-histaminik tedavisine yanıt vermeyen hasta laboratuvarımıza yönlendirildi. Hastanın göz çevresine uygulanan standart yüzeyel deri biyopsisi preparatında ve sol göz kapağından epilasyon ile elde edilen kirpikte Demodex folliculorum tespit edilerek topikal yöntemle (%1 metronidazol + %2 üre 1 ay) tedavi edildi. Blefarit tanısı alan olguda Demodex folliculorum saptanması, normal cilt faunasında da bulunabilen bu ektoparazitin patojen olarak karşımıza çıkabileceğini göstermiştir. Tedaviye yanıt alınamayan blefarit olgularında Demodex sp. infestasyonunun da akla getirilmesi gereklidir. Doğru tanının konması ve uygun tedavinin uygulanabilmesi için tanı algoritmasına Demodex türlerinin aranmasına yönelik yöntemler eklenmelidir.Öğe Differentiation of Entamoeba histolytica/Entamoeba dispar by the polymerase chain reaction in stool samples of patients with gastrointestinal symptoms in the Şanliurfa province(2013) Fadile Zeyrek Yıldız; Nevin Turgay; Aysegül Ünver; Şebnem Üstün; Ulus Akarca; Seray TözAmaç: Çalışmamızda, endemik bir bölgede olan Şanlıurfa’da gastrointestinal semptomları olan hastalarda amebiazisin tanısı ve Entamoeba histolytica (E. histolytica) ve Entamoeba dispar (E. dispar) tanımlanmasını amaçladık. Yöntemler: Şanlıurfa’da gastrointestinal semptomu olan 181 hastadan toplanan dışkı örnekleri amebiazis tanısı için aşağıda belirtilen 3 yöntemle incelenmişlerdir: E. histolytica/E. dispar ayıran “small-subunit (SSU) rRNA gen” bölgesinde yerleşen 135 bazlık bölgenin hedeflendiği in house PCR, Entamoeba sensu lato antijenini gösteren ticari kit RIDASCREEN® stool ELISA ve Trichrome boyama ile mikroskobik inceleme yöntemleri. Bulgular: Yüz seksen bir dışkı örneğinin 83’ü (%45,9) PCR ile ve 79’u (%43,6) mikroskobi ile E. histolytica/E. dispar pozitif bulunmuştur. Kırk beş hasta, antijen saptama yöntemi ile pozitif bulunmuştur. Elli dokuz örnek ise PCR ve mikroskobi birlikte pozitif tespit edilmiştir. E. dispar (%39,8) ile enfekte bulunan hastaların sayısı, E. histolytica (%3,3) ile enfekte olanlara göre fazla bulunmuştur. Beş hastada (%2,8) ise PCR ile E. histolytica+E. dispar mix enfeksiyonu saptanmıştır. Sonuç: Amebiazisin rutin tanısında mikroskobi ve antijen saptama yöntemlerinin yanı sıra, her iki türün hassas olarak ayırımı için referans test olarak PCR’ın uygulanması önerilmektedir.Öğe Ege Üniversitesi Hastanesi ’nde yatmakta olan bir hastada nazal miyaz(2015) Mehmet Karakuş; Ayşegül Ünver; Nevin Turgay; Seray Töz Özensoy; Yusuf ÖzbelMiyaz, Diptera takımında yer alan bazı sinek larvalarının insan veya hayvanların çeşitli organ ve dokularında ki enfestasyonudur. Etkiledikleri dokulara göre far klı isimler alırlar. N az al miyaz , ülkemizde çoğunlukla Sarcophagidae ve Calliphoridae ailesi ü yeleri tarafından oluşturulmaktadır. Bu yazıda, Ege Üniversitesi Hastanesi , Anestezi Yoğun Bakım Ünitesi ’ ne yatırılan ve nazal miyaz gözlenen 59 yaşındaki kadın h asta sunulmaktadır. Ülkemizde bild irilmiş miyaz sayısının diğer ü lkelerle kıyaslandığında az olduğu görü lmektedir. Yoğun bakım ünitelerinde miyaz vakalarına dikkat çekmek için bu vakayı sunmaya değer bulduk. Alınacak basit tedbirlerle yoğun bakım üniteleri nde miyaz olgularının ortadan kaldırılması mümkündür.Öğe Ege üniversitesi tıp fakültesi hastanesi parazitoloji labaratuvarında 2005 yılı boyunca saptanan bağırsak parazitlerinin dağılımı(2007) Aysu Değirmenci; Naser Sevil; Koray Güneş; Ayşegül Yolasığmaz; Nevin TurgayBu çalışmada, 1 Ocak - 31 Aralık 2005 tarihleri arasında, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Parazitoloji Laboratuvarı’na başvuran 3925 hastada bağırsak parazitlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. 3925 hastadan alınan gaita ve selofan bant preparatlarının mikroskobik incelenmesinde toplam 590 (%15,03) örnekte bir veya birden fazla bağırsak paraziti saptanmıştır. En sık saptanan 5 parazitin, Blastocystis hominis (%4,96), Cyclospora spp. (%1,91), Enterobius vermicularis (%1,86), Entamoeba coli (%1,78) ve Giardia intestinalis (%1,78) olduğu görülmüştür.Öğe Fever of Unknown Origin and Visceral Leishmaniasis: a Series of 20 Adult Patients(2018) Hüsnü Pullukçu; Nevin Turgay; Meltem Işıkgöz Taşbakan; Deniz Akyol; Oğuz Reşat Sipahi; Tansu Yamazhan; Seray Özensoy TözVisceral Leishmaniasis (VL) is a parasitic disease frequently seen in Mediterranean countries, including our country, which still constitute a major public health problem. In this study, it was aimed to investigated retrospectively 20 cases diagnosed with visceral leishmaniasis (VL) among the cases referred from different clinics/centers for further examination to our department due to fever of unknown origin in terms of demographic characteristics, underlying diseases, laboratory, clinical data and treatment results between 2007-2017. Adults with chronic systemic diseases are always at risk in endemic regions and VL should be considered in differential diagnosis, particularly in cases of fever of unknown origin.Öğe Gastrointestinal Sistem Yakınması Olan Hastalarda Dışkının Parazitolojik ve Bakteriyolojik İncelemelerinin Karşılaştırılması(2012) Arzu Bayram; Tuba Oyur; Ayşegül Ünver; Şöhret Aydemir; Tijen Özacar; Seray Özensoy Töz; Nevin TurgayEge Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Parazitoloji Polikliniği'ne Temmuz 2009 - Haziran 2010 tarihleri arasında akut ve kronik gastrointestinal sistem yakınmaları ile başvuran 236 hastanın dışkı ve selofan-bant örnekleri değerlendirilmiştir. Bu 236 hastanın 111'inin (%47) akut yakınmaları olup bunların daha çok yaz ve sonbahar aylarında hastaneye başvurduğu, 125'inin (%53) ise kronik gastrointestinal sistem yakınmaları ile kliniklere başvurduğu ve bu hastaların da daha çok yaz ve sonbahar aylarında geldiği gözlenmiştir. Parazitoloji laboratuvarına başvuran 236 hastanın 112'sinde (%47.45) en az bir paraziter etken saptanmıştır. Retrospektif olarak incelendiğinde parazitoloji laboratuvarında incelemesi yapılan 236 hastadan 121'inde (%51.7) eş zamanlı olarak bakteriyolojik dışkı incelemesinin de yapıldığı görülmüştür. Bakteriyoloji ve parazitoloji laboratuvarlarına aynı zamanda başvuran 121 hastanın 7'sinde (%5.78) en az bir etken bakteri saptanmıştır. Mikrobiyolojik etken saptanan 7 hastadan 6'sında ise bir paraziter enfeksiyon etkeni de tespit edilmiştir. Çalışmamızda saptanan çoklu enfeksiyonlar nedeniyle intestinal sistem yakınmaları ile kliniklere başvuran hastalarda, parazitolojik ve bakteriyolojik inceleme amaçlı Sağlık Bakanlığının Standart Tanı protokollerinin birlikte uygulanmasının tanı, tedavi ve enfeksiyonların birlikte görülebilme koşullarının tanımlanabilmesi için önemli olduğu sonucuna varılmıştırÖğe Genotyping of Giardia lamblia in a Cohort of Turkish Patients:A Search for a Relationship between Symptoms and Genotypes(2012) Cuneyt Balcıoglu; Ozgur Kurt; Naser Sevıl; Hande Dagcı; Asli Tetık; Koray Ergunay; Kor Yerelı; Ahmet Ozbılgın; Nevin Turgay; Seray Ozensoy TozGiardia lamblia ile yapılan moleküler düzeydeki çalışmalar iki farklı genotipin farklı klinik belirtilere sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte, hangi genotipin ne tür klinik belirtilere neden olduğuna dair henüz kesin bulgular elde edilmiş değildir. Bu araştırmada Türkiye'nin Manisa yöresinden elde edilen G. lamblia izolatları polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) ve sonrasında DNA dizi analizi yöntemleriyle araştırılmış ve saptanan genotipler ile hastalardaki klinik semptomlar arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Toplam 63 hastadan DNA örnekleri izole edilmiş ve bunların 54'üne Xho I restriksiyon enzimi kullanılarak RFLP analizi uygulanmıştır. Sonuçlar incelendiğinde, 54 örneğin 38'inin (%70.37) A, 16'sının ise (%29.63) B genotipine ait olduğu belirlenmiştir. Kadın hasta sayısının B genotipinde anlamlı düzeyde daha fazla olduğu (p=0.18), ayrıca hastalarda birlikte bulunan karın ağrısı ve ishal yakınması ile G. lamblia B genotipi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir (ki-kare testi, 10.52; P<0.05). Hastaların yaşı ya da yakınmaları ile G. lamblia genotipleri arasında başka anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır. A genotipine ait bir ve B genotipine ait iki ayrı (B1 alt tipine ait bir ve B genotipine ait bir olmak üzere) örneğin PZR ürünlerinin DNA dizileri, çoklu dizi analizi yöntemiyle birbirleriyle ve NCBI veb sitesindeki ilgili DNA dizileri ile karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak G. lamblia'ya ait tpi gen bölgesi üzerinde A ve B (B1 ve B) genotiplerine özgü bölgeler tespit edilmiştir. Daha fazla hasta örneği kullanılarak yapılacak ileri çalışmalarla elde edilen sonuçların değerlendirilmesi gerekmektedir. Sonraki çalışmamızda, tpi gen bölgesine özgü bir prob tasarlamak suretiyle daha hızlı ve güvenilir analizler yapılmasında kullanacağımız bir gerçek zamanlı PZR (GZ-PZR) testi geliştirmeyi amaçlamaktayızÖğe İzmir ve çevresinde bir yılda (Mayıs 2009-Nisan 2010) saptanan bağırsak parazitlerinin aylara göre dağılımı-asid fast ve modifiye trichrome boyama sonuçları(2012) Nevin Turgay; Ayşegül Ünver Yolasığmaz; Tuba Oyur; Selin Bardak Özcem; Seray TözAmaç: Bu çalışmada, 1 Mayıs 2009-30 Nisan 2010 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Parazitoloji Laboratuvarı'na başvuran 5073 hastanın dışkı ve selofan bant örneklerinin incelenmesinden elde edilen sonuçlar retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Yöntemler: Dışkı örneklerine selofan bant yöntemi, etil asetat çöktürme yöntemi, nativ, lugol, Modifiye Kinyoun asit-fast, Trichrome boyama, Modifiye Trichrome ve Giemsa boyama yöntemleri uygulanmıştır. Bulgular: Bağırsak parazitleri açısından makroskobik ve mikroskobik olarak incelenen dışkı örneklerinin 1138'inde (%22.43) bağırsak parazitine rastlanmıştır. En sık rastlanan bağırsak parazitlerinin Cryptosporidium spp. (381/5073; %33.47), Blastocystis hominis (368/5073; %32.33) ve Cyclospora spp. (187/5073; %16.43) olduğu belirlenmiştir. En sık tespit edilen helmint ise Enterobius vermicularis (33/5073; %2.89) olarak saptanmıştır. Sonuç: İmmunsuprese hastalarda Microsporidium sporlarının tespit edilmesi de spesifik boyama yöntemlerinin önemini göstermektedir. Bölgemizde bağırsak parazitleri halk sağlığı açısından önemli bir sağlık sorunudur. (Turkiye Parazitol Derg 2012; 36: 71-4)Öğe İzmir ve çevresindeki hastanelerde Ocak 1997-Mayıs 2001 arasında saptanan kistik ekinokokkozis olguları(2003) Hatice Ertabaklar; Bayram Pektaş; Nevin Turgay; Ayşegül Yolasığmaz; Murat Dayangaç; Aykut Özdamar; İrfan Karaca; Güven Olgaç; Hande Dağcı; Tuncay Göksel; Ali Menteş; Ahmet Çoker; Nazmiye AltıntaşEkinokokkozis, özellikle kistik ekinokokkozis yurdumuzda halen önemini koruyan bir parazit hastalığı olma özelliğini taşımaktadır. Helment hastalıkları içinde gerek insan ve hayvan sağlığı gerekse ekonomik olarak son derece önemlidir. Bu nedenle daha önceki yıllarla kıyaslama yapabilmek ve Kist Hidatik'in son yıllardaki durumunu ortaya koyabilmek amacı ile İzmir ve çevresindeki Kist Hidatik olgularının dağılımını saptamak için retrospektif bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada son yıllarda (Ocak 1997- Mayıs 2001 yılları arasında) İzmir ilindeki 11 değişik hastanedeki (Ege ve Dokuz Eylül Tıp Fakülteleri ile Devlet ve SSK Hastanelerine) Kist hidatik olguları değerlendirmeye alınmıştır. Hastalar hakkında yaş, cinsiyet, adres, kistin yeri ve tedavi ile ilgili bilgiler toplanmaya çalışılmıştır. Bu bilgilerin ışığı altında İzmir ve civarında son iki yılda saptanan Kist Hidatikli olgu sayısı toplam 840 olup, bu olguların 489 (58,2%)'i kadın, 351 (41,8 %)'si erkektir. Olgular geniş bir yaş dağılımı göstermektedir. En genç olgu 1,5 en yaşlı olgu ise 83 yaşında olup; yaş ortalaması kadınlarda 41,5 erkeklerde 42,8 ve tüm olguların yaş ortalaması ise 41,4'dür.Öğe Leishmaniasis aşı çalışmalarında son gelişmeler: Ne zaman aşılanabileceğiz?(2005) Nevin TurgayDünyada 8 ülkede, 350 milyon kişi leishmaniasis enfeksiyonuna yakalanma teklikesi ile karşı karşıyadır. Tedavi için kullanılan ilaçların büyük bir kısmı toksik olup, pek çok yan etkileri bulunmaktadır. Şu anda leishmaniasis için bir aşı bulunmamaktadır. Paraziter enfeksiyonlara karşı aşı oluşturmak, karmaşık antijenik yapıları, konak-parazit etkişelimleri nedeniyle virus ve bakteri aşılarını oluşturmaktan daha zordur. Bu yazıda anti-leishmanial aşı adayları hakkındaki son bilgiler derlenmektedir.Öğe Leishmaniasis ve Lenfoma Birlikteliği(2013) Aytaç Erdem; Meltem Taşbakan; Hüsnü Pullukçu; Eray Toz Özensoy; Oğuz Reşat Sipahi; Tansu Yamazhan; Nevin TurgayMalinite ve enfeksiyon klinik bulgu olarak birbirini taklit edebilen ve bu nedenle sıklıkla ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken iki durumdur. Bu iki klinik durumun birlikteliği ise, immunsüpresif hastalar dışında oldukça nadirdir. Bu yazıda nedeni bilinmeyen ateş etiyolojisi araştırılırken önce Leishmaniasis tanısı alıp tedavi edilen ancak kontrol kemik iliği biyopsisinde diffuz B hücreli lenfoma olduğu saptanan bir hasta sunulmuştur. Ateş yüksekliği, kilo kaybı, karın ağrısı ve halsizlik yakınmaları ile başvuran ve malinite araştırılan hastanın, Bilgisayarlı Tomografi’sinde (BT) splenomegali ve biyokimyasal analizlerinde anemi ve hipergamaglobulinemi saptanmıştır. Leishmaniasis ön tanısı ile yapılan kemikiliği preparatında amastigotlar, NNN besiyerinde promastigot şekilleri görülmüştür. Liposomal Amfoterisin B tedavisi sonrasında uygulanan kontrol kemikiliği aspirasyonunda amastigot görülmeyen hastanın, patolojik bakısında diffüz büyük B hücreli lenfoma infiltrasyonu saptanmıştır. (Turkiye Parazitol Derg 2013; 37: 282-4)Öğe Mikroskopide Atipik Görünümlü Dış Kaynaklı İki Sıtma Olgusunda Hızlı Test, Serolojik ve Moleküler Yöntemlerin Tanıya Katkısının Önemi(2017) Orçun Zorbozan; Hüsnü Pullukçu; Esra Atalay Şahar; Muhammet Karakavuk; Hüseyin Can; Varol Tunalı; Mert Döşkaya; Nevin Turgay; Seray Töz; Ahmet ÖzbilginSıtma, tropikal ve subtropikal bölgelerde yaygın olarak görülen ve hayatı tehdit eden bir hastalıktır. Sıtmanın endemik olarak görüldüğü bölgelere seyahat öyküsü olan ve tipik klinik belirtileri olan hastalarda ön tanı olarak sıtma düşünülmektedir. Sıtmanın laboratuvar tanısının temelini boyalı preparatların mikroskobik incelemesi oluşturmaktadır. Fakat mikroskobik inceleme ile tanı ve Plasmodium tür ayrımının yapılmasında zorluklar yaşanabilmektedir. Birinci olguda; ateş, üşüme-titreme şikayetleri olan ve Nijerya seyahati öyküsü bulunan 26 yaşındaki erkek olguda, ince yayma kan preparatında %1 oranında saptanan enfekte eritrositlerde klasik Plasmodium vivax eritrositer formlarından farklı görünüm saptanmıştır. Parazitin çekirdekleri belirgin olmayıp, kromatin veya boya tanesi şeklinde düzensiz olarak sitoplazmada yer almış, bazı eritrositlerde dağınık ve granüler, sitoplazmada noktalar şeklinde Schüffner granüllerine benzer nükleus parçaları, bazı Plasmodium eritrositer formlarının sitoplazmalarının düzensiz olduğu ve nükleuslarının olmadığı gözlenmiştir. Enfekte olan eritrositlerin hiçbirinde Schüffner granüllerine rastlanmamıştır. Hastanın periferik kan örneğinde Plasmodium türlerine ait antijenleri saptayabilen hızlı tanı testi (OptiMAL, DiaMed, İsviçre) ile olgumuzda P.vivax saptanmıştır. Multipleks gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu ile P.vivax 18S rRNA geni gösterilmiştir. Hastanın serum örneğinde Pan Malaria Antibody CELISA (CeLLabs, Pty Ltd, Brookvale, Avustralya) kiti kullanılarak Plasmodium türlerine karşı antikor aranmış ve hasta örneğinin optik dansite (OD) değeri pozitif kontrolün OD değerinin beş katı olarak ölçülmüştür. İkinci olgu ise 31 yaşında Nijerya'da çalıştığı öğrenilen erkek hasta olup, düşmeyen ateş, şiddetli baş ağrısı, kulaklarda ve gözlerde ağrı şikayetleriyle başvurmuş ve ince yayma kan preparatında %12 oranında saptanan enfekte eritrositlerde klasik P.falciparum eritrositer formlarından farklı görünüm saptanmıştır. Bazı Plasmodium trofozoitlerinin, P.vivax gibi eritrositin 1/3'ü büyüklüğünde ve granüler olmayan sitoplazmaya sahip oldukları, bazı eritrositer formların yuvarlak olduğu ve nükleus ve sitoplazmasının zor ayrıldığı, bazılarının ise hilal şeklinde görülüp nükleusların sitoplazmanın ortasına yakın yer aldığı, bazı eritrositer formların P.vivax'ın olgun trofozoitlerine benzer şekilde tek nükleus ve dağınık bir sitoplazma ile karakteristik bir görünümde olduğu saptanmıştır. Plasmodium genç trofozoitlerinin büyüklük olarak P.vivax'a benzemesine rağmen özellikle nükleuslarının eritrosit çeperine yapışmış formları çok miktarda gözlenmiştir. P.falciparum gametosit formlarına rastlanılmamıştır. Yapılan dört yaymanın sadece birinde P.falciparum benzeri genç trofozoite rastlanılmıştır. Hızlı tanı testi ile P.falciparum saptanmış ve multipleks gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu ile P.falciparum 18S rRNA geni tespit edilmiştir. ELISA testinde Plasmodium türlerine karşı antikor saptanmamıştır. Bu olgu sunumunda dış kaynaklı iki sıtma olgusunun laboratuvar tanısı ve Plasmodium tür ayrımında antijen saptayan hızlı test, serolojik ve moleküler yöntemlerin mikroskobik tanıya desteğinin önemi ortaya konulmuştur.Öğe Ocak 2010-Haziran 2011 Tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Polikliniğinde Saptanan E. histolytica/dispar Olguları(2012) Ayşegül Ünver; Tuba Oyur; Özgür Kurt; Seray Özensoy Töz; Nevin TurgaySağlık Bakanlığı, amipli dizanteri etkeni Entamoeba histolytica'nın (E. histolytica) kesin tanısının konabilmesi için, standart tanı protokollerinde Trichrome boyalı preparatlarda eritrosit fagosite etmiş trofozoit görülmesi ve/veya E. histolytica spesifik adhesin antijeninin ELISA testi ile pozitif tespit edilmesi şartlarını aramaktadır. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Parazitoloji Polikliniği'ne Ocak 2010 - Haziran 2011 tarihleri arasında başvuran ve direkt dışkı bakısında amebiasis şüphesi oluşan 51 hastanın, dışkı örnekleri Trichrome boyası ile boyanarak incelenmiş ve 49 örnekte E. histolytica/dispar tespit edilmiştir. Toplam 51 örnekten 33 dışkı örneğine E. histolytica adhesin antijeni aramaya yönelik ticari ELISA kiti (Entamoeba CELISA-Path; CeLLabs Pty. Ltd., Brookvale, Australia) uygulanmış ve 23 (%71.8) dışkı örneğinde pozitif sonuç elde edilmiştir. Sonuçlarımıza göre geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında son yıllarda olgu sayısında artış olduğu dikkati çekmektedir. E. histolytica'nın kesin tanısının konmasında Sağlık Bakanlığı'nın da önerdiği gibi farklı yöntemlerin bir arada uygulanmasının özellikle perifer laboratuvarların etkin sonuç vermesinde önemli olduğu sonucuna varılmıştırÖğe Periodontal hastalığı bulunan kişilerde diş eti plaklarında entamoeba gingivalis ve trichomonas tenax araştırılması(2010) Moin Abualqomsaan; Özensoy Seray Töz; Ayşegül Yolasığmaz; Nevin TurgayAğız boşluğu birçok mikroorganizmanın yerleşmesine elverişlidir. Sudaki, besinlerdeki, hava ve ellerdeki mikroorganizmalar kolayca ağız boşluğuna girebilirler. Ağız florasında çok sayıda ve değişik türde mikroorganizma bulunmaktadır. Parazitlerden ise Entamoeba gingivalis (E.gingivalis) ve Trichomonas tenax (T.tenax) protozoon parazitleri ağızda yerleşmekte ve apatojen olarak kabul edilmektedirler. Ancak ağız hijyeni bozuk ve diş eti hastalığı bulunan kişilerde daha yüksek oranda saptanmaktadırlar. Çalışmamızda, ağız boşluğunda yerleşen parazitlerin araştırılması amacıyla toplam 46 kişiden dişin kole bölgesinden 2 lama kazıntı örnekleri alınmıştır. Lamlardan birisi fiksatif içerisinde diğeri de havada kurutularak Parazitoloji laboratuvarına getirilerek Trichrome ve Giemsa boyaları ile boyanmışlardır. Kırkaltı örneğin tümüne Giemsa boyası uygulanırken, 36 örneğe ayrıca Trichrome boyası da uygulanmıştır. Trichrome boyası ile boyanan 36 örnekten 7'sinde (%19,44) E.gingivalis'e rastlanmıştır. Giemsa ile boyanan 46 örnekten birisinde (%2,17) T.tenax görülmüştür. Çalışmamızda periodontal hastalığı bulunan 33 kişiden 7'sinde (%21,2) parazit saptanırken 13 kişilik sağlıklı kontrol grubunda ise bir kişide (%7,69) parazit saptanmıştır. Diş Hekimliği poliklinikleri genellikle Parazitoloji polikliniklerinden uzakta bulunmakta ve preparatların direkt bakısı mümkün olamamaktadır. Bu nedenle ağızda yerleşen parazitlerin tanısında taze direkt bakıya alternatif olarak Giemsa ve Trichrome boya yöntemlerinin uygulanması, Diş Hekimlerinin Parazitoloji laboratuvarlarına örnek gönderebilmelerini ve böylece tanı konabilmesini sağlayacaktır.