Yazar "Karaca, Burçak" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe AtT20/D16v-F Kortikotrop adenom hücre hattında AT-101 ve pasireotide kombinasyonunun sitotoksik, apoptotik ve hormon sentezi üzerine olan etkilerinin araştırılması(Ege Üniversitesi, 2014) Karaca, Burçak; Atmaca, Harika; Bozkurt, Emir; Göker, ErdemAT-101, Pasireotide, Apoptozis, Sitotoksisite, ACTH.;AT-101, Pasireotide, Cytokine profile, Cytotoxicity, ACTH;Çalışmamızın amacı; AT-101 ve Pasireotide pitüiter adenom hücrelerinde hücre proliferasyonu, apoptozis, ACTH hormon salınımı ve apoptotik rnoleküller üzerine etkisinin olup olmadığının araştırılmasıdır. Fare AtT- 20/D16v-F2 kortikotrop adenom hücreleri, AT-101'in (-/- gossypol, 0.5-30 i_ıM) ve Pasireotide'in (5-100 gM) artan konsantrasyonları ile tekli olarak 1 2-24-48-72 saat süreyle muamele edildi. Hücre canlılığı, "XTT Cell Proliferation Assay" ile değerlendirildi. Apoptozis, "Cell Death Detection Elisa Plus Kit" ile değerlendirildi ve "Caspase-Glo 3/7 Assay" ile doğrulandı. AT-101 ve Pasireotide'in, AtT-20 kortikotrop hücrelerde zamana ve doza bağımlı bir şeklide hücre proliferasyonunu engellediği görüldü. AT-101 ve Pasireotide'in 24. saatteki IC50 değerleri sırasıyla 10.7 gM ve 28 IİM olarak bulundu. AT-101 ve pasireotide'in ardışık kombinasyonunda, Histon-DNA fragınentasyonunda gözlenen maksimum değer %81 idi. Aynı şekilde Kaspaz3/7 aktivitesinde de aynı değerler gözlendi (p<0.05). AT-101 ve pasireotide ile muamele edilmiş AtT-20 hücrelerinde ACTH sekresyonunu inhibe ettiği gözlendi. PCR array yöntemiyle apoptotik moleküllere bakıldığında ise 84 farklı molekül içinden 15 tanesinin istatistiksel olarak anlamlı değişim gösterdiği belirlendi. AT-1 Ol ve Pasireotide k on-ı b ina s y o nunun, Cushing hastalığının tedavisinde yeni bir tedavi seçeneği olarak ileri çalışmalarla değerlendirilebileceğini düşünüyoruz.Öğe Breast Cancer in Women Aged 75 Years and Older(2021) Bulut, Gülcan; Yavuz, Burcu Balam; Karaca, Burçak; Güner, Merve; Almuradova, ElvinaObjective: Breast cancer is the most common cancer in women, with incidence and mortality increasing dramatically with age. Applying data ofyounger patients to the geriatric age group indicates ‘‘evidence biased medicine’’. Therefore, this study aimed to present the clinical and pathologicalfeatures of breast cancer and treatment choices in older patients.Materials and Methods: This study included 72 patients aged 75 years and older with breast cancer who were admitted to our medical oncologyclinic between 2005 and 2013. Clinicopathological and demographic features, progression-free survival and overall survival and adjuvant andpalliative treatments were recorded retrospectively. Categorical variables were presented as number (n) and percentage (%) and continuous variablesas median and minimum-maximum. Survival curves were drawn using the Kaplan-Meier method. P<0.05 was considered as statistically significant.Results: The study population consisted of 72 patients, with a median age of 78 (minimum-maximum: 75-88). The most common pathologicaltype of breast cancer was invasive ductal carcinoma, followed by infiltrative lobular carcinoma. Steroid receptor positivity rates were high, and thecerbB2 status was mostly negative; older patients had favourable tumours. Endocrine therapy was the most preferred option in this geriatric patientgroup, and aromatase inhibitors were the most commonly chosen hormonotherapy. Endocrine therapy is the first choice in palliative treatment;however, chemotherapy was preferred in second- and third-line treatment in metastatic diseases.Conclusion: According to available literature, geriatric patients show similarities in histologic and intrinsic subtypes with postmenopausal women,except for frailty and comorbidities. However, in geriatric patients, endocrine therapy is preferred as adjuvant and/or metastatic treatment becausethey are more susceptible to chemotherapeutic agents. Oncologists should consulate every older patient to geriatric medicine, and comprehensivegeriatric assessment should be done to decide and continue treatment. Age should not be the only factor in decision-making.Öğe COVID-19 Pandemic is More Dangerous Than We Think(2022) Mıdık, Mustafa Murat; Çetin, Denis; Şanlı, Ulus; Karaca, Burçak; Göker, Erdem; Almuradova, ElvinaObjectives: The Coronavirus disease-19 (COVID-19) pandemic continues to pose a threat to humanity without pausing. The difficulties in the diagnosis and treatment of cancer patients arising from the outbreak are worrisome. Methods: The data of 1060 adult patients who applied to the Department of Medical Oncology with the new diagnosis of solid cancer between February 2019 and March 2021 were analyzed retrospectively. Applications between February 2019 - 2020 were defined as pre-pandemic, and those between March 2020 - 2021 were defined as post-pandemic group. Groups were compared according to demographic characteristics, cancer types, stages, time to treatment initiation, and reasons for the delay in medical treatment. Results: There were 711 (54% female, 46% male) applications in the pre-pandemic period and 349 (48.4% female, 51.6% male) in the post-pandemic period (p<0.001) with no difference according to age and gender distribution. In the post-pandemic period, decreases to hospital admission were observed in all cancer types except lung and central nervous system cancers. The frequency of stage 4 disease at diagnosis increased significantly compared to the prepandemic period (p=0.039). Postpones in surgical procedures due to the pandemic conditions was the most common cause of medical treatment delay, while pandemi-phobia was the second leading cause. Conclusion: This study revealed that the COVID-19 pandemic has severely limited the newly diagnosed cancer applications. At the same time, the increase in the frequency of stage 4 disease at the time of diagnosis with the pandemic may be a harbinger of increased mortality.Öğe Ege Ünı? versı?tesı? hastanesı? veri tabanındaki özofagus kanserlerinin epidemiyolojisi ve sağkalım özellikleri(2020) Ünal, Nalan Gülşen; Demir, Halit Batuhan; Sezak, Murat; Özkök, Serdar; Karaca, Burçak; Karabulut, Bülent; Haydaroğlu, AyferAmaç: Bu çalışmada özofagus kanserlerinin (ÖK) epidemiyolojik ve genel sağkalım (GSK) özelliklerinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç Yöntem: Ege Üniversitesi Kanserle Savaş Uygulama ve Araştırma Merkezinin 1992-2017 yılları arasındaki verileri retrospektif olarak taranmıştır. CANREG-4 bilgisayar programına kayıtlı kanser verileri, Dünya Sağlık Örgütü ve Surveillance, Epidemiology, and End Results sisteminde gruplanmış ve analizleri yapılmıştır. İstatistik analizlerde ki-kare testi, General Linear Model ve Kaplan Meier sağkalım analizleri uygulanmıştır. Bulgular: Toplam 117.139 kanserden 19.542’u gastrointestinal sistem (GİS) kanserleridir. GİS kanserlerinin 1.009’u (%5,2) ÖK olup, GİS kanserleri içinde 6. sıklıktadır. ÖK’de 25 yılda doğrusal artış izlenmemiştir. Medyan yaş 60 (15-90) yıldır. Olguların 573’ü (%56,8) erkektir. ÖK, erkeklerde en sık 60- 69 yaşlarda (%31), kadınlarda 50-59 yaşlarda (%25,2) görülmektedir. En sık yerleşim torasik özofagustur (%79) ve yerleşim yeri açısından cinsiyetler arasında fark saptanmamıştır (p=0,33). Skuamöz hücreli karsinom (SHK) en sık rastlanan histolojik tiptir (%64,2). Servikal ve torasik özofagusda SHK, abdominal özofagusta adenokarsinom daha fazladır. Vakaların yaklaşık yarısı tanıyı lokal ileri evrede almıştır. Medyan sağkalım 12 aydır. Bir, 5 ve 10-yıllık GSK oranları, sırasıyla %50,1, %17,7 ve %12’dir. Erkeklerde 5-yıllık GSK oranı %11,2 ve kadınlarda %25,8’dir, cinsiyetler arası fark anlamlıdır (p<0,0001). SHK’da 5-yıllık GSK oranı %20, adenokanserlerde %11,5 saptanmıştır. Evrelere göre 5- yıllık GSK oranı; lokalize evrede %35,1, lokal ileri evrede %15,1 ve metastatik evrede %7,8 saptanmıştır. Sonuç: ÖK, daha çok erkeklerde, torasik segmentte (orta özofagus) ve SHK histolojisinde saptanmıştır. Cinsiyet ve evre prognozda önemlidir.Öğe Kanser immünoterapisi sırasında gelişen inflamatuvar artrit olgusu(2019) Şak, Tuncer; Karaca, Burçak; Zihni, Figen YargucuGünümüzde modern tıpta yaşanan teknolojik ve bilimsel gelişmeler solid ve hematolojik malignitelerin tedavisinde yeni tedavi stratejilerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu gelişmelerden biri de kanser immünoterapisi olarak adlandırılan ve ileri evre tümörlerin tedavisinde kullanılan İmmün Checkpoint İnhibitörleri’nin (İCİ) kullanımıdır. İCİ denen bu grup moleküller, kanser hücrelerinin T lenfosit başta olmak üzere doğal ve adaptif immünitenin efektör hücrelerinde bulunan koreseptörlerin aktivasyon veya inhibisiyonu ile bu hücreler tarafından öldürülmesini sağlayan monoklonal antikorlardır. Bununla birlikte kanser immünoterapisi, immünite hücreleri üzerindeki manüplasyonu nedeniyle self toleransı ortadan kaldırarak konağın sağlıklı hücrelerinin de hedef haline gelmesine ve bunlara karşı bir dizi immün reaksiyon başlamasına neden olabilmektedir. Biz de kanser immünoterapisi sırasında gelişen inflamatuvar artrit olgusunu sunmayı amaçladık.Öğe Palbosiklib’in Triple Negatif Meme Kanseri Hücre Hatları (MDA-MB-231 ve MDA-MB-468) Üzerine Sitotoksik Etkisi(2021) İlhan, Harika Atmaca; Karaca, Burçak; Bulut, GülcanGiriş ve amaç: Triple negatif meme kanseri, en agresif meme kanseri türüdür ve kemoterapiden başka bir tedavi seçeneği yoktur. Palbosiklib (PD), Siklin Bağımlı Kinaz (CDK4/6) aktivitelerini inhibe eder. PD, düşük nanomolar konsantrasyonlarda Rb genlerini sağlam olan meme kanseri hücrelerinin proliferasyonunu inhibe eder ve DNA replikasyonunu baskılar. Rb yolu meme kanseri fenotipine göre farklılık gösterdiğinden, PD tedavisine duyarlılık da değişir. PD'nin hormonoterapiyle kombine edilmesi hormon pozitif meme kanseri tedavisinde iyi bir seçenektir. Bu çalışmada PD’nin triple negatif meme kanseri hücre hatlarındaki (MDA-MB-231 ve MDA-MB-468) sitotoksik etkileri araştırılmıştır. Yöntemler: Triple negatif bu hücre hatları uygun besi yerine ekilip; uygun inkübatörde çoğaltıldı. Yeterli canlı hücre sayısına ulaşınca besiyerindeki hücreler deney planına göre planlanan dozda palbosiklib ile muamele edildi. XTT hücre canlılığı Kiti kullanılarak hücre canlılığı 24,48 ve 72. saatte ölçüldü. Hücrelerin %50 sini öldüren doz: IC50 değerleri CalcuSyn v2.0 yazılımı ile hesaplandı. Her deney üç tekrarlı olarak gerçekleştirildi. Grafikler ve istatistiksel analiz Graphpad 5.0 yazılımı kullanılarak yapıldı. Data analizi için ANOVA, ardından Dunnet test uygulandı. p?0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Palbosiklib; MDA-MB-231 hücre hattı üzerinde artan konsantrasyonlarda (1-50 ?M) zamana bağlı sitotoksik etki gösterdi (p?0.05). 72. saatteki IC50 değeri ise 26.2 ?M olarak hesaplandı. Aynı şekilde, PD artan konsantrasyonlarda (1-50 ?M) MDA-MB-468 hücre hattı üzerinde zamana bağlı sitotoksik etki gösterdi (p?0.05). 72. saatteki IC50 değeri ise 34.2 ?M olarak hesaplandı. Tartışma ve Sonuç: Hızlı prolifere olan triple negatif meme kanserinde CDK4 ve CDK 6 sistemini hedeflemek ve palbosiklib ile olası hücresel arresti sağlamak bu çalışmanın primer amacıydı ve bu hücre kültür deneyi ile palbosiklibin kanserli hücreler üzerinde doz ve zamana bağlı olarak artan sitotoksisitesi gösterildi. Bu çalışma; ilaç kombinasyonu çalışmalarına ve in vivo çalışmalar ışık tutacak niteliktedir.Öğe Prostat kanseri hücre hatlarında Dosetaksel/Octreodit'in apoptotik etkisinin moleküler hedeflerinin araştırılması(Ege Üniversitesi, 2013) Uslu, Rüçhan; Atmaca, Harika; Karaca, Burçak; Kısım, AslıErken evre prostat kanseri için sağ kalım oranı yüksek olmakla birlikte, uygulanan antiandrojen tedaviler sonrasında dirençli hale geçen hastalığın tedavisinde yeni seçeneklere ihtiyaç vardır. Kanser tedavisinde, kemoterapötik ajanlara direnç gelişmesi, tedavi pratiğinin en önemli sorunlarından olup, bilinen ajanlara ikinci bir ajan eklenmesi bu sorunun çözümünde sıklıkla başvurulan yöntemdir. Taksan grubunun bir üyesi olan Dosetaksel, prostat kanseri tedavisinde sıklıkla kullanılan bir ajandır. Hücrede tübülin depolimerizasyonunu inhibe edip mikrotübülleri stabilize ederek DNA, RNA ve protein sentezinin inhibisyonuna neden olur. Octreotid ise yan etki profili oldukça düşük bir somatostatin analoğudur. Somatostatin reseptörlerine (SST) bağlanarak birçok hormon ve çoğalma faktörünün sahnımını inhibe eder ve hücre proliferasyonunu düzenlenmesinde rol alır. Bu çalışmada prostat kanseri hücre hatları olarak, çoğalması androjen bağımlı olmayan PC-3, DU-145 ve androjen bağımlı olan LNCaP kullanılacaktır. Dosetaksel ve octreotidin bu hücre hatları üzerine sinerjistik sitotoksik/apoptotik etkilerinin hangi moleküller tarafından ortaya çıkarıldığı, değişikliğe uğrayan mRNA düzeyleri ve bu kombinasyonun prostat kanseri hücrelerindeki epigenetik düzenlemeyi nasıl etkilediğinin belirlenmesi hedeflenmektedir.;Prostat cancer, Docetaxel, Octreotide, Apoptosis.;Prostat kanseri, dosetaksel, octreotid, apoptozis.Öğe Thioridazine/Docetaxel kombinasyonunun meme kanseri kök hücre ve meme kanseri hücre kültürlerindeki sitotoksik, apoptotik ve epitelyal mezenkimal geçiş olaylarındaki etkilerinin araştırılması(Ege Üniversitesi, 2016) Karaca, Burçak; Kısım, Aslı; Özer, Özge; Uslu, RüçhanÖnerilen bu çalışmanın birincil amacı; antipsikotik olarak kullanılan Thioridazine molekülünün, sitotoksik ve apoptotik etkinliğinin meme kanseri kök hücre kültürlerinde ve heterojen yapıdaki meme kanseri hücre kültürlerinde karşılaştırmalı olarak belirlenmesidir. İkincil amacı; görülen sitotoksik etkinin hücrelerde hangi tip ölüme yol açtığının belirlenmesidir. Üçüncü! amacı ise; kanserde sıkça görülen bir sorun olan Epitelyal-mezenkimal geçişte (EMT) bu etkiyi geri döndürücü etkisinin olup olamayacağının ve bu olayda rol oynayan moleküller üzerindeki etkisinin araştırılmasıdır. Çalışmada kullanılan MDA-MB-231, CD44+/CD24-, kök hücre olmayan kanser hücreleri ve MCF- I OA, Thioridazine'in artan konsantrasyonlarıyla (1-30 pM), 12, 24, 48, 72 saatlik zaman dilimlerinde muamele edildi. XTT tabanlı canlılık testi kullanılarak, sitotoksisite yüzdeleri hesaplandı. Thioridazine'nin hücre içi alımının Dopamin 2 reseptörleri üzerinden gerçekleştiği hipotezi dikkate alınarak, çalışılan hücrelerdeki reseptör miktarı ELISA yöntemi ile belirlendi. Sitotoksik etkinin apoptozis veya nekroza bağlı olup olmadığı ELISA yöntemi ile histon-DNA fragmentasyonu ölçülerek kanıtlandı. EMT'nin araştırılmasında, invazyon, migrasyon ve western blot yöntemlerinden yararlanıldı. MDA-MB-231 ve CD44+/CD24-, hücrelerinde Thioridazine'in erken dönemde (24. saat) etkili olduğu gösterildi. Bu süreye ait IC50 değerleri sırasıyla, 18.1 1.1M ve 9 İİM olarak hesaplandı. Dopamin 2 reseptörünün bazal miktarı, CD44+/CD24- için 868.5 ng/mL, MDA-MB-231 için 1115.4 ng/mL olarak tespit edildi. Thioridazine'in artan konsantrasyonlarına bağlı olarak dopamin 2 reseptör miktarında azalma gözlendi. Antiproliferatif etkinin, MDA-MB-231 hücrelerinde otofajiye yol açarken, CD44+/CD24- hücrelerinde apoptozise yol açtığı belirlendi. Her iki hücre hattında da EMT'yi indükleyen moleküllerde (N-kaderin, Fibronektin, Vimentin) azalma gözlenirken, E-kaderin, CK-18 gibi epiteryal belirteçlerin ekspresyonunun arttığı gözlendi.;Thioridazine, Breast Cancer, Cytotoxicity, Apoptosis, Autophagy, EMT.;Thioridazine, Meme kanseri, Sitotoksisite, Apoptozis, Otofaji, EMT.Öğe Trabectedin molekülünün (ET-743) meme kanseri hücre kültürlerindeki sitotoksik, apoptotik ve epigenetik etkilerinin araştırılması(Ege Üniversitesi, 2013) Uslu, Rüçhan; Atmaca, Harika; Karaca, Burçak; Kısım, AslıBreast cancer, Trabectedin, cytotoxicity, apoptosis, epigenetic.;Meme kanseri, Trabectedin, sitotoksisite, apoptozis, epigenetik.;Trabectedin (ET-743), Ecteinascidia turbinata'dan (deniz fıskiyesi) 1969 yılında izole edilen antikanser bir moleküldür. Günümüzde ise sentetik olarak üretilen bu molekül, 2007 yılında yumurtalık kanseri ve yumuşak doku sarkomlarında tek başına veya mevcut kemoterapötiklerle kombine olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ancak, Trabectedin'in çeşitli kanser hücre hatlarında hangi yolaklar üzerinden etki gösterdiği büyük ölçüde aydınlatılmayı beklemektedir. Bu çalışmanın amacı, insan normal meme (MCF-10A) ve meme kanseri hücre kültürlerinde (MDA-MB-453 ve MCF-7) etkinliği gösterilmemiş olan trabectedin molekülünün olası sitotoksik, apoptotik, hücresel stres ve epigenetik etkinliğinin güncel moleküler yöntemler kullanarak detaylı şekilde ortaya konmasıdır. Trabectedin'in hücre çoğalmasını engelleyici etkisi XTT yöntemi kullanılarak gösterildi. Sitotoksik etkinin apoptozis üzerinden gerçekleşip gerçekleşmediği ise DNA fragmentlerini ölçen ELISA tabanlı bir kit kullanılarak belirlendi. Apoptotik etkinin doğrulanması için mitokondriyal membran potansiyeli ölçümü, Tetrametilrodamin etil ester (TMRE) boyası kullanıldı. Apoptozisin hangi moleküller üzerinden gerçekleştiğine dair hipotez üretebilmek için ön çalışma olarak ELISA tabanlı, apoptozisle ilişkili 35 molekül içeren "apoptozis antibody array" (çoklu western blot) yöntemi kullanıldı. Ekspresyonları anlamlı değişen moleküller seçilerek western blot ve PCR yöntemleriyle deneyler doğrulandı. Trabectedin'in hücre içi redüksiyon/oksidasyon dengesini etkileyip etkilemediği ise reaktif oksijen türevlerinin ölçümü ve glutatyon s transferaz enzim aktivitesinin ölçümü ile belirlendi. Trabectedin molekülünün meme kanseri hücrelerindeki epigenetik hafızayı etkileyip etkilemediği histon deasetilaz ve DNA metiltransferaz enzim aktivitelerinin ölçümü ile araştırıldı. Her hastada ve hatta hastalığın her evresinde farklı genotipik ve fenotipik özellikler gösteren bir hastalık özelliğinde olan meme kanseri tedavisinde yeni tedavi protokollerinin araştırılması, yeni ilaçların ortaya koyulması ve bu ilaçların moleküler mekanizmalarının meme kanserinin hücresel düzeydeki modeli olan model hücre hatlarında aydınlatılması meme kanserinin tedavisine önemli katkılar sunacaktır.Öğe Trabektedinin Meme Kanseri Kök Hücreleri Üzerindeki Sitotoksik ve Apoptotik Etkileri(2019) İlhan, Harika Atmaca; Çakar, Burcu; İşseven, Merve; Karaca, BurçakAmaç: Bu çalışmada, etkileri henüz meme kanseri kök hücrelerinde araştırılmamış olan trabektedinin (ET743, Yondelis®) sitotoksik ve apoptotik etkileri MCF-7 hücreleri ve bu hücrelerden izole edilen CD44+ /CD24- meme kanseri kök hücreleri üzerinde karşılaştırmalı olarak araştırılmıştır. Gereç ve Yöntemler: CD44+ /CD24- belirteçlerine sahip meme kanseri kök hücreleri MCF-7 hücre kültüründen akış sitometri metodu ile izole edildi. Trabektedinin MCF-7 ve CD44+ /CD24- meme kanseri kök hücrelerinin canlılığı üzerindeki etkisini belirlemek üzere XTT testi kullanıldı. Trabektedinin, hücrelerin canlılığı üzerindeki etkisi konsantrasyona ve zamana bağlı olarak ölçüldü. Apoptotik etki DNA fragment miktarının ölçümüyle, mitokondriyal membran potansiyelinde meydana gelen değişimler ise tetrametilrodamin etil ester (TMRE) boyamasıyla belirlendi. Bulgular: Trabektedin, hücre canlılığını MCF-7 meme kanseri ve CD44+ /CD24- meme kanseri kök hücre gruplarının her ikisinde de konsantrasyona ve zamana bağlı olarak inhibe etti. MCF-7 hücreleri 48. saatteki IC50 konsantrasyonları için 4,52±0,7 nM, CD44+/CD24- hücreleri için ise 1,23±1,2 nM olarak hesaplandı. IC50 konsantrasyonları değerlendirildiğinde, CD44+ /CD24- meme kanseri kök hücrelerinin trabektedine MCF-7’den daha hassas olduğu tespit edildi. Kontrol grubundaki hücrelerin mitokondrileri floresans TMRE boyası ile boyanırken, trabektedinle muamele edilen her iki hücre popülasyonunun da boyanma miktarlarında azalma gözlendi. Trabektedinin CD44+ /CD24- meme kanseri kök hücrelerinde apoptozu daha etkin bir şekilde indüklediği belirlendi. Sonuç: Elde edilen veriler, trabektedinin meme kanseri hücre grubunda olduğu gibi meme kanseri kök hücrelerinde de sitotoksik ve apoptotik etkisi olduğunu ortaya koymuştur. Bu sonuçlar, trabektedinin meme kanseri için potansiyel bir terapötik olabileceğini göstermektedir. Ancak trabektedinin meme kanseri kök hücreleri üzerindeki etkilerinin daha detaylı olarak çalışıldığı araştırmalara ihtiyaç vardır.