Yazar "Önçağ, Özant" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Çocuk diş hekimliğinde genel anestezi gereken olgularda İ. V. propofol ve ketamin kullanımının karşılaştırmalı olarak araştırılması(Ege Üniversitesi, 1994) Önçağ, Özant; Eronat, Cemal101 ÖZET Bu çalışma, dental tedavileri için iletişim kurmanın çoğu kez mümkün olamadığı, sedasyon yöntemlerinin de çözümleyemediği, mutlak genel anestezi zorunluluğu olan handikaplı çocuklarda ideal, güvenilir ve konforlu bir ambulatuar genel anestezi yöntemi oluşturabilmek için planlanmıştır. Bu amaçla yaygın kullanımı olan ketamin ile pediatrik alanda yeni bir anestezik ajan olan propofol anestezi indüksiyonu ajanı olarak kullanılarak etkinlikleri ve güvenilirlikleri karşılaştırılmıştır. 14 handikaplı çocuğa 5 müdahale için indüksiyon ajanı olarak propofol (Diprivan®), 13 handikaplı çocuğa da 15 müdahale için ketamin (Ketalar®) indüksiyon ajanı olarak verilmiştir. Tüm uygulamalarda anestezilerin idameleri %66 nitrözoksit (N2O) ve %33 Oksijen (Cb) verilerek ve %0.5-1'lik halothan (Fluothane®) ile desteklenerek sağlanmıştır. Çalışmamızda yer alan yaşlan 3 ile 15 arasında değişen toplam 27 hastanın 16'sı erkek 11 'i ise kız çocuğuydu. Bu hastaların 10 adedi mental yetmezlikli, 7 adedi yoğun anksieteli, 3 adedi serebral palsi'li, 2 adedi Down's sendromlu, 1 adedi otistik ve 4 adedi de çene kırığı repozisyonu gibi dental girişim yönünden genel anestezi gereksinimi duyulan çocuklardı. Tüm bu çocuklarda genel anestezi altında toplam 78 adet konservatif dental tedavi, 92 adet diş çekimi ve 5 adet çene kırığı repozisyonu gerçekleştirildi. Anestezi süresince hastaların kalp atım sayılan, sistolik, diastolik kan basıncı değerleri ve kan oksijen doygunlukları izlenmiştir. Anestezi sonrasında ise hastalann gözlerini açabilme, basit emirleri yerine getirebilme, ambulasyonlan için geçen derlenme süreleri ve bu esnada görülen yan etkiler kayıt edilmiştir. Tüm bulgulanmızın istatistiksel değerlendirmeleri Minitab hazır programındaki "Mann Whitney Confidence interval and Test" metodu ile102 yapılmıştır. Çocukların yaşları, kiloları ve operasyon süreleri kendi içinde istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık göstermemiştir (p>0.05). Hemodinamik değişikliklerini izlediğimiz hem propofol hem de ketamin gruplarında, anestezi boyunca kalp atım hızında anestezi öncesi başlangıç değerine göre anlamlı artışlar (p<0.05) tespit etmemize karşın, her 2 ilaç grubunda görülen bu artışların aynı zaman dilimlerinde yapılan karşılaştırılmalarında birbirlerine göre istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık göstermedikleri anlaşılmıştır (p>0.05). Diastolik kan basıncı takiplerinde ise ketamin ve propofol grubunun aynı zaman intervallerindeki ortalama diastolik kan basıncı değerlerinde istatistiksel açıdan anlamlı bir fark olmadığını gözlemledik (p>0.05). Her 2 preparat için aynı zaman dilimlerinde yaptığımız kan oksijen doygunluğu kıyaslamasında da istatistiksel açıdan anlamlı bir fark olmadığım (p>0.05) ve olguların hiçbirinin kan oksijen doygunluğu değerinin hipoksi (%85) düzeyine ulaşmadığını tespit ettik. Sistolik kan basınçlarının takiplerinde ise karşılaştığımız tablo, propofol grubunda anestezi öncesi başlangıç değerine göre indüksiyonu izleyen 2. ve anestezinin son 10 dakikasında anlamlı düşmeler şeklindeydi (p<0.05). Ketamin grubunda ise anestezi öncesi başlangıç değerine göre anestezi süresince istatistiksel açıdan anlamlı bir artış izledik (p<0.05). Propofol ve ketamin uyguladığımız olgularımızın aynı zaman intervallerinde yaptığımız sistolik kan basıncı kıyaslamalarında 5., 30., 35. ve 40. dakikalarda ketamin grubunda propofol grubuna göre istatistiksel açıdan anlam ifade eden artışlar gözledik (p<0.05). Anestezi sonlanmasını takiben hastalann gözlerini açmalan, basit emirleri yerine getirmeleri, ambulasyon süreçleri ve uyanıklılık puanlamaları değerlendirilmiştir. Tüm bu değerlerin propofol grubunda, ketamin grubuna kıyasla, istatistiksel açıdan anlamlı şekilde hızlı ve konforlu bir derlenme sağladığı anlaşılmıştır (p<0.05). Aynı şekilde propofol grubunda derlenme103 sürecinde gözlenen yan etkiler de, ketamin grubuna kıyasla daha az olarak saptanmıştır. Çalışmamızda hemodinamik değişiklikler açısından propofol ve ketamin birbirlerine bariz üstünlük sağlayamamışlardır. Ancak anestezi sonrası dönemde propofol uyguladığımız olgularda ketamin grubuna kıyasla yan etkilerin daha az olması, derlenme ve ambulasyonun daha kısa zamanda gerçekleşmesi propofolün çocuk diş hekimliğine ait ambulatuar genel anestezi uygulamalarında ketamine iyi bir alternatif olabileceği fikrini desteklemektedirÖğe Çocuk dişhekimliğinde azot protoksit oksijen sedasyonunun etkinliğinin değerlendirilmesi(1998) Önçağ, Özant; Eronat, CemalÇalışmamız azot protoksit oksijen sedasyonunun, yoğun anksieteli çocuk hastalar üzerindeki etkisini değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Uygulamamızda azot protoksit oksijen çocuklara Quintiflex MDM marka cihaz ile yavaş indüksiyon yöntemiyle verilmiştir. Çalışmamızda yer alan 14' ü kız, sekizi erkek toplam 22 çocuğun sedasyon ve analjezi düzeyleri değişik skalalarla değerlendirilmiştir. Tüm prosedür süresince bir pals oksimetre aracılığıyla kan oksijen doygunlukları ve kalp atım hızları izlenmiştir. Tüm değerlerin ortalamaları Microsoft Excel 4.0 alandaki descriptive statistics, kalp atim hızı ve kan oksijen doygunluğu değerlerinin ortalamalarının farkları ise tesadüf blokları modeli ve varyans analizi uygulanarak Ege Üniversitesi Bilgisayar Araştırma ve Uygulama Merkezinde hesaplanmıştır. Beş nokta sedasyon testine göre çocuklar en yüksek sedasyon düzeyine 15. ile 25. dk' lar arası ulaşmışlardır. Venham'ın klinik anksiete değerleri dental müdahalenin gerçekleştirildiği 15. ve 25. dk' lar arası 1.76 ± 1. 81 ile 2.18 ± 1.79, Venham' ın kooperatif davranış skalası değerleri ise 1.71 ± 1.90 ve 2.27 ± 1.88 olarak saptanmıştır. Lokal anestezi yapılan 15 çocuktan altısı orta, sekizi az ve biri hiç tepki göstermemişlerdir. Kalp atim hızı ve kan oksijen doygunluğu değerleri stabil seyretmiştir. Ortalama kalp atim hızı değerleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Sonuç olarak çocuk diş hekimliğinde anksieteli zor hasta grubunda azot protoksit oksijen ile sedasyon güvenilir olduğu kadar özellikle diş çekimi gibi kısa süreli dental müdahaleler için oldukça etkilidir.Öğe Döner alet ve konvansiyonel el aletleri ile genişletilerek farklı doldurma yöntemleriyle doldurulan kök kanallarının apikal mikrosızıntısının in-vitro olarak araştırılması(Ege Üniversitesi, 2006) Gürbüz, Candan; Eronat, Nesrin; Önçağ, Özant[Abstract Not Available]Öğe Farklı kök kanal yıkama solüsyonları ve kanal patlarının hücre kültürü düzeyinde biyouyumluluklarının araştırılması(Ege Üniversitesi, 2008) Gürbüz, Candan; Gürhan, İsmet; Önçağ, ÖzantBu çalışmanın amacı, endodontik tedavilerde kullanılan çeşitli yıkama solüsyonları (NaOCl, EDTA, klorheksidin glukonat (CHX), CHX+setrimid) ve kanal dolgu patlarının (Ca(OH)2+steril distile su, Ca(OH)2+gliserin, MTA, Diaket, AH26, AHPlus, Endometazon) MTT ve NR test yöntemleri ile 3T3 ve insan periodontal ligament fibroblast (HPDLF) hücreleri üzerindeki sitotoksik etkilerini değerlendirmek, oluşacak olası genotoksik etkilerini akridin oranj/etidyum bromid yöntemi kullanarak HPDLF hücreleri üzerinde belirlemekti. Kanal yıkama solüsyonları hücre besiyeri ile seyreltilerek test edilecek konsantrasyonlarına getirildi. Kanal dolgu patları ise içi boş politetrafloroetilen polimer silindirlere yerleştirilerek hücre kültürü taşıyıcılarına transfer edildi. Yıkama solüsyonları 1, 2, 4 saat, kök kanal dolgu patları ise 1, 24 saat ve 7 gün HPDLF ve 3T3 hücreleri ile temasta bırakıldı. Test süreleri sonunda plakalara MTT veya NR testleri gerçekleştirildi. Apoptotik etkilerin belirlenebilmesi için, HPDLF hücreleri yıkama solüsyonları ile 2 saat, kanal dolgu patları ile de 24 saat muamele edildi. Bu süreler sonunda akridin oranj/etidyum bromid çalışma solüsyonu eklenerek ve apoptotik ve nekrotik hücre sayıları floresan mikroskop kullanılarak belirlendi. Elde edilen veriler istatistiksel olarak varyans analizi ve post Hoc yöntem Tukey HSD ve Dunnett T3 kullanılarak değerlendirildi (p-de eri<0.05). Test edilen tüm yıkama solüsyonlarının artan konsantrasyonları ile birlikte sitotoksik etkilerinin de arttığı belirlendi (p<0.05). Eşit konsantrasyonlarda, CHX ve CHX+setrimid'in NaOCl ve EDTA solüsyonlarından daha sitotoksik olduğu saptandı (p<0.05). Kanal dolgu patlarının ise sitotoksik etkilerinin zamana bağlı olarak arttığı belirlendi (p<0.05). En az sitotoksik etki MTA, en fazla sitotoksik etki Diaket, AH26, AHPlus, Endometazon kanal dolgu patlarında gözlendi (p<0.05).Apoptotik etkiler incelendiğinde ise, en fazla apoptotik etki, EDTA'nın %0,001 ve CHX'nin %0,01 ve %0,1 konsantrasyonlarında saptandı (p<0.05). Kök kanal dolgu patlarında ise en fazla apoptotik etki AH26 ve AHPlus kanal dolgu patlarında gözlendi (p<0.05). En az apoptotik etki ise Ca(OH)2+steril distile su ve MTA kanal dolgu patlarında belirlendi (p<0.05).;Human periodontal ligament fibroblasts, root canal irrigation solutions, root canal sealers, cytotoxicity, genotoxicity, apoptosis.;İnsan periodontal ligament fibroblastı, kök kanal yıkama solüsyonları, kök kanal dolgu patları, sitotoksisite, genotoksisite, apoptozis.Öğe Fenilketonürili çocukların ağız ve diş sağlığının karşılaştırılmalı olarak değerlendirilmesi(Ege Üniversitesi, 2014) Ersin, Nazan; Çetinel Aksoy, Semiha; Menderes, Menije; Önçağ, ÖzantBu çalışmanın amacı, fenilketonürili çocuklarda tükürükte Streptococcus mutans (SM) ve laktobasil düzeyinin, tamponlama kapasitesinin, plak pH'sının değerlendirilmesi ve bunların çürük oluşumuna etkileri açısından sağlıklı çocuklarla arasında fark olup olmadığının araştırılması ve plak mikroorganizmalarının genotiplerinin belirlenmesidir. Bu çalışmada 48 fenilketonürili çocuk ile kontrol grubu olarak 30 sağlıklı çocuk olmak üzere 5-16 yaşları arasında toplam 78 çocuğun ağız ve diş bulguları değerlendirildi. Sürekli ve süt dişlerinde DMFT, DMFS, dft, dfs değerleri saptandı. Tükürük ve plak örnekleri toplandıktan sonra tükürüğün tamponlama kapasitesi ve tükürükteki SM ve laktobasil sayısı ile plak pH'sı belirlendi. Plaktaki SM kültürel sayımı yapıldıktan sonra tanımlanan SM'ın AP-PCR analizleri gerçekleştirildi ve sonuçların değerlendirilmesinde Phoretix 1D software (TotalLab, UK) kullanıldı. Elde edilen tüm veriler istatistiksel olarak değerlendirildi. Fenilketonürili hasta grubunda SM ve laktobasil sayısının kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük olduğu saptandı (p<0.05). Bu iki grup arasında plak pH'sı ve tamponlama kapasitelerinde anlamlı bir fark bulunamadı. Kontrol grubunda DMFS değerleri fenilketonürili gruba göre daha yüksek olduğu halde istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Ancak dfs değerleri kontrol grubunda çalışma grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p<0.05). UPGMA yöntemi ile yapılan kültür analizleri sonucunda iki grup arasında SM'ların genotiplerinde herhangi bir fark bulunmadı. Fenilketonürili hasta grubunun proteinden fakir, karbonhidrattan zengin karyojenik bir beslenme rejimine karşın kontrol grubuna göre daha düşük çürük, SM ve laktobasil düzeylerinin saptanmış olmasının iki grup arasındaki SM'ların genotipik yapılarındaki bir farklılıktan kaynaklanmadığı sonucuna varıldı.;Fenilketonüri, Diş çürüğü, Ağız sağlığı.;Phenylketonuria, Dental caries, Oral health.Öğe Hypohidrotic ectodermal dysplasia: Case reports(1999) Önçağ, Özant; Elbek, Çiğdem; Özkınay, FerdaHypohidrotic ectodermal dysplasia is a rare congenital syndrome which affects ectodermal structures. It is usually transmitted as an X-linked recessive trait. Rarely it can be transmitted autosomal recessively. Manifestations of this disorder may include teeth, skin, hair, nails and sweat glands. Most affected children require extensive dental treatment to restore their appearance and promote normal growth and development.Öğe Mine düzeyinde oluşturulan yapay çürüğün soya proteini ile remineralizasyonunun sem ile incelenmesi: (İnvitro araştırma)(Ege Üniversitesi, 2000) Önçağ, ÖzantÇalışmamızın amacı, yüksek düzeyde bitkisel protein içeren soyanın yapay olarak meydana getirilmiş mine yüzey altı lezyonlarında remineralizasyon sağlayıp sağlamadığının araştırılmasıdır. Bu amaçla 44 adet yeni çekilmiş olan sağlam, defektsiz insan yirmi yaş dişinin bukkal yüzeylerinde kafes mum ile belirlenmiş ikişer adet 1x17mmlik pencere hazırlandı. Bu pencerelerde demineralizasyon solusyonu aracılığıyla yüzey altı lezyonları oluşturuldu. Dört ayrı şişede demineralize edilen örneklerden, birer tanesi rastgele seçilerek yüzey altı lezyonu oluşturulup oluşturulmadığı polarize ışık mikroskobu ile incelenilerek işlem teyid edildi. Kalan kırk adet demineralize edilmiş pencerelere sahip örnekte dişetine yakın olan pencereler çift kat tırnak cilası ile örtülendi. Bu şekilde otuz adet diş pH'sı 7.0'ye ayarlanmış soya proteini konsantresi (DANPRO HR, Central Soya AARHUS A/S Denmark) ile hazırlanmış solusyon içerisinde 37 oC'de 10 gün bekletildi. On adet diş örneği ise pH'sı 7.0'ye ayarlanmış protein içermeyen 44.1 mM kalsiyum içeren 72 mM'lık fosfat tamponunda oluşmuş kontrol solusyonunda 37 oC'de 10 gün bekletildi. Soya proteini konsantresi ve kontrol solusyonu içerisinde çıkartılan dişler Taramalı Elektron Mikroskop ile Enerji Dispersiv Spektroskopi (SEM-EDS) ile kalsiyum ve fosfor ölçümü yapılmak üzere hazırlandı. Yapılan ölçümler sonunda elde edilen ortalama atomik %Ca/P ve ortalama ağırlık %Ca/P değerleri Ege Üniversitesi Bilgisayar Araştırma ve Uygulama Merkezin'de Student t testi ile değerlendirildi. Değerlendirme sonucunda, genel olarak soya proteini konsantresi (DANPRO HR ), uygulanmış olan dişler ile kontrol solusyonu uygulanan dişlere ait veriler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı (p>0.05). Ayrıca sadece soya proteini konsantresi uygulanan örneklerde, reminalizasyon beklenen pencere ile demineralize edilmiş pencere arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadığı anlaşıldı (p>0.05). Halbuki remineralizasyon beklenen pencere ve demineralize edilmiş pencereye ait ortalama atomik ve ortalama ağırlık %Ca/P değerleri sağlam diş dokusuna göre istatistiksel açıdan anlamlı derecede daha düşük değerler vermekteydi (p<0.05). Sonuç olarak çalışmamızdaki in vitro koşullarda, soya proteini konsantresi (DANPRO HR ), ile yapay olarak elde edilen yüzey altı lezyonlarında bir remineralizasyon oluşmadığı anlaşıldı. Çalışmamızda bu konuda yapılmış ilk örnek olup, ileride yapılacak olan in vivo, in situ ve başkaca in vitro çalışmalarla desteklenmesinin yararlı olacağı kanısındayız.Öğe Pits ve fissür örtücü uygulamalarında, lazer ve konvansiyonel pürüzlendirme yöntemlerinin, bağ dayanımı ve mikrosızıntı üzerindeki etkilerinin in-vitro koşullarda karşılaştırmalı olarak araştırılması(Ege Üniversitesi, 2015) Ünek, Berrin; Önçağ, ÖzantBu çalışmanın amacı; Er:YAG lazer ve konvansiyonel pürüzlendirme sonrası bonding ajanı uygulayarak veya uygulamayarak yapılan rezin ve cam polialkenoat esaslı fissür örtücülerin mikrosızıntı ve bağ dayanımının in-vitro koşullarda karşılaştırmalı olarak araştırılmasıdır. Çalışmada 6 aydan kısa süre önce çekilmiş, çürüksüz 299 adet üçüncü molar diş kullanıldı. Dişler mikrosızıntı için n=16, bağ dayanımı için n=7 olacak şekilde 13 gruba ayrıldı: Lazer+Clinpro® (G1), lazer+asit+Clinpro® (G2), lazer+asit+bond+Clinpro® (G3), lazer+bond+Clinpro® (G4), asit+Clinpro® (G5), asit+bond+Clinpro® (G6), bond+Clinpro® (G7), lazer+Fuji Triage® (G8), lazer+bond+Fuji Triage® (G9), lazer+conditioner+Fuji Triage® (G10), lazer+conditioner+bond+Fuji Triage® (G11), conditioner+Fuji Triage® (G12) ve doğrudan Fuji Triage® (G13). Termal siklus (1000X, 5-55°C) uygulanan dişlerin apeksleri kompozit ile tıkandıktan sonra fissür örtücü marjinlerinin çevresinde 1 mm açıklık kalacak şekilde dişler tırnak cilası ile 2 kat kaplandı. 24 saat %0,5'lik bazik fuksinde bekletilen dişler akan musluk suyu altında yıkandıktan sonra akril bloklara gömüldü. Akril bloklar içindeki dişler, elmas bıçak (Isomet, Buehler®; Lake Bluff, IL, ABD) ile bukkolingual olarak birbirine paralel 3 kısımdan kesilerek ışık mikroskobu altında (Leicamicrosystems® stereo microscope, Ltd.Stereo and microscope systems; Heerburg, İsviçre) değerlendirildi. Bağ dayanımı testinde dişler, vestibül ya da lingual mine yüzeyleri açıkta kalacak şekilde akril bloklara gömüldü. Gruplara göre yüzey hazırlıkları yapıldıktan sonra, özel olarak hazırlanan pleksiglass kalıp yardımıyla fissür örtücüler 2,5mm x 3,5mm boyutlarında hazırlandı. 24 saat distile suda bekletilen örneklerin makaslama bağ dayanımı testi için üniversal test cihazı (Shimadzu KgN50®. Shimadzu Corp. Kyoto, Japonya) kullanıldı. Örnekler kırılana kadar 0,5 mm/dk hızda kuvvet uygulandı. Örnek yüzeyleri ışık mikroskobu altında (Leicamicrosystems® stereo microscope, Ltd.Stereo and microscope systems; Heerburg, İsviçre) x10 büyütmede incelendi ve gruplardan seçilen örnekler taramalı elektron mikroskobu (SEM) (Jeol JSM® 5200, Kyoto, Japonya) ile değerlendirildi. Elde edilen verilerin istatistiksel analizinde SPSS 19.0 (SPSS Inc®. Chicago, IL, ABD) istatistik programı kullanılarak; mikrosızıntı için Kruskal-Wallis ve Mann Whitney U testi (p<0,05), bağ dayanımı için Shapiro-Wilk, Oneway Anova, Levene, Welch ve Dunnett T3 testi yapıldı (p<0,05). Mikrosızıntı testi bulgularına göre; lazer+asit+Clinpro®, lazer+asit+bond+Clinpro®, lazer+bond+Clinpro® ve asit+Clinpro® grupları diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı ölçüde daha düşük skorlara sahip bulundu (p<0,05). Bağ dayanımı bulgularına göre ise; asit+Clinpro®, asit+bond+Clinpro®, lazer+asit+Clinpro® grupları diğer gruplara kıyasla anlamlı ölçüde daha yüksek bağ dayanımı gösterdi (p<0,05). Sonuç olarak; mikrosızıntı ve bağ dayanımı bulguları birlikte değerlendirildiğinde rezin esaslı fissür örtücüler cam polialkenoat esaslılara göre anlamlı ölçüde daha düşük sızıntı ve daha yüksek bağ dayanımı göstermiş olup, bu bulgular ışığında lazer ve/veya bonding ajanı kullanımının, asit ile pürüzlendirmeye duyulan ihtiyacı gideremediği, geleneksel pürüzlendirme yönteminin hala en iyi sonuçlara sahip olduğu, daha fazla aşamalı tekniklerin tedavi süresini uzatması sebebiyle klinik uygulamalarda önerilmemesi gerektiği sonuçlarına ulaşıldı.;Fissür örtücü; mikrosızıntı; bağ dayanımı; lazer; bonding ajanı; taramalı elektron mikroskobu.;Fissure sealant; microleakage; bond strength; laser; bonding agent; scanning electron microscope.Öğe Rejeneratif endodontik tedavide kullanılan farklı iki ara seans medikamentinin periapikal enflamasyon üzerine etkilerinin in vivo koşullarda karşılaştırmalı olarak incelenmesi/$Özant Önçağ(Ege Üniversitesi, 2021) Önçağ, Özant; Pekpınarlı, BurçBu çalışmada, rejeneratif endodontik tedavilerde kullanılan Ca(OH)2 ve ikili antibiyotik patı (DAP) içerikli kanal içi medikamentlerin periapikal enflamasyon üzerindeki etkilerini MMP-8 seviyelerine göre karşılaştırmalı olarak incelemek amaçlandı. Çalışmaya sistemik olarak sağlıklı, gelişimi tamamlanmamış, semptomatik irrevesibl pulpitis ile birlikte görülen semptomatik apikal periodontitis tanılı, daimi 1. mandibular molar dişlere sahip 20 adet çocuk hasta (6-9 yaş) dahil edildi. Rejeneratif endodontik tedavide kullanılacak olan medikamente göre (Ca(OH)2 veya DAP) rastgele iki gruba ayrıldı. İlk periapikal eksüda örnekleri rejeneratif endodontik prosedürün başlangıcında toplandı. İkinci örnek alma prosedürü de ilk tedaviden 14 gün sonra son seansta, kanal içi medikament kanallardan nazikçe uzaklaştırıldıktan sonra gerçekleştirildi. MMP-8 seviyeleri, immünoflorometrik test (IFMA) ile ölçüldü. Film tutucu ile alınan periapikal radyografilerde standardizasyonu sağlamak, kök uzunluğu, kök genişliği ve radyografik kök alanındaki artışı belirlemek için TurboReg eklentili National Institutes of Health Image-J programı kullanıldı. Tüm veriler SPSS 25.0 bilgisayar yazılımı kullanılarak analiz edildi (p<0, 05 kabul edildi). 12 aylık takip sonucunda, tüm dişlerde kök uzunluğu, kök genişliği ve radyografik kök alanı değerlerinde artış olduğu tespit edildi (p < 0, 001). Şaşırtıcı bir şekilde, seanslar arasında geçen 14 günlük süreçte başlangıç ve son MMP-8 seviyeleri arasında artış görüldü (p<0, 001). Ayrıca, Ca(OH)2 ve DAP medikamentlerinin periapikal dokulardaki MMP-8 düzeylerine etkileri birbirlerine göre benzer bulundu (p=0, 255). Sonuç olarak, rejeneratif endodontik prosedürler ile tedavi edilen dişlerde kök boylarında uzama, kök duvarlarında kalınlaşma ve radyografik kök alanlarında artma sağlandığı görüldü. Her iki kanal içi medikamentin de periapikal bölgede MMP-8 düzeylerini artırmada etkili olduğu, ancak gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlılık bir fark olmadığı görüldü. Ayrıca semptomatik apikal periodontitisli açık apeksli molar dişlerde periapikal patolojinin iyileşmesi sırasında MMP-8' in antiinflamatuar bir enzim olarak görev yaptığı gözlendi.;Rejeneratif endodonti, periapikal doku iyileşmesi; MMP-8 .;Regenerative endodontics; periapical tissue healing; MMP-8.Öğe Süt dişi kanal tedavisinde kullanılan kanal patlarının L929 hücre hattı üzerinde sitotoksik etkilerinin değerlendirilmesi(Ege Üniversitesi, 2008) Gürhan, İsmet; Çoğulu, Dilşah; Önçağ, Özant; Sarıgöl, Candan GürbüzBu çalışmanın amacı süt dişi kanal tedavisinde kullanılan beş farklı kanal patının L929 hücre hattında MTT test yöntemi ile sitotoksik etkisinin değerlendirilmesidir. Çalışmada; Iodoform, Diapex® (iyodoform+Ca(OH)2), Metapaste® (Ca(OH)2 + distile su), Dentalis® (iyodoform + ZOE + Ca(OH)2) ve Kalsin® (Ca(OH)2 + gliserin) kanal patları kullanıldı. Test edilen materyallerin, 24, 48 ve 72 saat test sürelerinde L929 hücreleri üzerindeki etkisi incelendi. Test süresinin sonunda, örneklerin üzerine MTT test solüsyonu eklendi ve 3 saat sure ile 37{486}C'de beklendi. Örneklerin, UV görünür spektrofotometrede optik densiteleri okundu. Çalışmanın güvenilirliği için tüm testler üç kez tekrarlandı. Elde edilen veriler istatistiksel olarak tek yönlü varyans analizi ve Dunnett T3 post hoc test ile değerlendirildi (p<0.05). Test edilen tüm materyallerin L929 hücre hattı üzerinde sitotoksik etkisi olduğu tespit edildi. Iodoformun tüm zaman periyodlarında en az toksik etkiye sahip olduğu gözlendi (p<0.05). Kullanılan kök kanal patlarının sitotoksisitesinin zaman periyodu içerisinde arttırdığı saptandı. Bu çalışmada, iyodoform içerikli kanal patlarının en az sitotoksisiteye sahip olduğu sonucuna varıldı. Kök kanal dolgu maddelerinin vital dokular üzerinde etkisini incelemeye yönelik ileri çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.;Ca(OH)2, Iodoform, Çinko oksit öjenol, L929, Sitotoksisite.;Ca(OH)2, Iodoform, Zinc oxide eugenol, L929, Cytotoxicity.Öğe Travma görmüş genç sürekli ön dişlerde apeksifikasyon tedavisinde kullanılan farklı dental materyallerin sitotoksisitelerinin hücre kültürü düzeyinde karşılaştırmalı olarak araştırılması(Ege Üniversitesi, 2006) Gürbüz, Candan; Gürhan, İsmet; Önçağ, Özant[Abstract Not Available]