Yazar "Aydemir, Sabire Şöhret" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bakteriyemi Etkeni Gram Negatif Bakterilerin Hızlı Tanımlanmasında Mikroarray ve Lizis Fitrasyon Sonrası MALDI TOF MS Yöntemlerinin Değerlendirilmesi(2021) Arslan, Ayşe; Aydemir, Sabire Şöhret; Soylu, Mehmet; Tünger, AlperAmaç: Sepsis olgularında yanlış antimikrobiyal tedavi alan veya tedavi almayan olgularda ölüm oranları kaybedilen her saat başına artış göstermektedir. Bu çalışmada, etkenin konvansiyonel kültür yöntemine oranla daha hızlı tanımlanabilmesi amacıyla konvansiyonel kan kültürü/MALDI TOF yöntemi ile lizis filtrasyon sonrası MALDI TOF MS (LFM) ve mikroarray yönteminin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Kasım 2015-Şubat 2016 tarihleri arasında Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi Hastanesi, Erişkin Yoğun Bakım ünitelerinde izlenen hastalardan alınan kan kültürü örneklerindeki 39 Gram negatif etkene mikroarray ve LFM işlemi uygulanıp, ardından MALDI TOF sistemi ile çalışıldı. Bakteri kolonisinden yapılan MALDI TOF tür düzeyinde tanımlama ile lizis filtrasyon sonrası uygulanan MALDI TOF ve mikroarray test yöntemlerinin sonuçları karşılaştırıldı. Bulgular: Kan kültürü cihazındaki pozitif sinyal süreleri en kısa yedi saat 55 dakika, en uzun 31 saat 22 dakika, ortalama pozitiflik süresi 12 saat 55 dakika olarak belirlendi. Kültür sonrası MALDI TOF identifikasyonu ile LFM identifikasyonun duyarlılığı %82 (32/39), mikroarray yönteminin ise duyarlılığı %87.1 olarak hesaplandı. Lizis filtrasyon sonrası uygulanan MALDI TOF ile mikroarray yöntemlerinin birbirleri ile benzerliği %79.4 (31/39), her üç yöntemin birlikte tutarlı sonuç verdiği örneklerin oranı ise %76.9 (30/39) olarak hesaplandı. En sık saptanan üç etken Klebsiella spp, Acinetobacter spp. ve Escherichia spp. kültür sonrası MALDI TOF ve LFM yöntemi ile uyumu Cohen’in kappa katsayısı sırası ile 0.715, 0.843, 0.938; mikroarray yöntemi ile uyumu 0.935, 0.753, 0.938 olarak hesaplandı ve her üç bakteri için de yüksek uyumluluk elde edildi. Sonuç: Elde edilen verilere dayanılarak, hem lizis filtrasyon hem de mikroarray platformunun sepsis tanısını kısaltmaları açısından yararlı olduğu düşünülmüştür. Lizis filtrasyon yöntemi maliyet etkinlik açısından önde bulunmuştur.Öğe Evaluation of childhood urinary tract infection and antibiotic susceptibility in a Turkish center(2019) Bulut, İpek Kaplan; Tünger, Alper; Taner, Sevgin; Bölük, Ezgi; Keskinoğlu, Ahmet; Kabasakal, Süleyman Caner; Aydemir, Sabire Şöhret…Öğe Hasta solunum örneklerinden klinik Acinetobacter baumannii izolatlarına karşı litik bakteriyofaj izolasyonu ve karakterizasyonu(Ege Üniversitesi, 2024) Aydemir, Sabire Şöhret; Akkul, Betül; Sözer Bahadır, PınarAntibiyotiklere direnç çağında bakteriyofaj terapisi yeniden önem kazanmaktadır. Bakteriyofajlar bakteriler enfekte eden ve bu yolla çoğalan virüslerdir. Bakterilerin bulunduğu tüm ekosistemlerde yaygın olarak bulunan bu mikroorganizmaların insan vücudundaki varlığı da uzun yıllardır bilinmektedir. Bu tez kapsamında; Dünya Sağlık Örgütü tarafından yeni antimikrobiyal tedavilerin geliştirilmesi yönünden kritik öncelikli grupta sınıflandırılan A.baumannii'ye karşı hasta solunum örneklerinden litik bakteriyofaj izolasyonu, karakterizasyonu ve tedavide kullanım potansiyelinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Bakteriyoloji Laboratuvarına 17 Nisan-9 Temmuz 2023 tarihleri arasında rutin mikrobiyolojik inceleme amacıyla gönderilen ve A.baumannii izole edilen 50 adet derin trakeal aspirat, transtrakeal aspirat, bronkoalveolar lavaj sıvısı ve bronkoskopik aspirasyon sıvısı örneği potansiyel bakteriyofaj kaynağı olarak kabul edilerek çalışmaya dahil edilmiştir. Bu kaynaklardaki bakteriyofaj varlığı; yine aynı örneklerden izole edilen A.baumannii izolatları üzerinde spot test yöntemiyle araştırılmıştır. Bir A.baumannii izolatına karşı litik bakteriyofaj izole edilmiştir. Bakteriyofaj elektron mikroskop ile incelendiğinde Caudoviricetes sınıfına ait kuyruklu bir faj olduğu görülmüştür. Konakçı aralığı çalışmaya dahil edilen hasta örneklerinden izole edilmiş A.baumannii izolatları ve A.baumannii ATCC BAA-1605 suşu üzerinde araştırılmıştır. Bu suşlara etkili bulunmayan bakteriyofajın dar bir konakçı aralığına sahip olduğu görülmüştür. Taksonomik analizde; bakteriyofaj genomunun %79'unun Obolenskvirüs cinsi içerisinde daha önceden tanımlanmış olan Acinetobacter faj WCHABP1 ile %98.80 oranında benzer olduğu görülmüştür. Bakteriyofajın Obolenskvirüs cinsinin yeni bir üyesi olarak sınıflandırılabileceği düşünülmektedir. Lizojeni ile ilişkili gen bölgeleri içeren bakteriyofajın tedavi güvenliğini değerlendirmek amacıyla in vivo test edilmesi gereklidir.Öğe HIV Pozitif Kişilerde Cinsel Yolla Bulaşan Etkenlerin Sıklığı(2021) Pullukçu, Hüsnü; Çiçek, Candan; Köse, Timur; Bozdemir, Tuğba; Aydemir, Sabire Şöhret; Altuğlu, İmre; Önal, UğurAmaç: Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, toplum sağlığı açısından önemli, sık görülen enfeksiyonlardır. Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların önlenmesi, erken tanı konulması ve tedavi edilmesi, “Human immunodeficiency virus” (HIV) bulaşının kontrol altına alınmasında önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada, herhangi bir semptomu olmayan HIV pozitif kişilerdeki cinsel yolla bulaşan diğer enfeksiyon etkenlerini taramak ve etkenlerin HIV pozitif kişilerdeki sıklığını araştırmak amaçlanmıştır. Yöntem: Eylül 2015 ile Nisan 2016 tarihleri arasında, 14’ü kadın (%15.6), 76’sı erkek (%84.4) olmak üzere cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar açısından asemptomatik olan 90 HIV pozitif kişiden vajinal ve üretral sürüntü örnekleri toplandı. Kişiler örneklerini kendileri aldı. Araştırmaya katılan olgular 20-69 yaş aralığındaydı (Medyan=36, SD=10.48). Örneklerden Neisseria gonorrhoeae, Chlamydia trachomatis, Trichomonas vaginalis, Mycoplasma genitalium, Mycoplasma hominis, Ureaplasma urealyticum, Ureaplasma parvum, Herpes simpleks virüs tip 1 ve 2, Human papillomavirüs gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (Real-time PCR) yöntemi ile araştırıldı. Bulgular: HIV pozitif kişilerin 49’unda (%54.4) en az bir cinsel yolla bulaşan etken pozitif bulundu. Örneklerin 31’inde (%34.4) Human papillomavirüs, 20’sinde (%22.2) Ureaplasma urealyticum, 15’inde (%16.6) Ureaplasma parvum, 8’inde (%8.8) Mycoplasma genitalium, 8’inde (%8.8) Mycoplasma hominis, 5’inde (%5.5) Neisseria gonorrhoeae, 2’sinde (%2.2) Chlamydia trachomatis, saptandı. Trichomonas vaginalis, Herpes virüs tip 1 ve 2 klinik örneklerin hiçbirinde saptanmadı. Sonuç: HIV pozitif kişilerin yaklaşık %55’inde bir veya birden fazla cinsel yolla bulaşan patojenler pozitif bulunmuş ve en sık etken olarak Human papillomavirus saptanmıştır. Bu durum, asemptomatik bireylerde bile etkene yönelik tarama yapılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu konuda ülkemizdeki farkındalığın artırılmasına yönelik çalışmalara gereksinim vardır.Öğe Investigation of class-d beta-lactamases causing carbapenem resistance in clinical Acinetobacter baumannii isolates*(2017) Davandeh, Iskandar; Eraç, Bayrı; Aydemir, Sabire ŞöhretBackground/aim: Acinetobacter baumannii is an important causative agent of nosocomial infections, and carbapenems have been frequently used in the treatment of these infections. This study was designed to investigate the prevalence of primary carbapenem hydrolyzing oxacillinase (CHO) types in clinical A. bumannii strains. Materials and methods: Minimum inhibitory concentration (MIC) values of 76 imipenem nonsusceptible A. baumannii strains, isolated from a tertiary care hospital, were determined by microdilution method. the clonal relationship of the isolates was analyzed with enterobacterial repetitive intergenic consensus (ERIC)-PCR, and the presence of CHO major groups (OXA-23; OXA-24, OXA-51, and OXA-58 groups) was investigated with multiplex PCR. Results: According to the ERIC-PCR patterns, the isolates were distributed in 13 different clones, the largest of which had 40 members. blaOXA-51-groupwas detected in representatives of all clones, whereas blaOXA-23-groupwas detectedin representatives of all but two small clones. Additionally, the presence of blaOXA-58-groupwas discovered in the members of two small clones, whereas blaOXA-24-groupwas not encountered in any of the examined strains. Conclusion: Molecular fingerprinting revealed that most imipenem-resistant A. baumannii strains were clonally related. blaOXA-23-group and blaOXA-51-groupwere mostly responsible for the imipenem resistance of the examined A. baumannii strains.Öğe Investigation of the Antimicrobial Susceptibility Profile, Virulence Genes, and Epidemiologic Relationship of Clinical Salmonella Isolates(2018) Tekintaş, Yamaç; Yılmaz, Fethiye Ferda; Aydemir, Sabire Şöhret; Tünger, Alper; Limoncu, Mine HoşgörObjectives: the objectives of this study were to investigate the epidemiologic relationship, prevalence of the beta-lactamase and virulence genes of clinical ampicillin-resistant Salmonella enterica. Materials and Methods: in vitro ampicillin susceptibilities of 117 Salmonella enterica isolates obtained between 2011-2012 from Ege University Hospital, Bacteriology Laboratory of Medical Microbiology Department were examined using disc diffusion assays in accordance with the CLSI guidelines. the MIC levels in the ampicillin-resistant bacteria were determined using the broth microdilution method. the resistant strains were serotyped by the Public Health Institution. Epidemiologic relations of resistant strains were evaluated using ERIC-PCR. the presence of betalactamase genes and virulence factors were detected using PCR. Results: the 117 S. enterica strains had ten isolates that were resistant to ampicillin, and the MIC range of ampicillin was found as 512-128 ?g/mL. Ampicillin-resistant strains were susceptible to nalidixic acid, ciprofloxacin, cefotaxime, sulfamethoxazole/trimethoprim. Four different serotypes were identified and isolates were grouped into seven clusters. Five isolates carried blaTEM, and two carried the blaCTX-M gene. However, it was determined that blaSHV and blaPER genes did not exist in these strains. Virulence genes invA, pipD, and sopB were found in all isolates. sifA, pefA, and sopE genes were found in seven, four, and three isolates, respectively. Conclusion: Our data suggest that the rate of ampicillin resistance in S. enterica isolates was 8.5% in the two year period, but this ratio was generally lower than rates abroad. blaCTX-M and blaTEM genes could be responsible for ampicillin resistance. the blaSHV gene, which is highly prevalent in our country, was not found in any strains. sopB and pipD genes, which might be associated with beta-lactam resistance, were found in all strains. It is also noteworthy that the three isolates containing the sopE gene, which is associated with epidemic cases, were of the same serotypes and epidemiologic clusters.Öğe Investigation of the Antimicrobial Susceptibility Profile, Virulence Genes, and Epidemiologic Relationship of Clinical Salmonella Isolates(2018) Tekintaş, Yamaç; Yılmaz, Fethiye Ferda; Aydemir, Sabire Şöhret; Tünger, Alper; Limoncu, Mine HoşgörObjectives: The objectives of this study were to investigate the epidemiologic relationship, prevalence of the beta-lactamase and virulence genes of clinical ampicillin-resistant Salmonella enterica. Materials and Methods: In vitro ampicillin susceptibilities of 117 Salmonella enterica isolates obtained between 2011-2012 from Ege University Hospital, Bacteriology Laboratory of Medical Microbiology Department were examined using disc diffusion assays in accordance with the CLSI guidelines. The MIC levels in the ampicillin-resistant bacteria were determined using the broth microdilution method. The resistant strains were serotyped by the Public Health Institution. Epidemiologic relations of resistant strains were evaluated using ERIC-PCR. The presence of betalactamase genes and virulence factors were detected using PCR. Results: The 117 S. enterica strains had ten isolates that were resistant to ampicillin, and the MIC range of ampicillin was found as 512-128 ?g/mL. Ampicillin-resistant strains were susceptible to nalidixic acid, ciprofloxacin, cefotaxime, sulfamethoxazole/trimethoprim. Four different serotypes were identified and isolates were grouped into seven clusters. Five isolates carried blaTEM, and two carried the blaCTX-M gene. However, it was determined that blaSHV and blaPER genes did not exist in these strains. Virulence genes invA, pipD, and sopB were found in all isolates. sifA, pefA, and sopE genes were found in seven, four, and three isolates, respectively. Conclusion: Our data suggest that the rate of ampicillin resistance in S. enterica isolates was 8.5% in the two year period, but this ratio was generally lower than rates abroad. blaCTX-M and blaTEM genes could be responsible for ampicillin resistance. The blaSHV gene, which is highly prevalent in our country, was not found in any strains. sopB and pipD genes, which might be associated with beta-lactam resistance, were found in all strains. It is also noteworthy that the three isolates containing the sopE gene, which is associated with epidemic cases, were of the same serotypes and epidemiologic clusters.Öğe Kan kültüründe bakterilerin hızlı tanısı ve duyarlılıklarının saptanması(2022) Kayın Dinç, Münevver; Aydemir, Sabire Şöhret; Özenci, VolkanAmaç: Kan dolaşımı enfeksiyonu olan hastalarda; etkenin kısa sürede tanımlanması ve uygun antimikrobiyal tedavi uygulanması, morbidite ve mortalitenin azaltılması bakımından oldukça önemlidir. Bu çalışmada, kan kültüründen doğrudan tanımlama ve antibiyotik duyarlılık testlerinin yapılması için geliştirilen yeni bir yöntemin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: BacT/Alert 3D sisteminde pozitif sinyal veren kan kültürü örneklerinden yıkama ve santrifüj işlemleri ile bakteriyel çökelti elde edildi. Bu çökeltiden Vitek MS kullanılarak tanımlama yapıldı, ardından VITEK 2 otomatize sisteminde doğrudan antibiyotik duyarlılık testi çalışıldı. Sonuçlar standart yöntem ile karşılaştırıldı. Bulgular: Tanımlama işlemi 80 kan kültürü örneğinde gerçekleştirildi. Doğrudan tanımlama işleminde 73 örnek tanımlandı ve bunlardan 72’si (%90) standart yöntemle uyumlu olarak sonuçlandı. Doğrudan antibiyotik duyarlılık testlerinin %97,9 oranında uyumlu olduğu saptandı. Değerlendirilen 635 antibiyotik duyarlılık sonucu içinde; 10’unda büyük hata, 3’ünde küçük hata olduğu görüldü. Sonuç: Kan kültürü örneklerinden çalışmada uygulanan prosedürler kullanılarak 24 saat içinde, maliyetli reaktifler ya da uzun işlem süresine gereksinim olmadan, standart uygulama sonuçlarına benzer bir şekilde tanımlama ve antibiyotik duyarlılık sonucu elde edilebileceği görülmüştür.Öğe Kan kültüründe bakterilerin hızlı tanısı ve duyarlılıklarının saptanması(Ege Üniversitesi, 2019) Aydemir, Sabire Şöhret; Dinç, Münevver KayınAmaç: Kan dolaşımı enfeksiyonu olan hastalardan alınan kan kültüründen bakterilerin hızlı bir şekilde tanımlanması ve erken dönemde uygun antimikrobiyal tedavi başlanması; sepsis morbidite ve mortalitesinde azalmaya neden olduğundan oldukça önemlidir. Bu çalışmanın amacı pozitif üreme sinyali veren kan kültürü şişelerinden sepsis etkenlerinin doğrudan MALDI-TOF MS ile hızlıca tanımlanması ve aynı gün içerisinde otomatize bir sistem ile antibiyotik duyarlılık testinin yapılması için "in-house" bir yöntemin uygulanması ve değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Haziran- Eylül 2018 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde takip edilen hastalardan alınan ve pozitif sinyal veren 80 adet kan kültürü şişesi çalışmaya alındı. Rutin işleyişe uygun olarak örneklerden Gram boyalı preparat hazırlandı ve katı besiyerlerine subkültür yapıldı. Enkübasyon sonucunda oluşan koloniler MALDI-TOF MS sistemi ile tür düzeyinde tanımlandı ve otomatize duyarlılık sistemi ile etkenin antibiyotik duyarlılık testleri çalışıldı. Diğer bir yanda bu rutin laboratuvar işleyişiyle eş zamanlı olarak hızlı tanımlama ve antibiyogram için "in-house" yeni yöntem çalışıldı. Bu yeni yöntemde pozitif kan kültür şişelerinden alınan örneklere kademeli santrifüj ve yıkama işlemi uygulanarak bakteri çökeltisi elde edildi. Elde edilen bu çökeltiye protein ekstraksiyon işlemi uygulandı ve MALDI-TOF MS ile bakteri tanımlandı. Aynı çökeltiden 0, 5 McFarland yoğunluğunda süspansiyon hazırlanarak antibiyotik duyarlılık testleri otomatize sistemde çalışıldı. Bulgular: Bakteri tanımlanmasında rutinde kullanılan standart yöntem ile "in-house" yeni yöntem arasında %90 (72/80) oranında benzerlik saptandı. Standart rutin yöntemler ile kan kültürünün pozitif sinyal vermesinden sonra bakteri tanımlama ve antibiyotik duyarlılık testleri 36-48 saat süre alırken; çalışmamızdaki "in-house" yöntem ile bu süre ortalama 10 saatte tamamlandı. Ayrıca elde edilen antibiyotik duyarlılık sonuçları, standart rutin yöntem ile %97, 9 oranında uyumlu bulundu. Sonuç: MALDI-TOF MS bulunduran laboratuvarlar için "in-house" yeni yöntem çok basit ve kolaydır. Kan kültür şişeleri pozitif sinyal verdikten sonra bakteri tanımlama ve antibiyotik duyarlılık test sonuçları pahalı reaktifler ve uzun çalışma sürelerine gerek kalmadan yaklaşık 10 saatte elde edilebilmektedir. Bu yöntem ile elde edilen hızlı duyarlılık sonucu özellikle yoğun bakım hastalarında hayat kurtarıcı bir değere sahip olabilir.;Kan kültürü; MALDI-TOF MS; Doğrudan tanımlama; Hızlı duyarlılık.;Blood culture; MALDI-TOF MS; Direct identification; Rapid sensitivity.Öğe Klinik Pseudomonas aeruginosa İzolatlarında Siprofloksasin Direnci ve Direnç Mekanizmalarının Araştırılması(2021) Yılmaz, Fethiye Ferda; Tekintaş, Yamaç; Aydemir, Sabire Şöhret; Öztürk, İsmail; Çilli, Feriha; Akel, Nilüfer Uzunbayır; Limoncu, Mine HoşgörPseudomonas aeruginosa hastane enfeksiyonlarının en temel etkenlerinden biridir. Farklı antibiyotikgrupları P.aeruginosa tedavisi için kullanılsa da, kinolon grupları oral kullanılabilme avantajlarıyla öneçıkmaktadır. Ancak son yıllarda bu grubun üyelerine karşı kazanılan direnç, tedaviyi giderek daha zorhale getirmektedir. Bu çalışmanın amacı Ege Üniversitesi Hastanesi’nden izole edilen siprofloksasindirençli P.aeruginosa izolatlarında, epidemiyolojik ilişkinin ve dirençten sorumlu olası mekanizmalarınaraştırılmasıdır.Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Laboratuvarı’nda klinik örneklerden izole edilen P.aeruginosa bakterilerinin tür düzeyinde tanımlanmaları VITEK compact, antimikrobiyal duyarlılıklarıVITEK MS otomatize sistemleri aracılığıyla belirlenmiştir. Siprofloksasin dirençli olduğu belirlenen izolatların epidemiyolojik ilişkileri “Enterobacterial repetitive intergenic consensus”-polimeraz zincir reaksiyonu (ERIC-PZR) ile saptanmıştır. Genetik olarak ilişkisiz klonlardan seçilen temsilcilerde kinolon direncinden sorumlu olacağı düşünülen qnrA, qnrB, qnrS, qepA genlerinin varlığı PZR ile tespit edilmiştir. Dışaatım pompasına ait regülatör genleri olan nfxB, mexR varlığı PZR ile belirlenirken, phenylalanine-arginine ?-naphthylamide (PA?N), dışa atım pompasının aktivasyonunun tespiti için kullanılmıştır.Yirmi iki izolat (% 26.5) siprofloksasin dirençli olarak saptanmıştır. ERIC-PZR sonuçlarına göre 11 ilişkisizklon tespit edilmiştir. PA?N varlığında 10 izolatta siprofloksasin minimum inhibitör konsantrasyon (MİK)değerlerinde 2-64 kat arasında azalma görülmüştür. Bir izolatta siprofloksasin MİK değişikliği belirlenmemiştir. On bir temsilci izolatın 10 tanesinde pompaya ait regülatör genlerinin varlığı belirlenirken,kinolon direnciyle ilişkili olan genlerden sadece qnrB yedi temsilci izolatta saptanmıştır. qnrA, qnrS, qepAgenleri hiçbir izolatta belirlenmemiştir.Siprofloksasin dirençli P.aeruginosa izolatları hastanemizden izole edilmektedir. Farklı genetik gruplaraait olan izolatların kliniklerde dolaşımda olması dikkat çekici bir durumdur. Temel direnç mekanizmalarının dışa atım pompası ve qnrB genleri olduğu düşünülmektedirÖğe Neutrophil/Monocyte Ratio: A new predictor of inhospital mortality in patients with spontaneous ascites infections(2020) Ünal, Nalan Gülşen; Karasu, Zeki; Aydemir, Sabire Şöhret; Çelik, Ferit; Şenkaya, Ali; Aslanov, Seymur; Özütemiz, Ahmet ÖmerObjective: To determine the clinical features and in-hospital mortality predictors of spontaneous ascites infection (SAI).Materials and Methods: In this retrospective study, 496 patients with liver cirrhosis hospitalized at the gastroenterology clinic between 2015-2019 were screened. Of the 304 cases with ascites, 80 diagnosed with SAI were included in the study. Results: Spontoneus ascites infections (SAI) was detected in 80 (16.1%) of 496 hospitalized patients with cirrhosis. In cirrhotic patients with SAI, the most common reason for presentation to the hospital was altered mental status, which was observed in 26 (32.5%) patients. Thirty-one (38.8%) patients were diagnosed with spontaneous bacterial peritonitis, 41 (51.2%) with culture-negative neutrocytic ascites, eight (10%) with monomicrobial non-neutrocytic bacteria ascites. In-hospital mortality was observed in 25 (31.3%) patients, and one-year mortality rate was 35% with total 28 patients. A high MELD-Na score, history of SAI, presence of hepatic encephalopathy at the time of hospitalization, and a neutrophil/monocyte ratio of >9.1 were determined as the predictors of in-hospital mortality. A neutrophil/monocyte ratio of >9.1 predicted in-hospital mortality at 72% sensitivity and 62% specificity.Conclusion: Successfully predicting mortality in SAI, easily calculated by a hemogram examination, and providing inexpensive, effective and fast results, neutrophil/monocyte ratio presents as a useful marker.Öğe Risk Factors for febrile neuropenic attacks in patients who were given chemotherapy treatment for hematological malignancies(2015) Soyer, Nur; Yılmaz, A. Fergun; Aydemir, Sabire Şöhret; Tombuloğlu, Murat; Dirican, Ahmet; Cagırgan, S.; Dönmez, Ayhan…