Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Uysal, Ayşegül" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 20 / 35
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Abdominal truncal bilateral vagotomi yapılan Rattus albinuslarda eksokrin ve endokrin pankreas histolojik yapısının incelenmesi
    (Ege Üniversitesi, 1989) Uysal, Ayşegül; Özgür, Tomris
    ÖZET Söz konusu araştırma, 10 kontrol ve 20 abdominal trunkal bilateral vagotomi yapılan Rattus albinus'lar üze rinde uygulandı. Vagotomiden 60 gün sonra, 1 gece önceden aç bırakılan hayvanlar dekapite edildi. Pankreasları disseksiyonla çıkarıldı. Alman parçaların parafin bloklarından sonra kesitler Hemotoxylen-eosin ve Heidenhain'ın Azan boyası ile boyanarak ışık mikroskobu ile incelendi. Sonuç olarak; eksokrin parankimanın hyperplazi ile açıklanabilen daha küçük ve sık hücrelerden meydana geldiği ve periinsuler saha dışında kalan son kısımlarda salgı biri kiminin azaldığı saptandı. Kontrol grubuna ait Langerhans adacıklarında, beta hücrelerinin kordonlar halinde merkezî yerleşik ve sayıca fazla {% 82,5) olarak alfa hücrelerinin ise periferde ve az sayıda (# 17,5) olarak saptandı. Vagotomili grupta alfa hücreleri periferde ve kontrole göre daha büyük ve çok sayıda (% 35,42) olarak, inaktive edilen beta hücreleri ise merkezde sitoplazmaları daha küçük ve daha az sayıda (% 64,- 57) olarak tespit edildi. Sonuçlar diğer kaynak bilgileri ile karşılaştırıldı
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Deneysel diabet rat modelinin deri dokusu üzerine olan etkilerinin gap junction ve bazal membran özelinde histolojik olarak araştırılması
    (Ege Üniversitesi, 2011) Akarca, Saadet Özen; Aktuğ, Hüseyin; Uysal, Ayşegül; Yavaşoğlu, Altuğ
    Bu çalısma 190-250 gr arasında agırlıkları degisen erkek sıçanlar (Rattus Albinus) Ege Üniversitesi Hayvan Etik Kurulu'nun onayıyla ve iliskili yönergelerle uyumlu olarak gerçeklestirilmistir. Deney gruplarını Grup 1 olarak kontroller (n=10) ve Grup 2 olarak Diabet (n=10) grupları olusturmaktadır. Deneysel diabet modeli, Grup 2'de intraperitonal olarak 55mg/kg Streptozotosin (STZ) enjeksiyonuyla olusturulmustur. ki ayın sonunda hayvanlar sakrifiye edilmis, sırt deri bölgesi çıkarılıp %4'lük paraformaldehitte fiksasyonu takiben parafin bloklama için rutin doku takip islemleri uygulanmıstır. Kesitler; Hematoksilen-Eozin (HE), Masson Trikrom ve Periodik Asit Schiff (PAS) ve immünohistokimyasal olarak Connexin 43 ve Tip 4 Kollagen ile boyanmıstır. HE ile boyamada; Grup 2'de epitel kalınlıgında azalma ve derinin çok katlı epitel görünümünde bozulma ile birlikte epidermal bütünlük kaybı gözlemlenmis, dermisde kollajen lif yogunlugunda azalma saptanmıstır. Grup 2'de stratum spinozum tabakasında morfolojik bozukluklar gözlenmistir. PAS boyamasında; Grup 2'de epitelyum kalınlıgı ve bazal membran bütünlügünde azalma, epitelde skar olusumu, polihedral hücre yerlesiminin yoklugu, epidermisde bozulma ve vasküler yapılardaki PAS tutulum azlıgı belirlenirken, retiküler dermisde ve kıl kökü morfolojilerinde iki grup arasında belirgin farklılık bulunmamıstır. Masson Trikrom ile , Grup 2'de kollajen lif yogunlugunun dermisde belirgin azaldıgı saptanmıstır. Konneksin 43 ve Tip4 Kollajen immün boyamalarında belirgin olarak azaldıgı diabet grubunda kontrol grubuna kıyasla gösterilmistir. Sonuçta; bu çalısma açıkça gösterdi ki; diabet en bilinen hücre baglantı komplekslerinden gap junctionların kaybı aracılıgıyla epidermis bütünlügünde ve epidermisi olusturan hücrelerde morfoloji bozukluguna yol açtıgı gibi, dermisin kollajen içerigine ve bazal membran bütünlügüne de dramatik olarak olumsuz etkiler göstermektedir.;Diabet, Deri, Bazal Membran, Tip 4 Kollagen, Konneksin 43.;Diabetes, Skin, Basement Membrane, Type IV Collagen, Connexin 43.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Deneysel preeklampsi sıçan modelinde apelin uygulamasının yenidoğanlarda nörogenez üzerine etkilerinin araştırılması
    (Ege Üniversitesi, 2022) Uysal, Ayşegül; Uyanıkgil, Yiğit; Ercan, Gülinnaz; Duman, Soner; Olukman, Murat; Köse, Timur; Tomruk, Canberk; Şirin, Cansın
    Çalışmada 200-250 gr ağırlığında Wistar albino dişi sıçanlar Kontrol, Apelin, Preeklampsi ve Preeklampsi+Apelin olmak üzere dört deney grubuna ayrılmıştır. Ortalama arteryal basınç ölçümlerinde Preeklampsi grubunda 11. ve 17. günlerde artış görülürken Preeklampsi+Apelin grubunda 17. günde azalma görülmüştür. İdrar protein düzeylerinin analizinde 12. ve 18. günlerde Preeklampsi grubunda artış görülürken Preeklampsi+Apelin grubunda 12. günde görülen artışın 18. günde azaldığı tespit edilmiştir. Yenidoğan sayısı ve ağırlığı ile beyin ağırlığı Preeklampsi grubunda azalmıştır. Preeklampsi grubunda serum kreatinin ve total protein düzeylerinde görülen artışın Preeklampsi+Apelin grubunda azaldığı saptanmıştır. Preeklampsi modelinin teyit edilmesi amacıyla yapılan analizlerde; Preeklampsi grubu anne böbreğinde glomerüllerde ödem ve proksimal-distal tübüllerde dilatasyon; plasentada villuslarda ödem, perivillöz fibrin birikimi ve sinsityal düğümlerde artış görülmüştür. İmmünohistokimyasal incelemelerde Preeklampsi grubunda VEGF azalırken iNOS immünreaktivitesinde artış saptanmıştır. Preeklampsi+Apelin grubunda bu bulgular Kontrol ve Apelin gruplarına daha yakın seviyede tespit edilmiştir. Yenidoğan beyin dokusundaki histokimyasal incelemeler sonucunda Kontrol ve Apelin gruplarında nörogenez süreci normal gözlemlenmiştir. Preeklampsi grubunda serebral kortekste hücre sayısında azalma ve sitotoksik ödem; hipokampusta migrasyonda gecikme, serebellumda EGL kalınlaşması ve EGL-MZ arasında intersellüler boşluklarda artış görülmüştür. Azalmış NeuN, DCX, GFAP, Notch, NSE, MBP ve artmış Iba-1 immünreaksiyonu görülmüştür. Beyin IL-10, eNOS, nNOS ve NO düzeylerinin azaldığı görülmüştür. Tüm bu bulgular preeklampsili gebe yenidoğanlarının beyninde nörogenez sürecinin bozulduğu ortaya koymaktadır. Preeklampsi+Apelin grubunda bu bulgular Kontrol grubuna yakın seviyeye gelmiştir. Sonuçta apelinin preeklampsinin olumsuz sonuçlarını önlemede faydalı olabileceği yönünde bulgular elde edilmiştir. Bu etkilerin daha iyi anlaşılabilmesi ve klinikte kullanılabilirliği için daha ileri deneysel ve klinik çalışmalar gerekmektedir.;Preeklampsi; Apelin; Nörogenez.;Preeclampsia; Apelin; Neurogenesis.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Differences and similarities in biophysical and biological characteristics between U87 MG glioblastoma and astrocyte cells
    (Springer, 2023) Özdil, Berrin; Çalık-Kocatürk, Duygu; Altunayar-Unsalan, Cisem; Acikgoz, Eda; Oltulu, Fatih; Görgülü, Volkan; Uysal, Ayşegül
    Current cancer studies focus on molecular-targeting diagnostics and interactions with surroundings; however, there are still gaps in characterization based on topological differences and elemental composition. Glioblastoma (GBM cells; GBMCs) is an astrocytic aggressive brain tumor. At the molecular level, GBMCs and astrocytes may differ, and cell elemental/topological analysis is critical for identifying potential new cancer targets. Here, we used U87 MG cells for GBMCS. U87 MG cell lines, which are frequently used in glioblastoma research, are an important tool for studying the various features and underlying mechanisms of this aggressive brain tumor. For the first time, atomic force microscopy (AFM), scanning electron microscopy (SEM) accompanied by energy-dispersive X-ray spectroscopy (EDS), and X-ray photoelectron spectroscopy (XPS) are used to report the topology and chemistry of cancer (U87 MG) and healthy (SVG p12) cells. In addition, F-actin staining and cytoskeleton-based gene expression analyses were performed. The degree of gene expression for genes related to the cytoskeleton was similar; however, the intensity of F-actin, anisotropy values, and invasion-related genes were different. Morphologically, GBMCs were longer and narrower while astrocytes were shorter and more disseminated based on AFM. Furthermore, the roughness values of these cells differed slightly between the two call types. In contrast to the rougher astrocyte surfaces in the lamellipodial area, SEM-EDS analysis showed that elongated GBMCs displayed filopodial protrusions. Our investigation provides considerable further insight into rapid cancer cell characterization in terms of a combinatorial spectroscopic and microscopic approach.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    DU145 prostat kanseri hücre hattında izole edilen CD133+/- sferoidlerde adezyon molekülleri ve ultrastrüktüel değişikliklerin incelenmesi
    (Ege Üniversitesi, 2013) Öktem, Gülperi; Uysal, Ayşegül
    Cancer stem cell, prostate, spheroid, adhesion molecules, transmission electron microscopy.;Kanser kök hücresi, prostat kanseri, fsferoid, adezyon molekülleri, trasmisyon elektron mikroskopu.;Son yıllarda yapılan çalışmalar, heterojen hücre temelinde gelişen kanserlerde Kanser Kök Hücresi (KKH) teorisini desteklemektedir. Kanser kök hücresinin son araştırmalardadikkat çeken önemli bir özelliği ise artan proliferasyonlardan sonra birbirine yapışarak koloniler oluşturma eğilimi göstermeleridir. Bu nedenle, bugüne kadar kanser araştırmalarında in vivotümör dokusunun in vitro uygulaması olarak bilinen üç boyutlu hücre kültürü modeli MultisellulerTümör Sferoid model (MTS) tekniğinin kök hücre çalışmalarındaki kullanımı önem kazanmıştır.CD133 KKH belirteçlerinden olup özellikle prostat için ayırıcıdır.Bu çalışmada insan Prostat Kanseri hücre hattı DU145 kullanılarak akış sitometrisi (FACS) ile izole edilecek olan CD133+ KKH ile CD133- hücreler arasındaki farklar tek tabaka hücrelerde ve MTS ile incelendi. Sferoid oluşumunda tetiği çeken adezyon moleküllerine ait genler ve bu genlere ait olası değişiklikler prostat kanseri hücre hattında CD133+/- tek tabaka hücrelerde ve üç boyutlu sferoid kültürlerde incelendi. Ayrıca Transmisyon elektron mikroskop analizleri ile KKH ve KKH olmayan hücrelerin ultrastrüktürel değişiklikleri araştırildı. Sonuç olarak bu çalışma ile ilk olarak izole edilen KKH'nin başta versikan, TGFB1, Co17A1, ITGB3 belirteçlerininup regülasyonu ve/veya down regülasyonu yoluyla multipotansiyel farkhlaşma yeteneğine sahip oldukları gösterildi ve versikandaki en anlamlı upregülasyon sadece KKH'nde saptandı.KKH'nin farklılaşmaları ve tümör oluşumunu başlatmaları için bir veya daha çok sinyal kaskadının devreye girmiş olması gerektiği, KKH'nin ekstrasellüler sinyalizasyon için bir kaynak olarak bunun ekstraselüler matriks kompozisyonunun oluşturulmasında tetikleyici bir mekanizma olduğu düşünülmektedir.Bununla beraber tümör progresyonu sırasında moleküllerin farklılaşması hedefe yönelik tedavilerin oluşturulmasını sağlayabilir.Geliştirilen yeni terapötik stratejilerin kanser hücrelerinin bu kritik öneme sahip populasyonlanm etkili bir şekilde hedef alacak olmaları tümör progresyonunu sonlandırabileceği düşünülmektedir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Effects of Glycogen Synthase Kinase Inhibitor on Glioblastoma Multiforme Cell Line via Apoptosis and Cell Signaling Pathways
    (2019) Çamlar, Mahmut; Açıkgöz, Eda; Demir, Kenan; Uysal, Ayşegül; Özer, Füsun; Selçuki, Mehmet; Aktuğ, Hüseyin
    AIM: To investigate the apoptotic and molecular effects of glycogen synthase kinase-3 (GSK-3) in glioblastoma multiforme (GBM). MATERIAL and METHODS: Human primary glioblastoma cell line (U-87 MG) and the human fetal glial cell line (SVGp12) were used. The cells were exposed to the different doses of GSK inhibitor for 24, 48 and 72 hours. Induction of apoptosis was assessed by DNA fragmentation (TUNEL) assay. EGFR and NF-kB expression was evaluated by immunofluorescence analyses. RESULTS: GSK-3 inhibitor IX induced cytotoxicity and apoptosis in dose-dependent manner in GBM cells. Our results indicated that GSK-3 inhibitor IX induces apoptosis, resulting in a significant decrease in the expression of NF-kB and EGF. CONCLUSION: Inhibition through GSK-3 has been found promising in creating therapeutic management of GBM cells. Proliferation, differentiation, cell cycle regulation, and apoptosis are mechanisms that must be interpreted as a whole. Components associated with EGFR, NF-kB, and apoptosis affect the mechanism solely and collectively. Our collective data suggest that GSK-3 inhibitor IX inhibited cellular proliferation and induced apoptotic events by modulating EGFR and NF-kB expression in GBM cells. GSK-3 inhibition holds promise for the development of new approaches for the therapeutic management of GBM cells.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Effects of Glycogen Synthase Kinase Inhibitor on Glioblastoma Multiforme Cell Line via Apoptosis and Cell Signaling Pathways
    (2019) Çamlar, Mahmut; Açıkgöz, Eda; Demir, Kenan; Uysal, Ayşegül; Özer, Füsun; Selçuki, Mehmet; Aktuğ, Hüseyin
    AIM: To investigate the apoptotic and molecular effects of glycogen synthase kinase-3 (GSK-3) in glioblastoma multiforme (GBM). MATERIAL and METHODS: Human primary glioblastoma cell line (U-87 MG) and the human fetal glial cell line (SVGp12) were used. the cells were exposed to the different doses of GSK inhibitor for 24, 48 and 72 hours. Induction of apoptosis was assessed by DNA fragmentation (TUNEL) assay. EGFR and NF-kB expression was evaluated by immunofluorescence analyses. RESULTS: GSK-3 inhibitor IX induced cytotoxicity and apoptosis in dose-dependent manner in GBM cells. Our results indicated that GSK-3 inhibitor IX induces apoptosis, resulting in a significant decrease in the expression of NF-kB and EGF. CONCLUSION: Inhibition through GSK-3 has been found promising in creating therapeutic management of GBM cells. Proliferation, differentiation, cell cycle regulation, and apoptosis are mechanisms that must be interpreted as a whole. Components associated with EGFR, NF-kB, and apoptosis affect the mechanism solely and collectively. Our collective data suggest that GSK-3 inhibitor IX inhibited cellular proliferation and induced apoptotic events by modulating EGFR and NF-kB expression in GBM cells. GSK-3 inhibition holds promise for the development of new approaches for the therapeutic management of GBM cells.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Endoplazmik retikulum stres modeli oluşturulan fare ovaryumlarında katlanmış protein yanıtının araştırılması
    (Ege Üniversitesi, 2022) Uysal, Ayşegül; Öztaş, Gizem
    Endoplazmik Retikulum stresi, nörodejeneratif hastalıklar, metabolik hastalıklar, diyabet ve obezite, kanser ve farklı hastalıklar ile ilişkilendirilmiştir. ER stresinin uyaran ve bu hastalıkların ortaya çıkmasını sağlayan birçok etken bulunmaktadır. Hipoksi, reperfüzyon, oksidatif stres, metabolik değişiklikler, hücre içi kalsiyum iyonu konsantrasyon değişiklikleri, protein sentezinin artısı, protein glukozilasyonunun veya disülfid bağı oluşumunun bozulması ER stresini uyaran etkenler arasındadır. Tüm bu etkenlerin haricinde deneysel etkileri olduğu kanıtlanan Tunikamisin ve Thapsigargin gibi çeşitli kimyasal antibiyotiklerde ER stresini uyaran ve deneysel veriler elde edilmesinin sağlandığı etkenler arasındadır. Stres döneminde ER, hatalı protein katlanmasına karşın katlanmamış protein yanıtını (UPR) başlatır. UPR, üç trans-membran ER proteinin aktivasyonu gerçekleşir. Bu proteinler; Endoplazmik retikulum kinaz benzeri protein (PERK), ER-çekirdeğe sinyal kinaz 1 (IRE-1) ile etkileşen inositol ve transkripsiyon faktörü 6 (ATF6)'dır. ATF6, miyoblast farklılaşması sırasında apoptotik miyoblastlarda spesifik olarak aktive edilir. Aktif IRE1a ve eIF2-? apoptoza aracılık eden proteinlerdir. Apoptoz CHOP, Jun N-terminal kinaz (JNK) ve kaspaz 12 aktivasyonuyla indüklenir ve kaspaz kaskadı aktive hale gelmiş olur. Tunikamisin, proteinlerdeki asparagin gruplarının n-glikozilasyonunu inhibe eden bir çeşit antibiyotik olup etkisini fosfat üzerinden gösterir ve gliokoprotein sentezini bozar. Tunikamisin, in vitro ve in vivo deneysel düzeylerde sık bir şekilde tercih edilmektedir. Deney hayvanlarına uygulanan Tunikamisin ile oluşturulan ER stresi modellemesi bugüne kadar böbrek ve karaciğer gibi fonksiyonel organlar üzerinde oldukça etkili bir mekanizmaya sahiptir. Bunun birlikte ovaryumda folikülogenezin fizyolojik sürecinde primordiyal, primer, sekonder, tertier ve corpus luteumda etkileri olduğu bilinmekte ancak ilişkili moleküler mekanizmaları tam olarak aydınlatılamamıştır. Oosit ve erken dönem embriyo gelişiminde ER stresine ilişkin çeşitli in vitro çalışmalar bildirilmektedir. Ancak doğrudan geliştirilen bir ER stres modeli üzerinden gonodal etkileri ovaryumdaki foliküler gelişime ilişkin bir çalışma bulunmamaktadır. ER stres aktivatörü olan Tunikamisin ile deneysel olarak akut ER stres modeli oluşturulan yetişkin farelerin ovaryumlarında folikülogenez temelinde ovaryumdaki histolojik değişiklikler ve ER stresine bağlı olarak UPR'ye bağlı yolaklardan GRP78, EIF2a ve IRE1 yolağı üzerinden apoptoz ilişkili Caspase-3 ve otofaji ilişkili Beclin-1'in immünohistokimyasal olarak araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamızda Balb-c türü fareler n=7 olacak biçimde; SF kontrol, DMSO kontrol ve TM deney grubu olmak üzere 3 grup şeklinde belirlendi. TM aracılığı ile ER stresi oluşturulan gruba intraperitoneal olarak 1 ?g/g oranında Tunikamisin uygulaması yapılıp 24 saat sonra deneklerin sakrifikasyonu gerçekleştirildi. Ovaryum dokusunda, Tunikamisin etken maddesi aracılığıyla ER stres sebebi ile gelişmiş olan UPR mekanizmasının aracılık ettiği apoptotik yolaklar ve otofaji yolağını incelemek amacı ile histokimyasal olarak Hematoksilen-Eozin ve Masson Trikrom boyamaları ve immünohistokimyasal olarak GRP78, eIF2-?, IRE1-?, Caspase-3 ve Beclin-1 boyamaları yapıldı. Sonuç olarak çalışmamızda, protein katlanması için önemli N-glikosilasyonu inhibe ederek ER stresi oluşturmak için kullanılan kimyasal bir reaktif olan Tunikamisin ile bir ER stres modeli oluşturulmuştur. Ovaryumda ileri foliküler yapılarında ve Corpus luteumunda GRP78 aktivasyonuna yol açan Tunikamisinin ER stresini tetikleyerek GRP78'in sekonder, tertier foliküllerde ve corpus luteumunda anlamlı artışı ile ortaya konulmuştur. ER stresinde otofaji mekanizmasına ilişkin Beclin-1 primordiyal foliküler yapılarda değiştiği ancak anlamlı bulunmamıştır. Sekonder foliküllerde ise SF kontrol grubunda daha yüksektir deney grubunda azalması otofaji regülasyonunun Beclin-1 yönünde değişebileceği şeklinde açıklanabilir. Tunikamisin uygulamasına bağlı olarak apoptoz yolağına ilişkin Caspase-3 artışı corpus luteumda anlamlı bulunmuştur.;ER stres; Tunikamisin; Ovaryum; Apoptoz; Otofaji.;ER Stress; Tunicamycin; Ovary; Apoptosis; Autophagy.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Evaluation of chondrogenesis and osteogenesis via Wnt/?-Catenin, S100 immunoexpression and histomorphometry in fetal rats following maternal uterine artery ligation
    (2020) Uslu, Serap; Öktem, Gülperi; Oltulu, Fati?H; Demir, Kenan; İrban, Arzu; Basdemir, Gulcin; Uysal, Ayşegül
    Aim: The aim of this study is to investigate the effects of intrauterine growth retardation depending on maternal uterine artery ligation model, Wnt/?-catenin and S100 expression immunohistochemistry and histomorphometrically on growth plate and bone tissue of fetal rats. Materials and Methods: Maternal rats were randomly divided into 3 groups (n=5). No surgery or anesthesia were applied in control group. Bilaterally the maternal uterine arteries were ligated on gestational day 18 in experimental group. Although all surgical procedures were performed in sham group, the uterine artery ligation were not made. Fetuses were taken on gestational day 20, thicknesses of growth plate and zones, trabecular number and thickness and cortical thickness were evaluated with the histomorphometrically in samples from left proximal tibia. The expressions of ?catenin and S100 immunohistochemically were evaluated in the growth plate. Results: Thicknesses of growth plate (p<0.01), proliferation zone (p<0.05) and degeneration zone (p<0.01) were measured significantly thinner in experimental group than the others and thicknesses of hypertrophic zones were lesser than the control and sham group, but the results were not statistically significant (p>0.05). Also trabecular numbers were lower (p<0.01) and trabecular thickness were also thinner (p<0.05) in experimental group. Expression of ?-catenin was declined and S100 expression was increased in experimental group. Conclusion: We conclude that maternal uterine artery ligation, leads to shortness of growth plate and degenerated bone architecture because of Wnt/?-catenin signaling pathway.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Evaluation of chondrogenesis and osteogenesis via Wnt/ß-Catenin, S100 immunoexpression and histomorphometry in fetal rats following maternal uterine artery ligation
    (2020) Uysal, Ayşegül; Uslu, Serap; İnce, Ümit; Basdemir, Gulcin; İrban, Arzu; Oltulu, Fatih; Öktem, Gülperi
    Aim: The aim of this study is to investigate the effects of intrauterine growth retardation depending onmaternal uterine artery ligation model, Wnt/?-catenin and S100 expression immunohistochemistry andhistomorphometrically on growth plate and bone tissue of fetal rats.Materials and Methods: Maternal rats were randomly divided into 3 groups (n=5). No surgery oranesthesia were applied in control group. Bilaterally the maternal uterine arteries were ligated ongestational day 18 in experimental group. Although all surgical procedures were performed in shamgroup, the uterine artery ligation were not made. Fetuses were taken on gestational day 20,thicknesses of growth plate and zones, trabecular number and thickness and cortical thickness wereevaluated with the histomorphometrically in samples from left proximal tibia. The expressions of ?catenin and S100 immunohistochemically were evaluated in the growth plate.Results: Thicknesses of growth plate (p<0.01), proliferation zone (p<0.05) and degeneration zone(p<0.01) were measured significantly thinner in experimental group than the others and thicknesses ofhypertrophic zones were lesser than the control and sham group, but the results were not statisticallysignificant (p>0.05). Also trabecular numbers were lower (p<0.01) and trabecular thickness were alsothinner (p<0.05) in experimental group. Expression of ?-catenin was declined and S100 expressionwas increased in experimental group.Conclusion: We conclude that maternal uterine artery ligation, leads to shortness of growth plate anddegenerated bone architecture because of Wnt/?-catenin signaling pathway.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Fare embriyonik kök hücre, somatik hücre ve akciğer tümör hücre hatlarına ısı şok protein-90 inhibitörü (geldanamisin) ve hücre döngüsü inhibitörü (flavopiridol) uygulanarak hücre döngüsü, hücre polaritesi-motilitesi ve hücre iskeleti özelinde etkilerinin karşılaştırılmalı moleküler analizi
    (Ege Üniversitesi, 2015) Aktuğ, Hüseyin; Uysal, Ayşegül
    Mouse embriyonik kök hücre, hücre iskeleti, hücre siklusu, apoptozis.;Mouse embryonic stem cell, cytoskeleton, cell cycle, apoptosis.;Somatik hücre (MSF), tümör hücresi (KLN) ve fare embriyonik kök hücrelerin (MEKH); hücre siklusu bileşenleri, apoptotik döngü ve hücre iskelet elemanlannın dağılımı açısından benzerlikleri ve farklılıkları bulunmaktadır. Farklılıklardan ötürü bu hücrelerin bölünme paternleri, farklılaşma kapasiteleri ve hücre sinyal yolakları çeşitlilik göstermektedir. MEKH bölünebilme kapasitesi yüksek bir hücredir ve aynı zamanda birçok hücre tipine dönüşebilme yeteneği göstermektedir. Somatik hücrelerden farklı hücre döngüsü kontrol mekanizmalarına sahip olduğu düşünülmektedir. Hücre döngüsü apoptozis sürecinden doğal olarak bağımsız düşünülemeyen bir süreçtir. Onkogenezis ve embriyogenezis açısından, apoptotik yolakların ortaya konması, hücre siklusu-hücre iskeletinin dağılımı ve rolünün incelenmesi tümor ve kök hücre biyolojisinde büyük önem taşımaktadır. Flavopiridol (FLV) hücre siklus inhibitörü olarak fonksiyon göstermektedir. In vitro koşullarda G 1/S gecişi ve G2/M gecişini arreste uğratmaktadır. Heat shock protein (Hsp-90, Geldanamycin GLD) hücre içi transport, protein degradasyonunda ve sinyal iletiminde görev almaktadır. FLV ve GLD'nin; somatik hücre, tümör hücresi ve embriyonik kök hücre üzerine etkilerinin hücre iskeleti, hücre polaritesi ve motilitesi ile hücre siklusu özelinde araştırılması çalışmanın ana amacını oluşturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda hücre kültür hatları üzerine tedavi modelleri uygulanmış, gen ekspresyonları, apoptotik ve hücre siklus analizleri ile hücre içi iskelet elemanlarının immunfloresans görüntüleme yöntemleri tüm gruplarda çalışılmıştır. KLN ve KLN hattına FLV uygulanımını takiben karşılaştırmalı analizde; incelenmiş, caspas 3 ve hücre içi iskelet eleman bileşenleri düzeyinde FLV uygulanan grupta anlamlı bir artış saptanmıştır. Hücre polaritesi,motilitesi ve siklin/siklin bağımlı kinazlar da benzer anlamlı sonuçlar göstermektedir. KLN ve KLN hattına GLD uygulanımını takiben karşılaştırmalı analizde ise apoptozis ve hücre içi iskelet eleman bileşenlerinde GLD uygulanımını takiben anlamlı artışlar olmasına rağmen siklin ve siklin bağımlı kinazlar açısından anlamlı farklılık saptanmamıştır. FLV ve GLD'nin MEKH üzerine etkilerine karşılaştırmalı olarak bakıldığında; FLV'nin Cdc2a üzerinde anlamlı artış yoluyla hücre siklusunu etkilediği gözlenirken GLD'nin Chek 1 üzerinden anlamlı azalma ile hücre siklusuna, Mapre 1 üzerinden anlamlı azalma ile mikrotubuler filaman dağılımına ve Mylk2 üzerinden anlamlı azalma yoluyla hücre içi iskelet ve polariteye etki gösterdiği saptanmıştır. MEKH ve KLN kontrol (ilaç uygulanmayan) hücre hatlarının karşılaştırmalı gen ekspresyon analizleri oldukça çarpıcı sonuçlar içermektedir. Aktin hücre içi iskelet yapısı, hücre polaritesi ve hücre motilitesi üzerinde etkin olan genler KLN'de MEKH'ye göre anlamlı olarak az bulunmuştur. Hücre siklusunda sorumlu olan Cdc25a Cdknlb (p27) CyclinDl Cdc20 Chekl CyclinD3 CyclinEl KLN'de MEKH'ye göre anlamlı az bulunmuştur. MEKH ve MSF hücre hattı karşılaştırmalı gen ekspresyon analizlerinde ise hücre polaritesi, hücre siklusu, hücre motilite ve migrasyonu MEKH'de MSF'ye göre anlamlı yüksek bulunmuştur. Apoptotik analizlerde; MSF ve KLN hücre hatlarında hem FLV hem de GLD uygulanımını takiben, hücrelerin apoptotik dönemlere anlamlı olarak geçtiği gözlenmiştir. MEKH'ye FLV ve GLD uygulanımının ise hücreleri anlamlı olarak nekrotik faza geçirdiği saptanmıştır. Hücre siklus faz analizlerine bakıldığında; FLV'nin MSF ve KLN hücre hatlarında hücre siklusunda dramatik değişikliklere yol açtığı, MEKH'de ise anlamlı düzeyde farklılığa yol açmadığı ortaya konmuştur. Hücre grupları arasında benzerlikler ya da farklılıklarının moleküler olarak ortaya konmasının hücre sinyal iletimi, kök hücre ve tümör hücre biyolojisine katkı sunacağı ve bu durumunda alternatif terapötik seçenekler yaratabileceği, çalışmanın en önemli çıkarımıdır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Glioblastoma multiforme kanser kök hücrelerinde PI3K/AKT/mTOR dual inhibisyonu ve düşük yoğunluklu darbeli ultrason uygulamasının F-aktin ve otofaji özelinde araştırılması
    (Ege Üniversitesi, 2020) Uysal, Ayşegül; Tutak, Irmak
    Glioblastoma Multiforme (GBM), erken tanısı yapıldığı takdirde dahi agresif etkisini gösteren biyolojik olarak heterojen bir tümördür ve bu heterojen kitlenin içerisinde, kendini yenileme ve farklılaşma özelliğine sahip, CD133, CD44 gibi tipik kök hücre yüzey belirteçlerini ifade edebilen, kanser progresyonunu uyaran ve kanser hücrelerinin tedavi direnci kazanmasına sebep olan kanser kök hücreleri de yer almaktadır. Hücre büyümesi, hayatta kalma, migrasyon ve karsinogenez gibi hücresel olayların gelişiminden sorumlu PI3K/AKT/mTOR sinyal yolunun GBM ve Glioblastoma multiforme kanser kök hücrelerinde (GBMKH/CD133+ kanser kök hücreleri) aktif olduğu, tümörojeniteye katkı sağladığı bildirilmiştir. Hücre sağ kalım mekanizması otofaji ile epitelyal mezenşimal geçiş (EMT) esnasında kanser hücrelerinin hareketlilik kazanarak metastazına neden olan hücre iskelet elemanı F-aktin, PI3K/AKT/mTOR sinyal yolu üzerinden düzenlenmektedir. Bu sinyal yolunun dual inhibitörü olan Voxtalisib (XL765, SAR245409)'in GBM'li hastalarda sitotoksisiteyi artırarak tümör gelişimini azalttığı ve buna bağlı sağ kalım oranını artırdığı görülmüştür. Mekanik enerjinin non-invaziv bir formu olan düşük yoğunluklu darbeli ultrason (low intensity pulsed ultrasound, LIPUS), diğer mekanik uyarıcılara kıyasla derin yerleşimli dokulara etki edebilme yeteneğine sahip bir ultrason tipidir. LIPUS'un düşük toksisitesi, derin penetrasyonu ve yüksek etkinliği nedeniyle anti-tümör tedavisi için kullanılabileceğini gösteren güncel çalışmalar bulunmaktadır. İlaçla kombine edilen LIPUS tedavisinin mekano-akustik etkisi ile karsinogenezi uyaran sinyal proteinlerinin down-regülasyonunu sağladığı, kanser hücrelerinde apoptoz ve otofajiyi indüklediği bildirilmiştir. Ancak LIPUS'un, Voxtalisib ile meydana gelen kemodinamik etkisi henüz incelenmemiş olup, GBMKH'de Voxtalisib/LIPUS inhibisyonu sonucu F-aktin ve hücre sağ kalım mekanizmalarının ortaya konduğu yeterli bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada, dual inhibitör Voxtalisib ile PI3K/AKT/mTOR inhibisyonu ve LIPUS kombine uygulamasının, F-aktin hücre iskeleti ve hücre ölüm mekanizması olan otofaji üzerindeki olası etkilerinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu amaçlar doğrultusunda floresanla aktive hücre ayırma (FACS) metodu kullanılarak glioblastoma multiforme kanser kök hücrelerinin izolasyonu gerçekleştirilmiştir. GBM ve GBM kanser kök hücrelerine Voxtalisib, LIPUS ve ikili kombinasyonları uygulanarak otofaji ve F-aktin üzerinde meydana gelen değişimler incelenmiştir. Bu değişimlerin incelenmesi sırasında uygun ilaç dozu belirlenmiş, hücre sayımları yapılmıştır. İmmünofloresan yöntemleri kullanılarak F-aktin ve sinyal yolu inhibisyonunun yorumlanması gerçekleştirilmiştir. Hücre migrasyonları standart wound healing deneyi ile gösterilmiş, deney ve kontrol gruplarında sırasıyla incelenen tüm parametreler ImageJ programı ile skorlanmış ve değerlendirilmiştir. Sonuçta, Voxtalisib'in artan dozlara bağlara bağlı LIPUS uygulamasının mTOR'u inhibe ederek, her iki hücrede de canlılığı azalttığı gösterilmiştir. Yanı sıra, mTOR inhibisyonuna bağlı olarak otofaji aktive olmuştur ve bunun sonucunda LIPUS'un GBM hücrelerinde otofajiyi artırdığı, GBMKH'lerde ise hücrelerin 5 ve 10 ?M ilaç dozlarında otofajiye direnç geliştirdikleri gözlenmiştir. Hücre invazyonu, phalloidin boyaması ve migrasyon deneyleri ile gösterilmiş, sonuçta LIPUS'un artan dozlara bağlı olarak hücre invazyonunu negatif yönde etkilediği sonucuna varılmıştır. Yapılan çalışmalar, LIPUS ve Voxtalisib birlikte uygulamasının, kanser ve kanser kök hücrelerini hedef almada etkili olduğunu göstermiştir. Bu çalışma, yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine, LIPUS'un klinik kullanımının yaygınlaşmasına yardımcı olabilir.;LIPUS, glioblastoma multiforme kanser kök hücresi, PI3K, F-aktin, XL765, Otofaji.;LIPUS, glioblastoma multiforme cancer stem cell, PI3K, F-aktin, XL765, Autophagy.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    İnsan böbrek varyasyonlarının filogenetik gelişim ile ilişkisi ve morfolojik yönden değerlendirilmesi
    (1989) Cireli, Erdoğan; Özgür, Tomris; Uysal, Ayşegül; Pala, Şahin
    …
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    İnsan fizyonomisini etkileyen labia oris dudaklar ve nasus externus burun norma indeksleri varyasyonları II Nasus externus norma indekslerinin morfolojik ve antropolojik değerlendirilmesi
    (1990) Cireli, Erdoğan; Öztürk, Berran; Özoğul, Candan; Uysal, Ayşegül
    …
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    İnsan karaciğer form varyasyonlarının filogenetik gelişimle ilişkileri I Karaciğer form varyasyonlarının morfolojik ve antropolojik değerlendirilmesi
    (1989) Cireli, Erdoğan; Şenyılmaz, Yılmaz; Uysal, Ayşegül; Pala, Şahin
    …
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    İnsan karaciğer form varyasyonlarının filogenetik gelişimle ilişkileri II İnsan karaciğerinde vesica fella varyasyonlarının morfolojik ve antropolojik değerlendirilmesi
    (1990) Cireli, Erdoğan; Şenyılmaz, Yılmaz; Uysal, Ayşegül; Pala, Şahin
    …
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    İnsan karaciğer form varyasyonlarının filogenetik gelişimle ilişkileri III İnsan karaciğerlerinde vena cava inferior varyasyonları ve karaciğer norma indekslerinin morfolojik ve antropolojik değerlendirilmesi
    (1992) Cireli, Erdoğan; Şenyılmaz, Yılmaz; Uysal, Ayşegül; Pala, Şahin
    …
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    İntrasitoplazmik sperm enjeksiyonu (ICSI) ile elde edilen erken dönem embriyo gelişimine in vitro tiroid hormon desteği etkilerinin araştırılması
    (Ege Üniversitesi, 2014) Aktuğ, Hüseyin; Uysal, Ayşegül
    Memeli embriyolarında pre-implantasyon erken embriyoner gelişim dönemi kritik önem taşıyan benzersiz moleküler süreçler içermekte ve pek çok aydınlatılmayı bekleyen önemli noktaları beraberinde bulundurmaktadır. Yardımcı üreme teknolojileri (YÜT) (ART/Assisted Reproductive Tecnologies) fertiliteyi arttırmak için uygulanan biyoloji temelli, dünyada ve ülkemizde yaygın olarak uygulanmakta olan bir metodolojidir. Yardımcı Üreme Teknolojilerinde yararlanılan Mikromanipülasyon yöntemlerinden biri olan ve Mikroenjeksiyon olarak da bilinen İntrasitoplazmik sperm enjeksiyonu (ICSI), spermin oosit sitoplazması içine mikro pipetler yardımı ile inverted mikroskop altında mikro manipülatör sistemleri ile enjekte edilmesidir. Mikromanüplasyon tekniklerinden, günümüzde başta tüp bebek/IVF uygulamaları olmak üzere çeşitli klinik ve araştırma alanlarında giderek artan sıklıkta yararlanılmaktadır. Söz konusu bu alt yapı projesinde Anabilim Dalımızda milcromanipülasyon tekniklerinin Moleküler Embriyoloji laboratuarımıza kazandırılması ve uygulamaya konulması ile Mikromanipülatörden yararlanılan diğer araştırmalar olan erken embriyonik kök hücre eldesi, hücre ve embriyoların gelişimini izlemek için kimera oluşturulmasında, nuklear transfer, transgenik hayvanlar elde etmek için pronuklear DNA enjeksiyonu, blastomer biyopsisi, "Assisted Hatching" yöntemleri için de önemli bir adım atılmıştır. Alt yapı niteliğindeki bu projenin ilk basamağı İnverted mikroskoplu Mikromanipülatör cihazının laboratuvarımıza kazandırılmasıdır. Hücresel mikromanipülasyon tekniklerinin uygulanması amacıyla belirtilen teknik özellikler kapsamında teknik şartnameye uygun olarak Laboratuarımızda monte edilen İnverted mikromanipülatörlü sistem montaj ve kurulum aşaması tamamlanmış ve embriyolar elde edilmiştir.;Micromanipulation, ICSI, embryo, fertilisation.;Mikromanipülasyon, ICSI, embriyo, fertilizasyon.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Kısa süreli yüksek doz büyüme hormonu uygulamasının sıçan kalbinde oluşturduğu değişikliklerin incelenmesi
    (2001) Özbilgin, Kemal; Coşkun, Ş; Vatansever, Seda; Ersoy, B; Tuğlu, İbrahim; Uysal, Ayşegül; Önağ, A
    …
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Maternal thyrotrophin releasing hormone TRH administration accelerates maturation in fetal rat lung A morphologic study by electron microscopy
    (2000) Vatansever, Seda; Laçin, S; Özbilgin, Kemal; Uysal, Ayşegül; Çağlar, H; Koyuncu, F; Yurtseven, Mine
    …
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • »

| Ege Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Ege Üniversitesi Rektörlüğü Gençlik Caddesi No : 12 35040 Bornova - İZMİR, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim