Yazar "Çoker, Ahmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Cerrahi ile tani konulabilen “Fasciola hepatica” olgusu(2015) Baş, Bilge; Ünlü, Muharrem; Dinç, Bülent; Oymacı, Erkan; Çoker, AhmetFasciola hepatica, daha çok koyunlarda endemik olan, sığırları ve seyrek olarak da insanları enfekte eden zoonotik bir karaciğer trematodudur. İnsanlar fasciola metaserkaryalarını pişirilmemiş tatlı su sebzelerini (özellikle su teresi) yiyerek alırlar. Tanı genellikle klinik şüpheyle dışkıda parazit bulgularının tespiti veya seroloji ile konulur. Ancak bu yöntemlerle elde edilen verilerin olmadığı veya rutin olarak kullanılmadığı ülkemiz gibi endemik olmayan yörelerde tanı, klinik tablonun birçok farklı hastalığa benzemesi ve taklit etmesi nedeni ile güç olmakta ve gecikebilmektedir. Bu olgu sunumu ile klinik olarak spesifik bir belirti vermeyen, laboratuvar olarak normal, ancak radyolojik olarak ilginç görüntüsü olan ve kesin tanısı ancak cerrahi eksizyonel biyopsi ile konulabilen bir olguyu tartışmak istedik.Öğe Evaluation of serum free amino acids in patients on maintenance hemodialysis and after kidney transplantation(1996) Çoker, Canan; Akçiçek, Fehmi; Habif, Sara; Yılmaz, Ayhan; Çoker, Ahmet; Ersöz, BiltanChronic renal failure is associated with abnormalities in serum amino acid profile. It is claimed that maintenance hemodialysis does not correct these changes. To assess this issue, 42 ambulatory adult patients receiving maintenance hemodialysis were evaluated with respect to their serum free amino acids. the effect of kidney transplantation on the amino acid profile was investigated by evaluating seven of these hemodialysis patients who had undergone transplantation, three months after transplantation. Fasting concentrations of 16 free amino acids were estimated in serum by gas liquid chromatography. For statistical analyses, nönpaired and paired t tests were used. in the hemodialysis group, the mean values for all the essential amino acids were decreased, the decrease being significant for arginine, valine, leucine, lysine, threonine (p<0.001), and methionine (p<0.05). Among the nonessential amino acids alanine (p<0.001), glycine (p<0.05) and tyrosine (p<0.01) manifested significant decrease. in transplantation patients, posttransplant values for valine (p<0.01), isoleucine (p<0.05), alanine (p<0.001), and glycine (p<0.01) were significantly increased compared to pretransplant values. Most of the amino acids in the posttransplant period were comparable to the control group suggesting that a successful kidney transplantation is an efficient treatment for correcting the imbalance in amino acid metabolism in end stage renal disease.Öğe Factors affecting survival in liver metastasis of colorectal cancer(2021) Bozbıyık, Osman; Çoker, AhmetAim: Colorectal cancer is among the most common malignancies and liver metastasis is developed in 50% of the patients. Hepatic resection is the most effective treatment in liver metastasis of colorectal cancer. The present study aimed to determine the factors that affect survival in patients who underwent hepatic resection in liver metastasis of colorectal cancer. Materials and Methods: The data on patients who underwent hepatic resection due to liver metastasis of colorectal cancer in Ege University, Faculty of Medicine, General Surgery Department were retrospectively analyzed. Survival data were collected with the review of patient follow-up files. The effects of the factors pertaining to the patients on survival were determined. Results: The mean age of the 62 participating patients was 58.08 ± 10.92 years. Total survival rate was 50.4 months (CI: 41.2-59.7). The factors that statistically significantly reduced the survival rate were determined as follows: Patient age> 65 (<65 years: 56.4 ± 5.5 months / ?65 years: 29.3 ± 4.8 months, p = 0.007), presence of more than four lymph node metastases in the primary tumor (N0: 56.1 ± 7.9 months / N1: 56.5 ± 6.5 months / N2: 18.0 ± 3.0, p = 0.001), presence of bilobular liver metastasis (Uni-lobular: 53.4 ± 5.0 months / bilobular: 24.0 ± 4.4 months, p = 0.026), an d liver resection margin closer than 2 mm (<2 mm: 28.4 ± 7.7 months / 2-9 mm: 61.1 ± 7 , 6 months, ?10mm: 46.3 ± 5.9 months, p = 0.003). No statistically significant differences were determined in survival based on gender, location of the primary tumor, the invasion depth of the primary tumor, the time between colorectal and liver surgery, the carcinoembryonic antigen level, the metastasis diameter, the number of metastases and the extent of surgical resection. Conclusion: In patients who underwent surgical resection for liver metastasis of colorectal cancer, age older than sixty-five years, the presence of more than four lymph nodes in the colon resection material, bilobular liver metastasis, and a surgical margin closer than 2 mm were poor prognostic factors.Öğe Gallstone ileus as an unexpected complication of cholelithiasis: Diagnostic difficulties and treatment(2010) Yakan, Savaş; Engin, Ömer; Tekeli, Tahsin; Çalık, Bülent; Deneçli, Ali Galip; Çoker, Ahmet; Harman, MustafaAMAÇ Safra taşı ileusu safra taşı hastalığının nadir ve genelde yaşlılarda görülen bir komplikasyonudur. Çalışmamızın amacı safra taşı ileusu tanısı alan 12 hastayla ilgili deneyimimizi değerlendirmek ve güncel literatür eşliğinde tartışmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM Kliniğimizde Ocak 1998-2008 yılları arasında safra taşı ileusu nedeniyle ameliyat edilen 12 olgunun dosyaları retrospektif olarak incelendi. BULGULAR Hastaların 9?u (%75) kadın, 3?ü (%25) erkek olup ortalama yaş 63,6 idi (dağılım, 50-80). Semptomların başlamasından hastaneye başvurmaya kadar geçen süre ortalama 4,1 (dağılım, 1-15) gün bulundu. Preoperatif tanı sadece 5 (%41,6) olguda konuldu. Hastaların 9?una (%75) enterolitotomi, 1?ine (%8,3) enterolitotomi + ince bağırsak rezeksiyonu, 1?ine (%8,3) tek aşamalı cerrahi, 1?ine (%8,3) ise enterolitotomi + jejunal perforasyona primer dikiş ameliyatı uygulandı. Perioperatif mortalite 2 (%16.6) olguda görüldü. SONUÇ Görüntüleme tekniklerindeki ilerlemeye rağmen safra taşı ileusu halen tanısal bir problemdir ve ameliyat öncesi tanı genellikle gecikmektedir. Safra kesesi taşı öyküsü bulunan ve acil servise akut intestinal tıkanıklık bulgularıyla başvuran özellikle yaşlı ve kadın hastalarda safra taşı ileusu akılda tutulmalıdır.Öğe Isolated late recurrence of renal cell carcinoma in the inferior vena cava(2010) Kazımi, Mircelal; Uğuz, Alper; Yakan, Savaş; Nart, Deniz; Zeytunlu, Murat; Göker, Erdem; Çoker, AhmetBöbrek hücreli karsinom (BHK) prognozu kötü olan ürolojik malignitedir. Hastalığın prognozunu tümörün lokal yayılımı ve uzak metastazları belirlemektedir. %4-10 olguda renal ven aracılığıyla inferior vena cavaya (VCI) yayılım görülmektedir. Hastalığın tedavisinde radyoterapi ve kemoterapinin rolü sınırlı olduğundan tek tedavi şekli cerrahidir ve karaciğer metastazlı olgularda cerrahi tedaviden yarar görür. VCI trombüsü olan olgularda eğer nodal yada visseral metastaz yok ise sağ kalım avantajı elde etmek için cavatomi+trombektomi yapılması gerekmektedir. Trombüsün VCI’daki yerleşimine göre cerrahi teknik farklılık göstermektedir ve literatürde farklı teknikler sunulmaktadır. Çalışmamızda 3 yıl önce böbrek hücreli karsinom nedeniyle sağ nefrektomi uygulanan olguda pringle manevrasını (hepatik pedikül klempajı) kullanmaksızın karaciğer mobilizasyonu için piggy back tekniği kullanılarak cavatomi+trombüs eksizyonundan sonra cava’daki defekt PTFE prosthetik greft ile rekonstrükte edilen olgu sunulmuş ve literatür eşliğinde tartışılmıştır.Öğe Karaciğer transplantasyonu sonrası gelişen biliyer komplikasyonların tedavisinde minimal invaziv girişimsel yöntemlerin rolü(Ege Üniversitesi, 2010) Çoker, Ahmet; Memiş, AhmetAmaç: Bu çalısmanın amacı karaciger transplantasyonu sonrası gelisen bilier sistem komplikasyonlarının minimal invaziv girisimsel yöntemlerle tanı ve tedavisinin etkinligini ortaya koymaktır. Gereç ve Yöntem: Daha önce hastanemizde yapılmıs karaciger nakil hastalarından bilier sistem komplikasyonları nedeniyle yakınması olan hastalar 2 yıl boyunca prospektif olarak degerlendirildi. Bulgular: Tanı ve tedavisi endoskopiyle yapılamamıs/yetersiz yapılabilmis 50 hasta çalısmaya dahil edildi. 29 erkek, 21 bayan hasta 2-58 yas (ortalama, 21) aralıgındaydı. Toplam 31 hastaya bilier sistem obstrüksiyonu, 16 hastaya safra kaçagı, 3 hastaya obstrüksiyon zemininde safra tası tanısı kondu. Safra kaçagı hastalarına sadece bilier drenaj islemi yeterli oldu. Bilier obstrüksiyonlu 34 hastanın 24' ünde balon dilatasyonları, 2'sinde balon yetersiz oldugundan stent implantasyonu, ve 4'ünde perkütan-endoskopik kombine girisimi ile plastik stent implantasyonu teknik ve klinik basarıyla gerçeklestirildi. Kalan 4 hastada darlık ne perkütan ne de endoskopik olarak geçilemedigi için hastalar eksternal drenajla takip edildi. Sonuç: Endoskopik yöntemlerin basarısız ya da yetersiz oldugu karaciger transplantasyon sonrası gelismis bilier komplikasyonlarda perkütan girisimsel yöntemler etkili ve güvenli bir yaklasım biçimidir.;Transplantasyon, Karaciger, Komplikasyon, Girisimsel yöntemler.;Transplantation, Liver, Complications, Interventional procedures.Öğe The optimal treatment of hydatid cyst of the liver: Radical surgery with a significant reduced risk of recurrence(2008) Aydın, Ünal; Yazıcı, Pınar; Önen, Zafer; Özsoy, Mustafa; Zeytunlu, Murat; Kılıç, Murat; Çoker, AhmetAmaç: Halen ülkemizde endemik olan kist hidatik tedavisine yaklaşım medikal tedavi ya da perkütan drenajdan çeşitli cerrahi prosedürlere kadar geniş bir spektrumu içermektedir. Biz bu yazıda kist hidatik yaklaşımında radikal cerrahi ile diğer konservatif girişimleri etkinlik yönünden karşılaştırdık. Yöntem: Mart 1994- Mart 2007 yılları arasında cerrahi girişimi uygulanan karaciğer kist hidatik hastaları retrospektif olarak analiz edildi. Demografik veriler, tanı yöntemleri, cerrahi prosedür, morbidite, mortalite ve geç dönem nüks oranları değerlendirildi. Hastalar tedavi açısından iki grupta incelendi: Grup A -radikal cerrahi, Grup B - konservatif tedavi. Bulgular: Hastalardan %93,8'ine (242/258) karaciğer yerleşimli kist hidatik nedeniyle cerrahi tedavi uygulandı. Bu hastalardan 221'i (%91,3) çalışmaya uygun bulundu. Hastalardan 123 tanesi kadın, 98 tanesi erkek ve tüm hastaların yaş ortalaması 51 (18-82 yıl) idi. Olguların hastaneye en sık (%45.6) başvuru şikayeti karın ağrısı olarak izlendi. Tanı metotlarında abdominal ultrasonografi ve tomografi önceliği (%61.8) gözlenirken %12 hastada manyetik rezonans görüntüleme de kullanıldı. Tedavi etkinliğinin değerlendirildiği Grup A'da 92, grup B'de 129 olgu incelendi. Genel nüks oranı % 15,3 olmakla birlikte bu oran konservatif cerrahi uygulanan olgularda (n=31) %24 (p<0.05) ve radikal cerrahi olgularında ise %3,4 olarak bulundu. Morbidite oranı da radikal cerrahi grupta anlamlı düşük bulundu. Sonuç: Konservatif yöntemler basit olabilmekle birlikte %35 oranlarında postoperatif komplikasyon (safra fistülü, rezidüel kavite ve nüks, kavite süpürasyonu) gözlenmektedir. Diğer yandan, radikal metotlar ise bizim çalışmamızda da görüldüğü gibi mükemmel sonuçlarla-minimal nüks riski ile (%3,2)- uygulanabilir. Çalışmamızın sonuçları doğrultusunda radikal cerrahi yöntemler özellikle anlamlı düşük nüks riski ve minimal komplikasyonlarla diğer cerrahi yöntemlere üstündür ve bu olgularda radikal cerrahi yapılabiliyorsa öncelikli olmalıdır.Öğe Pankreatikopyelostominin pankreas ve böbrek fizyolojilerine etkisi(Ege Üniversitesi, 1992) Çoker, Ahmet; Menteş, Ali Ş.[Abstarct Not Available]Öğe Şiddetli pankreatit ve tedavi yaklaşımları: Mevcut sınıflamalar yeterli mi?(2011) Ünalp, Ömer Vedat; Erol, Varlık; Yeniay, Levent; Demir, Batuhan; Çoker, AhmetGiriş ve Amaç: Akut nekrotizan pankreatit, akut pankreatitin en şiddetli formudur ve pankreatitin seyri sırasında parenkim nekrozunun geliştiği pankreatit tipidir. Bu çalışmada akut nekrotizan pankreatit nedeniyle cerrahi ve konservatif tedavi uygulanan hastalar RANSON VE APACHE II skorlama sistemleri eşliğinde değerlendirilerek, morbidite ve mortaliteye etkili faktörler ve skorlama sistemlerinin tedavi yönetimindeki etkinliğini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde 2005-2010 yılları arasında akut nekrotizan pankreatit tanısıyla takip ve tedavi uygulanan 39 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların morbidite ve mortalite risk oranları RANSON ve APACHE II skorlama sistemleri ile belirlendi. Bulgular: Operasyon uygulanan 13 hastadan 4’üne eksplorasyon + nekrozektomi, 6 hastaya drenaj kateteri yerleştirilmesi, 1 hastaya nekrozektomi + sol hemikolektomi + hartmann prosedürü, 1 hastaya nekrozektomi + sağ hemikolektomi + lahey mikulicz prosedürü, 1 hastaya nekrozektomi + sağ hemikolektomi + parsiyel ince barsak rezeksiyonu + ucuca anastomoz operasyonları uygulandı. Opere olan hastalardan 10’u (%77) mortal seyrederken, toplam mortalite sayısı 17 (%44) olarak belirlendi. Yirmi iki (%56) hasta şifa ile taburcu edildi. Sonuç: Nekrotizan pankreatitli hastaların tedavi yönetiminde ve cerrahi kararının alınmasında, sadece bilgisayarlı tomografi ve skorlama sistemlerinden alınan değerlerle hareket etmektense hastaların klinik durumunu ve vital bulgularını ön planda tutmanın daha yararlı olacağı kanaatindeyiz.Öğe Solid pseudopapillary neoplasms of the pancreas:Case series with a review of the literature(2020) Ünalp, Ömer Vedat; Karaca, Avni Can; Akpınar, Göksever; Aydın, Ahmet; Oruç, Nevin; Uguz, Alper; Çoker, AhmetBackground/Aims: The solid pseudopapillary neoplasms are quite rare tumors of the pancreas, comprising roughly 1-2% of all pancreatic neoplasms. It has a low malignant potential and usually affects young females. Despite increasing number of articles in the last decade, there is still debate on the pathogenesis, malignant potential and optimal surgical strategy for the solid pseudopapillary neoplasms. Materials and Methods: Medical recordings of 326 patients who were operated due to pancreatic mass were retrospectively analyzed. Patient demographics, presenting symptoms, surgical and pathologic characteristics of the tumor, postsurgical course, long-term survival, and other relevant data were extracted from patients’ charts.Results: Majority of the patients were female in consistency with the classic data in the literature. All the patients underwent curative intent resections. Tumors were commonly localized in the tail of the pancreas making distal pancreatectomy the most commonly performed surgical procedure. Mean tumor diameter was 5.8 centimeters with tumor sizes ranging from 1 to 19 cm.Conclusion: The solid pseudopapillary neoplasms of the pancreas is a rare tumor with low malignant potential, which is more common in females of reproductive age, with abdominal pain being their most common presentation. The short-term outcomes in patients following surgical R0 resection are excellent. However, proximal placement of the tumor and female gender may have slightly worse prognosis. We hope that our findings from a series of patients represent a contribution to the existing literature on SPN, and authors declare their willingness to provide further details for future meta-analyses.Öğe Spontaneous cutaneous fistula of infected liver hydatid cyst(2009) Yakan, Savaş; Yıldırım, Mehmet; Çoker, Ahmet[Özet Yok]Öğe Superior mezenterik arter sendromunda cerrahi yaklaşım: Dört olgu sunumu(2007) Aydın, Ünal; Kazimi, Celal; Yazıcı, Pınar; Aydınlı, Bülent; Özütemiz, Ömer; Çoker, AhmetGiriş ve Amaç: Duodenumun 2. veya 3. kısmının süperior mezenterik arter basısı nedeniyle kronik aralıklı, ya da akut total ya da parsiyel obstrüksiyonu sonucu olarak ortaya çıkan iyi tanımlanmış bir klinik tablo olmasına rağmen sık karşılaşılmayan bir durumdur. Bu arteriomezenterik kompresyonun tedavisinde medikal ve cerrahi tedavi modaliteleri yer almaktadır. Biz bu çalışmamızda süperior mezenterik arter sendromlu hastaların cerrahi tedavi yaklaşımlarını ve sonuçlarımızı değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2000 ve Ocak 2006 yılları arasında kliniğimizde süperior mezenterik arter tanılı hastalar retrospektif olarak tarandı. Bulgular: Süperior mezenterik arter sendromlu dört hastanın tümünde karın ağrısı, bulantı, yemeklerden sonra kusma, kilo kaybı şikayetleri mevcuttu. Tanıda özefagus pasaj grafisi, endoskopi, bilgisayarlı tomografi kullanı ldı. Tüm hastalar cerrahi tedavi öncesi medikal tedavi almıştı. Cerrahi tedavi olarak 3 hastaya duodenojejunostomi ve bir hastaya gastroenterostomi uygulandı. Postoperatif dönemde sorun gözlenmeyen hastalar ortalama postoperatif 6. gün taburcu edildi. Tartışma: Süperior mezenterik arter sendromu olgularında esas problem aortomezenterik çıkış açısındaki daralma olması nedeniyle tek başı- na konservatif tedavi genellikle yetersiz kalmaktadır. Tanı koyabilme bu tür hastalarda önemlidir ve karın ağrısı olgularında mutlaka düşünülmelidir. Bu olgularda duodenojejunostomi yüksek başarı oranına sahip cerrahi tedavi şeklini oluşturmaktadır.