Ulucak Höyüğü uygulama kazısı ve paleocoğrafya ve jeo-arkeoloji araştırmaları
Tarih
Yazarlar
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
Erişim Hakkı
Özet
Ulucak höyüğü İzmir- Ankara karayolunun 25. km sinde, Ulucak beldesinin yol kavşağı yakınında bulunmaktadır. Bugünkü ova tabanından 5-6 m kadar yükselen, 100 m kadar çapta, dairesel bir tepecik şeklindedir. Çevresi, özellikle güney ve doğusu inşaat hafriyatları ile kesilmiş, tahrip olmuştur. Önceki yüzey araştırmalarından Ulucak höyüğünde yerleşme tarihinin Geç Neolitik'e kadar indiği bilinmektedir. Bu araştırma projesi ile bir yandan Ulucak höyüğünde arkeolojik araştırma ve kazılar yapılırken bir yandan da bu kadar eski bir yerleşme alanının doğal çevresinde meydana gelen değişme ve gelişmelerin aydınlatılmasına çalışılmıştır. Ayrıca projenin Ege Üniversitesi Arkeoloji ve Coğrafya öğrencileri için uygulamalı bir öğrenme ve tecrübe kazanma ortamı sağlaması üzerinde önemle durulmuştur. Bu raporda projenin Coğrafya Grubu tarafından yapılan çalışmaların sonuçları sunulmuştur. Arkeolojik kazılar devam etmekte olup, raporu ayrıca hazırlanacaktır. Bu raporun birinci bölümünde Ulucak çevresinin genel fiziki coğrafyası üzerinde durulmuştur. İkinci bölümünde ise höyük ve çevresinde yapılan delgi-sondajlardan sağlanan sedimantolojik ve stratigrafik bilgiler değerlendirilmiştir. Ulucak höyüğü Batı Anadolu'nun batı-doğu doğrultulu büyük yapısal çukurluklarından biri olan İzmir-Kemalpaşa- Turgutlu depresyonu(graben) içinde bulunmaktadır. Neotektonik hareketlerle şekillenen bu depresyonda Miosen'de göller oluşmuş, göl sedimanları birikmiştir. Bu dönemde bölgede volkanizma da etkili olmuştur. Daha sonra, muhtemelen Pliosen'de, yine tektonik hareketlerle depresyon içinde enine olarak Belkahve eşiği yükselmiş ve Bornova ile Kemalpaşa ovaları birbirinden ayrılmıştır. Ulucak höyüğü, Kemalpaşa ovasının batıda Belkahve eşiğine doğru sokulan bölümünde, 200 - 220 m yükseltideki az eğilimli düzlük üzerinde yer alır. Kuzeyinde Manisa dağı, güneyinde Kemalpaşa(Nif) dağı 1500 m ye kadar yükselir. Miosen sonrasında yükselen bu dağlardan sellerle aşındırılıp taşınan taşlı- çakıllı materyal dağ eteklerinde ve depresyon tabanında eski göl sedimanları üzerinde birikmiş, bu gelişme günümüze kadar sürmüştür. Ulucak çevresinin iklim özelliklerini incelerken en yakın meteoroloji istasyonu olan Kemalpaşa'nın verileri kullanılmıştır. Orografik konumundaki farklılık nedeniyle Ulucak yakın çevresinde rüzgâr ve yağış özellikleri farklı olabilir. Ancak bu farklar iklim tipi ve etkilerini değiştirecek ölçülerde değildir. Ulucak höyüğü tipik Akdeniz ikliminin etkili olduğu bir bölgede bulunmaktadır. Yazlar düzenli ve devamlı olarak sıcak ve kuraktır. Kemalpaşa'da günlük maksimum sıcaklıklar ortalaması yaz aylarında hep 30 - C üzerindedir. Ekstrem değer olarak 41,8 - ölçülmüştür. Buna karşılık kış hava tipleri çok değişkendir. Ocak ayında 19.2 - gibi yüksek, -6.3 - gibi düşük sıcaklıklar ölçülebilmektedir. Kemalpaşa çevresinde ortalama 20 gün kadar don olayı meydana gelebilmekte, seyrek olarak kısa süreli kar yağışı görülebilmektedir. Yağış kışta toplanmakla birlikte miktar olarak çok değişkendir. Kemalpaşa'da 1981 yılında 1675 mm yağışa karşılık 1989 da 538 mm yağış ölçülmüştür. Bunun yanında Kemalpaşa'da bir günde 187 mm yağış düşebilmektedir. İklim özellikleri ve yağış rejimine uygun olarak Ulucak çevresinin suları sel rejimli geçici dağ dereleri ile akmaktadır. Bunu dışında bazı dereler kaynak suları ile de beslenmektedir. Belkahve ve kuzeyindeki Sabuncu belinden gelen dağ derelerinin suları Ulucak batısında birleşerek Nif çayını oluşturur. Ulucak höyüğü bu çayın çizdiği yay içinde bulunmaktadır. Nif çayı, suları çok azalmakla birlikte yazın da akımı olan bir akarsudur. Bu nedenle, eski çağlarda burada yaşayanların su ihtiyacının karşılanması bakımından Nif çayının önemi büyüktür. Ulucak çevresinin bitki örtüsü Akdeniz iklimine uygun olarak maki ve kızılçam topluluklarından oluşur. Depresyon tabanı tarım alanıdır. Bununla birlikte son yıllarda arazi kullanımındaki hızlı gelişme ve değişmelerin önemli etkileri olmaktadır. Değerli tarım alanları sanayi tesisleri ile kaplanmakta, tarım yapılan yerler eteklere, hatta yamaçlara doğru çekilmektedirler. Eğimli yerlerde açılan maki ve orman alanlarındaki verimsiz yüzey toprakları kısa sürede erozyonla yıkanmakta, doğal dengede önemli bozulmalar meydana gelmiştir.