Yazar "Terzioğlu, Ender" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adenosinin kardiak etkileri ve lokal anestetiklerle etkileşimi(Ege Üniversitesi, 1991) Terzioğlu, EnderÖZET Bu çalışmada endojen bir purine nuclioside olan adenosinin bradikardik kalp etkisi, EKG değişiklikleri ve bunun aminofilin ile antogonize edilmesi ile lokal bir a- nestetik olan kokainin EKG etkileri ve kalp hızına olan bradikardik etkisinin vaaokonstriksiyona sekonder adenosin salınımı artırması sonucu olduğunu göstermeyi amaçladık. Bu arada normal Guinea domuzu EKG bulguları ve literatür karşılaştırması gözden geçirildi. Çalışmaya 300-500 gm ağırlığında 25 adet Guinea do muzu alındı. Bunlardan 10 tanesinde önce normal EKG daha sonra ise Adenosine etkileri araştırıldı. Adenosine verilen hayvanlarda 100 ve 200 ug/kg dozları takiben EKG değişikliği olmaksızın istatistiki anlamlı bradikardi ( p<0.05 ) oluştu. Bu bradikardi aminofilin ile istatistiki gene anlamlı olarak ( p<[0.05 ) bloke edil di... Normal Guinea domuzu EKG bulguları literatür ile uyumlu bulunup görülen farklılıklar hayvanların sedatize e - dilmesi ve hareket etmelerinin önlenmesine bağlandı. Kokain 6 mg/kg dozu ile kan basıncında 30 saniyede anlamlı yükselme ve kalp hızında anlamlı bir düşme gösterildi ( p<[0.05 ). Aynı gözlem 4 mg/kg ilede elde edildi ve35 Atropin yapıldığında bradikardi ortadan kaldırılamadı ( p>0.05 ). Kokain gene Aminofilin almış hayvanlara verildiğinde herhangi bir bradikardik etkide bulunmadı (p\ 0.05). Bütün kokain dozlarında EKG 'de ST yükselmesi 5 ve 10. saniyelerde oluştu ve bu durum şiddetli vazokonstriksiyona bağlandı. Sonuç olarak Guinea domuzlarının EKG bulgularının insana çok yakın olduğu, literatür ile benzer sonuçlar alındığı, Adenosinin kalp üzerine bradikardik etkisi olup bunun aminofilin ile antogonize edilebildiği, kokainin bradikardik kalp etkisi olup bunun da adenosine sekresyonunu arttırmasına sekonder olup aminofilin ile bloke edilebileceği düşünüldüÖğe Dermatomiyozit olgusunda tedaviyle kaybolan akciğer lezyonları(1995) Kokuludağ, Ali; Terzioğlu, Ender; Sayıner, Abdullah; Sin, Aytül; Sebik, Filiz; Kabakçı, TomrisAteş ve yangın kas güçsüzlüğü olan bir hasta dermatomiyozit tanısı kondu. Kortikosteroid, metotreksat ve intravenöz immunoglobulin tedavisi sırasında akciğer grafisinde multipl pul¬moner nodüler infiltrasyonlar saptandı. Bu infiltrasyonlar aynı tedavi ile kayboldu. Diğer sebe¬pler dışlandıktan sonra infiltrasyonların dermatomiyozite bağlı olduğu düşünüldü. Olgu, no¬düler infiltrasyonların dermatomiyozitte nadir görülmesi ve kortizon, metotreksan ve intravenöz immunoglobin tedavisinde iyi cevap vermesi nedeniyle bildirilmiştir.Öğe Semi-allogenik hücrelerin portal ven yoluyla verilmesini takiben serum sitokinlerinin hepatik ve portal ven kanlarında değişen zamanlarda tayini(Ege Üniversitesi, 1996) Terzioğlu, Ender; Kabakçı, Tomris28 ÖZET: Erişkin (>350gm) anestezi almış sıçanların karaciğeri, hepatik arterlerinin klempe edilmesinden sonra, hepatik ve portal venlerin kanüle edilmesi ile invitro olarak perfuse edildi. 400ul heparinize kan hepatik ve portal damarlardan 0, 6, 12, 18, 24, 30 ve 36. saatlerde almdı ve serum ile periferal kan lenfositleri ficoll/hypaque kullanılarak isole edildi. Serum lenfosit-endotel ilişkisinde rolü olduğu bilinen sitokinlerin ölçümleri yapıldı (INF-y, TNF-a, TGF-p, IL-6, IL-1). Bazı grup deneylerde ise sıçanlara 150x1 06 steril semiallogenik dalak hücreleri (LBNFİ) çalışmanın başlamasından hemen sonra O.saatte veya 12 saat sonra portal ven yoluyla verildi. Daha önce yapılan çalışmalarda, portal ven yoluyla hücre verilmeyen hayvanlarda istirahat halinde portal ve hepatik venler arasında sitokin profilleri açısından fark olduğu tespit edilmiştir. Kontrol hayvanlarında cerrahi müdaheleden 12 saat sonraki dönemde portal ve hepatik ven arasındaki sitokin profilleri arasında cerrahi travmanın etkilerinden kaynaklanan hafif oynamalar gözlenmiş ancak daha sonraki dönemde aradaki fark sabit olarak devam etmiştir. Bununla beraber LBNFİ hücreleri verilen sıçanlarda özellikle Fİ hücre infüzyonundan sonraki dönemde kontrol hayvanlarına göre sitokin profillerinde belirgin farklılık saptanmıştır. Bu hayvanlarda allogenik hücrelerin portal ven yoluyla injeksiyonunu takiben özellikle hepatik ven den alman serumun tümör hücre grupları kullanılarak yapılan sitokin ölçümlerinde TGF-fTda artma olduğu gösterilmiştir. Ayrıca,hücre enjeksiyonu sonrası 12-18 saatlerden itibaren özellikle hepatik ven serum örneklerinde IL-6' nın kontrol grubuna göre belirgin olarak arttığı görülmüştür. Bunun yanısıra TNF-a ve IL-1 düzeylerinde de kontrol %0.9 NaCl alan hayvanlara göre belirgin29 olarak 12 saatten sonra başlayan hem hepatik ve hem de portal serumlarda artma saptanmış ancak portal ve hepatik sistemler arasında bir farklılık tespit edilememiştir. INF-y, kontrol ve LBNFİ enjeksiyonu alan hayvanlar arasında pek farklı bulunmamıştır. Sonuç olarak özellikle allogenik hücre transfüzyonu yapılan hayvanlarda IL-1, IL-6, TNF-a seviyelerinde artma gözlenmiştir. Ayrıca bu hayvanlarda, TGF-fi serum seviyelerinde özellikle hepatik sistemde daha fazla artma tespit edilmiştir. Bu hayvanlardan elde edilen hücrelerin RT-PCR uygulamasında IL-2 hiçbir örnekde saptanmazken; özellikle LBNFİ hücre enjeksiyonu alan hayvanların hücrelerinin testinde hem portal ve hem hepatik vende 1L-4, TGF-fTnın ve 36.saatde portal ve hepatik vende IL-6'nın mRNAlan tespit edilmiştir. Netice olarak portal venöz immünizasyonun graft ömrünü uzattığı, bu etkisini sitokin profillerini etkileyerek yaptığı ve bunun da Thl/Th2 hücre dönüşümünü regüle etmek sureti ile karaciğer tarafından organize edildiği düşünülmüştürÖğe Sistemik Lupus Eritematozus'da periferik kan mononükleer hücrelerinin PPD stimülasyonuna verdikleri CD80 ve CD86 kostimülatuvar yanıtları(Ege Üniversitesi, 2002) Terzioğlu, Ender; Gümüşdiş, GürbüzÖZET Sistemik Lupus Eritematozus (SLE), görülme sıklığı 100000'de 10-50 civarında olan ve en sık görüldüğü yaşlar 15-35 yaşlar arasında olan etiolojisinde çevresel, hormonal ve genetik faktörler olan bir hastalıktır. SLE'da, Th2 tip immün yanıtın ön planda olduğu düşünülmektedir ve Th1 yanıtında azalma olduğuna dair çalışmalar vardır. Th1 yanıtın oluşumundaki faktörlerden biri Antijen Sunan Hücre yüzeyinde yer alan CD80 molekülünün sunumunun bozuk olup olmadığı anlamak için bu çalışma planlanmıştır. SLE hastaların kanlarında ve elde edilen hücrelerin kültür ortamında, PPD uyarısına verdikleri CD80 ve CD86 ekspresyon yanıtlarının ölçülmesi planlanmış ve sağlıklı kontrollerle karşılaştırılmıştır. SLE hastaları ve kontrol grubu; lenfositlerin CD30 ekspresyonu, bellek belirteçleri olan CD45Ro (Bellek hücresi) ve CD45 Ra (naive hücre) ekspresyonu ve CD3 - CD 80 + (B hücresi olarak kabul edilmiş) hücreler açısından da karşılaştırılmıştır. Toplam SLE'lu 26 hasta (1 erkek 25 kadın) alınmış hastaların yaş ortalaması 38,4± 1 0,0yıl, hastalık yaşı ise 11,2 ± 5,3 yıl olarak saptanmıştır Hastaların klinik aktiviteleri SLE-DAI skoruna göre değerlendirilmiş ve hastalar kan verdikleri dönemde 1 tanesi hariç inaktif olarak kabul edilmişlerdir. CD3 + T hücreleri, SLE ile kontrol grubu karşılaştırıldığında anlamlı bir fark saptanmıştır (p <0.04) Monositlerin (CD14+) CD80 ekspresyonu, SLE ve kontrol grubu ile karşılaştırıldığında; SLE grubunda CD80 ekspresyonunun daha düşük olduğu ve istatiksel olarak anlamlı olduğu görülmüştür (p<0.001). Monositlerin (CD14+) CD86 ekspresyon etme oranları kontrollerle karşılaştırıldığında, SLE hastalarında CD86 ekspresyonunun istatiksel olarak anlamlı düşük 31olduğu saptanmıştır (p<0.001). SLE'lu hastalarla kontrol grubu karşılaştırıldığında CD3+ T lenfositlerin SLE grubunda daha az sayıda olduğu ve sonucun istatiksel anlamlı olduğu saptanmıştır. CD45Ra SLE'lu hastalarda kontrole göre daha düşük saptanmıştır. Monositlerin, PPD stimülasyonuna yanıtında, SLE'lu hastalarda CD80 ekspresyonu kontrole göre oldukça anlamlı düşük bulunmuştur. (p<0.000) Monositlerin CD80 ve CD86 ekspresyonlarına bakıldığında istirahat halinde SLE hastalarının kontrol grubuna göre periferal kanda daha az sayıda CD80 ve 86 exprese ettiği görülmektedir. Bu farklılık, istatiksel olarak da anlamlı olarak bulunmuştur. Monositler PPD ile uyarıldıklarında kontrol sağlıklı kişiler oldukça yüksek yüzdelerde CD80 eksprese etmişler, SLE hastalarının CD80 ekspresyonu oldukça düşük kalmış ve aralarındaki fark istatiksel olarak oldukça anlamlı saptanmıştır. Periferal kan monositlerin CD86 ekspresyonlarına baktığımızda, kontrol grubuna göre SLE'lu hastalarda CD86 ekspresyonu düşükken, PPD uyarısı sonrasında aradaki farkın kaybolduğu ve uyarı ile CD86 ekspresyonunun SLE'lu hastaların monositlerinde arttığı görülmüştür. Bu çalışma, CD80 yolundaki problemi PPD uyarısı ile gösteren ilk çalışmadır. SLE'li hastalarda CD80 yolunda saptanan muhtemel fonksiyonel bozukluğunun sebeplerinin daha geniş, klinik olarak aktif hasta grupları ve reseptör polimorfizmini gösteren moleküler çalışmalar ile daha iyi aydınlatılacağı düşünülmektedir. 32