Yazar "Büket Kosova" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 1 / 1
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ege Üniversitesi organ nakli merkezinde karaciğer transplantasyonu alıcı ve donörlerindeki faktör V leiden gen mutasyonunun prevalansı(2006) Zuhal Eroğlu; Biray Çığır Avcı; Murat Kılıç; Büket Kosova; Erdal Özen; Cumhur Gündüz; Nejat TopçuoğluKaraciğer transplantasyonu, son evredeki karaciğer hastalıklarında ve akut karaciğer yetmezliğinde rutin bir tedavi haline gelmiştir. Koagülasyon faktörlerinden biri olan Faktör V karaciğer tarafından sentezlenmektedir. Koagülasyon faktör genlerindeki defektler, anormal veya derin ven tromboz gelişimi için risk faktörü oluşturabilecek yetersiz proteinlerin oluşumuna sebep olmaktadır. Aktif protein C ye karşı kazanılmış olan direnç (APCr) en sık karşılaşılan koagülasyon anomalisidir ve % 90 - 95 oranında faktör V Leiden mutasyonu sonucu gelişmektedir. Bu mutasyon, G1691A genotiplemesi şeklinde karakterize edilmektedir. Trombofilik anomalilerde canlı donörlerin genotiplemesi mutlaka gerekmektedir. Karaciğer transplantasyonu sonrası olguların yaklaşık % 2.7' sinde derin ven trombozu gözlenmektedir. Bu amaçla, organ alıcı ve donörlerinde FV Leiden gen mutasyonu analizi yapılmalıdır. Çalışmamızda alıcı (191 kişi) ve donör (693 kişi) olarak Anabilim Dalı' miza yollanan toplam 884 olgunun kan örneklerinden genomik DNA izole edilmiş ve Faktör V Leiden mutasyonları Real-time Online PCR ile saptanmıştır. Toplam 884 olgunun dahil edildiği çalışmamızda FV Leiden gen mutasyonu için 80 olgu heterozigot, üç olgu homozigot, 801 olgu normal genotipte olduğu belirlenmiştir. Karaciğer transplantasyonu sonrasında, derin-ven trombozisi geliştiren hastaların, donör karaciğerinde homozigot Faktör V Leiden gen mutasyonu sonucu ortaya çıkan sonradan kazanılmış aktive olmuş Protein C (APC) rezistansı temeline dayandığı belirtilmiştir. FV Leiden gen mutasyonunun rutin taraması pre ve post operatif koagülasyonların kullanımı transplantasyon olgularında tromboembolik komplikasyonların gelişimini önlemede uygun bir stratejidir. Sonuç olarak bu genotipleme, hem alıcıyı hem de donörün trombozdan korunmasını sağlamaktadır.