Die unbewußte magische Natur der Symbole: Eine Untersuchung zu Hermann Hesses Werk'Der Steppenwolf
Yükleniyor...
Dosyalar
Tarih
2002
Yazarlar
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
Ege Üniversitesi
Erişim Hakkı
info:eu-repo/semantics/openAccess
Özet
Yüzyıl Dönümü ebebiyatının “Yeni Romantizm-Yeni Klasisizm” ekolü arasında yer alan Hermann Hesseʼnin ʻBozkırkurduʼ (Der Steppenwolf) adlı romanı, modern romana öncü sayılabilecek nitelikte, sembol ve “gerçeği” bir arada işleyen çok boyutlu ve sayısız yönden ele alınabilecek bir eserdir. Hesse bu romanında birçok konuyu işlediyse ve eseri yoğun anlamda otobiyografik özellikler taşıyorsa da, ağırlıklı olarak “yeni” psikolojinin öncülerinden sayılan Carl Gustav Jungʼun psikanaliz öğretsinini yansıtmaktadır. Hesse 1919 yıllarında gerek Jungʼun kendisiyle, gerek onun öğrencilerinden Lang ile yapmış olduğu sayısız görüşmelerinin tohumlarını ʻBozkırkurduʼna taşımıştır. Bundan ötürü bu romana ağırlıklı olarak Jungʼun psikanaliz öğretisi açısından yaklaştım. Söz konusu Jung Psikolojisi ve “Romantizmin ihtişamlı ordusunun son şövalyesi” Hesse olunca, karşımıza bitmek tükenmek bilmeyen, devasal bir semboller gerçeği ve konusu çıkar. ʻBozkırkurduʼn temelde işlediği konu da budur: İnsan ruhu ve onu “oluşturan”, geliştiren semboller. Jungçu bir deyişle ʻBozkırkurduʼ arketipsel sembollerle örülmüş bir romandır. Arketipsel semboller insanın, daha doğrusu tüm insanlığın kolektif bilinçaltını ki Jung ona “bilinmeyen” (Das Unbewu{461}te, “Unbekannte”) der oluşturan temel, yani ilk formları (Urformen), tüm insanlığın “mental genleri” olarak her çağda, her asırda ve her insanda temelde aynıdırlar. Bu evrensel ve kozmik “şuurlu” (şuurdışı) arketipler insanın bilinmeyeninin en derin katmanlarında yer alan gerçek ve saf sembollerdir ve çokanlamlılıklarından, prensip olarak paradoks bir özellik (yapı) taşıdıklarından dolayı hiçbir zaman tamamen kavranılamazlar. Dış dünyada kullandığımız, algıladığımız, yaşadığımız tüm sembollerin ve herşeyin insan ruhunda sembolik bir karşılığı vardır. Objektif olarak algılanabilen dış dünyanın gerçekliği başka bir deyişle kaynağını iç dünyadan ve en temelde onun sembollerinden almakta ve karşılıklı bir refleks ilişkisi olarak aynı anda o ilk kaynakları yansıtmaktadır. Felsefi anlamda arketipler Platonʼun ʻIdeaʼ dediği temel düşünce ve yapılardır. Buna göre dış dünya ve onun gerçekliği aslında bu Idealarʼı, psikolojinin deyimiyle arketipik sembolleri yansıtmaktadır. “Gerçeklik” denen olgunun ardında ya da altında sembolik bir sistem yatmaktadır. ʻBozkırkurduʼ adlı roman Jungʼun kolektif bilinçdışı ve onun sembolleri olgusunu anlatırken bu bağlamda Platonik dünya görüşünü yansıtmaktadır ve varlığa (Sein), anlama (Sinn), sembole ve Ideaʼya, yani tanrısal Özʼe doğru bir yöneliş ortaya koyar. Arketipik semboller kozmik bilincin, tüm mitlerin, misterlerin, inançların ya da dinlerin çıkış kaynağı olduklarından dolayı Bozkırkurduʼnda en eski ve en ilkel olan inanç sistemlerinden olan majiyi sembolik çalışan gerçeğiyle doğa, insan doğası, bilinçaltı ve onun sembolleriyle, ayrıca modern fizik bilimin ile esoterizmin paradoks ve sembolik gerçeklik olgusu ve açıklamalarıyla ilişkilendirmeye, ortak bağlantılarını ortaya koymaya çalıştım. Söz konusu semboller ve gerçeklik olunca insan psikolojisine, bilinçaltına ve okültizm alanlarına büyük bir kapı açılmaktadır ve bu kapı insanı her seferinde doğa ile olan kopmaz ilişkisi ve bütünlük olgusuna götürmektedir.
Açıklama
Anahtar Kelimeler
Alman Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı