Yazar "Karabay Yavaşoğlu, Nefise Ülkü" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 5-florourasil şeker türevi içeren yeni triazol bileşiklerinin potansiyel antikanser etkinlikleri ve toksisitesi(Ege Üniversitesi, 2022) Karabay Yavaşoğlu, Nefise Ülkü; Güner, Adem; Gökmen, Buse; Şancı, EbruKanser, tüm dünyada ve ülkemizde öldürücülüğü oldukça yüksek ve sık rastlanılan bir hastalık haline gelmiştir. Kanser tedavilerinde kullanılan ilaçlar, sağlıklı hücrelere zarar vermeden hızla büyüme gösteren kanser hücrelerini yok etmeyi amaçlamaktadır. Her gün gelişmekte olan teknoloji ve bilim sayesinde kanser ilaçlarının daha az yan etkili ve tümör hücrelerinde daha yüksek başarı oranları bulunan alternatifleri aranmaktadır. 5-Florourasil (5-FU) meme, mide, pankreas, baş ve boyun gibi solid tümörlerin sistemik tedavisinde kullanılan ilk basamak ilaçlardan biridir. Triazol bileşiklerinin etkili biyoaktiviteleri ve kullanım kolaylıkları ile 5- FU'nun kullanımındaki kısıtlamalar ve zorluklar düşünüldüğünde yeni oluşturulacak 5-FU şeker türevi içeren triazol bileşiklerinin kansere karşı istenilen nitelikleri göstermesi beklenmektedir. Çok geniş biyolojik etkinliğe sahip triazol içeren bileşikler olması nedeniyle bu güne kadar bir çok antikanser molekül tasarlanmış ve kullanılmıştır. Bu tez çalışmasında, yeni sentezlenen 5-FU içeren yeni triazol bileşiklerin sitotoksik, genotoksik, anti-anjiyogenik ve apoptotik özelliklerinin araştırılması ve bu bileşiklerin biyolojik etkinlik ve toksisite yönünden değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışma kapsamında 5-FU içeren yeni triazol bileşiklerinin, in vitro sitotoksik etkisinin belirlenmesi için MTT testi, apoptozun belirlenmesi için Flow Sitometri analizleri, genotoksik potansiyelin belirlenmesi için AMES testi ve anjiyogenik/antianjiyogenik etkiyi gözlemlemek için HET-CAM testi yapılmıştır. MTT testi sonrasında IC50 değerleri hesaplanan bileşiklerin pozitif kontrole göre daha düşük sitotoksik etkiye sahip olduğu ortaya konmuştur. Bu test sonucunda elde edilen değerler ile bileşiklerin 1xIC50 ve 2xIC50 değerleri hesaplanarak apoptotik aktivitesine bakılmış, sonuçlarda apoptoz yanı sıra ağırlıklı olarak nekroz tespit edilmiştir. AMES testi sonucunda, maksimum konstrasyon olan 5000 ?g/mL de bile bileşiklerde herhangi bir genotoksik etki gözlenmezken, HET-CAM testi ile tüm konsantrasyon (4-2-1-0, 5-0, 25 ?g/mL) denemelerinde bileşiklerin anti-anjiyogenik etki gösterdikleri belirlenmiştir. Sonuç olarak bu maddelerin daha az toksik ve aynı zamanda daha etkili oldukları yapılan in vitro çalışmalarla bulunmuştur. Daha ileri sonuçlar in vivo denemelerle desteklenmelidir.;5-florourasil, Triazol bileşikleri, In vitro, Sitotoksisite, Genotoksisite, Anti-anjiyogenez, Apoptoz.;5-fluorouracil, Triazole compounds, In vitro, Cytotoxicity, Genotoxicity, Anti-angiogenesis, Apoptosis.Öğe Aljinat-pamam dendrimer hibrit nanopartiküllere enkapsüle edilen karboplatinin 3B in vitro hücre kültürü ve in vivo deneysel hayvan modelindeki etkinlik potansiyeli(Ege Üniversitesi, 2022) Karabay Yavaşoğlu, Nefise Ülkü; Ayışığı, Esra İlhan; Çeliktaş, Özlem Yeşil; Yavaşoğlu, Altuğ; Yıldırım, Yeliz; Bakan, Buket; Metiner, Pelin SağlamKarboplatin akciğer, kolon, meme, serviks, testis ve sindirim sistemi kanserlerinin kemoterapisi için yaygın olarak kullanılan ve ikinci kuşak antineoplastik ilaç olarak bilinen bir kenoterapötiktir. Daha düşük nefrotoksisite ve ototoksisite insidansı nedeniyle sisplatin yerine daha çok tercih edilmekle birlikte etkinliği önemli ölçüde daha az bir ajandır. Bu sebeplerden ötürü son yıllarda karboplatin bileşiklerin tümör bölgesinde alımlarını arttırarak daha etkin hale getirebilmek için ilaç taşıyıcı sistemler olarak karboplatin yüklü nanopartiküller sentezlenmiş, ancak bu sistemlerin ilaç yükleme etkinliklerinin henüz oldukça düşük olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle, nanopartiküller yolu ile verimli karboplatin yükleme ve hedeflenmiş taşınımın gerçekleştirilmesi halen büyük bir zorluk halindedir. Önerilen bu çalışma kapsamında mikroakışkan platformda sentezlenen EGF-konjuge edilmiş karboplatin yüklü aljinat-PAMAM hibrit nanopartiküllerinin (EFG-CAP) akciğer kanseri hücreleri (A549) üzerindeki sitotoksisiteleri ve hücresel ilaç alımları 2B ve 3B in vitro hücre kültüründe, anti-tümör aktivitesi ise in vivo deney hayvanları üzerinde değerlendirilmiştir. Çalışma sonunda, EFG-CAP grubundaki tümör dokusunun diğer gruplara kıyasla büyük ölçüde bastırıldığı ve tümör boyutunda küçülme olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca EFG-CAP uygulamasının apoptotik hücre ölümünü indüklediği ortaya konmuştur. Tüm bu sonuçlar, EFG-CAP uygulamasının tümör inhibisyon etkisinin yalnızca Karboplatin ya da CAP uygulama gruplarınkinden çok daha üstün olduğunu göstermiştir.Öğe Deneysel Multiple Sclerosis (MS) modelinde endoplazmik retikulum stresi üzerine 4-fenil butirik asitin rejeneratif etkinliğinin PERK yolağı üzerinden değerlendirilmesi(Ege Üniversitesi, 2023) Karabay Yavaşoğlu, Nefise Ülkü; Aldağ, Ceyda; Yavaşoğlu, AltuğMultiple Skleroz (MS), merkezi sinir sisteminde (MSS) demiyelinizasyon, nörodejenerasyon ve aksonal kayıpla sonuçlanan kronik otoimmün inflamatuar bir hastalıktır. MS için mevcut tedaviler ilerlemeyi yavaşlatabilse de tamamen başarılı olamamaktadır. Ayrıca, bu tedaviler MSS ve kardiyovasküler advers olaylarla ilişkilidir ve bu tedavilerin uzun süreli kullanımı yaşamı tehdit edici durumlara neden olabilmektedir. Son araştırmalar, hücresel tedavilerin MSS onarımı için bir potansiyele sahip olduğunu ve yaralanma sonrası ortaya çıkan inflamatuar hasarlara karşı koruma sağlayabileceğini göstermiştir. Bu bağlamda yeni tedavi edici ajanların keşfedilmesi oldukça önem taşımaktadır. MS'in nedenleri büyük ölçüde bilinmemektedir, ancak hastalığın gelişiminde çok önemli rol oynadığı bilinen çevresel ve genetik faktörler vardır. Bununla birlikte, MS'in bilinen dört klinik formunda da gözlenen Endoplazmik Retikulum (ER) stresi, hastalığın klinik olarak ilerlediği zamanlarda moleküler düzeyde aynı rolü oynamaktadır. ER stresi, ER'nin homeostazında kronik bir rahatsızlık olarak tanımlanmaktadır ve temel olarak, protein katlanma mekanizmasındaki bozukluklar ile hücresel düzeyde etkiye sebep olan anormal proteinlerin birikmesi ile karakterize edilmektedir. Her ne kadar ER stresi, hücreyi koruma amacı ile ortaya çıksa da, stres yönetimi gerçekleştirilemez ve hücrede kalıcı hale gelirse bu durum hücrenin ölümüne yol açabilmektedir. ER stresini hücre ölümüyle ilişkilendirmek için önerilen mekanizmalar proteazların, kinazların, transkripsiyon faktörlerinin ve Bcl-2 proteinlerinin aktivasyonunu içermektedir. MS patogenezinde görev alan üç yolaktan IRE1 ve ATF6 aydınlatılmış olsa da, PERK yolağının varlığı bilinmesine karşın hastalığı nasıl etkilediği ve hastalığın bu yolaktaki moleküler mekanizması üzerine etkileri henüz araştırılmamıştır. Bu proje ile deneysel MS modelinde ER stresine karşı, çeşitli kanserlerde ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklarda ilaç olarak kullanılan ve Amiyotrofik Lateral Skleroz (ALS) hastalığında faz 2 aşamasında bir ilaç etken maddesi olan 4-fenil butirik asitin (4-PBA) rejeneratif kapasitesinin PERK yolağı üzerinden moleküler ve histokimyasal seviyede değerlendirilmesi amaçlanmıştır. 4-PBA'nın çeşitli kanserlerde kullanıldığı ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklarda etkili olduğu gösterilmekle birlikte, MS hastalığında bu maddenin kullanımı ile ilgili herhangi bir çalışma bulunmaması bu çalışmanın özgünlüğünü ortaya koymaktadır. Tez kapsamında kullanılmış olan Glatiramer Asetat (GA) anti-inflamatuar ilaç olarak MS hastalığının tedavisinde FDA tarafından onaylı bir ilaç olarak kullanılmaktadır. ER stresinin, MS de dahil olmak üzere nörodejeneratif hastalıkların gelişiminde ve ilerlemesinde rol oynadığı bilinmektedir. GA, ER stresini azaltarak, ER üzerindeki yükü hafifletmeye ve protein katlanmasını ve hücresel işlevi iyileştirmeye yardımcı olmakla beraber, GA tedavisi EAE'de mitokondriyal disfonksiyonu da azaltmaktadır. Çalışmamızda 4-PBA ve GA'nın in vitro güvenlik değerlendirmesinin ardından in vivo etkinlik çalışmalarına geçilmiştir. MS hastalığını oluşturmak için EAE deney hayvanı modeli C57BL/6 ırkı laboratuvar farelerine MOG35-55 peptidi ve FCA emülsiyonunun enjeksiyonu sonrasında pertussis toksin uygulanarak indüklenmiştir. Model indüklendikten sonra 4-PBA, GA, ADMKH ve bunların 4-PBA ile kombinasyonları şeklinde tedavi uygulamaları gerçekleştirilmiştir. Çalışmamız sonunda tüm hayvanların ağırlıkları alınmış ve sakrifikasyon sonrası deney hayvanlarından alınan dokulardan biyokimyasal, histokimyasal ve immunohistokimyasal analizler gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler doğrultusunda, 4-PBA'nın inflamasyonu hafifletebilmesi ve ER stresini düşürebilmesi, 4-PBA'nın MS hastalığı için tedavi potansiyeli yüksek bir ajan olduğunu kanıtlar niteliktedir. Bu çalışma ile 4-PBA'nın hem MS hastalığında tedavi edici etkisi ortaya konmuş hem de 4-PBA'nın GA ile ve ADMKH'ler ile kombine tedavileri denenerek MS hastalığına karşı tedavi edici etkinliği belirlenmiştir. Bu bilgiler ışığında bu tez çalışması, hedef ajanlar ile nörodejeneratif bir hastalık üzerine etkilerinin araştırıldığı ilk çalışma olma özelliğini taşımaktadır.Öğe L-glutamic acid-g-poly hydroxyethyl methacrylate nanoparticles: acute and sub-acute toxicity and biodistribution potential in mice(Sciendo, 2023) Bakan, Buket; Oltulu, Fatih; Yıldırım, Yeliz; Yavaşoğlu, Altuğ; Akgol, Sinan; Karabay Yavaşoğlu, Nefise ÜlküThe aim of this safety study in mice was to determine in vivo toxicity and biodistribution potential of a single and multiple doses of L-glutamic acid-g-p(HEMA) polymeric nanoparticles as a drug delivery system. The single dose did not cause any lethal effect, and its acute oral LD50 was >2.000 mg/kg body weight (bw). Multiple doses (25, 50, or 100 mg/kg bw) given over 28 days resulted in no significant differences in body and relative organ weights compared to control. These results are supported by biochemical and histological findings. Moreover, nanoparticle exposure did not result in statistically significant differences in micronucleus counts in bone marrow cells compared to control. Nanoparticle distribution was time-dependent, and they reached the organs and even bone marrow by hour 6, as established by ex vivo imaging with the IVIS (R) spectrum imaging system. In conclusion, L-glutamic acid-g-p(HEMA) polymeric nanoparticles appear biocompatible and have a potential use as a drug delivery system.Öğe Salvia argentea L. etanolik ekstraktının kimyasal kompozisyonu, in vitro ve in vivo anti-inflamatuvar aktivitesi ve toksisite potansiyeli(Ege Üniversitesi, 2023) Karabay Yavaşoğlu, Nefise Ülkü; Alhamedi, Almonther Is; Yavaşoğlu, Altuğ; Şancı, EbruSalvia argentea L. (Lamiaceae), çok eski çağlardan beri birçok hastalığın tedavisinde kullanılan Akdeniz bölgesi orijinli tıbbi bir bitkidir. Bu çalışmada, in vitro ve in vivo modeller kullanılarak S. argentea L. etanol ekstraktının potansiyel toksisitesini ve anti-inflamatuar aktivitesini araştırmak için deneysel bir araştırma yapılmıştır. S. argentea L. etanol ekstraktının fitokimyasal içeriği HPLC-DAD analizi ile belirlenmiş olup ekstrede klorojenik asit, p-hidroksi benzoik asit, kafeik asit, kumarik asit, rutin, luteolin-7-glukozit, apigenin-7-glukozit, rosmarinik asit, leutolin, naringenin, apigenin, ve salvigenin bulunduğu ortaya konmuştur. S. argentea L. ekstraktının potansiyel sitotoksisitesi, sağlıklı ve kanser hücre hatları [insan kolon karsinoma hücre hattı (CaCo-2), normal insan akciğer fibroblastı (CCD-34Lu), insan servikal kanser hücre hattı (HeLa), insan karaciğer kanseri hücre hattı (Hep-G2), insan prostat kanseri hücre hattı (PC-3) ve insan meme adenokarsinom hücre hattı (MDA-MB-231)] üzerinde incelenmiştir. Ekstraktının, HeLa ve PC-3 dışında, CaCo-2, CCD-34Lu, Hep-G2, MDA-MB-231 hücre hatlarının canlılığını etkilemediği belirlenmiştir. Genotoksisite belirlemesi Ames Salmonella/mikrozom test ile ortaya konmuş olup ekstrenin Salmonella typhimurium TA100, TA98, TA1537 ve TA1535 suşlarına karşı mutajenik olmadığı tespit edilmiştir. In vitro anti-inflamatuvar etki çalışmaları LPS ile aktive edilmiş fare makrofaj hücre hattı RAW 264.7 ve insan lösemi monositik hücre hattı THP-1 üzerine ekstre uygulaması sonrasında nitrik oksit (NO), proinflamatuar sitokinler olan interlökin (IL-1?), interlökin (IL-6), ve tümör nekroz faktörü-? (TNF-?) düzeyleri ölçülerek belirlenmiş olup S. argentea L. ekstresinin hücre canlılığını etkilemeden uyarılmış RAW264.7 ve THP-1 makrofajlarında NO, IL- ?, IL-6 ve TNF-? salınımını baskıladığı belirlenmiştir. In vivo anti-inflamatuvar etki çalışmasında, sıçanlar üzerinde karagenan indüklü akut inflamasyon modeli oluşturulmuş, S. argentea L. ekstresi (50, 75 ve 100 mg/kg b.w) ve indometazin (10 mg/kg b.w) oral uygulamasını takiben pençe ödemi ölçülmüştür. Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında uygulanan dozlarda anti-inflamatuar aktivite tespit edilmiştir. Çalışma sonunda serum reaktif protein (CRP) üretimi ELISA analizi ile değerlendirilmiş olup CRP seviyeleri önemli ölçüde azalmıştır. Ayrıca S. argentea L. ekstresinin 2000 mg/kg vücut ağırlığında bile akut toksik etki göstermediği belirlenmiştir. Bu sonuçlar, Salvia argentea L. etanol ekstresinin, toksik etki oluşmaksızın güçlü anti-inflamatuar aktiviteye sahip olduğunu ve potansiyel bir ilaç aday olabileceğini göstermiştir.;Salvia argentea L.; Fitokimya; Sitotoksisite, Genotoksisite; Akut toksisite; In vitro ve in vivo anti-inflamatuvar etki.;Salvia argentea; Phytochemistry; Cytotoxicity; Genotoxicity; In vitro and in vivo anti-inflammatory activity.Öğe Triterpen saponin türü bileşiklerin potansiyel antikanser etkinlikleri ve toksisitesi(Ege Üniversitesi, 2023) Karabay Yavaşoğlu, Nefise Ülkü; Durmaz, Meryem SılaKanser, önemli ve küresel bir sağlık tehdidi olmakla birlikte dünya çapında önde gelen ölüm nedenlerinden biridir. Son birkaç on yıl içinde, kanser hücrelerinin, tümörün nüksetmesine neden olacak şekilde, geleneksel antikanser ilaçlara karşı çoklu ilaç direnci kazanabileceği açık hale geldiğinden yeni ve etkili antikanser ilaçları keşfetmeye sürekli bir ihtiyaç vardır. Bitkilerden elde edilen doğal ürünler, kanser ilaçlarının birincil kaynağı olarak hizmet vermiştir ve yeni bitki kaynaklı antikanser ilaçları sağlamaya devam etmektedir. Triterpenler, triterpenoidler olarak adlandırılan, bitkisel, hayvansal ve mantar kökenli doğal olarak oluşan alkenlerdir (Chudzik et al., 2015). Triterpen saponinler, saponin bileşikleri grubuna ait olan triterpenlerdir. Triterpen saponinler farklı etki mekanizmalarına sahip potansiyel antikanser ajanlar olarak bilinmektedir. Sitotoksik etkileri, apoptoz indüklenmesine veya apoptotik olmayan hücre ölümü stimülasyonuna bağlı olabilmektedir. Günümüze kadar birçok triterpen saponin bileşiği izole edilmiş olmakla birlikte bu bileşiklerin antikanser, anti-anjiyogenik aktivitesi ve toksisitesi üzerinde bu kapsamda bir çalışma mevcut literatürde bulunmamaktadır. Bu nedenle bu çalışmada, Astragallus L.'den izole edilen 3 triterpen saponin bileşiğinin(FA1, FA2, FA3) antioksidan kapasitesinin belirlenmesi, sitotoksik, genotoksik ve anti-anjiyogenik etkinlerinin ortaya konması amaçlanmıştır. Çalışma kapsamında 3 triterpen saponin bileşiğinin, in vitro sitotoksik etkisinin belirlenmesi için In vitro Hücre Temelli Antioksidan Kapasitenin Belirlenmesi testi ve MTT testi, apoptozun belirlenmesi için Flow Sitometri analizleri, genotoksik potansiyelin belirlenmesi için AMES testi ve anjiyogenik/antianjiyogenik etkiyi gözlemlemek için In vitro Scratch Assay ile Hücre Migrasyonunun Değerlendirilmesi ve HET-CAM testi yapılmıştır. Kontrol hücreler (hücre canlılığı %100) ve 1 mM H2O2 H2O2 ile hasara uğratılmış hücreler (hücre canlılığı %30.1) ile karşılaştırıldığında, FA1'in uygulanan konsantrasyonlarında H2O2 hasarına karşı koruyucu etki göstermediği belirlenmiştir. FA2'nin tüm konsantrasyonlarda (25, 50, 75 ve 100 μg/mL), FA3'ün ise 75 ve 100 μg/mL'de H2O2 hasarına karşı koruyucu antioksidan etki gösterdiği belirlenmiştir. Sitotoksisite testinde yalnızca FA1'de sitotoksik etki gözlenmiş ve CCD34-LU, U87-MG ve SHSY-5Y hücre hatları için IC50 değerleri hesaplanmıştır. FA1'in IC50 değeri kullanılarak gerçekleştirilen flow sitometri analizinde apoptoz ve nekroz izlenmiştir. Üç bileşiğin de +S9 ve -S9 ortamlarda Salmonella typhimurium TA98 ve TA102 suşlarına karşı maksimum konsantrasyonda (5000 μg/mL) bile genotoksik etki göstermediği belirlenmiştir. FA1'in 400 μg/mL, FA2 ve FA3'ün 200 μg/mL ve üzeri uygulamalarında HETCAM testi ile anti-anjiyogenik etki gösterdiği izlenmiştir. Sonuç olarak bu 3 triterpen saponin bileşiğinin biyolojik aktivitesi ve toksisitesi moleküler seviyede ortaya konmuş ve bu bileşiklerin potansiyel antikanser ajanlar olabilecekleri gösterilmiştir. Daha ileri sonuçlar in vivo denemelerle desteklenmelidir.