Yazar "Can Ceylan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 16 / 16
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akne vulgaris'de isotretinoin tedavisi ile alınan sonuçlar(2000) İlgen Ertam; Sibel Alper; Can Ceylan; İdil Ünal; Sezer ErbozAkne pilosebase ünitin kronik inflamatuar bir hastalığıdır. Multifaktöriyel etiyolojiye sahip olması tedavi seçeneklerinin de çeşitli olmasına neden olmaktadır. İsotretinoin de son yıllarda akne tedavisinde sıkça kullanılmaya başlayan A vitamini türevi bir ilaçtır. Bu çalışmada kliniğimiz akne polikliniğinde izlenen 111 hastaya isotretinoin, 14 hastaya tetrasiklin tedavisi başlanmış, klinik cevap ve yan etkileri yönünden değerlendirilmiştir. İsotretinoin kullanan hastaların %95,4'ünde tam iyileşme, tetrasiklin kullanan hastaların ise %57'sinde tam iyileşme elde edilmiştir.Öğe Alopesi areatalı olgularda hasta profili: Bir retrospektif çalışma(2002) Işıl Kılınç; Sibel Alper; Can Ceylan; İdil ÜnalAlopesi areata sık görülen, otoimmun hastalıklar, emosyonel stres, ve fokal enfeksiyonlarla ilişkili olduğu düşünülen, skarsız kıl kaybı alanları ile karakterize bir hastalıktır. Şiddetli formları alopesi totalis ve universalistir. Çalışmamızda Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Kliniği'nde 1994-2000 yılları arasında izlenmekte olan 63'ü alopesi areata, 11'i alopesi totalis, 36'sı alopesi universalis olmak üzere toplam 110 hasta epidemiyolojik veriler ve birlikte olabileceği hastalıklar açısından retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastaların 15'inde otoimmun tiroidit, birinde otoimmun hepatit ve birinde diabetes mellitus olmak üzere toplam 17'sinde (%13.6) otoimmun hastalıklarla ve hastaların 24'ünde demir eksikliği anemisi, 3'ünde megaloblastik anemi ve birinde talasemi minor olmak üzere toplam 28 (%25.4) hastada anemi ile birliktelik saptanmıştır. Alopesi türü ile birlikte olabilecek hastalıklar arasındaki ilişki istatistiksel olarak değerlendirilmiştir.Öğe Bacak lokalizasyonlu bir malin ekrin poroma olgusu(2002) Can Ceylan; Fezal Özdemir; Alican Kazandı; Gülşen Kandiloğlu; Sezer ErbozMalin ekrin poroma, ekrin ter bezinin intraepidermal ve dermal kanalı yönünde diferensiasyon gösteren nadir bir neoplazidir. 70 yaşında sol bacağında malin ekrin poroma saptanan kadın hasta literatür bilgileri ışığında gözden geçirilerek tanımlanmıştır. Lezyon cerrahi eksizyon sonrasında rutin histopatoloji ve immunhistokimyasal boyama ile incelendi. Histopatolojik değerlendirmede tümör hücreleri epidermisten başayan kordonlar ve adalar oluşturmak suretiyle dermise doğru uzanmaktaydı. Tümör hücreleri nükleer atipi, pleomorfizm ve anormal mitoz göstermekteydi. Ayrıca tümör hücreleri arasında duktal diferensiasyon sahaları ve diskeratotik hücreler göz/endi, immunhistokimyasal olarak ise duktal diferensiasyon alanlarında karsinoembriyonik antijen pozitif boyanma özelliği gösterdi, iki yıllık takip sonucu metastaz veya rekürrens bulgusu saptanmadı.Öğe Bazal hücreli karsinomda topikal fotodinamik tedavi(1999) Can Ceylan; Fezal Özdemir; Sezer Erboz; Alican Kazandı; Aslı ÖzolBazal hücreli karsinom (BCC), derinin en sık görülen malign tümörüdür. Fotodinamik tedavi (FTT), çeşitli solid tümörlerin tedavisi için yeni bir yöntem olup BCC tedavisinde de kullanılmıştır. Bu çalışmanın amacı BCC tedavisinde fotodinamik tedavinin etkinliğini belirlemekti. Çalışmaya 30 lezyon taşıyan toplam 26 hasta (13 yüz, 8 burun, 4 saçlı deri, 5 gövde lezyonu) dahil edildi. Klinik olarak lezyonların 14'ü yüzeyel ve 1&sı nodüler yapıya sahipti. Hastalara fotosensitizan olarak 5-aminolevünilik asit (ALA) krem tatbik edildi. ALA'nın 6-8 saatlik bekleme süresinden sonra inkoherent ışık kaynağı ile ışınlama yapıldı. Işınlama sırasında kırmızı ve kızılötesi ışık bandı (sırasıyla 580-720 nm ve 1250-1600 nm dalga boyunda) kullanıldı. Her lezyon 100-120 mw/crrf ışık şiddetinde ortalama 100 joule/crrf total doz aldı. Tedaviden önce ve tedaviden 2 ay sonra hem klinik hem de histopatolojik değerlendirme yapıldı. Tedavi sonrası 3 lezyondan biyopsi alınamadı ve söz konusu lezyonlar için sadece klinik değerlendirme yapıldı. Her hasta 2 aylık aralıklarla toplam 6 ay klinik takibe alındı. Klinik değerlendirmede tüm lezyonların % 56.6'sında tam cevap alınırken, histopatolojik olarak tam düzelme oranı % 62.9'du. Klinik olarak yüzeyel özelliğe sahip BCC lezyonları fotodinamik tedaviye oldukça iyi cevap verdi ve bu lezyonlarda klinik ve histopatolojik olarak % 92.8 tam cevap oranı elde edildi. Nodüler BCC lezyonlarında tam cevap oranı % 25 olarak belirlendi. Tedavi sırasında en yaygın yan etki, tolere edilebilen sıcaklık, kaşıntı ve ağrı hissi iken, tedavi sonrasında hafif ağrı, eritem ve ödem gözlendi. Sonuç olarak ALA krem ile fotodinamik tedavinin yüzeyel BCC tedavisinde etkili ve güvenli bir tedavi yöntemi olduğuna karar verildi.Öğe Bir elastosis perforans serpiginosa olgusu(2000) Can Ceylan; Sibel Alper; Sezer ErbozElastosis perforans serpiginosa (EPS), anüler ya da serpijinöz dizilim gösteren hiperkeratotik papüllerle karakterize nadir bir dermatozdur. Anormal elastik fibriller transepidermal eliminasyon yoluyla deriden atılır. Hastalığın idiyopatik, reaktif (konnektif doku hastalıkları ile birlikte) ve penisillamine bağlı olarak gelişen üç ayrı formu vardır. Bu bildiride nadir görülen bir dermatoz olması nedeniyle 55 yaşında elastosis perforans serpiginosa tanısı almış bir kadın olgu sunulmaktadır.Öğe Bölgemizde görülen Clark nevüslerin dermoskopik klasifikasyonu(2001) Fezal Özdemir; İdil Ünal; Can Ceylan; İlgen ErtamClark nevüslerin (CN) değişik dermoskopik özellikleri hakkında çok yayın yoktur. Ancak yakınlarda Hofmann-Wellenhof ve ark. tarafından bu nevüsler için bir dermoskopik klasifikasyon sistemi geliştirilmiştir. Bu çalışmada yapısal özelliklerin morfolojisine ve pigment dağılımına dayanan bu sistem kullanılarak bölgemizde görülen CN'lerin sınıflandırılması amaçlanmıştır. Diğer bir hedefimiz ise hastalarda CN'lere ait bir dominant tip olup olmadığının belirlenmesidir. Anabilim Dalımız nevüs polikliniğine başvuran 31 hastadaki 841 CN dijital dermoskopi ile dokümente edilmiştir. CN'lerin yapısal özellikleri retiküler (R), globuler (G), homojenöz (H) patern veya bu tiplerin kombinasyonları şeklinde, pigment dağılımı ise uniform, santral hiper- veya hipopigmente, periferal hiper- veya hipopigmente ve multifokal hiper- veya hipopigmente biçiminde sınıflandırılmıştır. Sekizyüz kırkbir CN klasifikasyon sonuçları şöyledir: 236 (%28.1) G; 227 (%27.0) R-G; 139 (%16.5) G-H; 132 (%15.7) R; 52 (%6.2) H; 48 (%5.7) R-H; 7 (%0.8) sınıflandırılmayan. Hastaların çoğunda CN'lerin bir tipi aşikar biçimde hakim bulundu. CN'lerin 487'si (%57.9) gövdede, gerisi ekstremitelerde lokalize idi. CN'lerin en sık rastlanan dermoskopik tipi farklı ırklara göre değişkenlik gösterir. Bu klasifikasyon sisteminin kolay uygulanabildiği ve tekrarlanabilir oluşu açıktır. Farklı dermoskopik tiplerin böyle detaylı şekilde karakterize edilmesi, CN'lerin morfolojik değişimleri hakkında yapılacak ileri çalışmalar için bir zemin ve avantaj oluşturabilir ve böylece bu melanom öncüsü olabilen nevüslerin biyolojisinin anlaşılmasında yardımcı olacaktırÖğe Eozinofilili anjiolenfoid hiperplazi: Bir olgu sunumu(2009) Gülsüm Gençoğlan; Sibel Şahin; Banu Ertekin; Ali Can Kazandı; Can CeylanEozinofilili anjiolenfoid hiperplazi, periferik kanda eozinofili ve lenfositoz ile birlikte vasküler proliferasyonla karakterize nadir bir hastalıktır. Etyolojisi bilinmeyen bu nadir durum genellikle kadınlarda görülmektedir. Sıklıkla peri-aurikular bölge, saçlı deri ve boyunda çok sayıda, grube kırmızı nodüllerle karşımıza çıkar. Çoğunlukla kendi kendini sınırlar ve lezyonlar kendiliğinden gerileyebilir. Tedavisinde elektrodesikasyon, kriyoterapi, cerrahi eksizyon, radyoterapi, intralezyoner tedavi (sklerozan ya da steroid), interferon-a2a, sitotoksik ajanlar, pentoksifilin, pulse dye lazer, argon lazer, CO2 lazer gibi daha çok destrüktif tedavi yöntemleri kullanılmaktadır.Öğe Hodgkin lenfomalı bir olguda Ramsay-Hunt sendromu(2001) Can Ceylan; Sibel Alper; Sezer ErbozRamsay Hunt Sendromu (RHS), varisella zoster virüsü ile yedinci kraniyal sinirin genikulat gangliyonunun infeksiyonudur. Sendrom, fasiyal sinir paralizisi yanısıra vestibülokoklear sinir tutulumu ile birlikte kulak içi veya etrafında herpetik veziküler erüpsiyon ve ağrı ile karakterizedir. Bununla birlikte nadir durumlarda 5, 9 ve 10. kraniyal sinirler de etkilenebilmektedir. 22 yaşındaki hodgkin lenfoma tanısı almış hasta, sağ kulak ağrısı, herpetik döküntü, baş dönmesi, kulak çınlaması, sensorinöral işitme kaybı ve akut fasiyal sinir paralizisi göstermekteydi. Hasta intravenöz asiklovir ve metilprednizolon ile tedavi edildi. Altı ay sonra fasiyal paralizi ve işitme kaybı tam olarak düzelmişti. Sonuç olarak fasiyal sinir ve diğer kraniyal sinirlere ait irreversibıl komplikasyonların önlenmesi açısından erken tanı ve tedavi önem taşımaktadır.Öğe The incidence of urticarial vasculitis in chronic urticaria: A histopathological and immunopathological comparison(2001) Demet Deviren; Can Ceylan; Taner Akalın; Sibel Alper; Gülşen Kandiloğlu; Fezal ÖzdemirUrticaria may be the only cutaneous manifestation of a leucocytoclastic vasculitis. We have studied fifty-five skin biopsies from patients with chronic urticaria to further characterize the histological findings and to demonstrate the existence of leucocytoclastic vasculitis. Urticarial vasculitis is a distinct entity showing urticarial skin lesions with leukocytoclastic vasculitis. Although clinical and histological aspects of chronic urticaria differ from those of vasculitis, some cases clinically diagnosed as urticaria but histologically characterized by vasculitis were described. Fifty-five patients with chronic urticaria were prospectively studied from 1996 to 1998. Biopsies were taken from recent urticarial lesions for histopathological analysis and also for direct immunofluorescence (DIP) studies. Histological findings in our patients with chronic urticaria were perivascular and/or interstitial lymphocytic (32 cases) or mixed (22 cases) infiltration. There was endothelial cell proliferation in 37 cases but true vasculitic changes were observed in only three cases. In evaluation of direct immunofluorescence, thirteen patients presented perivascular fluorescence. In our study, in all cases diagnosed as urticarial vasculitis, hives lasted less than 24 hours, so we believe that duration of the lesions should not be considered important criteria in performing a biopsy. Histopathological examination should be indicated in all cases resistant to therapy.Öğe Jeneralize pruritus ve sistemik hastalıklar: Bir retrospektif çalışma(2002) Işıl Kılınç; Can Ceylan; İdil Ünal; Fezal Özdemir; Sibel AlperPrimer deri bulgusu olmaksızın jeneralize pruritus, kolestaz, üremi, malign, hematolojik, endokrin ve metabolik hastalıklar gibi birçok hastalığın belirtisi olabilmektedir. Çalışmamızda, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı'nda Ocak 1996- Ocak 2001 yılları arasında jeneralize pruritus nedeni ile hospitalize edilen 50 olgu ilişkili olabileceği hastalıklar açısından retrospektif olarak değerlendirildi. Onbir (%22) hastada diabetes mellitus, 13 (%26) hastada emosyonel stres ve psikiyatrik hastalık, 9 (%18) hastada anemi, 4 (%8) hastada kronik böbrek yetmezliği, 3 (%6) hastada tiroid hastalığı, 2 (%4) hastada Hodgkin lenfoma, 2 (%4) hastada kronik hepatit C enfeksiyonu saptandı. Dermatolojik olarak değerlendirildiğinde ise pruritusa, 20 (%40) hastada mikotik enfeksiyonlar, 10 (%20) hastada da kserozis eşlik etmekteydi. Pruritus yakınma süreleri ile birliktelik saptanan hastalıklar arasındaki ilişki istatistiksel olarak değerlendirildi.Öğe Kemik iliği transplantasyonu yapılan pediyatrik olgularda mukokutanöz bulgular(2017) Serap Aksoylar; Can Ceylan; Aslı Günaydın; Mehmet Kantar; Arzu Tuna; Nazan Çetingül; Savaş KansoyAmaç: Kemik iliği transplantasyonu (KİT), pediyatrik hastalarda birçok malign ve malign olmayan hastalıkta kullanılmaktadır. Transplantasyon yapılan hastalarda gözlenen deri belirtileri, genellikle altta yatan primer hastalığa ya da uygulanan yoğun kemoterapi ve radyoterapi protokollerine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, KİT yapılan pediyatrik olgularda mukokutanöz lezyonların tanımlanması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 2010-2011 yılları arasında KİT yapılması planlanan toplam 44 hasta dahil edilmiştir. Olguların ilk dermatolojik muayeneleri yapıldıktan sonra ilk ay içerisinde her hafta, takip eden 5 aylık süreçte ayda bir ve son 1,5 yılda ise her 3 ayda bir dermatolojik muayeneleri tekrarlanmıştır.Bulgular: Kırk bir olgu çalışmayı tamamladı. Toplam 41 olgunun yaş ortalaması 9,24 (minimum=1 yaş, maksimum=17 yaş); hastaların 26'sı (%64) erkek, 15'i (%36) kadındır. Görülme sıklığı oranlarına göre dermatolojik belirtiler mukozit (%75,6), kseroderma (%70,7), alopesi (%46,3), aftöz stomatit (%22), kutanöz hiperpigmentasyon (%22), tırnak bozuklukları (%24,3), enflamatuvar deri hastalıkları (%24,2), enfeksiyöz hastalıklar (%15,5), graft versus host hastalığı (%17,1) ve makülopapüler döküntü (%4,8) şeklinde sıralanmıştır. Sonuç: KİT hastalarında dermatolojik hastalıklar sıklıkla görülebilmektedir. Dermatolojik belirtilerin yakın takibi bu hasta grubunda tedavinin komplikasyonlarını azaltmada önemlidirÖğe Nadir görülen dev kutanöz leiomyosarkom: Bir olgu sunumu(2015) Mehdi Iskandarli; Bengü Gerçeker Türk; Banu Yaman; Taner Akalın; Can CeylanLeiomyosarkomlar (LMS), kutanöz ya da visseral düz kas kökenli malign lezyonlardır. Uterus, gastrointestinal sistem gibi visseral düz kaslardan köken alan derin leiomyosarkomlar daha kötü prognoza sahiptir. Buna karşılık, derinin düz kaslarından köken alan yüzeyel LMS daha iyi prognoz gösterir. Dermal kökenli LMS nadiren metastaz yaparken subkutan gelişim gösteren tipi daha agresif olup daha sık metastaz yapar. Bu sunumda alt ektremitede yüzeyel yerleşim gösteren, kemik ve eklem invazyonu yanı sıra akciğer metastazı da yapan, diz altı ampütasyonu sonrasında kemoterapi uygulanan, dev bir LMS olgusunu sunacağızÖğe Peeling sonrası indüklenen diskoid lupus eritematozus olgusu(2006) Tuğrul Dereli; Yazkan Figen Akın; Can Ceylan; Figen Ertam; Yeşim Gerzile; Taner Akalın; Sibel AlperElli-sekiz yaşındaki kadın hasta yüzünde yanma, hassasiyet yakınmaları ve yaygın eritem, ödem, atrofi kliniği ile başvurdu. Bu hastaya melasma ön tanısı ile aralıklı olarak iki kez %20 ve %35'lik glikolik asid kimyasal soyma işlemi uygulanmıştı. Hastadan alınan deri biyopsi örneklerinin ışık ve DİF ile incelenmesi sonucunda Diskoid lupus eritematozus (DLE) tanısına ulaşıldı. Bu olgu, DLE'nin ayırıcı tanısında melasmanın göz önünde bulundurulması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, peeling yapıcı ajanların DLE oluşumunu tetikleyebileceği veya var olan DLE lezyonlarının artışına neden olabileceğini göstermektedir.Öğe Pigmente bazal hücreli karsinomda yeni tanımlanan dermoskopik kriterler ve tanısal değeri(2001) Can Ceylan; Fezal Özdemir; Alican KazandıDeri kanserleri arasında en sık görülen bazal hücreli karsinom, lokal olarak invaziv ve destrüktif olmakla birlikte sınırlı bir metastaz kapasitesine sahiptir. Bazal hücreli karsinomun pigmente formunun asimetrik büyüme paterni ve nonhomojen pigmentasyon göstermesi durumunda, malin melanomdan klinik ayırımı güç olabilmektedir. Dermoskopi melanositik ve nonmelanositik pigmente lezyonların incelenmesinde ve ayırımında kullanılan noninvaziv bir yöntemdir. Bu çalışmada 26 hastadaki 30 adet pigmente bazal hücreli karsinom lezyonu, eski ve yeni kriterlerle dermoskopik olarak değerlendirilmiştir, incelenen 30 lezyonun 5'inde eski kriter bulunmadığından sadece yeni tanımlanan kriterlerle tanı konulmuştur. Dermoskopik olarak tanı konulan tüm lezyonlar histopatolojik olarak doğrulanmıştır. Bu çalışma dermoskopinin pigmente bazal hücreli karsinom tanısında uygun ve güvenilir bir yardımcı bir yöntem olduğunu ve yeni tanımlanan kriterlerin önemini ortaya koymaktadırÖğe Solar keratozda fotodinamik tedavi(1999) Sezer Erboz; Can Ceylan; Fezal Özdemir; Alican Kazandı; Aslı ÖzolBu çalışmada fotodinamik tedavinin solar keratoz lezyonlarındaki etkinliği araştırılmıştır. Bu amaçla lezyonlara oklüziv olarak "5-aminolevülinik asit" krem uygulanmış ve 6-8 saatlik bekleme süresini takiben 100 mW/cm2 inkoherent ışık kaynağı ile 580-720 nm dalga boyunda geniş bant emisyona sahip görünür kırmızı ışık ile ışık ' uygulaması yapılmıştır. Hasta grubu 9 kadın, 11 erkek olmak üzere 48-77 yaş arasında (ort. 63.5) 20 hastadan oluşturuldu. 5 hastada 2'şer, diğerlerinde 1 lezyon olmak üzere toplam 25 lezyon tedavi edildi. Keratoz, infiltrasyon ve görünüş özelliklerine göre klinik değerlendirme sonrası her lezyondan biyopsi alındı. Tedaviden 2 ay sonra tedaviye cevap açısından klinik değerlendirme yapıldı. Yine tedaviden 2 ay sonra alınan kontrol biyopsileri ile histolojik olarak hücre atipisindeki düzelmenin yanısıra; yangısal infiltrasyon, solar elastoz, displazi ve ek bulgu gibi kriterler karşılaştırmalı olarak incelendi. Tedavi sonrası klinik değerlendirmede 21 lezyonda tam cevap (% 84), 4 lezyonda kısmi cevap (°/o 16) gözlenirken; histopatolojik olarak 16 lezyonda tam düzelme (% 64), 9 lezyonda kısmi düzelme saptandı. Elde edilen sonuçlar fotodinamik tedavinin solar keratozda etkin bir yöntem olduğunu gösterdi, invaziv bir tedavi olmaması, birden fazla lezyonun tek bir oturumda tedavi edilebilmesi, iyi hasta uyumu ve mükemmel kozmetik sonuçlar diğer geleneksel yöntemlere göre fotodinamik tedavinin avantajlarıdır.Öğe Ultrasonography of the skin carcinomas before and after superficial x-ray therapy(1999) Can Ceylan; Recep Savaş; Sibel Alper; Fezal Özdemir; Sezer Erboz13'ü bazal hücreli karsinom, 2'si squamöz hücreli karsinom olmak üzere toplam 15 hastaya yüksek frekanslı prob kullanılarak kutanöz ultrasonografi uygulandı.Her lezyon insizyonel biyopsi ve histopatolojik inceleme sonrası yüzeyel x ışınları ile ışınlandı.Tedavinin başında ve tedaviden 2 ay sonra lezyonlar ekojenite, büyüklük, yerleşim ve kenar özellikleri açısından sonografik olarak karşılaştırıldı.Sonuç olarak kutanöz ultrasonografinin deri karsinomlarının tedavi sonrası takibinde pratik ve kullanışlı bir yöntem olduğuna karar verildi.