Yazar "Mehmet Yalaz" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ağır pandemik H1N1 influenzalı anneden erken doğan bebek(2011) Sezgin Güneş; Siyah Betül Bilgin; Mehmet Yalaz; Mete Akisu; Mete Ergenoğlu; Nilgün KültürsayBu yıl içinde görülen H1N1 pandemik influenza infeksiyonu tüm ülkede ve dünyada ciddi korku ve kaygı uyandırdı. H1N1 virüs infeksiyonları bilindiği gibi gebelerde çok daha ağır seyretmektedir. Ağır solunum yetmezliği, düşük, erken doğum, hatta ölüm saptanabilir. Literatürde H1N1 ile infekte gebelerden doğan bebeklerde transplasental geçiş gösterilememiştir. Bu raporda ağır influenza infeksiyonuna bağlı solunum yetmezliği tablosu nedeniyle erken doğum yapan annenin 2 ay yenidoğan yoğun bakım ünitesinde izlenen prematüre bebeğinin bulguları konu ile ilgili literatür değerlendirmesi ile birlikte sunulmuştur. (J Pediatr Inf 2011; 5: 16-8)Öğe Akut Solunum Yolu Enfeksiyonu Olan Hastalarda Solunum Viruslarının Prevalansı ve Mevsimsel Dağılımı, 2002-2014(2015) Candan Çiçek; Ayşe Arslan; Haydar Soydaner Karakuş; Mehmet Yalaz; Eylem Ulaş Saz; Hüsnü Pullukçu; Gürsel ÇokBu çalışmanın amacı, yaklaşık 12 yıllık sürede, üst ve alt solunum yolu enfeksiyonu semptomları ile hastaneye başvuran, ayaktan veya yatarak izlenen, çocuk ve erişkin hastalarda solunum viruslarının prevalansının ve mevsimsel dağılımının belirlenmesidir. Çalışmada, 1 Ocak 2002-17 Temmuz 2014 tarihleri arasında laboratuvarımızda incelenen 5102 klinik örnek (4372 nazofarengeal sürüntü, 316 bronkoalveoler lavaj, 219 transtrakeal aspirat, 163 nazofarengeal aspirat, 20 balgam, 10 burun sürüntüsü) retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Örneklerin 1107 (%21.7)’si poliklinik, 3995 (%78.3)’i yatan hastalara aittir. Hastaların 2251 (%44.1)’i kadın, 2851 (%55.9)’i erkek olup, 1233 (%24.2)’ü erişkin ve 3869 (%75.8)’u çocuk olgudan oluşmaktadır (yaş aralığı: 1 gün - 93 yıl; medyan: 3 yıl). Solunum yolu örnekleri; solunum sinsityal virusu (RSV), infl uenza virus tip A ve B (INF-A, INF-B), adenovirus (AdV), parainfl uenza viruslar (PIV tip 1-4), insan rinovirusları (HRV), insan koronavirusları (HCoV), insan metapnömovirusu (HMPV) ve insan bokavirusu (HBoV) varlığı açısından araştırılmıştır. Tüm örneklere; hem direkt immünofl oresan antikor (DFA) hem de shell vial hücre kültürü (SVHK) yöntemleri uygulanmıştır. DFA yönteminde örnekler önce fl oresanla işaretli poliklonal antikorların kullanıldığı kit ile taranmış, pozitif sonuç verenler monoklonal antikorların kullanıldığı kit (Light Diagnostics, Merck Millipore, ABD) ile tiplendirilmiştir. SVHK yönteminde virusların izolasyonu için HEp-2, MDCK, A-549 ve Vero hücre dizileri kullanılmıştır. Bu yöntemlere ek olarak, 2007-2014 yılları arasında gelen klinik örneklere (n= 2104), gerçek zamanlı multipleks polimeraz zincir reaksiyonu yöntemi de (RealAccurate®, Respiratory RT PCR, PathoFinder, Hollanda ve Seeplex® RV15 ACE Detection, Seegene, Güney Kore) uygulanmıştır. Çalışmamızda, 967 (%19)’si erkek, 738 (%14.4)’i kadın olmak üzere toplam 1705 (%33.4) hastada solunum virusları tespit edilmiştir. Hastaların %18.6 (318/1705)’sının birden fazla solunum virusu ile enfekte olduğu belirlenmiş; çoklu etken enfeksiyonlarında en sık RSV + INF-A (40/318; %12.6) ve RSV + PIV (33/318; %10.4) birlikteliği gözlenmiştir. Pediatrik grupta solunum viruslarının pozitifl ik oranı %35.4 (1369/3869), erişkin grupta ise %27.3 (336/1233) olarak saptanmıştır (p< 0.000). Çocuk hastalarda en sık saptanan solunum virusu RSV (336/1369; %24.5) olmuş, bunu infl uenza virusları (314/1369; %22.9), PIV (197/1369; %14.4), HRV (118/1369; %8.6), AdV (75/1369; %5.5) ve diğerleri (49/1369; %3.6) izlemiştir. Erişkin hastalarda ise ilk sırayı infl uenza virusları (181/336; %53.8) almış; AdV %11 (37/336), RSV %7.1 (24/336), PIV %7.1 (24/336), HRV %6.8 (23/336) ve diğer viruslar %2.7 (9/336) oranında tespit edilmiştir. Çoklu enfeksiyon oranı çocuklarda %7.2 (280/3869), erişkinlerde ise %3 (38/1233) olarak saptanmış; çoklu enfeksiyonların %88 (280/318)’i pediatrik grupta görülmüştür. Solunum virusları, poliklinik hastalarının %40.2 (445/1107)’sinde, yatan hastaların %31.5 (1260/3995)’inde pozitif olarak bulunmuştur (p< 0.000). Pediatri poliklinik hastalarında en sık HRV, servis hastalarında en sık RSV saptanırken; erişkinler için hem poliklinik hem de servis hastalarında en sık infl uenza virusları tespit edilmiştir. Çalışma döneminde, Aralık 2004-Nisan 2005 tarihleri arasında PIV-3 salgını (n= 96), Kasım 2009-Ocak 2010 tarihleri arasında ise infl uenza A (H1N1)pdm09 salgını (n= 207) ortaya çıkmıştır. Mevsimsel dağılıma bakıldığında; pozitif bulunan 1705 solunum virusunun %44.4’ü kış, %27’si ilkbahar, %8.3’ü yaz ve %20.3’ü sonbahar aylarında izole edilmiştir. RSV’nin Aralık-Mart; infl uenza viruslarının Kasım-Mart, HRV’nin Kasım-Haziran ve çoklu etken enfeksiyonlarının Ocak-Şubat ayları arasında yoğunluk gösterdiği izlenmiştir. Sonuç olarak, yaklaşık 12 yıllık süre içinde elde edilen verilere göre, bölgemizde akut solunum yolu enfeksiyonlarında solunum viruslarının prevalansı %33.4 olarak bulunmuş, solunum viruslarının genellikle kış ve erken ilkbahar aylarında aktif olduğu izlenmiştir.Öğe Antenatal kardiyopati ve sağ renal agenezi tanılı CHARGE sendromu olgusu(2013) Sema Tanrıverdi; Özge Köroğlu Altun; Özgür Çoğulu; Mehmet Yalaz; Ferda Özkınay; Nilgün KültürsayCHARGE sendromu kolobom, kalp defekti, koanal atrezi, büyüme ve gelişme geriliği, genital hipoplazi, kulak anomalisi veya sağırlık gibi anomalilerin eşlik ettiği bir send- romdur. Konjenital kalp defektleri %75-80 oranında görülmektedir ve en sık görülen Fallot Tetralojisidir. Prenatal dönemde kardiyopati saptanarak hastanemize refere edilen ve postnatal dönemde Fallot Tetralojisine eşlik eden bilateral koroid ve iris kolobomu, sol mikroftalmi, kulak anomalisi, mikropenis, inmemiş testis, sağ renal agenezi, sol vezikoüretral reflü bulgularıyla CHARGE sendromu tanısı alan 15 gün- lük yenidoğan bir olgu sunulmuştur.Öğe Bir preterm bebekte iki farklı tedavi seçeneğine yanıtsız PDA kapatmasında intravenöz ibuprofen tedavisinin başarısı(2004) Mehmet Yalaz; Şebnem Çalkavur; Bilin Çatinkaya; Erdal Peker; Ertürk Levent; Mete Akısu; Ruhi Özyürek; Nilgün KültürsayHemodinamik yük yaratacak kadar büyük ve şanta sahip olan patent duktus arteriosus (PDA) tedavisi özelikle preterm bebeklerde önemli bir sorundur. Her ne kadar, erken dönemde çeşitli farmakolojik ajanlar hem profilaktik hem de tedavi amaçlı kullanılsa da, postnatal geç dönemde, özellikle 14. günden sonra bu ajanların etkisiz kalabileceği, etkinin gestasyonel yaştan daha çok kullanma anındaki postnatal yaşla ilişkili olduğu çeşitli yayınlarda belirtilmektedir. Bu sunumda, hemodinamik açıdan anlamlı PDA'sı olan çok düşük doğum ağırlıklı bir preterm bebekte daha önce ilk günlerden itibaren verilen oral indometazin ve ibuprofen tedavilerine yanıt alınamaması üzerine, 20. günde kullanılan, herhangi bir yan etki geliştirmeyen ve başarılı sonuç alınan intravenöz ibuprofen tedavisi deneyimimiz aktarılmıştır. Hemodinamik açıdan anlamlı ve oral tedavi ajanlarına yanıtsız PDA kapatmasında, geç donemde de olsa cerrahi ligasyondan önce bu tedavinin denenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.Öğe Bir yenidoğan yoğun bakım biriminde adenovirus salgın yönetimi(2011) Betül Bilgin Siyah; Mehmet Yalaz; Özge Köroğlu Altun; Mete Akisu; Candan Çiçek; Çağrı Büke; Nilgün KültürsayAmaç: Adenovirüs ile gelişen epidemik konjunktivit genellikle göz doktorlarının muayenesi sırasında doğrudan temasla bulaşır. Bu yazı yenidoğan yoğun bakım biriminde (YYBB) adenovirus salgın yönetimi deneyimimizi paylaşmak amacıyla yazılmıştır. Gereç ve Yöntem: 14.09.2009-17.10.2009 tarihleri arasında YYBB’de görülen adenovirus salgını geriye dönük incelenmiştir. Bu dökümde tıbbi kayıtlar ve Enfeksiyon Kontrol Kurulu’nun kayıtlarının verileri kullanılmıştır. Serviste yatmakta olan 15 hastadan (9 kız, 6 erkek) ve 25 çalışandan konjunktiva, nazofarenks, dışkı sürüntü örnekleri toplandı. Salgın süresince tüm bebeklerden haftalık örnekler alındı. Örneklerin tümüne eş zamanlı olarak direkt floresan antikor testi ve “shell vial” hücre kültürü yöntemi uygulandı. Adenovirüs konjunktivit tanısı klinik bulgular ve/veya direkt floresan antikor ve hücre kültürlerinde üretilerek konuldu. Analizler yapılırken SPSS 13,0 istatistik programı kullanıldı. Bulgular: Prematüre retinopati taraması amacı ile yapılan göz bakısı ertesinde o gün muayene edilen beş bebekte, muayene eden hekimde ve muayene edilmeyen iki bebekte konjunktivit gelişti. Salgın sırasında YYBB’de yatmakta olan 15 bebekten 10’unda konjunktivit, bu olguların beşinde ishal ve konjunktivit beraber görüldü. Beş hemşirede klinik konjunktivit saptandı ve bir hemşirede adenovirus direkt floresan antikor testi ile gösterildi, hücre kültüründe üretildi. Konjunktiviti olan tüm hemşirelerin çalışmalarına ara verildi. Bulgusu olan üç bebeğin göz sürüntüsünde ve bir bebeğin de transtrakeal sıvısında adenovirus antijeni saptandı. Hücre kültürü ile tanı doğrulandı. Enfeksiyon kontrol kurul önerileri ile standart önlemlere ek olarak temas ve damlacık izolasyon önlemleri alındı. Çıkarımlar: Enfeksiyon kontrol önlemlerinin titizlikle uygulanması, birime hasta girişinin durdurulması, birimin ayrıntılı temizlenmesi ve dezenfeksiyonu salgının yayılmasını ve süresinin uzamasını engellemiştir. İkinci bir salgın dalgası olmamış ve hiç hasta kaybedilmemiştir. (Türk Ped Arfl 2011; 46: 202-6)Öğe Diazoksit Yanıtsız Hiperinsülinemik Hipoglisemili Bir Olguda Tedavi ve İzlem(2017) Damla Gökşen; Nurhan Murat; Özge Altun Köroğlu; Burçe Emine Yaşar; Sanem Yılmaz; Samim Özen; Mehmet Yalaz; Nilgün Kültürsay; Yeşim Ertan; Ahmet Çelik; Şükran DarcanHiperinsülinemik hipoglisemi (HH) yenidoğan ve süt çocuklarında dirençli ve tekrarlayan hipogliseminin en sık görülen ve en zor yönetilen nedenidir. Burada yaşamının 1. gününde HH tanısı alan ve izlemde diazoksit yanıtsız olması nedeniyle totale yakın pankreatektomi uygulanan bir olgu sunuldu. Olguda, erken tanı ve müdahaleye rağmen, hipoglisemi ve cerrahiye ait komplikasyon gelişti.Öğe Kamptomelik displazi(2012) Sema Tanrıverdi; Seyran Bulut; Rengin Ayçiçek; Özge Altun Köroğlu; Mehmet Yalaz; Ferda Özkınay; Nilgün Kültürsayİskelet displazileri, kemik ve kıkırdakların anormal büyümeleri ile karakterize genetik geçişli bir hastalık grubudur. Kamptomelik displazi, ender rastlanan ve çoğunlukla yenidoğan döneminde ölümcül seyreden iskelet displazilerden biridir. Tibia kemiği başta olmak üzere ekstremite kemiklerinde eğrileşme, skapula ve klavikula hipoplazisi, vertebra deformiteleriyle karakterize bir sendromdur. Kamptomelik displazi tanısı klinik ve radyolojik bulgulara göre konmaktadır. Kamptomelik displazi olgularının çoğu dar göğüs kafesi ve buna bağlı solunum sorunları nedeniyle sıklıkla yenidoğan döneminde kaybedilmektedir. Yenidoğan döneminde kemik anomalileri ile kamptomelik displazi tanısı alan bir olgu burada sunulmuştur.Öğe Karıniçi basınç artışına yol açabilen hastalıkların tedavisi intravezikal basınç ölçümü kontrolü altında daha güvenle yapılabilir mi?(2013) Emre Divarcı; Orkan Ergün; Bülent Karapınar; Mehmet Yalaz; Ahmet ÇelikAMAÇ: Karıniçi basınç artışına bağlı ilerleyici organ yetersizliği gelişebilmektedir. Travma, adheziv ileus, karın ön duvarı defektleri ve septik şokta sıvı resüsitasyonu çocukluk çağında karıniçi basınç artışına neden olabilen hastalıklardan bazılarıdır. Bu hastalıkların tedavisi karıniçi (intraabdominal) basınç (İAB) ölçümü kontrolü altında daha güvenle yapılabilir mi? GEREÇ VE YÖNTEM: Aralık 2009 - Ekim 2010 tarihleri arasında ileriye yönelik bir çalışma uygulandı. İAB saptanmasında intravezikal basınç (İVB) ölçümü kullanıldı. Tedavi stratejilerinin belirlenmesinde karıniçi hipertansiyon (İAB >12 mmHg) ve abdominal kompartman sendromu (İAB >15 mmHg + yeni gelişen organ disfonksiyonu) eşik değerler olarak kullanıldı. BULGULAR: Abdominal travma (n=14), karın ön duvarı defektleri (n=8), septik şokta sıvı resüsitasyonu (n=7) ve adheziv ileuslu (n=6) 35 hasta çalışmaya alındı. Travmalı hastaların %14’ünde AKS saptandı ve cerrahi gerekti. İAH/AKS karın ön duvarı defektli has- taların %38’inde defektin kapatılması sonrasında saptandı ve kapatma stratejileri değiştirildi. Septik şokta sıvı resüsitasyonu sırasında hastaların %43’ünde İAH gözlendi ve dekompresif girişimler uygulandı. İAH/AKS saptanan adheziv ileuslu üç hastada (%50) cerrahi girişim kararında basınç yüksekliklerinin katkısı oldu. SONUÇ: İntravezikal basınç ölçümü, izlem ve tedavileri sırasında İAB artışına yol açabilen hastalıkların tedavilerinin yönlendirilmesi ve girişim gerekliliğinin karar verilmesinde önemli katkılar sağlayabilmektedir. Riskli hastalık gruplarında İVB ölçümü, kolay ve güvenle uygulanabilecek yardımcı bir yöntemdir.Öğe Makülopapüler Döküntüsü Olan Erken Konjenital Sifilizli Olguda Tedavi Yönetimi(2017) Mehmet Yalaz; Mete Akisü; Fadıl Vardar; Nilgün Kültürsay; Özgün Uygur; Burçe Emine Yaşar; Zümrüt Şahbudak Bal; Özge Altun KöroğluKonjenital sifiliz, Treponema pallidum ile enfekte olan annelerin prenatal dönemde düzenli izlem ve etkin tedavilerinin sağlanması, doğum sonrası bebeklerin hızla değerlendirilip erken tedavi edilmeleriyle önlenebilir. Burada annesi sifiliz tanısıyla yetersiz tedavi almış, makülopapüler döküntülerle başvuran maternal treponemal testi pozitif saptanarak erken konjenital sifiliz tanısıyla başarıyla tedavi edilen yenidoğan hasta sunulmaktadır.Öğe Mekonyum aspirasyon sendromlu olguların değerlendirilmesi: Klinik spektrum ve tedavi yaklaşımlarımız(2001) Sertaç Arslanoğlu; Mehmet Yalaz; Zülal Ülger; Mete Akısü; Nilgün KültürsayMekonyum aspirasyon sendromu (MAS), doğum sırası ve sonrasında uygulanan etkin aspirasyon yöntemlerine karşın yeni doğanlarda önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. Gelişmiş ülkelerde bile tüm perinatal ölümlerin %2'sinden sorumludur. Bu çalışma ile Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi (YYBÜ)'sinde 5yılda izlenen MAS'lu 26 bebeğin verileri ve Obstetri Kliniği'nde mekonyumla boyalı amniyon sıvısı (MBAS) insidansı incelenmiştir (%4.5). MAS'lu yenidoğanların %84.6'sında solunum sıkıntısı, %61.5'unda pnömonitis, %11.5'inde ise pnömotoraks ve pulmoner hipertansiyon gelişmiştir. Mekanik ventilasyon gerektiren ağır MAS sıklığı %23.1'dir. Surfaktan replasmanı ve yüksek frekanslı ventilasyon uygulaması yapılan bebekler (%19.2) de dahil olmak üzere tüm olgular düzelme ile sonlanmıştır. Bu sorunun prenatal tanı konarak önlenmesi komplike tedavi yöntemlerinden daha akılcı görülmektedir.Öğe Omenn Sendromlu Bir Olgu(2013) Şebnem Çalkavur; Mehmet Yalaz; Necil Kütükçüler; Ferda Özkınay; Savaş Kansoy; Nilgün KültürsayOmenn Sendromu otozomal resesif geçişli, büyüme geriliği, eritrodermi, inatçı diyare, lenfadenopati, hepatosplenomegali, tekrarlayan şiddetli enfeksiyonlarla karakterize ağır kombine immün yetmezliğin bir formudur. Lenfosit panelinde dolaşımdaki T lenfositler normal olmasına karşın, fonksiyonları bozuktur. Dolaşımdaki B lenfositler ise azalmış ya da yoktur. Olgumuz 29 yaşındaki gestasyonel diyabetik annenin 37 haftalık ikinci gebeliğinden ilk yaşayan olarak doğan kız bebek olup, 2 yıl önce Omenn sendromu nedeniyle 51 günlükken kaybedilmiş kız kardeş öyküsü vardı. Ailede tanımlanmış akrabalık yoktu. Hastanın fizik muayenesinde tüm vücutta yaygın eksfoliyatif karakterde eritrodermi dışında patoloji saptanmadı. Rutin tetkiklerinde, eozinofili mevcuttu. Posteroanteriyor akciğer grafisi, batın ve kraniyal ultrasonografi, ekokardiyografi sonuçları normaldi. IgG normalin alt sınırında, IgA ve M düşük, lenfosit panelinde aktive T lenfosit artışı ve B lenfositlerde ileri derecede düşüklük saptandı. Daha önce kardeşinde yapılan genetik değerlendirmede homozigot RAG1 g.854C>T (p.Q248X) mutasyonu saptanan hastanın, anne ve babası da aynı mutasyonu heterozigot olarak taşımakta olup, hastamızda da homozigot RAG1 g.854C>T mutasyonu saptandı. Hastanın anne ve babasının immünglobulin düzeyleri ve lenfosit panellerinin normal olması üzerine babadan haploidantik kök hücre nakli yapıldı. Ancak hasta transplant sonrası 12. günde enfeksiyon nedeniyle kaybedildi. Omenn sendromu tedavi edilmezse fatal bir hastalık olup, uygun kemik iliği transplantasyonu ya da kord kanı kök hücre transplantasyonu ile tedavi edilebilen bir hastalık olması dolayısıyla, genetik danışma büyük önem taşımaktadır.Öğe Prematürelik ve Sorunları Konusunda Farkındalık Düzeyinin Değerlendirilmesi(2017) Nilgün Kültürsay; Özge Altun Köroğlu; Sirmen Kızılcan; Elif Kocaöğüt; Mehmet Yalaz; Mete AkisüAmaç: Prematürite toplumun tüm kesimlerini etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. Bu çalışmada prematürite ve ilişkili sorunlar konusunda farkındalık düzeyinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: On beş sorudan oluşan anket tıp fakültesi öğrencileri, pediatri asistanları ve halktan kişilere yüz yüze görüşme yöntemi ile uygulanmıştır. Çalışma kapsamında uygulanan anket 8 adet açık uçlu, 7 adet "evet-hayır" şeklinde yanıtlanan soru içermekteydi. Bulgular: Anketi yanıtlayan 150 kişinin 92'si sağlık çalışanı geri kalan 54'ü ise halktan kişilerdi. Dünya Prematürite Farkındalık Günü'nünden sağlık çalışanı olan ve olmayan gruplar benzer oranda haberdardı (sırasıyla %58,7'ye karşı %58,6, p=0,30). Prematüreliği sağlık çalışanları %100 oranda; diğerleri ise %89,7 oranında doğru tanımladı (p<0,05). Halktan kişiler daha büyük doğum ağırlığı ve gestasyonel yaştaki bebeklerin yaşatılabileceğini düşünürken; bu grubun prematürelerin erken ve uzun dönem sorunları konusunda bilgileri daha kısıtlıydı. Her iki grupta da yenidoğan bakımında uzmanlaşmış hekimler konusunda farkındalık düşüktü (%17,4'e karşı %13,8, p=0,135). Yenidoğan bakımında uzmanlaşmış hekim ve hemşire açığı konusunda halktan kişilerin farkındalık düzeyi sağlık çalışanlarından anlamlı olarak düşüktü (p değerleri Sonuç: Prematüreliğin ne olduğu bilinmesine rağmen; bu bebekleri bekleyen sorunlar, bakımında görev alacak ekiplerin nitelik ve yeterliliği konusunda toplumda henüz bilgilenme olmadığı anlaşılmıştır.Öğe Semptomlu hastalarda Chlamydia trachomatis infeksiyonunun prevalansı(2006) Candan Çiçek; Altınay Bilgiç; F. Engin Yaygın; Güldane Koturoğlu; Mehmet Yalaz; Zafer Kurugöl; Oktay Nazlı; Gürsen GündemBu çalışmada, Ege Bölgesi'ndeki semptomlu hastalarda Chlamydia trachomatis'in prevalansını araştırmak amaçlanmıştır. Ocak 2003-Mayıs2005 tarihleri arasında toplam 333 hasta çalışma kapsamına alınmıştır. Klinik örneklerden Chlamydia trachomatis'in soyutlanmasında McCoy hücre dizisi ile "shell-vial" hücre kültürü yöntemi kullanılmıştır. Kadınlarda %20 (15/75), erkeklerde %20 (10/50), çocuk hastalarda %7.7 (16/208) oranında pozitiflik saptanmıştır. Tüm örnekler değerlendirildiğinde, bölgedeki C. trachomatis'in prevalansı %12.3'tür.Öğe Yenidoğan döneminde hemofili tanısı alan preterm bebek(2004) Hasan Çetin; Mehmet Yalaz; Deniz Yılmaz; Cengiz Öztürk; Mete Akısü; Kaan Kavaklı; Nilgün KültürsayKalıtsal kanama diatezlerinden hemofili, X'e bağlı resesif kalıtım göstermekte olup 10000 erkek doğumda 1 sıklıkta görülmektedir. Yenidoğan döneminden itibaren klinik bulgu verebilen hemofili A tanısı çoğunlukla 1.5-2 yaşlarında konulabilmektedir. Yedi günlük pematüre bir erkek bebekte kolda venöz girişim sonrası kontrol edilemeyen kanama ve hematom oluştu. Aile öyküsü olmayan, hematolojik testlerden Protrombin zamanı 12 sn, APTZ 113 sn ve faktör VIII aktivitesi < %1 olarak saptanıp ağır hemofili A tanısı alan hastaya faktör VIII replasmanı uygulanarak kanaması kolayca kontrol altına alındı. İki aylık olduğunda intramüsküler DBT aşısı sonrasında sol uylukta hematom gelişti ve tekrar FVIII uygulaması gerekli oldu. Prematüre bebekte sık görülebilen kanama nedenleri arasında hemofili olasılığı da akılda tutulmalıdır.Öğe Yenidoğan döneminde kalpteki kitleler nedeniyle tanı alan tüberoskleroz olguları(2013) Demet Terek; Özge Köroğlu Altun; Mehmet Yalaz; Mert Kazandı; Şule Gökçe; Murat Deveci; Ertürk Levent; Mete Akisu; Ruhi Özyürek; Nilgün KültürsayYenidoğan döneminde kalpteki kitleler nedeniyle tanı alan tüberoskleroz olgularının incelenmesidir. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Yenidoğan Kliniği’ne yatırılarak tetkik edilen dört olgunun klinik ve laboratuvar özellikleri geriye dönük olarak incelendi. Birinci olgu gebeliğin 28. haftasında saptanan kalpteki kitle nedeni ile yenidoğan döneminde yatırıldı. Kraniyal manyetik rezonans incelemede subepandimal hamartomlar saptandıEkokardiyografik incelemede ventrikül içinde ve apekste geniş kitle saptandı. İkinci olgu 29. gebelik haftasında saptanan kalpteki kitle nedeni ile yenidoğan döneminde yatırıldı. Kraniyal manyetik rezonans incelemede subepandimal hamartom ve kortikal tüberler saptandı. Ekokardiyografiincelemede sağ ventrikül çıkış yolunda, sağ atriyumda ve sol ventrikülde çok sayıda kitleler saptandı. Fetal ekokardiyografisinde kitle saptanan üçüncü olguda yenidoğan döneminde ve her iki ventrikülde ve çok sayıda kitleler saptandı. Kraniyal manyetik rezonans incelemede tüberler izlendDördüncü olguda, 32. gebelik haftasında miyokard kalınlaşması saptanan olgu yenidoğan döneminde yatırıldı. Gövdede üç adet hipopigmente lezyon izlendi. Ekokardiyografik incelemede sağ ventrikül, sol ventrikül içinde ve atriyumlar arası septumda çok sayıda kitleler saptandı. Kraniyamanyetik rezonans incelemede subepandimal nodüller bulundu. İntrauterin dönemde kalpte kitle saptanan hastalarda doğum sonrası dönemde tüberoskleroz açısından inceleme yapılmalıdır. (Türk Ped Arfl 2013; 48: 57-61)Öğe Yenidoğan döneminde sürfaktan kullanımı-bilinenler, halen araştırılanlar, araştırılması gerekenler(2014) Nilgün Kültürsay; Özgün Uygur; Mehmet YalazSıkıntılı solunum sendromu sürfaktan eksikliğinin doğal sonucu olarak gelişen akciğer yetersizlik tablosudur ve erken doğan bebeklerde hastalık ve ölümün temel nedenidir. Son kılavuzlara göre erken doğum için risk taşıyan anneler sıkıntılı solunum sendromu konusunda deneyimli mer- kezlere yönlendirilmeli ve 34 haftanın altındaki tüm gebelere erken do- ğum eylemi söz konusu ise doğum öncesi kortikosteroid uygulanmalıdır. Bebekte sıkıntılı solunum sendromu hastalığı ve riski bulunması halinde sürfaktan tedavisi uygulanmalı ve 26 haftanın altındaki tüm bebeklere doğum odasında koruyucu sürfaktan uygulanmalıdır. Koruyucu tedavi haftasına bakılmaksızın devamlılık için entübasyon gereksinimi olan tüm sıkıntılı solunum sendromlu erken doğmuş bebeklere verilmelidir. Doğum öncesi steroid tedavisi tamamlanmış, doğum odasında sıkıntılı solunum sendromu nedeniyle entübasyon gerekmeyen olgulara burun- dan kontinu pozitif hava yolu basıncı uygulaması başlatılır ve izleminde entübasyon gerektirirse erken kurtarma tedavisi uygulanabilir. Sürfak- tan kullanımında doğal sürfaktan şekli tercih edilmelidir. Bebek stabilse sürfaktan uygulaması sonrası erken ekstübasyon ile girişimsel olmayan solunum desteğine geçilmeye çalışılmalıdır. Bu derlemede sürfaktan te- davisi ile ilgili sorulara yanıt aramaya çalışan güncel çalışmaların yeni verileri tartışılacaktır. (Türk Ped Arş 2014; 49: 1-12)Öğe Yenidoğan sepsisi ile gelen metilmalonik asidemi olgusu(2004) Hasan Çetin; Cengiz Öztürk; Damla Gökşen; Mehmet Yalaz; Şükran Darcan; Mete Akısü; Mahmut Çoker; Nilgün KültürsayToplumda nadir görülen doğumsal metabolik hastalıkların yoğun bakım gerektiren hastalarda görülme sıklığı daha fazladır. Çoğu otozomal resesif geçişli olan metabolik hastalıklar akraba evliliği ya da ailede benzer hastalık öyküsü olanlarda mutlaka akla getirilmelidir. Üç günlük iken emmede azalma ve solunum sıkıntısı ile yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatırılan, önceki kardeşinin de benzer yakınmalar ile kaybedildiği öğrenilen olguda metabolik asidoz ve hiperamonemi varlığı nedeniyle organik asidemi düşünüldü. Yapılan incelemelerle metilmalonik asidemi tanısı konuldu. Eş zamanlı koagülaz negatif stafilokok sepsisi saptandı ve teikoplanin ile tedavi edildi. Protein kısıtlaması, parenteral beslenme, sodyum bikarbonat replasmanı, sepsis tedavisi ve vitamin B12 - karnitin desteği ile genel durumu düzelen olgu proteinden fakir özel diyetle takip edilmektedir.