Yazar "Özkök, Serdar" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ege Üniversitesi hastanesi veri tabanındaki pankreas kanserlerinin epidemiyolojik ve genel sağkalım özellikleri(2020) Sert, Fatma; Özkök, Serdar; Oruç, Nevin; Ünalp, Ömer; Yalman, Deniz; Nart, Deniz; Haydaroğlu, AyferAmaç: Pankreas kanserlerinin epidemiyolojisi ve genel sağkalım (GSK) özelliklerinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Kanserle Savaş Uygulama ve Araştırma Merkezine (EÜKAM) 1992-2017 yıllarında kayıtlı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi (EÜTF) kanser verileri retrospektif olarak taranmıştır. CANREG özel bilgisayar programına kayıtlı veriler, WHO ve Surveillance, Epidemiology, and End Results (SEER) sistemlerinde gruplanarak analizler yapılmıştır. İstatistiksel analizlerde Kikare, General Linear Model (GLM), Kaplan-Meier sağ kalım analizleri kullanılmıştır. Bulgular: Toplam 117.139 kanser olgusunun 2.507’si pankreas kanseridir. Olgularımızın 1.493’ü (%59,5) erkek, 1.014’ü (%40,5) kadın olup pankreas kanseri iki cinsiyette benzer oranlarda izlenmektedir. Pankreas başı, en sık yerleşim yeridir. Genellikle ileri evrede tanı konulan kuyruk yerleşimli tümörler, erkeklerde daha sıktır (%11,5 vs. %6,2; p=0,047). Erkeklerde en sık 60 69 yaş arasında, kadınlarda ise 70 yaş üzerinde izlenmektedir. Ekzokrin tümörler, endokrin tümörlerden anlamlı oranda fazla karşılaşılmaktadır (%95 vs. %5; p=0,002). 1992 yılından 2014 yılı sonuna kadar kaydedilen pankreas kanseri olgularında doğrusal bir artış mevcuttur ve yıllara göre olan bu artış anlamlıdır (GLM: F=10,91, p<0,001). Artış cinsiyetler arasında farklılık göstermektedir. Erkeklerde daha yüksek ve doğrusal artış olduğu saptanmıştır (GLM: F=4,988, p=0,026). Hastalık prognozu oldukça kötü olup 2-, 5- ve 10-yıllık GSK oranları sırasıyla %15,9, %8,3 ve %6,0; ortanca GSK 7 aydır. Beş yıllık GSK erkeklerde %11,3 iken; kadınlarda %15,4 olup fark anlamlı bulunmuştur (p<0,001). Sonuç: EÜTF’de EÜKAM tarafından 1992-2017 arasında, 117.139 kanser kaydı gerçekleştirilmiş, bunların 2507’si pankreas kanseridir. Pankreas kanserinde yıllara göre doğrusal artış vardır ve uzak metastatik evrede tanı konulmaktadır. En sık görülme yaş grubu olan 60-69 yaş grubu için 5 yıllık GSK %1,4 olarak bulunmuştur. Kadınlarda GSK erkeklere göre daha iyidir.Öğe Ege Üniversitesi Hastanesinde erkek genital sistem kanserlerinin epidemiyolojik ve genel sağ kalım özellikleri(2019) Haydaroğlu, Ayfer; Yalman, Deniz; Özkök, Serdar; Gökmen, Erhan; Şen, Sait; Kumbaracı, Banu Sarsık; Caner, AyşeAmaç: Ege Üniversitesi Hastanesi’nde (EÜH) Erkek Genital Sistem Kanseri (EGSK) tanısı ile tedavileri yapılan 5.634 kayıtlı olgunun epidemiyolojik ve genel sağ kalım (GSK) özelliklerini istatistiksel açıdan değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Sınıflandırmalarda ve sağ kalım analizlerinde “Surveillance, Epidemiology, and End Results” (SEER) verileri göz önüne alınmıştır. CANREG-4 programı ile kaydedilen veriler SPSS programına aktarılmıştır. İstatistik analizde Ki-kare yöntemi ve doğrusal modellemeler yapılmış ve p<0,05 anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: EGSK, EÜH kanser olgularının %5,3’ni, erkek kanserlerinin %10,1’ni oluşturmaktadır. EGSK’lerinin %84,7’si prostat, %15,3’ü ise testis yerleşimlidir. EGSK’lerinin yaş gruplarına göre dağılımında prostat kanserleri en sık 60-69 yaş grubunda, testis tümörleri ise 30-39 yaş grubunda yer almaktadır. Evrelendirme yapılabilen prostat kanserleri %60,9 lokalize, %20,2 lokal ileri, %16,8 metastatik dönemde tanı almışlardır. Prostat kanserinde yıllara göre doğrusal bir artış vardır (p<0,0001), testis tümöründe ise artış saptanmamıştır. Prostat kanserlerimizde medyan sağ kalım 120 ay, 5 ve 10 yıllık genel sağ kalım (GSK) oranları %74,2 ve %55,2’dir. Evrelere göre 5 ve 10 yıllık sağ kalım oranları sırasıyla; lokalize evrede %86,3 ve %70, lokal ileri evrede %78,1 ve %62,7, metastatik dönemde %21,7 ve %14’tür. Testis tümörlerinde olguların %45,4’ü seminom, %54,6’sı nonseminomdur. Testis tümörlerinde 5 ve 10 yıllık sağ kalımlar sırasıyla %86,6 ve %82,9’dir. Histopatolojiye göre 5 ve 10 yıllık GSK sırasıyla; seminomlarda %95,7 ve %94,2, nonseminomlarda ise %80.6 ve %75,2’dir (p<0,001). Sonuç: EÜH’de EGSK’lerinin %84,7’si prostat, %15,3’ü testis tümörüdür. Yıllar içinde prostat kanserinde doğrusal artış saptanmış, 5 ve 10 yıllık GSK oranları prostat kanseri için sırasıyla %74,2 ve %55,2, testis tümörlerinde %86,6 ve %82,9 bulunmuştur. Seminomlarda 10 yıllık sağ kalım %94,2 iken non-seminomlarda %75,2’ye düşmektedir.Öğe Ege Üniversitesi hastanesinde prostat kanserlerinin epidemiyolojisi ve genel sağkalım özellikleri(2020) Haydaroğlu, Ayfer; Kumbaracı, Banu Sarsık; Yalman, Deniz; Özkök, Serdar; Cüreklibatır, İbrahim; Nazlı, Okay; Kalemci, SerdarAmaç: Ege Üniversitesi (EÜ) Hastanesinde 1992-2017 arası kanser tanı ve tedavisi yapılan prostat kanseri (PK) tanılı 4792 hastanın epidemiyolojik özellikleri, tedavi modaliteleri ve sağkalım özelliklerinin tanımlanması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: EÜ Kanserle Savaş Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından toplanan PK verileri CANREG özel bilgisayar programına kaydedilmiş, DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) ve SEER (Surveillance, Epidemiolgy, and End Results) sistemleri temelinde gruplanarak analizler yapılmıştır. İstatistiksel analizlerde Kikare, General Linear Model, Kaplan Meier sağkalım analizleri uygulanmıştır. Kaplan-Meier Sağkalım analizinde Log Rank(Mantel-Cox), Breslow(Generalized Wilcoxon) ve TaroneWare istatistikleri kullanılmıştır. İstatistiksel analizlerde p<0,05 değeri anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: PK tanılı 4792 hasta verisi analiz edilmiştir. Olgularımızda PK’ne en çok 60-69 yaş grubunda rastlanmaktadır. Histopatolojik olarak en sık “asiner adenokarsinom” görülmektedir. Evrelendirme çalışması yapılabilen PK’lerinde lokalize dönemin %61,2 oran ile en fazla olduğu saptanmıştır. PK’lerinin görülüşünde yıllara göre doğrusal bir artış dikkat çekmektedir. Mortalitede ise 2008’e kadar doğrusal artış daha sonra azalış vardır. PK olgularımızda ortanca genel sağkalım(GSK) 120 aydır, tüm olgular için 5 ve 10 yıllık GSK’lar %74,2 ve %55,2 bulunmuştur.5 yıllık GSK oranları lokalize, lokal ileri ve metastatik evrelerde sırasıyla %86,3, %78,1 ve %21,7 saptanırken 10 yıllık GSK için sırasıyla %70, %62,7 ve %14’dür. Lokal ve lokal ileri evrelerde tedavi alanlarda sağkalımlarda anlamlı bir fark elde edilirken metastatik evrede anlamlı sonuç kaybolmaktadır. Sonuç: EÜ Hastanesi Kanser veri tabanında bulunan 4792 PK’li bu seri tek merkez olarak Türkiye’deki en geniş PK serisidir. PK olgularımızda 5 ve 10 yıllık GSK oranları sırasıyla %74,2 ve %55,2 bulunmuştur. Evrelere göre tedavilerin GSK’lar üzerine katkıları lokal ve lokal ileri evrede anlamlı bulunurken metastatik evrede bu anlamlılık kalmamaktadır.Öğe Ege Ünı? versı?tesı? hastanesı? veri tabanındaki özofagus kanserlerinin epidemiyolojisi ve sağkalım özellikleri(2020) Ünal, Nalan Gülşen; Demir, Halit Batuhan; Sezak, Murat; Özkök, Serdar; Karaca, Burçak; Karabulut, Bülent; Haydaroğlu, AyferAmaç: Bu çalışmada özofagus kanserlerinin (ÖK) epidemiyolojik ve genel sağkalım (GSK) özelliklerinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç Yöntem: Ege Üniversitesi Kanserle Savaş Uygulama ve Araştırma Merkezinin 1992-2017 yılları arasındaki verileri retrospektif olarak taranmıştır. CANREG-4 bilgisayar programına kayıtlı kanser verileri, Dünya Sağlık Örgütü ve Surveillance, Epidemiology, and End Results sisteminde gruplanmış ve analizleri yapılmıştır. İstatistik analizlerde ki-kare testi, General Linear Model ve Kaplan Meier sağkalım analizleri uygulanmıştır. Bulgular: Toplam 117.139 kanserden 19.542’u gastrointestinal sistem (GİS) kanserleridir. GİS kanserlerinin 1.009’u (%5,2) ÖK olup, GİS kanserleri içinde 6. sıklıktadır. ÖK’de 25 yılda doğrusal artış izlenmemiştir. Medyan yaş 60 (15-90) yıldır. Olguların 573’ü (%56,8) erkektir. ÖK, erkeklerde en sık 60- 69 yaşlarda (%31), kadınlarda 50-59 yaşlarda (%25,2) görülmektedir. En sık yerleşim torasik özofagustur (%79) ve yerleşim yeri açısından cinsiyetler arasında fark saptanmamıştır (p=0,33). Skuamöz hücreli karsinom (SHK) en sık rastlanan histolojik tiptir (%64,2). Servikal ve torasik özofagusda SHK, abdominal özofagusta adenokarsinom daha fazladır. Vakaların yaklaşık yarısı tanıyı lokal ileri evrede almıştır. Medyan sağkalım 12 aydır. Bir, 5 ve 10-yıllık GSK oranları, sırasıyla %50,1, %17,7 ve %12’dir. Erkeklerde 5-yıllık GSK oranı %11,2 ve kadınlarda %25,8’dir, cinsiyetler arası fark anlamlıdır (p<0,0001). SHK’da 5-yıllık GSK oranı %20, adenokanserlerde %11,5 saptanmıştır. Evrelere göre 5- yıllık GSK oranı; lokalize evrede %35,1, lokal ileri evrede %15,1 ve metastatik evrede %7,8 saptanmıştır. Sonuç: ÖK, daha çok erkeklerde, torasik segmentte (orta özofagus) ve SHK histolojisinde saptanmıştır. Cinsiyet ve evre prognozda önemlidir.Öğe Endobronşiyal tümörlerin neden olduğu obstrüksiyon ve ciddi hemoptizilerin tedavisinde argon plazma koagulasyon ile brakiterapi kombine tadavisinin yeri(Ege Üniversitesi, 2009) Aysan, Tülin; Çok, Gürsel; Özkök, Serdar; Savaş, RecepAkciğer kanseri tüm dünyada milyonlarca insanın ölümüne neden olan, insidansı giderek artan ve çoğunlukla geç tanı konulan tümörlerden birisidir. Akciğer kanserli olguların büyük bir kısmı evre III ve evre IV olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu olguların %90'ı hastalıkları boyunca palyatif tedavilere gereksinim duymaktadır. İleri evre akciğer kanserinde uygulanan tedavilerde amaç; olguların semptomlarının palyasyonunu sağlamak ve yaşam kalitesini arttırmaktır. Özellikle ileri dönem akciğer kanserli olgularda nefes darlığı, öksürük, hemoptizi ve postobstrüktif pnömoni sık görülen semptom ve bulgulardır. Bronkoskopi akciğer kanserlerinin teşhis ve evrelendirilmesinde yaygın olarak kullanılmasının yanında son yıllarda palyatif tedavilerde de kullanılabilmektedir. Girişimsel bronkoskopik yöntemlerle yakınmalar ortadan kaldınlabilir. Ayrıca; medikal olarak cerrahiye uygun olmayan erken evre kanserli olgularda uygulanan bronkoskopik endobronşiyal tedaviler ile başarılı sonuçlar alınmaktadır. Trakeobronşiyal obstrüksiyonun en sık nedeni bronkojenik karsinomlardır. Aynca; benign tümörler, entübasyon sonrası gelişen trakeal stenoz ve granülomatöz durumlar da hava yolu obstrüksiyonuna neden olmaktadır. Girişimsel pulmonologlar özellikle santral hava yollarını etkileyen bu benign durumlar için cerrahiden daha iyi alternatifler sunabilmekte ve uygulanan girişimsel bronkoskopik yöntemlerle bu olgularda kür sağlayabilmektedir. Girişimsel bronkoskopik yöntemler arasında lazer, elektrokoter, argon plazma koagülasyon, kriyoterapi, brakiterapi, fotodinamik terapi ve stent uygulaması yer almaktadır. Gecikmiş etkileri bulunan kriyoterapi, brakiterapi ve fotodinamik terapinin aksine, santral hava yolu obstrüksiyonu ve kanamasında lazer rezeksiyon, elektrokoter, argon plazma koagülasyon ve stent uygulaması hemen palyasyon sağlayan tekniklerdir. Stentler dıştan bası veya bronş duvar zayıflığı nedeniyle meydana gelen obstrüksiyonlarda tercih edilmektedir. Yeterli hava yolu açıklığı elde edebilmek için genellikle eş-zamanlı ya da birbirini takiben bu tedavi yöntemlerinin birlikte kullanımı gerekmektedir. Hangi tekniğin kullanılacağı obstrüksiyonun etiyolojisi, flzyolojisi yanı sıra bronkoskopistin bireysel tercihine, hastane olanaklarına, eğitimli personele de bağlıdır. Çalışmamızda APC yönteminin, benign ve malign lezyonlarda gelişen obstrüksiyonlarda ve kanamalardaki etkinliği, olası komplikasyonları, diğer endobronşial yöntemlerle birlikte uygulanabilirliği ve sağkalıma etkisi araştırılmıştır. Endobronşiyal lezyonların neden olduğu obstrüksiyonlar nedeniyle nefes darlığı, pnömoni ve hemoptizi nedeniyle başvuran 47 olguya endobronşiyal tedavi uygulanmıştır. Çoğunluğu (%85.1) malign olan bu olguların lezyonlarmın büyük bir kısmının trakea, sol ve sağ ana bronşta yer aldığı görülmüştür. Olguların 32'sinde obstrüksiyon, 13'ünde obstrüksiyon distalinde gelişen pnomoni, ikisinde de hemoptizi varlığı tedavi nedenini oluşturmuştur. Tüm olgularda bronkoskopi ile saptanan ortalama darlık %83.4'tür. Tüm olgulara uygulanan APC işlemi sonrasında mekanik temizleme için gerek görülen olgularda (n=32) kriyoterapi de uygulamalara eklenmiştir. APC sonrası obstrüksiyonu açılan uygun olgularda brakiterapi (n=16) ve stent (n=3) uygulaması tedavi şemasına dahil edilmiştir. Tedavi öncesi ve sonrası havayolu darlıkları karşılaştırıldığında malign olgularda daha yüksek bir iyileşme yüzdesi elde edilmekle beraber hem benign hem de malign olgularda istatistiksel olarak anlamlı iyileşmeler sağlanmıştır. Uygulamalar sonrasında tüm olgularda %85.1 oranında bronkoskopik, %54.1 oranında radyolojik yanıt elde edilmiştir. Hemoptizi ile başvuran olguların ikisinde de (%100) hemoptizi kontrol altına alınmıştır. Nefes darlığı ve pnömoni semptomlar' ile başvuran 13 olgudan sekizinde pnömoni semptomlarımn gerilediği görülmüştür. Nefes darlığı semptomu olan olguların %86.7'sinde nefes darlığı kontrol altına alınmıştır. Sağkalım sürelerinin benign ve malign olgularda sırasıyla 115.6±68.1 ve 36.0±46.5 hafta olduğu görülmüştür. Sağkalım sürelerinde farklılık görülmemesine karşın havayolu darlıklarında iyileşme oranı brakiterapi eklenen grupta anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Uygulamalar sırasında yaşamı tehdit eden bir komplikasyon görülmezken; beş olguda hemoraji, üç olguda taşikardi, iki olguda hipoksi ve yedi olguda da hipertansif atak görülmüştür. Hemoraji ve hipertansiyon işlem sırasında kontrol altına alınmıştır. Bu çalışma fleksibl bronkoskop ile APC kullanımının; hemorajinin kontrol altına alınmasında trakeobronşiyal lezyonlann çıkanlmasında, benign ya da malign nedenlerle oluşan havayolu darlıklannı gidermede uygulanabilirliğini, etkinliğini ve güvenirliğini gösteren bir çalışmadır. APC yönteminin; tüm tedavilere cevapsız olgularda diğer endobronşiyal tedavi yöntemleri ile birlikte de kullamlabilirliği; bu sayede endobronşiyal lezyonlann endoskopik olarak ortadan kaldınlması ile sağ kalımı uzattığı, olguların yakınmalannda gerileme sağlayarak yaşam kalitesini arttırdığı görülmüştür. Ek olarak ekipmamn; müdahalelerin yoğun bakım ünitelerinde olguların başucunda kullanılabilecek şekilde genişletilmesine olanak veren işlevsel kolaylığım ve portatifliğini doğrulamaktadır. Günümüzde endobronşiyal tedavi yöntemlerinin sağkalım, yaşam kalitesi gibi sonuçlanmn karşılaştınldığı randomize çalışmalar bulunmamaktadır. Ancak; hava yollan obstrüksiyonu bulunan olgularda hızlı palyasyon için, olguların bugünkü tedavilerinde bronkoskopi teknikleri, örneğin ekstraluminal stenoz icin stent koyma ve mekanik kitle cıkanlması ile birlikte tümor koagulasyonu için sıcak teknikler (lazer rezeksiyonu, elektrokoter, APC) kesin olarak belirlenmiştir. Lazer rezeksiyonu, brakiterapi ve PDT ile karşılaştırıldığında, elektrokoter ve kriyoterapi gibi intralezyonel tedaviler uygulanması daha basit ve düşük bakım giderleri olan tekniklerdir. Çalışmamızda da gösterildiği üzere APC sağ kalımı uzatmış, olguların yakınmalarında gerileme sağlamış güvenli bir yöntemdir.;Araştırma Projesi--Ege Üniversitesi, 2009Öğe İnopere küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinde kemoterapi ile simultane hiperfraksiyone radyoterapi(Ege Üniversitesi, 1993) Özkök, Serdar; Haydaroğlu, AyferÖZET: Ocak 1992 ile Nisan 1993 tarihleri arsında 27 inopere küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastaya hiperfraksiyone radyoterapi ile simültane cisplatin ( 70 mg/ m2, 3 ve 23. günlerde) ve etoposid ( 70 mg/m^, 1-3 ve 16-18. günlerde) uygulanmıştır. Olgularımızın ortalama yaşları 52, Karnofsky performans statusları% 70-90 arasında, 15 i epidermoid, 4' ü büyük hücreli, 3' ü adeno kanseri histolojisinde idi, 5 olguda ise kesin tip tayini yapılmamakla birlikte küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanısı almıştı.Evrelere göre dağılımda 2 olgu evre II, 8 olgu evre IH-A, 17 olgu evre III-B idi.En az 6 en çok 18 ay olmak üzere ortalama 10,5 ay takip edilen olguların tedavi sonrası yapılan değerlendirmede, tam yanıt oranın % 22,2, parsiyel yanıt oranı % 70 olmak üzere toplam yanıt oranın % 92,2 olduğu görülmüş, 1 yılın üzerinde takipli 17 olgumuz için 1 yıllık sağkalım oranı % 76 olarak tespit edilmiştir. Simültane tedavi sırasında akut toksite olarak, 1 kürde derece 3 (% 1,8) lökopeni, 1 kürde derece 4 (% 1,8), 7 kürde derece 3 ( % 25,9) emesis, 1 olguda ( % 3,7) derece 3, 8 olguda ( % 29,6) derece 2 özofajit, 1 olguda (% 3,7) derece 3, 4 olguda (% 14,8) derece 2 dermatit görülmüştür.Geç toksiteler incelendiğinde 1 olguda ( % 3,8) derece 4, 1 olguda ( % 3,8) derece 3 pnömonitis olarak tespit edilmiştir. Tedavi modelinin toksitesinin kabul edilebilinir, tümör yanıtlarının ve 1 yıllık sağkalım oranlarının diğer tedavi rejimlerine göre daha iyi olduğu sonucuna varılmıştırÖğe Lokal İleri Evre Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserinde Hipofraksiyone Radyoterapi(2023) Yalman, Deniz; Haydaroğlu, Ayfer; Parvizi, Murtaza; Özkök, Serdar; Çok, GürselAmaç: Hipofraksiyone radyoterapi (HRT) tümör klonojenik hücrelerin hızlandırılmış repopülasyonunun azaltılması, daha az fraksiyon sayısındaki radyoterapi uygulama- sıyla tedavi ve hastanede geçirme süresinin azaltılması gibi avantajlarının olduğu bi- linmektedir. Çalışmada, lokal ileri evre küçük hücreli dışı akciğer kanserinde (KHDAK) HRT’nin lokal kontrol, sağkalıma etkisi, tedavinin erken ve geç toksisitesinin araştırıl- ması amaçlandı. Gereç ve Yöntemler: Ağustos 2003-Ocak 2005 tarihleri arasında, komorbid hastalığı, inoperabl, cerrahi veya sistemik tedaviyi kabul etmeyen evre III KHDAK’lı 24 olgu çalışmaya dahil edilerek, 4 Gy’lik fraksiyonlarda, hafta da beş olmak üzere toplam 12 fraksiyonda radyoterapi uygulandı. Bulgular: Çalışmaya alınan olguların tümü erkek, ortanca yaş 72,5 yıl (aralık 46-79 yıl), tanı anındaki medyan Karnofsky performans skalası %80 (aralık %60-90) ve olguların %50’sinde komorbid hastalık öyküsü mevcut idi. Olguların 15’i (%62,5) skuamöz hücreli karsinom patolojisine sahipti. Başlangıç semptom sıklığı sırasıyla öksürük, ağrı, dispne, hemoptizi, disfoni ve disfaji olan olgularda, tedavi sonrası en iyi semptomatik yanıt hemoptizi (%100), ağrı (%73) ve dispne (%60) yönünde elde edildi. Radyolojik yanıt 21 olguda değerlendirilebildi; bir olguda tam, 14 olguda kıs- mi, altı olguda ise stabil yanıt tanımlandı. Ortanca 28 aylık (aralık 19-39 ay) izlem sürecinde dört olguda lokal nüks, yedi olguda uzak metastaz tespit edildi. Ortanca sağkalım süresi 11,4 ay (aralık 6-30 ay), 12 ve 24 aylık genel sağkalım oranları sıra- sıyla %34,8 ve %8,7 olarak tanımlandı. Genel sağkalımı etkileyen prognostik faktör- ler açısından bakıldığında T ve N evre, histopatoloji, hemoglobin, tedavi öncesi FEV 1 ve DLCO değerleri gibi parametrelerden sadece hemoglobin değeri (p=0,029) ve skuamöz hücreli karsinom histolojisi (p=0,022) anlamlı prognostik belirteçler olarak tanımlandı. Erken toksisite olarak derece I/II özefageal ve pulmoner toksisite sırasıy- la altı; 12 ve dokuz; iki olguda tanımlandı, geç toksisite 20 olguda değerlendirilerek, altı olguda derece II, bir olguda derece III pulmoner fibrozis ve bir olguda derece I özefageal fibrozis not edildi. Sonuç: Uygulanan HRT şeması ile elde edilen semptomatik yanıt, sağkalım oranları ile birlikte olası toksisiteler göz önünde tutuldu- ğunda, literatürde bildirilen değişik radyoterapi şemaları ile kıyaslanabilir ve uygun hasta grubunda rutin olarak kullanılabilir.Öğe Nazofarinks karsinomlarında neoadjuvan kemoterapi, eksternal ve intrakaviter radyoterapi: 19 vakanın analizi.(1996) Yalman, Deniz; Esassolak, Mustafa Adnan; Aras, Arif Bülent; Arıcan, A.; Anacak, Yavuz; Özkök, Serdar; Haydaroglu, Ayfer…Öğe Prognostic significance of early complete response in patients with locally advanced rectal cancer undergoing preoperative chemoradiotherapy: Multicentric study of Turkish Society for Radiation Oncology Group (TROD)(2020) Görken, İlknur; Yalman, Deniz; Sert, Fatma; Sağlam, Esra Kaytan; Özkök, Serdar; Kılıç, Diclehan; Alıcıkuş, Zümre ArıcanBackground/Aims: To assess the effect of various parameters on the oncologic outcomes, including the time interval between therapy and surgery (S) in locally advanced rectal cancer (LARC) patients receiving preoperative chemoradiotherapy (CRT).Materials and Methods: The data of 914 LARC patients who received preoperative CRT between 1994 and 2015 were collected retrospectively. Patients received 45-50.4 Gy RT with 5FU based chemotherapy (CT). They all underwent radical resection followed by maintenance CT. Clinical and pathologic variables were compared between the pCR and no-pCR groups. Survival was estimated by the Kaplan-Meier method and Cox proportional hazard model was used in multivariate analysis.Results: After median follow-up of 60.5 (range=12-297.6) months, median overall survival (OS) was 58.75 months and disease-free survival (DFS) 53.32 months. pCR was observed in 18.9% of all cases. pCR, lymphovascular invasion and metastatic lymph node ratio (mLNR) were significantly associated with OS and DFS on multivariate analysis. The 5-year OS and DFS rates were better in pCR group (95.3% vs 80.7% for OS, p<0.0001 and 87.4% vs 71% for DFS, p<0.0001). pCR patients with 4-8 weeks interval had lower rates of distant metastasis (9% vs 20%, p=0.01) and any recurrences (13.6% vs 29.6%, p=0.001) than the remaining. Both OS and DFS were better in favor of pCR achieved at 4-8 week interval time (p<0.0001 for each).Conclusion: pCR after preoperative CRT in LARC correlated with better oncologic outcome. The best OS and DFS durations were achieved in patients who experienced pCR after 4-8-weeks interval before surgery.Öğe Prognostic Value of FDG-PET/CT Parameters in Patients with Locally Advanced Rectal Cancer Treated with Neoadjuvant Approach(2020) Sert, Fatma; Oral, Aylin; Savaş, Recep; Yalman, Deniz; Özkök, SerdarOBJECTIVETo determine the prognostic and/or predictive role of 18F-FDG PET/CT parameters, such as SUVmax, SUVmean, Metabolic Tumor Volume (MTV) and Total Lesion Glycolysis (TLG=MTVxSUVmean), for the patients with locally advanced rectal cancer (LARC) treated with neoadjuvant radiotherapy±chemotherapy.METHODSBetween January 2005 and December 2016, a total of 106 patients with clinical T3-4 and/or N+ rectal cancer without distant metastasis were included in this study. Correlation between metabolic and volumetric parameters and tumor characteristics was evaluated. Prognostic factors for overall sur-vival (OS), local recurrence-free survival (LRFS), and distant metastasis-free survival (DMFS) were analyzed.RESULTSThe median follow-up duration for all patients was 39.0 months (range, 6–103 months). Pathologic complete response (pCR) was defined as the absence of viable cancer cells in the resected specimen (ypT0N0). pCR was achieved in 17% of all cases (18/106). There was a weak correlation between SUV-max of primary tumor and MTV ([r]=0.238; p<0.001). However, SUVmax of primary tumor and TLG were significantly correlated (r=0.538; p<0.001). Neither SUVmax nor SUVmean was affected by patient and tumor characteristics. Posttreatment extensive stage of disease (p=0.013), absence of concomitant CT (p=0.012), MTV ?14.65 cm3 (p=0.008), and TLG ?117.00 (p=0.023) were unfavorable prognostic factors for OS on multivariate analysis.CONCLUSIONAlthough FDG-PET is not a standard imaging modality for the treatment of rectal cancers, a negative effect of high MTV and TLG on OS was shown in our study. We should consider more intense treatment approaches for tumors with high MTV and TLG values.Öğe Prognostic Value of FDG-PET/CT Parameters in Patients with Locally Advanced Rectal Cancer Treated with Neoadjuvant Approach(2020) Yalman, Deniz; Sert, Fatma; Savaş, Recep; Oral, Aylin; Özkök, SerdarOBJECTIVETo determine the prognostic and/or predictive role of 18F-FDG PET/CT parameters, such as SUVmax, SUVmean, Metabolic Tumor Volume (MTV) and Total Lesion Glycolysis (TLG=MTVxSUVmean), for the patients with locally advanced rectal cancer (LARC) treated with neoadjuvant radiotherapy±chemotherapy.METHODSBetween January 2005 and December 2016, a total of 106 patients with clinical T3-4 and/or N+ rectal cancer without distant metastasis were included in this study. Correlation between metabolic and volumetric parameters and tumor characteristics was evaluated. Prognostic factors for overall sur-vival (OS), local recurrence-free survival (LRFS), and distant metastasis-free survival (DMFS) were analyzed.RESULTSThe median follow-up duration for all patients was 39.0 months (range, 6–103 months). Pathologic complete response (pCR) was defined as the absence of viable cancer cells in the resected specimen (ypT0N0). pCR was achieved in 17% of all cases (18/106). There was a weak correlation between SUV-max of primary tumor and MTV ([r]=0.238; p<0.001). However, SUVmax of primary tumor and TLG were significantly correlated (r=0.538; p<0.001). Neither SUVmax nor SUVmean was affected by patient and tumor characteristics. Posttreatment extensive stage of disease (p=0.013), absence of concomitant CT (p=0.012), MTV ?14.65 cm3 (p=0.008), and TLG ?117.00 (p=0.023) were unfavorable prognostic factors for OS on multivariate analysis.CONCLUSIONAlthough FDG-PET is not a standard imaging modality for the treatment of rectal cancers, a negative effect of high MTV and TLG on OS was shown in our study. We should consider more intense treatment approaches for tumors with high MTV and TLG values.Öğe Radiotherapy combined with5-fluorouracil in inoperable cervix carsinomas.(1993) Esassolak, Mustafa Adnan; Aras, Arif Bülent; Haydaroglu, Ayfer; Yalman, Deniz; Özkök, Serdar…Öğe Radyoterapi uygulanan skuamöz hücreli anal kanserlerde HPV enfeksiyonu ve immünohistokimyasal prognostik faktörlerin araştırılması(Ege Üniversitesi, 2023) Özkök, Serdar; Topuz, Beril Balcı; Sert, Fatma; Yalman, Deniz; Soylu, Mehmet; Sezak, MuratAmaç: Anal skuamöz hücreli karsinom (SCC), definif radyoterapi (RT)/kemoradyoterapi (KRT) ile yüksek tedavi başarısına sahiptir; ancak tedaviye direnç ve yineleme oranları göz ardı edilemez düzeydedir. Bu nedenle immunohistokimyasal (IHC) değerlendirme, tedavi yanıtı ve prognoz arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç-Yöntem: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi (EUTF) Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı'nda 2006-2020 yılları arasında definif RT/KRT ile tedavi edilen anal SCC tanılı 42 olgu retrospektif değerlendirildi. Tanıda elde edilmiş formalinle sabitlenmiş, parafine gömülmüş (FFPE) biyopsilerden yüksek riskli HPV-DNA ve IHC yöntem ile p16, p53 ve PD-L1 ekspresyonu analiz edildi. Bulgular: Definif RT/KRT'ye tam yanıt 30 (%71.4) olguda saptandı. Yineleme olguların 16'sında (%38.1) görüldü ve 24 (%57.1) olgu hayattaydı. HPV pozitifliği 30 (%71.4) olguda saptandı. HPV pozitifliği ve p16 pozitifliği arasında güçlü korelasyon gözlendi (p<0.001). Tedaviye tam yanıt ile HPV ve p16 pozitifliği arasında anlamlı ilişkili bulundu [sırasıyla; p<0.001, p<0.001]. P53 pozitifliği ile artmış yineleme (p=0.006) ve lokalbölgesel yineleme (p=0.014) mevcuttu. PD-L1 analizine bakıldığında, HPV (p=0.036) ve p16 pozitifliği (p=0.021) ile PD-L1 CPS ? %1 arasında anlamlı ilişki görüldü. Ayrıca, PD-L1 CPS ?%1 negatif lokal kontrol ile uyumluydu (p=0.031). Tek değişkenli analizde, 5 yıllık genel sağkalım (GS) için yaş [<65] (p=0.049), tam yanıt (p=0.015) ve HPV pozitifliği (p=0.010); 5 yıllık hastalıksız sağkalım (HS) için tam yanıt (p=0.001), HPV pozitifliği(p=0.025) ve p53 negatifliği (p=0.010) önemli prognostik faktörler olarak saptandı. Çok değişkenli analizde, 5 yıllık GS için yaş [<65] (p=0.010) ve HPV pozitifliği (p=0.002); 5 yıllık HS için tam yanıt (p=0.007) ve p53 negatifliği (p=0.038) bağımsız prognostik faktörler idi. Sonuç: HPV negatifliği ve/veya kötü prognostik biyobelirteçler tanı sırasında tanımlanmalıdır. Böylece immunoterapi ve radyoduyarlaştırıcı ajanlarla standart KRT birleştirilebilir, daha iyi yanıt ve sağkalım sonuçları alınabilir.Öğe Santral sinir sistemi (SSS) profilaksisi amacıyla 1800 cGy ve 2400 cGy kranial radyoterapi uygulanan akut lenfoblastik lösemili vakalarda görülen SSS nüksleri ve nüksleri etkileyen prognostik faktörler.(1996) Özkök, Serdar; Esassolak, Mustafa Adnan; Göçen, F.; Yalman, Deniz; Arıcan, A.; Öniz, H.; Çetingül, Nazan…