Yazar "Koturoğlu, Güldane" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bordetella pertussis enfeksiyonunun farklı yöntemlerle araştırılması(Ege Üniversitesi, 2013) Koturoğlu, Güldane; Aydemir, Şöhret; Kurugöl, ZaferGiriş ve Amaç: Boğmaca, B. pertussis' in neden olduğu tüm yaş gruplarını etkileyen bulaşıcı bir solunum sistemi enfeksiyonudur. Özellikle yenidoğan ve bebeklerde yüksek morbidite ve mortaliteye sahiptir. Ergen ve erişkinlerde atipik ve ılımlı seyreden hastalığa çoğu zaman tanı konularnamakta; bu hastalar duyarlı bebek ve çocuklara bulaşta önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Bu nedenle iki haftadan uzun süren öksürüğü olan çocuk ve ergenlerde B. pertussis enfeksiyonunun laboratuvar incelemeleri ile araştırılması önerilmektedir. Bu çalışma ile uzamış öksürüğü olan 0-18 yaş grubu hastalarda kültür, gerçek zamanlı PZR ve serolojik tanı ile B. pertussis enfeksiyonu araştırılması, bu alanda yeni olan tanı testlerinin Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Bakteriyoloji Laboratuvarı'nın rutin laboratuvar çalışmalarına yerleştirilmesi, boğmaca tanısında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları kliniğine laboratuvar desteği verilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Genel Pediatri Polikliniği'ne Aralık 2009-Ağustos 2010 tarihleri arasında başvuran, uzamış (>14 gün) öksürüğü olan 0-18 yaş grubu 51 hastanın nazofarengeyal sürüntü örneklerinde B. pertussis araştırılması için kültür ve IS481 gen bölgesinin hedeflendiği gerçek zamanlı PZR yöntemleri uygulanmıştır. Ayrıca iki-dört hafta arayla elde edilen iki serum örneğinde anti-PT IgG ve anti-FHA IgG düzeylerinin ölçüldüğü "in-house" ELISA çalışılmış; antikor titresinde dört kat artış veya tek serum örneğinde 100 EU/ml'nin üzerindeki anti-PT IgG titreleri B. pertussis enfeksiyonunun serolojik kanıtı olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Bu çalışmaya alınan 51 hastanın nazofarengeyal sürüntü örneklerinden birinin kültüründe B. pertussis üredi. Altı (%11.8) hastanın nazofarengeyal sürüntü örneğinde IS481 gerçek zamanlı PZR testi pozitifliği saptandı. Serolojik tanı ile dokuz (%17.6) olgu B. pertussis enfeksiyonu olarak değerlendirildi. Toplam 12 (%23.5) hastada en az bir yöntem ile B. pertussis enfeksiyonu saptandı. Bu hastalardan birinde her üç tanı testi ile, ikisinde IS481 gerçek zamanlı PZR ve serolojik tanı ile, üçünde sadece 1S481 gerçek zamanlı PZR ile ve altısında sadece serolojik tanı ile pozitiflik saptandı. Sonuç: Çalışmaya alınan uzamış öksürüğü olan çocuk ve ergenlerin %23.5 (12151)'ü B. pertussis enfeksiyonu olarak değerlendirildi. Uzamış öksürüğü olan çocuk ve ergenlerde kültür, PZR ve serolojik tanı testleri ile araştırıldığında etken olarak B. pertussis'in önemli oranda saptandığı, laboratuvar testleri ile araştırılması gerektiği ve bu alanda standardize testlere gereksinim olduğu sonucuna varıldı.;Prolonged cough, Bordetella pertussis(B. pertussis), culture, real time polymerase chain reaction, serology.;Uzamış öksürük, Bordetella pertussis(B. pertussis), kültür, gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu, seroloji.Öğe Çocukluk çağı sağlıklı bireylerde spontan mikronukleus frekanslarının araştırılması(Ege Üniversitesi, 2016) Koturoğlu, Güldane; Özkınay, FerdaAmaç: Bu çalışmada, 0-15 yaş grubunda, herhangi bir sağlık problemi olmayan, her yaştan 5 kız ve 5 erkek olmak üzere toplam 150 olgunun periferik kan örneklerinde spontan mikronukleus oranlarının araştırılması, bu oranların yaş ve cinsiyet ile olan ilişkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: 0-15 yaş aralığında, Çocuk Polikliniği'ne rutin izlem dolayısıyla başvurmuş olan, yapılan aile öyküsü, fizik muayene ve temel laboratuvar bulgulan (tam kan sayımı ve biyokimyasal parametreler) sonuçlarında herhangi bir hastalığı saptanmayan, her yaş grubundan 5 kız, 5 erkek olmak üzere toplam 150 olgu seçilmiştir. Çalışmaya katılan tüm bireylerden 2 cc heparinli periferik kandan hücre kültürü ve mikronukleus testi uygulaması yapılmıştır. MN hesaplaması "Genotoxicity International Workshop" kriterlerine göre yapılmıştır. Bulgular: Yapılan istatistiksel analizler sonucunda; hastaların yaş grupları ve MN değerleri arasında anlamlı bir farklılık olmadığı saptanmıştır. Sonuç: İlk 15 yaşta sağlıklı çocuklarda mikronukleus sayıları arasında anlamlı bir fark olmadığı ve bu yaş grubu için genotoksik maruziyeti saptamak için yapılan mikronukleus testini değerlendirirken kullanılan standart istatistiğe ek bir cut-off değeri ya da skala oluşturulmasına gerek duyulmadığını gösterilmiştir.;Micronucleus, DNA damage, cell culture.;Mikronukleus, DNA hasarı, hücre kültürü.Öğe Çocukluk çağında kazalar ve zehirlenmeler(2001) Kurugöl, Zafer; Mutlubaş, Fatma; Koturoğlu, Güldane; Sözbilen, Murat; Vardar, Fadıl; Özkınay, Ferda; Özkınay, CihangirKazalar, çocukluk çağında sık görülen önemli morbidite ve mortalite nedenidir. Kaza epidemiyolojisi ile ilgili çalışmalar, kazaların önlenmesine katkıda bulunacaktır. Bu çalışmanın amacı, bölgemizde çocukluk çağında sık görülen kaza nedenlerini ve kazaların dağılımını incelemek ve bu verilere dayanarak korunma için alınacak önlemleri saptamaktır. Ocak 1995 - Eylül 1999 yılları arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi acil servisine kaza nedeni ile başvuran 9885 çocuk hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Düşme, trafik kazası, zehirlenmeler, yanıklar, iş kazaları ve elektrik çarpması başlıca kaza nedenleriydi. Kaza nedenleri arasında en sık düşme saptanırken zehirlenmeler de önemli yer almaktaydı. İlaç zehirlenmesi en sık zehirlenme nedeniydi. Bunu sırasıyla, besin, kimyasal madde ve karbonmonoksit zehirlenmeleri izlemekteydi. Kazalar ve zehirlenmeler en sık yaz ve ilkbahar aylarında; öğleden sonra ve akşam saatlerinde olmakta, hastaneye başvuru da bu zamanlarda olmaktaydı. En sık erkeklerde ve 1-4 yaş grubunda görülmekteydi. Mortalite oranı kazalar için %0.5, zehirlenmeler için ise % 0.2 olarak saptandı.Öğe Çocukluk çağında kronik konstipasyon(2005) Akman, Sezin Aşık; Koturoğlu, Güldane; Arıkan, Çiğdem; Aslan, Kızılgüneşler Aslı; Halıcıoğlu, Oya; Aydoğdu, SemaAmaç: Çocuklardaki kronik fonksiyonel konstipasyonda, predispozan faktörlerin değerlendirilmesi ve tedavide kullanılan iki farklı ajanın karşılaştınlmasıdır. Yöntem: Ocak 2001- Haziran 2003 tarihleri arasında Pediatrik Gastroenteroloji ve Beslenme Bilim Dalı Polikliniğine başvuran, kronik fonksiyonel konstipasyon tanısı alan, 2-18 yaşları arasındaki 132'si kız, 144'ü erkek toplam 276 hasta çalışmaya alınmıştır. Karın ağrısı, ağrılı ve/veya kanlı dışkılama, enkoprezis gibi yakınmaları olan, konstipasyonu 3 aydan daha uzun süren, nörolojik hastalığı olmayan olgular seçilmiştir. Konstipasyonun etiyolojisinde organik nedenler çalışma dışı bırakılmıştır. Tedavide tuvalet eğitimi (günde 1-2 kez, 10-15 dak. süreli), lifli diyet önerilmiş, 216 olgu laktuloz (2-3 cc/kg), 60 olgu laktitol (0.4-0.6 cc/kg) tedavi gruplarında incelenmiştir. Hastalar birinci yılda 1,3,6,9,12. aylarda, daha sonra 6 ayda bir izlenmiştir. İstatistiksel analizde Pearson ki-kare testi kullanılmıştır. Bulgular: Yaş ortalaması 6.69 ± 3.63 yıl olan olgularda konstipasyonun ortalama süresi 3.44 ± 2.71 (6 ay-15 yıl) yıl olarak saptandı. Başvuru yakınmaları, karın ağrısı (%65.2), ağrılı dışkılama (%34.4), enkoprezis (%15.5), enürezis (%6.8) olarak bulundu. Konstipe çocukların %8.6'sında ailede psikososyal sorun varken, enkoprezis + konstipasyonu olan çocuklarda bu oranın % 23'e yükseldiği görüldü. İlk ayda kontrole gelen 134 hastanın %38.5'unun, 1. yılda kontrole gelen 48 olgunun %75'inin tedaviden yarar gördüğü, tedaviden yarar görmeyen hastaların ise, oturma (tuvalet) eğitimine ve tıbbi tedaviye uyum sağlayamayan hastalar olduğu görüldü. Laktuloz alan grupta 1. ayda klinik yanıt %36.7 iken, Laktitol grubunda bu oran %42.8 olarak bulundu. İki grup arasında tüm izlem boyunca tedavi yanıtları yönünden istatistiksel fark bulunmadı (p>0.05). Sonuç: Fonksiyonel konstipasyonda enürezis ve enkoprezisin eşlik ettiği durumlarda etiyolojide psikososyal sorunlar önem taşımaktadır. Çocuğun ve ailenin etiyoloji, tedavi ve prognoz açısından eğitilmesi, ailenin uygun davranış biçimi, tuvalet eğitimi ve lifden zengin beslenme ile desteklenen tıbbi tedavi fonksiyonel konstipasyonun tedavisini başarıya ulaştıran faktörlerdir.Öğe Diagnostic Value of the Mean Platelet Volume in the Prediction of Respiratory Syncytial Virus in Acute Bronchiolitis(2019) Gökçe, Şule; Kurugöl, Zafer; Koturoğlu, Güldane; Aslan, Aslı; Polater, Sibel; Saydam, Candan ÇiçekAim: Respiratory syncytial virus (RSV) is a viral pathogen that causes lower respiratory system infections in childhood. The purpose of this study was to examine whether mean platelet volume (MPV) changes are significant in the prediction of RSV bronchiolitis. Materials and Methods: One hundred and eighty-four infants who were diagnosed with acute bronchiolitis were divided into groups based on being RSV positive and other respiratory viruses positive. Using the receiver operating characteristic (ROC), diagnostic accuracy was evaluated according to the areas under the curves (AUC) for the diagnosis of bronchiolitis. A p value of <0.05 was considered statistically significant. Results: MPV was significantly lower in patients with single RSV (6.6±1.1 vs 7±1.2, p<0.05). The MPVs were similar in patients diagnosed with positive and negative RSV bronchiolitis (6.8±1.5 vs 7±1.3, p>0.05) and other viruses. ROC curve analysis indicates that the MPV level cut-off point for making the diagnosis of single RSV bronchiolitis was 6.63 fL with a sensitivity and specificity of 55% and 63% respectively. The median AUC was 0.384 for the MPV (95% CI 0.270-0.499, p=0.04). Conclusion: Volume of MP may be a useful marker to provide a prediction on single RSV bronchiolitis. However, the measurement of MPV might not be correct and sufficient to provide a prediction on the types of respiratory viruses in bronchiolitis.Öğe The effects of atypical antipsychotics on woman's fertility and pregnancy: Case report [Atipik antipsikotiklerin kadin fertilitesi ve gebelik üzerine etkileri: Olgu sunumu](2005) Altıntoprak, Ayşe Ender; Erol, Ayşe; Koturoğlu, Güldane; Gönül, Ali Saffet…Öğe Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi genel pediatri polikliniği'ne başvuran 2-18 yaş arası çocuklarda D vitamini eksikliğiğ sıklığı(Ege Üniversitesi, 2014) Gözüoğlu, Gözde; Koturoğlu, GüldaneAmaç: Bu çalışma Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Pediatri Polikliniğine başvuran 2-18 yaş arası çocuk ve adölesanlarda nutrisyonel rikets ve subklinik D vitamini eksikliği sıklığını saptamak, sıklığı giderek artan ve buzdağımn altında kalan kısım olarak değerlendirilen subklinik D vitamini eksikliğinin ilişkili olduğu risk faktörlerini belirlemek amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Pediatri Polikliniğine Eylül-Ekim aylarında (yaz sonu) başvuran yaşlan 2-18 yaş arasında değişen 277 olgu çalışmaya alındı. Kronik hastalığı olan ve D vitamini metabolizmasıııı etkileyen ilaç (antitüberküloz, antikonvülzan vb) kullanan olgular çalışma dışında bırakıldı. Her bir olgunun ayrıntılı fizik muayenesi ile vital bulguları, antropometrik ölçümleri ve sistem bakılan değerlendirildikten sonra kalsiyum (Ca), fosfor (P), alkalen fosfataz (ALP), magnezyum (Mg), parathormon (PTH), 25-hidroksi D vitamini [25(OH)D] düzeyleri incelendi. Çalışmaya alınan 277 olgunun 135'i Nisan- Mayıs aylarında (kış sonu) tekrar aynı parametrelerle değerlendirildi . 25(OH)D düzeyi 15-20 ng/dl olan olgular D vitamini yetersizliği, 15 ng/drnin altında olanlar D vitamini eksikliği olarak nitelendirilirken 20 ng/drnin üstünde D vitamini düzeyine sahip olanlar normal olarak kabul edildi. Bulgular: Çalışmaya alınan olguların %49.5' i (n:137) kız, %50.5' i (n:140) erkek olup yaş ortalaması 96 ± 5 ay idi. Olguların ortalama 25(OH)D düzeyi yaz sonunda 49 ± 17 ng/dl, kış sonunda 27 ± 20 ng/dl olarak saptandı. Yaz sonu 25(OH) D vitamini eksiklik oranı %1, yetersizlik oranı %1; kış sonu 25(OH) D vitamini eksiklik oranı %38; yetersizlik oranı ise %5.2 olarak saptandı ve bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.001). Kış sonu yapılan değerlendirmede 2-5 yaş arasında D vitamini eksikliği %23, D vitamini yetersizliği %4.7; 5-11 yaş arasında D vitamini eksikliği %36, D vitamini yetersizliği %8; 11-18 yaş arasında D vitamini eksikliği %56, D vitamini yetersizliği %3.3 oranında olduğu tespit edildi (p=0.053). Yaz sonunda 25(OH)D düzeyi 20 ng/dl'nin altında olan olguların %72.2'sinin kız, %8'inin erkek olduğu tespit edildi. Yaz sonu D vitamini düzeylerinin kız olgularda daha düşük olması istatistiksel olarak anlamlı saptanırken (p=0.029) kış sonu D vitamini düzeyleriyle cinsiyet arasında korelasyon saptanmadı. Çalışmamızda kış mevsiminin, adölesan yaş grubunun, kız cinsiyetin ve düşük sosyoekonomik durumun D vitamini eksikliği/yetersizliği için risk faktörü olduğu tespit edildi. Sonuç: Bu çalışma ile nutrsiyonel rikets ve subklinik D vitamini yetersizliğinin güneşli bir iklime sahip İzmir ilinde tahmin edilenden daha sık olduğu saptandı. Etiyolojisinde yaş, sosyokültürel durum, beslenme ve mevsimsel özellikler gibi birçok faktörün yer aldığı gösterildi. Nutrisyonel rikets ve subklinik D vitamini yetersizliğinin önlenebilmesi için D vitamini replasmanının sadece yenidoğan ve sütçocukluğu döneminde değil adölesan dönemde de yapılmasının gerekliliği ortaya kondu. Böylece Türkiye'nin önemli sorunlarından biri olan matemal D vitamini eksikliğinin önlenebileceği kanısına varıldı.;D vitamini yetersizliği, D vitamini eksikliği, mevsimsel ilişki, adolesan, paratroid hormon;Vitamin D deficiency, vitamin D deficiency insufficiency, season, parathormone, adolescentÖğe Genel pediatri polikliniğine başvuran 2-18 yaş arası çocuk ve adölesanlarda D vitamini eksikliği(Ege Üniversitesi, 2012) Gözüoğlu, Gözde; Koturoğlu, GüldaneAmaç: Bu çalısma Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Pediatri Poliklinigine basvuran 2-18 yas arası çocuk ve adölesanlarda nutrisyonel rikets ve subklinik D vitamini eksikligi sıklıgını saptamak, sıklıgı giderek artan ve buzdagının altında kalan kısım olarak degerlendirilen subklinik D vitamini eksikliginin iliskili oldugu risk faktörlerini belirlemek amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Pediatri Poliklinigine Eylül- Ekim aylarında (yaz sonu) basvuran yasları 2-18 yas arasında degisen 277 olgu çalısmaya alındı. Kronik hastalıgı olan ve D vitamini metabolizmasını etkileyen ilaç (antitüberküloz, antikonvülzan vb) kullanan olgular çalısma dısında bırakıldı. Her bir olgunun ayrıntılı fizik muayenesi ile vital bulguları, antropometrik ölçümleri ve sistem bakıları degerlendirildikten sonra kalsiyum (Ca), fosfor (P), alkalen fosfataz (ALP), magnezyum (Mg), parathormon (PTH), 25-hidroksi D vitamini [25(OH)D] düzeyleri incelendi. Çalısmaya alınan 277 olgunun 135'i Nisan- Mayıs aylarında (kıs sonu) tekrar aynı parametrelerle degerlendirildi . 25(OH)D düzeyi 15-20 ng/dl olan olgular D vitamini yetersizligi, 15 ng/dl'nin altında olanlar D vitamini eksikligi olarak nitelendirilirken 20 ng/dl'nin üstünde D vitamini düzeyine sahip olanlar normal olarak kabul edildi. Bulgular: Çalısmaya alınan olguların %49.5' i (n:137) kız, %50.5' i (n:140) erkek olup yas ortalaması 96 ± 5 ay idi. Olguların ortalama 25(OH)D düzeyi yaz sonunda 49 ± 17 ng/dl, kıs sonunda 27 ± 20 ng/dl olarak saptandı. Yaz sonu 25(OH) D vitamini eksiklik oranı %1, yetersizlik oranı %1; kıs sonu 25(OH) D vitamini eksiklik oranı %38; yetersizlik oranı ise %5.2 olarak saptandı ve bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.001). Kıs sonu yapılan degerlendirmede 2-5 yas arasında D vitamini eksikligi %23, D vitamini yetersizligi %4.7; 5-11 yas arasında D vitamini eksikligi %36, D vitamini yetersizligi %8; 11-18 yas arasında D vitamini eksikligi %56, D vitamini yetersizligi %3.3 oranında oldugu tespit edildi (p=0.053). Yaz sonunda 25(OH)D düzeyi 20 ng/dl'nin altında olan olguların %72.2'sinin kız, %8'inin erkek oldugu tespit edildi. Yaz sonu D vitamini düzeylerinin kız olgularda daha düsük olması istatistiksel olarak anlamlı saptanırken (p=0.029) kıs sonu D vitamini düzeyleriyle cinsiyet arasında korelasyon saptanmadı. Çalısmamızda kıs mevsiminin, adölesan yas grubunun, kız cinsiyetin ve düsük sosyoekonomik durumun D vitamini eksikligi/yetersizligi için risk faktörü oldugu tespit edildi. Sonuç: Bu çalısma ile nutrsiyonel rikets ve subklinik D vitamini yetersizliginin günesli bir iklime sahip zmir ilinde tahmin edilenden daha sık oldugu saptandı. Etiyolojisinde yas, sosyokültürel durum, beslenme ve mevsimsel özellikler gibi birçok faktörün yer aldıgı gösterildi. Nutrisyonel rikets ve subklinik D vitamini yetersizliginin önlenebilmesi için D vitamini replasmanının sadece yenidogan ve sütçocuklugu döneminde degil adölesan dönemde de yapılmasının gerekliligi ortaya kondu. Böylece Türkiye'nin önemli sorunlarından biri olan maternal D vitamini eksikliginin önlenebilecegi kanısına varıldı.;D vitamini yetersizligi, D vitamini eksikligi, mevsimsel iliski, adölesan, paratroid hormon.;Vitamin D deficiency, Vitamin D deficiency insufficiency, season, parathormone, adolescent.Öğe Lymphadenopathies: An Annoyance or Not?(2018) Gökçe, Şule; Kurugöl, Nuri Zafer; Koturoğlu, GüldaneAim: the aim of this study was to evaluate the cases hospitalized with lymphadenopathy in terms of demographic and clinical characteristics, lymph node involvement regions, infection markers and their diagnoses. Materials and Methods: the medical records of 56 children with lymphadenopathy between 2014 and 2017 were reviewed retrospectively at Ege University, Children’s Hospital, General Pediatrics Unit. Demographic characteristics, clinical findings and accompanying complaints of the cases were examined. Laboratory tests including complete blood count, sedimentation rates and other biochemical parameters were measured. Lymph nodes were assessed via ultrasonographic examination in terms of distribution, number, size and structure. Lymph node regions were described as anterior or posterior cervical, supraclavicular, submandibular, axillary, epitrochlear, inguinal or popliteal. Laboratory results, microbiological studies and histopathological examination results of the patients were evaluated. Results: Among the 56 patients enrolled in the study, 31 (55.4%) were male, 25 (44.6%) were female and the median age was 3.7±7.1 years. the most frequent involvement location of the enlarged lymph nodes was the cervical area. Others occurred in the axillary, inguinal or supraclavicular regions. the median results of the white blood cell, C-reactive protein and erythrocyte sedimentation rates were 13.670±9760/mm3, 1.9±5.4 mg/dL and 42±51 mm/h respectively. Ultrasonographic evaluation showed that lymph nodes were diagnosed with reactive hyperplasia in 69.6%, suppurative lymphadenopathy in 23.2% and suspected malignancy in 7.1%. Most of the cases with lymphadenopathy resulted from a benign condition. Conclusion: Lymphadenopathy is a common complaint of childhood, mostly benign. the etiology should be elucidated using full history, careful physical examination, follow-up, laboratory and imaging methods. A good physical examination and follow-up of the clinical features of the lymph node are more important than the laboratory and imaging methods. If there is no change in lymph node size in the follow-up, further studies should be performed.Öğe Seasonal Variation of Vitamin D via Several Parameters in Adolescents(2018) Gözüoğlu, Gözde; Gökçe, Şule; Aslan, Aslı; Kurugöl, Nuri Zafer; Koturoğlu, GüldaneAim: Vitamin D in adolescents reveals that subclinical vitamin D deficiency is continuously increasing worldwide. the aim of this study was to investigate the prevalence of vitamin D and subclinical vitamin D deficiency and risk factors among adolescents in the summer and winter seasons in İzmir. Materials and Methods: the medical records of 90 adolescents were reviewed regarding their vitamin D status in the summer and winter seasons. Blood samples were obtained from 90 adolescents at the end of summer and the end of winter. These samples were assessed for calcium (Ca++), phosphorus, magnesium (Mg), parathyroid hormone, alkaline phosphatase and 25-hydroxyvitamin D concentrations. the subjects were divided into two groups; the first group consisted of the patients who were assessed for vitamin D levels and the other laboratory measurements at the end of winter (n=46), the second group consisted of the patients who were assessed for the same laboratory features at the end of summer (n=44). the two groups were compared in terms of demographic, clinical and laboratory characteristics. Results: Among the 90 patients enrolled in the study, 41 (45.5%) were males and 49 (54.5%) were females. the median age was 11±4 years. Vitamin D deficiency percentages of the study group for the end of the winter period was 60.8% and for the end of the summer period was 6.8% but this was not statistically significant. Vitamin D insufficiency percentages of the winter group were higher than the summer group (93.2% vs. 39.2%, p>0.05). There were no differences between the groups in terms of laboratory findings concerning Ca, Mg and the other bone parameters. Conclusion: Contrary to the expected, we did not detect a seasonal difference in vitamin D levels in adolescents. Although laboratory findings were not found to be statistically significant in terms of vitamin D levels, we can state that the level of vitamin D in the winter season might be lower than the summer season. Therefore, it should be kept in mind that vitamin D insufficiency is more frequent at the end of the winter season and seasonal differences in the adolescent population should be considered during measurement.Öğe Sever hastalığı: Bir olgu nedeniyle(2006) Koturoğlu, Güldane; Kurugöl, ZaferSever hastalığı genellikle 10-13 yaşları arasındaki erkeklerde görülen kalkaneusun osteokondrozudur. Bir veya her iki topukta ağrı vardır. Ağrı genellikle Aşil tendonunun kalkaneusa yapışma yerindedir. Tanı fizik muayene ile konur ancak ayırıcı tanı açısından radyolojik inceleme önerilir. İki haftadır her iki topuktaki ağrı yakınması ile başvuran 12 yaşındaki erkek olguya klinik bulgulara dayanılarak ve olası diğer nedenler ekarte edilerek Sever hastalığı tanısı konuldu. Bu olgu sunumu ile özellikle adolesan dönemdeki erkek çocuklarda herhangi bir travma olmaksızın ortaya çıkan topuk ağrılarında Sever hastalığı'nın düşünülmesi gerektiğini, aktivite kısıtlaması ve antiinflamatuar tedavi ile kolay yanıt alınabileceğini vurgulamak istedik.Öğe Üç olgu nedeniyle echovirus tip 30 meninjiti(2004) Vardar, Fadıl; Koturoğlu, Güldane; Ay, Yılmaz; Özkınay, Cihangir; Tansuğ, ŞenayEchoviruslar, Picornavirus ailesinden enterovirus grubunda yer alan RNA viruslarıdır. insandan insana yayılım fekal-oral veya oral-oral yolla olabilir. İnfeksiyon sıklıkla sosyokültürel düzeyi düşük olan toplumlarda Ağustos, Eylül, Ekim aylarında pik yapmakta ve erkek çocuklarda daha sık görülmektedir. Beş, sekiz ve onüç yaşlarında olan üç erkek olgu Eylül ve Ekim 2003 dönemlerinde ateş yüksekliği, kusma ve başağrısı yakınmaları ile getirildi. Sekiz ve onüç yaşlarındaki iki olgu kardeş olup yakınmaları aynı dönemde ortaya çıkmıştı. Her üç olgunun da fizik muayenesinde ense sertliği, Kerning ve Brudzinski pozitifliği dışında patolojik bulgu saptanmadı. Laboratuvar incelemelerinde her üç olguda da lökositoz saptandı. Beyin-omurilik sıvısı (BOS) incelemesinde birinci olguda 810 lökosit/mm3, ikinci olguda 180 lökosit/mm3 ve üçüncü olguda 250 lökosit/mm3 görüldü. Olguların BOS yaymasında, sırasıyla; %90 polimorf çekirdekli lökosit, %50 polimorf çekirdekli lökosit ve %90 lenfosit egemenliği vardı. Beyin- omurilik sıvısı hücre kültürlerinde Echovirus tip 30 izole edildi. Olguların uzun dönem takiplerinde sekel gözlenmedi. Bu çalışma ile ateş yüksekliği, lökositoz ve başlangıç BOS bulgularında polimorf çekirdekli lökosit egemenliği saptanan olgularda enterovirus infeksiyonlarının düşünülmesi gerektiği ve hücre kültürü ile doğru tanıya gidilebileceği gösterilmiştir.Öğe Uzamış öksürüğü olan çocuklarda kültür, gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu ve Seroloji ile Bordetella pertussis enfeksiyonunun araştırılması(2012) Gürsel, Derya; Aslan, Aslı; Sönmez, Cemile; Koturoğlu, Güldane; Çöplü, Nilay; Kurugöl, Nuri Zafer; Aydemir, ŞöhretBoğmaca, Bordetella pertussis’in neden olduğu, tüm yaş gruplarını etkileyen, bulaşıcı bir solunum sistemi enfeksiyonudur. Özellikle yenidoğan ve bebeklerde yüksek morbidite ve mortaliteye yol açar. Ergen ve erişkinlerde atipik ve ılımlı seyreden hastalığa çoğu zaman tanı konulamamakta; bu hastalar duyarlı bebek ve çocuklara bulaşmada önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Bu nedenle iki haftadan daha uzun süren öksürük semptomu olan çocuk ve ergenlerde B.pertussis enfeksiyonunun laboratuvar incelemeleriyle araştırılması önerilmektedir. Bu çalışmada, uzamış öksürüğü olan çocuk yaş grubu hastalarda kültür, gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (Rt-PCR) ve serolojik yöntemler ile B.pertussis enfeksiyonunun araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabi- lim Dalı Genel Pediatri Polikliniğine Aralık 2009-Ağustos 2010 tarihleri arasında başvuran, uzamış (? 14 gün) öksürüğü olan 2 ay-14 yaş (ortanca: 7.0) arasındaki 51 (19 kız, 32 erkek) hasta dahil edilmiştir. Olguların 48 (%94)’i yaşına uygun olarak aşı şeması uygulanan, üçü ise boğmaca aşısı yapılmamış hastalar olup, 38 (%75) olgunun başvuru öncesinde antibiyotik kullandığı belirlenmiştir. Hastalardan alınan na-zofarengeal sürüntü örneklerinde B.pertussis araştırılması için kültür (%7 at kanı ve kömür içeren Bordeella Agar; Becton Dickinson, Almanya) ve IS 481 gen bölgesinin hedeflendiği Rt-PCR (Roche Applied Science, Almanya) yöntemleri uygulanmıştır. Ayrıca 2-4 hafta arayla elde edilen iki serum örneğinde anti- pertussis toksin (anti-PT) IgG ve antifilamentöz hemaglutinin (anti-FHA) IgG düzeylerinin ölçüldüğü “in- house” ELISA çalışılmış; antikor titresinde dört kat artış veya tek serum örneğinde 100 EU/ml’nin üzerindeki anti-PT IgG titreleri B.pertussis enfeksiyonunun serolojik kanıtı olarak kabul edilmiştir. Çalışmaya alınan 51 hastadan birinin nazofarengeal sürüntü kültüründe B.pertussis üremiş; 6 (%11.8) hastanın nazofarengeal sürüntü örneğinde IS 481 Rt-PCR testi ile pozitiflik saptanmış ve 9 (%17.6) olgu serolojik testlerle B.pertussis enfeksiyonu olarak değerlendirilmiştir. Buna göre toplam 12 hastada en az bir yöntemle pozitif sonuç alınmış; bu hastalardan birinde her üç yöntemle, ikisinde IS481 Rt-PCR ve serolojik testlerle, üçünde sadece IS 481 Rt-PCR ile, altısında ise sadece serolojik testlerle tanı konulmuştur. Dolayısıyla çalış- mamızda, uzamış öksürüğü olan çocukların %23.5 (12/51)’inde B.pertussis enfeksiyonu tespit edilmiştir. Bu olguların (5 kız, 7 erkek) yaş aralığı 2 ay-11 yıl arasında olup, biri aşılanmamış, dördü aşı şeması tamamlanmamış hastalardır. Sonuç olarak, uzamış öksürüğü olan çocuklarda B.pertussis varlığının araştırılmasında kültür, PCR ve serolojik testlerin kullanılması gerektiği ve bu alanda standardize edilmiş testlere ihtiyaç olduğu sonucuna varılmıştı.