Yazar "Bilgin, Onur" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Continuous transdermal estrogen and interrupted progestogen and continuous combined oral estrogen and progestogen as two bleed-free regimens for postmenopausal women(2000) Özşener, Serdar; Sağol, Sermet; Yoldemir, Tefik; Öztekin, Kemal; Bilgin, Onuriki farklı hormon replasman tedavisinin; (a-transdermal sürekli östrojen ve aralıklı progesteron, b-sürekli kombine oral östrojen ve progesteron), postmenopozal kadınlarda endometrium, kanama düzeni, menopozal yakınmaların gerilemesi ve hasta uyumu üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi amacıyla çalışma planlandı. Postmenopozal dönemdeki 30 kadın çalışmaya alındı. Altı ay süreyle, 15 kadına ilk dört gün yalnız transdermal östrojen ve diğer üç gün transdermal kombine östrojen ve norethisteron asetat olacak şekilde sürekli haftalık tedavi verildi. 15 kadın ise 6 ay süreyle oral yoldan sürekli kombine östrojen ve norethisteron asetat ile tedavi edildi. Tedavi öncesi ve sonrası lipid profilleri ve endometrial biyopsileri alındı ve kanama düzenleri ve menopozal semptomların gerilemesi iki grup olguda değerlendirildi. Altı aylık tedavide, sürekli kombine transdermal gruptaki olguların %70'inde ve sürekli kombine oral gruptaki olguların ise %83'ünde vaginal kanama yoktu. Endometrial biyopside hiçbir olguda endometrial hiperplazi veya atipik değişiklik saptanmadı. Hormon replasman tedavisinin kan lipid profili üzerine etkisi transdermal tedavi grubunda hafif düzeyde daha iyiydi. Her iki tedavi protokolü Kupperman indeksini iyileştirdi. Her iki sürekli kombine transdermal ve sürekli kombine oral östrojen ve progesteron protokolü postmenopozal kadınlar içip iyi hasta uyumu ve endometrial koruma ile birlikte vaginal kanamasız hormon replasman tedavisi sağlamaktadır.Öğe Doğum travayında serum laktik asit değerleri(Ege Üniversitesi, 1994) Bilgin, OnurDoğum hekimliğinin amacı maternal, fetal mortalite ve morbiditeyi mümkün olduğu kadar aza indirgeyerek optimal sağlıklı koşullarda anne ve yeni doğanı travay sırasında oluşabilecek olası tehlikelere karşı korumaktır. Bu amaçla yapılan çalışmalarda, travay sırasında annenin kullandığı enerjinin glikojende elde edildiği ve uzun süren travaylarda anne ve fetüste alkali rezervinin azalarak metabolik asidoza kayma olduğu gösterilmiştir. Çeşitli araştırmacılar asidoza kaymanın özellikle doğumun ikinci evresinde oluştuğunu göstermişlerdir. Romey ve ark. Doğumun ikinci evresinin 45 dakikadan fazla sürmemesi gerektiğini bildirirken Cohen ve ark 180 dakikaya kadar uzayan ikinci devrenin herhangi bir yan etkiye sebep olmadığını bildirmişlerdir. Uterin kontraksiyonlar sırasında fetomaternal kan akımının durması fetal kan pH - ının bariz bir şekilde düşmesine neden olmaktadır. Bu da 02 yetersizliği yanında ortaya çıkan metabolik asidoz ile ilişkilidir. Myers ve ark.'nın maymunlarda yaptığı denemelerde fetüste oluşan beyin hasarında önemli nedenin, 02 azlığı yanında, laktik asit konsantrasyonunun yükselmesi olduğunu bildirmişlerdir. Doğum eyleminin birinci evresinde EÜTF Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı{na başvuran 40 olgu, travay sırasında laktik asid ve pH değerlerinin araştırılması amacıyla çalışma kapsamına alındı. Travay sırasında maternal, doğum sonunda maternal ve fetal laktik asid ve pH değerleri ölçülerek aralarındaki ilişki ve bunların Apgar Skorları ile karşılaştırılmaları yapıldı. Olgulardan doğumun birinci evresinde antekubital venden alınan kanlarda ortalama pH 7.43, laktat düzeyi 3.89 mm/lt olarak saptandı. Doğum sonrası alınan maternal kanda ortalama pH 7.35, laktat 5.81 mm/lt, kordon kanında pH 7.30, laktat 5.93 mm/lt bulundu. Doğumun birinci ve ikinci evreleri arasında yapılan karşılaştırmada laktat konsantrasyonları arasında anlamlı fark bulunurken (p0.05 farka dayalı= testi), laktat konsantrasyonları ile Apgar skorları arasında anlamlı fark saptanmadı. Çeşitli araştırmacılar normal gelişen fetusta metabolik asidozun travayda ortaya çıktığını göstermişlerdir. Metabolik asidozun primer kaynağı ise laktik asittir. Carstersen, Illsley ve ark. Fetustaki metabolik asidozun maternal kaynaklı olduğunu iddia ederken, Marconi ve Moll, yapmış oldukları elektif sezaryen operasyonlarında alınan fetal kan örneklerinden, fetal orjinli laktat üretiminin metabolik asidozun nedeni olduğunu ortaya koymuşlardır. Çalışmamızda doğum sonu elde edilen fetal ve maternal kan örneklerinde laktat değerleri ve pH arasındaki korelasyon, plasenta aracılığı ile böyle bir transferin olabileceğini düşündürmektedir. Yeni doğanın Apgar skorları açısından bakıldığında fetal mortalite ve morbidite yönünden asidozun daha yüksek düzeyde olması gerektiği düşünülmektedir. Nitekim Kastendieck nH<7.10,laktat konsantrasyonu > 8 mm/lt olan olgularda prognozun kötüleştiğini bildirmiştir. Araştırmamızda laktat konsantrasyonu 8 mm/lt olan 5 olguda pH değerleri 7.20nin altına düşmemiştir. Bir olguda birinci dakikada 6 olan Apgar skoru 5. dakikada 10 olmuştur. Birinci kan örneğinin alınması ile doğum arasında geçen süre ortalama 240 dakikadır. (En uzun 720, en kısa 60 dakika). Elde ettiğimiz sonuçlara göre, uzamış travay, ağır hipoksi, diabet ve hipertansif bozukluğu olan yüksek riskli gebelerde fetal prognozun tayini açısından laktik asid bulgularının tek başına değil pH ile birlikte değerlendirilmesi halinde yararlı olabileceğini söyleyebiliriz.Öğe The effect of alendronate administration on bone mineral density alone and combined with continuous combined oral estradiol and norethisterone in postmenopausal women(2000) Özşener, Serdar; Sağol, Sermet; Terek, Coşan; Öztekin, Kemal; Bilgin, OnurTek başına ya da sürekli kombine hormon replasman tedavisi ile birlikte alendronat uygulanmasının postmenapozal kadınlardaki kemik mineral yoğunluğuna etkisinin araştırılması. Menapoz kliniğimize başvuran kemik mineral yoğunluk skoru düşük (T-skor < -1) 54 postmenopozal kadın çalışmaya alındı. Hastalar randomize olarak 2 gruba ayrıldı. Birinci grupda 21 tane postmenapozal yalnızca alendronate ve kalsiyum kullanan hasta yer aldı. İkinci grupta 23 hastaya 2 mg 17-beta estradiol ve 1 mg noretisteron, alendronate ve kalsiyum ile birlikte uygulandı. Tedavi öncesi ve bir yıl sonra DXA yöntemiyle lumbal ve proksimal femur kemik dansitometresi ölçümleri yapıldı. Lumbar ve femur trokanter ortalama kemik dansite ölçümleri, alendrofiate/kalsiyum ve alendronate/kalsiyum ile birlikte kombine estrojen ve progesteron kullanan her iki grupta da tedavi sonrasında anlamlı ölçüde arttı (P<0.01). İki grup kemik mineral dansitesi artışı açısından karşılaştırıldığında aralarında anlamlı farklılık saptanmadı (P>0.05). Tek başına ya da sürekli kombine estrojen ve progestogen ile birlikte alendronat uygulanmasının postmenapozal osteopenik kadınlarda kemik mineral dansitesi üzerinde olumlu etkisi vardır. Fakat iki tedavi grubu karşılaştırıldığında aralarında anlamlı fark bulunmamaktadır.Öğe Effects of ovariectomy and tamoxifen on rat bone tissue - Histomorphometric and histopathologic study(Sci Printers & Publ Inc, 2006) Aktug, Huseyin; Uslu, Serap; Terek, Mustafa Cosan; Terzi, Hasan; Turgut, Mehmet; Ozsener, Serdar; Bilgin, OnurOBJECTIVE: To investigate possible detrimental effects on bone tissue induced by ovariectomy and tamoxifen (TMX) using bone densitometry and histomorphologic analysis. STUDY DESIGN. Twenty-four rats were allocated into 4 groups: group 1, intact normal rats (n = 6); group 2, ovariectomized rats (n = 6); group 3, normal female rats that received 1 mg/kg/day TMX dissolved in dimethyl sulfoxide (DMSO)for 2 months (n = 6); group 4, normal female rats that received DMSO for the same duration and with a volume equal to that of TMX (n = 6). Results of histomorphometric analysis for trabecular thickness, number of osteoblasts and osteoclasts, trabecular number, and area and cortical thickness were compared. RESULTS: No significant effects of ovariectomy on femoral or lumbar bone mineral density (BMD) were found. In the TMX group, the value of femoral BMD increased significantly compared to control group cellular and pathologic changes. TMX caused significant decrease in osteoblasts compared to the control group. CONCLUSION: TMX has a positive effect on inorganic bone tissue, but a negative effect on number of osteoblasts and osteoclasts. Future studies investigating estrogenic and antiestrogenic effects of TMX should include cellular parameters related to proliferation using histopathologic and histomorphometric analyses.Öğe Gestasyonel diabetes mellituslu hastaların glukoz regulasyonunda egzersizin etkinliği(1999) Klavuz, Hakan; Öztekin, Kemal; Sağol, Sermet; Özşener, Serdar; Bilgin, OnurAMAÇ: Gestasyonel diyabetes mellituslu gebelerde diyet ve egzersizin kan şekeri regülasyonundaki etkinliğini araştırmak. GEREÇ VE YÖNTEM: 24-32. gebelik haftaları arasında diyabetes mellitus tanısı konan 111 olgu çalışmaya alındı. Çalışma grubunu oluşturan 55 gebeye diyet ile birlikte egzersiz tedavisi başlandı, 56 olgu ise kontrol grubu olarak alındı ve yalnız diyet uygulandı. Tüm olguların tedaviye başlanmadan önce ve tedavinin 7.günü kan şekeri profilleri çıkartıldı. Gebeler doğuma kadar izlendi ve insülin tedavisi gereksinimi, doğum şekli, maternal ve fetal komplikasyonlar kaydedildi. Student-t testi ve chi-square testi istatistiksel değerlendirme için kullanıldı. BULGULAR: Yalnız diyet uygulanan 56 olgunun %32'sinde (18 olgu) kan şekeri regulasyonu sağlanamayıp insülin başlandı. Diyet ile birlikte egzersiz tedavisinin kullanıldığı 55 olgunun ise %9 'una (5 olgu) insülin tedavisi uygulandı (p=0.002). Birinci hafta sonunda, çalışma grubu ile kontrol grubu arasında açlık kan şekeri ortalamaları yönünden anlamlı fark saptanmadı (85±17 mg/dl, 88±32 mg/dl sırasıyla, p=0.16). Birinci hafta sonu 2.saat tokluk kan şekeri ortalamaları ise çalışma grubunda kontrol grubuna oranla belirgin olarak düşüktü (102±23 mg/dl 115±39 mg/dl, p<0.001). Çalışma grubunda sezaryen oranı % 43 olmasına karşın, kontrol grubunda % 70 düzeyindeydi (p<0.05). SONUÇ: Gestasyonel diyabetes mellituslu gebelerde diyet ile birlikte egzersiz kullanımı kan şekeri regulasyonu kolaylaştırmakta ve insülin kullanım oranını azaltmaktadır.Öğe Jinekolojik laparaskopi eğitiminde high definition ve konvansiyonel video sistemlerinin karşılaştırılması(Ege Üniversitesi, 2009) Bilgin, Onur; Şendağ, FatihAMAÇ: Bu çalışmamızda, temel laparoskopik becerilerinin kazanılmasında ve operasyon sırasında yeni kullanıma giren high definition video görüntüleme sistemleri ile eskiden beri kullanılan geleneksel konvasyonel video sistemlerinin operasyonda ve kutu eğitim modellerinde etkinliklerinin değerlendirilmesi ve karşılaştırılması amaçlanmıştır. MATARYAL VE METOD: Deney bir grubunda gerçek cerrahi vakalarda high definition ve konvansiyonel video sistemlerini 15 operasyonda değerlendirmeye aldık. Bunun için operatif cerrah ve gözlemci olarak kabul ettiğimiz kliniğimiz asistanlarından yararlandık. Operatif cerrah ve kliniğimiz asistanlarından 15'inden çeşitli parametlerin cevabını istedik. Bu parametler kullanmış oldukları video görüntüleme sistemlerinde keskinlik, detay, renk, enstrümanların hareketi, anatomik yapıların yeri ve derinlikten oluşmakta idi. Deney iki grubunda ise yine kliniğimiz asistanlarından 20'sine cerrahi işlem performansının değerlendirilmesi amacıyla her bir katılımcıya pelvitrainer kullanılarak temel eğitim programı ile becerilerinin test edilmesi amaçlanmıştır. Burada yine işlem A ve B olarak kabul ettiğimiz iki grup oluşturduk. İşlem A'da katılımcılar kırmızı rubber halkasını bir grasper aracılığı ile kaldırıp merkezdeki kasenin içerisine bırakması gerekecek. Burada zaman kaydedilecek. İşlem B'de ise sütur atma ve bağlama değerlendirilecek. Buradada zaman kaydedilecek. BULGULAR: High definition video sistemlerinin kullanılması deney birde 15 operasyon açısından, deney ikide işlem A ve B göz önüne alındığında dokuya saygı, hareketlerin güvenliği, operasyon akışı, operatif tekniğin doğruluğu, operasyon süresi, keskinlik, detay, renk, enstrümanların hareketi, anatomik yapıların yeri, derinlik açısından konvansiyonel video sistemin kullanımına göre istatistiksel anlamlı olarak daha iyi performans göstermiştir (Deney 2 işlem A'da p>,000 Deney 2 B'de p>,00). SONUÇ: High definition video sistemlerinin konvansiyonel video sistemlerine göre deney bir ve deney iki grubunda daha efektif olduğu tarafımızca saptanmıştır. Ameliyathane ortamında laparoskopik cerrahi eğitiminde high definition video sistemleri konvansiyonel video sistemlerine göre daha etkili olsa da her iki yöntem de efektiftir. Tüm bunlara ilaveten high definition video sistemlerinin mevcut konvansiyonel video sistemlerine göre temin edilebilirliği maliyet açısından daha fazladır.;Araştırma Projesi--Ege Üniversitesi, 2009;High definition, konvansiyonel video sistemleri, laparaskopi eğitimi;High definition, traditional video system, laparoscopic trainingÖğe Laparaskopik cerrahi eğitiminde sanal gerçeklik teknolojisi(Ege Üniversitesi, 2009) Bilgin, Onur; Şendağ, FatihAMAÇ: Bu çalışmamızda, temel laparoskopik becerilerin kazanılmasında yeni kullanıma giren bilgisayar destekli simülasyon sistemleri ile eskiden beri kullanılan geleneksel kutu eğitim modellerinin etkinliklerinin değerlendirilmesi ve karşılaştırılması amaçlanmıştır. Ayrıca temel laparoskopik becerilerin kazanılmasında özellikle jinekolojik cerrahi asistan eğitim programlarına bu konu ile ilgili rehberler hazırlanabilmesine yardımcı olabilmek amaçlanmıştır. MATERYAL ve METOD : Kliniğimiz asistanlarından daha önce herhangi bir laparoskopik deneyimi olmayan 16'sına, 1 hafta boyunca temel laparoskopi ve laparoskopik tubal ligasyon operasyonu hakkında teorik dersler verildi. Daha sonra asistanlar bilgisayar destekli laparoskopik similasyon cihazında ve geleneksel kutu modelde egzersiz yapacaklar olarak iki gruba ayrıldı. Takip eden 3 hafta boyunca, her iki gruba da haftada 60 dakika olacak şekilde temel laparoskopik becerileri içeren egzersizleri yapmaları sağlandı. Süre sonunda tüm asistanlara uzman laparoskopistler tarafindan laparaskopik bilateral tubal ligasyon operasyonu yaptırıldı. Ardından operasyonla, 'genel değerlendirme skalası' ve toplam opersyon süresi açısından değerlendirildi. BULGULAR : Similasyon grubu dokuya saygı, hareketleri güvenliği, operasyon akışı, operativ tekniği doğruluğu, operasyon süresi açısından kutu model grubuna göre istatistiksel anlamlı olarak daha iyi perfermans göstermiştir( tüm parametreler için p<0.004). Fakat bu iki grubun zaman ve hareket puanları karşılaştırıldığında similasyon grubu, kutu grubuna göre daha iyi performans göstermiş olsa da aradaki farkın istatistiksel anlamlılığı yoktu(p<0005). SONUÇ : Bilgisayar destekli laparaskopik similasyon cihazları, geleneksel kutu laparaskopik eğitim modelleri ile karşılaştırıldığında, similasyon cihazının daha efektif olduğu tarfımızca saptanmıştır. Ameliyathane öncesi laparoskopik cerrahi eğitiminde similasyon cihazları geleneksel kutu modellerden daha etkili olsa da her iki yöntem de efektiftir. Tüm bunlara ilaveten similasyon yada kutu modellerdeki eğitim sürelerinin belirlenmesi hangi sıklıkta pratik yapılacağı ve hangi eğitim prosedürlerinin kullanılşacağının aydınlatabilmesi için daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.;Laparaskopi eğitimi, sanal gerçeklik, LapSim, simülasyon, kutu eğitim;Laparoscopy education, virtual reality, LapSim, simulation, box trainerÖğe Osteoprotective effect of hormone therapy on bone microarchitecture before impaired bone mineral density in ovariectomized rats(2012) Terzi, Hasan; Çırpan, Teksin; Terzi, Rabia; Yeniel, Ahmet Özgür; Aktuğ, Hüseyin; Bilgin, Onur…Öğe Over rezervinin değerlendirilmesinde kan anti müllerian hormon düzeyleri(Ege Üniversitesi, 2011) Bilgin, Onur; Öztekin, KemalAMAÇ: Çalışmamızda intrauterin inseminasyon sikluslarında over rezervini değerlendirmede Antimüllerian hormon ile diğer rezerv belirteçlerini karşılaştırarak Antimüllerian hormonun (AMH) güvenilirliğinin araştırılması amaçlanmıştır. MATERYAL METHOD: Eylül 2009 ile Mayıs 2011 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği İnfertilite Bölümü'ne başvuran ve intrauterin inseminasyon yapılan 80 hasta değerlendirilmiş olup bu hastaların 9'unda polikistik over ve hipotalamohipofizer yetmezlik tanısı konulması üzerine çalışma grubuna dahil edilmediler ve çalışmaya dahil edilen 71 hasta klomifen sitrat ve gonadotropin kullanılan hastalar olarak iki gruba ayrıldı. Her grup over yanıtına göre kendi arasında az, normal, fazla over yanıtı olarak ayrılarak gruplar bazal AMH, LH, FSH, E2, PRL, yaş, antral follikül sayısı, gebelik açısından karşılaştırıldı. BULGULAR: Klomifen sitrat ve gonadotropin verilen gruplar karşılaştırıldığında sadece infertilite süreleri arasında istatiksel fark saptandı (p<0,01). Az, normal, fazla over yanıtına göre AMH, FSH, LH, antral follikül sayısı, yaş, E2 değerleri karşılaştırıldığında istatiksel olarak anlamlılık saptanmamıştır. AMH'ın antral follikül sayısı (p<0,01) ve yaş (p<0,05) ile korele olduğu saptanmıştır. Klinik gebelik ile over yanıtı arasında istatiksel fark saptanmamıştır. SONUÇ: Sonuç olarak, temel bulgu serum AMH konsantrasyonunun rFSH ve klomifen sitrat ile tedavi edilen ovulatuar IUI hastalarında over cevabını tahmin etmede anlamlı olmadığı ancak AMH'ın antral follikül sayısı ve yaş ile korele olduğudur.Öğe Transvaginal sonografi ile servikal uzunluk ölçümünün erken doğumun belirlenmesinde kullanımı(Ege Üniversitesi, 2009) Bilgin, Onur; Öztekin, Kemal; Şendağ, Fatih; Turan, VolkanAmaç: İkinci trimester gebelerde transvaginal ultrasonografi esliginde servikal uzunluk ölçümü ile servikal dilatasyon olmadan önce servikal degisikliklerin belirlenmesi ve erken dogumun önlenmesi. Materyal metot: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Dogum polikliniginde Agustos 2008 ile Eylül 2009 tarihleri arasında, takip olan 207 tekiz gebede, 20-26. gebelik haftaları arasında transvaginal ultrasonografi ile servikal uzunluk ölçüldü. Çogul gebelikler, daha önce erken dogum öyküsü olanlar, erken doguma neden olabilecek fetal ya da uterin anomalileri ve obstetrik problemleri ( preeklampsi, gestasyonel diabet vb) olanlar çalısmaya alınmadı. Hastalar daha sonra takip edilerek servikal uzunluk ile erken dogum arasındaki iliski arastırıldı. Sonuçlar: Servikal uzunluk ölçümü yapılan 207 hastadan 202'sine ulasılabildi. Ölçüm yapılan gebelerin ortalama yası 27.9 yıl olarak hesaplandı (18-43 yas). Ortalama preterm dogum oranı %10.2 olarak bulundu. Preterm dogum yapan hastaların ortalama servikal uzunlugu 29.2 mm iken term dogum yapan gebelerde bu uzunluk ortalama 38.1 mm olarak hesaplandı (p<0.001). Yirmi bes milimetre ve altında degerler ölçülen 6 hastanın hepsi 37 haftanın altında dogum yaparken, 25 mm ve üzeri degerlerde servikal uzunluk saptanan hastaların 15 - inde (%7.5) 37 haftanın altında dogum oldu (p<0,001) Tartısma: Düsük riskli gebe kadınlarda ikinci trimesterde yapılan servikal uzunluk ölçümünde serviksteki kısalık erken dogum açısından uyarıcı olabilmesine karsın, normal servikal uzunluga sahip gebelerde erken dogum kesin olarak ekarte edilemez.;Erken dogum, servikal uzunluk.;Preterm delivery, cervical lenght.