Yazar "Ertuğrul, Fahinur" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 24
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 7-12 yaş arası çocuklarda Bruksizm varlığının saptanması ve tedavi seçeneklerinin incelenmesi(Ege Üniversitesi, 2019) Ertuğrul, Fahinur; Akar, Gülcan Coşkun; Ersin, Nazan; Can, Özge İremBir epidemiyolojik araştırma olarak planlanan bu çalışmada; 7-12 yaş arası çocuklarda temporomandibular eklem muayenesi sırasında bruksizmin teşhis edilip bu düzensizliklere neden olan olası faktörlerin araştırılması, bruksizm ve etiyolojik faktörler arasındaki ilişkinin açıklanması ve bu sayede koruyucu-önleyici uygulamalara katkıda bulunulması hedeflenmiştir. Bu çalışmanın amacı bruksizmli hastaların klinik özelliklerinin değerlendirilmesi ve okluzal splintin uyku bruksizmi üzerindeki etkinliğinin incelenmesidir. Bu araştırmaya, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı'na başvuran yaşları 7- 12 arasında değişen 200 birey katılmıştır. Çalışmada yer alan hastalara Temporomandibular Düzensizlikler İçin Teşhis Kriterleri (TMR/ATK) formlarının Eksen I ve Eksen II bölümleri uygulanmıştır. Araştırma sırasında uyku bruksizmi tanısı konulan 31 hastaya okluzal splint uygulanmış ve üç ay süre ile geceleri kullanmaları istenmiştir. Splint kullanımı öncesi ve sonrası, ayrıca ayda birer kere TME muayenesi tekrarlanmıştır. İstatistiksel değerlendirmeler IBM SPSS Statistics 25.0 programı ile gerçekleştirilmiş; tedavi öncesi ve sonrası karşılaştırmalar yapılmıştır. Çalışmamızda yaş, cinsiyet, ağrı, ağız açma paternleri, eklem sesleri, palpasyonda ağrı bulgusu, dişlerde aşınma, parafonksiyonel alışkanlık parametreleri ile elde edilen sonuçların birbirleriyle ilişkisi değerlendirilmiştir. Okluzal splint kullanımından sonra uyku bruksizminin sıklığında ve süresinde istatistiksel olarak anlamlı bir azalma gözlenmiştir. Ayrıca ağrı, deviasyon, eklem sesleri gibi bruksizm bulgu ve belirtilerinde de bir düşüş meydana gelmiştir. Sonuç olarak, okluzal splint tedavisinin uyku bruksizminin şiddetini azalttığı tespit edilmiştir. Okluzal splintin çocuklarda uyku bruksizminin tedavisinde pozitif etkisi olan, kolay uygulanabilir bir tedavi yöntemi olarak göz önünde bulundurulması gerektiği sonucuna varılmıştır.;Temporomandibular Eklem; Çocuklarda Eklem Muayenesi; Bruksizm; Bruksizm Etiyolojisi; Bruksizm Tedavisi; Okluzal Splint.;Temporomandibular Joint; TME Examination In Children; Bruxism; Aetiology of Bruxism; Treatment of Bruxism; Occlusal Splint.Öğe Ağız-diş sağlığı eğitiminin çocukların dişhekimi hakkındaki görüşlerine etkisi: 'Hayvanlar alemi testi' ile değerlendirme(1999) Koparal, Ece; Ertuğrul, Fahinur; İçöz, ÖzlenBu çalışmanın amacı çocukların dişhekimi hakkındaki görüşlerini saptamak ve ağız-diş sağlığı eğitiminin bu görüşe etkisini incelemektir. Bu çalışmada İzmir'in Bornova ilçesinde 2 ilkokulun 4 ve 5. sınıflarına devam eden toplam 235 öğrencisine projektif test tekniklerinden biri olan ve dişhekiminin kolayca yorumlayabileceği özelliklere sahip "Hayvanlar Alemi Testi" uygulanmıştır Çalışma grubundan 97 çocuğa ağız-diş sağlığı eğitimi verilirken, 138 çocuğa eğitim verilmeden test uygulanmıştır. Çalışmada çocukların dişhekimi hakkındaki görüşlerine göre benzetme yaparak çizdikleri hayvanların çoğunlukla korkunç yaratıklar yada yılan olduğu ve bunları, kedi, köpek, ayı, kuş, tavşan ve kelebeğin izlediği görülmüştür. Ağız-diş sağlığı eğitimi verilen grup dişhekimini kelebek, kedi, kuş gibi benzetmeler yaparak daha olumlu olarak değerlendirmişlerdir. Bu çalışmanın sonuçları, çocukların dişhekimine olan duygusal değerlendirmelerinin hem olumlu, hem de olumsuz olduğunu göstermektedir. Çocuklar dişhekimlerinin kendileri için yararlı olduklarını bilmekte fakat bunun yanında aynı dişhekiminin saldırgan, yaralayıcı, gizli bir yönün de olduğunu kabul etmektedirler. Çalışma sonuçları verilen ağız diş sağlığı eğitiminin çocukların dişhekimine bakışlarını olumlu yönde etkilediğini ve dişhekimi korkusunu belli oranda azalttığını göstermiştirÖğe Amorf kalsiyum fosfat ilaveli rezin restoratif materyalin geleneksel rezin materyaller ile karşılaştırılması(Ege Üniversitesi, 2015) Vardar Gürlek, Ceren; Ertuğrul, FahinurAmorf kalsiyum fosfat, dişeti oluğu sıvısı, disk difüzyon, erken çocukluk çağı çürüğü, dental plak, IL-17, OPG, RANKL.;Amorphous calcium phosphate, gingival crevicular fluid, disc diffusion, early childhood caires, dental plaque; IL-17; OPG; RANKL.;Restoratif dişhekimliğinde en sık karşılaşılan sorunların başında sekonder çürükler gelmektedir. Bu nedenle de restoratif materyallere antimikrobiyal ya da remineralizasyon etkisine sahip ajanların ilave edilmesi gündeme gelmiştir. Kompozit rezinlerin doldurucu bölümüne ilave edilen ajanlardan biri de amorf kalsiyum fosfattır (ACP). Çalışmanın in vivo bölümünde, süt dişi Black V (kole) çürüklerinin restorasyonunda kullanılan ACP içerikli nanokompozit ile geleneksel kompozitin belirlenen kontrol günlerinde alınan dişeti oluğu sıvısı ve dental plak örneklerinde immünolojik, biyokimyasal ve mikrobiyolojik açıdan karşılaştırılması amaçlanmış, ayrıca restoratif materyallerin FDI kriterlerine göre klinik başarıları kaydedilmiştir. Çalışmanın in vitro bölümünde ise farklı restoratif materyallerin S. mutans ve L. acidophilus için hazırlanan besiyerlerinde antibakteriyel etkinliğinin değerlendirilmesi ve taramalı elektron mikroskobu ile de materyallerin yüzeyinde bakteri birikimi ve yüzey özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Toplam 14 çocuk hastada bölünmüş ağız tasarımı ile gerçekleştirilen çalışmada 18 dişe test materyali, 18 dişe de kontrol materyali uygulanmıştır. Uygulama yapılan dişlerden tedavi öncesi, tedaviden sonra 1, 7, 14 ve 30. günlerde dişeti oluğu sıvısı ve dental plak örnekleri alınmış, her hastada çürük ve restorasyon bulunmayan birer diş de kontrol amacıyla çalışmaya dahil edilmiştir. Ayrıca hastalardan çalışma başlangıcında, 1 ve 6. aylarda uyarılmamış tam tükürük örnekleri alınmıştır. Dişeti oluğu sıvısı ve tükürük örneklerindeki IL-17, OPG ve RANKL seviyeleri ELISA kitleriyle, plak örnekleri ise gerçek zamanlı PCR ile incelenmiştir. İmmünolojik bulgulara bakıldığında, hastaların tükürük örneklerindeki sitokin seviyelerinin 6. ayda, başlangıç ve 1. aya kıyasla belirgin şekilde azaldığı görülmüştür. Çürük dişlerde başlangıç proenflamatuvar sitokin seviyelerinin sağlıklı dişe kıyasla daha yüksek olduğu, uygulanan tedavi sonrasında önce arttığı zamanla da azaldığı tespit edilmiştir. Biyokimyasal değişimlerin değerlendirilmesi amacıyla çalışmaya dahil edilen kemik yapım/yıkım döngüsünün, yıkım yönünde olduğunu belirten RANKL ve RANKL/OPG seviyelerinin çürük dişlerde sağlıklı dişlerden daha yüksek olduğu görülmüştür (p<0,05). Takip günlerinde alınan dental plak örnekleri mikrobiyolojik yönden karşılaştırıldığında, gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0,05). FDI kriterlerine göre yapılan klinik değerlendirmelerde ise, her iki materyalin de kenar uyumunda ve estetik özelliklerinde küçük değişimler olduğu saptanmış, ancak materyaller arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0,05). Restoratif materyallerin antibakteriyel etkinliğini değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilen agar difüzyon testi sonucunda ise; iki bakteri için de en geniş inhibisyon zonları klorheksidin içeren kavite dezenfektanında görülmüş, test materyali geleneksel kompozite kıyasla vernikli ve verniksiz formlarıyla S. mutans'a karşı antimikrobiyal etkinlik göstermiştir. Geleneksel kompozitte ise antimikrobiyal etkinlik tespit edilmemiştir. Taramalı elektron mikroskobunda yapılan incelemelerde kontrol materyalinin yüzeyinde plak birikiminin artmasına neden olacak çok fazla düzensizlik bulunduğu görülmüştür. Besiyerinin ağız içi biyofilmin karmaşık yapısını tam olarak taklit edememesi nedeniyle restoratif materyal yüzeylerinde yoğun mikrobiyal depozit tespit edilememiştir.Öğe Cam iyonomer simanların plak mikroflorasındaki mutans streptokoklar üzerine etkisinin amalgam ile karşılaştırılmalı olarak incelenmesi(Ege Üniversitesi, 1996) Ertuğrul, Fahinur; Eltem, Rengin; Eronat, CemalBu çalışmada, günümüzde yaygın olarak kullanılan restoratif materyaller olan amalgam ve cam iyonomer simanlardan alınan interproksimal plaktaki mutans streptokokların sayısı karşılaştırmalı olarak araştırılmıştır. Çalışmamızda birinci veya ikinci süt molarlarında iki çürük lezyonu bulunan 6-11 yaşları arasında 20 çocuk yer almıştır. Çürük lezyonlarından birisi sağ diğeri ise sol kadranda yer almaktadır. Her bir denekteki çürük lezyonları klinik ve radyolojik incelemeye tabi tutulmuşlardır. Lezyonlardan birine Class II konservatif amalgam, diğerine ise Class II cam iyomoner siman dolgu maddesi uygulanmıştır. Tükürük örnekleri dolgu yapılmadan önce ve tedaviden 40 gün sonra toplanmıştır. İnterproksimal plak örnekleri de 40 günlük dolgulardan alınmıştır. Bütün örneklerdeki mutans streptokok ve toplam bakteri sayıları "MSB Agar" ve "Kan Agar" üzerinde, dökme plaka yöntemiyle %95 N2 ve %5 CO2 gazı altında 48 saat inkübasyon sonucunda belirlenmiştir. Sonuç olarak, cam iyonomer dolgulardan alınan plak örneklerindeki mutans streptokokların sayısı amalgam dolgulardan alınan örneklerden daha düşük bulunmuştur. Bu çalışma cam iyonomer siman dolgu maddelerinin amalgam dolgulara göre mutans streptokokları daha fazla inhibe ettiğini göstermiştir.Öğe Dental status of school children at 6-7 and 11-12 year old Turkish school children in İzmir(2000) Eronat, Nesrin; Öcek, Zeliha Aslı; Ertuğrul, Fahinur; (Koparal), Ece Eden…Öğe Etkili bir ağız-diş sağlığı eğitimi nasıl olmalı?(2000) Eronat, Nesrin; Ertuğrul, Fahinur; (Koparal), Ece Eden…Öğe EVALUATING THE CHANGES IN SOFT TISSUE PROFILE AND MASSETER MUSCLE BECAUSE OF EARLY TREATMENT OF ANTERIOR CROSSBITE IN CHILDREN(2024) Çelik, Handan; Alpöz, Esin; Aysel, Abdulhalim; Özkan, Özüm Daşdemir; Ertuğrul, Fahinur; Akar, Gülcan Çoşkun; Göde, SercanObjective:This study aimed to evaluate the effects of a removable mandibular retractor appliance on the soft tissue profile and masseter muscle as an early intervention tool in children with anterior crossbite and the impact of this malocclusion on patient quality of life. Materials and Methods: The participants underwent cephalometric radiography for soft tissue measurement and ultrasonography for masseter muscle measurement before and after using a mandibular retractor appliance. Results: SN-GoMe, Max1-SN, Max1-NA, Max1-Na, and Ls-E values, increased and decreased in the inter-incisor mandibular plane angle in the 18 children who completed the 12-month treatment. Ultrasonographic evaluation of the masseter muscle demonstrated that the thickness of the muscle increased both at rest and during contraction. Conclusion: The regular use of the removable mandibular retractor appliance in individuals during growth directs the mandible downward and posteriorly, stimulates the anterior growth of the maxilla, and provides a treatment for anterior crossbite.Öğe Farklı dezenfektanlar içeren bir cam iyonomer simanın antimikrobiyal aktivitesi(2002) Türkün, Murat; Ertuğrul, Fahinur; Ateş, MustafaBu çalışmanın amacı, farklı konsantrasyonlarda (%2 ve %0.2) klorheksidin glukonat ve benzalkonyum klorür ilave edilmiş cam İyonomer simanlann antimikrobiyal aktivitelerini karşılaştırmalı olarak incelemek ve antimirobiyal aktivitelerini ne kadar süre koruyabildiklerini belirlemektir. Çalışmada cam İyonomer siman örnekleri (ChemFil Superior, De Trey Dentsply, Konstanz, Almanya), sertleşmelerini takiben hemen, 24 saat, 7, 15, 30 ve 45 gün sonra, ağar difüzyon tekniği kullanılarak test edilmiştir. Materyallerin antibakteriyal etkinliklerini test etmek için, Streptococcus mutans, Lactobacillus acidophilus ve Candida albicans kullanılmıştır. Gerek dezenfektan içeren, gerek içermeyen tüm cam İyonomer siman örnekleri hemen test edildiklerinde, Candida albicans dışında, her iki bakteriye karşı etkinlik göstermişlerdir. Dezenfektan içeren örnekler daha etkili antimikrobiyal aktivite sergilemekle birlikte (p<0.05), zaman içinde tüm örneklerde aktivite kaybı saptanmıştır. Otuzuncu günde sadece %2 klorheksidin glukonat çözeltisi ile karıştırılmış cam İyonomer siman örnekleri antimikrobiyal etkinlik sergilerken, 45. günde örneklerin hiçbiri aktivite gösterememiştir. Dezenfektan ilavesi cam İyonomer simanların antimikrobiyal aktivitesini arttırmada etkili bir yöntemdir. En etkili ve uzun süreli antimikrobiyal aktivite artışı, klorheksidin glukonatın %2'lik çözeltisinin ilavesi ile sağlanmıştır.Öğe İzmir Bornova’ da Sosyoekonomik Düzey ile Ağız-Diş Sağlığı Durumunun 7 - 12 yaş grubu çocuklarda değerlendirilmesi(1997) Eronat, Nesrin; Ertuğrul, Fahinur; (Uğur), Zeliha A Öcek; Önçağ, Rüştü Özant; Köse, Timur…Öğe İzmir İlinde 4-6 Yaş Arası Çocuklarda Bruksizm GörülmeSıklığı ve Etiyolojik Faktörleri ile İlişkisinin Değerlendirilmesi:Klinik Çalışma(2021) Bulut, Gülçin; Ertuğrul, Fahinur; Ersin, Nazan; Bulut, Hakan; Doğru, Merve Çıtak; Akyıldız, İnci; Çelik, Handan AgenAmaç: Bu çalışmanın amacı, 4-6 yaş arası çocuklarda bruksizmgörülme sıklığı ve buna sebep olabilecek faktörlerin ilişkilendirilerekdeğerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntemler: İzmir Ege ÜniversitesiYerleşkesi içerisinde yer alan kreşlere kayıtlı, 4-6 yaş arası 37’si erkek,30’u kız çocuk çalışmaya dâhil edildi. Kreşler ziyaret edilerek, gün ışı ğında ayna ve sond yardımıyla çocukların muayeneleri yapıldı. Ağıziçi muayenede; çürük, aşınma ve maloklüzyona ait veriler kaydedildi.Ekstraoral muayenede ise temporomandibular eklem (TME) muaye nesi yapıldı, istirahat aralığı ve maksimum ağız açıklığı değerlendirildi.Ayrıca çocukların ebeveynleri tarafından doldurulmasına yönelik biranket hazırlandı. Bu ankette, çocuğun sistemik, emosyonel durumu vealışkanlıklarına ait bilgiler yer almıştır. Elde edilen veriler, istatistikselolarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya katılan çocukların%16,4’ünde bruksizm varlığı saptanmıştır, fakat cinsiyet farkı gözlen memiştir (p=0,742). Yakın aile bireyi kaybı yaşayan çocuklarda ista tistiksel olarak daha fazla bruksizm bulunmuştur (p=0,025). Diş hekimine düzensiz giden veya hiç gitmeyen çocuklarda daha az bruk sizm görülürken (p=0,044), sistemik hastalıklar, ilaç kullanımı, emos yonel durum, kardeşlerde buksizm geçmişi, TME şikâyetleri, çocuğundft, maksimum ağız açıklığı, istirahat aralığı, dişlerde ileri itim ve ör tülü kapanış ile bruksizm arasında anlamlı bir ilişki saptanamamıştır.Sonuç: Çocukluk bruksizmine neden olan etkenlerin zamanında belir lenebilmesi, bu etkenlere erken müdahale edilmesi ve çocuğa bakımverenlerin bilinçlendirilmesinin yararlı olacağı sonucuna varılmıştır.Öğe İzmir İlinde Okul Öncesi Çocuklarda Çürük ve Maloklüzyonun Ağız Sağlığı ile İlişkili Yaşam Kalitesi Üzerindeki Etkisinin Değerlendirilmesi(2021) Bulut, Gülçin; Ertuğrul, Fahinur; Yetkiner, Enver; Pekpınarlı, Burç; Gerihan, Hazal Ezgi; Ersin, Nazan; Bulut, HakanBu çalışmanın amacı, çocuklarda Erken Çocukluk ÇağıÇürüğü (EÇÇ) ve maloklüzyonun çocuk ve ailesinin yaşam kalitesi üzerine olan etkisini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: İzmir ilindebulunan Ege Üniversitesi kampüsü içerisinde yer alan kreşlere devameden 4-6 yaş arası 135 çocuk çalışmaya dâhil edildi. Kreşlere gidilerek,çocuğun çürük aktivitesi ile maloklüzyon durumunun değerlendirilmesiiçin hazırlanan anket veliler tarafından dolduruldu. Ağız sağlığı ile ilgili yaşam kalitesi değerlendirmesi Erken Çocukluk Çağı Ağız SağlığıEtki Ölçeği [Early Childhood Oral Health Impact Scale (ECOHIS)] kullanılarak gerçekleştirildi. Çocukların ağız içi muayeneleri gün ışığındaayna ve sond yardımıyla yapıldı. Malkoklüzyon ve Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine göre çürük durumu tespit edildi. Yaşam kalitesi değerlendirmesi için çocuklar 3 grupta kategorize edildi; Grup 1: Çürüğü olançocuklar, Grup 2: Maloklüzyonu olan çocuklar, Grup 3: Aynı anda hemçürük hem maloklüzyonu olan çocuklar. Verilerin analizinde KruskalWallis, Bonferonni ve Mann-Whitney U testi testleri kullanıldı. Bulgular: ECOHIS değerlerine göre, yaşam kalitesi üzerine grup 1 ve 3’ünolumsuz etkisi olduğu tespit edildi (sırasıyla; p<0,001; p<0,001), fakatgrup 2’nin olumsuz etkisi bulunamadı (p=0,826). Sadece çürük bulunan çocukların, sadece maloklüzyon bulunan çocuklara göre daha fazlaolumsuz etkiye sahip olduğu gözlenmiştir (p=0,001). Aynı anda çürük vemaloklüzyon bulunan çocuklar, sadece maloklüzyon bulunanlara göredaha kötü yaşam kalitesine sahiptir (p<0,001). Sonuç: Çalışmada, her nekadar EÇÇ’nin yaşam kalitesi üzerindeki etkisi kanıtlanabilse de maloklüzyonun hem çocukların hem de ailelerinin yaşam kalitesi üzerindeönemli bir olumsuz etkisi gösterilememiştir.Öğe Kanser tedavisi gören çocuklarda tedavinin diş gelişimine olan geç yan etkileri (Dört Olgu Sunumu).(2013) Eronat, Nesrin; Kılınç, Gülser; Bulut, Gülçin; Ertuğrul, Fahinur…Öğe Kazein fosfopeptid amorf kalsiyum fosfat ve florid içeren ajanın beyaz nokta lezyonların remineralizasyonuna ve oral mikroflora üzerine olan etkilerinin araştırılması(Ege Üniversitesi, 2014) Ersin, Nazan; Ertuğrul, FahinurBu çalışmanın amacı, kazein fosfopeptid amorf kalsiyum fosfatın beyaz nokta lezyonları üzerindeki remineralizasyon etkisi ve oral floradaki S. mutans üzerindeki inhibisyon etkisini değerlendirmektir. Çalışmaya sistemik hastalığı bulunmayan 11-13 yaşları arası 60 çocuk dahil edildi. Seçilen olguların anterior dişlerinin bukkal yüzeylerinde en az bir tane beyaz nokta lezyonu bulunması gerekliliği arandı. Hastalar tedavi ve kontrol grubu olmak üzere randomize olarak 2 gruba ayrıldı. Bireylerin 29'una flor içerikli diş macunu ile dişlerini fırçalamaları sonrası CPP-ACP (kazein fosfopeptid amorf kalsiyum fosfat) içerikli Tooth Mousse (TM; GC Corp., Japan) patı uygulaması önerildi, diğer 31 çocuk ise kontrol grubunu olusturdu ve 3 aylık gözlem süresinde sadece flor içerikli diş macunu ile dişlerini firçaladı. Çalışmaya dahil edilen bireylerin başlangıç S. mutans değerleri ve Diagnodent (KaVo, Almanya) yardımı ile beyaz nokta lezyon skorlamaları yapılmış ve 3 aylık dönem sonundaki skorlar ile karşılaştırıldı. Elde edilen veriler Wilcoxon Signed Ranks Testi ile istatistiksel olarak analiz edildi. Üç aylık takip süresi sonunda kontrol grubunda DIAGNOdent skorlarının arttığı (p=0.002) test grubunda (TM) ise remineralizasyonun başladığı ancak istatistiksel olarak anlamlı düzeye ulaşmadığı (p=0.217) saptandı. Her iki grupta da 3 ay sonunda S. mutans değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı (p=0.000 her iki grup için de) bir azalma olduğu gözlendi. Bu calışmanın sonuçlarına gore CPP-ACP içeren ajanın 3 aylık gözlem sonucunda beyaz nokta lezyonları üzerine hafif düzeyde remineralize edici bir etkisi olduğu gözlendi. Ancak bulduğumuz sonucun tam bir iyileştirici etkisinin olduğu sonucuna varabilmek için uzun dönemli ve daha fazla birey sayısını kapsayan çalışmalara gereksinim olduğu düşüncesindeyiz.;Remineralizasyon, DİAGNOdent, CPP-ACP.;Remineralization, DIAGNOdent, CPP-ACP.Öğe Klorheksidin içeren cam iyonomer siman restoratif materyalinin sitotoksisitesinin, çeşitli klorheksidin içeren dental materyallerle karşılaştırmalı olarak incelenmesi(Ege Üniversitesi, 2010) İz, Sultan Gülçe; Deliloğlu Gürhan, İsmet; Eden, Ece; Ertuğrul, FahinurCytotoxicity, chlorhexidine, mouthrinse, glass ionomer cement.;Diş hekimliğinde kullanılan materyallerin sitotoksisitesinin bilinmesi materyallerin güvenirli kullanılabilirliği açısından önemlidir. Cam iyonomer simanlar pediatrik diş hekimliğinde oldukça fazla kullanım alanı bulan restoratif materyallerdir. Uygulama kolaylığı, restorasyondan salınan ve plak mikroorganizmalarının inhibisyonunu sağlayan flor salınımı materyalin en büyük avantajıdır. Fakat zamanla materyalden salınan florun azalması sebebiyle antibakteriyal madde ilavesi gündeme gelmiştir. Klorheksidin gram + ve gram - bakteriler üzerinde oldukça etkili bir antibakteriyel ajandır. Bu nedenle cam iyonomer simanlara klorheksidin ilavesi yapılarak çürük oluşturan mikroorganizmalar üzerinde daha uzun süreli etki sağlanması amaçlanmıştır. Klorheksidin diglukonat formu uzun yıllardır diş eti hastalıklarının tedavisinde ve çürük profilaksisinde gargara olarak kullanılmaktadır. Ayrıca klorheksidin kavite ve kanal dezenfektanı olarak da geniş bir kullanım alanı bulmaktadır. Çalışmamızda yeni bir ürün olan klorheksidin içeren cam iyonomer siman ile klorheksidin içermeyen formunun laboratuar koşullarında hücre kültürü düzeyinde sitotosisitelerini incelenmiş ve diğer klorheksidin içeren kanal irrigasyonu ve gargara formları ile karşılaştırmalı olarak sitotoksisiteleri değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, klorheksidin içeren cam iyonomer simanın sitotoksisitesinin konvasiyonel cam iyonomere göre daha yüksek olduğu, dolguların vernik ile örtülenmesinin her iki materyalin sitotoksisitesini azalttığı bulunmuştur. Çalışmamızda %0.2lik klorheksidin içeren gargara ve kanal dezenfektanlarının sitotoksik etkilerinin benzer bulunduğu saptanmıştır. Çalışmada kullanılan solüsyon formdaki test materyalleri dilüe edildikçe sitotoksik etkilerinin azaldığı tespit edilmiştir.;Sitotoksisite, klorheksidin, gargara, cam iyonomer siman.Öğe Kök kanal dezenfeksiyonunda lazer ve ozon kullanımının antibakteriyel etkinliğinin değerlendirilmesi(Ege Üniversitesi, 2019) Ertuğrul, Fahinur; Ateş, Mustafa; Türk, Tuğba B.; Yetkiner, Arzu Aykut; ÇITAK, MerveBu çalışmanın amacı; kök kanal dezenfeksiyonunda lazer ve ozon kullanımının Enterococcus faecalis'e (E. faecalis) karşı antimikrobiyal etkinliğinin değerlendirilmesidir. Çalışmada, 132 adet çekilmiş insan dişi (tek kanallı alt çene daimi küçük azı) kullanılmıştır. Çekilen dişler çalışma süresine kadar +4°C steril serum fizyolojik solüsyonunda (Eczacıbaşı, İstanbul, Türkiye) bekletilmiştir. Çekilmiş dişler mine-sement birleşiminden, kök boyları 16±1 mm olacak şekilde belirlenip su soğutması altında elmas fissür frezlerle prepare edilmiştir. Apikal foramenden 1 mm geride olacak şekilde çalışma boyu ayarlanmış ve kök kanallarını şekillendirmek amacı ile Reciproc döner aletleri (Dentsply Maillefer, Ballaigues, İsviçre) kullanılmıştır. Kök kanallarının şekillendirilmesi sırasında oluşan smear tabakasını uzaklaştırmak için, kök kanalları 10 ml %2, 5'lik NaOCl (Werax, İzmir, Türkiye), 10 ml %17'lik EDTA (Werax, İzmir, Türkiye) ve 10 ml distile suyla yıkanmış, takiben steril kâğıt konlarla kurulanmıştır. Çalışmada kullanılan kökler 121°C'de 20 dk süreyle otoklavda sterilize edilmiş ve rastgele 11 gruba (n=10) ayrılmıştır. Tüm gruplar E. faecalis (ATCC 29212) suşu kullanılarak 24 saat boyunca 37°C sıcaklıkta etüvde inkübasyon için bekletilmiştir. Deney gruplarında uygulanan tedavi protokolleri ise şu şekildedir; Grup 1: %2, 5'lik sodyum hipoklorit (NaOCl) (5 ml) (Pozitif kontrol); Grup 2: %2'lik Klorheksidin (CHX) (5 ml); Grup 3: %2, 5'lik NaOCl (5ml)+lazer (Foton kaynaklı fotoakustik akış) (PIPS) (3x20s.); Grup 4: %2'lik CHX (5 ml)+lazer (PIPS) (3x20s); Grup 5: Ozon; Grup 6: %2, 5'lik NaOCl (5 ml)+ozon (24s); Grup 7: %2'lik CHX (5 ml)+ozon (24s); Grup 8: %2, 5'lik NaOCl (5 ml)+EndoActivator (60s); Grup 9: % 2'lik CHX (5 ml)+EndoActivator (60s); Grup 10: Kontrol grubu (Negatif kontrol); Grup 11: Sterilite kontrol grubu. Dezenfeksiyon protokollerinden sonra kök kanallarından mikrobiyolojik örnek toplamak için kanalların hepsine 5 ml %0, 9'luk steril salin solüsyonu uygulanarak steril kağıt konlar kök kanallarında 60 saniye bekletilmiş ve ilgili nötralizan solüsyonlar bulunan eppendorf tüplerine aktarılmıştır. Alınan örnekler mikroorganizma sayılarındaki değişimin değerlendirilmesi için mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilmiştir. Mikrobiyolojik değerlendirme sonrası her kanal örneği için koloni oluşturan birimler (CFU) sayılmış, elde edilen veriler SPSS 20.0 bilgisayar programına aktarılarak tek yönlü Anova (p<0.05) testi ile istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Her gruba ait örnekler taramalı elektron mikroskobu (SEM) (JEOL_JSM 5200 Tokyo, Japonya) ile de incelenerek bakteri birikimi ve yüzey özelliklerinin değerlendirmesi amacıyla fotoğrafları alınmıştır. Yapılan istatistiksel analiz sonucunda, %2, 5'lik NaOCl+lazer (Grup 3)'in E. faecalis'e karşı en etkili antibakteriyel özelliği gösterdiği bulunmuş ve tam eliminasyon elde edilmiştir. %2'lik CHX+lazer (Grup 4), %2, 5'lik NaOCl+ozon (Grup 6) ve %2, 5'lik NaOCl+EndoActivator (Grup 8) uygulanan gruplardaki CFU/ml değerleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (p=0.56 ve p=0.855). Çalışmanın SEM analizinde, lazer uygulaması sonrasında, lazer ışığına bağlı olarak çok düzensiz bir yapının oluştuğu ve kök kanallarındaki smear tabakasının uzaklaştığı gözlenmiştir. Lazer uygulamasının kök kanal duvarlarından smear tabasını kaldırması, tekniğin önemli bir avantajı olarak düşünülmektedir. %2, 5'lik NaOCI'in lazer ile etkinleştirilmesi, solüsyonun tek başına kullanılmasına göre antibakteriyel etkiyi arttırdığı sonucuna varılmıştır. Ozon ve EndoActivator uygulamasının irrigan ajanlar ile birlikte kullanımının lazer kullanımına iyi bir alternatif olabileceği; ancak konu ile ilgili daha çok çalışmaya ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.;Enterecoccus faecalis; Lazer Destekli Aktivasyon; Ozon; EndoActivator.;Enterococcus faecalis; Laser İnduced Activation; Ozone, EndoActivator.Öğe Long-term Dental Anomalies after Pediatric Cancer Treatment in Children(2019) Kılınç, Gülser; Bulut, Gülçin; Ertuğrul, Fahinur; Ören, Hale; Demirağ, Bengü; Demiral, Ayşe; Kamer, Emine SerraObjective: the aim of this study is to determine the frequency of dental anomalies (DAs) (microdontia, hypodontia, hyperdontia, enamel defect, root malformation) in pediatric cancer patients at the ages <5 years and between 5 and 7 years, and understand their relationship with the received therapy. Materials and Methods: Pediatric patients who were diagnosed with cancer and treated before the age of 7 years were investigated in a case- control design. the study included 93 pediatric patients whose ages at diagnosis were between 9 months and 7 years and whose treatments were completed before 5-8 years. Group A consisted of patients in the age range of 9 months to 4 years and Group B consisted of patients in the age range of 5-7 years. Seventy-two siblings with compatible dental age ranges were included in the control group. For both groups, intraoral examinations were performed and panoramic radiographs were taken. Results: Among the 93 pediatric patients, the mean age was 9.54±1.25 (range: 8-13 years) and 48 (51.6%) patients were male. the most common diagnosis was hematologic malignancy with a rate of 65.5%. At least one DA was detected in 7 (9.7%) individuals of the control group and in 78 (83.9%) of the patient group. While the patients in the study group had all kinds of DAs, those in the control group had only enamel defects. the rates of microdontia (p=0.077) and hypodontia (p=0.058) were detected to be significantly higher in Group A than in Group B. Root malformation was more common in patients receiving chemotherapy and radiotherapy than in those receiving only chemotherapy (p=0.006). Conclusion: in this study it was found that the pediatric patients who received cancer treatment before the age of 7 years constituted a high-risk group for DAs. the frequencies of microdontia and hypodontia were increased even more when the patient was treated for cancer before 5 years of age.Öğe Long-term Dental Anomalies after Pediatric Cancer Treatment in Children(2019) Kılınç, Gülser; Bulut, Gülçin; Ertuğrul, Fahinur; Ören, Hale; Demirağ, Bengü; Demiral, Ayşe; Olgun, NurObjective: The aim of this study is to determine the frequency of dental anomalies (DAs) (microdontia, hypodontia, hyperdontia, enamel defect, root malformation) in pediatric cancer patients at the ages <5 years and between 5 and 7 years, and understand their relationship with the received therapy. Materials and Methods: Pediatric patients who were diagnosed with cancer and treated before the age of 7 years were investigated in a case- control design. The study included 93 pediatric patients whose ages at diagnosis were between 9 months and 7 years and whose treatments were completed before 5-8 years. Group A consisted of patients in the age range of 9 months to 4 years and Group B consisted of patients in the age range of 5-7 years. Seventy-two siblings with compatible dental age ranges were included in the control group. For both groups, intraoral examinations were performed and panoramic radiographs were taken. Results: Among the 93 pediatric patients, the mean age was 9.54±1.25 (range: 8-13 years) and 48 (51.6%) patients were male. The most common diagnosis was hematologic malignancy with a rate of 65.5%. At least one DA was detected in 7 (9.7%) individuals of the control group and in 78 (83.9%) of the patient group. While the patients in the study group had all kinds of DAs, those in the control group had only enamel defects. The rates of microdontia (p=0.077) and hypodontia (p=0.058) were detected to be significantly higher in Group A than in Group B. Root malformation was more common in patients receiving chemotherapy and radiotherapy than in those receiving only chemotherapy (p=0.006). Conclusion: In this study it was found that the pediatric patients who received cancer treatment before the age of 7 years constituted a high-risk group for DAs. The frequencies of microdontia and hypodontia were increased even more when the patient was treated for cancer before 5 years of age.Öğe Ortodontik tedavi gören hastalarda ozonun antimikrobiyal etkinliğinin flor verniği ile karşılaştırılarak değerlendirilmesi(Ege Üniversitesi, 2014) Eden, Ece; Ertuğrul, FahinurFlor verniği, ozon, mutans streptokoklar, laktobasiller.;Fluoride varnish, ozone, S. mutans, Lactobacillus.;Giriş: Bu çalışmanın amacı sabit ortodontik tedavi gören hastalarda ozon ve ozon ile birlikte trikalsiyum fosfat (TCP) içeren flor verniği uygulamasının plak mutans streptokok ve laktobasil düzeyine etkilerini karşılaştırmalı olarak incelemektir. Hasta ve Yöntem: Çalışmaya sabit ortodontik tedavi gören yaşları 13-17 arasında değişen 19 hasta dahil edildi. Başlangıç plak örnekleri 2 yarım çeneden, 14 ve 34 nolu dişlerdeki lastik ligatürler alınarak gerçekleştirildi. Tüm ağza her bir dişe 6 saniye olacak şekilde ozon (Prozone W&H, İsviçre) uygulandı. Ozon uygulaması sonrası 2 yarım çeneden, 24 ve 44 nolu dişlerdeki lastik ligatürler ile plak örnekleri alınarak üst sağ ve alt sol yarım çeneye flor verniği (Clinpro White Varnish, 3M ESPE, Almanya) uygulandı ve uygulama yapılan 2 yarım çenelerdeki (15 ve 35 nolu dişlerdeki) lastik ligatür örnekleri alındı. Hastalar 1 hafta ve 1 ay sonra yeniden çağrılarak, her bir yarım çeneden ligatürler aracılığıyla plak örnekleri elde edildi. Tüm aşamalarda, plak örnekleri 30 dakika içinde taşıma solüsyonu ile mikrobiyoloji laboratuvarına ulaştırıldı. Elde edilen bulgular istatistiksel olarak analiz edildi. Bulgular: Sadece ozon veya ozon-flor verniği uygulamalarının hemen sonrasında mutans streptokoklarda ve laktobasillerde azalma olduğu gözlendi. Bu azalma S. mutanslar açısından istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Sadece ozon veya ozon-flor verniğinin mutans streptokoklar ve laktobasiller üzerine uzun süre inhibe edici bir etkisi olmadığı saptandı. Sonuç: Ozon ve TCP içeren flor verniğinin S. mutans ve laktobasiller üzerinde anlık bir öldürücü etkisi olduğu görülmüştür ancak uzun dönemde bakterilerde rekolonizasyon gözlenmiştir. Her iki materyalin de in vivo koşullar altında uzun dönemli bir antibakteriyel etkinlik göstermediği gözlenmiştir.Öğe Sabit ve hareketli aparey kullanan çocuklarda oral mikrobiyal floranın incelenmesi(Ege Üniversitesi, 2010) Topaloğlu Ak, Aslı; Ateş, Mustafa; Eden, Ece; Ertuğrul, FahinurGiris: Bu çalısmanın amacı çocuklarda sabit ya da hareketli ortodontik aparey kullanımının tükrük Streptococcus mutans, Lactobacillus sp. seviyeleri ve Candida albicans varlıgı üzerine etkisinin degerlendirilmesidir. Hasta ve Yöntem: Çalısmada yasları 6 ile 13 arasında degisen ve sabit ya da hareketli ortodontik aparey kullanan 69 hasta yer aldı. Her hastadan baslangıç, aparey uygulanmasından 1, 3, 6 ay olmak üzere periyodik kontrollerde 5 ml uyarılmamıs tükrük toplandı. Örnekler dilüe edilip, Mitis Salivarus Agar (MSA), Man Rogosa Sharp Agar (MRS) and Saboroud Dextrose Agar (SDA) besiyerlerine ekimleri yapıldı. MSA ve MRS 37°C'de 48 saat boyunca anaerobik olarak inkübe edilirken (5 % CO2 ile) SDA 72 saat boyunca inkübe edildi. Plaklar üzerindeki mikro organizmaların büyümesi ısık mikroskobu altında incelendi. Her plak için koloni olusturan birim (KOB) sayıları sayıldı. Aparey öncesi ve sonrası tükrükteki bakteri sayılarının istatistiksel olarak karsılastırılması eslestirilmis t test ile analiz edildi. Bakteri sayılarının ortalaması ve standard sapmaları log10 KOB cinsinden kaydedildi. C. albicans varlıgı Ki-kare testi ile analiz edildi. Sonuçlar: S. mutans ve Lactobacillus sp düzeyi sabit/hareketli apareyin oral kavitede yer almasından 6 ay sonra anlamlı olarak arttıgı tespit edildi. Sabit apareylerde 3. ayda C. albicans' lı birey sayısı baslangıca gore anlamlı bulunmustur. Sonuç: Uzun dönem ortodontik aparey kullanımı mikrobiyal flora üzerinde negatif etki yaratıp, periodontal problemler ve yeni çürük lezyonlarının olusma riskini arttırabilir. Bu nedenle, hastalar kısa sureli aralıklarla kontrollerle çagrılıp, ortodontik tedavi süresince iyi agız hijyeni için motive edilmelidirler.;Orthodontic appliance, S. mutans, Lactobacilli sp, C. albicans.;Ortodontik aparey, S. mutans, Lactobacilli sp, C. albicans.Öğe Sakkaroz, glikoz ve xylitolün karyojenik etkilerinin in vivo ve in vitro yöntemlerle karşılaştırmalı olarak incelenmesi(Ege Üniversitesi, 1995) Ertuğrul, Fahinur; Ataman, Bora Altınel109 5.ÖZET Bu çalışmada, diş çürüklerinden sorumlu mikroorganizma olan Streptococcus mutans serotip c susu ile inoküle edilerek farklı diyet grupları ile beslenen 50 adet Swiss albino ratlanndaki S. mutans sayılan ve diş çürükleri yönünden ilişki bakteriyolojik ve mikroskobik yöntemlerle araştınlmıştır. Ratların beslenme gereksinimlerini karşılayan nişasta, şeker ve şeker değişkenlerinin orantılarının değiştirilebildiği toz formda bir bazal diyet geliştirilmiştir. Albino ratlar, 90 gün süresince yüksek karyojenik potansiyele sahip olmayan diyetler ile beslenmişlerdir. Deney süresi boyunca, ratlarda genel sağlığı bozucu herhangi bir patolojik bulguya rastlanmamıştır. Streptococcus mutans serotip c inokülasyonu neticesi, S. mutans'ter ratlann oral kaviteierinde iyi bir şekilde kolonize olmuşlardır. S. mutans oranlan ve toplam bakteri sayısı sakkaroz grubunda en fazla saptanmıştır. Aynı şekilde, orantılı olarak çürük lezyonları da bu grupta, diğer gruplara kıyasla daha fazla sayıda bulunmuştur. Streptococcus mutans inoküle edilmeyen grupta, plak örneklerinde S. mutans' a çok az veya hiç rastlanmadığı gibi, yine bu grupta diş çürükleri de gözlenmemiştir. Diyete % 5 sakkaroz yerine xylitol ilavesinin ratlarda bir miktar düşük kilo alımına neden olduğu gözlenmişsede herhangi bir patolojik bulguya rastlanmamıştır. Bununla beraber diyete xylitol ilave edilmesiyle, raflardan alınan plak örneklerinde özellikle sakkaroz grubuna kıyasla istatistiksel olarak anlamlı düzeyde S. mutans sayısının daha düşük olduğu ve aynı zamanda çürük lezyonlarının da daha az sayıda olduğu gözlenmiştir. Bu çalışmamızla, diyete uygun oranlarda xylitol ilavesinin, çürükten korunmada etkili bir yöntem olabileceği düşünülmektedir. Diyet değişiklikleri ile ilgili olarak daha fazla çalışmaların yapılması ile, diğer koruyucu yöntemlerle birlikte toplumumuzun da bu konuda bilinçlendirilmesiyle diş çürüklerinden korunmada önemli adımlar atılacağı umulmaktadır