İntratümöral anjiogenezisin renal hücreli karsinomadaki önemi

dc.contributor.advisorApaydın, Erdal
dc.contributor.authorAkar, İlker
dc.date.accessioned2024-08-19T19:48:46Z
dc.date.available2024-08-19T19:48:46Z
dc.date.issued2002
dc.departmentEge Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Ana Bilim Dalıen_US
dc.descriptionBu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.en_US
dc.description.abstractEge Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı'nda 1996- 2001 yılları arasında tedavi ve sonrası takipleri yapılan 40 renal hücreli karsinom vakası çalışmaya alınmıştır. Bu hastalar retrospektif olarak değerlendirilmiş; yaş, cinsiyet, tümör boyutu, tümör histolojisi, renal kapsül, perirenal yağdokusu, renal ven tutulumu, nükleer derecesi (grade), tümörün patolojik evresi değerlendirilmiştir. Hastanın arşiv parafın blokları kullanılarak anjiogenezisin göstergesi olan tümör içi mikrodamar sayıları anti-CD 3 1 antikoru ve Universal- Kit kullanılarak immunohistokimyasal olarak boyanarak anjiogenez varlığı incelenmiş ve sonuçlar değerlendirilmiştir. Cinsiyet, yaş, tümör boyutuna ve renal ven tutulumuna göre mikrodamar sayılan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmemiştir (Tablo-5, 6, 7, 9) (p>0.05). Histopatolojik tip, renal kapsül ve perirenal yağ dokusu invazyonu. nükleer derece (grade) ve tümörün patolojik evre yönünden böbreğe sınırlı Evre I- II ile lokal invaziv veya metastatik hale gelmiş olan Evre III-IV'deki mikrodamar sayıları ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir (Tablo-8, 9, 10, 11) (p<0.05). Renal karsinomlu hastaların %25'i tanı aldıklarında metastatiktir ve 2 yıllık yaşam süreleri %20'den azdır. İngiltere'de bu hastaların çoğunda suppotif tedavi veya medroxyprogesteron asetat (MP A) ile hormon terapisi yapılmaktadır. 1992 'de İngiltere'de Medical Research Council'in Böbrek Tümörleri Çalışma Grubu çok merkezli ve randomize yaptığı çalışmada (51), recombinant interferon-alfanm; metastatik renal karsinomlu hastalarda yaşam süresi, progresyonsuz geçen yaşam süresi, 6 ay içindeki klinik cevap üzerine MPA'dan avantajlarını araştırmışlardır. Bu çalışmada gösterilmiştir ki, biyolojik terapinin kanser tedavisinde önemli bir yeri vardır, interferon tedavisi diğer biyolojik veya kemoterapotik ajanlarla kombine edilirse daha efektif olabilir. Negrier ve arkadaşlarının geniş bir grupla randomize yaptıkları bir çalışmada; İnterlökin-2 ile interferon alfa kombinasyonunu kullanmışlar, sonuçta sadece interferon tedavisinden daha iyi sonuçlar almalarına rağmen genel yaşam süreleri açısından farklı sonuçlar elde etmemişlerdir. Diğer bir kombinasyon ise Altzpodien Rejimi olarak bilinen interlökin-2, interferon ve flourouracil'dir. Son birkaç yıldır, irnrnunoterapi metastatik renal hücreli kanser için standart tedavi modalitesi haline gelmiştir. Bu amaçla kullanılan ajanlar, tümör hücrelerinin immunojenisitelerini değiştirerek veya immun cevabın efekti vitesini çoğaltarak bu tümörlerin immun yıkımını artırmaktadırlar. Değişik çalışmalarda değişik sitokinler kullanılarak % 10-20 oranlarında cevaplar alınarak interferonlar ye interlökin-2 nin metastatik renal hücreli kanserde en etkili ajanlar oldukları gösterilmiştir. Sadece pulmoner ve küçük bir dereceye kadar olan yumuşak doku metastazları (lenf nodu metastazı) kombine üçlü ilaç immunokemoterapisine objektif tümör regresyonu cevabı vermektedirler. Tam tersine kemik metastazları sitokin tedavisine cevap vermemektedirler. Bu durumda radikal cerrahi girişimler veya lokal radyoterapiler denenebilir. Sonuç olarak IL-2, IFN-alfa2, 5-FU tedavisi ile ortalama 3 yıllık sağkalım oranlan %37 olmuştur. Değişik klinik çalışmalarda subkutan rekombinant interlökin- 2 kullanımıyla, kombine olarak interferon-alfa2 ile kullanımı karşılaştırılmış ve intravenöz infüzyona göre sistemik toksisitede belirgin düşüş yanında terapötik effikasitenin de korunduğu gözlenmiştir. Bu rekombinant sitokinlerin antineoplastik etkinliklerinin artırılması için; 5-FU da terapötik protokole eklenmiştir (53). Anjiogenezisin varlığının saptanmasında tümör içi mikrodamar sayısının tespiti kabul edilen bir yöntemdir. Birçok tümörde olduğu gibi mikrodamar sayısı, renal hücreli karsinomlarda da prognostik önem taşıyabilir. Prognozun saptanmasının dışında anjiogenezisin renal hücreli karsinomlarda varlığının ve öneminin gösterilmesi, ileri evre ve metastatik tümörlerde tedavide çaresiz kalan klinisyenler için yeni tedavi seçeneklerinin gündeme gelmesini sağlayabilecektir. Elde ettiğimiz bu sonuçların gelişmesi ve desteklenebilmesi için geniş, prospektif ve uzun dönemli takiplerin olduğu çalışmalara ihtiyaç vardıren_US
dc.identifier.endpage33en_US
dc.identifier.startpage1en_US
dc.identifier.urihttps://hdl.handle.net/11454/87709
dc.identifier.yoktezid123607en_US
dc.language.isotren_US
dc.publisherEge Üniversitesien_US
dc.relation.publicationcategoryTezen_US
dc.rightsinfo:eu-repo/semantics/closedAccessen_US
dc.subjectOnkolojien_US
dc.subjectOncologyen_US
dc.subjectÜrolojien_US
dc.subjectUrologyen_US
dc.titleİntratümöral anjiogenezisin renal hücreli karsinomadaki önemien_US
dc.typeSpecialist Thesisen_US

Dosyalar