Ege Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi
DSpace@Ege, Ege Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.

Güncel Gönderiler
Piyasadan temin edilen Hyssopi herba droğu üzerinde kalite kontrol ve biyolojik aktivite çalışmaları
(Ege Üniversitesi, 2024) Kaya, Gülen İrem; Zeybek, Gülhan
Ülkemizde "zulfa otu, zufa otu, çördük ve cürdük otu" adları ile bilinmekte olan Hyssopus officinalis L. bir çok tıbbi ve aromatik bitkiye ev sahipliği yapan Lamiaceae familyasında yer alır. Gümüşhane (Köse), Erzurum, Konya, Ermenek bölgelerinde yayılış göstermektedir. Drog olarak taze veya kurutulmuş toprak üstü kısmı kullanılmaktadır. Drog yemek, kozmetik, ilaç sektörü ve veteriner hekimlikte kullanılmaktadır. Çalışma kapsamında iki farklı örnek ile karşılaştırmalı olarak çalışılmıştır. Türk ve Avrupa Farmakopesi, EMA, ESCOP, WHO ve FFD gibi çeşitli kaynaklar incelendiğinde, bitki ile ilgili bir monografa rastlanmamıştır. Tez çalışmamızda drog üzerinde Avrupa Farmakopesi ve Türk Farmakopesi'nde yer alan kalite kontrol testleri yapılmıştır. Bu çalışma ileride bu bitki ile ilgili hazırlanacak bir monograf için kaynak olabilecektir. Bu tez çalışması kapsamında daha önce yapılan literatür araştırmaları ve droğun geleneksel kullanımı göz önüne alınarak drog üzerinde çeşitli miktar tayini çalışmaları, biyolojik aktivite testleri ve uçucu yağ analizi yapılmıştır. Herba Hyssopi metanol ekstresi ile hazırlanan G1 ve G2 kodlu örneklerin, ekstre verimleri hesaplanmış olup Folin-Ciocalteu yöntemi ile total fenolik bileşik miktarı mg GAE /g ekstre , Aliminyum klorür yöntemi ile total flavonoit miktarı mg kersetin/g ekstre olarak ve HPLC-DAD yöntemi ile apigenin ve rutin miktarı µg/g ekstre bulunmuştur. Biyolojik aktivite çalışmaları olarak, Ellman yöntemi ile antikolinesteraz (asetilkolinesteraz ve bütirilkolinesteraz inhibitör) aktivite ve hücre kültür yöntemi ile antioksidan aktivite çalışmaları yapılmıştır. Makroskobik inceleme sonucunda aromatik kokusu daha belirgin olan G1 droğunun uçucu yağı elde edilmiş olup, uçucu yağ verimi hesaplanmış ve GC-MS yöntemiyle bileşenleri analiz edilmiştir. Major bileşenleri belirlenen uçucu yağının ISO 9841-2013 standartlarına uygun olduğu görülmüştür.
Yangın görmüş betona gömülü çelik kompozit elemanların bileşik eğilme etkisi altında performansının deneysel ve nümerik olarak değerlendirilmesi
(Ege Üniversitesi, 2024) Ercan, Emre; Arısoy, Bengi; Nuhoğlu, Ayhan; Hızal, Çağlayan; Pekedis, Mahmut; Avcı, Muhammed Serdar
Bu çalışmada, yangın görmüş betona gömülü çelik kompozit kolonların performans analizi deneysel verilerle desteklenerek gerçekleştirilmiştir. Deneysel çalışma, laboratuvar ortamında konut yangını şartlarını temsil eden ortalama 550°C sıcaklıkta uygulanmıştır. Bu koşullarda elemanlar ısıtılmış ve sonrasında bileşik eğilme etkisinde yüklenerek dayanım değerlendirmesi yapılmıştır. Deneysel veriler, ABAQUS programında modelleme için temel oluşturmuştur. Çalışmanın amacı, farklı dayanımlara sahip iki beton türü olan 25 MPa ve 40 MPa için yangın görmüş betona gömülü çelik kompozit kolonların davranışını incelemektir. Eleman kesit tasarımı için araştırmacıların daha önceki projelerinde kullandıkları 20cmx20cm boyutlarındaki beton kesiti ve IPE100 çelik profil tercih edilmiştir. Bu doğrultuda biri kontrol elemanı olmak üzere, her bir beton dayanımı için dört deney elemanı ve toplamda sekiz numune oluşturulmuştur. Elemanlar, eksenel basınç ve eğilme yükü kombinasyonuna maruz bırakılmıştır, böylece elemanların hem kolon hem de kiriş olarak kullanılma durumundaki performansları değerlendirilmiştir. Yangın görmüş betonun mekanik özelliklerindeki değişiklikler, kompozit kolonların taşıma kapasitesi üzerindeki etkileri açısından incelenmiştir. Çalışma sonuçları, yangın görmüş betona gömülü çelik kompozit kolonların yük taşıma kapasitelerinde azalma olduğunu göstermiştir. Bu azalmanın derecesi, farklı dayanım değerlerine sahip beton türleri için ayrı ayrı belirlenmiştir ve değerlendirilmiştir.
Ege Denizi’nde çalışan bir Gırgır teknesinin av kayıtlarının analizi
(Ege Üniversitesi, 2024) Ceyhan, Tevfik; Tosunoğlu, Zafer; Ulaş, Ali; Balkı, Cemre
Deniz canlıları üzerinde çok sayıda biyotik ve abiyotik faktörlerin etkileri vardır. Balıkçılık, bu etki eden faktörlerden bir tanesi olduğu gibi sonuçlarından etkilenen taraftır. Dış faktörlerden etkilenerek sayıları azalan popülasyonlar balıkçının av miktarına yansır. Av miktarına etki eden faktörleri tespit etmek, ekonomik olarak balıkçılığın sürdürülebilirliğini ve ekolojik olarak iyileşmeyi sağlayarak, gelecek nesillere türlerin devamlılığını sağlar. Bu çalışma, zamansal (yıl, ay, mevsim) ve çevresel değişkenlerin (SST, SSS, SSC) av miktarlarına etkilerini tespit etmeyi amaçlamıştır. İzmir Körfezi’ndeki bir gırgır teknesinden günlük av verileri toplanmıştır. Toplanan bu veriler ile günlük CPUE miktarları hesaplanmıştır. CPUE ve değişkenler arasındaki ilişkiler, regresyon analiz yöntemi olan GLM tekniği ile ortaya konmuştur. Sonuçlara göre yılların CPUE miktarı üzerinde oldukça anlamlı bir etkisinin olduğu ve aralarında negatif korelasyon olduğu görülmüştür. SSC miktarının da CPUE üzerinde anlamlı bir etkisi vardır ve aralarında negatif bir korelasyon gözlemlenmiştir. Ayın dolunay fazında CPUE miktarında istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş vardır. Azalan ay ışığı yoğunluğu ile CPUE miktarının arttığı tespit edilmiştir. Ayrıca dönem yasaklarının sonunda CPUE miktarında artış görülmüş ve yasaklar başlayana kadar, bu miktarın azaldığı tespit edilmiştir. İstatistiksel olarak anlamlı bulunmayan faktörlerin, zaman serisi arttırılırsa ve birden fazla gırgır teknesi ile çalışılırsa anlamlı olabilecekleri düşünülmektedir. Buna Gırgır balıkçılığı, İzmir körfezi, Çevresel değişkenler rağmen yıllara göre CPUE miktarındaki düşüş çok barizdir ve acil önlem alınmalıdır.
Mangan nörotoksisitesinde mitokondriyal disfonksiyonun ve otofajinin rolünün araştırılması
(Ege Üniversitesi, 2024) Taşkıran, Dilek; Dalkopan, Utku
Mangan (Mn), normal hücresel fonksiyonun korunmasında önemli bir eser elementtir. Mangana kronik çevresel ve mesleki maruziyet "manganizm" olarak adlandırılan ilerleyici bir nörolojik bozuklukla sonuçlanır. Parkinson hastalığına çok benzeyen bu sendromda risk faktörlerinin karakterizasyonu ve patogenezin anlaşılması için son yıllarda yapılan araştırmalara rağmen Mn kaynaklı nörodejeneratif hasarın mekanizması belirsizliğini korumaktadır. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar, sıçanda Mn birikiminin ana bölgesinin substantia nigra pars compacta olduğunu ve bu bölgedeki dopaminerjik nöronların Mn toksisitesine karşı savunmasız kaldığını göstermiştir. Altta yatan mekanizmalar tam olarak anlaşılmamış olsa da Mn nörotoksisitesinde, mitokondriyal disfonksiyon ve oksidatif stresin temel hücresel olaylar olduğu öne sürülmektedir. Çalışmamızın amacı önemli bir halk sağlığı olarak karşımıza çıkan Mn nörotoksisitesinin gelişiminde rol oynayan hücresel mekanizmaları aydınlatmaktır. Bu amaçla insan nöroblastoma hücreleri olan SH-SY5Y hücrelerinde Mn toksisitesi geliştirildi ve bu hücrelerde sağkalım, apoptotik hücre ölümü, mitokondriyal disfonksiyon ve otofajik süreçler araştırıldı. Çalışmamızın sonuçları MnCl2 uygulamasının SH-SY5Y hücrelerinde doza ve süreye bağlı olarak giderek artan toksik etki gösterdiğini ortaya koydu. Mn toksisitesinin altında yatan mekanizmaları aydınlatmak üzere yapılan deneylerde MnCl2 uygulamasının reaktif oksijen türlerinin (ROT) oluşumunda artışa, mitokondri canlılığında azalmaya ve kaspaz-3 aktivitesinde doza ve süreye bağlı olarak artışa neden olduğunu gösterdi. Mn maruziyetinin otofajik aktiviteye etkisi incelendiğinde 4 saatlik MnCl2 uygulamasının otofajik süreçlere etkisinin olmadığı, sürenin 24 saate uzaması halinde otofajik aktiviteyi belirgin şekilde uyardığı gözlendi. Sonuç olarak çalışmamızın bulguları, mangan maruziyetinin nöronal hücrelerde doz ve süreye bağlı olarak oksidatif stresin, apoptozun ve otofajinin uyarılması, mitokondriyal canlılığın bozulması gibi birçok mekanizma üzerinden hücre ölümüne neden olduğunu ortaya koymuştur.
Apocynin’in sıçanlarda oluşturulan intestinal iskemi reperfüzyon hasarını önlemedeki rolü
(Ege Üniversitesi, 2024) Ersin, Muhtar Sinan; Olukman, Murat; Uyanıkgil, Yiğit; Öztan, Mustafa Onur; Alisoy, Turan; Akbaş, Melis; Şirin, Cansın; Soylu, F. Emrah
Amaç: Karaciğer, pankreas, sinir sistemi, kalp, akciğer, böbrek, over, testis gibi organları iskemi ve reperfüzyon hasarına karşın koruduğu bilinen aposinin deneysel intestinal iskemi modelinde reperfüzyon hasarını önlemesine olan rolünü araştırmak. Gereç ve yöntem: Bu çalışmada kullanılan 32 adet Wistar Albino sıçan Ege Üniversitesi Laboratuvar Hayvanları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde üretildi. Hayvanlarla çalışabilmek için gerekli olan etik kurul izin formu Ege Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulu’ndan alındı. Çalışmamızın istatistiki olarak anlamlı olabilmesi açısından gruplar n:8 olarak gruplandırıldı. Sham grubundaki sıçanlar laparotomiyi takiben 60 dk gözlem sonrası sakrifiye edildi. IR grubuna 60 dakikalık iskemi ve takiben 60 dakikalık reperfüzyon uygulandı. AP grubuna laparotomiyi takiben aposinin verildi ve sonra 60 dakika gözlem sonrası sakrifiye edildi. AP+IR grubuna 60 dakika iskemi oluşturulduktan sonra aposinin verildi ve 60 dakika reperfüzyon sonrası sakrifiye edildi. AP ve AP+IR gruplarına aposinin 30 mg/kg oral olarak uygulandı. Tüm gruplarda intrakardiyak 5 ml kan ve tüm ince bağırsak ansları alınarak; biyokimyasal, moleküler ve histokimyasal incelemeler için uygun koşullarda saklanıldı. Bulgular: Histopatolojik olarak aposinin verilmesi sonrası İ-R+APO grubunda İ-R gruna göre anlamlı değişiklikler(p<0,05) görüldü. Ancak biyokimyasal olarak aposinin verilmesi sonrası bakılan parametrelerde anlamlı fark bulunamadı(p>0,05). Sonuç+öneri: Aposinin kullanılması intestinal İ-R hasarını histopatolojik olarak azaltmakta idi. Ancak biyokimyasal etkinliğini çalışmamızda bulamadık. Bu da aposinin’in ince bağırsaklarda etkinliğini kanıtlamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğunu göstermekte idi.