Yazar "Özbaran, Burcu" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Çocuk ve ergenlerde şizofrenide agmatinin yeri(Ege Üniversitesi, 2017) Uzbay, Tayfun; Köse, Sezen; Özbaran, BurcuAgmatin nöronal düzeyde çeşitli nörofizyolojik değişikliklere katkıda bulunan bir poliamindir. Ligand kapılı NMDA reseptör kanallarını bloke eder ve imizadolin ve alfa-2 adrenoseptörlerine karşı bir afiniteye sahiptir. Agmatin aynı zamanda nitrik oksid üretiminin düzenlenmesiyle NMDA reseptörünün işleyişi üzerinde dolaylı yoldan etkiye sahiptir. Bu çalışmayla agmatinin NMDA'nın işleyişi üzerine nörofizyolojik etkileri göz önüne alındığında şizofreni tamil ergenlerde kan agmatin düzeylerinin ölçülmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmaya ilk psikotik atak yaşayan ergenler dahil edilmiştir. Psikoz şiddeti PANNS ile ölçülmüş ve kan agmatin seviyesi psikotik atak sırasında alınan kanın LC-MS yöntemiyle ölçülmesiyle elde edilmiştir. Psikoz tamil ergenlerin tanılarının doğruluğunu kanıtlamak için hastalar en az 6 ay takip edilmiştir. Kan agmatin düzeylerini karşılaştırmak için çalışmaya sağlıklı kontroller de dahil edilmiştir. Şizofreni tanılı 18 ergen (8 erkek/10 kız) ve 12 sağlıklı kontrol (3 erkek/9 kız) çalışmaya alınmıştır. Kan agmatin seviyeleri şizofreni grubunda 4.04+2.34; sağlıklı kontrol grubunda 9.11+1.18 bulunmuştur (F=8.01, t=-6.88, p=0.008). Çalışmamızda şizofreni tamil ergen bireylerde kan agmatin düzeyi sağlıklı kontrollere göre düşük saptanmıştır. Agmatinin NMDA reseptörü üzerinde hem doğrudan hem de dolaylı bir etkiye sahip olması nedeniyle bu azalma psikotik atak sırasında nörobiyolojik değişikliklerle ilişkili olabileceği şeklinde yorumlanmıştır.;Agmatin, ergen, nitrik oksid, NMDA, şizofreni.;Agmatine, adolescent, nitric oxid, NMDA, schizophrenia.Öğe Differential Diagnosis of Recurrent Hypersomnia: A Case Report of Primary Narcolepsy and Acute Transient Psychotic Attack(2021) Köse, Sezen; Özbaran, Burcu; Demir, Melek Hande Bulut; Kıyak, Joanna MariaNarcolepsy is a childhood and adolescence disorder, that until recently remained unidentified until adulthood, with a reported time from onset to diagnosis of around a decade. This disorder affects approximately 0.05% of the population and starts in childhood and adolescence about half of the time. The main symptom of hypersomnia is excessive daytime sleepiness or prolonged night-time sleep that has occurred for at least 3 months prior to diagnosis. Patients with narcolepsy also exhibit hallucinations and delusions, however the differential diagnosis between the disorders is often unclear. Case presented in our study is an example of atypical narcolepsy with coexistence of psychotic symptoms. In our case upon the set-off of the second attack of excessive daytime sleepiness, the differential diagnosis of recurrent hypersomnia was not considered. This is due to the fact that the first attack of narcolepsy with hallucinatory component of the patient could have been misdiagnosed as acute transient psychotic attack. Hallucinations and delusions sometimes appear in patients with narcolepsy. The differential diagnosis between the disorders is not always simple. In our study we present the case which illustrate this overlap. Child and adolescent patients, which demonstrate psychotic symptoms and excessive daytime sleepiness component, should be concidered in case of evaluation for a diagnosis of primary hypersomnia following a multidisciplinary cooperation of neurologists, paediatricians and psychiatrists.Öğe Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Tanısı Alan Çocuklarda Tedavi Öncesi Stereopsis, Füzyonel Verjans Amplitüdleri ve Refraksiyon Kusurlarının İncelenmesi(2020) Karaca, Irmak; Biler, Elif Demirkılınç; Onay, Melis Palamar; Özbaran, Burcu; Üretmen, ÖnderAmaç: Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHAB) tanısı alan çocuklarda tedavi öncesi stereopsis ve füzyonel verjans amplitüdlerinin kontrol grubuyla karşılaştırmalı olarak incelenmesi. Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’nde yeni DEHAB tanısı alan ve daha önce tedavi almamış 23 hasta ve 48 DEHAB saptanmayan kontrol olgusu çalışmaya dahil edildi. Hastaların detaylı oftalmolojik muayenelerine ek olarak stereopsis ve füzyonel verjans amplitüdleri retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Ortalama yaş DEHAB tanısı alanlarda (14 erkek, 9 kız) 10,68±2,34 (7-16) iken, kontrol grubunda (25 erkek, 23 kız)12,23±2,16 (7-15) idi (p=0,605; ki-kare testi). Tüm hastalarda ön segment ve fundus muayeneleri doğaldı. Tüm çocuklarda en iyi düzeltilmiş görme keskinliği 20/20 düzeyindeydi. TNO testi ile değerlendirme yapılabilenlerde ortalama stereopsis DEHAB olanlarda 142,14±152,65 (15-480) sec/arc, kontrol grubunda 46,3±44,11 (15-240) sec/arc idi (p<0,001; t-testi). Uzak bakışta ortalama konverjans amplitüdü (UKA) ve diverjans amplitüdü (UDA) sırasıyla 19,87±8,40 (6 ila 38) prizma diyoptri ve -9,09±-4,34 (-4 ila -25) PD; yakın bakışta ortalama konverjans amplitüdü (YKA) 37,30±12,81 (14 ila 70) PD, UDA (YDA) -13,13±-3,45 (-4 ila -20) PD olarak ölçüldü. Siklopleji sonrası ortalama sferik eşdeğer 1,06±1,13 (-1 ila 4,63) diyoptri iken, 6 hastada belirgin refraksiyon kusuru (4 hastada hipermetropi, 2 hastada astigmatizma) saptandı. Gruplar arasında UKA, UDA, YKA, YDA ile sferik eşdeğerler açısından istatistiksel olarak anlamlı fark görülmedi (sırasıyla p=0,123, p=0,176, p=0,464, p=0,489, p=0,086; t-testi). Sonuç: DEHAB tanısı alan çocuklarda tedavi öncesi ortalama stereopsis kontrol grubundan anlamlı olarak düşük saptanırken, füzyonel verjans amplitüdleri açısından belirgin fark izlenmemiştiÖğe Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Tanısı Alan Çocuklarda Tedavi Öncesi Stereopsis, Füzyonel Verjans Amplitüdleri ve Refraksiyon Kusurlarının İncelenmesi(2020) Karaca, Irmak; Biler, Elif Demirkılınç; Onay, Melis Palamar; Özbaran, Burcu; Üretmen, ÖnderAmaç: Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHAB) tanısı alan çocuklarda tedavi öncesi stereopsis ve füzyonel verjans amplitüdlerinin kontrol grubuyla karşılaştırmalı olarak incelenmesi. Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’nde yeni DEHAB tanısı alan ve daha önce tedavi almamış 23 hasta ve 48 DEHAB saptanmayan kontrol olgusu çalışmaya dahil edildi. Hastaların detaylı oftalmolojik muayenelerine ek olarak stereopsis ve füzyonel verjans amplitüdleri retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Ortalama yaş DEHAB tanısı alanlarda (14 erkek, 9 kız) 10,68±2,34 (7-16) iken, kontrol grubunda (25 erkek, 23 kız)12,23±2,16 (7-15) idi (p=0,605; ki-kare testi). Tüm hastalarda ön segment ve fundus muayeneleri doğaldı. Tüm çocuklarda en iyi düzeltilmiş görme keskinliği 20/20 düzeyindeydi. TNO testi ile değerlendirme yapılabilenlerde ortalama stereopsis DEHAB olanlarda 142,14±152,65 (15-480) sec/arc, kontrol grubunda 46,3±44,11 (15-240) sec/arc idi (p<0,001; t-testi). Uzak bakışta ortalama konverjans amplitüdü (UKA) ve diverjans amplitüdü (UDA) sırasıyla 19,87±8,40 (6 ila 38) prizma diyoptri ve -9,09±-4,34 (-4 ila -25) PD; yakın bakışta ortalama konverjans amplitüdü (YKA) 37,30±12,81 (14 ila 70) PD, UDA (YDA) -13,13±-3,45 (-4 ila -20) PD olarak ölçüldü. Siklopleji sonrası ortalama sferik eşdeğer 1,06±1,13 (-1 ila 4,63) diyoptri iken, 6 hastada belirgin refraksiyon kusuru (4 hastada hipermetropi, 2 hastada astigmatizma) saptandı. Gruplar arasında UKA, UDA, YKA, YDA ile sferik eşdeğerler açısından istatistiksel olarak anlamlı fark görülmedi (sırasıyla p=0,123, p=0,176, p=0,464, p=0,489, p=0,086; t-testi). Sonuç: DEHAB tanısı alan çocuklarda tedavi öncesi ortalama stereopsis kontrol grubundan anlamlı olarak düşük saptanırken, füzyonel verjans amplitüdleri açısından belirgin fark izlenmemiştiÖğe Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ve davranım bozukluğu alt tipleri ile oksitosin geni ve oksitosin reseptör geni ilişkisi(Ege Üniversitesi, 2015) Donuk, Tuğba; Özbaran, BurcuAdhd, social cognition, oxytocin, receptor, gen.;DEHB tanılı olgularda sosyal biliş (SB) bozuklukları olduğu bilinmektedir. SB alt birimleri olan yüz okuma, empati yeteneği gibi birimlerin oksitosin ile ilişkili olduğu öne sürülmektedir. Bu özelliklerden daha yoksun olan DEHB tanılı bireylerin arkadaş ilişkileri, sosyal alanda iletişim kurma becerileri yönünden daha zayıf oldukları düşünülmektedir. Çalışmamızın amacı, DEHB alt tipleri ve Davranım Bozukluğu (DB) ek tanılı ve sağlıklı kontrol grubunda olan olguların, OXT ve OXTR dizilimlerinin araştırılması; aynı zamanda saptanan polimorfizmlerin SB becerileri ile ilişkilerinin değerlendirilmesi ve sağlıklı kontrollerle karşılaştırılmasıdır. EÜTF Çocuk Psikiyatrisi'ne başvuran 11-18 yaş arası, 51 DEHB-Bileşik tip, 50 DEHB- Dikkat Eksikliği Baskın tip (DEB), 50 DEHB-Bileşik + DB tanılı olgu ve 100 Sağlıklı kontrol olgusu çalışmamızın örneklemini oluşturmuştur. Tüm olgulara K-SADS PL uygulanmış; ailelere CBCL ve DEHB formu verilmiştir. SB becerileri; Gözler Testi (GT) , Yüzlerden Emosyon Tanıma (YET) ve Beklenmedik Sonuçlar Testleri (BST) ile; emosyon regülasyonları Duygu Düzenlemede Güçlükler Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Örneklemdeki her olgudan 2cc intravenöz kan örneği alınarak tüm kodlayıcı ekzonların ve ekzon-intron bileşkelerinin dizi analizi gerçekleştirilmiştir. Çalışmamıza alınan 151 DEHB ve 100 Sağlıklı kontrol olgusunun hiçbirinde OXT geninde mutasyon ya da polimorfizm saptanmamıştır. OXTR geninde ise rs2228485 (C/T), rs237902 (G/A) ve rs4686302 (C/T) polimorfizmleri en sık olarak bulunmuştur. Hasta ve kontrol grubu karşılaştırmalarında rs4686302 polimorfizmi DEHB grubunda anlamlı olarak farklı saptanmıştır (p<0, 05). Bu polimorfizmin SB testlerin etkisinin değerlendirilmesinde, DEB grubunda rs4686302 T alleli taşıyan olguların YET ve BST performanslarının anlamlı olarak düşük olduğu bulunmuştur (pÖğe Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunda Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi: Olguların ve Ebeveynlerin Algısı Farklı mı?(2019) Şan, Emsal; Köse, Sezen; Özbaran, Burcu; Yüncü, Zeki; Erermiş, Serpil; Bildik, Tezan; Aydın, CahideAmaç: Bu çalışmada dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tanısı konmuş çocuk ve ergenlerin yaşam kalitesinin değerlendirilmesi ve olgu ve ebeveynlerin yaşam kalitesi algılarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza 63 DEHB ve 32 kontrol olgusu dahil edilmiştir. Psikiyatrik tanı değerlendirmesi için tüm olgulara “Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli Türkçe Uyarlaması” uygulanmıştır. Ebeveynler “Çocuk ve Gençler için Davranış Değerlendirme Ölçeği”ni ve dikkat eksikliği ve yıkıcı davranış bozuklukları için Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı 5’e (DSM 5) dayalı tarama ve değerlendirme ölçeğini; hem ebeveyn hem de olgular ise Çocuklar İçin Yaşam Kalitesi Ölçeği’ni (ÇİYKÖ) doldurmuşlardır. Bulgular: Ebeveynlerin ve çocukların doldurduğu ÇİYKÖ fiziksel sağlık toplam puanı, psikososyal sağlık toplam puanı (PSTP) ve ölçek toplam puanı (ÖTP) DEHB grubunda, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p<0,001). DEHB grubunda çocuk ve ebeveyn tarafından doldurulan ÇİYKÖ puanları arasındaki korelasyon değerlendirildiğinde, PSTP ve ÖTP için istatistiksel olarak anlamlı korelasyon saptanmıştır. Sonuç: Çalışma sonuçları DEHB’nin çocukların yaşam kalitesini her alanda olumsuz yönde etkilediğini göstermektedir. Bu açıdan ebeveynlerin ve ergenlerin yaşam kalitesi algılarının birbiri ile tutarlı olduğu saptanmıştır. DEHB olgularının takip sürecinde, özellikle psikososyal sağlık alanında (duygusal, okul ve sosyal işlevsellik) çok yönlü değerlendirme ve desteğe ihtiyaç duydukları düşünülmüştür.Öğe Esansiyel otizmli olgularda Neurexin1 (NRXN1) genindeki mutasyonların araştırılması(Ege Üniversitesi, 2014) Onay, Hüseyin; Özbaran, BurcuAmaç: Bu çalışmada, otizm konusundaki en önemli veritabanlanndan birisi olan SFARIGENE veritabanında esansiyel otizmle ilişkili olabileceği düşünülen en olası 5 genden bir tanesi olan NRXN1 geninin otizm etiyolojisindeki yerini daha net olarak aydınlatabilmeyi amaçlıyoruz. Gereç ve Yöntem:Ege Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniğine başvuran Esansiyel Otizm tanılı, 4 ile 18 yaşları arasındaki 30 hasta alınmıştır. DSM-IV-TR tanı kriterlerine göre psikiyatrik görüşme yapılıp, Çocukluk otizmi derecelendirme ölçeği (ChildhoodAutismRatingScale-CARS) uygulanarak kesin tanı alan olguların DNAlarında dizi analizi ile NRXN1 genindeki mutasyonların araştırılması EÜTF Tıbbi Genetik AD tarafından yapılmıştır. Bulgular: Bir hastada homozigot L171L, bir hastada homozigot L171L ve heterozigot G17V bir arada, üç hastada heterozigot G17V, dört hastada heterozigot L171L ve bir hastada heterozigot c.3364+20T>C polimorfizmleri saptanmıştır. Bir hastada babasından kalıtıldığı gösterilen heterozigot Sl4L ve bir diğer hastada yine babasından kalıtıldığı gösterilen heterozigot L7081 mutasyonları saptanmıştır. Sonuç: NRXN1 geni, karyotip ve frajil X çalışması normal olan esansiyel otizmli olgularda genetik etiyolojinin aydınlatılması açısından öncelikli olarak çalışılması gereken genlerden bir tanesidir.;Non-sendromik otizm, NRXN1, mutasyon.;non-syndromic autism, NRXN1, mutasyon.Öğe Geçmişte ya da ailesinde tik bozukluğu olan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanılı çocuk ve gençlerde metilfenitad tedavisi sırasında tiklerin ortaya çıkması tahmin edilebilir mi?: Bir görüntüleme çalışması(Ege Üniversitesi, 2021) Özbaran, Burcu; Bildik, Tezan; Kafalı, Helin Yılmaz; Erermiş, Serpil; Yüncü, Zeki; Köse, Sezen; Çallı, Mehmet CemBu çalışmada, geçmişte ya da aile öyküsünde tik bozukluğu öyküsü olan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tanılı çocuklarda, psikostimülan tedavi sonrası tiklerin şiddetindeki değişimin, hastaların psikostimülan kullanımından önceki bazal ganglion hacimleri (özellikle kaudat nukleus hacmi) ve bazal ganliyon çekirdekleri ve Korpus Kallosum Franksiyonel Anizotropi değerleri aracılığıyla tahmin edilip edilemeyeceğinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla, 1230 çocuğun çalışmaya katılımı için uygunluğu değerlendirilmiştir. Sonuç olarak geçmişte (n=13) ve ailesinde (n=2) tik bozukluğu bulunan 15 DEHB tanılı 6-11 yaş aralığında çocuk araştırmaya dahil edilmiştir. Dahil edilen hastalardan 1'isinde pineal tümör saptanması, 1'isinde ise metilfenidat ile yoğun agresyon tetiklenmesi sebebiyle toplam 13 hastanın takibi gerçekleştirilmiştir. Hastalara henüz psikostimülan tedavi başlanmadan önce yapısal manyetik rezonans görüntüleme ve diffüzyon tensör görüntüleme gerçekleştirilmiştir. Ardından hastalara 0.5 mg/kg olacak şekilde Metilfenidat-IR başlanmıştır. Hastaların ebeveynlerinin psikostimülan tedavi önesi (T0), stimülan sonrası 1. ay (T1) ve 2. ay (T2) olacak şekilde Turgay 4. ed. DSM-IV Temelli Çocuk ve Ergen Davranış Bozukluğu Gözlem ve Derecelendirme Skalasını (T-DSM-IV-TR) doldurması sağlanmıştır. Araştırmacılar tarafından ise T0, T1 ve T2'de Yale Global Tik Değerlendirme Skalası ve Barkley Stimülan Yan Etki Derecelendirme Skalası uygulanmıştır. 13 hastanın 1'isinde stimülan tedavisi sonrasında tikler tetiklenmiş, 3'ünde tikler aynı yoğunlukta devam etmiş, 7'sinde tik şiddeti azalmış, 2'sinde tikler hiç ortaya çıkmamıştır. Tekrarlayan Ölçüm Anova Testine göre motor tik, vokal tik, toplam tik skorunda azalma istatistiksel olarak anlamlı değilken T-DSM-IV-TR dikkat eksikliği ve hiperaktivite alt ölçeklerindeki azalma anlamlı olarak bulunmuştur. Araştırmamızın nörogörüntüleme analizleri devam etmekte olup bazal gangliyon hacmi ve bazal gangliyon FA değerlerinin Yale Global Tik Değerlendirme Ölçeğindeki metilfenidata göre değişim ile korelasyon gösterip göstermediği değerlendirilecektir.Öğe İstenmeyen ergen gebeliklerinin psikososyal ve adli açıdan değerlendirilmesi: Bir olgu sunumu(2009) Çetin, Korkmaz Saniye; Bildik, Tezan; Dalkılıç, Meryem; Özbaran, Burcu; Erermiş, Serpil; Tamar, Müge; Aydın, CahideGençler arasında cinsel ilişkide bulunma giderek artmaktadır . Cinsel davranışlardaki bu artış, tıbbi, ailesel, eğitsel ve yasal birçok sorunu beraberinde getirmektedir . İstenmeyen ergen gebelikleri bu sorunlardan biridir Evlilik dışı cinsel ilişki ve istenmeyen gebelikler , zorla bekâret kontrolüne, cinsel ilişki yaşayan gençlerin evlenmeye zorlanmasına, bazen de töreleri uygulama adına genç kadına yönelik şiddet olaylarına yol açabilmektedir . Bu yazıda geleneksel değer yargıları ve töre kavramının baskın olduğu bir aile ortamında ve Güneydoğu’da yaşayan on altı yaşındaki bir gencin istenmeyen gebeliğinin sonlandırılması sunulmuştur . Bu olgu çerçevesinde istenmeyen ergen gebelikleriyle ilgili ruh sağlığı yaklaşımı ve adli konular tartışılmıştır .Öğe Otizmli olgularda moleküler karyotipleme yöntemi ile genetik etiyolojinin aydınlatılması(Ege Üniversitesi, 2015) Onay, Hüseyin; Özbaran, BurcuAmaç: Bu çalışmada, esansiyel otizmli olguda moleküler karyotipleme yöntemiyle genom genelinde delesyon ve duplikasyonları araştırmayı ve otizm etiyolojisini daha net olarak aydınlatabilmeyi amaçlıyoruz. Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniğine başvuran Esansiyel Otizm tamil, 4 ile 18 yaşları arasındaki 31 hasta (20 erkek, 11 kadın) çalışmaya alınmıştır. DSM-IV-TR tanı kriterlerine göre psikiyatrik görüşme yapılıp, Çocukluk otizmi derecelendirme ölçeği (ChildhoodAutismRatingScale-CARS) uygulanarak kesin tanı alan olgularda moleküler karyotipleme çalışması yapılmıştır. Bu örneklerden elde edilen DNA' larda Illumina IScan sisteminde 330.000 SNP tarayabilen çipler yardımıyla ile tüm genom taraması yapılmış ve 10 kb rezolüsyonda yapısal anomaliler saptanmaya çalışılmıştır. Bulgular: Çalışmaya alınan olguların tamamında 20 kb-3 mb büyüklüğünde çeşitli CNV' ler saptanmıştır. KaryoStudio programında ve DGV veritabanı yapılan analizlerle tüm olgularda saptanan değişiklikler değerlendirilmiş ve hastalıkla ilişkili olabilecekler belirlenmiştir. Toplam 9 hastada (%29) klinikle ilişkili olduğu değerlendirilen kopya sayısı değişiklikleri saptanmıştır. Bunlardan 7 tanesi delesyon, 2 tanesi duplikasyondur. Sonuç: Sonuç olarak bu çalışma ile ülkemizde ilk defa otizmli olgularda moleküler karyotipleme yöntemi başarıyla uygulanmıştır. Ayrıca 330k' lık SNP için bu araştırmalar için uygun olduğu gösterilmiştir.;Nonsendromik otizm, moleküler karyotipleme, SNParray.;Non-syndromic autism, molecular karyotyping, SNParray.Öğe Parental Perception of Terminology of Disorders of Sex Development in Western Turkey(2018) Tiryaki, Sibel; Tekin, Ali; Yağmur, İsmail; Özen, Samim; Özbaran, Burcu; Şimşek, Ruhsar Damla Gökşen; Ulman, İbrahimObjective: Disorders of sex development (DSD) is a nomenclature intended to defeat the discomfort of families and patients and has found worldwide usage. the aim of this study was to address the perception and usage of terminology among the parents of DSD patients in a tertiary center in western Turkey. Methods: the records of the DSD council (multidisciplinary team where each patient with DSD is discussed) between years 2008-2015 were reviewed retrospectively. Data including details of the management process, patient characteristics and follow-up details were noted. Then inquiries reflecting parental perception about terminology were implemented during clinical visits. Results: in total, 121 patients were evaluated in monthly meetings of the DSD council and 79 inquiries were completed. Fifty-one percent of the families admitted knowing the terms DSD, ambiguous genitalia, “dubious genitals” and intersex. However, only 2% preferred using DSD, 6% intersex and 14% ambiguous genitalia. Fifty-two percent of the parents used a disease name in Latin (mostly hypospadias) addressing the disorder. the offspring of 69% of the parents who were familiar with the name “dubious genitals” were diagnosed in the neonatal period. the preferred terminology used by parents was strongly associated with the terminology used most commonly in the medical speciality their child most often attended. Conclusion: Each country has its own social norms. We suggest therefore that local committees including medical professionals, patients and families should be employed to develop proper terminology.Öğe Quality of Life and Psychological Well-being in Children and Adolescents with Disorders of Sex Development(2021) Gökşen, Damla; Darcan, Şükran; Özen, Samim; Ulman, İbrahim; Çoğulu, Özgür; Özbaran, Burcu; Pilan, Birsen ŞentürkObjective: The aim of this study was to assess the quality of life (QoL) and psychological well-being in child and adolescent with disorders of sex development (DSD). Methods: Sixty-two cases, aged 2-18 years, who were followed by a multidisciplinary DSD team were included. All participants and their parents were requested the complete the Pediatric Quality Of Life Inventory (PedsQL) and the Strengths and Difficulties Questionnaire. The psychiatric diagnoses of the patients were evaluated according to Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia for School-Age Children/Present and Lifetime Turkish Version. Results: There was no significant difference between the 46,XX DSD and 46,XY DSD groups for both child and parent in Total PedsQL score. In the subscale scores, the PedsQL Physical Functionality Score reported by children was significantly lower for the 46,XX DSD group than for the 46,XY DSD group (p=0.01). There was a psychiatric diagnosis in 25.8% of cases. The PedsQL School Functionality Score reported by children in the group with psychiatric diagnosis was significantly lower than the group without psychiatric diagnosis (p=0.018). In the group with psychiatric diagnosis, the PedsQL Total Score and the subscale scores (Emotional Functionality Score, Social Functionality Score, School Functionality) reported by parents were significantly lower than in parents of the group without psychiatric diagnosis. Conclusion: This study emphasized that psychiatric disorders in DSD patients negatively affect the QoL. Psychiatric support and counseling from a multidisciplinary team are very important for families affected by DSD.Öğe Relationship of Attention Deficit-hyperactivity Disorder on the Spectrum of Anorexia Nervosa to Obesity: A Case Report(2018) Kalyoncu, Tuğba; Baytunca, Burak; Köse, Sezen; Özbaran, BurcuEating disorders are a growing health problem among adolescents and have increasingly become the focus of studies due to their prevalence. Both obesity and anorexia nervosa are associated maladaptive eating behaviours that may be relevant to development. With this case report, it is intended to discuss the diagnosis and management of a female adolescent patient, diagnosed with obesity and attention deficit-hyperactivity disorder (ADHD). A 16-year-old, female, obese adolescent was referred to our in-patient clinic due to maladaptive eating styles, depressive symptoms and ADHD symptoms. Her early course of illness, diagnostic process, treatment and short-term outcome are described. At the time of discharge, the patient’s Clinical Global Impression (CGI) scale severity item score was 2 (borderline mentally ill) and CGI improvement item score was 2 (much improved). We report the present case with the purpose of establishing a pediatric approach to obesity, a disease not included in Diagnostic and Statistical Manual-5 under eating disorders, yet we believe it shares common underlying genetic and environmental causes.Öğe The role and efficacy of clozapine treatment in early-onset and very early-onset schizophrenia cases: discussion of five cases(2015) Perçinel, İpek; Yazıcı, Kemal Utku; Erermiş, Hatice Serpil; Özbaran, Burcu; Köse, Sezen Gökçen; Zemla, Joanna; İdris, BülentSchizophrenia is a serious mental disorder emerging at an early age, characterized by significant breakdowns in thought, perception and behavioral processes and withdrawal from human relationships. Psychopharmacologic and psychosocial approaches should be combined for the treatment of schizophrenia. Although the effects and side effects of both typical and atypical antipsychotics have been studied in adult patients in detail, studies in child and adolescent age groups are inadequate. Clozapine is a prototype of atypical antipsychotics and the first antipsychotic to be defined as atypical. Clozapine is often effective in cases in which typical and other atypical antipsychotics fail, and is accepted as the “gold standard” in the treatment of schizophrenia. in this paper, the effects and side effects of clozapine in five adolescent cases diagnosed with schizophrenia are discussed. Four of these cases showed that clozapine is effective in adolescent schizophrenia. While the four cases showing good responses to the treatment tolerated clozapine well, the other case (case 4) showed an apparent decreasing trend in neutrophil count a short while after starting the treatment and his medication was stopped at the request of his parents.Öğe The Sensory Profiles, Eating Behaviors, and Quality of Life of Children with Autism Spectrum Disorder and Avoidant/Restrictive Food Intake Disorder(Springer, 2023) Çalısan Kinter, Reyhan; Özbaran, Burcu; İnal Kaleli, İpek; Köse, Sezen; Bildik, Tezan; Ghaziuddin, MohammadEating disorders frequently accompany autism spectrum disorder (ASD). One such novel eating disorder is avoidant/restrictive food intake disorder (ARFID). This study compares the eating attitudes, quality of life, and sensory processing of typically developing children (TDC), autistic children, and autistic children with ARFID. A total of 111 children aged 4-10 with a diagnosis of ASD and ARFID (n = 37), ASD without ARFID (n = 37), and typical development (n = 37) were recruited. After an interview in which Childhood Autism Rating Scale (CARS) was administered, Child Eating Behavior Questionnaire (CEBQ), Pediatric Quality of Life Inventory (PedsQL), Social Responsiveness Scale (SRS) and Sensory Profile (SP) were completed by caregivers. Autistic children with ARFID had higher scores in CEBQ subscales relating to low appetite and lower scores on the subscales associated with weight gain. Both groups of autistic children scored lower than TDC on all PedsQL subscales and autistic children with ARFID had lower social QL scores than both groups. SRS scores were highest in autistic children with ARFID, followed by autistic and typically developing children. CARS scores were similar in both groups of autistic children, but higher than TDC. Auditory, vision, touch, multi-sensory, oral processing scores; as well as all quadrant scores, were significantly lower in autistic children with ARFID. Oral sensory processing scores were found to be the most significant predictor of ARFID comorbidity in ASD and reliably predicted ARFID in autistic children in the clinical setting. Autistic children with ARFID demonstrate differences in social functioning, sensory processing, eating attitudes, and quality of life compared to autistic and TD children.