Yazar "Ercan, Eyüp Sabri" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Association between dyslexia/high functioning autism symptoms and sluggish cognitive tempo symptoms in the patients who applied to a child psychiatry outpatient clinic.(2019) Tahıllıoğlu, Hasan Akın; Çelik, Didem; Ercan, Eyüp Sabri…Öğe Barkley Child Attention Scale Validity and Reliability Study(2018) Fırat, Sümeyra; Bolat, Gül Ünsel; Gül, Hesna; Baytunca, Muharrem Burak; Kardaş, Burcu; Aysev, Ayla; Ercan, Eyüp SabriObjective: the purpose of this study is to examine the psychometric properties of the Barkley Child Attention Scale (BCAS) for 6- to 12-year-old children. Method: This study was conducted with 291 children (of an age of 6-12 years) with a clinically normal level of intelligence and a diagnosis of attention-deficit/hyperactivity disorder (ADHD). the structure validity of the scale was studied by exploratory and confirmatory factor analyses. in order to evaluate the measure- dependent validity of the scale, Child Behavior Checklist for ages 6-18 and Swanson, Nolan and Pelham Questionnaire (SNAP-IV) parental form were used. Reliability of the scale was measured by Cronbach’s alpha coefficient. Results: As a result of the exploratory factor analysis, the scale consists of two factors called “daydreaming” and “sluggish,” as is the case in its original form. Confirmatory factor analysis indicated that the fit indices of the scale were at an acceptable level. the correlation analysis study for the criterion-related validity study of the scale revealed that Sluggish Cognitive Tempo (SCT) had a positive correlation with ADHD-IN and internalization problems, a negative correlation with attention deficit hyperactivity disorder/hyperactivity- impulsivity (ADHD-HI), and no correlation with externalization problems. Cronbach’s alpha coefficient of the BCAS is 0.86 and the scale is seen to be reliable. Conclusion: It can be said that the BCAS is a valid and reliable scale that can measure sluggish cognitive tempo symptoms of 6- to 12-year-old children.Öğe CES-1 polimorfizminin değerlendirilmesi(Ege Üniversitesi, 2012) Akyol Ardıç, Ülkü; Akgüneş, Duygu; Ercan, Eyüp SabriGiriş: Literatür gözden geçirildiğinde YGB+DEHB olan olgularda MPH kullanımıyla ilgili görüş birliği bulunmamaktadır. YGB+DEHB olanlarda MPH yanıt farklılığımn CES-1 polimorfızmiyle ilişkisi olup olmadığı incelenmiştir. Materyal ve Metod: Çalışmaya, 20 DEHB+YFO, 20 DEHB+ Hafif MR, 20 DEHB+AB, 20 DEIIB+ OB ve 20 DEHB olan olgu kontrol grubu olarak alınmıştır. MPH yanıtı CGI ve Turgay DEHB Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Alınan tükürük örneğinden DNA izle edildikten sonra CES-1 polimorfızmi için genotip belirlemesi yapılmıştır. Sonuçlar: Tanı grupları arasında POLR199H için anlamlı farklılık bulunurken (1)=.0.002), POLS75N, POLI49V ve POLG143E polimorfızmler için anlamlı farklılık bulunamamıştır. Hastaların tedavi yanıtları açısından anlamlı farklılık bulunmuştur. Tartışma: Bu çalışmanın bulguları ön bilgi niteliğinde olup, YGB+DEHB olan olgularda MPH kullanımıyla ilgili daha geniş örneklemli çalışmalara ihtiyaç vardır.;PDD, CES-1, ADHD.;YGB, CES-1, DEHB.Öğe Çocuklar için Saldırganlık Ölçeği Anne-Baba Formu: Türkçe geçerlilik ve güvenilirlik çalışması(2016) Ercan, Elif; Ercan, Eyüp Sabri; Ardıç, Ülkü Akyol; Uçar, SemraAmaç: Bu araştırmada Çocuklar için Saldırganlık Ölçeği Anne-Baba (ÇSÖ-ABF) Formunun psikometrik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Ölçek, saldırgan davranışların şiddetini, sıklığını, yaygınlığını ve çeşitliliğini ölçmek için geliştirilmiştir. Yöntem: ÇSÖ-ABF, 33 madde ve beş alt ölçekten oluşmaktadır. Ölçek, saldırgan davranışlar gösteren, tanı ve tedavi için çocuk psikiyatrisi kliniğine gönderilen 473 ilköğretim öğrencisinin anne-babalarına uygulanmıştır. Ölçeğin geçerliliği kriter ölçeklerle ilişkileri incelenerek saptanmış ve yapı geçerliliği bağlamında doğrulayıcı faktör analizi yapılmıştır. Güvenilirlik içinse iç tutarlılık hesaplanmıştır. Bulgular: Önceki araştırma sonuçları ile tutarlı biçimde, ÇSÖ-ABF için yapılan doğrulayıcı faktör analizi, özgün ölçekle örtüşen iç yapıyı doğrulamıştır (?2=842.15; sd=302; ?2/sd)=2.7; RMSEA=0.069; CFI=0.96; NFI=0.95). Katılımcılara, ÇSÖ-ABF'nin yanı sıra, yapı geçerliliği bağlamında, 4-18 yaşları arasındaki çocuk ve Gençler için Davranış Değerlendirme Ölçeği, dikkat eksikliği ve yıkıcı davranış bozuklukları için DSM-IV'e Dayalı Tarama ve Değerlendirme Ölçeği uygulanmış ve beklenen yönde ilişkiler bulunmuştur. Güvenilirlik analizleri de, ÇSÖ-ABF'nin iç tutarlılığı yüksek alt boyutlara sahip olduğunu göstermiştir. Sonuç: Araştırmanın bulgularına göre, ÇSÖ-ABF'nin Türkçe formunun araştırma ve tedavi alanında kullanılabilecek güvenilir ve geçerli bir ölçüm aracı olduğu düşünülmektedir.Öğe Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ile dopamin reseptör 4 ve dopamin taşıyıcı gen polimorfizmlerinin ilişkisi(Ege Üniversitesi, 2012) Bacanlı, Ali; Ercan, Eyüp SabriÇocuk ve ergenlik çağında sık görülen psikiyatrik hastalıklardan olan DEHB, yapılan çalışmalarda %76'ya varan oranı ile orta-yüksek genetik geçiş gösteren bir hastalıktır. Moleküler genetik çalışmalarından elde edilen sonuçlar dopaminerjik sistemin DEHB etiyolosinde yer aldığını desteklemektedir. Ancak yüksek kalıtılabilirliğine rağmen genetik ilişkilendirme çalışmalarında, DEHB ile ilişki aday genlerin etkileri ya küçük boyuttadır ya birbiri ile çelişmektedir. Mevcut tez çalışmamızda 8-18 yaş aralığında 201 DEHB tanısı almış vaka grubunda DRD4 ve DAT1 geni tekrar allel polimorfizmleri sıklığının, 100 sağlıklı kontrol olgusundan farklı olup olmadığı, DSM-V'in öngördüğü şekilde belirlenen DEHB alt tipleri açısından da bahsedilen genlerdeki polimorfizm sıklığının farklı olup olmadığı araştırılmıştır. Ayrıca DRD4, DAT1 gen polimorfizmlerinin ve bu iki gen polimorfizmleri açısndan gen-gen etkileşiminin DEHB semptomları üzerindeki etkisi değerlendirilmiştir. Çalışma sonucunda DEHB alttiplerinde DRD4 4 tekrar alleli homozigotluğu ve en az 7 tekrar alleline sahip olma değişkenlerinin sıklığının gruplar arasında istatiksel olarak anlanlı derecede farklılaştığı. 4 tekrar homozigotluğu sıklığı DEHB kombine tip olgularında kontrol ve Restriktif tip olgularına kıyasla daha fazla iken, en az bir 7 tekrar alleline sahip olma sıklığı Restriktif tip olgularında diğer iki DEHB alt tipine kıyasla daha fazla olduğu saptanmıştır. 4 tekrar alleli aile ve öğretmen DEYDB ölçeği hiperaktivite-impulsivite, toplam ve DSM-V'in öngördüğü impusivite alt puanlarında yükseklikle ilişkili iken, 7 tekrar alleli varlığının dikkat eksikliği semptom skorlarında yükseklikle, hiperkaktivite ve impusivite ile ilişkili semptom skorlarında düşüklükle ilişkili olduğu saptanmıştır. DAT1 gen polimorfizmi ile DEHB arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Her iki genin bir arada (gen-gen etkileşimi) değerlendirilmesi sonucunda DEHB semptom şiddeti açısından aditif ya da kumulatif bir etki gözlenmemiştir. Çalışmamız DEHB alt tiplerinin DSM-V sınıflandırma sisteminin ön gördüğü şekilde belirlendiği dünya literatüründeki ilk DEHB genetiği çalışmasıdır. Ayrıca Türkiye'de çocuk ve ergen örnekleminde DAT1 ve DRD4 gen polimorfizminin birarada değerlendirildiği ilk çalışma olması açısından önemlidir. DEHB'de fenotipik heterojenitenin olmasının, etiyolojik ilişkilendirme çalışmalarının gücünü azalttığı görüşünden yola çıkıldığında hem DSM-V'in ön gördüğü şekilde grupları ayrılması hem de KOB dışında ek tanısı olanların çalışmaya dahil edilmemesi çalışmamızın değerini arttırmaktadır. Çalışmamızın sonuçları DEHB alt tiplerinin birbirlerinden ( özellikle DSM-V'in öngördüğü restrktif tip) sadece klinik olarak değil genotipik açıdan da farklılık gösterdiğini düşündürtmektedir.Öğe Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olguları ile sağlıklı kontrollerin DTI (Difuzyon tensor imaging) bulguları açısından karşılaştırılması(Ege Üniversitesi, 2012) Ercan, Eyüp Sabri; Süren, SerkanDEHB, erken başlangıç gösteren, oldukça sık görülen ve işlevselliği yoğun bir şekilde etkileyen nörogelişimsel bir bozukluktur. DEHB'de yapısal ve fonksiyonel beyin görüntüleme çalışmaları ile ilgili literatür hızla büyümekte ve bu literatür giderek artan oranda geniş ölçekli beyin döngüleri arasındaki anormal etkileşimin DEHB patofizyolojisini yansıttığı görüşüne katkıda bulunmaktadır. DEHB'ye yönelik beyin görüntüleme çalışmaları çoğunlukla beyindeki bölgesel defisitleri incelemeye odaklanmışken son yıllarda bu yaklaşım beyin bölgeleri arasındaki fonksiyonel ve yapısal bağlantıların incelendiği - - connectivite - - yaklaşımına doğru kaymaya başlamıştır. (Ewijk 2012) Bu değişimle beraber DEHB patofizyolojisinde lokal yapısal ve fonksiyonel defisitler kavramı yerini çeşitli beyin döngülerinin organizasyonlarındaki bozulmaya bağlı disfonksiyon kavramına bırakmaya başlamıştır. (Cortese 2012) DTG bir çok beyaz madde yolağındaki anormallikleri yeteri derecedeki çözünürlükle gösterebilmesi patofizyolojisinde beyaz maddenin etkilendiği düşünülen Şizofreni, Otizm ve DEHB gibi psikopatolojilerde yoğun olarak kullanılmasını sağlamıştır. DTG yöntemi yöne bağımlı farklı difüzyonların FA (fraksiyonel anizotropi) değeri olarak somutlaştırılmasına ve ölçümlerinin yapılmasına olanak sağlar. Böylece özellikle su moleküllerinden zengin beyaz madde yolaklarının durumu in-vivo olarak gösterilebilmekte ve öncelikli olarak bütünlüğü bozulan beyaz madde yolakları tespit edilebilmektedir. Bu çalışmada; DEHB tanılı olgular beyin beyaz madde bütünlüğünü yansıttığı düşünülen çeşitli DTG parametreleri hesaplanarak , DEHB grubunun, sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırılması, DSM-V taslak kriterlerine göre sınıflandırılan DEHB alt tiplerinin kendi aralarında ve sağlıklı kontrol grubuyla karşılaştırılması ve olası beyaz madde anormalliklerini saptanması amaçlanmıştır. Çalışmamıza, Ege Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniği'ne başvuran, deneyimli bir çocuk psikiyatristi tarafından yapılan yarı yapılandırılmış psikiyatrik görüşme (K-SADS-PL) sonucu DEHB tanısı alan, 8-15 yaş arası olgular alınmıştır. Daha sonra, bütün olgular, tanıya kör olan deneyimli iki çocuk psikiyatristi tarafından tekrar değerlendirilmiştir. Klinik tanı, "Best Estimate Procedure" yöntemiyle (aile ve çocukla yapılan yarı yapılandırılmış psikiyatrik görüşme, aile ve öğretmenler tarafından doldurulan ölçekler ve WISC-R iki alt test sonucu) konulmuştur. Olgular, DSM-V taslak kriterleri açısından da değerlendirilerek, 24 DEHB-Bil, 24DEHB-DE, 24 DEHB-Rest ve 24 sağlıklı kontrol olgusu, çalışmamızın örneklemini oluşturmuştur. Grupların oluşturulmasından sonra tüm olgulara, beynin genel olarak incelenmesine olanak sağlayan VBA yöntemi kullanılarak DTG uygulanmıştır. Elde edilen veriler, TBSS ile analiz edilmiştir. Çalışma sonuçlarımız DEHB-DEB tip ve DEHB-Restriktif alt tip tanılı olgularda konvansiyonel MRG ve DTG yöntemi kullanılarak yapılmış önceki çalışmalarla uygun olarak beyaz maddeyi oluşturan aksonal yolaklarda yaygın anormallikler tespit etmiştir. DEHB nörobiyolojisi ile uyumlu olarak bu anomaliklerin daha çok Frontostriatal ve frontoparyetal alanlarda olduğu görülmüştür. DEHB'li alt gupların birleşiminden oluşan ana DEHB grubu ile kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamış olması örneklem grubumuzu oluşturan DEHB olgularının olası farklı etiyopatogeneze sahip, dolayısıyla farklı beyin bulguları gösterebilecek farklı DEHB alt tiplerinden oluşmasından kaynaklanabileceği düşünülmüştür. Bu anlamda sonuçlarımız literatürde DEHB alt tip ayrıı yapılmaksızın araştırmaya dahil edilen olgularla yapılan ve kontrol grubu ile farklılık saptamayan diğer bazı çalışmalar ile uyumludur. Bunun yanında örneklemi oluşturan DEHB'li olgulardan nispeten küçük yaşta olanlarda myelinizasyonda gelişimsel gecikmeye bağlı RD artışına sekonder FA değerlerinde rölatif azalmalar ile (Nagel 2011) daha büyük yaşta olan DEHB'li olgularda azalmış nöronal dallanma veya artmış sinaptik budanmaya bağlı RD'de azalmaya sekonder artmış FA değerlerinin (Silk 2008) saptanabileceği, bu durumunda örneklemimizle kontrol grubu arasında FA değerlerinde bir farklılaşma olmamasının diğer olası bir nedeni olabileceği düşünülmüştür.Öğe Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olgularında fonksiyonel beyin görüntüleme(Ege Üniversitesi, 2013) Yazıcı, Kemal Utku; Ercan, Eyüp SabriDEHB, genetic, neyropsychological test, fMRI, restrictive subtype.;DEHB, genetik, nöropsikolojik test, fMRI, restriktif alt tip.Öğe Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olgularında perfüzyonel beyin görüntüleme(Ege Üniversitesi, 2013) Aydın, Cahide; Ercan, Eyüp SabriDEHB, genetic, neuropsychological test, ASL, restrictive subtupe.;DEHB, genetik, nöropsikolojik test, ASL, restriktif alt tip.Öğe Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tedavisinde atomoksetin(2009) Ercan, Eyüp Sabri; Çetin, Çuhadaroğlu Füsun; Makaddes, Nahit Motovallı; Yazgan, YankıAmaç: Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tedavisinde stimülanların oldukça etkin ve güvenilir oldukları bilinmekle birlikte yeni tedavi seçeneklerine de gereksinim duyulmaktadır. Son yıllarda DEHB tedavisinde oldukça önemli bir yer kazanmaya başlayan atomoksetin ile ilgili son bilgilerin gözden geçirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: DEHB konusunda uzmanlaşmış bir grup araştırıcı temel veri tabanlarını araştırarak (Pubmed, Ovid, Medline vb.) atomoksetininin DEHB’de kullanımına ilişkin son bulguları değerlendirerek bu derleme yazısını hazırlamıştır. Sonuçlar: Bugüne kadar elde edilen veriler atomoksetinin DEHB tedavisinde oldukça etkin olduğunu, özellikle eşlik eden anksiyete, tik, alkolmadde kullanım bozukluğu olan olgularda çok önemli bir seçenek olduğunu göstermektedir. Atomoksetin tam gün etki elde edilmesi amaçlanan olgularda, stimülanlara dirençli veya tolere edemeyen olgularda ve günde tek doz ilaç alınmasının uygun olduğu durumlarda tercih edilebilecek bir ilaçtır. Bu güne kadar yapılmış araştırmalar atomoksetinin yan etki profilinin stimülanlara benzediğini göstermektedir. Tartışma: Atomoksetin DEHB tedavisinde etkin ve iyi tolere edilebilen bir seçenek olarak görülmektedir.Öğe Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Tedavisinde Uzun Etkili Guanfasinin Yeri(2023) Kutuk, Meryem Özlem; Işık, Ümit; Öğütlü, Hakan; Ercan, Eyüp SabriDikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) çocukluk çağının en sık görülen psikiyatrik bozukluğu olmasının yanı sıra tedavi edilmediğinde son derece ciddi psikiyatrik, akademik ve sosyal sorunlara yol açabilen ciddi bir psikiyatrik bozukluktur. Yarım asırı aşkın bir süredir DEHB, metilfenidat ve amfetamin gibi stimülan ilaçlarla başarılı bir şekilde tedavi edilmektedir. Klinik araştırmalardaki katılımcıların %20-35’i başlangıçtaki stimülan tedavisine yetersiz yanıt verdiği bildirilmektedir. Bu nedenle DEHB tedavisinde stimülan dışı alternatifler araştırılmış ve stimülan olmayan atomoksetin, klonidin ve guanfasin geliştirilmiştir. Çocuklarda DEHB tedavisi için uzun etkili guanfasinin kullanımı incelenmiş ve hiperaktivite ve dikkat eksikliğinde anlamlı iyileşme saptanmıştır. Bu erken çalışmalar, uzun etkili guanfasinin geliştirilmesini ve 2009 yılında DEHB tedavisinde formülasyonun Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi onayı almasını sağlamıştır. Amfetamin veya metilfenidatı tolere etmeyen hastalar, özellikle iştah azalması, uykusuzluk veya taşikardisi olan hastalar için guanfasin uygun bir seçenektir. Bu makale, DEHB için uzun salımlı guanfasin ile ilgili mevcut literatürü gözden geçirmekte ve bu ilacın kimyasal yapısını, dozaj ve uygulamasını, etki mekanizmasını, farmakokinetiğini ve farmakodinamiğini, klinik deneylerdeki etkinliğini, güvenliğini ve tolere edilebilirliğini ve DEHB tedavisindeki rolünü tartışmaktadır.Öğe Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğuyla birlikte veya pür yavaş bilişsel tempo (Sluggish Cognitive Tempo) olan olguların çoklu beyin görüntüleme yöntemleriyle değerlendirilmesi(Ege Üniversitesi, 2018) Ercan, Eyüp SabriGiriş: Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), dünya genelinde okul çağı çocuklarında %3-5 prevelansı ile en sık görülen psikiyatrik bozukluklardan birisidir (Polanczyk ve ark., 2015). SCT (Sluggish Cognitive Tempo-Yavaş Bilişssel Tempo); hayale dalıp gitme, uyanık kalmada zorlanma, enerjide düşüklük, kendi dünyasında yaşama, şaşkın görünümde olma gibi klinik belirtiler gösteren bir bilişsel uyarılma ve uyanıklık bozukluğudur. Daha önce SCT, DEHB'nin bir alt tipi olarak düşünülmüş olsa da yapılan son araştırmalar ayrı bir bozukluk olduğunu göstermektedir. Amaç ve Yöntem: Çalışmamızın amacı SCT ve komorbid DEHB tanılı olguların difüzyon tensör görüntüleme (DTG), Arterial Spin Labeling (ASL) ve fonksiyonel MRG (fMRG) bulgularını sağlıklı kontrollerle karşılaştırmaktı. Çalışmamızda 18 SCT-DEHB-Bileşik Tip (DEHB-BT), 24 SCT-DEHB-Dikkat Eksikliği Baskın Tip (DEHB-DEB) olgusunun görüntüleme verileri 24 sağlıklı kontrol olgusu ile karşılaştırılmıştır. Bulgular: Difüzyon Tensör görüntüleme bulguları açısından SCT komorbid DEHB-DEB olgularında serebral pedinkül, internal kapsül, sağ forniks olmak üzere istatistiksel olarak anlamlı FA artışı tespit edilmiştir (P<0,05). SCT olgularına dikkat gerektiren bir görev verildiğinde fMRG sırasında posterior beyin bölgelerinin (Oksipital Bölge, Angular Girus, Lateral Oksipital korteks, superior ve inferior divizyonlar) daha aktif olarak çalıştığı saptanmıştır (P<0,05). Arterial Spin Labelling ile tüm SCT olgularında Lingual gyrus, occipital fusiform gyrus, precuneus, posterior cingulat gyrus'un bazal(dinlenim) ve aktive halleri arasında anlamlı istatiksel farklılık görüldü. Tartışma: Çalışmamız SCT komorbid DEHB hastalarının sağlıklı kontrol grubu ile difüzyon tensor görüntüleme, Arterial Spin Labeling bulgularının karşılaştırıldığı ilk çalışmadır. DEHB olgularındaki yüksek oranda bildirilen SCT komorbiditesinin göz önüne alınmamasının DEHB ve nörogörüntüleme çalışmalarında elde edilen tutarsız sonuçlara etkisi olmuş olabilir.;Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, SCT, Yavaş Bilişsel Tempo, Nörogörüntüleme, DTI, fMRI, ASL.;Attention Deficit Hyperactivity Disorder, SCT, Sluggish Cognitive Tempo, Neuroimaging, DTI, fMRI, ASL.Öğe Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunda bileşik tıp ve dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu dikkat eksikliği baskın tıp olguları ile kontrollerin yürütücü işlevler bakımından karşılaştırılması(Ege Üniversitesi, 2012) Ercan, Eyüp Sabri; Yazıcı, Kemal UtkuGiriş ve Amaç: DEHB, erken başlangıç gösteren, oldukça sık görülen ve işlevselliği yoğun bir şekilde etkileyen nörogelişimsel bir bozukluktur. DEHB etiyolojisini belirlemeye yönelik yapılan birçok deneysel ve teorik çalışma, nöropsikolojik yetersizliklerin özellikle de yürütücü işlev bozukluklarının, etiyolojide önemli bir rolü olduğunu göstermiştir. Sonrasında araştırmacılar, farklı DEHB alt tiplerinde, farklı yürütücü işlev bozukluklarının rol oynayabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu çalışmada; DEHB tanılı olguların, bilgisayar tabanlı test bataryası (CNSVS) ile nöropsikolojik profilinin saptanması, yürütücü işlev bozuklukları açısından DEHB grubunun, sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırılması, DSM-V taslak kriterlerine göre sınıflandırılan DEHB alt tiplerinin kendi aralarında ve sağlıklı kontrol grubuyla karşılaştırılması ve olası yürütücü işlev farklılıklarının saptanması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmamıza, Ege Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniği'ne başvuran, deneyimli bir çocuk psikiyatristi tarafından yapılan yarı yapılandırılmış psikiyatrik görüşme (K-SADS-PL) sonucu DEHB tanısı alan, 8-15 yaş arası olgular alınmıştır. Daha sonra, bütün olgular, tanıya kör olan deneyimli iki çocuk psikiyatristi tarafından tekrar değerlendirilmiştir. Klinik tanı, "Best Estimate Procedure" yöntemiyle (aile ve çocukla yapılan yarı yapılandırılmış psikiyatrik görüşme, aile ve öğretmenler tarafından doldurulan ölçekler ve WISC-R iki alt test sonucu) konulmuştur. Olgular, DSM-V taslak kriterleri açısından da değerlendirilerek, 101 DEHB-Bil, 50 DEHB-DE, 50 DEHB-Rest ve 100 sağlıklı kontrol olgusu, çalışmamızın örneklemini oluşturmuştur. Grupların oluşturulmasından sonra tüm olgulara, CNSVS nöropsikolojik test bataryası uygulanmıştır. Elde edilen veriler, SPSS 16.0 programıyla analiz edilmiştir. Bulgular: Uygulanan CNSVS sonucu elde edilen ana bölüm puanlarının hepsinde (Nörokognitif İndeks, Toplam Bellek, Psikomotor Hız, Reaksiyon Süresi, Bütüncül Dikkat ve Bilişsel Esneklik), DEHB grubu kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha düşük puan almıştır. DEHB alt tipleri kendi aralarında değerlendirildiğinde, DEHB-Rest grubunun, bilgi işlem süreci açısından diğer alt tiplerden, anlamlı olarak daha yavaş oldukları, DEHB-Bil grubunun ise, tepki ketleme konusunda, diğer alt tiplere göre anlamlı olarak daha fazla sorun yaşadığı ve DEHB-Bil tanılı olguların daha dürtüsel olduğu saptanmıştır. Sonuç: Bu çalışmada, DEHB grubu, nöropsikolojik özellikleri açısından, kontrol grubundan anlamlı olarak farklılaşmıştır. Dolayısıyla, bu alanda kullanılmakta olan bilgisayar tabanlı test bataryalarından elde edilen puanların, DEHB tanısı koyma aşamasında, klinik gözlem ve psikiyatrik değerlendirmeye yardımcı bir parametre olarak kullanılabileceği düşünülmüştür. Esas olarak; çalışmamızda, iyi tanımlanmış DEHB alt tiplerinin kendi aralarında nöropsikolojik açıdan karşılaştırılması yapılmıştır. Kullanmakta olduğumuz DSM-IV sınıflandırma sistemine ek olarak, DSM-V taslak kriterlerine uygun şekilde hareketlilik semptomları kısıtlı olan DEHB-DE grubu (DEHB-Rest) üçüncü alt tip olarak örnekleme alınmıştır. Sonuçlar, DEHB-Rest alt tipinin, özellikle bilgi işlem sürecinde diğer alt tiplerden ayrıştırılabildiğini, bu grubun bilgi işlem sürecinde diğer alt tiplere göre anlamlı olarak daha yavaş olduğunu göstermiştir. Bu bulgumuz, hareketlilik semptomlarının az olduğu DEHB-DE grubunun (DEHB-Rest), diğer alt tiplerden farklı bir grup olduğunu öngören DSM-V'i destekler niteliktedir. Bulduğumuz sonuçların, sonradan yapılacak çalışmalarla desteklendiği takdirde, DEHB'nin bilişsel haritasının çıkarılmasına yardımcı olabileceği düşünülmektedir.Öğe Dikkat eksiliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB)-Bileşik görünüm, Dikkat eksiliği hiperaktivite bozukluğu-Dikkat eksiliği baskın görünüm, Davranım bozukluğu ve Obsesif kompulsif bozukluk olgularının birbirleri ile sağlıklı kontroller ile fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme bulgularının karşılaştırılması(Ege Üniversitesi, 2023) Ercan, Eyüp Sabri; Aksoy, Mehmet Görkem; Günay, Buse; Doğan, Nurhak; Çek, Didem; Eroğlu, Seda; Candemir, Cemre; Çallı, Mehmet CemGiri?: Psikiyatrik bozuklukların etiyolojilerinin araştırılmasında nörogörüntüleme yöntemlerinin geniş bir spektrumda kullanılmasıyla birlikte hastalıklarla ilgili bilgi birikimi artmaya başlamıştır. Tıpta en çok araştırılan bozukluklardan biri olan dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ile ilgili yapılan fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRG) çalışmalarında özellikle bilişsel, duygusal ve sensorimotor süreçlerle ilgili yürütücü işlevleri değerlendiren görevler esnasında frontostriatal, frontoparietal ve frontoserebellar yolaklardaki aktivasyonda azalma ve oksipital bölgede aktivasyonda kompansatuar artış bulguları üzerinde durulmuştur. DEHB ile ortak nörobiyolojik kökeninin olduğu düşünülmekle beraber davranım bozukluğu (DB) antitesinin de etiyolojisine yönelik çalışmalar devam etmektedir. Birbirlerine sık olarak komorbid bulunan DEHB ve DB tanılı bireylerdeki yürütücü işlevlerin nörobiyolojik ve nöroanatomik doğasının nasıl farklılaştığının açıklanmasına yönelik çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) birçok psikiyatrik bozuklukta olduğu gibi oldukça heterojen bir klinik görünüme sahiptir ve etiyolojisinde farklı nörobiyolojik yolaklar ve bölgeler rol oynayabilmektedir. OKB ile ilgili yapılan motor inhibisyonu ve bilişsel esnekliği ölçen görev tabanlı fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRG) çalışmalarında özellikle fronto-striatal yapılar üzerindeki aktivasyon farklılıkları ortaya konulmuş olup bozukluğun heterojen yapısı nedeniyle farklı sonuçlar alınmıştır. Yöntem: Araştırmamıza aktif psikiyatrik ilaç kullanımı olmayan sağ elini kullanan 7-14 yaşındaki erkek olgular (n=102) dahil edilmiştir. Tanılama sürecinde olgular yarı-yapılandırılmış görüşme yöntemi olan Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Formu- Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli DSM-5 Türkçe Uyarlaması ile değerlendirilmiştir. Olgular, tanı gruplarına göre DEHB-bileşik görünüm (DEHB-BG) grubu (n=30), DEHB-dikkat eksikliği alt görünümü (DEHB-DE) grubu (n=24), DEHB komorbid DB (DEHB-DB) grubu (n=18), OKB grubu (n=12) ve tanı grupları ile benzer yaş dağılımına sahip olan aktif medikal veya psikiyatrik hastalığı bulunmayan sağlıklı kontrol (SK) grubu (n=18) olarak çalışmamıza alınmıştır. Çalışmaya katılan olguların ebeveynlerine Turgay DEHB Formu, öğretmenlerine ise Turgay DEHB ve Öğretmen Bilgi Formu verilmiştir. OKB şiddet düzeyinin belirlenmesi amacıyla Çocuklar için Yale-Brown Obsesif-Kompulsif Ölçeği kullanılmış olup uygulanan ölçek sonucunda 16 puan ve üstü alan OKB tanılı olgular çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışmaya katılmayı kabul eden olguların 3 Tesla MRG cihazı ile fonksiyonel beyin görüntülemeleri tamamlanmıştır. Çekim esnasında olguların yanıt inhibisyonunu değerlendiren Go/No-Go görev deseni kullanılmıştır. Bulgular: Olgu grupları Go>baseline kontrastında karşılaştırıldığında, sağ dorsolateral prefrontal korteks (F=9, 97, p<0, 001; SK>DEHB-BG, DEHB-DE; DEHB-DE>DEHB-DB), sağ anterior prefrontal korteks (F=9, 80, p<0, 001; SK>DEHB-DB;DEHB-DE>DEHB-DB; DEHB-BG>DEHB-DB - F=9, 21, p<0, 001; SK>DEHB-DB), sağ dorsal anterior singulat girus (F=7, 69, p<0, 001; DEHB-BG>DEHB-DB) ve sol anterior prefrontal kortekste (F=7, 05, p<0, 001; DEHB-DE> DEHB-DB) anlamlı düzeyde aktivasyon farklılıkları saptanmıştır. No- Go>baseline kontrastı açısından farklılıklar incelendiğinde sağ dorsolateral prefrontal korteks (F=7, 82, p<0, 001; SK>DEHB-BG, DEHB-DE) ve sağ anterior prefrontal korteks (F=7, 51, p<0, 001; DEHB-DE>DEHB-DB; DEHB-BG>DEHB-DB; SK>DEHB-DB) bölgelerinde anlamlı aktivasyon farklılıkları bulunmuştur. No-Go>Go kontrastında ise sekonder görme alanı-orta oksipital girusta (k=44, F=9, 11, p<0, 001; DEHB-DB>DEHB-BG; DEHB- DB>DEHB-DE - k=54, F=7, 10, p<0, 001; SK, DEHB-BG>DEHB-DE; DEHB-DB>DEHB-DE) anlamlı düzeyde aktivasyon farklılıkları saptanmıştır. OKB grubu ile sağlıklı kontroller grubu aktivasyon açısından karşılaştırıldığında; Go>baseline kontrastında sağlıklı kontrollerde sol anterior prefrontal korteks (Cluster Size (k)=844, T=4.46) ve sol dorsolateral prefrontal korteks (k=844, T=4.20) anlamlı düzeyde aktivasyon artışı saptanmıştır (p<0, 001). Sonuç: DEHB alt görünümlerinin ve DEHB komorbid DB olgularının sağlıklı kontrollerden ve birbirleri arasında; dikkat, yanıt inhibisyonu ve yürütücü işlevlerde görev alan prefrontal ve singulat bölgeler ve vizüel uyaranlara karşı olan dikkatle ilişkilendirilen oksipital bölgeler açısından farklılaştığı görülmektedir. Homojenize olgu gruplarının ve DEHB?nin farklı görünümlerinin değerlendirildiği bu çalışmada elde edilen bulguların, psikiyatrik bozuklukların heterojen doğasından ve kalıtımsal farklılıklardan etkilendiği düşünülmektedir. OKB tanılı olgularda ise özellikle odaklanma ve yanıt inhibisyonu gibi yürütücü işlevlerin ve dikkat ile ilgili süreçlerin görev aldığı frontal, temporal ve oksipital alanlar ile birlikte bazı subkortikal yapılarda fonksiyonel anormalliklerin bulunduğu görülmüştür. Hastalıkların nörobiyolojik köken açısından farklılaşmasının çeşitli semptom profillerini açıklamada ruh sağlığı profesyonellerine katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.;Aikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, davranım bozukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk, nörobiyoloji, fMRG.;Attention-deficit/hyperactivity disorder, conduct disorder, obsessive-compulsive disorder, neurobiology, fMRI.Öğe The distinguishing characteristics of pure Sluggish Cognitive Tempo from ADHD with and without Sluggish Cognitive Tempo in an epidemiological sample.(2019) Tahıllıoğlu, Hasan Akın; Doğan, Nurhak; Ercan, Eyüp Sabri…Öğe Epidemiology of Sluggish Cognitive Tempo in Primary School Students(2018) Tahıllıoğlu, Hasan Akın; Demirci, Esra; Ercan, Eyüp Sabri…Öğe Internet use and aggression in adolescents with attention deficit hyperactivity disorder(2019) İzmir, Sevim Berrin İnci; İpçi, Melis; Ercan, Eyüp SabriObjective: the aim of this study was to investigate the relationship between internet addiction and aggression in adolescents with Attention Deficit Hyperactivity Disorder (ADHD). in addition, we aimed to explore the differences between ADHD subtypes (inattentive type; combination type; hyperactive-impulsive type). Method: the sample consisted of a total of 120 adolescents. the study group included 60 individuals aged between 13 and 17 years (14.70±2.07) who had presented to a child and adolescent psychiatry clinic and received a diagnosis of ADHD according to the DSM-IV after being interviewed by a specialist, while 60 adolescents without a diagnosis of ADHD made up the control group. Kiddie-Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia, present and life time version (K-SADS-PL), Buss-Perry Aggression Questionnaire (BPAQ), Internet Addiction Diagnostic Questionnaire (IADQ), and a semi structured sociodemographic form were used as measurement devices. Results: According to the results of statistical analyses, the ratio of internet addiction and aggression were higher in adolescents with ADHD than in the control group. Especially the rate of internet addiction and aggression was higher in adolescents with ADHD combination type. in addition, there is a positive relationship between internet addiction and aggression in adolescents with ADHD. Conclusion: According to our study results, there is a positive relationship between internet addiction and aggression in adolescents with ADHD. the results of our study will be helpful to develop future protective measures in internet addiction aimed at preventing aggressive behavior of adolescents with ADHD.Öğe Is There Any Risk for Metabolic Syndrome in Children and Adolescents with Psychiatric Disorders?(Karger, 2023) Bilaç, Öznur; Tahillioğlu, Akin; Çakır, Burak; Kavurma, Canem; Önder, Arif; Ercan, Eyüp SabriObjective: We aimed to investigate the risk of antipsychotic drug treatment in the development of metabolic syndrome (MetS) in children and adolescents and to determine which psychiatric disorder is more associated with MetS in the pediatric population. Methods: The sample consisted of 118 children and adolescents (88 used psychotropic medication). The hemogram, fasting blood glucose, lipid profile, weight, and blood pressure levels of all the participants and information regarding medication doses of the patient group at the sixth month of the treatment process were obtained. Results: Bipolar disorder (BPD) was the only psychiatric disorder associated with MetS. Quetiapine and valproic acid were found to have increasing effects on MetS. Weight gain and the increase in systolic and diastolic blood pressure significantly increased the likelihood of MetS. Hierarchical logistic regression analyses revealed that quetiapine increased the risk of MetS through weight gain, and valproic acid increased MetS risk through systolic blood pressure. Conclusion: Especially BPD and psychotropic use in children and adolescents disrupt metabolic regulation and pose a risk for MetS. Determining the risk factors causing MetS, especially in children and adolescents, plays a significant role in preventing mortality and morbidity at advanced ages.Öğe The relationships of neuropsychological factors and loneliness preference in children with attention deficit hyperactivity disorder and cognitive disengagement syndrome(Routledge Journals, Taylor & Francis Ltd, 2023) İzmir, Sevim Berrin İnci; Aktan, Z. Deniz; Ercan, Eyüp SabriThis study aimed to examine emotion dysregulation and internalizing disorders mediating the relationship between selective and sustained attention and loneliness preference in children diagnosed with attention deficit hyperactivity disorder (ADHD) and Cognitive Disengagement Syndrome (CDS). This study included 176 children and adolescents between ages 8 and 12. The solitude scale for children, Difficulties in Emotion Regulation Scale, Child Behavior Checklist, Barkley Sluggish Cognitive Tempo Scale, and CNS Vital Signs test were used. The results suggest that difficulties in emotion regulation and having an internalizing disorder had a mediating effect between difficulties in selective attention and preference for the loneliness of children with ADHD + CDS. Also, it was likely that the association between sustained attention and preference for loneliness is mediated by internalizing disorders. The results suggest that the social problems commonly exhibited by children with ADHD + CDS may be related to deficits in sustained and selective attention.Öğe Yavaş Bilişsel Tempo ve Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu: Benzerlikleri ve Farklılıkları(2020) Yazıcı, Kemal Utku; Tahıllıoğlu, Hasan Akın; Ercan, Eyüp Sabri; Bolat, Gül Ünsel; Bolat, Hilmi; Özgül, Semiha; Sürer, SerkanAmaç: Yavaş bilişsel tempo (YBT) hayale dalıp gitme, boş gözlerle bakma, kafası karışık ve şaşkın görünümde olma, yavaş hareket etme ve kolay yorulma gibi bulgularla karakterizedir. En önemli soru, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tanısı ile ilişkisini nasıl değerlendirmemiz gerektiği olmuştur. Bu çalışmadaki amacımız ise DEHB ve YBT olgularının arasındaki davranışsal ve emosyonel farklılıkları saptamaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya dahil edilen olgular klinik görüşme ve Atilla Turgay yıkıcı davranım bozuklukları için DSM-IV’ye dayalı Tarama ve Değerlendirme ölçeği, 4-18 Yaş Davranış Değerlendirme ölçeği, Barkley çocuk dikkat anketi ve öğretmen bilgi formu kullanılarak değerlendirildi. Pür DEHB grubuna 145 olgu, pür YBT grubuna 23 olgu, DEHB + YBT grubuna 71 olgu ve sağlıklı kontrol grubuna 92 olgu dahil edilmiştir. Bu 4 grup arasında aile ve öğretmen tarafından değerlendirilmiş ölçek puanları karşılaştırılmıştır.Bulgular: Hiperaktivite/dürtüsellik ve davranım bozukluğu semptomlarının değerlendirilmesinde hem aile hem de öğretmen puanlamasında DEHB grubu istatiksel olarak anlamlı düzeyde fazla semptom taşımaktaydı (p<0,001). Aile değerlendirmesinde YBT olgularının belirgin derecede farklılaştığı alanlar sosyal içe dönüklük ve düşünce sorunları iken, DEHB olgularının farklılaştığı alanlar ise somatik sorunlar ve suça yönelik davranışlar olmuştur. Öğretmen değerlendirmesinde DEHB semptomları varlığında saldırgan davranış, somatik sorunlar, sosyal sorunlar, dikkat sorunları ve dışa yönelim semptomlarının fazlalığı belirlendi (p<0,001). Sonuç: YBT semptomlarına sahip olgular sosyal içe dönüklük konusunda, DEHB olguları saldırgan davranış ve suça yönelik davranış sorunları açısından zorluk yaşamaktadır. YBT olgularının sosyal içe dönüklük göstermelerinin sebebi sosyal fobik özelikler mi yoksa sosyal iletişime olan isteksizlik ya da sosyal ipuçlarını anlayamama mıdır sorusunun cevabı uygun tedavi edici yöntemlerin gelişmesine yardımcı olacaktır.