Türk güldürü sinemasında eleştirel bakış
dc.contributor.advisor | Özden, Zafer | |
dc.contributor.author | Ünal, Murat | |
dc.date.accessioned | 2016-03-30T07:19:07Z | |
dc.date.available | 2016-03-30T07:19:07Z | |
dc.date.issued | 2005 | |
dc.department | Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü | en_US |
dc.description.abstract | Türk Sineması terimiyle eğer Yeşilçam kastediliyorsa, bu sinema ellilerde başlayıp seksenlerin sonunda sona eren, hikâye anlatma ağırlıklı, melodramatik yanı ağır basan, sektörleşememiş bir ʻfilmcilikʼ serüvenidir. Yeşilçamʼın Türk toplumuyla kurduğu ilişkinin, ekonomik, siyasal, kültürel boyutları vardır ve hepsi ciltlerce kitap olabilir. Yeşilçam; televizyonun ve videonun etkileri, sansür, Milliyetçi Cephe hükümetleri dönemindeki seks güldürüleri, Amerikan majörlerinin dağıtım işine girmeleri ve daha bir dizi nedenden ötürü geleneksel seyircisini kaybetmiştir. Yine de yaklaşık kırk yıl içinde yüzden fazla başyapıt üretmeyi başarmıştır. Altmışlarda başlayan ve yetmişlerde tüm dünyayı saran ʻgerçekçiʼ ve ʻkarşıʼ sinema eğilimleri ülkemizde de ʻtoplumcuʼ bazı sinemasal gayretleri olarak boy göstermiştir. 12 Eylül 1980ʼden sonra ülkemizin içine girdiği yeni siyasal, hukuksal, ekonomik formasyonlar, toplumu hızlı bir uyarlanma durumuyla karşı karşıya bırakmış ve farklı kültürel oluşumlara yol açmıştır. Yetmişlerde ve seksenlerde iki ayrı dalga halinde, Yeşilçamʼın içinden Yeşilçamʼa alternatif bir bakış getiren yeni bir yönetmen nesli oluşmaya başlamıştır. Yeşilçamʼın pek az üslup sahibi yönetmen çıkartabilen anonim yapısı, bir üslup oluşturmaya çalışan bu yeni nesil yönetmenlerle değişmeye başlamışken, seksenlerin ikinci yarısında Amerikan majörlerinin dağıtım işine girmeleriyle, Türk sineması çok ağır bir darbe almıştır. Yeni seyircinin imgesiyle bağ kurmak ancak doksanlardan sonra Yeşilçamʼla (hatalarıyla değil) gönül bağı devam eden daha da yeni bir sinemacı neslinin çabalarına kalmıştır. Bu sinemacıların belli bir etik öze ve toplumsal dışavuruma dayalı, kendi sinema dillerini kurma çabaları ise açıkça ortadadır. Eğer Türk güldürü sinemasının, gelişimine tarihsel bir perspektif içinde bakılacaksa, yukarıda çok özlüce özetlemeye çalıştığımız tarihsel ve toplumsal dönüm noktalarını akılda tutmamız gerekir. Güldürü türünün sinemamızdaki evrimi, sinemamızın genel gelişim eğrisinden ve etkilendiği dinamiklerden bağımsız değildir. Ellilere kadar, tiyatro etkisinde bir sinemanın kendi olanaklarını keşfetmesi, ellilerden yetmişlere kadar ise keşfedilen sinema dilinin olgunlaşması gerekmiştir. Altmışlardan sonra Cilalı İbo, Turist Ömer, Adanalı Tayfur gibi sinemaya özgü bazı ʻtipʼlerin güldürü sineması içinde var olmaya başladıklarını görmekteyiz. Yetmişler güldürü sinemasında ʻtoplumsalʼın ancak belirmeye başladığı bir dönemdir. Bu dönemdeki en etkin sinemacı figürü Ertem Eğilmezʼdir. Türk sinemasındaki Kemal Sunal, Şener Şen, İlyas Salman, Zeki Alasya, Metin Akpınar gibi pek çok büyük güldürü sanatçısı onun kurduğu Arzu Film çatısı altında yetişmiştir. Arzu Filmʼin duygusal ağırlıklı durum komedilerinde toplumsal eleştiri anlamında mesajların yanı sıra aynı oranda uyum ve bütünleşme çağrısı da vardır. Ayrıca çekilen filmler, bir sinemasal üslup ve yeni bir dil oluşturma çabasına girmezler ve olay örgüsü ile oyunculuğa yaslanırlar. Eğilmezʼin takipçisi olan Kartal Tibetʼin çektiği filmlerde de aynı durum göze çarpar. Toplumsal konuların komik olanın içine ʻciddiʼ biçimde girmeye başlaması ise ancak seksenlerden sonra söz konusu olan bir durumdur. Arzu Filmʼin içinden senarist olarak yetişip yönetmenliğe başlayan Yavuz Turgul, yukarıda sözünü ettiğimiz Yeşilçamʼın içinden yetişip Yeşilçamʼa farklı bir gözle bakan sinemacıların belki de en başında gelir. Turgulʼun senaryosunu yazdığı filmlerin çoğu geleneksel Türk güldürü sinemasının tipik özelliklerini yansıtırlar. Diğer yandan Turgul kendi çektiği filmlerle gelenekselden yararlanmakla birlikte onu aşmış ve çağdaş bir sinema diline, özgün bir bakış açısına ve auteurist üsluba ulaşmıştır. Turgulʼun auteurist motiflerini ʻdramʼ olarak nitelenebilecek Fahriye Abla, Eşkıya, Gönül Yarası gibi filmlerinde de gözlemlemek olanaklıdır. Yavuz Turgulʼun seksenlerin ikinci yarısından sonra senaryosunu yazdığı Çiçek Abbas, Züğürt Ağa gibi filmler, yine kendisinin yazdığı ve yönettiği Muhsin Bey, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Gölge Oyunu gibi filmler, Türk güldürü sinemasının (diğer bazı sanatçılarımızın onlarca başarılı filmiyle birlikte) en nitelikli ve yüz akı örneklerini meydana getirir. Muhsin Bey, bugüne kadar çeşitli sinema derneklerinin yaptığı her türlü seçkide sürekli en üst sıralarda yer bulan bir filmdir. Yavuz Turgulʼun en gözde teması ʻdeğişimʼ ve bu değişim karşısında ʻsavrulmamaya çalışan insanʼdır. Turgul, değişimin kendisini verili anlamda basitçe ʻkötüʼ olarak nitelendirmez. Her olgunun olduğu gibi onun da içindeki diyalektik karşıtlıkları gözlemler. Değişim kaçınılmaz bir paradigmadır ancak bizim toplumumuzda genelde siyasi etkilerle hırpalayan, kirleten, yıkan, bozan etkilere sahip bir güç olarak da belirebilmektedir. Turgulʼun film karakterleri bu değişime uyarlanmakta güçlük çekerler. Ya gerçekten uyarlanır ve özlerini yitirirler ya da asil birer yitiren olarak erdemlerine sahip çıkarlar. Turgul, toplumumuzun kültürel dönüşüm anlarını, hemen her filminde eş zamanlı olarak yakalamış ve bunu yaratıcı bir sinema diliyle aktarmayı bilmiştir. Yavuz Turgulʼun sinemamıza katkısı yalnızca yönetmen düzeyinde değildir. Teknik yönden kusursuz denebilecek senaryolar yazan ve hem Doğu hem de Batı kültürünün mirasından yararlanan bir senaristtir. Bazı filmlerinin müziğini kendisi besteleyen bir müzisyendir. Türk sineması üzerine (özellikle de seyircisini kaybeden ve sektörleşemeyen yanı üzerine) kafa yoran ve bunu çeşitli vesilelerle ifade etmeye çalışan bir sinema adamıdır. Sinemanın yanı sıra, Türk reklam sektörünün içinde etkin bir figür olduğu için, bu alanın doğasında bulunan, kurumsallaşma, rasyonel işletmecilik, pazar araştırması gibi pek çok sanatçının duyduğunda bile keyfini kaçıracak ama bir sektörde olmazsa olmaz konuları konuşmaktan ve sektörü eleştirmekten çekinmeyen bir sinemacıdır. Diğer yandan, Muhsin Bey, Gölge Oyunu ve Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni filmlerinde görüleceği üzere, ince bir duyarlılıkla sanatın geçmişten bugüne doğru akan bir ırmak olduğunun bilincinde olan, gösteri dünyasını (müzik, sinema, sahne) filmlerinin toplumsal çevreleri olarak seçmiş, zengin tarihini saygı ve sevgiyle anan, bozuk, plansız, altyapısız sinema, müzik, sahne dünyası olamayacağını, olursa bunların insana yakışmayan, onu hırpalayan düzenler haline dönüşeceğini ifade eden bir sanatçıdır. Yavuz Turgul sinemamızın ihtiyacı olan, sentez yapabilen sanatçıdır. Filmlerinde sürekli dün ile bugün, eski ile yeni, Doğu ile Batı arasında sağlıklı bağlar kurmanın yollarını arayan bir sanatçı olarak, sinemanın temel içsel çatışması olan, bir iş ve aynı zamanda sanat olma çelişkisini de çözmeye ve bir köprü kurmaya en çok yaklaşmış yönetmenlerimizden birisidir. | en_US |
dc.identifier.uri | https://hdl.handle.net/11454/2003 | |
dc.language.iso | tr | en_US |
dc.publisher | Ege Üniversitesi | en_US |
dc.relation.publicationcategory | Tez | en_US |
dc.rights | info:eu-repo/semantics/openAccess | en_US |
dc.subject | Radyo-Televizyon A.B.D. | en_US |
dc.title | Türk güldürü sinemasında eleştirel bakış | en_US |
dc.title.alternative | Yavuz Turgul Sineması | en_US |
dc.type | Doctoral Thesis | en_US |