The black mountain poetry:
Yükleniyor...
Tarih
2003
Yazarlar
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
Ege Üniversitesi
Erişim Hakkı
info:eu-repo/semantics/openAccess
Özet
Bu çalışmada izlenecek yol, önceleri uzun ve zor gözükmekteydi çünkü, şiir üzerine bir tez yazmak, şairin duygularını ve şiirdeki ritmi ortaya çıkarmaya yönelik deneysel bir yolculuktu. Başka bir deyişle, bir şiirin sadece o şiiri yazan şaire ait olduğu ve bir şiirdeki anlamın sadece o şair tarafından bilinebileceği düşünülmekteydi. Bundan dolayı, şiirler okuyucu tarafından yorumlanırken hep şu sorular sorulmaktaydı: “ Bir şiirin asıl anlamına nasıl ulaşılabilinir? Okuyucunun kendi öznel yorumunun ve beklentisinin, şiirin asıl anlamını etkilemesine nasıl izin verilmez? ” Bu soruların ilk başta belli bir cevabı yoktu ama tez yazılırken cevap kendiliğinden oluştu ki, bu da Wimsatt ve Beardsleyʼnin “ niyet ve izlenim yanılgısı” konusundaki iddialarını unutturmuş oldu. Bir şiiri yorumlarken izlenecek en iyi yol, okur merkezli bir yaklaşımla şiirlere yaklaşmaktı, çünkü ancak böyle bir yaklaşım şiirdeki izdüşüm ve doğallığı ortaya çıkarabilirdi. Kısacası, her şiir, şairin ayakizini taşımaktaydı, ama “ sayfa ” şairin ve okuyucunun ilk defa buluşup, fikir ve yorumlarını karşılıklı paslaştıkları bir yaratma mekanıydı. Bir şiirin asıl anlamı, okuyucunun kelimeleri okuduğu o anda ortaya çıkmaktaydı. Böylece, bir okuyucu olarak ben de, şiirleri her okuduğumda anlamı yeniden yarattım, tıpkı Ralph Waldo Emersonʼın dediği gibi, “ sanat, insanın süzgecinden geçirerek damıttığı bir doğadır ” ( 1509 ). Görüldüğü gibi, hiçbir şiirin objektif bir analizi ve yorumu yoktur. Şiir, subjektif bir danstır; şairin onu yazmasından, okuyucunun yorumlamasına kadar tamamıyla subjektiftir. Hiçbir şiirin tam tamına, kesin bir yorumu yoktur. Yorumlar birden fazla olabilir çünkü, şiir de yorum da açık uçlu bir yoldur. Önemli olan, bir 107 okuyucunun, şiiri okurken okuduğu kelimelerin an ve an farkında olmasıdır tıpkı bir şairin şiirini yazarken kendisinin ve dış gerçekliğin an ve an farkında olması gibi. Kısacası, şiir üzerine bir tez yazmak, tamamıyla deneysel bir yolculuk olup, algılamanın yapıldığı anda ortaya çıkan doğal bir süreçten meydana gelmiştir. Bu çalışmadaki teori bölümü için şu söylenebilir: Postmodern düşüncenin kökleri çok eski zamanlara uzandığı için, postmoderniteyi sosyal ve politik bir teori olarak hazmedebilmek, şiirin özünü anlamak için yürümeye başlanılan yol kadar uzun ve zorluydu. Postmodernist bakışaçısı İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmasına rağmen, aslında bu görüşün temelinde yatan, modernite kavramına olan tepkisiydi. Bundan dolayı, tezin ilk bölümünde, Amerikaʼnın, 20. yüzyılın ilk yarısındaki sosyal, ekonomik ve artistik ardalanları, modernite ve modernizm açısından ele alınmıştır. Tezde görüldüğü gibi, sosyal hayattaki “ postmodernizm, ” gelişme, mantık, insan konumunun iyileştirilmesi gibi bir takım 18. yüzyıl Aydınlanma Çağı değerlerinin çöküşü sonucu ortaya çıkmıştır. Savaşlar ve kapitalist sistemin de gösterdiği gibi, 18. yüzyıl Aydınlanma felsefesi olarak bilinen “modernite, ” vermiş olduğu sözü tutamamış ve bir zamanlar anlamlı ve önemli olagelen insani değerler, önemini kaybetmiştir. Bundan dolayı dünya, kişisel çıkarların, savaşların, yıkımın ve karmaşanın hüküm sürdüğü bir yere dönüşmüştür. İşte, sosyal hayattaki postmodernizm, modernite kavramının önemini yitirdiği, tam da böyle karmaşalı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Politik bir teori olarak “postmodernite, ” İkinci Dünya Savaşı sonrasında gücün, bilginin ve ideolojinin kontrolünü elinde tutan yüksek teknolojinin hakimiyeti sonucu ortaya çıkmıştır. 108 Güçlü bir azınlığın elinde olan bilim ve teknoloji için, herşeyi metalaştıran kitle tüketim toplumunu yaratması fazla zaman almamıştır. Kısacası, 1950ʼ ler sosyal açıdan uygitsinciliğin ve tüketiciliğin hüküm sürdüğü bir dönem olmuştur. Edebiyattaki “ postmodernizm, ” yukarıda anlatılan tüketici toplumun bilinen normlarına, modernizmin gelenekselciliğine ve Yeni Eleştirici Yaklaşıma bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Postmodernizm, böyle bir toplumda kısılıp kalan sanatçının, toplumdaki bölünmüşlükten bahsetmesi için ortaya çıkıveren bir şans olmuştur. Herşeyden önemlisi, farklılık, çeşitlilik, ve değişik bakış açıları gibi kavramları yücelten postmodernizm, ses, renk ve yenilik arayışı içinde olan sanatçının ruhunu canlandırmıştır. Görüldüğü gibi, sosyal, politik ve edebi bir kurgu olarak postmodernizm, İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan kültür, politik ve sanat hayatını yeniden yapılandırmıştır. Tezin üçüncü bölümünde, postmodernist Amerikan şiir geleneği, postmodernist özellikleri ve Ezra Pound ile William Carlos Williamsʼla olan etkileşimi şeklinde ele alınmıştır. Edebi bir akım olan postmodernizm, modernizme tam bir karşı çıkış niteliğini taşımaz. Ama yine de postmodernist sanatçı, yenilik arayışı içinde yaratmış olduğu tekniklerle, modernizmi geride bırakmıştır. Modernizm, kendi dönemi içinde ele alındığında, yenilikçi ve gelecek vadeden bir akım olmasına rağmen, uyum, geçmişin melankolisine ve Yeni Eleştirici Yaklaşıma bağlılığı yüzünden, postmodernist sanatçıya gelenekçi görünmüştür. Modernizm her ne kadar gelenekçi görünse de, iki önemli modernist şair olan Ezra Pound ve William Carlos Williamsʼ ın postmodernist Amerikan şiir geleneğine olan etkisi çok 109 büyüktür. Pound ve Williamsʼ tan bahsetmeden, postmodernist Amerikan şiirini anlamak neredeyse imkansızdır. Bu yüzden, tezin üçüncü bölümünde, Pound ve Williamsʼ ın şiir teknikleri ve postmodernist Amerikan şiirine olan etkileri üzerinde durulmuştur ve şu sonuca varılmıştır: Postmodernist Amerikan şiirinde günlük dil kullanımı Williamsʼtan kalma bir özelliktir ve bu da en çok Robert Creeleyʼnin şiirlerinde göze çarpmaktadır. Poundʼun etkisi ise en çok Charles Olson ve Robert Duncanʼda hakimdir, çünkü Olson ve Duncanʼın şiirlerinde parçalanmış yapı, işaretler, zıtların yanyana getirilmesi tekniği ve ilkel kültürler ile mitolojiye göndermeler göze çarpmaktadır. Tezin dördüncü bölümünde, postmodernist Amerikan şiirinin ilk örneklerini veren şiir ekolü “ Black Mountain Okulu ” üzerine yoğunlaşılmıştır. Charles Olson, Robert Duncan ve Robert Creeley tarafından kurulmuş olan bu ekol, “ izdüşümcü şiir tekniği ”, “ sayfa üzerinde yaratı ”, “ şeffaf şair kimliği ” ve “ sese dayalı şiir ” gibi bir takım özelliklerle postmodernist Amerikan şiir geleneğine katkıda bulunmuştur. Birinci postmodernist özellik olan “ izdüşümcü şiir ” tekniğinin, şiiri sürekli ilerleyen, organik bir süreç içerisinde ele aldığı görülmüştür. Böyle bir yaklaşım, şairin yazma anında aklına her geleni istediği şekilde kağıda dökmesini öngöreceği gibi, okuyucuya da şiiri yorumlama anında, onu dilediği şekilde algılamasına izin verir.
Açıklama
Anahtar Kelimeler
Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Anabilim Dalı