Yazar "Turyel, Mati" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Female characters from Male Point of View in the Works of John Osborne, Tennesse Williams and Haldun Taner(Ege Üniversitesi, 2002) Turyel, Mati; Silkü, RezzanYazarın cinsiyeti ile yarattığı karakter arasında bağlantı var mıdır? Erkek oyun yazarlarının yarattıkları erkek kahramanlar kadın kahramanlara oranla daha güçlü, daha akıllı, daha özgür müdürler? Erkek yazarların eserlerinde erkek kahramanlar idealleştirilmiş karakterler olarak yansıtılırken, kadın karakterler daha silik, daha yetersiz, toplumsal tepkilerin etkisiyle daha korkak ve geleneklere daha bağımlı mıdırlar? Kadın anti-kahraman olsa da, metinsel politikalar nedeniyle, sonuçta yenilgiye mi uğrar ? Aristotelesʼin Poetikaʼda kadınların trajedi kahramanı olamayacaklarını öne sürmesinin etkisi olmuş mudur? Bu tez, başlıkta belirtilen yazarların kadın kahramanlarını yukarıdakiler gibi, ve benzerleri, soruların ışığında analiz etmeyi amaçlamaktadır.Öğe Wandering masks(Ege Üniversitesi, 2009) Turyel, Mati; Toplu, B. ŞebnemBu doktora tezi Holokost sonrası diaspora Yahudi kimliğinin çokkültürlü toplum yapısına sahip ve çokkültürcü politikalar izleyen iki ülkede, İngiltere ve Türkiye’de yaşayan Yahudi yazarların eserlerinde aldığı şekli ve bu şeklin nasıl yansıtıldığını göstermeyi amaçlamıştır. Tez çokkültürlü ve çok kültürcü toplumlarda yaşayan diaspora Yahudilerinin kimliğini araştırdığı için tezin birinci bölümü olan kuramsal bölümde çokkültürcülük ve diaspora kavramları ve teorileri çeşitli kuramcıların fikirleri ışığında ele alınmıştır. Kuramsal artalan çok kültürcülük ve diaspora olarak iki ayrı bölüm olarak irdelenmiştir. Kuramsal artalanın çokkültürcülüğün irdelendiği birinci bölümünde öncelikli olarak adı geçen kavram bağlamında çokkültürcülüğün çalışma alanı olan temsil gücü olmayan veya sınırlı olan ve içinde yaşadıkları toplum tarafından “yabancı” olarak görülen toplum veya bireylerin nasıl alımlandığı incelendi. Bu amaçla öncelikli olarak ‘yabancı’ kavramının tanımları için Georg Simmel’in ve Alfred Schuetz’un ‘yabancı’ kavramının birbiriyle çatışan tanımlamaları üzerinde durulmuştur. Simmel ‘yabancı’ kavramını olumlu olarak ele almış ve bir toplumda yabancı olmanın bu kişilere getirdiği üstünlüklere vurguda bulunur. Schuetz ise bunun tam tersi bir tablo çizer ve birey veya topluluğun yabancılığının olumsuz yönlerini ve zorluklarını anlatır. Çokkültürcülüğün irdelendiği bölümde Charles Taylor ve Bhikhu Parekh’in eserleri ışığında çokkültürcülük kavramları açıklanmaya çalışılmıştır. Charles Taylor çokkültürcülük politikaları üzerine yazdığı “Tanınma Politikaları” (Politics of Reecognition) adlı makalesinde özellikle temsil gücü olmayana veya sınırlı olan dini ve etnik azınlıkların asimile olmamaları ve kültürlerinin özgün haliyle tanınması gerektiğini, bu gerekliliğin bu toplumların en doğal hakkı olduğunu ifade eder. Çokkültürcülük kuramı bağlamında incelenen bir diğer kuramcı olan Bhikhu Parekh çokkültürcülüğün özünün anlattığı eserlerinde üç ana noktaya dikkat çeker. Birinci noktada insan için içinde doğup büyüdüğü kültürün vazgeçilmezliğidir. Bireyler bu kültür çerçevesinde yaşayıp şekil alırlar. Ancak Parekh bireylerin kendi yaşadıkları kültürlere körü körüne saplanmasına da karşıdır. Bu düşünce Parekh’i farklı kültürlerin, farklı bakış açıları ve farklı anlamlar geliştirdikleri olgusuna ve bu çeşitliliğinin gerekliliğine dikkat çektiği ve ısrarla vurguladığı ikinci noktaya getirir. Kültürel çeşitliliğin varlığı kültürler arası diyalogun oluğturulması ve geliştirmesini gerekli kılar. İşte Parekh üçüncü ana noktada bu olguya işaret eder; çünkü Parekh’e göre bu diyalog sayesinde kültürler birbirilerini karşılıklı olarak etkilerler. Kuramsal artalanın diaspora kuramlarının irdelendiği ikinci bölümünde diaspora kavramını oluşturan üç temel kavram ‘yurt’, ‘yolculuk’, ve ‘sınır’ kavramları incelenmiştir. Bu kavramlardan ‘yurt’ esas olarak yurtlarından koparılan diaspora topluluklarının ayrıldıkları toprakları anlatır. ‘Yolculuk’ kavramı bu toplulukların çeşitli yerleri yurt edinme çabası olarak da değerlendirilebilinir. Ancak Gloria Anzaldua’nın ‘sınır’ kavramı ‘yurt’ ve ‘yolculuk’ kavramlarından farklı olarak bir fiziksel, coğrafi bir mekânı ve bir kimlik biçimini diğer bir değişle ‘yabancı’ kavramını da ifade eder. Anzaldua’nın ‘sınır’ kavramı Yahudi diasporasının yarattığı kimlik bağlamında da Yahudi toplumuna bakış açısı olarak önem taşıdığı tezin özellikle analiz bölümlerinde daha da net olarak irdelenmiştir. Diaspora kuramlarında en son olarak Yahudi diasporasının özellikleri ve özellikle Yahudi diaspora toplumlarının yapısında radikal değişikliklere sebep olmuş iki olay Yahudi aydınlanması (Haskalah) ve Holokost ve anti-semitizmin etkileri incelenmi tir. Tezin analiz kısmında İngiltere ve Türkiye’de yaşayan diaspora Yahudi’si yazarların eserleri Yahudi aydınlanmasını etkisi ile önem kazanmış batı tarzı eğitimin Yahudi kimliği üzerinde yaptığı etkileri, Holokost ve anti-semitizm ve bu olayın halen etkisi altında olan Yahudi kimliğinin günümüz çokkültürcü toplumlarda ki kimlik arayışı temaları altında ele alınmıştır. İngiltere’den Howard Jacobson’ın Coming from Behind adlı romanı ve Clive Sinclair’in Lady with the Laptop adlı hikâye kitabından “Smart-Alecks” ve “My CV” adlı hikâyeleri seçilmiştir. Howard Jacobson’ın adı geçen eseri yukarıda belirtilen temalar ışığında incelendiğinde Holokost’un travmatik yaralar açtığı bir İngiliz-Yahudi kimliğine sahip olan ve bu yüzden de istemden de olsa kimliğinin Yahudi kısmını susturup İngiliz olmaya çalışan ana karakter Sefton Goldberg’in Yahudi ve İngiliz kimliğine bir orta yolu buluşunun hikâyesi irdelenmiştir. Goldberg bu amaçla Yahudi toplumundan uzak ve herhangi bir yere ait olmayan bir yol çizer ve bir ‘sınır’ kimliği yaratır. Böylece Jacobson batı edebiyatındaki ‘Gezgin Yahudi’ tiplemesine nazire olarak Goldberg’i üretir. Ancak Goldberg kimliğini tamamlamanın yolunun giderek asimile olmakta değil, Yahudi kimliğine ses vermekte olduğunu anlar. Clive Sinclair Lady with the Laptop adlı hikâye kitabında okuyucusunu gezgin Yahudi konumuna getirerek hikâyeleri için seçtiği coğrafyalarla onu diasporadan kendi yarattığı hayalî Yahudi devleti Ashkenazia’ya getirir. Tezde ele alınan “Smart- Alecks” ve “My CV” adlı eserlerde temel olarak tıpkı Jacobson’ın Goldberg’i gibi İngiliz-Yahudi kimliğine sahip karakterlerin İngiliz olarak görülme çabaları hikâyelerde ki ortak unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu asimilasyon çabası karakterleri yanlış yollara iterek onları hem asimile olmayı istedikleri İngiliz kimliğinden uzaklara taşımış hem de Yahudi toplumunun iyice dışına itilmelerine neden olmuştur. Sinclair bu iki hikayede de diaspora Yahudilerinin asimilasyon çabalarına da eleştiri getirmiştir.Öğe Wandering Masks: Reconstructing the Jewish identity in diasporic narratives(Ege Üniversitesi, 2009) Turyel, Mati; Toplu, ŞebnemDiaspora kelimesi İngilizce sözlüklerde birincil anlam olarak Yahudi Diasporası ile ilişkilendirilir; bu bir rastlantı değildir. Eski Ahitten başlamak üzere Yahudi tarihinde süregelen sürgün ve diasporaların sonucu olarak bu kavramlar Yahudi toplumu ile özdeşleşmiştir. Yahudi toplumunun yaşadıkları deneyimlerin etkisi altında geliştirdikleri kimlik ?yurtsuzluk?, ?sürekli yolculuk? ve ?sınır? gibi diaspora kavramının üç önemli aşamasının da etkimelerini taşımaktadır. ?Yurtsuzluk?, ?hayali yurt? kavramı ile giderilmeye çalışılmışsa da ?sürekli yolculuk? ve ?sınır? kavramlarının incinme etkilerini giderecek bir konsept bulunmamaktadır.Hıristiyanlık ve İslamın ortaya çıkışından sonra bu dinleri benimseyen ülkelerin Yahudi toplumlarını yönetimleri altına almaları ile Yahudi topluluklarının kimlik ve yönetim anlayışında değişikliğe yol açmıştır. Dahası izin verildikleri alanlarda yaşamış ve ticaret başta olmak üzere izin verilen işlerde çalışmışlardır. Hıristiyan orta çağlarında Yahudi toplumları daha çok kendi içine dönük bir yaşam tarzı izlemiş ve bu durumu kimliklerine de yansıtmışlardır.Yahudi kimliğindeki köklü değişiklikler on sekizinci yüzyılda Yahudi Aydınlanması olarak da bilinen Haskalah ile meydana gelmiş ve Yahudiler yaşadıkları toplumlara eğitim yoluyla ayak uydurma ve asimile olma çabasına girmişleridir. Özellikle Aydınlanma Çağından sonra on dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren meydana gelen Yahudi Emansipasyonu ile İngilterede on sekizinci yüzyılın başından beri yaşayan Yahudiler devlet yönetiminde çeşitli kademelere yükselmeyi başarmışlardır (Başbakan Disraeli, Baron Rothchilde gibi). Asimilasyon özellikle İngiltere'de Hristiyan halkın kendilerine bakış açısını değiştirmiştir. Ancak Yahudi entegrasyonundaki bu başarılı dönem Holokaust ile sona ermiş ve Yahudi kimliği yeni bir şekil almaya başlamıştır.Özellikle Hıristiyan kültür ürünlerinde Yahudi karakterinin ideolojiye göre iyi veya anti-Semitik tiplemeler olarak yansıtıldığı ve böylece ötekileştirildiği bilinen bir gerçektir. Bu tiplemeler ötekileştirilen Yahudi'nin nasıl algılandığını da ortaya koymaktadır. Bu kalıplamaya göre iyi Yahudi on dokuzuncu yüzyıl İngiliz edebiyatında da görüldüğü üzere esas karaktere başarılı olmasında yardımcı olan Yahudi karakterdir. Kötü Yahudi tiplemesi ise iyi Yahudi tiplemesinden daha sık karşılaşılan bir karakterdir. Bu karakter şeytanla işbirliği yapmış gibi hareket eden ve asıl isteği Hıristiyan karakterleri öldürüp onlardan intikam almak olan para için her şeyi yapabilecek bir karakterdir. İşte Yahudi yazarlar tarafından kaleme alınan edebiyat eserleri de bu iyi veya kötü ötekileştirmeye karşı çıkarak Diasporik Yahudi deneyimini ele alan eserler vermeye başlamasıyla modern döneme gelmişlerdir.Özellikle İngiltere gibi eski sömürgeci ülkelerde, sömürgecilik sonrası oluşmaya başlayan çok kültürlü toplumlar ve giderek artan azınlıkların kültürel özgünlüklerine hak tanımaya başlaması ile daha önce özgürlüğünü ve anayasal haklarını kazanmış olan Yahudi toplumları, kendilerini bu çok kültürlülük politikalarıyla birlikte tekrar sınırlarda (margin) bulmuşlardır. Bunun en önemli nedeni Yahudi topluluklarının halen İngiltere gibi ülkelerin halkları tarafından dini bir azınlık olarak görülmeye devam ederken sömürgecilik sonrası oluşan diasporaların diasporadaki Yahudi topluluklarını ülke ideolojisinin ve yönetiminin bir parçası olarak görmesidir.Türkiye Cumhuriyeti 1924 Lozan Antlaşması ile Yahudi toplumunun da dâhil olduğu dini azınlıklara anayasal haklarını vemiş ve bu sayede azınlık kavramını dini bir çerçeveye konumlandırmıştır. Lozan Antlaşmasıyla Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlet olarak çokkültürlülük politikalarına adım atmış, ancak zamanın getirdiği bazı akımların da etkisiyle Lozan Antlaşmasında sözü geçen bazı hakların yerine getirilmesi ihmal edilmiştir. Dönemin kültürel ürünleri de bu durumdan payını almış ve yabancı düşmanlığına varan eserler özellikle karikatürler bu dönemde çokça yayınlanmıştır. Türk Yahudi kimliğine bu dönemde bu karikatürlerin, Türkleştirme politikalarının ve Türkiye Cumhuriyetinin haksız olarak aldığı Varlık Vergisinin etkisiyle pek çok Yahudi 1948'de kurulan Israil'e göç etmişlerdir. Türkleştirme politikalarının Türk Yahudilerine en az Holokaust kadar etki ettiği ve 1945 sonrası gelişen Türk Yahudisi kimliğinin bu politikaların etkisi altında giderek Türkleşen bir kimlik olduğu gözlemlenmiştir.Bu tarihsel artalanda betimlenen Yahudi kimliği, sömürgecilik sonrası dünyayla bütünleşmede aldığı şekil ve çok kültürlü toplumlarda yaşadıkları kimlik problemlerinin ele alındığı bu çalışma için seçilen Yirminci Yüzyılın son çeyreğinde eserler vermiş olan İngiliz ve Türk Yahudi yazarların eserleri diasporanın Yahudi kimliği üzerindeki etkileri, Holokaust ve eğitim temaları ışığında incelenmiştir. Bu yazarların yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi ötekileştirilmiş olan Yahudi karakterini birey yapma çabası ve kanona karşı bir tavır sergileyerek ancak ikilemsel olarak başka bir deyişle kanonu kanonun kendisine karşı kullanarak gerek anti-Semitizm tehlikelerini gerekse Holokaust'u anlatmışlardır. Son olarak, bu çalışmada incelenen Yahudi yazarlar Yahudi karakterlerine yaşadıkları çok kültürlü toplumlarda kültürel özellikleriyle bir yer ve kimlik edindirmeye çalışmışlar ve asimile olarak değil ancak kültürel özelliklerini koruyarak toplumda kendilerine bir yer ve kimlik edinebileceklerini ifade etmişleridir