Yazar "Öztürk, Berna" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Antimicrobial effect of dried koruk (Vitis vinifera L.) pomace against food-borne pathogens inoculated in kofte(Sage Publications Ltd, 2023) Kılıç, Gülden; Öztürk, Berna; Kırmızıgül Peker, Ayşegül; Yücel Şengün, İlkinThis study aimed to investigate the antimicrobial effects of various concentrations of dried koruk pomace (1%, 1.5%, and 2%) used in kofte formulations. To detect the inactivation effect of dried koruk pomace on food-borne pathogens, kofte samples were separately inoculated with Escherichia coli O157:H7, Listeria monocytogenes, and Salmonella Typhimurium at high and low levels. During the storage period, E. coli O157:H7, L. monocytogenes, and S. Typhimurium counts of the samples inoculated with high levels were decreased in the range of 1.1-1.3 log CFU/g, 0.1-0.2 log CFU/g and 1.1-1.2 log CFU/g, respectively. When low inoculum levels were used, E. coli O157:H7 and S. Typhimurium counts of the samples were reduced to an undetectable level at the beginning and after 2 months of storage, respectively. Although L. monocytogenes counts of the samples were reduced to an undetectable level immediately, the counts were increased during storage till the end of the fifth month. The results indicated that dried koruk pomace was more effective in eliminating E. coli O157:H7 and S. Typhimurium than L. monocytogenes inoculated in kofte. The results suggest that using dried koruk pomace in kofte formulations is an effective method to improve the safety of the products, especially when low levels of contamination occur.Öğe Bioactive, Physicochemical and Antimicrobial Properties of Koruk (Unripe Grape, Vitis vinefera L.) Products(2021) Öztürk, Berna; Şengün, İlkin YücelIn the study, the bioactive, physicochemical and antimicrobial properties of koruk juice and driedkoruk pomace were investigated. The total phenolic contents of koruk juice and pomace weredetermined as 1119.670 and 1182.170 mg GAE/L, respectively. Higher DPPH radical scavengingactivity found in koruk pomace, which was consistent with total phenolic contents. Organic acid,total sugar and ascorbic acid contents of koruk juice (3.44%, 4.737 g/L and 2.559 mg/100 mL) werehigher than koruk pomace (0.19%, 0.866 g/L and 0.242 mg/100 mL). The counts of TotalPsychrophilic Aerobic Bacteria and mold-yeast in pomace were determined as 0.694 and 1.016 logCFU/g, respectively, while no growth was observed in koruk juice. Koruk juice and pomaceindicated antimicrobial effect on all test microorganisms in the range of 31.3-500.0 µg/mL(Minimum Inhibition Concentration). The most sensitive bacteria to koruk juice were Bacilluscereus, while Pediococcus acidilactici was the most sensitive one to koruk pomace. Koruk juicealso showed bactericidal effect on all test cultures at concentration ranging between 250.0 and 500.0µg/mL (Minimum Bactericidal Concentration), koruk pomace was not showed bactericidal effecton Escherichia coli O157:H7, Salmonella Typhimurium, E. coli and B. cereus. This studydemonstrated that the koruk products could be used in food applications as natural antioxidant andantimicrobial substance.Öğe BİTKİSEL KAYNAKLI BAZI DOĞAL ANTİMİKROBİYALLER(2018) Şengün, İlkin Yücel; Öztürk, BernaÇeşitli bitkilerin taze veya kurutulmuş formları gıdalarda kalite özelliklerini iyileştirebilmek üzere yaygın şekilde kullanılmaktadır. Bitkisel kaynakların yapısında yer alan fenolik bileşikler, organik asitler ve uçucu yağların mikroorganizmalara karşı antimikrobiyal etki gösterdiği birçok araştırmacı tarafından tespit edilmiştir. Bu nedenle bitkisel kaynaklar gıda güvenliğinin sağlanmasında önemli bir potansiyel sunmaktadır. Son yıllarda tüketicilerin de doğal ürünleri tüketmeye yönelik eğilimlerinin artması ile birlikte bitkisel ürünler gıda endüstrisinde alternatif antimikrobiyal ajanlar olarak daha önemli bir konuma gelmiştir. Bu çalışmada, farklı bitkisel ürünlerde bulunan antimikrobiyal etkili maddeler ve etki mekanizmalarının yanı sıra bu ürünlerin gıda sistemlerindeki inhibitör etkinliklerinin araştırıldığı çalışmalar derlenmiştir.Öğe Bitkisel Kaynaklı Bazı Doğal Antimikrobiyaller(2018) Şengün, İlkin Yücel; Öztürk, BernaÇeşitli bitkilerin taze veya kurutulmuş formları gıdalarda kalite özelliklerini iyileştirebilmek üzere yaygın şekilde kullanılmaktadır. Bitkisel kaynakların yapısında yer alan fenolik bileşikler, organik asitler ve uçucu yağların mikroorganizmalara karşı antimikrobiyal etki gösterdiği birçok araştırmacı tarafından tespit edilmiştir. Bu nedenle bitkisel kaynaklar gıda güvenliğinin sağlanmasında önemli bir potansiyel sunmaktadır. Son yıllarda tüketicilerin de doğal ürünleri tüketmeye yönelik eğilimlerinin artması ile birlikte bitkisel ürünler gıda endüstrisinde alternatif antimikrobiyal ajanlar olarak daha önemli bir konuma gelmiştir. Bu çalışmada, farklı bitkisel ürünlerde bulunan antimikrobiyal etkili maddeler ve etki mekanizmalarının yanı sıra bu ürünlerin gıda sistemlerindeki inhibitör etkinliklerinin araştırıldığı çalışmalar derlenmiştir.Öğe Disiplinlerarası bir çalışma alanı olarak davranışsal iktisat: COVİD-19 salgınının tüketici davranışları üzerindeki etkisi(Ege Üniversitesi, 2024) Öztürk, Berna; Kışla, Gül Şerife HuyugüzelAna akım iktisat, bireylerin rasyonaliteye bağlı kalmak koşuluyla karar aldıklarını öne sürmektedir. Ana akım iktisadın aksini savunan davranışsal iktisat yaklaşımı ise bireylerin iktisadi kararının psikolojik yönüne odaklanmaktadır. İktisat ve psikoloji bilimlerinin bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkan davranışsal iktisat yaklaşımı, bireylerin rasyonel kararlar alabileceği gibi sezgisel kararlar da alabileceğini iddia etmektedir. Çünkü bireyler risk, kaygı ve belirsizlik ortamı ile karşı karşıya kaldıklarında iktisadi karar alma süreçleri, içinde bulundukları durumdan etkilenmekte ve bulundukları koşula göre şekillenmektedir. Bu durum kısa bir zaman önce Covid-19 salgın sürecinde yaşanmıştır. 2019 yılında Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan Covid-19 salgını kısa bir süre içinde tüm dünyayı etkisi altına almış ve pandemiye dönüşmüştür. Bu salgınından korunmak adına çeşitli önlemler alınmış ve kısıtlamalar getirilmiştir. Sosyal yaşamdan uzaklaşmak zorunda kalan bireylerin alışılagelmiş davranışlarında bazı değişimler meydana gelmiştir. Bu süreçte evde kalma zorunluluğu, online eğitim, uzaktan çalışma gibi alınan bazı kararlar sonucu bireyler de yaşam şartlarını salgın koşullarına göre adapte etmişlerdir. Dolayısıyla pek çok sürecin işleyişi dijital ortamlar üzerinden gerçekleşmiş ve tüketici davranışları da bu süreçten etkilenmiştir. Bu çalışmada Covid-19 pandemi sürecinde değişen tüketici davranışları Kuzey Avrupa ülkelerinden; Danimarka, Estonya, Finlandiya, İsveç ve Norveç, Batı Avrupa ülkelerinden; Almanya, Avusturya, Belçika, Lüksemburg, Hollanda, Doğu Avrupa ülkelerinden; Bulgaristan, Romanya, Hırvatistan, Sırbistan ve Yunanistan özelinde değerlendirilecektir. Bu kapsamda bireylerin internet kullanım sıklıkları, çevrimiçi alışveriş oranları (çevrimiçi kıyafet satın alımı, çevrimiçi ev eşyası satın alımı, çevrimiçi gıda satın alımı, çevrimiçi elektronik eşya satın alımı) ve internet bankacılığı kullanım oranları olmak üzere üç kategori altında incelenmiştir. Yapılan incelemeler davranışsal iktisat bağlamında tartışmaya açılacaktır. Çalışmanın sonucunda ele alınan 15 ülkenin tüketici davranışları Covid-19 salgın sürecinden etkilendiği, tüketici davranışlarının dijital bir dönüşüm yaşadığı tespit edilmiştir. Sonuç olarak tüketicilerin içinde bulunduğu psikolojik durumlara göre tüketici davranışlarının şekillendiği sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Covid-19 Pandemisi, Davranışsal İktisat, Tüketici Davranışları, Dijitalleşme, E-ticaretÖğe GIDA İŞLETMELERİNDE COVID-19 SALGININA YÖNELİK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER VE ETKİN DEZENFEKSİYON UYGULAMALARI(2020) Şşengün, İlkin Yücel; Kırmızıgül, Ayşegül; Kılıç, Gülden; Öztürk, BernaSARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu COVID-19 salgını, son zamanlarda tüm dünyayı ele geçirmiş ve binlerce kişinin ölümüne neden olmuştur. COVID-19 gıda kaynaklı bir hastalık olmamasına rağmen, gıdalar COVID?19’un yayılımına aracılık edebilmektedir. Bu nedenle, gıda işletmelerinde iyi hijyen uygulamalarının sağlanması, personel hijyenine dikkat edilmesi, meyve ve sebzelerin işleme ve tüketim öncesinde mutlaka bol su ile yıkanması, ısıl işlem sonrası tüketilecek gıdaların uygun sıcaklıklarda pişirilmesi ve çapraz kontaminasyonun önlenmesi gibi birçok uygulama ile COVID-19’un gıdalara kontaminasyonu önlenebilmekte veya kontamine gıdada bu virüsün inaktivasyonu sağlanabilmektedir. Etanol (>%70), NaClO (%0.1), H2O2 ve kuaterner amonyum bileşikleri, COVID-19’un inhibisyonu amacıyla kullanımı önerilen dezenfektanlardır. Bu çalışmada, gıdalar aracılığıyla COVID-19’un yayılımı, gıdaların COVID-19 açısından güvenli hale getirilmesi, gıda işletmelerinde üretim, taşıma, servis ve satış aşamalarında COVID-19’a karşı alınması gereken önlemler ve bu amaçla işletmelerde kullanılabilecek dezenfektanlar ile ilgili bilgiler derlenmiştir.Öğe HAŞHAŞ (Papaver somniforum) ÇEŞİTLERİNİN TOHUM YAĞLARININ YAĞ ASİDİ KOMPOZİSYONU, TOPLAM FENOLİK MADDE MİKTARI, ANTİOKSİDAN VE ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTELERİ(2020) Şşengün, İlkin Yücel; Yücel, Ersin; Öztürk, Berna; Kılıç, GüldenBu çalışmada, mavi ve beyaz haşhaş (Papaver somniforum) tohumlarından elde edilen sabit yağların yağ asidi kompozisyonları, biyoaktif ve antimikrobiyal özellikleri incelenmiştir. Örneklerin bileşiminde ağırlıklı olarak linoleik (%69.2-73.2), oleik (%13.5-17.4) ve palmitik asit (%8.8-8.9) olduğu tespit edilmiştir. Toplam fenolik madde miktarı mavi ve beyaz haşhaş tohumu yağında (MHTY ve BHTY) sırasıyla 659.5±2.12 ve 275.5±2.12 mg GAE/kg olarak belirlenmiştir. MHTY’nın antioksidan aktivite değeri DPPH ve ABTS+ yöntemlerine göre sırasıyla %40.35±0.14 ve 41.09±0.58, BHTY’da ise %40.86±1.25 ve 41.95±1.46 olarak tespit edilmiştir. Çalışma kapsamında ilk kez yağ örneklerinin gıda mikrobiyolojisi açısından önemli bakteriler üzerinde antimikrobiyal etkileri belirlenmiştir. MHTY’na karşı en hassas mikroorganizmaların E. coli ve L. monocytogenes olduğu belirlenmiştir. BHTY, B. subtilis ve S. aureus dışındaki mikroorganizmalara karşı benzer düzeyde etki göstermiştir. Sonuçlar, haşhaş tohumu yağlarının doğal antioksidan ve antimikrobiyal ürünler olarak kullanılabilme potansiyeline sahip olduğunu göstermiştir.Öğe KABAK VE KAYISI ÇEKİRDEĞİ YAĞLARININ YAĞ ASİDİ KOMPOZİSYONU, BİYOAKTİF ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ(2021) Kılıç, Gülden; Öztürk, Berna; Yücel, Ersin; Şengün, İlkin YücelBu çalışmada, Ankara’da yetiştirilen kabak çekirdeği ve Malatya’da yetiştirilen kayısı çekirdeğinden elde edilensabit yağların yağ asidi kompozisyonları ve biyoaktif özellikleri incelenmiştir. Kabak ve kayısı çekirdeğiyağlarının bileşiminde bulunan ana bileşenler linoleik ve oleik asit olarak tespit edilmiştir. Kabak ve kayısıçekirdeği yağlarının toplam fenolik madde miktarı sırasıyla 123.60 ve 86.75 mg GAE/100 g olarakbelirlenmiştir. DPPH yöntemine göre kabak ve kayısı çekirdeği yağlarının antioksidan aktivite değerlerisırasıyla %46.53 ve %39.61 iken ABTS yöntemine göre değerler %74.73 ve %49.05 olarak tespit edilmiştir.Kabak çekirdeği yağına karşı en hassas mikroorganizma Escherichia coli O157:H7 olarak tespit edilirken,Listeria monocytogenes, Enterococcus feacalis ve Salmonella Typhimurium, kayısı çekirdeği yağlarına karşı en hassasmikroorganizmalar olarak belirlenmiştir. Sonuçlar, sabit yağların gıda endüstrisinde doğal antioksidan ürünlerolarak kullanılabileceğini göstermiştir.Öğe Koruk suyu ve kurutulmuş koruk posası ile hazırlanan marinasyon sıvılarının ete bulaştırılan Salmonella typhimurium, Escherichia coli O157:H7 ve Listeria monocytogenes üzerine inaktivasyon etkisi(Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2018) Öztürk, Berna; Şengün, İlkinBu çalışmada, farklı konsantrasyonlarda koruk suyu ve kurutulmuş koruk posası içeren karışımların dana etinde marinasyon sıvısı olarak kullanımının, ürün güvenliği açısından etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda üretimi yapılan koruk ürünleri ile farklı formülasyonlarda marinasyon sıvıları hazırlanmış ve elde edilen ürünlerin fiziksel, kimyasal, mikrobiyolojik ve antimikrobiyal özellikleri incelenmiştir. Daha sonra patojenlerle iki farklı dozda inoküle edilen et örnekleri farklı sürelerde marine edilmiş (4℃/2, 24 ve 48 saat) ve uygulanan işlemin patojenler üzerine etkisi belirlenmiştir. Marinasyon işlemi sonunda ete yüksek dozda inoküle edilen (6 log) S. Typhimurium, E. coli O157:H7 ve L. monocytogenes sayıları sırasıyla 0.109-2.648 log kob/g, 0.264-3.373 log kob/g ve 0.023-2.781 log kob/g aralığında değişen seviyelerde azalmıştır. S. Typhimurium ve E. coli O157:H7 sayılarını en etkili şekilde düşüren uygulama MS1 (%50 koruk suyu+%50 su) ile 48 saat marinasyon iken, L. monocytogenes için en etkili uygulama MS2 (%50 koruk suyu+%50 su+%1 tuz+%0.1 kekik) ile 24 saat marinasyon olmuştur. Düşük dozda inoküle edilen (3 log) et örneklerinin marinasyonu sonucunda ise patojen sayıları tespit seviyesinin altına düşmüştür. Örnekler arasında görünüm, renk, doku, lezzet ve genel kabul açısından en çok beğenilen örneğin, MS2 ile marine edilen örnek olduğu belirlenmiştir.Öğe Resin Bağlantılı metal döküm inley tipi posterior köprü çapalarının ağız içi fonksiyonel kuvvetlere direncinin araştırılması(Ege Üniversitesi, 1993) Çötert, Serdar; Öztürk, BernaResin bağlantılı inleylerin posterior köprü çapası olma potansiyelinin araştırıldığı ve bu tür köprülerin mineye bağlanabilirliği, zaman içindeki retansiyon kaybı ve klinik uygulama olanaklarının saptanmasının amaçlandığı bu çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Deneysel olan birinci bölümde, mine-resin-metal bağ dayanıklılığının metal alaşımın ya da yapıştırıcı ajanın tipine ne derece bağlı olduğu, bağ üzerine etkiyen periyodik darbelerin dayanıklılığı ne şekilde etkilediği, metal, resin ve darbe faktörleri arasındaki karşılıklı etkileşimler ve kopma mod'ları incelenmiştir. Bunun için, üç ayrı metal alaşımından hazırlanmış diskler, çekilmiş doğal insan dişi minelerine dört ayrı yapıştırma ajanı ile yapıştırılmıştır. Örnekler iki ayrı denk gruba ayrıldıktan sonra, birinci gruptaki örnekler üzerine ağız içi fonksiyonel kuvvetlerin benzeri periyodik darbeler uygulanmış ve çekme dayanaklıkları ölçülmüştür. Diğer grubun çekme dayanıklılığı ise yapıştırmadan sonra hiçbir işlem uygulanmadan ölçülmüştür. Kullanılan metal alaşımının tipinin, metal-resin-mine bağ dayanıklılığı üzerinde etkili olmadığı, kullanılan dört yapıştırıcı ajan arasında ise Panavia-Ex ve Concise'ın gerek ABC ve gerekse Maryland Bridge Adhesive Cement'dan daha güçlü bir bağ sağladıkları; periyodik darbelerin bağ'ı zayıflatıcı etkisi bulunmakla birlikte, metal-resin, metal-darbe, resin-darbe ve metal-resin-darbe interaksiyonlarının anlamlı olmadıkları, kopma mod'u vericilerinin ise, kullanılan değişik materyallerde sergilenen adesiv, kohesiv ve kombine tablolar nedeni ile ilgili literatürle paralellik içinde bulunduğu gözlenmiştir. Klinik uygulamaların yer aldığı ikinci bölümde uygulama sonrası 3 yıllık kontrol verilerinin değerlendirilmesi de bulunmaktadır. Resin bağlantılı inley çapaların, konvansiyonel kronlardan daha konservatif oldukları, Maryland çapalardan daha dengeli bir kuvvet iletimi sağladıkları, tüberküllerin profilaktik örtümüne gerek bulunmadığı, düzlem ara yüz preparasyonunun kutu preparasyonuna oranla daha geniş prizma ucu etching alanı sağladığı, dentini ilgilendiren kavitelerde ekspoze dentin yüzeylerinin CIS ile örtülmesinin gerektiği, üç yıllık kontrol süresi içinde hesaplanan başarı oranının %92.5 olduğu ve tek posterior diş eksikliği olgularında resin bağlantılı inley çapalı köprülerin, diğer resin bağlantılı restorasyonlar ile birlikte konvansiyonel köprülere iyi bir alternatif olabileceği gözlenmiştir.