Yazar "Ural, Zeliha" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bladder dynamics and vesicoureteral reflux: Factors associated with idiopathic lower urinary tract dysfunction in children(Elsevier Science Inc, 2008) Ural, Zeliha; Ulman, Ibrahim; Avanoglu, AliPurpose: The objective of this study was to determine the clinical, demographic, urodynamic and prognostic characteristics related to vesicoureteral reflux among patients with idiopathic lower urinary tract dysfunction. Materials and Methods: We retrospectively reviewed the records of 348 children with idiopathic detrusor overactivity or dysfunctional voiding who had been examined for vesicoureteral reflux between 1995 and 2005 at a university hospital. Demographic, clinical and urodynamic parameters were compared between groups according to the presence, grade, laterality and resolution of vesicoureteral reflux. Results: Among the 348 patients 8 infants were excluded from statistical analysis and are discussed separately. Among the 340 remaining patients 1 year and older vesicoureteral reflux was documented in 155 (46%), of whom 32% had bilateral reflux. Of the overall cases 60% were grade III or higher. Mean age in the refluxing group (6.5 +/- 2.8 years) was significantly lower than in the nonrefluxing group (7.6 +/- 2.5 years, p<0.001). Continent children presented with a significantly higher rate of vesicoureteral reflux compared to incontinent children (74% vs 42%, p<0.001). Among the patients who had urinary tract infection the presence of reflux increased the rate of renal cortical abnormalities (45% vs 17%, p 0.001). However, among patients who were free of urinary tract infection the presence of reflux was not associated with cortical abnormalities (25% vs 24%, p>0.05). Median maximum filling pressure was higher in the refluxing group compared to the nonrefluxing group (40.0 vs 34.0 cm H2O, p<0.001). Detrusor overactivity and dysfunctional voiding showed similar rates for development of vesicoureteral reflux. Reflux was resolved with medical treatment in 40% of the patients. The resolution rate was significantly higher in children with nondilating reflux and initial lower median cystometric bladder capacity. Conclusions: Vesicoureteral reflux is associated with daytime incontinence, urinary tract infection, younger age and renal cortical abnormalities among patients with idiopathic lower urinary tract dysfunction. Increased intravesical pressures seem to be the primary factor for inducing reflux in idiopathic lower urinary tract dysfunction. Initial bladder capacity predicts the resolution of reflux.Öğe Çocukluk çağı kostik özofagus darlıklarının tedavisinde özofagus rekonstrüksiyonları(2001) Genç, Abdülkadir; Ural, Zeliha; Güçlü, Cahit; Şen, Teoman; Yılmaz, Murat; Mutaf, OktayÖn Bilgi/Amaç: Türkiye'de, kostik madde içimine bağlı özofagus darlıkları sıklığı azalmış olmakla birlikte varlığını korumaktadır. Tedaviye yanıt vermeyen ileri derecede darlığı olan olgularda özofagusu düzeltmek için değişik cerrahi girişimler gerekli olmaktadır. Bu çalışmadaki amacımız uygulanan bu cerrahi girişimlerle ilgili deneyimimizi ve teknik yaklaşıma ilişkin detayları özetlemektir. yöntem: Kostik özofagus yanığı nedeniyle 1975-1999 yılları arasında Ege Üniversitesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalına başvuran 1277 olgııdan 123 olguya özofagusu düzeltici cerrahi yöntemler uygulanmıştır. Bu yöntemlerin sonuçları, komplikasyonları, komplikasyonların yöntemle olan ilişkileri, komplikasyonlara uygulanan tedaviler, morbiditeleri, hasta dosyalarından geriye dönük olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Toplam 102 olguya koloözofagoplasti yapılmıştır. on olguda sağ torasik retro hilar, 92 olguda retrosternal yol ile kolon interpozisypnu uygulanmıştır. Bunların ikisinde (% 2) transplantın tümünde, üçünde (% 3) transplantm servikal ucunda nekroz meydana gelmiştir. Servikal anastomozun birinci seansta veya ikinci seansta yapılmasına göre olgular karşılaştırıldığında tek aşamada yapılan toplam on iki olgunun altısında (% 50) anastomoz darlığı izlenirken, servikal anastomozun ikinci seansa ertelendiği 80 olgunun yalnızca sekizinde (% 10) servikal anastomozda darlık gelişmiştir. Servikal anastomozun iki seansta yapılmasının daha az darlık oluşturduğu görülmüştür. Sağ torasik retrohilar kolon interpozisyonu yapılan on olgunun yedisinde greftin genişlediği ve uzadığı görülmüştür. Transplantm retrosternal olarak yerleştirildiği olgularda greftin genişlemesi ve uzaması daha az sayıda olguda sorun yaratmıştır. Üç olguya jejunoözofagoplasti uygulanmış ve bir olguda terminal nekroz, iki olguda ise total nekroz meydana gelmiştir. Seride geriye kalan 18 olguya intratorasik özofagus darlığının rezeksivonu ve uç uca anastomoz uygulanmıştır. Bu seride dört olgu (% 3.25) kaybedilmiştir. Sonuç: Sunulan çalışmada saptanan bulgulara göre, kostik özofagus darlıklarının cerrahi tedavisinde mümkün olan bütün durumlarda öncelikle striktür rezeksiyonu ve primer anastomoz yönteminin uygulanmasının uygun olacağı, bunun yapılamadığı durumlarda sol kolon ile retro sternal yoldan ve iki seanslı olarak uygulanan koloözofagoplastinin daha az komplikasyona yol açtığı ve daha iyi sonuç verdiği ortaya çıkmıştır.Öğe Nöropatik olmayan mesane sfinkter disfonksiyonu(Ege Üniversitesi, 2001) Ural, Zeliha; Avanoğlu, Ali7.ÖZET ARAŞTIRMANIN ADI: Nöropatik Olmayan Mesane Sfınkter Disfonksiyonu (NOMSD) AMAÇ: Nöropatik olmayan mesane sfınkter disfonksiyonunun sosyodemografık, klinik, radyolojik, ürodinamik bulgularının incelenmesi ve tedavi sonuçlarının değerlendirilmesi. YÖNTEM: Bu çalışmada 1995-2000 yılları arasında Ege Üniversitesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı'na başvurmuş ve (NOMSD) tanısı almış 362 olgunun epidemiyolojik ve tanısal özellikleri, uygulanan klinik yaklaşım ve tedavi sonuçları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Araştırma sırasında toplanan veriler SPSS for Windows 8.0 ve Epi İnfo 2000 paket programlan kullanılarak analiz edilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler yapılmıştır. Oranlar arasındaki farkların anlamlılığı ki-kare analizi, ortalamalar arasındaki farkların anlamlılığı ise t testi ve Tek Yönlü Varyans analizi ile değerlendirilmiştir. p>0,05 anlamlı kabul edilmiştir. BULGULAR: Hastalığın ortaya çıkma yaşı her iki cinste benzerdir ve ortalama 7,7±2,9 yıldır. Cinsiyet dağılımı %70,2 kız, %69,8 oğlan şeklindedir. Küçük yaşlardaki başvurularda TİYE, VUR ve renal incinme ön plandadır. Kızlarda TİYE ve izlemde TİYE sıklığı daha yüksek orandadır. Oğlanlarda VUR daha sık izlenmektedir. NOMSDli olguların öncelikli yakınması inkontinanstır ( %86,7) ve en sık rastlanan inkontinans tipi gece ve gündüz idrar kaçırmadır. NOMSD'li olguların %65,2'sinde TİYE tabloya eşlik etmektedir. 155Urge sendromu ve disfonksiyonel işemede TİYE riski açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır. NOMSD en sık TİYE ve inkontinans birlikteliği şeklinde ortaya çıkmaktadır (%33) NOMSD'da GİS disfonksiyonu oranı yüksektir (%17,1). Disfonksiyonel işemede üst üriner dilatasyon daha sıktır ve üst üriner dilatasyonda renal incinme sıklığı daha yüksektir. NOMSDli olguların %46,9'unda LSV'de posterior elemanlarda minimal füzyon defekti saptanmıştır. NOMSD'de VUR sıklığı yüksektir (% 45.6). Urge sendromu ve disfonksiyonel işeme arasında VUR sıklığı açısından anlamlı bir fark yoktur. Eşlik eden VUR TİYE riskini arttırmaktadır. VUR prognozu ile NOMSD major tipleri arasında anlamlı bir ilişki yoktur. Derecesinden bağımsız olarak VUR'un tek taraflı veya iki taraflı olmasının VUR prognozuna veya renal incinmeye etkisi yoktur. VUR'de renal incinme daha sıktır. NOMSD-TİYE-VUR birlikteliği olan olgularda renal incinme daha sıktır. Ürodinamik olarak NOMSDli olguların %70,1'ine urge sendromu, %25,3'üne disfonksiyonel işeme, %2,8'ine tembel mesane tanısı konulmuştur. Seride disfonksiyonel işeme tanısı alan olguların % 85, 5 'inde tabloya dolma fazında inhibe edilemeyen detrusor kontraksiyonlarının eşlik ettiği ve olguların % 15. 5 'inde ise sadece boşalma fazında disfonksiyon izlendiği görülmüştür. 156Yaş grupları ile ürodinamik basınçlar arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır. Cinsiyetler ile ürodinamik basınçlar arasındaki ilişki ise anlamlıdır. İşeme basıncı NOMSDlu oğlanlarda anlamlı olarak yüksektir. Ürodinamik olarak NOMSD'da VUR mekanizmasını araştırdığımızda, ürodinamik basınçlar arasında sadece dolma fazında maksimum basıncın VUR ile anlamlı ilişki gösterdiği görülmüştür Üst üriner traktus incinmesi ile ürodinamik basınçlar arasındaki ilişki anlamlı değildir. Dolma fazında maksimum basınç, sızdırma ve işeme basıncı ortalamaları açısından disfonksiyonel işeme ve urge sendromu arasında anlamlı bir fark yoktur. Tedavinin mesane kapasitesini anlamlı şekilde arttırdığı ve dolma fazında maksimum basıncı düşürdüğü gösterilmiştir. Olguların çoğunda VUR sadece medikal tedavi ile kaybolur (%70). Disfonksiyonel işemenin tedavisi daha uzun sürmektedir. Kontrol ürodinamik incelemede instabil kontraksiyonların kaybolması yada azalması ile VUR kaybolması arasında anlamlı bir ilişki saptanamamıştır. En son poliklinik kontrolünde aciliyet semptomları olguların % 50' sinde kaybolmuş, % 25'inde azalmış % 25'inde ise sürmektedir. Gündüz işemeleri nedeniyle en son poliklinik kontrolünde halen oksibutinin kullanmakta olan olguların en son poliklinik kontrolünde tam basan oranı %85,3'dür. Klinik düzelme nedeniyle oksibutinin kullanımı sonlandırılan olgularda ise tam basan %68,7 oranında gerçekleşmiştir. En son poliklinik kontrolünde gece işemesi açısından %48.1 tam basan sözkonusudur.Son poliklinik kontrolünde inkontinansın sürmesi ile İYE tedavisinde başarısızlık arasında anlamlı korelasyon saptanmamıştır. TARTIŞMA: Literatürde NOMSD hastalarının sınıflandırılmasında kullanılan terminolojideki tutarsızlık araştırma sonuçlarının tartışılmasını güçleştirmektedir. Anatominin ve işeme pozisyonunun farklı olması kız çocuklarını sosyal gerekçelerle fizyolojik işeme refleksinin baskılanmasına ve NOMSD'ye daha yatkın kılmaktadır. TİYE için inhibe edilemeyen detrusor kontraksiyonlarının detrusor- sfinkter uyumsuzluğundan daha önemli bir risk faktörü olduğunu destekleyen bulgular saptanmıştır. Urge sendromu ve disfonksiyonel işeme arasında VUR sıklığı açısından anlamlı bir fark olmaması NOMSD'de VUR mekanizmasında inhibe edilemeyen detrusor kontraksiyonlarının temel olduğunu düşündürmektedir. Sistoskopik incelemede trabekülasyon sıklığının urge sendromu ve disfonksiyonel işemeli olgulardaki dağılımındaki benzerlik trabekülasyonun detrusor aşın aktivitesinin bir sonucu olduğu düşüncesini desteklemektedir Sistoskopi endikasyonu konan urge sendromlu ve disfonksiyonel işemeli olgularda vezikoüreteral anatomiye ilişkin değişiklikler arasında anlamlı bir fark olmaması NOMSD'de vezikoüreteral bileşke anatomisinde meydana gelen değişikliğin primer sorumlusunun dolma fazında inhibe edilemeyen detrusor kontraksiyonları olduğunu düşüncesini desteklemektedir. Bulgularımız konjenital yada kazanılmış olduğu spekülasyonuna girmeden küçük yaştaki olgularda üreterovezikal bileşkedeki anormalliğin baskın olduğunu söylememize izin vermektedir. [58