Yazar "Karbek Akarca, Funda" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acil servise pnömoni şüphesi ile başvuran hastalarda akciğer ultrasonunun tanısal ve prognostik etkinliğinin değerlendirilmesi(Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2021) Sapmaz, Büşra; Karbek Akarca, FundaAmaç Acil servise başvuran ve pnömoni şüpheli bulguları olan hastalarda, akciğer ultrasonografisinin tanısal ve prognostik değerliliğinin araştırılması amaçlandı. Materyal ve Metod Prospektif ve metodolojik nitelikte dizayn edilen çalışmada, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisi’ne 20 Şubat-20 Mayıs 2020 tarihleri arasında pnömoni şüphesi ile başvuran 18 yaş üstü 330 hasta akciğer ultrasonu ile değerlendirilmiştir. Ultrason ile elde edilen bulgular toplanmış ve veriler çalışma formu aracılığıyla kaydedilmiştir. Bulgular Çalışmaya dahil edilen hastaların tamamına akciğer ultrasonu yapılmış ve tamamına akciğer grafisi çekilmiştir. Hastaların %63,6’sına klinik izlemi sırasında toraks bilgisayarlı tomografisi çekilmiştir. Hastaların %68,2’sinde ultrasonografik olarak pnömoni saptanmıştır. Hastaların %70’inin klinik son tanısının pnömoni olduğu saptanmıştır. Hastaların %32,7’si acil servisten taburcu olurken, %37,0’sine servis yatışı, %29,1’ine ise yoğun bakım yatışı gerçekleştirilmiştir. Hastaların hastaneye başvuruyu takip eden bir ay içerisinde mortalite oranı ise %25,5’dir. Pnömoni son tanılı hastalarda ultrason bulguları incelendiğinde ise en yaygın bulguların sırası ile konsolidasyon (%93,1), B çizgilerinin varlığı (%68,4), shred bulgusu (%64,9) ve plevral düzensizlik (%59,7) olduğu saptanmıştır. Sırasıyla diğer bulgular vaskülaritede artış (%48,1), hava ve sıvı bronkogramları (%46,3), dinamik hava bronkogramları (%37,7), plevral efüzyon (%19,9), vertebra bulgusu (%14,3), jellyfish bulgusu (%8,2), plankton bulgusu (%3,9) olarak saptanmıştır. Yaş gruplarına göre ultrason bulgularının dağılımı incelendiğinde yalnızca plevral düzensizlik (p=0.002) bulgusunda istatistiksel açıdan anlamlı fark saptanmıştır. Ultrasonografinin pnömoni tanısı için duyarlılığı %96,5 özgüllüğü ise %98,0 olarak saptanmıştır. Akciğer grafisinin pnömoni tanısı için duyarlılığı %82,7 ve özgüllüğü %92,9 olarak saptanmıştır. Bilgisayarlı tomografi çekilen 210 hastada ultrasonografinin pnömoni tanısı için duyarlılığı %96,9 özgüllüğü ise %95,8 olarak, akciğer grafisinin duyarlılığı %77,2 ve özgüllüğü %85,4 olarak saptanmıştır. Ultrason bulgularının pnömoni tanısında duyarlılık ve özgüllükleri sırasıyla bakıldığında shred bulgusu için %64,9 - %99,0, hava ve sıvı bronkogramı için %46,3 - %100, dinamik hava bronkogramı için %37,7 - %100, konsolidasyon için %93,1 - %94,9, vaskülarite artışı için %48,1 - %98,0, B çizgileri için %68,4 - %53,5, plevral efüzyon için %19,9 - %85,9, plevral düzensizlik için %59,7 - %75,8, vertebra bulgusu için %14,3 - %98,0, jellyfish bulgusu için %8,2 - %99,0, plankton bulgusu için %3,9 - %100 olarak izlenmiştir. Son tanısı pnömoni olan hastalarda ultrason bulgularıyla bir aylık mortalite arasındaki ilişki değerlendirildiğinde hava sıvı bronkogramları (p=0.042) ve plevral düzensizlik (p<0.001) ile bir aylık mortalite arasında istatistiksel açıdan anlamlı ilişki saptanmıştır. Mortalite üzerine en yüksek risk oluşturan bulguların plevral düzensizlik (OR: 4.462, %95; 2.268-8.776) ve hava sıvı bronkogramları (OR: 1.791, %95; 1.019-3.149) olduğu görülmüştür. Klinik son tanısı pnömoni olan hastalarda ultrason bulgularının Pnömoni Ağırlık Skoru ile ilişkisi değerlendirildiğinde konsolidasyon (p=0.004), plevral efüzyon (p=0.005) ve plevral düzensizlik (p<0.001) bulgularının varlığında Pnömoni Ağırlık Skoru’nun daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Klinik son tanısı pnömoni olan hastalarda ultrason bulgularının CURB-65 ile ilişkisi değerlendirildiğinde konsolidasyon (p=0.025), plevral efüzyon (p=0.035) ve plevral düzensizlik (p<0.001) bulgularının varlığında CURB-65 skorunun daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Sonuç Akciğer ultrasonu, pnömoni tanısı koymada akciğer grafisine göre duyarlılığı ve özgüllüğü yüksek bir incelemedir. Akciğer ultrasonu, toplumda gelişen pnömoni tanısında akciğer grafisinin ayırt edemediği hastalarda yol gösterici olabilir ve gereksiz bilgisayarlı tomografi çekiminin önüne geçmek için kullanılabilecek bir yöntemdir. Akciğer ultrasonu noninvaziv, taşınabilir ve radyasyon barındırmayan bir tetkik olması nedeni ile tekrarlayan görüntülemeye imkan sağlar ve izlemde kullanılabilir. Akciğer ultrasonu pnömoni tanılı hastalarda prognostik bir gösterge olabilir.Öğe Acil servise şok bulgularıyla başvuran hastalarda yatak başı ultrasonun tanısal değeri(Ege Üniversitesi, 2021) Karbek Akarca, Funda; Ersel, Murat; Nalbantgil, Sanem; Kıyan, Güçlü Selahattin; Altuncı, Yusuf Ali; Yalçınlı, SercanGiriş: Şok doku oksijen kaynağı ile oksijen ihtiyacı arasında dengesizlik yaratan bir dolaşım yetersizliği durumudur. Hipovolemik, kardiyojenik, obstruktif, distributif nedenler şoka yol açar. Bu çalışmada acil servise şok tablosunda başvuran hastaların şok tiplerinin ayırt edilmesinde sadece klinik yaklaşım ile klinik ve RUSH protokolü yaklaşımlarının etkinliklerinin değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Prospektif, gözlemsel analitik bir çalışma planlandı. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Servisi'ne Haziran 2018-Haziran 2020 tarihleri arasında başvuran, vital bulgusu olarak sistolik kan basıncı <90 mmHg, şok indeksi >1 olan hastalar çalışmaya alındı. Gebe, 18 yaş altı, resusitasyon uygulanan, EKG de ST elevasyonu olan, dış merkezden tetkik edilip son tanısı belirli olan ve şok etiyolojisi aşikar belirgin hastalar çalışma dışı bırakıldı. Acil Servis hekimi tarafından öykü ve fizik muayene bulguları ile değerlendirildikten ve hasta için ön tanı oluşturulduktan sonra RUSH protokolü uygulandı. RUSH protokolü sonrası oluşan ön tanı kayıt altına alındı. Acil Servis değerlendirmesi tamamlandıktan sonra hastaların son tanıları elektronik dosya sisteminden kayıt altına alındı. Klinik ve RUSH protokolü sonrası elde edilen şok tipi tanılarının son tanılara göre sensitivite, spesivite, pozitif prediktif değer, negatif prediktif değerleri hesaplandı. Klinik değerlendirme ve klinik+RUSH değerlendirmesi ile oluşan ön tanıların son tanılar arasındaki uyumu Kappa testi ile değerlendirildi. P değerinin 0, 05'in altında olduğu durumlar istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar olarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışma popülasyonunu 102 hasta oluşturdu. Hastaların %54, 9'unu erkek ve yaş ortalaması 68, 1±14, 7 idi. Distrubitif şok en sık görülen şok nedeniydi (%55, 9). Bunu sırasıyla kardiyojenik (%24, 5) ve hipovolemik şok (%17, 6) izledi. Obstruktif şok ise en az görülen şok tipi olarak belirlendi (%2). Klinik tanı ile değerlendirilen hastalarda %12, 7 oranında (n=13) şok tipinin ayırt edilemediği belirlendi. Tüm şok nedenleri göz önünde bulundurulduğunda sadece klinik değerlendirme sonrası son tanı ile Kappa uyumu orta derece (0.552) olarak belirlenirken klinik ve RUSH protokolü birlikte değerlendirildiğinde bu durum mükemmel uyum (0.905) olarak saptandı. Sadece klinik değerlendirme göz önüne alındığında hipovolemik, kardiyojenik, distrubitif ve obstruktif şok tipleri için sensitivite değerleri sırasıyla 77, 7, 76, 54, 3, 50 ve spesivite değerleri sırasıyla 97, 6, 62, 2, 73, 3, 94 olarak bulundu. Klinik+RUSH değerlendirmesi sonrası hipovolemik, kardiyojenik, distrubitif ve obstruktif şok tipleri için sensitivite değerleri sırasıyla 100, 92, 92, 9, 100 ve spesivite değerleri sırasıyla 98, 8, 100, 100, 96 olarak belirlendi. Sonuç: RUSH protokolü şok tablosu ile acil servise başvuran hastaların şok tipinin belirlenmesinde klinik değerlendirmeye katkı sağlar. Özellikle distrubitif, hipovolemik ve kardiyojenik şok tablosunda olan hastalarda bu etki belirgindir. Acil tıp hekimleri hipotansif ve kötü perfüzyon bulguları olan hastalarda RUSH protokolünü uygulamalıdır.;Şok, ultrasonografi, RUSH protokolü, acil servis.;Shock, ultrasonography, RUSH protocol, emergency medicine.Öğe ACİL TIP UZMANLARININ DEPREM DENEYİMLERİ(2023) Karbek Akarca, FundaKahramanmaraş Pazarcık merkezli 6 Şubat saat 4:17’de Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından açıklanan 7.7 ve 7.6 büyüklüklerinde iki deprem on ili kapsayacak şekilde meydana geldi. Deprem bölgesinde birçok hastane hasar gördü. Birçok sağlık çalışanı depremzedeye dönüştü. Depremin ardından başta acil tıp uzmanları olmak üzere deprem bölgesine birçok sağlık çalışanı alana gönüllü olarak gitti. Alanda ilk günlerde organizasyon yetersizliği, hastanelerin teknik donanımlarının devredışı kalması, tıbbi malzemelerin eksikliği, barınma ve gıda sorunları yaşandı. Bu ortamda acil tıp uzmanları ve diğer sağlık çalışanları yaşanan depremin yarattığı eksikliklerine hem de psikolojik yüküne karşın birarada ve sağlık hizmetlerinin devamını sağlamak için çalışmışlardır.Öğe COMPARISON OF CLINICAL FRAILTY SCALE AND EDMONTON FRAIL SCALE IN OLDER ADULTS PRESENTING TO THE EMERGENCY DEPARTMENT(Turkish Geriatrics Soc, 2024) Yucel, Mustafa; Altunci, Yusuf Ali; Ozcete, Enver; Kilavuz, Asli; Karbek Akarca, FundaIntroduction: This study aimed to compare the prognostic values of Edmonton Frail Scale and Clinical Frailty Scale in the emergency department and determine their suitability for patient management. Materials and Method: This study was conducted as a single-center prospective observational study. Patients aged 65 and older who presented to the emergency department were included. Clinical Frailty Scale and Edmonton Frail Scale scores, the emergency department outcomes, length of stay in the emergency department, 30-day mortality, and 30-day readmission data of the patients were recorded. ROC analysis was performed to examine the predictive values on outcomes. DeLong Test was used to compare the predictive values. Results: This study included 400 patients. Intensive care unit admission was significantly more frequent in the frail group according to both Edmonton Frail Scale and Clinical Frailty Scale. The length of stay in the emergency department was significantly longer in the frail group in both classifications. The mortality rate was significantly higher in the frail group in both classifications. The optimal cut off value for predicting mortality was found to be 9 for Edmonton Frail Scale and 7 for Clinical Frailty Scale. There was no significant difference between the predictive values of two scales. Conclusion: We found that two frail scales have good predictive values for adverse outcomes, such as mortality and the need for Intensive care unit admission in the emergency department. We believe that both scores would be valuable in guiding decisions for the emergency department usage due to their similar predictive values.Öğe Comparison of Standard Technique, Ultrasonography, and Near-Infrared Light in Difficult Peripheral Vascular Access: A Randomized Controlled Trial(Cambridge Univ Press, 2022) Yalcinli, Sercan; Karbek Akarca, Funda; Can, Ozge; Uz, Ilhan; Konakci, GulbinObjectives: Successful placement of a peripheral intravenous catheter (PIVC) on the first attempt is an important outcome for difficult vascular access (DVA) patients. This study compared standard technique, ultrasonography (USG), and near-infrared light (NIR) in terms of success in the first attempt in patients with DVA. Methods: This was a prospective, randomized controlled study. The study was conducted in a tertiary care hospital. Emergency department patients who describe DVA history, have no visible or palpable veins, and were assessed by the nurse to have a difficult PIVC were included to study. The PIVC procedure was performed on patients by standard, USG, or NIR device techniques. For all approaches, the success of the first attempt was the primary aim. Total procedure time, the total number of attempts, and the need for rescue intervention were secondary aims. Results: This study evaluated 270 patients. The first attempt success rates for USG, standard, and NIR methods were 78.9%, 62.2%, and 58.9%, respectively. The rate of first attempt success was higher in patients who underwent USG (USG versus standard, P = .014; USG versus NIR, P = .004; standard versus NIR, P = .648). The total median (IQR) procedure time for USG, standard, and NIR methods was 107 (69-228), 72 (47-134), and 82 (61-163) seconds, respectively. The total procedure time was longer in patients undergoing USG (standard versus USG, P <.001; NIR versus USG, P = .035; standard versus NIR, P = .055). The total median (IQR) number of attempts of USG, standard, and NIR methods were 1 (1-1), 1 (1-2), and 1 (1-2), respectively. A difference was found among the groups regarding the total number of attempts (USG versus NIR, P = .015; USG versus standard P = .108; standard versus NIR, P = .307). No difference was found among groups in terms of the need for rescue methods. Conclusion: It was found that USG increases the success of the first attempt compared with the standard method and NIR in patients with DVA.Öğe Diagnostic Accuracy of Early Systolic Notching in Pulmonary Embolism(Wiley, 2022) Aslaner, Mehmet Ali; Karbek Akarca, Funda; Aksu, Sakir Hakan; Yazla, Merve; Can, Ozge; Kus, Gorkem; Celik, AliObjective Recently, a cardiac sonography finding, early systolic notching (ESN), was reported with high sensitivity and specificity for the diagnosis of pulmonary embolism (PE) in a limited population. The aim of this study was to determine the diagnostic accuracy of ESN finding for PE in emergency department (ED) patients. Method This prospective multicenter study was conducted in 4 academic EDs. All patients who underwent computed tomography angiography for suspected PE were included in the study. After inclusion, cardiac ultrasound including the right ventricular outflow tract Doppler signal was performed. The diagnostic tests of ESN finding were used for PE and its subgroups. Results In the study, 183 of 201 patients met the study criteria. Of all patients, 52.5% had PE (n = 96), and 19.7% (n = 36) had ESN finding. In all ED patients, the sensitivity of ESN for PE was 34% (95% CI 25-45), and the specificity was 97% (95% CI 90-99). In the subgroup analysis, the sensitivity of ESN for PE with high or intermediate-high risk was 69% (95% CI 49-85), and the specificity was 90% (95% CI 84-94). Inter-rater reliability for ESN finding between the cardiologist and emergency physician was strong with a kappa statistic of 0.87. Conclusion The pulmonary Doppler flow of ESN was moderate to high specific but low sensitive for PE in all ED patients. In the subgroup analysis, this finding was moderate specific and low sensitive.Öğe Evaluation of the Retrospective LACE Index in Predicting the Risk of Readmission in Patients with Hereditary Angioedema in an Emergency Department(Hindawi Ltd, 2023) Songur Kodik, Meltem; İnci, Özlem; Çetin, Zeynep Dila; Mete Gökmen, Emine Nihal; Karbek Akarca, FundaThis study aimed to calculate the LACE index in patients who admitted to the emergency department (ED) with hereditary angioedema (HA) diagnosed and to predict recurrent admissions of patients. In this single-center study, patients aged 18 or higher who were admitted to the ED diagnosed with HA were included over a 12-year period. 35 patients diagnosed with code E88.0 were evaluated according to electronic file records. The number of admissions to the ED in the last 6 months was 2. The LACE index was 4, and risk was 71.4%. The patients admitted to the hospital in the last 30 days had a higher rate of admission to the hospital in the last 6 months (p < 0.001). The LACE index at admission predicted 30 days admission with (AUC = 0.75, 95% CI (0.56-0.91)) acceptable discrimination. The LACE index and the number of admissions in the last 6 months included in the evaluation can be considered predictive in recurrent ED admissions of HA patients. However, the distribution of LACE-risk groups is no priority. Therefore, the low-, medium-, or high-risk level of LACE index values should be not taken into consideration in readmission of such patients.Öğe NIRS (Near-infrared spektroskopi) cihazının; intravenöz trombolitik tedavi alan ve/veya endovasküler trombektomi yapılan akut iskemik inme hastalarında serebral oksijenisayonu göstermedeki etkinliğinin değerlendirilmesi(Ege Üniversitesi, 2023) Karbek Akarca, Funda; Günay, Emre Ersegün; Güler, Ayşe; Orujov, Asım; Çınar, Celal; Oran, İsmailGiriş ve Amaç: Acil servise başvuran intravenöz trombolitik tedavi ve/veya endovasküler mekanik trombektomi yapılan akut iskemik inme hastalarında Near-İnfrared Spektroskopi cihazının serebral oksijenizasyonu göstermedeki etkinliğinin ve kullanılabilirliğinin değerlendirilmesi amaçlandı. Materyal ve Metod: Aralık 2020 ve Aralık 2021 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Acil Servisi'ne başvuran ve akut reperfüzyon tedavisi alan 74 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. 20 hasta belirli sebeplerden dışlanmış ve örneklem 54 hasta ile oluşturulmuştur. Çalışmada 54 hastanın 24 saat boyunca her iki frontal bölgeden rSO2 ölçümleri yapılmış ve belirli zaman dilimlerinde kayıt edilmiştir. Hastaların demografik verileri, yapılan reperfüzyon tedavisi, komorbid hastalıkları, kritik tanı ve tedavi süreleri, National Institutes of Health Stroke Scale (NIHSS), Glaskow Koma Skalası (GKS) ve Modifiye Rankin Skalası (mRS) skorları, vital ölçümleri, gelişen komplikasyonlar ve aldığı tedaviler ile hastaların radyolojik özellikleri de çalışmaya dahil edilmiştir. Hastaların tedaviye klinik yanıtları Nöroloji Uzman Hekim ile birlikte değerlendirilmiş ve çalışmaya dahil edilmiştir. Bulgular: Akut iskemik inmeden etkilenmiş hemisferin rSO2 ölçümleri ile klinik yanıtın ilişkisi incelenmiştir. Başvuruda yapılan rSO2 ölçümünün, klinik yanıt olmayan grupta median değerinin 62 (38-81), klinik yanıt olan grupta 60, 5 (35-78) olduğu görülmüştür. 24.Saatte yapılan rSO2 ölçümünün, klinik yanıt olmayan grupta median değerinin 64 (52-83), klinik yanıt olan grupta 64, 5 (42-76) olduğu görülmüştür. İşlem sonrası yapılan rSO2 ölçümünün, klinik yanıt olmayan grupta median değerinin 65 (25-81), klinik yanıt olan grupta 63 (34-78) olduğu görülmüştür. Akut iskemik inmeden etkilenmemiş hemisferin rSO2 ölçümleri ile klinik yanıtın ilişkisi incelenmiştir. Başvuruda yapılan rSO2 ölçümünün, klinik yanıt olmayan grupta median değerinin 62 (46-83), klinik yanıt olan grupta 60, 5 (43-83) olduğu görülmüştür. 24.Saatte yapılan rSO2 ölçümünün, klinik yanıt olmayan grupta median değerinin 64 (45-85), klinik yanıt olan grupta 63, 5 (50-73) olduğu görülmüştür İşlem sonrası yapılan rSO2 ölçümünün, klinik yanıt olmayan grupta median değerinin 59, 5 (46-85), klinik yanıt olan grupta 62, 5 (44-79) olduğu görülmüştür. İki hemisferin arasındaki ölçüm farkını değerlendirmek için delta rSO2 değeri kullanılmıştır. Başvurudaki delta rSO2'nin, klinik yanıt olmayan grupta median değerinin -0, 5 ((-11)-18), klinik yanıt olan grupta -1, 5 ((-17)-5) olduğu görülmüştür. 24.Saatteki delta rSO2'nin, klinik yanıt olmayan grupta median değerinin 2 ((-14)-14), klinik yanıt olan grupta 1((-16)-13) olduğu görülmüştür İşlem sonrasındaki delta rSO2'nin, klinik yanıt olmayan grupta median değerinin 2 ((-21)-11), klinik yanıt olan grupta -0, 5 ((-18)-7) olduğu görülmüştür. Bu ölçümler göz önüne alındığında, herhangi bir ölçüm yönünden iki grup arasında anlamlı fark olmadığı görülmüştür (p>0, 05). Klinik yanıtı öngörüdüren faktörler değerlendirildiğinde, başvuru NIHSS skorunun tek başına ve en anlamlı belirteç olduğu görülmüştür. NIHSS değerinin 10'un üzerinde olması %68, 8 duyarlılık ve %72, 7 özgüllük ile hastada klinik yanıt olmayacağını öngördürmektedir. Sonuç: NIRS oksimetri ölçümleri ile klinik yanıt ile bir ilişki bulunamamıştır. NIRS cihazının akut iskemi inme hastalarında acil serviste kullanımını kısıtlayan birçok faktör vardır. Acil serviste kullanılabilirliğini değerlendiren daha geniş ölçekte, daha spesifik ve standardize hasta gruplarında çalışmalara ihtiyaç vardır.;İskemik İnme; Spektroskopi, Near-İnfrared; Trombolitik Tedavi; Trombektomi.;Ischemic stroke; Spectroscopy, near-infrared; Thrombolytic Therapy, Thrombectomy.