Yazar "Kansoy, Savaş" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Çocukluk çağı hastalıklarında kemik iliği ve kök hücre nakli sonuçları(2001) Kansoy, Savaş; Aksoylar, Serap; Kantar, MehmetKemik iliği Transplantasyonu (KİT), kemoterapötik ajanları çok yüksek dozlarda, çoğu zaman radyoterapi ile birlikte, nonhematolojik toksisiteler sınırında hastaya vermek ve böylece maksimal antitümör etki veya eradikasyonu sağlayıp, oluşan kemik iliği supresyonunu da allojenik, sinjeneik veya otolog koşullarda, transplantasyonla desteklemek esasına dayanan bir uygulamadır. Başlangıçta maliyn hastalıklarda uygulanan KİT'nun bir başka uygulama alanı ise bazı doğmalık hastalıklarda, Kİ hücrelerinin sağlıklı olanlarla değiştirilmesi olmaktadır. Bu çalışmada, pediatrik yaş grubundaki maliyn ve maliyn olmayan hastalıklara sahip çocuklarda, kemik iliği ve periferik kan kök hücre naklinden oluşan "Kök Hücre Nakli" uygulandı. Çalışma, Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) Tepecik Eğitim Hastanesi ve Ege Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Onkoloji ve Kemik iliği Transplantasyonu Merkezleri'nde yapıldı. Kasım 1994 - Haziran 2000 yılları arasında toplam 38 olguya otolog veya allojenik transplantasyon uygulandı. Transplantasyon işlemi için maliyn hastalık gurubunda 9 Akut Myeloblastik Lösemi (AML), 5 Akut Lenfoblastik Lösemi (ALL), 3 Kronik Myelositer Lösemi, 3 Hodgkin Hastalığı (HD) ve 5 Solid Tümör olgusu, maliyn olmayan grupta ise 10 Talasemi Majör (TM), bir Aplastik Anemi (AA)'Iİ ve 2 ağır kombine yetmezliği (SCID) olan hastalar seçildi. Üç TM'lu ve bir HD'lı olguya iki kez allojenik veya otolog TX (ikincil Transplantasyon / Second TX) uygulandı. Olguların 20'sı (%52.6) kız, 18'i (%47.4) erkek, ilk tanı anında yaş ortalaması 94.1±67.3 ay (3 - 200), ortanca değer 113.5 ay idi. Transplant zamanındaki yaş ortalaması 119.2 ± 55.7 (8 - 207), ortanca değer 125.0 ay idi. Otolog transplantasyon grubunda 16 olguya periferik kök hücre (OPKH) uygulandı. Allojenik transplantasyon gurubunda toplam 22 olgunun 16'sına kemik iliği transplantasyonu (AKİT), 6 hastaya ise periferik kök hücre nakli (APKH) yapıldı. Allojenik transplantasyonların biri hariç tümünde HLA doku gurupları tam uygun olan kardeş donörler seçildi. Tüm olgular birlikte değerlendirildiğinde; TX yaşı 119.3 ± 55.7 ay (8 ay - 17 yaş), Kök hücre miktarı ortanca 4.46 x 108 (1.50 - 13.2), engraftment günü ortalama 16.4 ± 5.3 gün (7 - 28 gün), lökosit düzelmesi 22.3 ± 17.9 gün (12 - 66 gün), platelet düzelmesi ortalama 26.9 ± 27.3 gün (13 - 67 gün), Post TX DFS 30.7±18.1 ay (5 - 66 ay), Post TX OS ortalama 60.5 ± 52.2 ay (4.5 - 238 ay) bulundu. Sonuç olarak, maliyn ve bazı maliyn olmayan hastalıklarda "Kemik iliği" ve "Kan Kök Hücre" nakilleri ile kür şansı elde edilebilmektedir. Maliyn hastalığı olanlar primer hastalık ile beraber kemoterapi ve radyoterapinin erken ve geç etkilerinden uzaklaşmaktadır. Bazı doğmalık kan hastalıklarında, hasta transfüzyon ihtiyacından kurtulmakta ve geç endokrin etkilere maruz kalmamakta, normal bir yaşam süresine kavuşabilmektedir.Öğe Çocukluk çağı maliynitelerinde Epstein-Barr virüs seropozitifliği(2001) Ülger, Zülal; Büyükavcı, Mustafa; Çetingül, Nazan; Kantar, Mehmet; Aydemir, Şöhret; Kansoy, Savaş; Kavaklı, KaanEpstein Barr virüsün (EBV) maliynite etyolojisindeki rolüyle ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların sonuçları yapıldıkları bölgelere göre farklı sonuçlar içermektedir. Bizim çalışmamızda izlediğimiz 45 maliyniteli olgunun EBV seropozitifliği normal populasyonla karşılaştırıldı. Maliyniteli olgularda EBV IgG pozitifliği oranı % 93 iken, kontrol grubunda % 79 idi ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). Özellikle lenfomalı olgularda seropozitiflik % 100'e ulaşmaktaydı. Bu sonuçlar, maliyniteli olgularda EBV seropozitifliğinin yüksek olduğunu gösterdi. Daha geniş olgu grubunda ve doku örneklerinde EBV antikorlarının gösterilmesinin maliynite etiyopatogenezindeki rolünü açıklamada anlamlı olabileceğini düşündürdü.Öğe Denver gelişimsel tarama testi İzmir çocuklarına uygulanması ve malnütrisyonun gelişim üzerine etkisi(Ege Üniversitesi, 1982) Kansoy, Savaş; Özgür, SabihaÖZET Son yıllarda gelişimin değerlendirilmesinde geliştirilen ve oldukça geniş olarak hazırlanan "Denver Gelişimsel Tarama Testi**nin bizim çocuklarımızda değerlendirmesini yapmak ve beslenme bozukluğunun gelişim üzerine etkisini aramak amacı ile yaptığımız çalışmamızda ; 95'i kız, 118fi erkek oîmak üzere toplam 213 normal çocuk ile, 36 mal- nütrisyonlu çocuk çalışma kapsamına alındı. Gelişime ayrıca cins, yaş ve çevre faktörünün etkileri araştırıldı. Testi oluşturan 4 ana fonksiyon olan Kişilik -sosyal, İnce Devinsel, Dil ve Kaba devinsel'e ait test maddelerini, normal olguların $25, #50, $75, $90'ınm geçtiği za manlar ayrı ayrı saptandı. Normal erkek ve kızlar ile malnütrisyon gurubu için $50 ve $90 değerleri ayrı olarak belirlendi. Normal beslenme gösteren olguların gelişimleri Denver populasyonu normları ile, malnütrisyonlu olgular normal olgularla, normal erkek ve kızlar ise kendi aralarında ayrı olarak karşılaştırıldılar. Normal olgularda kız ve erkekler arasında 4 fonksiyonda da hiçbir anlamlı fark lılık yoktu. Normal olguların Denver' e göre $50 noktasında dil fonksiyonu hariç, diğer fonk siyonlarda anlamlı olmayan bir gecikme gösterdiği, $90 noktasında ise herhangi bir ge cikmenin söz konusu olmadığı görüldü. Yani maddelerin başarılma zamanı yalnız $50 nok tasında farklı, sonuçda ise aynı olmaktaydı. Bu sonuç, diğer ülkelerde de gösterildi ği gibi, testin ülkemiz koşullarına göre standardize edilmesi gereğini vurgulamaktadır. Malnütrisyonlu olgular ise tüm fonksiyonlarda gecikme ve hareketlerin başarılma sında düşük başarı gösterdiler. Denver Gelişimsel Tarama Testi ile malnütrisyonlu ol guların belirgin gecikme gösterdiğini söyleyebiliyoruz. Tüm maddeleri başaranlar arasında, anne ve babanın öğrenim ve meslek durumlarının, çocukların kişilik-sosyal, ince devinsel, dil ve kaba devinsel fonksiyonlarına anlamlı bir etkisi olmadığı görüldü. Bu sonuç yapılan benzer çalışmalarla da uygunluk gösteri yordu. -53-Öğe Ehlers-Danlos sendromu ve kanama bulgularının sağıltımında desmopressin kullanımı(2001) Kavaklı, Kaan; Kantar, Mehmet; Özkınay, Ferda; Çoğulu, Özgür; Aydınok, Yeşim; Çetingül, Nazan; Kansoy, SavaşEhlers-Danlos sendromu (EDS), eklemlerde hiperekstansibilite, cutis laxa ile karakterize bir bağ doku hastalığıdır. Bu hastalıkta kolay morarma, epistaksis gibi kanama tabloları görülebilir. Kanamaların etiyolojisi kesin olarak bilinmemekle beraber sorunun kapiller yapının zayıflığından kaynaklandığı düşünülmektedir. EDS'lu hastalarda desmopressin (DDAVP) uygulaması özellikle IV, VI ve VIII.tiplerinde önerilmektedir. Biz de burada tip-II EDS düşünülen iki kardeşin hemostatik değerlendirmesini ve kız kardeşe uygulanan desmopressin sağıltımının sonuçlarını sunuyoruz.Öğe Investigation of human herpesvirus 6 infections in kidney and bone marrow/stem cell transplant recipients(2003) Özkalay, Nısel; Özacar, Tıjen; Aşcı, Gülay; Töz, Hüseyin; Kansoy, Savaş…Öğe Kanserli çocuklarda febril nötropeni gelişiminde toll-lıke reseptör 2 ve 4'ün rolü(Ege Üniversitesi, 2007) Sadıkova, Liya; Onay, Hüseyin; Özkınay, Ferda; Kansoy, SavaşFebril nötropeni, kanser tedavisi gören hastalarda sık görülen bir klinik sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yoğun kemoterapiler ile kanserli olgularda gelişen febril nötropeni, sepsis ve septik şok, farklı şekillerde klinik gidiş gösterebilmektedir. Bu farklılıklar, çok çeşitli faktörler yanında genetik yapıdaki polimorfizmler ile de açıklanabilmektedir. Doğal immün sistem, patojenlerde ortak olan bir dizi moleküler yapıyı (PAMP), çeşitli sinyaller aracılığıyla tanıyabilmekte ve reseptörler sayesinde savunmayı başlatabilmektedir. Sinyal ileten reseptör gurubunu da TLR ailesi oluşturmaktadır. Toll-like reseptörler, patojenlere karşı doğal immün yanıtın oluşmasını sağlayan bir transmembran proteindir. TLR2, hem Gram(-) hem de Gram(+) bakteriler üzerinde bulunan lipoproteinlerin tanınmasını sağlayarak hücre içindeki inflamatuvar olayları aktive etmektedir. TLR4 ise lipopolisakkaridlerin tanınmasında rol almaktadır Yapılan çalışmalarda, TLR2 ve 4 polimorfizmleri varlığında enfeksiyon riskinin arttığı gösterilmektedir. Bu çalışmada, TLR2 ve TLR4 gen polimorfizmlerinin hastalarda gelişen NAA sıklığı, nötropenik ateşli süreç ve oluşan enfeksiyon özellikleri ile ilişkisi olup olmadığı araştırıldı. Ocak 2006 - Mart 2007 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Onkoloji BD'da 44 maliyniteli çocuk prospektif olarak bir yıl izlendi. Çalışmada, maliyniteli olgularda TLR2 ve TLR4 polimorfizmler belirlenerek 50 sağlıklı çocuk ile karşılaştırıldı. Her iki grubun periferik kanından izole edilen DNA örneklerinde TLR4 Asp299Gly ve TLR2 genin intron II'deki GT tekrar polimorfizmleri PCR-RFLP yöntemi ile ölçüldü. Çalışma grubu, yaşları 11 - 198 ay arasındaki 24 erkek ve 20 kız hastadan oluşmaktaydı. Bunların 20'si lösemi-lenfoma, 24' ü solid tümörlü hastalar idi. Çalışmamızda, TLR2 genin intron II'deki (GT) tekrar polimorfizmi varlığı açısından, çalışma grubu ile kontrol grubu arasında anlamlı derecede fark saptandı (p=0.035). Maliyniteli olguların 13 - ünde LL genotipi (% 29,5), 31' inde SL/SS genotipi (% 70,5) saptanırken, kontrol grubunda bu oran sırasıyla % 50'şer idi. Hastaların genotiplerine göre NAA sayıları arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Maliyniteli olgularda kısa allelin varlığı, nötropeni süresini anlamlı derecede uzattığı, buna karşın NAA süresine ise etkili olmadığı saptandı (p=0.041). Lösemi/lenfoma' lı hastalar ile solid tümörlü hastalar karşılaştırıldığında ise, kısa allel varlığında lösemi/lenfoma hastalarında nötropeni süresinin daha uzun olduğu bulundu (p=0.006). Kısa allel taşıyan hastalarda kan kültüründe pozitiflik oranı kontrol grubuna göre daha fazla idi ( p=0.052). TLR2 genin tekrar polimorfizmi homozigot olan olgularda Gram(+) mikroorganizmaların en sık etken olduğu ve Gram(-) mikroorganizmalara ise hiç rastlanmadığı gözlendi (p=0.033). Çalışmamızda, febril nötropeni ve kontrol gurubu hastalarında homozigot TLR4 Asp299Gly polimorfizmi % 0 olarak bulundu. Ayrıca 299Gly allel sıklığı hasta grubunda %9.1, kontrol grubunda ise % 6.0 olarak saptandı (p=0.579). Hastaların genotiplerine göre NAA sayıları arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Maliyniteli olgularda TLR4 Asp299Gly polimorfizmi varlığı nötropeni ve NAA süresine etkili bulunmadı. TLR4 gen polimorfizmi olan hastalarda Gram(-) enfeksiyonların istatiksel olarak anlamlı olmasa da daha yüksek oranda olduğu görüldü. TLR2 genin intron II'deki GT tekrar polimorfizminin maliyniteli olgularda normal populasyona göre daha sık görülmesi çocukluk çağı kanserleri içinde özellikle lösemi-lenfoma etiyopatogenezinde immun sistem yetersizlikleri ile olan ilişkiyi akla getirmektedir. Kısa allel olan hastalarda nötropeni süresinin anlamlı derecede uzadığı ve lösemi/lenfoma hastalarının solid tümörlü hastalara göre nötropeni süresinin daha uzun olması dikkati çekmektedir. TLR2 gen tekrar polimorfizmi olan hastalarda daha fazla sayıda Gram(+) etkenlerin varlığı ve TLR4 gen polimorfizmi olan hastalarda Gram(-) etkenlerin gösterilmesi ilgi çekicidir. Bu polimorfizmlerin başlangıçta kemoterapi öncesinde saptanması sayesinde, uygun profilaktik önlemler ve erken antibiyoterapilerin devreye girmesi ile hastaların hastanede yatış süreleri azalabilecek, yaşam kalitesi artacak ve aynı zamanda tedavi maliyetleri de anlamlı ölçüde düşebilecektir.;Toll-like receptor, malignity, neutropenic fever.;Toll-like reseptör, maliynite, nötropenik ateş.Öğe Kemik iliği transplantasyonu yapılan beta talasemi majör tanılı hastalarda alfa gen mutasyonlarının etkisi(Ege Üniversitesi, 2017) Kansoy, Savaş; Özcan, GizemAlfa gen mutasyonu, beta talasemi majör, kök hücre nakli.;Alpha gene mutation, beta thalassemia, stem cell transplantation.;Talasemiler, otozomal resesif geçiş gösteren, hemoglobin (Hb) zincirlerinden birinin veya birkaçının hasarlı sentezi sonucu gelişen, hipokrom mikrositer anemi ile karakterize heterojen bir grup hastalıktır. Talasemi, Ü, ?, ?, e olarak tanımlanan Hb zincirinin veya zincirlerinin az sayıda veya hiç yapılamaması ile oluşur. Bu tanımlamaya göre, alfa zincir yapımı azlığı alfa talasemiye, beta zincir yapım azlığı beta talasemiye neden olmaktadır. Beta talasemi klinik olarak sessiz taşıyıcı, talasemi minör (taşıyıcı), talasemi intermedia, talasemi majör şeklinde sınıflandırılmaktadır. Klinik bulguların ağırlığı (fenotip) ile beta talasemide görülen mutasyonlar (genotip) arasındaki ilişkiye "genotip-fenotip korelasyonu" adı verilir. Klinik tabloyu etkileyen genetik faktörler primer modifiye edici faktörler, sekonder modifiye edici faktörler ve tersiyer modifiye edici faktörler olarak üç ana grupta incelenmektedir. Sekonder modifiye edici faktörler arasında olan alfa gen delesyonlarında alfa globin sentezi azalacağı için klinik tablo hafifler, triplikasyon veya quadriplikasyonları ise klinik tabloyu ağırlaştırır. Ancak beta talasemi nedeniyle kök hücre nakli olan hastalarda alfa gen mutasyonlarının etkisi daha önce hiç araştırılmamıştır. Bu çalışmanın amacı beta talasemi majör nedeniyle kök hücre nakli yapılan hastalarda alfa gen mutasyonlarının kök hücre naklinin başarısına ve nakil sonrası komplikasyonlar üzerine olan etkisini araştırmaktır. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Transplantasyon Ünitesi'nde Ocak 2005-Ocak 2017 tarihleri arasında kemik iliği nakli yapılmış olan beta talasemi majör tanılı 30 hasta ve 30 donör çalışmaya dahil edildi. Hastaların klinik öyküleri alınarak olgu formlarına işlendi. Kök hücre nakli öncesinde her hasta ve donöründe kimerizmin araştırılması amacıyla izole edilen DNA örneklerinde Alfa-Globin Strip Test (Vienna Lab-Labordiagnostika GmbH) kullanılarak HbA geni mutasyonu taraması yapıldı. İki hastada ve farklı iki hastanın donörlerinde olmak üzere toplam 4 kişide alfa gen mutasyonu saptanmış olup hepsindeki mutasyon heterozigot -3.7 tek gen delesyonu idi. Alfa gen mutasyonlarının nakil sonrası mortalite ve komplikasyonlar üzerine etkisi saptanmamıştır. Bu çalışma beta talasemi nedeniyle kök hücre nakli olan hastalarda alfa gen mutasyonlarının etkisini değerlendiren ilk çalışmadır.Öğe prophylactic cranial radiotherapy in acute lymphoblastic leukemia.(1993) Yalman, Deniz; Haydaroglu, Ayfer; Aras, Arif Bülent; Esassolak, Mustafa Adnan; Özsaran, Zeynep; Öztop, S.; Kansoy, Savaş…