Süt azı dişleri arayüz çürüklerinin atravmatik restoratif tedavi yöntemi ve konvansiyonel yöntemle tedavilerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi

dc.contributor.advisorPamuk, Cemal Açıkgöz
dc.contributor.authorAçıkgöz, Özlem
dc.date.accessioned2024-08-19T19:49:26Z
dc.date.available2024-08-19T19:49:26Z
dc.date.issued2005
dc.departmentEge Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Pedodonti Ana Bilim Dalıen_US
dc.descriptionBu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.en_US
dc.description.abstractBOLUM VI ÖZET Çürüğün uzaklaştırılmasında sırasında turlu aletlerin kullanılması, gerek bu aletlerden çıkan ses gerekse ağrı nedeniyle özellikle çocuklar üzerinde korku oluşturmaktadır. Bu durum çocuğun tedaviyi kabul etmesini olumsuz olarak etkilemektedir. Ayrıca konvansiyonel yöntemle yapılan tedavilerde gereğinden fazla sağlam diş dokusu da uzaklaştırılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, çocukların diş tedavilerinde daha konforlu ve daha kolay kabul edecekleri tedavi yöntemi aranmıştır. Air abrazyon, lazer, kemomekanik sistemler yanında atravmatik restoratif tedavide bu amaçla kullanılmıştır. ART ilk defa 1980'li yılların ortalarında kullanılmaya başlanmıştır. 1994 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul edilip, önceleri gelişmekte olan ülkeler için, elektriğin, dental ekipmanın ve dental personelin kolaylıkla temin edilemediği alanlarda kullanılmış daha sonra klinik koşullarda koopare olamayan, ileri derecede anksieteye sahip çocuklarda kullanıma geçirilmiştir. Çalışmamızda, süt azı dişlerinin ART yöntemiyle tedavisinin etkinliği, konvansiyonel yöntemle karşılaştırmalı olarak in vivo ve in vitro olarak incelendi. Çalışmamız üç aşamada gerçekleştirildi. Çalışmamızın klinik kısmında, 6-7 yaşlarında 54 hastada, farklı yarım çenesinde, ara yüz çürüğü bulunan iki adet süt molar dişleri kullanıldı. Hastanın rastgele yöntemle belirlenerek bir dişine ART yöntemi, diğer dişine ise konvansiyonel yöntem kullanılarak tedavileri yapıldı. Tedavilerde prompt L pop 102adezivi ve Filtek Z250 kompozit materyali kullanıldı. Hastalara anksiyete ölçümü için Venham Resim Testi yapıldı. Yapılan tedavilerin preparasyon ve restorasyon zamanlan ölçüldü. 6 ay, 1 yıl ve 18 aylık kontrollere çağırıldı. Modifiye Ryge kriterlerine göre değerlendirilip tedavilerin başarılarına bakıldı. Klinik çalışmanın sonucunda her iki çürük uzaklaştırma yönteminin, restorasyonun devamlılığında, eşdeğer başarıya sahip olduğu bulunmuştur. ART yönteminde, tedavi süresi konvansiyonel yöntemden istatistiksel olarak anlamlı derecede daha uzun bulunmuştur. Çalışmanın mikrobiyolojik açıdan incelenmesinde, 8-9 yaşlarında, 1 yıl sonra eksfoliye olması beklenen, farklı yarım çenesinde benzer boyutta 2 adet süt molar dişinde aproksimal çürüğü bulunan 28 hasta çalışmaya dahil edildi. Toplam 56 dişin 28 adedi konvansiyonel yöntemle, diğer 28 adedi ART yöntemiyle tedavi edildi. Tedavi aşamalarında ve tedaviden 1 yıl sonra dentinden örnek alınıp mikrobiyolojik olarak incelendi. Birinci örnek alımı; ana karyojenik kütlenin kaldırılmasından sonra kalan dentinden, ikinci örnek alımı; kavitenin tamamen prepare edildiği karan verildiğinde, sert pulpal duvann santral kısmından, üçüncü örnek alımı ise 1 yıl sonra restorasyon altından yapıldı. Örnek alman yerlerde, Streptokokkus mutans, laktobasil ve total bakteri sayışma bakıldı. Sonuçta her iki yöntemde de birinci örnek alman yerdeki mikroorganizma sayısı, ikinci örnek alman yerden istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla olarak bulunmuştur. ART yönteminde Streptokokus mutans sayılan yönünden, temizlenmiş kavite tabanında tespit edilen bakteri sayısmda konvansiyonel yönteme göre istatistiksel olarak anlamlı derecede bir fazlalık bulunmuştur. Yöntemler arasında, 1 yıl sonra restorasyon altından alman örneklerdeki mikroorganizma sayılarında anlamlı bir fark bulunmamaktadır. 103Çalışmamızın mikrosızıntı incelemesine ait bölümünde, çekilmiş 50 adet ara yüz çürüğü bulunan süt molar dişi kullanılmıştır. Bunlardan 25 adedine ART yöntemiyle 25 adedine de konvansiyonel yöntemle in vitro olarak tedavileri yapılmıştır. Gümüş nitrat boyama yöntemiyle marjinal sızıntı miktarı belirlenmiştir. Sonuçta okluzal ve gingival kenar sızıntısında iki yöntem arasında fark bulunamamıştır. Ancak her iki yöntemde de okluzal kenarlardaki sızıntılar gingival kenarlardaki sızıntılardan daha az düzeyde bulunmuştur. 104en_US
dc.description.abstractABSTRACT The use of drill during caries removal cause fear espacially in children because of pain and noise of instrument This is an unpleasant condition for the patient. However, excessive loss of sound tooth structure can be performed in treatment with conventional technique. Therefore, There has been a growing interest in developing alternative techniques, which are more comfortable and preserve healthy dental tissues. For this purpose, atraumatic restorative treatment (ART) technique has been used as well as air-abrasion, lasers, chemomechanical system. ART technique firstly was used at the middle of 1980's. It was accepted at 1994 by World Health Organisation (WHO). In our study, the effectiveness of ART technique and on primary molar teeth and conventional technique comparative in vivo and invitro are investigated This study, was performed in three parts; In clinical part of the study, primary molar teeth which at both sides of the jaw and have approximal caries lesions were used of 54 patients (6-7 ages). Teeth were chosen randomly. ART technique was performed at one side, whereas conventional technique was performed at the other side. Prompt 1-pop adhesive and filtek Z 250 composite materials were used. Venham picture test was performed for anxiety assesment. Time were recorded for preparation and restoration course. The patients were called for 6 months, 1 year and 1 8 mounths controls and evaluated by Modified Ryge Criteria. 105It was shown that both of the caries removal techniques had same survival rate. Considering the time of treatment, ART technique was statistically significant longer than conventional technique. In microbiological part of the study, twenty eight patients, 8-9 years old, who have two primary molar teeth with aproximal caries lesions same size included. Conventional technique was performed for 28 of total 56 teeth, while ART technique was used for the others. For bacteriological analysis, three samples were collected from each tooth. First sample was collected from the central part of the lesion before starting the caries removal process. The same size sterile excavator was used throughout the study and amount of removed dentine was standardized as just sufficient to cover the surface of the excavator. Second sample was collected from the central part of the pulpal wall after removal of carious dentin. The third sample was collected after removing the restoration at the same place. In both treatment groups a statistically significant difference in bacterial counts was found between the samples obtained from decalcified dentine (first sample) and cavity floor (second sample) in which the number of microorganisms were lower on the cavity floor after preparation. The levels of S. mutans, lactobacilli and TVC (total viable count) was lower in samples obtained from both the cavity floor and under the restoration in traditional method compared with ART. But the difference was statistically significant for only S. mutans. In samples obtained under restoration the difference was not significant between the two treatment groups for S. mutans, lactobacilli and TVC. In microleakage evaluation part of study, Fifty extracted primary molar teeth with aproximal caries were used. The teeth were randomly divided into two groups 106for treatments with ART and conventional techniques. Marginal microleakage scores were determined using silver nitrate. No statistically significant difference was found in microleakage scores between ART and conventional technique at the occlusal and gingival margins. The microleakage scores between the occlusal and gingival margins were found statistically significant within the groups in which microleakage was significantly higher at gingival margins compared to occlusal margins in the two treatment groups. 107en_US
dc.identifier.endpage128en_US
dc.identifier.startpage1en_US
dc.identifier.urihttps://hdl.handle.net/11454/88079
dc.identifier.yoktezid165554en_US
dc.language.isotren_US
dc.publisherEge Üniversitesien_US
dc.relation.publicationcategoryTezen_US
dc.rightsinfo:eu-repo/semantics/closedAccessen_US
dc.subjectDiş Hekimliğien_US
dc.subjectDentistryen_US
dc.titleSüt azı dişleri arayüz çürüklerinin atravmatik restoratif tedavi yöntemi ve konvansiyonel yöntemle tedavilerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesien_US
dc.title.alternativeComparison of treatment of class II cavities of primary molars by atraumatic restorative treatment versus conventional methoden_US
dc.typeDoctoral Thesisen_US

Dosyalar