Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Sertöz, Özen Önen" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Impact of Direct Acting Antiviral Agents on Psychiatric and Sexual Health of Patients with Hepatitis C Virus
    (2019) Tunçel, Özlem Kuman; Akyol, Deniz; Pullukçu, Hüsnü; Yamazhan, Tansu; Taşbakan, Meltem Işıkgöz; Sertöz, Özen Önen
    Objectives: Data about the psychosocial side effects of directacting antiviral agents (DAA) used for the treatment of hepatitis C virus (HCV) infection is scarce. in this study, it is aimed to assess the psychiatric and sexual effects of ledipasvir/sofosbuvir (L/S) combination and paritaprevir-ritonavir-ombitasvir-dasabuvir (PROD) combination in patients with HCV infection. Materials and Methods: the sample of this retrospective study consisted of patients who were diagnosed with HCV infection and received PROD or L/S treatment. the patients were assessed by the Hospital Anxiety and Depression (HAD) scale and Arizona Sexual Experiences (ASEX) scale at baseline and first-, third- and sixth-month visits. Besides these, demographic data and data about the liver disease were collected. Results: During the studied period, 42 patients were started DAA treatment. the average age of the sample was 56.64±12.04 years. Thirty-five (83.3%) patients achieved sustained viral response. Data of the patients who filled HAD or ASEX at baseline and at least in one of the following visits within six months were used. Anxiety, depression and sexual measures did not differ between baseline and following assessments. Conclusion: L/S and PROD do not seem to have a significant effect on anxiety and depression levels and sexual experiences of the patients while they made an improvement in viral load.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Meme kanserinde ameliyat tipinin, beden algısı, cinsel işlevler, benlik saygısı ve eş uyumuna etkileri: Kontrollü bir çalışma
    (Ege Üniversitesi, 2002) Sertöz, Özen Önen; Mete, Hayriye Elbi
    xn> ÖZET Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser olmasının yanı sıra, dişiliği ve cinselliği sembolize eden organa karşı tehdit oluşturmasından dolayı bugüne kadar kanserler arasında ruhsal ve psikososyal yönleri açısından en çok araştırılmış olan kanser türüdür (27). Önemli sayıda kadın meme ameliyatlarının sonuçlan ile uzun yıllar yaşamaktadır. Bu nedenle sağlık hizmeti veren profesyonellerin bu grubu önemsemesi, hastalık sonrası yaşam, kanser tanısının ve tedavisinin hastanın yaşamı üzerine olan etkisi konusunda hassas olmaları gerekmektedir. Meme kanserinde uygulanan cerrahi yöntemlerin beden algısı, benlik saygısı, cinsel işlevler üzerindeki etkilerini araştıran çalışmalar incelendiğinde, meme kaybına ya da deformasyonuna neden olan ameliyatların özellikle beden algısı, cinsel işlev ve benlik saygısı üzerine olumsuz etkilerinin olduğu söylenebilir. Son dönemde yapılan çalışmalarda, yaşam kalitesi ve psikososyal morbiditeyi ameliyat tipi kadar, yaşamı tehdit eden bir hastalık olan meme kanseri tanısı almış olmanın da etkilediği vurgulanmaktadır. Kimi çalışmalarda ameliyat tipinin beden algısı ve cinsel işlevlere etkisinin olduğu belirtilirken, kiminde ameliyat tipinin etkisinin olmadığı, premorbid kişilik özelliklerinin de ameliyat tipini seçmede önemli olduğu belirtilmektedir. Çalışmaların çoğu Amerika ve Avrupa ülkelerinde yapıldığından dolayı, çalışmamızın farklı bir kültürdeki sonuçlan yansıtacağından, bu konudaki yaklaşımlara farklı bir boyut getirebileceğini düşünmekteyiz. Bu çalışma ile hayatta kalma oranlan %80'leri bulan bu geniş hasta grubunda, geç dönemde ortaya çıkacak beden algısı ve cinsel işlevler ile ilgili sorunlan daha aza indirmek amacıyla, akut dönemde tedaviyi seçerken bu sorunların da göz önünde bulundurulması gerektiğine dikkat çekmeyi istiyoruz. Bu nedenle çalışmamızda meme kanseri tanılı hastalarda ameliyat tipinin beden algısı, benlik saygısı, cinsel doyum ve eş uyumuna etkileri ile meme kanseri tanılı hastalarda cinsel işlev bozukluklarından en sık hangisinin gözlendiğini belirlemeyi amaçladık. Yöntem Bu çalışmaya total mastektomi uygulanmış 50 hasta, meme rekonstrüksiyonu uygulanmış 25 hasta ve hasta grupları ile yaşça eşleştirilmiş 50 sağlıklı gönüllü dahil edilmiştir. Total mastektomi uygulanmış hasta grubu, EÜTF Genel Cerrahi AD Meme Polikliniğine kontrole gelen meme kanseri tanılı, başka ciddi tıbbi ve ruhsal hastalığı olmayan, kanser evresi O-I-II olup menapoza girmemiş, cinsel partneri olan, en az ilkokul mezunu ve hastalık tanısı üzerinden en az bir en fazla beş yıl geçmiş olan hastalardan oluşturulmuştur. Meme rekonstrüksiyonu uygulanmış hasta grubu EÜTF Plastik Cerrahi AD ve DEÜTF Plastik Cerrahi AD 'da meme rekonstrüksiyonu uygulanmış hastalar ile Meme 62Demeği ve özel hekim aracılığıyla ulaştığımız meme rekonstrüksiyonu uygulanmış hastalardan oluşturulmuştur. Bu hastalardan ciddi tıbbi ve ruhsal hastalığı olmayan kanser evresi O-I-II olan, menapoza girmemiş, cinsel partneri olan, en az ilkokul mezunu ve hastalık tanısı üzerinden en az bir en fazla beş yıl geçmiş olanlar çalışmaya dahil edilmiştir. Sağlıklı kontrol grubu, hasta gruba yaş açısından eşleştirilmiş, ciddi tıbbi ve ruhsal hastalığı olmayan, cinsel bir partneri olan ve en az ilkokul mezunu olan kişilerden oluşturulmuştur. Çalışmaya dahil edilen tüm kişilere SCID-I ayaktan hasta formu uygulanmış, aktif psikopatolojisi olmayan hastalara çalışmada kullanılan ölçekler, sosyodemografik bilgi formu ve gönüllü onay belgesi verilerek doldurmaları istenmiştir. Doldurulan formlar aynı gün geri toplanmıştır. Örneklem grubunun sosyodemografik özellikleri tanımlayıcı analizler kullanılarak araştırılmıştır. Normal dağılım gösteren sayısal değerlerin ortalamaları tek yönlü varyans analizi kullanılarak karşılaştırılmıştır. Normal dağılım göstermeyen sayısal değerlerin ortalamaları parametrik olmayan testlerden Mann Whitney-U ve Kruskal Wallis testi kullanılarak karşılaştırılmıştır. Çalışmada kullanılan dört ölçeğin birbirleriyle korelasyonuna ölçekler arası korelasyon analizi ile bakılmıştır. Kategorik değişkenler Ki kare testi kullanılarak karşılaştırılmıştır. İstatistiksel analiz SPSS 10.0 paket programı kullanılarak yapılmıştır. P<.05 değeri istatistiksel anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular Toplam 125 olgunun verileri değerlendirilmiştir. Bunlardan 50'si meme kanseri tanısı alan ve total mastektomi uygulanan hastalar, 25 'i meme kanseri tanısı almış meme rekonstrüksiyonu uygulanmış hastalar ve 50'si hasta gruplan ile yaşça eşleştirilmiş sağlıklı kontrol grubudur. Her üç grubun yaş ortalaması birbirine benzer bulunmuştur (total mastektomi 40.58 ± 3.94, meme rekonstrüksiyonu 41.68 ± 3.24, sağlıklı kontrol 40.10 ± 4.45). Örneklem grubunun yaş için medyan değeri 41 yaştır. Her grup kendi içinde 41 yaşında ve daha altında ile 41 yaşın üzerinde olan hastalar şeklinde iki gruba ayrıldığında üç örneklem grubu arasında bu açıdan farklılık saptanmamıştır (Bkz. Tablo 2). Total mastektomi uygulanmış hastaların eğitim düzeyi, meme rekonstrüksiyonu uygulanmış hastalardan ve sağlıklı kontrollerden belirgin olarak daha düşük bulunmuştur (Bkz. Tablo3,4,5). Total mastektomi uygulanmış hastaların gelir düzeyi, meme rekonstrüksiyonu uygulanmış hasta grubu ve sağlıklı kontrol grubundan istatistiksel açıdan anlamlı derecede düşük bulunmuştur (Bkz. Tablo 6). Hasta gruplan tamoksifen tedavisi alma ve tamoksifen tedavisi süresi açısından karşılaştırıldıklarında aralarındaki fark istatistiksel açıdan anlamsız bulunmuştur. Hasta 63grupları kemoterapi ve radyoterapi tedavisi alma açısından karşılaştırıldıklarında aralarındaki fark anlamsız bulunmuştur. Her iki hasta grubu hastalıkları hakkında doktorları tarafından bilgilendirme alıp almama ve hastalıklarının tedavisi konusunda doktorlarının tedavi kararına katılıp katılmama açısından karşılaşıldıklarında aralarında anlamlı farklılık çıkmamıştır.Her iki hasta grubu yapılan ameliyattan memnuniyetleri açısından karşılaştırıldıklarında aralarında anlamlı farklılık bulunmamıştır. Her iki hasta grubunda kanser tedavisinde kullanılan ilaç tedavilerinin cinsel yan etkileri konusunda bilgilendirilip bilgilendirilmedikleri karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel anlamlı farklılık saptanmamıştır. Hastaların tamamına yakım bu konuda bilgilendirilme almadıklarını belirtmişlerdir. Çalışmaya dahil edilen tüm kişiler 'şu anda benzer durumla karşı karşıya kalsanız hangi ameliyatı tercih ederdiniz?' sorusuna verilen yanıt açısından karşılaştırıldıklarında örneklem gruplan arasında istatistiksel anlamlı farklılık çıkmıştır. Sağlıklı kontrol grubu ve meme rekonstrüksiyonu uygulanmış hastaların büyük çoğunluğu tekrar meme rekonstrüksiyonunu seçeceklerini belirtirken (sırasıyla %92, %100), total mastektomi uygulanan hastaların yansı meme rekonstrüksiyonunu tercih edeceklerini belirtmiştir (%54). Total mastektomi uygulanmış hasta grubunda yaş küçüldükçe meme rekonstrüksiyonu tercihi artmıştır. Örneklemimizi oluşturan üç grupta çalışmamızda kullandığımız ölçeklerin birbirleriyle korelasyonuna bakılmıştır (Bkz. Tablo 13). Total mastektomi uygulanmış hasta grubunda tüm ölçekler arasında anlamlılık gösteren korelasyon saptanmışken, meme rekonstrüksiyonu uygulanmış hasta grubunda sadece Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ile Golombok Rust Cinsel Doyum Ölçeği ve Golombok Rust Cinsel Doyum Ölçeği ile Çiftler Uyum Ölçeği arasında, sağlıklı kontrol grubunda ise Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ile Golombok Rust Cinsel Doyum Ölçeği, Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ile Çiftler Uyum Ölçeği ve Golombok Rust Cinsel Doyum Ölçeği ile Çiftler Uyum Ölçeği arasında anlamlılık gösteren korelasyon saptanmıştır. Çalışmada kullanılan 4 ölçeğin ortalama toplam puanlan üç örneklem grubu arasında karşılaştırıldığında, Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği, Vücut Algısı Ölçeği ve Vücut Algısı Ölçeği 23. maddesi ortalama toplam puanlan istatistiksel anlamlı farklılık göstermiştir (Bkz. Tablo 14). Total mastektomi uygulanmış hasta grubu benlik saygısı ve meme algısı en düşük olan grubu oluşturmuştur. Vücut Algısı Ölçeği'nin 23. maddesi irdelendiğinde, total mastektomi uygulanmış hastalar memelerini diğer iki gruba göre en az beğenen grubu oluşturmuştur. 64Kanserli hastalarda cinsel işlev bozuklukları değerlendirildiğinde, üç örneklem grubunda sadece iletişim alt boyut ortalama toplam puanı alanında farklılık bulunmuştur. Sağlıklı kontrol grubundaki kadınların, cinsel yaşamlarında eşleri ile iletişimleri daha iyi, total mastektomi uygulanmış hasta grubundaki kadınların daha kötü saptanmıştır. Meme rekonstrüksiyonu uygulanmış hastaların eşleri ile iletişimleri istatistiksel anlamlı olmamakla birlikte total mastektomi uygulanmış hasta grubundan daha iyi olduğu bulunmuştur. Meme ameliyatı olma, vaginismus, anorgazmi, doyum ve cinsel ilişki sıklığını etkilememektedir. Dokunma alt boyutu istatistiksel anlamlı olmamakla birlikte, en kötü total mastektomi uygulanmış hasta grubunda, en iyi sağlıklı kontrol grubunda bulunmuştur. Örneklem grubunun cinsel işlev profiline bakıldığında, kaçınma ve iletişim alt boyutları dışında cinsel işlev bozuklukları açısından üç örneklem grubu arasında istatistiksel anlamlı farklılık bulunmamıştır (Bkz. Tablo 24). Cinsel ilişkiden kaçınmanın cinsel işlev bozukluklarından cinsel istek azlığına karşılık geldiği düşünüldüğünde, hasta gruplarında en sık gözlenen cinsel işlev bozukluğunun cinsel istek azlığı olduğu bulunmuştur (Bkz. Tablo 24). Sonuçlar ve Tartışma Meme kanserinde tanının, kanser tarama programlarının, hastalığın topluma tanıtılmasının ve tam araçlarının gelişmesi nedeniyle erken yaşlarda konduğu, bu hastaların uzun süre hayatta kaldıkları düşünüldüğünde, kişilerin yaşam kalitelerini artıracağı düşüncesinden yola çıkarak özellikle hangi grup hastaya öncelikli olarak meme rekonstrüksiyonu önerilebileceğini belirlemeyi amaçladık. Bu çalışmayı planlarken uygun olan tüm hastaların meme rekonstrüksiyonu seçerek yaşam kalitelerini daha çok artttıracaklarını düşünerek yola çıkmadık. Bu amaç doğrultusunda çalışmamızın en önemli sonuçlan bize göre şunlardır: 1- Ameliyat tiplerinden total mastektomi, meme algısını olumsuz etkilemektedir. 2- Total mastektomi benlik saygısını olumsuz yönde etkilemektedir. 3- Ameliyat tipi cinsel doyum ve eş uyumunu etkilememektedir. 4- Benlik saygısı cinsel doyumu etkilemektedir. 5- Eş uyumu cinsel doyumu etkilemektedir. 6-Meme kaseri tanılı hastalarda en sık gözlenen cinsel işlev bozukluğu cinsel istek azlığıdır. 7- Total mastektomi uygulanmış hasta grubunda çalışmada kullanılan dört ölçek birbirleri ile korele iken, meme rekonstrüksiyonu uygulanmış hastalarda ve sağlıklı kontrollerde ölçeklerin korelasyonu birbirine benzer bulunmuştur. Yani total mastektomi uygulanmış hasta grubunda beden algısı, benlik saygısı, eş uyumu ve cinsel duyumun birbirlerine etkileri anlamlıdır. 658- Meme rekonstrüksiyonu uygulanmış hasta grubunda cinsel doyumu, eş uyumu ve benlik saygısı etkilemektedir. 9- Sağlıklı kontrol grubunda cinsel doyum, eş uyumu ve benlik saygısının birbirlerine etkileri anlamlıdır. 10- Genç hastaların tercihi meme rekonstrüksiyonu yönündedir. 11- Meme kanseri ve tedavisi konusunda hastalar doktorları tarafindan yeterince bilgilendirilmemektedirler. 12- Meme kanserinde tedavide kullanılan ilaçların cinsel yan etkileri konusunda hastalar doktorları tarafindan yeterince bilgilendirilmemektedirler. 13- Eğitim ve gelir düzeyi ameliyat tercihini etkilemektedir. Sonuç olarak, hekimlerin hastalarından ameliyat karan vermeden önce, hastalan, öncelikle hastalık, tedavilerin yan etkileri ve yapılacak ameliyat prosedürleri hakkında bilgilendirme vermeleri gerekmektedir. Özellikle genç hastaların, ameliyatın sonuçlan ile ilgili daha çok sorun yaşayabilecekleri göz önüne alınarak, meme rekonstrüksiyonunun avantaj ve dezavantaj larının açıklanarak, ayrıntılı bir şekilde bilgilendirilmelerinin yararlı olacağım düşünmekteyiz. Bu konunun daha iyi aydınlatılması için daha geniş örneklemli ileriye dönük çalışmaların faydalı olabileceğini düşünmekteyiz. 66
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Meme ve jinekolojik kanser tanılı hastalarda travma sonrası büyüme gelişimi ile serotonin transporter gen promotor bölge polimorfizmi ve psikososyal faktörler arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi
    (Ege Üniversitesi, 2021) Sertöz, Özen Önen; Uslu, Burçin Güler; Tunçel, Özlem Kuman; Yorulmaz, Mehmet; Durmuşalioğlu, Enise Avcı
    GİRİŞ: Son zamanlarda yapılan çalışmalar, kanser sonrası bazı bireylerin; kendilik algısında, kişilerarası ilişkilerinde, sipiritüel gelişiminde olumlu değişimlerin olduğu "?Travma Sonrası Büyüme (TSB)?? şeklinde kavramlaştırılan sürece girdiğini göstermektedir. Birçok psikiyatrik hastalık ve davranışın düzenlenmesinde, serotonin polimorfizmi etkili bulunmuştur. Bu çalışmada amacımız; 18-65 yaş arası yeni tanı almış, meme kanseri ya da jinekolojik kanser tanısı olan hastalarda serotonin transporter gen promotor bölge polimorfizmi ile travma sonrası büyüme arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. YÖNTEM: 18-65 yaş arası yeni tanı almış meme kanseri ya da jinekolojik kanser tanısı olan alım ve dışlama kriterlerine uyan hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Hastalar ile üç kez üçer aylık periyotlarla görüşülerek ölçekler uygulanmıştır İlk görüşmede hastalardan kan alınarak uygun protokol ile psikiyatrik hastalıklarla ilişkisi gösterilmiş olan serotonin transporter gen promotor bölge polimorfizmi çalışılarak travma sonrası büyüme ile ilişkisi araştırılmıştır. BULGULAR: Travma sonrası büyüme ile genetik polimorfizm arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır (p>0, 05). Psikolojik dayanıklılık ölçeği skorlarının travma sonrası büyüme gelişimi olan ve olmayan grupta istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterdiği, dayanıklılığı yüksek olan grupta büyüme gelişim oranının daha fazla olduğu saptanmıştır (p=0, 0412). SONUÇ: Çalışmamızın başlangıç hedeflerinde belirlemiş olduğumuz 128 örneklem sayısına yaklaşık son 2 yıldır devam etmekte olan Covid Pandemisi ve onkolojik hastaların özellikle bu süreçteki hassasiyeti nedeniyle ulaşılamamıştır. Bu nedenle hasta alımı basamağı çalışma takvimine uygun ilerleyememiştir. Mevcut kısıtlılıklar nedeniyle 73 örneklem ile çalışma tamamlanmıştır. Çalışmamızın travma sonrası büyüme ve genotip ilişkisini araştıran ilk çalışma olması, literatürde sınırlı sayıda yer alan prospektif nitelikte bir çalışma olması, ayrıntılı psikiyatrik verilere de yer verilmesi açısından ileride bu alanda yapılacak çalışmalara yol gösterebileceği, literatüre katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.;Depresyon, kanser, kansere mental uyum, psikolojik dayanıklılık, serotonin transporter gen promotor bölge polimorfizmi, travma sonrası büyüme, travma sonrası stres bozukluğu.;Depression, cancer, mental adjustment to cancer, psychological resilience, serotonin transporter gene promotor region polymorphism, posttraumatic growth, posttraumatic stress disorder.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Obezite tedavisinde bilişsel davranışçı grup terapisinin kilo verme, yaşam kalitesi ve psikopatolojiye etkileri: Sekiz haftalık izlem çalışması
    (2005) Sertöz, Özen Önen; Mete, Hayriye Elbi
    Amaç: Obezite tedavisinde bilişsel davranışçı grup terapisinin sekiz hafta sonunda kilo kaybı, yaşam kalitesi ve psikopatoloji üzerine etkilerini araştırmaktır. Yöntem: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Obezite Okuluna devam eden obez hastalar arasından grup tedavisine katılmayı isteyenler liste sırasına göre seçilerek 15 ve 13’er kişilik iki grup oluşturulmuştur. Hastalara başlangıçta ve sekiz hafta sonunda Belirti Tarama Listesi (SCL-90-R), SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği, Beck Depresyon Envanteri, Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği, Vücut Algısı Ölçeği, Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri verilmiştir. Hastalar ilk 8 hafta, haftada bir, daha sonra ayda bir olmak üzere bir yıla tamamlanan, her seansın 90 dakika sürdüğü grup terapisine alınmıştır. Grup terapisinin temel amacı hedefe yönelik yavaş, fakat istikrarlı bir şekilde kilo vermeyi sağlayarak yeme davranışı konusunda yaşam tarzı değişikliğinin oluşturulmasıdır. Bulgular: Sekiz hafta sonunda hastaların kilolarında ve beden kütle indekslerinde azalma, SCL-90-R alt boyut skorlarında azalma, SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeğinin Ağrı alt ölçek puanında artma saptanmış ve örneklem grubu kilo verme, beden kütle indeksinde azalma açısından eğitim ve gelir düzeyine göre karşılaştırıldığında, istatistiksel anlamlı farklılık bulunmamıştır. Sonuç: Sekiz oturum sonunda bilişsel davranışçı grup terapisi kilo verme, psikiyatrik semptomlarda gerileme ve ağrının azalması açısından başarı sağlamıştır. Obezite tedavisinde bilişsel davranışçı grup terapisinin kilo verme, yaşam kalitesi ve psikopatolojiye etkilerinin belirlenmesi için uzun izlem çalışmalarının yapılmasına ihtiyaç vardır.

| Ege Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Ege Üniversitesi Rektörlüğü Gençlik Caddesi No : 12 35040 Bornova - İZMİR, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim