Ön çapraz bağ rekonstrüksiyonlarından sonra izokinetik diz fleksiyon ve ekstansiyon performansları
Küçük Resim Yok
Tarih
2002
Yazarlar
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
Ege Üniversitesi
Erişim Hakkı
info:eu-repo/semantics/closedAccess
Özet
ÖZET ÛÇB yoksunu olan dizlerde instabilite önemli bir sorun olmakta ve tekrarlayan yaralanmalarla menisküs lezyonları ve osteoartritik değişiklikler meydana gelebilmektedir. Bugünkü koşullarda en ideal tedavi seçeneği bağın rekonstrüksiyonudur. Günümüzde cerrahi rekonstrüksiyon sırasında en yaygın kullanılan otogreft materyalleri, kemik-PT-kemik otogrefti ile hamstring tendonlarıdır. Her iki otogreft materyalinin de avantaj ve dezavantaları bulunmaktadır. Bu çalışma, yaygın olarak kullanılan bu iki otogreft materyali ile cerrahi rekonstrüksiyon operasyonu geçirmiş ve ev rehabilitasyon programı uygulanmış olan iki hasta grubunda, donör sahadaki kas güçlerinin etkilenişini ve bu iki otogreft materyalinin morbiditesini araştırarak daha ideal olanın belirlenmesini amaçladı. ST otogrefti kullanılarak öpere olmuş 24 hasta (dört kadın, 20 erkek) ile PT otogrefti kullanılarak öpere olmuş 24 hastada (bir kadın, 23 erkek) bağımsız bir araştırmacı tarafından cybex 2-340 dinamometre ile 607sn, 180°/sn ve 300°/sn açısal hızlarda izokinetik konsantrik diz fleksiyon ve ekstansiyon kas güçleri, KT-1000 artrometre ile diz laksitesi ölçümleri ve goniometre ile eklem hareket açıklığı ölçümleri alınmıştır. Klinik değerlendirme amacıyla IKDC formu, Lysholm fonksiyonel ve Tegner aktivite puanı kullanılmış ve Hop test uygulanmıştır. Yüklenmede A-P ve yan direk grafıler alınarak radyolojik değerlendirme yapılmıştır. Postoperatif süre PT grubu lehine daha uzun ve anlamlı farklı olmasına karşın, her iki grupta da ortalama postoperatif süre 30 ay ve üzerinde olup, 18 ayı tamamlamış olan hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. İzokinetik quadriseps ve hamstring zirve tork değerlerinin grup içi sağlam-opere bacaklardaki karşılaştırılması sonucunda PT grubunda 60°/sn, 180°/sn ve 300°/sn'lik açısal hızlardaki diz fleksiyonu zirve tork değerleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmezken, aynı hızlardaki diz ekstansiyon zirve tork değerleri öpere bacakta, sağlam bacağa göre anlamlı düşük çıkmıştır. Aynı hızlardaki H/Q oranlan bakımından ise öpere bacaklarda istatistiksel olarak anlamlı daha yüksek değerler tespit edilmiştir. ST grubunda ise 60°/sn ve 180°/sn açısal hızlardaki diz fleksiyon zirve tork değerleri ile 60°/sn açısal hızdaki diz ekstansiyon zirve tork değerleri öpere tarafta istatistiksel olarak anlamlı düşük bulunmuş, ancak H/Q oranlarında belirtilen hızlarda anlamlı bir farklılık görülmemiştir. Buradaki anlamlı değerler donör sahada yaratılan defektin kas gücünü olumsuz etkilediği şeklinde yorumlanabilir. Görüldüğü gibi, PT grubunda ekstansör kas grubu, ST grubunda ise fleksör kas grubu sağlam bacak değerlerini yakalayamamış ve daha düşük olarak belirlenmiştir. Aynı zamanda, hastalarda postoperatif iki yılını tamamlamasına rağmen kas gücü kaybının devam ettiği görülmektedir. 61iki gaip arasında 60°/sn, 180°/sn ve 300°/sn açısal hızlarda diz fleksiyon ve ekstansiyon zirve tork ölçümleri ile H/Q oranlarının ST ve PT gruplarında yer alan hastaların hem sağlam hem de öpere bacaklarının ayrı ayrı iki grup arasında karşılaştırılması sonucunda istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık elde edilememiştir. 60°/sn açısal hızdaki diz fleksiyon zirve tork değerlerine ait defisit oranlarında iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olduğu, PT grubunda defisit %7.7 iken, ST grubunda %14.9 olduğu görülmüştür. 180°/sn ve 300°/sn açısal hızlardaki diz fleksiyon zirve tork değerleri ile her üç açısal hızdaki diz ekstansiyon zirve tork değerlerindeki defisit oranlan iki grupta da benzer bulunmuştur. ST grubunda beş kişide hipoestezi, iki kişide hipoestezi ve parestezi, bir kişide acı hissi belirlenmiştir. Bu gruptaki diğer 16 hastada (%66.6) harvest patoloji önemsiz seviyede bulunmuştur. PT grubunda ise, sekiz kişide hipoestezi ve parestezi yer alırken, kalan 16 hastada (%66.6) harvest patoloji önemsiz seviyede bulunmuştur. Her iki grupta da harvest patoloji %33.4 olarak belirlenmiş olup, ılımlı seviyede bulunmuştur. Her iki grupta da ciddi bir komplikasyon belirlenmemiştir. Yapılan fizik muayene sonucunda, ST grubunda beş kişide patellofemoral (PF), üç kişide PF, medial ve lateral kompartmantal ılımlı-ağrısız krepitasyon, bir kişide terminal fleksiyonda ağrılı, üç kişide 90° fleksiyondan sonra ağrısız PF krepitasyon ve bir kişide 90° fieksiyondan sonra PF, medial ve lateral kompartmantal ılımlı-ağrısız krepitasyon tespit edilmiştir. Kalan 11 kişide (%45.8) kompartmantal bulguya rastlanmamıştır. PT grubunda ise; üç kişide patellofemoral, medial ve lateral kompartmantal ılımlı-ağrısız krepitasyon, altı kişide ılımlı- ağrısız, bir kişide terminal fleksiyonda ılımlı-ağrılı, bir kişide bilateral ılımlı-ağrısız PF krepitasyon tespit edilmiştir. Kalan 13 kişide (%54.1) kompartmantal bulguya rastlanmamıştır. ST grubunda üç kişide £5° fleksiyon kaybı, dört kişide 6-10° arasında fleksiyon kaybı, bir kişide <5° ekstansiyon kaybı tespit edilmiştir. PT grubunda ise dört kişide £5° ekstansiyon kaybı, bir kişide 5° fleksiyon ile 6° ekstansiyon kaybı tespit edilmiştir. Postoperat'ıf ROM kaybı olmayan hasta sayısı ST grubunda 16 kişi (%66.6), PT grubunda ise 19 kişi (%79.2) olarak belirlenmiştir. KT-1000 artrometre ile yaptığımız diz laksitesi ölçümleri sonucunda maksimum manüel testinde sağlam-opere bacak arasındaki fark, ST grubunda 1.4 ± 2.2 mm, PT grubunda ise 1.5 ± 2 mm olarak belirlenmiş olup iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark görülmemiştir. Tegner aktivite seviyesi yaralanma öncesi ST grubunda 7.0, PT grubunda 7.3 iken postoperatif ortalama 30 ay ve üzerinde yapılan değerlendirmeye göre Tegner puanlan 62sırasıyla 6.0 ve 6.1 olarak belirlenmiştir. Postoperatif Lysholm puanlan ise sırasıyla 96.1 ve 96.0 olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak diz laksitesi bakımından her iki grupta da yeterli stabilitenin sağlandığı, fonksiyonel değerlendirmeler sonucunda iki grup arasında anlamlı fark olmasa bile postoperatif puanlarının yaralanma öncesine göre anlamlı farklı olduğu görülmüştür. IKDC final değerlendirmesine göre diz fonksiyonları normal veya normale yakın değerlendirilen hasta sayısı ST grubunda 21 kişi (%87.5) iken, PT grubunda 22 kişi (%91.6) olarak belirlenmiştir. Yaralanma öncesi aktivite seviyesine dönen hasta sayısı ST grubunda %37.5 iken, PT grubunda %45.8 olarak belirlenmiştir. Hop testine göre, ST grubunda 17 (%77.3) hasta, PT grubunda 19 (%79.2) hasta en yüksek başarı oranı olan %90-100 dilimi içinde yer almıştır. Radyolojik değerlendirmeye göre tüm hastaların 9'u (%18.8) grade 0, 34'ü (%70.8) grade 1, 4'ü (%8.3) grade 2 ve bir kişi (%2.1) de grade 3 olarak değerlendirilmiştir. %70.8 gibi yüksek bir oranda belirlenen grade 1 (eminensia sivrileşmesi) değeri ile daha düşük oranlarda belirlenen grade 2 ve grade 3 değerlerinin bulunmasını, tüm hastaların 38'inin (%79.2) kronik ÛÇB yoksunu olmasına ve öpere olana kadar tekrarlayan diz yaralanmaları geçirmelerine bağlayabiliriz. ST ve PT otogreftleri kullanılarak yapılan artroskopik cerrahi rekonstrüksiyonun klinik ve fonksiyonel açıdan karşılaştırılması sonucunda her iki otogreft materyali ile de yeterli fonksiyonel stabilitenin sağladığını söylemek mümkündür. İki grup arasında izokinetik kas gücü, eklem laksitesi ve fonksiyonel puanlar bakımından anlamlı farklılık belirlenmemesine rağmen PT ile sonuçların daha iyi olma eğiliminde olduğu söylenebilir. Ayrıca bir çok çalışmada en İdeal greft materyali olarak belirlenen ve bu konuda altın standart olarak kabul gören PT kullanımını sınırlayan postoperatif anterior diz ağrısı ve bildirilen diğer komplikasyonlar bakımından iki grup arasında anlamlı bir farklılık görülmemiştir. Ancak iki grup arasında kas gücü bakımından anlamlı bir farklılık görülmemesine rağmen grup içi sağlam-opere bacakların karşılaştırılmasında ortaya çıkan PT grubuna ekstansör kas grubunun, ST grubunda ise fleksör kas grubunun etkilenmesi alınan greft materyalinin donör sahada yarattığı defektin uzun dönemde kas gücünün yeniden kazanılmasını olumsuz etkilediği ve postoperatif uygulanacak rehabilitasyon programında bu konuya dikkat edilmesi gerekliliğini göstermiştir. 63
Açıklama
Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.
Anahtar Kelimeler
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Physical Medicine and Rehabilitation, Ortopedi ve Travmatoloji, Orthopedics and Traumatology