Yazar "Akdeniz, Fisun" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 19 / 19
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Depresyonu olan ve olmayan genç kızlar ve annelerindeki adet öncesi yakınmaların karşılaştırılması(2002) Akdeniz, Fisun; Korkmaz, Saniye; Tamar, Müge; Beker, BurcuAmaç: Bu çalışmada depresyonu olan genç kızlarla depresyonu olmayan genç kızlarda adet öncesi yakınmaların şiddetini ve profilini, ve ayrıca annelerdeki ve kızlanndaki adet öncesi duygusal, davranış ve fiziksel yalanma dalgalanmalarının ilişkisini araştırmak amaçlanmıştır. Yöntem: Hasta grubunu majör depresif bozukluk tanısı konmuş ve en az iki yıldır düzenli adet gören 15-18 yaşlan arasındaki 20 genç kız ve kontrol grubunu da hiçbir fiziksel ve ruhsal yakınması olmayan 17 genç kız oluşturmuştur. Adet öncesi duygusal, davranış ve fiziksel belirtilerini geriye dönük olarak sorgulayan Premenstrüel Değerlendirme Formu (PDF) ve depresyon belirtilerinin şiddetini belirlemek için de Beck Depresyon Envanteri (BDE) kullanılmıştır. Genç kızların ve annelerinin adet döngüsü bilgileri ve annelerin tıbbi ve ruhsal hastalık varlığı derlenmiştir. Bulgular: Araştırma ve kontrol grubunu oluşturan kızlar arasında sosyodemografik veriler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur. Hasta grubunda daha fazla kız dismenoreden yakındığı ve daha fazla okula devamsızlık yaptığı halde Hû grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktur. Depresyon grubu genç kızlarla kontrol grubu genç.kızlar arasında PDF toplam puanlarında ve PDF'nun bazı alt ölçeklerinde (depresyon ile ilişkili) istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Depresyon grubu genç kızlarla anneleri arasında PDF toplam puanlan ve bazı alt ölçekler arasında istatistiksel anlamlı farklıhklar gözlenirken Kontrol grubu genç kızlar ile annelerinin PDF toplam puanlan ve alt ölçekleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Tartışma: Depresyonu olan ergenler premenstrüel dönemde daha fazla yakınmalan olduğunu belirtmişlerdir. Bu sonuç depresif ergenlerin daha fazla prémenstruel yakınma yaşadığı şeklinde yorumlanabilir. Ancak depresif bireylerin olumsuz bilişleri nedeniyle özbildirim ölçeğini doldururken olumsuz cümlelerden daha fazla etkilendiği bilinmektedir. Bu sonuçlarla depresyon tanıh bireylerde premenstrüel belirtilerin varlığını ve şiddetini belirlemek için geriye dönük ölçekler yerine ileriye dönük formların kullanılmasının uygun olacağı söylenebilir.Öğe The effect of previous psychotic mood episodes on cognitive impairment in euthymic bipolar patients(Blackwell Publishing, 2007) Bora, Emre; Vahip, Simavi; Akdeniz, Fisun; Gonul, Ali Saffet; Eryavuz, Ayse; Ogut, Melise; Alkan, MugeObjectives: Cognitive dysfunctions in several domains were proposed to be trait markers of bipolar patients. The aim of this study was to evaluate the effect of previous psychotic features on neuropsychological measures, including sustained attention, in remitted bipolar patients. Methods: The study participants were 40 euthymic psychotic, 25 non-psychotic bipolar I patients and 30 healthy control subjects. Participants were assessed with a battery of neuropsychological tests targeting attention, executive functions, psychomotor speed, verbal learning and memory. Results: Euthymic psychotic bipolar patients performed worse than controls on most of the measures, after controlling for the confounding effects of education, age and residual symptoms. Non-psychotic patients were also impaired on tasks of attention, fluency and psychomotor speed. 'Number of Wisconsin Card Sorting Test (WCST) categories' achieved was the only measure on which psychotic patients performed significantly worse compared to non-psychotic patients. Differences among patient groups were not explained by illness severity measures. The duration of illness was related to slowness in psychomotor speed tasks. Verbal memory deficits may be related to serum lithium levels and age of onset of disease. Conclusions: Deficits in cognitive flexibility may be a candidate for being a trait marker of psychotic features among bipolar patients. However, verbal fluency, psychomotor speed and sustained attention deficits may be candidates for vulnerability indicators of bipolar disorder in general.Öğe Efficacy of Low-dose Pramipexole Augmentation in the Treatment of Refractory Psychotic Depression Complicated with Tardive Dyskinesia: A Case Report(Kure Iletisim Grubu A S, 2011) Erkan, Arzu; Pirildar, Sebnem; Acarer, Ahmet; Akdeniz, FisunEfficacy of low-dose pramipexole augmentation in the treatment of refractory psychotic depression complicated with tardive dyskinesia: a case report Tardive dyskinesia (TD) is a severe complication of antipsychotic treatment. Pramipexole can be effective in the treatment of TD due to its D3 dopamine receptor agonist effect. Studies conducted in bipolar depression and treatment-resistant depression (TRD), support the antidepressant effect of pramipexole. Here we present the case of a 55 year-old female. For the treatment of depression, she received antidepressants, anxiolytics and antipsychotics for 2.5 years. When severe bruxism, fidgeting, and serious functional impairment emerged, she was re-hospitalized and diagnosed with TRD and TD. Several combinations of antidepressants, anxiolytic, and antipsychotics were administered. The depression improved partially, but hypochondriac preoccupations and dyskinesia persisted. At the sixth month, pramipexole 0.125 mg/day was added to sertraline 200 mg/day, amitriptyline 60 mg/day, clonazepam 2 mg/day, and biperiden 4 mg/day. The depression and dyskinesia improved and she was discharged. TRD and TD improved within the first 4 weeks of pramipexole administration and no relapse was observed. Pramipexole is a promising agent in the treatment of TRD and TD.Öğe Executive and verbal working memory dysfunction in first-degree relatives of patients with bipolar disorder(Elsevier Ireland Ltd, 2008) Bora, Emre; Vahip, Simavi; Akdeniz, Fisun; Ilerisoy, Hatice; Aldemir, Ebru; Alkan, MuegeThe authors aimed to investigate cognitive performance of first-degree relatives of probands with bipolar disorder (BD). They hypothesized that the relatives of BD patients would have impaired performance on cognitive tests of frontal-executive functions. A neuropsychological battery was administered to 34 first-degree relatives of BD probands and 25 control subjects. Relatives showed significant impairment in verbal working memory and executive function. Verbal memory and psychomotor performances of relatives were not different from control subjects. One particular component of executive function, cognitive flexibility, was associated with family history of mood episodes with psychotic features. Verbal working memory and executive function deficits may be useful endophenotypic markers of genetic vulnerability to BD. (C) 2007 Elsevier Ireland Ltd. All rights reserved.Öğe Female-specific health problems in mental patients(Lippincott Williams & Wilkins, 2010) Akdeniz, FisunPurpose of review Significant sex differences have been described for mental disorders in terms of prevalence, symptom presentation and prescription of psychotropic medication. Most of the published studies and reviews emphasize the impact of female-specific reproductive events on the course of the mental illness or sex difference of the adverse effects of psychotropic medication or the concerns about treatment of female patients during the perinatal period. Different from other reviews, we will summarize the effects of current mental disorder/psychotropic medication on the female-specific reproduction-related events (such as menstrual regularity, pregnancy, postpartum period and menopause). Recent findings A number of recent studies have highlighted the adverse effects of psychotropic agents on the female reproductive system, especially on the regularity of the menstrual cycle or on the female gonadal hormones. Without any medication, disturbances of the female gonadal system are observed especially among severely mentally ill female patients. In the studies, the prevalence of female-specific gonadal abnormalities and their mechanism of action, prevention and recommendations are given in detail. Summary The field of reproductive psychiatry is rapidly evolving. There is increasing evidence that clinicians should be aware of female medical health while treating severely mentally ill female patients. Analyzing the present data will further advance our understanding of treatment safety and impact of untreated mental illness in women.Öğe Gebe ve lohusalarda iki uçlu bozukluğun sağaltımı(2010) Gülöksüz, Sinan; Akdeniz, Fisun; İnce, Bahri; Oral, Esat Timuçinİki uçlu bozukluğun yaşam boyu sıklığı her iki cinsiyetteyaklaşık eşittir. Hastalığın başlangıç döneminin kadınların doğurganlık çağıile örtüşmesi sağaltımda ek sorunlara yol açmaktadır. Her ne kadar gebeliğinyinelemeden koruduğuna inanılsa da çalışmalar gebelikte yinelemenin sık veşiddetli olduğunu göstermiştir. Öte yandan, pek çok ilaç sağaltımı seçeneğiningebelikteki etkileri bilinmemekte ve bazıları teratojen olarak kabuledilmektedir. Bu yüzden gebe hastaları psikotrop ajanlarla tedavi etme kararıetik bir çıkmazı çözmeyi gerektirir. Risk-yarar kararı alınırken hem iki uçlubozukluğun yineleme riski ile beraberinde getirdiği morbidite hem de fetusunpsikotrop ilaçlara maruz kalmasının riskleri göz önünde bulundurulmalıdır.Bunlara ek olarak lohusalıkta hastalık yineleme riski çarpıcı bir biçimdeartmaktadır. Tüm psikotrop ilaçların bir ölçüde anne sütüne geçtiği oldukça iyibilinmektedir. Bu yüzden emziren bir anneye ilaç başlanırken bu psikotropilaçların bebek üzerindeki etkileri göz önünde bulundurulmalıdır. Bu derlemenin amacı, gebe ve emziren iki uçlu hastalarda mevcutsağaltım seçeneklerinin güvenlik profillerini gözden geçirmektir. İlk olarak,gebelik ve lohusalıkta her bir ilacın yapısal bozukluk, yenidoğan toksisitesi,nörodavranışsal gelişim ve beklenmeyen olaylar üzerindeki etkileri güncel yazınışığında tartışılmıştır. Bu bilgiler doğrultusunda, gebelik planındanlohusalığa kadar olan dönemde iki uçlu hastaların tedavilerinin düzenlenmesineyönelik pratik öneriler yapılmıştır.Öğe Lityumun kalsiyum ve parathormon düzeyi üzerine etkisi(Ege Üniversitesi, 2012) Akdeniz, FisunCalcium, Lithium, Parathyroid, Parathormone, Thyroid, Ultrasonography.;Kalsiyum, Lityum, Paratiroid, Parathormon, Tiroid, Ultrasonografi.;Giriş: Günümüzde lityum bipolar bozukluk, major depresif bozukluk, sizoaffektif bozukluk ve diğer pek çok psikiyatrik hastalığın tedavisi için kullanılmaktadır. Lityumun en sık görülen yan etkileri gastrointestinal, nörolojik, kardiyovasküler, dermatolojik, renal ve endokrin yan etkiler olarak sınıflandırılabilir. Lityum ve paratiroid arasındaki ilişki ilk kez 1973 yılında tanımlanmıştır. Lityuma bağlı hiperkalsemi, hayatı tehdit eden aritmiler, deliryum dahil pek çok olumsuz tabloya neden olmaktayken yeteri kadar üzerinde durulan bir yan etki değildir. Halen temel tedavi kılavuzlarında kalsiyum monitorizasyonu yer almamaktadır. Amaç: Bu çalışmanın birincil amacı; lityumun kalsiyum ve paratiroid metabolizması üzerine etkilerini araştırmaktır. Çalışmanın ikincil amacı ise lityuma bağlı hiperparatiroidi ile tiroid hastalıkları arasında bağıntı (korelasyon) olup olmadığını araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya hasta grubu için lityum kullanan 87 hasta, kontrol grubu için 15 kadın, 15 erkek sağlıklı gönüllü alınmıştır. Katılımcıların kanda kalsiyum, parathormon, fosfor, magnezyum, alkalen fosfataz, serbest tiroksin, tiroid stimule edici hormon, tiroid antikorları, üre, kreatinin düzeyleri belirlenmiş; ultrasonografi ile paratiroid ve tiroid incelemeleri yapılmıştır. İlk ölçümlerde kalsiyum ve/veya parathormon düzeyi yüksek saptananlarda ölçümler tekrarlanmış, ayrıntılı inceleme yapılmıştır. Lityum kullanan hastalarda kalsiyum ve paratiroid metabolizmasını etkileyebilecek; diyetle kalsiyum alımı miktarı, bilinen malignite varlıgı, böbrek işlevleri, ailede kalsiyum metabolizmasını etkileyen hastalık varlığı, kan kalsiyum düzeyini etkileyen ilaç kullanımı gibi faktörler kontrol edilmiştir. Bulgular: Lityum kullanan 87 hastada bes kisiye lityuma bağlı hiperparatiroidi tanısı konarak lityuma bağlı hiperparatiroidi prevalansı %5,7 olarak hesaplanmıştır. Lityuma bağlı hiperparatiroidi tanısı konan hastaların hepsinde yüksek kalsiyum düzeyine rağmen baskılanmamış (normal aralıkta) parathormon düzeyi, normal düzeyde fosfor ve magnezyum düzeyi tespit edilmiş; 24 saatlik idrar analizinde kalsiyum düzeyi üç hastada normal aralıkta, iki hastada düşük; fosfor düzeyi beş hastada da normal aralıkta saptanmıştır. Lityuma bağlı hiperparatiroidisi olan hastaların cinsiyet, yas, lityum dozu, düzeyi, kullanım süresi, hayatında ilk kez lityum kullanmaya basladığı yas, ailede tiroid hastalığı varlığı gibi özellikler açısından lityum kullanan diğer hastalardan farklı olmadığı tespit edilmiştir. Lityuma bağlı hiperparatiroidi tanısı konan tüm hastalarda ayrıca tiroid işlev bozukluğu da saptanmıştır. Hasta ve kontrol grupları arasında kalsiyum, fosfor, magnezyum, albümin, kreatinin, kreatinin klirensi düzeyleri açısından farklılık saptanmazken; parathormon ve alkalen fosfataz düzeylerinin lityum kullanan hastalarda, üre düzeyinin kontrol grubunda daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Lityum kullanan hastalarda kontrol grubuna kıyasla daha yüksek oranda guatr (%47,6), ultrasonografik patoloji (%83,3) ve tiroid işlev bozukluğu (%83,9) saptanmıştır. Lityum kullanan hastaların 10'unda (%11,5) hipotirodi, birinde (%1,1) subklinik hipertiroidi, 19'unda (%22,6) parankim yapısının normal olmadığı, 44'ünde (%52,4) tiroidte nodül varlığı saptanmıştır. Sonuç: Bu bulgular lityum tedavisinin kalsiyum ve parathormon üzerine etkisi olabildiğini ortaya koymaktadır. Lityuma bağlı hiperparatiroidinin prevalansının %5,7 olması ve lityuma bağlı hiperparatiroidinin ölümcül dahi olabilen olumsuz sonuçları göz önünde bulundurulduğunda erken tanıyı kolaylaştırabilecek kalsiyum düzeyi taramalarının düzenli aralıklarla incelenmesi önerilmektedir. Lityum kullanan hastalarda %83,3 oranında ultrasonografide patoloji tespit edildiği göz önünde bulundurulduğunda tiroid fonksiyon testlerinin ölçümünün yanı sıra tiroid ultrasonografisinin de lityum kullanan hastalarda önemli olduğu saptanmıştır..Öğe Lityumun Kalsiyum ve Parathormon Düzeyi Üzerine Etkisi: Sağlıklı Kontrollerle Karşılaştırmalı Kesitsel Bir Çalışma(2019) Tunçel, Özlem Kuman; Akdeniz, Fisun; Özbek, Süha Süreyya; Kavukçu, Gülgün; Kocabaş, Gökçen ÜnalAmaç: Lityum ile ilişkili hiperparatiroidi (LİH) pek çok olumsuz tabloya neden olabilmekteyken yeteri kadar üzerinde durulan bir yan etki değildir. Bu çalışmanın amacı lityumun kalsiyum ve parathormon üzerine etkisini ve LİH ile tiroid hastalıkları arasındaki ilişkiyi incelemektir. Yöntem: Bu kesitsel çalışmaya, lityum kullanan 87 bipolar bozukluk tanılı hasta ve lityum grubu ile yaş ve cinsiyet açısından benzer 65 sağlıklı gönüllü alınmıştır. Katılımcıların kalsiyum, intakt parathormon, fosfor, magnezyum, alkalen fosfataz, serbest tiroksin, tiroid stimule edici hormon, tiroid antikorları ve kreatinin düzeyleri belirlenmiş; ultrasonografi ile paratiroid ve tiroid incelemeleri yapılmıştır. İlk ölçümlerde kalsiyum ve/veya parathormon düzeyi yüksek saptananlarda ölçümler tekrarlanmış, ayrıntılı ileri inceleme yapılmıştır. Bulgular: Düzeltilmiş kalsiyum ve parathormon medyan değerlerinin, lityum grubunda daha yüksek olduğu saptanmıştır. Kalsiyum düzeyi ile lityum kullanım süresi arasında zayıf bir ilişki saptanmıştır. İlk ölçümlerde lityum kullanan 11 hastanın düzeltilmiş kalsiyum ve/veya parathormon düzeyi yüksek saptanmışken kontrol grubundakilerin sonuçları olağan sınırlar içindeydi. İleri araştırma sonucunda LİH tanısı konan beş hastanın hepsine tiroid hastalığı tanısı da konmuştur. Sonuç: Bu bulgular lityum tedavisi ile kalsiyum ve parathormon düzeylerinin ilişkili olduğunu göstermektedir. LİH prevalansının %5,7 olması ve LİH’in ölümcül dahi olabilen olumsuz sonuçları göz önünde bulundurulduğunda erken tanıyı kolaylaştırabilecek ve ucuz bir yöntem olan kalsiyum düzeyi taramalarının düzenli aralıklarla yapılması önerilmektedir.Öğe Lityumun Kalsiyum ve Parathormon Düzeyi Üzerine Etkisi: Sağlıklı Kontrollerle Karşılaştırmalı Kesitsel Bir Çalışma(2019) Tunçel, Özlem Kuman; Akdeniz, Fisun; Özbek, Süha Süreyya; Kavukçu, Gülgün; Kocabaş, Gökçen ÜnalAmaç: Lityum ile ilişkili hiperparatiroidi (LİH) pek çok olumsuz tabloya neden olabilmekteyken yeteri kadar üzerinde durulan bir yan etki değildir. Bu çalışmanın amacı lityumun kalsiyum ve parathormon üzerine etkisini ve LİH ile tiroid hastalıkları arasındaki ilişkiyi incelemektir. Yöntem: Bu kesitsel çalışmaya, lityum kullanan 87 bipolar bozukluk tanılı hasta ve lityum grubu ile yaş ve cinsiyet açısından benzer 65 sağlıklı gönüllü alınmıştır. Katılımcıların kalsiyum, intakt parathormon, fosfor, magnezyum, alkalen fosfataz, serbest tiroksin, tiroid stimule edici hormon, tiroid antikorları ve kreatinin düzeyleri belirlenmiş; ultrasonografi ile paratiroid ve tiroid incelemeleri yapılmıştır. İlk ölçümlerde kalsiyum ve/veya parathormon düzeyi yüksek saptananlarda ölçümler tekrarlanmış, ayrıntılı ileri inceleme yapılmıştır. Bulgular: Düzeltilmiş kalsiyum ve parathormon medyan değerlerinin, lityum grubunda daha yüksek olduğu saptanmıştır. Kalsiyum düzeyi ile lityum kullanım süresi arasında zayıf bir ilişki saptanmıştır. İlk ölçümlerde lityum kullanan 11 hastanın düzeltilmiş kalsiyum ve/veya parathormon düzeyi yüksek saptanmışken kontrol grubundakilerin sonuçları olağan sınırlar içindeydi. İleri araştırma sonucunda LİH tanısı konan beş hastanın hepsine tiroid hastalığı tanısı da konmuştur. Sonuç: Bu bulgular lityum tedavisi ile kalsiyum ve parathormon düzeylerinin ilişkili olduğunu göstermektedir. LİH prevalansının %5,7 olması ve LİH’in ölümcül dahi olabilen olumsuz sonuçları göz önünde bulundurulduğunda erken tanıyı kolaylaştırabilecek ve ucuz bir yöntem olan kalsiyum düzeyi taramalarının düzenli aralıklarla yapılması önerilmektedir.Öğe Manic switch in hospitalized bipolar depressive patients: 5 year data(Blackwell Publishing, 2006) Vahip, Simavi; Isman, Damla; Aldemir, Ebru; Ozden, Mustafa; Daglioz, Gokce; Akdeniz, Fisun; Gonul, Ali SaetÖğe Obesity among patients with mood disorders(Blackwell Publishing, 2006) Akdeniz, Fisun; Bilen, Nesli K.; Zorlu, Nabi; Arik, Deniz; Vahip, Simavi; Cam, Aysegul; Gonul, Ali S.Öğe Pregnancy and postpartum in bipolar disorder(Future Medicine Ltd, 2014) Ozerdem, Ayseguel; Akdeniz, FisunPregnancy and postpartum pose a challenge for the illness course and treatment in bipolar disorder (BD). This article reviews the most updated data on the pregnancy and birth outcomes and child-bearing related course of illness together with treatment during pregnancy in BD. Two electronic databases, MEDLINE and SCOPUS were searched for the child-bearing related clinical studies and systematic reviews published in English. The reference lists of identified publications were also searched for other relevant publications. Data from a limited number of studies reveal an increased risk for small for gestational age and preterm births in women with BD. The results are inconclusive owing to the potential confounders, such as lifestyle and medication. Despite repeatedly reported high rates of episode recurrences during pregnancy, the exact impact of pregnancy on the course of illness in BD is equivocal. However, abrupt medication discontinuation sets a definite risk factor for significantly increased episode recurrences during pregnancy. Continuing lithium may be an option with a close fetal cardiac monitorization. However, avoidance from valproate is suggested. Safety data on the atypical antipsychotics remains inconclusive. There is no specific recommendation on the medication selection. Pregnancy is an event that may intersect the treatment course in women with BD. The exact impact of pregnancy on the course of BD and its subtypes is still to be explored, as is the role of confounding factors such as lifestyle and medication use on the adverse course of illness and birth outcomes.Öğe Reproductive and Sexual Functions in Bipolar Patients: Data from a Specialized Mood Disorder Clinic(Yerkure Tanitim & Yayincilik Hizmetleri A S, 2016) Aldemir, Ebru; Akdeniz, Fisun; Isikli, Serhan; Bilen, Nesli Keskinoz; Vahip, SimaviObjective: The objective of this study is to investigate the reproductive characteristics and sexual functions in bipolar patients monitored in a specialized mood disorder clinic, identify their potential relationship with the use of psychotropics, and investigate gender differences. Method: The study included 193 patients (100 men, 93 women) with a DSM-IV diagnosis of bipolar disorder being followed at Ege University Affective Disorders Outpatient Unit. Reproductive characteristics of the patients were examined at the evaluation. Sexual dysfunctions were evaluated using the International Index of Erectile Function in men and Arizona Sexual Experience Scale in women. Results: There was no significant difference between men and women regarding age, duration of marriage, duration of illness, duration of mood stabilizer and antipsychotic drugs use and dosage of antipsychotic drugs. Age at pubarche in men was 13.8 +/- 1.2 years, age at menarche in women was 13.2 +/- 1.3 years. Current menstrual cycle irregularities were found in 15.1% (n=14) of women. Prevalence of lifetime menstrual irregularities was 38.7% (n=36). 60.4% (n=67) of patients having an active sexual life were using an effective contraception method. 31.7% (n=26) of female patients had sexual dysfunction whilst 52% (n=39) of male patients had erectile dysfunction. In both men and women, no significant difference was found between groups using mood stabilizers and antipsychotic drugs in terms of sexual dysfunction. There was no correlation between sexual function scores and usage and duration of mood stabilizers and antipsychotic drugs in either sex. Conclusions: This cross-sectional study with a relatively large bipolar sample group concluded that the patients' reproductive and sexual functions were not as much affected by bipolar disorder and psychotropic drug use as had been assumed. However, these results should be supported with prospective and controlled trials.Öğe Reproductive and Sexual Functions in Bipolar Patients: Data from a Specialized Mood Disorder Clinic(2016) Aldemir, Ebru; Akdeniz, Fisun; Işıklı, Serhan; Bilen, Nesli Keskinoz; Vahip, SimaviBipolar bozukluk tanılı hastalarda üreme ve cinsel işlevler: Uzmanlaşmış bir duygudurum bozuklukları kliniği verileri. Amaç: Bu çalışmanın amacı, bir duygudurum bozuklukları kliniğinde izlenmekte olan bipolar hastalarda üreme özellikleri ve cinsel işlevleri araştırmak, psikotrop kullanımı ile olası ilişkiyi belirlemek ve cinsiyetler arası farkları incelemektir.Yöntem: Ege Üniversitesi Affektif Hastalıklar Birimi'nde izlenen DSM-IV'e göre bipolar bozukluk tanılı toplam 193 hasta (100 erkek, 93 kadın) çalışmaya dahil edildi. Yapılan değerlendirmede hastaların üreme özellikleri sorgulandı. Cinsel işlevler, erkeklerde Ereksiyon İşlevi Uluslararası Değerlendirme Formu, kadınlarda Arizona Cinsel Yaşantılar Ölçeği kullanılarak değerlendirildi.Bulgular: Kadın ve erkek hastalar arasında yaş, evlilik süresi, hastalık süresi, duygudurum dengeleyici (DD) ve antipsikotik (AP) ilaç kullanımı süresi ve AP kullanım dozu açısından anlamlı fark yoktu. Erkeklerde pubarş yaşı 13.8±1.2, kadınlarda menarş yaşı 13.2±1.3'tü. Halihazırda adet düzensizliği kadınların %15.1'inde (n=14) mevcuttu. Yaşam boyu adet düzensizliği yaygınlığı %38.7 (n=36) idi. Aktif cinsel yaşantısı olan hastaların %60.4'ü (n=67) etkin bir doğum kontrol yöntemi kullanıyordu. Kadın hastaların %31.7'sinde (n=26) cinsel işlev bozukluğu, erkek hastaların %52'sinde (n=39) erektil işlev bozukluğu saptandı. Her iki cinsiyette cinsel işlev bozukluğu açısından DD ve AP kullanımı olan gruplar arasında anlamlı farklılaşma saptanmadı.Sonuç: Kesitsel desendeki bu çalışmada, göreli büyük bir bipolar örneklem grubunda, hastaların üreme ve cinsel işlevler açısından, hastalık ve ilaç tedavisinden sanıldığı kadar yaygın etkilenmediği sonucuna ulaşılmıştır. Ancak ileriye dönük ve kontrollü çalışmalarla bu bulguların desteklenmesi gerekmektedir.Öğe Sustained attention deficits in manic and euthymic patients with bipolar disorder(Pergamon-Elsevier Science Ltd, 2006) Bora, Emre; Vahip, Simavi; Akdeniz, FisunSustained attention deficits are proposed to be both state and trait indicators of bipolar disorder. The nature of these deficits and their association with medication and symptoms is not clear yet. The aim of this study was to investigate the impairments in various components of sustained attention task in euthymic and manic patients and was to investigate the relationship between the deficits in the manic state and medication effects. The performances of 37 manic patients, 34 euthymic patients with bipolar disorder and 34 control subjects on eight scores from Conners' CPT II, reflecting three different dimensions of sustained attention were compared. Similar to some recent findings, euthymic patients had decreased target sensitivity (omission errors) and response time inconsistency. The increased false responding (commission errors), perseveration and vigilance deficits were prominent in the manic patients. These state dependent impairments could not be explained by the impact of medication. In contrast, the exacerbation of seemingly trait-related impairments in the manic state can be at least partly explained by the impact of pharmacological therapy. (c) 2006 Elsevier Inc. All rights reserved.Öğe Thyroid Function and Ultrasonography Abnormalities in Lithium-Treated Bipolar Patients: A Cross-sectional Study with Healthy Controls(Aves, 2017) Kuman Tuncel, Ozlem; Akdeniz, Fisun; Ozbek, Suha Sureyya; Kavukcu, Gulgun; Unal Kocabas, GokcenIntroduction: Lithium has many effects on thyroid physiology. Although these side effects have been known for a long time, large sample studies of lithium-treated patients using ultrasonography are lacking. The aim of this study is to investigate the detailed thyroid mor-phologies, hormone levels, and antibodies of lithium-treated patients compared with healthy controls. Methods: This cross-sectional study involved 84 lithium-treated patients with bipolar disorder and 65 gender and age similar controls who had never been exposed to lithium. Subjects between 18 and 65 years of age were eligible for the study. Venous blood samples were acquired to determine the levels of free thyroxine (fT4), thyroid stimulating hormone (TSH), and thyroid antibodies; also, ultrasonographic examinations of the patients' thyroid glands were performed. Results: There were no statistically significant differences in smoking habits, known thyroid disease, thyroid medication use, familial thyroid disease, fT4 level, autoimmunity, thyroid nodule presence, or Hashimoto's thyroiditis between the lithium and control groups. The median TSH level and thyroid volume were significantly higher in the lithium group. In the lithium group, 14 cases (16.7%) of hypothyroidism, seven cases (8.3%) of subclinical hypothyroidism, and one case (1.2%) of subclinical hyperthyroidism were defined; in the control group, seven cases (10.8%) of hypothyroidism and two cases (3.1%) of subclinical hyperthyroidism were defined. Thyroid dysfunction, goiter, parenchymal abnormality, ultrasonographically defined thyroid abnormality, and thyroid disorder were found to be more prevalent in the lithium group. 90% of patients with goiter and 74.3% of patients with ultrasonographic pathologies were euthyroid. Conclusion: It is important to note that 90% of the patients with goiter were euthyroid. This indicates that monitoring by blood test alone is insufficient. The prevalence rates of 47.6% for goiter and 83.3% for ultrasonographic pathology demonstrate that ultasonographic follow-up may be useful in lithium-treated patients. To determine whether routine ultrasonographic examination is necessary, large sample prospective studies are necessary due to the limitations of this study.Öğe Uzun Süreli Sürdürümde Lamotrijin Öncesi ve Sonrası bir karşılaştırma: Kan düzeyinin etkisi(2013) Kesebir, Sermin; Akdeniz, Fisun; Demir, Aysun; Bilici, MustafaAmaç: Bu çalışmanın varsayımı, lamotrijinin, iki uçlu bozukluktaki etkinliğinin serum düzeyi ile ilişkili olduğudur. Amacımız, lamotrijin kullanan iki uçlu olgularda, lamotrijin öncesi ve sonrası dönemi karşılaştırmak, lamotrijin kan düzeyinin klinik gidiş ile bir ilişkisi olup olmadığını incelemektir. Yöntem: Bu amaçla lityum, antikonvulzan ya da atipik antip- sikotik, herhangi bir duygudurum dengeleyici ile birlikte, en az 2 yıldır lamotrijin kullanan, DSM-IV’e göre, iki uçlu bozukluk tip I tanılı 40 olgu ardışık olarak değerlendirilmiştir. İki uçlu olgular ayaktan tedavi merkezimize olağan kontrolleri sırasında başvuran, çalışmaya katılmayı kabul ederek bilgilendirilmiş onam veren olgulardır. Bu olgularda değerlendirme için iyilik döneminde olma şartı aranmıştır. İki uçlu olgularla tanı görüşmesi SCID-I ile yapılmıştır. SKIP-TURK Duygudurum Bozuklukları Hasta Kayıt ve İzlem Formu’nda koruyucu sağaltım öncesi ve sonrasına ait bölümler, hasta ve hasta yakını ile birlikte doldurulmuştur. İki uçlu olgular lamotrijin kan düzeyi bakılmak üzere kan vermişlerdir. Bulgular: İki uçlu olgularda lamotrijinle uzun süreli sürdürümün öncesi ve sonrası karşılaştırıldığında, lamotrijin başlandıktan sonra, toplam atak sıklığı ve depresif atak sıklığının azaldığı, atak şiddetinin daha düşük olduğu (p<0.001, 0.039 ve 0.04, sırası ile) ve hızlı başlangıç ve bitiş oranının azaldığı (p=0.027) saptanmıştır. Bu değişkenlere göre değerlendirildiğinde, uzun süreli sürdürümde lamotrijine yanıt iki uçlu olgular arasında %77.5 oranındadır. Lamotrijine yanıt veren olgularda lamotrijin kan düzeyleri daha yüksek bulunmuştur (3.8±1.9/2.0±1.1 ug/ml) (p= 0.005). Sonuç: Lamotrijin iki uçlu bozukluğun uzun süreli sürdürüm sağaltımında etkili bir seçenektir, bu etkinliğin kan düzeyi ile ilişkisi, bundan sonraki çalışmalarla desteklenmelidir.Öğe Valproat kullanan erkeklerde görülen üreme hormon bozuklukları ve cinsel bozukluklar(Ege Üniversitesi, 2009) Akdeniz, Fisun; Aldemir, EbruBipolar bozukluk, epilepsi, erkek üreme hormonları, sperm parametreleri, valproat.;Bipolar disorder, epilepsy, male reproductive hormones, sperm parameters, valproate.;Vaproat (VPA), bipolar bozuklukta (BPB) manik dönemlerde ve koruyucu tedavide kullanılan bir antiepileptiktir. VPA tedavisi sırasında ortaya çıkabilecek ancak üzerinde yeterince durulmayan yan etkilerinden birisi erkek üreme işlevleri üzerine olan olumsuz etkileridir. Erkek üreme işlevleri sadece epileptik hastalarda ve hayvanlarda araştırılmıştır ve sonuçlar çelişkilidir, çünkü üreme işlev anormallikleri VPA kullanımından bağımsız olarak epilepsi hastalığının kendisinden de kaynaklanabilmektedir. Kesitsel desendeki bu çalışmanın amacı, VPA tedavisi görmekte olan bipolar bozukluk ve epilepsi tanılı erkek hastalarda üreme (hormonlar, sperm) ve cinsel işlevleri karşılaştırmaktır. 18-50 yaş arası, DSM-IV'e göre BPB tanılı 39 erkek hasta (21'i sadece lityum ve 18'i sadece VPA veya VPA ve lityum kullanmakta idi) ve sadece VPA kullanan idiyopatik jeneralize epilepsi tanılı 15 erkek hasta üreme ve cinsel işlevler açısından değerlendirildi. Yapılan hormonal testlerde östradiol (E2), lüteinize edici hormon (LH), folikül stimüle edici hormon (FSH), prolaktin (PRL), seks hormon bağlayıcı globulin (SHBG), serbest testosteron (serbest T) düzeylerine bakıldı. On üç hastada sperm parametreleri (sperm sayısı, hareketi, morfolojisi) değerlendirildi. Cinsel işlevler 47 hastada Uluslararası Erektil Disfonksiyon Değerlendirme Formu (IIEF) ile değerlendirildi. Hastalık süreleri, ortalama lityum ve VPA kullanım süreleri, ortalama lityum ve VPA günlük doz ve serum düzeyleri, evlilik süresi ortalamaları, eşlerinin gebelik sayıları; serum E2, LH, FSH, SHBG, serbest-T düzeyleri açısından gruplar arasında anlamlı fark yoktu. Serum PRL düzeyleri açısından BPB hasta grupları arasında ve VPA kullanan hasta grupları arasında anlamlı fark yoktu. Fakat serum PRL düzeyi epilepsi tanılı hasta grubunda lityum kullanan BPB tanılı hasta grubuna göre anlamlı yüksekti. BPB-lityum grubunda altı, BPB-valproat grubunda beş ve epilepsi grubunda bir hasta sperm değerlendirmesi için semen vermeye gönüllü oldu. Sperm sayısı, motilitesi ve morfolojisi açısından BPB-lityum ve BPB-VPA grupları arasında anlamlı fark saptanmadı. Erektil işlev, cinsel istek ve cinsel ilişki memnuniyeti puanları bakımından gruplar arasında fark yoktu. Orgazmik işlev puanları epilepsi grubunda bipolar hasta gruplarından anlamlı düşüktü. Önceki çalışmaların aksine çalışmamızda VPA'nın erkek üreme hormonları, sperm parametreleri ve cinsel işlevlerine olumsuz etkisi olmadığı gösterilmiştir. Epilepsi grubunda görülen PRL düzeylerindeki yükseklik ve orgazmik işlev bozukluğu epilepsi hastalığına atfedilebilir. Bu çalışma, VPA tedavisinin BPB ve epilepsi tanılı erkek hastalarda üreme ve cinsel işlevlere etkisini karşılaştıran literatürdeki ilk çalışmadır.Öğe Valproate-Associated Reproductive Hormone Abnormalities: Do Bipolar Men have the Same Risk as Epileptic Men?(Turkiye Sinir Ve Ruh Sagligi Dernegi, 2012) Aldemir, Ebru; Akdeniz, Fisun; Altay, Ahmet Baris; Arici, Sehnaz; Umul, Mehmet; Aydin, Hikmet Hakan; Celebisoy, Mehmet; Vahip, SimaviValproate-Associated Reproductive Hormone Abnormalities: Do Bipolar Men have the Same Risk as Epileptic Men? Objective: The effects of valproate on male reproductive hormones have been studied in epileptic patients and animals, but the results are inconsistent because reproductive hormone abnormalities may be independent of the use of valproate and may be due to epilepsy itself. The aim of this study was to determine if there is an association between valproate and reproductive abnormalities in men with bipolar disorder or if the association is unique to men with epilepsy. Materials and Method: The study included 39 male patients aged 18-50 years with a DSM-IV diagnosis of bipolar disorder (21 on lithium monotherapy and 18 on valproate monotherapy or valproate in combination with lithium therapy) and 15 male epilepsy patients on valproate monotherapy that were evaluated in terms of reproductive hormones. Results: Duration of illness, duration of lithium and valproate therapy, daily dose and serum concentrations of lithium and valproate, duration of marriage, spouse's gravidity, the serum estradiol, luteinizing hormone, sex hormone-binding globulin, and free testosterone levels, and the free testosterone:luteinizing hormone ratio were not significantly different between the groups. Serum prolactin and follicle-stimulating hormone levels were significantly higher in the epilepsy patients than in the bipolar disorder patients on lithium monotherapy. Conclusion: The findings show that valproate did not have a negative effect on male reproductive hormones in the bipolar patients. The elevated prolactin and follicle-stimulating hormone levels observed in the epilepsy group should be attributed to epilepsy. To the best of our knowledge this is the first study to compare reproductive hormones in bipolar disorder and epilepsy patients on valproate therapy.