Poetics of Gothic
Yükleniyor...
Tarih
2008
Yazarlar
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
Ege Üniversitesi
Erişim Hakkı
info:eu-repo/semantics/openAccess
Özet
On sekizinci yüzyılda İngiltere'de ortaya çıkan gotik edebiyatın ilk örnekleri hayaletler, doğaüstü kötü karakterler, arkaik mekânlar ve süblim terör imgeleri gibi klişeleri barındıran ve `ucuz roman' olarak nitelendirilen gotik romanslar olarak düşünülürler. Ancak, günümüzde gotik edebiyat yalnızca bu benzer sorunları ele alan eserleri içermez; belirli değişimlere rağmen, içine doğduğu edebi akım ve dönemin sosyopolitik özelliklerini de alarak her çağda etkisini sürdürür. Yüzyıl dönümünde gotik, özellikle Darwin'in evrim teorileri sayesinde `tanrısız bir dünya'da bambaşka bir kimliğe bürünerek dolaylı da olsa sapkınlığı getirmiştir. Modernite ve sonrasında görece daha `yüklü' olarak gelen postmodernite ile birlikte dünya savaşlarının da etkisiyle gotik edebiyat, bireyin korkularını, topluma karşı güvensizliğini dile getiren bir `regresyon edebiyatı' haline gelmiştir. Bu çalışmada gotik edebiyat, Hubert Zapf'ın `kültürel ekoloji olarak edebiyat' kuramı uygulanarak irdelenmiş ve 1980 sonrasında yazılmış olan dört gotik roman incelenmiştir: The Comfort of Strangers, Hawksmoor, Misery ve Diary. `Kültürel ekoloji olarak edebiyat,' edebiyatın ekolojik denge içerisindeki işlevini tartışır. Hubert Zapf'ın oluşturduğu üçlü işlev modeline göre bir eser, kültür eleştirisinde bulunan bir üstsöylem, kurmaca bir karşıt söylem ve uzlaştırıcı bir söylemlerarasılığı içerir. Kültür eleştirisinde bulunan üstsöylem baskın `uygarlığın' temsil ettiği gücün açıklarının ve çelişkilerinin betimlenmesine tekabül eder; bu bağlamda, kültürün tek yönlülüğü özellikle önem taşır. Kurmaca karşıt söylem dışlananın ta kendisini ya da diğer bir deyişle kültürün ?ötekisini? dile getirir. Uzlaştırıcı söylemlerarasılık sayesinde ise dışlanan ile kültürel gerçeklik sistemi arasında ilişki kurulur. Edebiyatın kültürel-ekolojik işlevi kültür tarihinin `vicdanı' olmasında yatar; bu anlamda, edebiyata daha bütüncül bir anlayış getirerek `doğa' ve `kültür' olgularının aslında birbirine karşıt birer söylem değil birbirlerini tamamlayan olgular olduğu iddia edilir. Böylece, son dönem kültür eleştirmenleri tarafından sergilenen `her şey aslında bir konstrüksiyondur' dan ibaret bir edebiyat anlayışına ciddi bir sekte vurulmuş olur.
Açıklama
Anahtar Kelimeler
İngiliz Dili ve Edebiyatı A.B.D.