Yazar "Barutçuoğlu, Burcu" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Anjiotensin II reseptör antagonisti telmisartanın endotel disfonksiyonuna etkisi(Ege Üniversitesi, 2003) Barutçuoğlu, Burcu; Mutaf, M. Işıl6. ÖZET Damar endotel tabakası tek sıralı bir hücre dizisidir ve hemodinamik, hücresel ve kimyasal uyarılan membran reseptörleri aracılığı ile algılayarak mediyatör görevi yapan NO, ET-1, PAI-1, t-PA, solubl TM gibi birçok molekül sentezler ve salgılar. Endotel oluşturduğu fizyopatolojik denge sayesinde damar tonusu devamlılığı, trombosit ve lökosit adezyon inhibisyonu ve düz kas hücre proliferasyon inhibisyonu gibi fonksiyonlara sahiptir. Normal endotel fonksiyonunun damar homeostazında bu derece önemli rol oynamasından ötürü vazospazm, vazokonstrüksiyon, trombüs ve damar proliferasyonu ile seyreden hastalıkların patogenezinde endotel disfonksiyonunun önemli katkıları olduğu gözlenmiştir. Koroner kalp hastalığının geleneksel risk faktörleri hiperkolesterolemi, hipertansiyon, diabetes mellitus ve sigaradır. Endotel disfonksiyonu bu risk faktörlerinin ortak bir nedeni ve/veya sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Endotel disfonksiyonu koroner kalp hastalığının başlatıcı ve yönlendirici bir faktörüdür. Koroner kalp hastalığı ve geleneksel risk faktörleri arasında kilit rolü endotel üstlenir. Bu çalışmada, esansiyel hipertansif, tip II diabetik normotansif ve tip II diabetik hipertansif olgularda endotel disfonksiyonunun araştırılması ve sağlıklı kişiler ile karşılaştırılması amaçlandı. Endotel disfoksiyonunu yansıttığı düşünülen NO, VCAM-1, PECAM-1, TM, t- PA, PAI-1, PONİ, MAU düzeyleri ve ayrıca brakiyal arter doppleri ile akıma bağlı dilatasyon (ABD) ve nitrogliserine bağlı dilatasyon ölçüldü. Endotel disfonksiyonu ve risk faktörleri arasındaki ilişki biyokimyasal açıdan değerlendirildi. Bu çalışmanın ikinci hedefi ise bir anjiotensin reseptör blokeri olan ve bir antihipertansif olarak kullanılan telmisartanın endotel disfonksiyonu üzerine olan etkileri, yine bu parametrelerdeki değişimler incenelerek araştırıldı. Bu çalışmaya 18 esansiyel hipertansif (grup 1), 16 regüle tip II DM'u olup sonradan hipertansiyon gelişen (grup 2), 10 regüle tip n diabetes mellituslu normotansif (grup 3) ve 10 sağlıklı kişi (grup 4) katıldı. Grup 1 ve 2'ye 12 hafta süre ile anjiotensin reseptör blokeri olan telmisartan 40 mg/gün dozda uygulandı. Grup 1 ve 2'nin ilaç öncesi ve ilaç sonrası, grup 3 ve 4'ün ise bir defa olmak üzere serum NO, PONİ, TM, sVCAM-1, sPECAM-1, t-PA, PAI- 1, idrar MAU ve doppler ultrasonografi ile brakiyal arterde ABD ve nitrogliserine bağlı dilatasyon ölçümü yapıldı. Sağlıklı kontrollere göre esansiyel hipertansiflerin, tip II diabetik normotansiflerin ve tip II diabetik hipertansiflerin idrar mikroalbumin (sırasıyla p=0.012, p=0.004, p=0.006) ve serum PAI-1 (pO.001) değerlerinin anlamlı yüksek olduğu, sağlıklı kontrollere göre tip II diabetik 109hipertansiflerin serum P0N1 değerlerinin (p<0.001) ve N03 değerlerinin (p<0.001) ise anlamlı olarak düşük olduğu görüldü. Esansiyel hipertansif ve tip 2 diabetik normotansiflerde idrar MAU ve serum PAI-1 değerlerinin, diabetik hipertansiflerde bu parametrelere ek olarak PONİ ve NO3 değerlerinin sağlıklı kontrollere göre anlamlı farklılık göstermesi, tip II diabet ve esansiyel hipertansiyon birlikteliğinin endotel disfonksiyonunu arttırdığını düşündürmektedir. ABD değerleri, sağlıklı kontrollere göre esansiyel hipertansiflerde (p=0.003) ve diabetik hipertansiflerde (pO.001) anlamlı olarak düşük saptandı. Diabetik normotansiflere göre diabetik hipertansiflerin ABD değerleri (p=0.011) anlamlı olarak düşük saptandı. Diabetik hipertansiflerin ABD değerlerinin en düşük olması tip II diabet ve esansiyel hipertansiyon birlikteliğinin endotel disfonksiyonunu arttırdığını gösteren diğer bir bulgu oldu. Esansiyel hipertansif hastaların ilaç sonrası sistolik kan basıncı (p<0.001) değerlerinin anlamlı olarak düştüğü ve diastolik kan basmcı (p=0.097) değerlerinde anlamlı farklılık olmadığı saptandı. Tip II diabetik hipertansif hastaların ilaç sonrası sistolik kan basmcı (p<0.001) ve diastolik kan basmcı (p=0.020) değerlerinin anlamlı olarak düştüğü, telmisartan tedavisi ile kan basmcı değerlerinin istenen düzeylere indiği görüldü. Hipertansif ve diabetik hipertansif gruplarda idrar MAU, serum PAI-1 düzeylerinde tedavi sonrası anlamlı bir fark olmaması bu parametrelerin endotel disfonksiyonu tanısında kullanılabileceğini, fakat ATİ reseptör bloker tedavi izleminde yararlı olmayacağını düşündürmektedir. Telmisartan tedavi sonrasında hipertansif ve diabetik hipertansif gruplarda serum PONİ (sırasıyla p=0.019, p=0.012) ve t- PA (p<0.001) değerlerinde anlamlı yükselme olması bu parametrelerin ilaç izleminde yararlı markırlar olabileceğini işaret etmektedir. Sonuç olarak, bu çalışmanın bulguları antihipertansif etkili AT II reseptör blokeri telmisartamn endotel disfonksiyonu üzerine etkileri hakkında bilgi sağlamıştır. Telmisartanm esansiyel hipertansiyon ve tip II diabetes mellitus patogenezinde önemli rolü olan endotel disfonksiyonumm bazı göstergelerinde oluşturduğu değişiklikler bu ilacm endotel disfonksiyonunu bir miktar düzeltebildiğim düşündürmektedir. 110Öğe Biomarker diversity in increased inflammation: Secondary hemophagocytic syndrome vs. systemic inflammatory response syndrome(Wiley, 2023) Kılınçer Bozgül, Şükriye Miray; Ak, Gunes; Soyer, Nur Akad; Barutçuoğlu, Burcu; Mercan, Erman; Acar, Caner; Yetişken, MerveIntroductionSecondary hemophagocytic syndrome (HPS) and systemic inflammatory response syndrome (SIRS) share similar clinical findings as a result of hyperinflammation. Due to high mortality rates in HPS; it is critical to diagnose promptly. Thus, this study aimed to evaluate the diagnostic and prognostic significance of inflammatory markers in these two increased inflammatory states. MethodsWe conducted a prospective observational study including patients hospitalized in the intensive care unit of the Internal Medicine Department of Ege University Hospital. ResultsThirty-three patients with HPS and 46 patients with SIRS were evaluated. Serum ferritin and sIL-2r levels were significantly higher in the HPS group than in the SIRS group, as expected. Receiver operating curve (ROC) analysis showed that the optimal cutoff for ferritin to distinguish HPS from SIRS was 1703 mu g/L (sensitivity: 75%, specificity: 94.1%, area under the curve (AUC): 0.871, p < 0.001), and that for sIL-2r was 5888 U/ml (sensitivity: 45.5%, specificity: 89.1%, AUC: 0.698, and p = 0.001). Temporal changes (Delta) in ferritin were determined as a mortality predictor. When evaluated in terms of prognostic significance in ROC analysis, a decrease in ferritin of less than 38% was the cutoff value (sensitivity: 92.3%, specificity: 76.9%, AUC: 0.888, and p < 0.001), in mortality. Contrarily, neither baseline nor temporal change in sIL-2r did not achieve prognostic significance as a mortality predictor. ConclusionIn this single-center study, serum ferritin level was found to be a particularly more valuable diagnostic and prognostic marker than sIL-2r in patients with HPS.Öğe C-reaktif protein ile glukoz ve yaş ilişkisi(2007) Kocabaş, Rabia Nur; Bozdemir, A Erkin; Başol, Güneş; Barutçuoğlu, Burcu; Parıldar, Zuhal; Kabaroğlu, Ceyda; Bayındır, Oya…Öğe Çekirdekli eritrositlerin hastane ölümlerinde risk belirleyici rolü(2010) Bozdemir, A Erkin; Barutçuoğlu, Burcu; Kabaroğlu, Ceyda; Demirel, Saygın; Habif, Sara; Uyar, Mehmet; Özmen, Dilek…Öğe Demir Homeostazının Yeni Düzenleyicisi Hepsidin(2007) Başol, Güneş; Barutçuoğlu, Burcu; Bozdemir, A Erkin…Öğe İnflamasyonda Yeni Bir Belirteç Olan Prokalsitonin ve Böbrek Disfonksiyonu ile İlişkisi(2008) Barutçuoğlu, Burcu; Bozdemir, A Erkin; Başol, Güneş; Parıldar, Zuhal; Kabaroğlu, Ceyda; Mutaf, Mehmet Işıl; Bayındır, Hatice Oya…Öğe Is percent free prostate specific antigen test used more than recommended by international standarts for prostate cancer screening?(2010) Barutçuoğlu, Burcu; Bozdemir, A Erkin; Başol, Güneş; Bayındır, Hatice Oya…Öğe Karotis arter stenozu olan hastalarda vasküler kalsifikasyon belirteçleri(Ege Üniversitesi, 2017) Barutçuoğlu, Burcu; Parıldar, ZuhalBu çalışmada karotis arter darlığı olan hastalarda vasküler kalsifikasyon belirteçlerinin darlık derecesi, plak kalsifikasyonu/stabilizasyonu ve komplikasyon gelişimi ile ilişkisi araştırılmıştır. Aterosklerotik risk belirteci hsCRP, ile 25 dihidroksi vitamin D3, parathormon, düzeylerinin vasküler kalsifikasyon belirteçleri, darlık derecesi ve komplikasyon gelişimi ile ilişkisinin araştırılması ise ikincil amacı oluşturmaktadır. 49 karotis arter darlığı olan olgu (33 erkek; 25'i hipertansif, 22'si diyabetik, 17'si hiperlipidemik ve 29'u iskemik serebrovasküler hastalıklı) ve 24 sağlıklı kontrol çalışmaya dahil edildi. Hastalar agatston skoruna göre hafif (skor 1-100) (n=16), orta (skor 101-400) (n=16) ve yüksek (skor >400) (n=17) şeklinde gruplara aynldı. Ayrıca karotis arter darlığına göre %50-70 darlığı olan (n=24) ve >%70 darlığı olan (n=25) iki grup olarak da değerlendirildi. Fetün-A ve FGF-23 ELISA yöntemiyle ölçüldü. Istatistiksel karşılaştırmalar SPSS programında yapıldı. FGF-23 düzeyleri karotis arter darlığı olan hastalarda sağlıklı kontrollerden anlamlı yüksek saptandı. Hafif kalsifikasyon grubunda vitamin D düzeyleri Agatston skoru negativ korele bulundu. Sigara içimi, hipertansiyon ve hiperlipidemi kalsifikasyon derecesi ile ilişkili, diyabet ilişkisiz bulundu. Kalsifikasyon derecesi ve iskemik serebrovasküler hastalık arasında ilişki saptanmadı. Sonuç olarak FGF-23 yüksekliği renal fonksiyonlan normal olan hastalarda karotis arter stenozu için belirteç olabilir. Vitamin D düzeylerinin düşüklüğü erken fazda kalsifikasyon derecesini yansıtabilir. Kalsifikasyon skorları iskemik serebrovasküler hastalık varlığından bağımsızdır; ancak kardiyovasküler risk faktörleri ile ilişkilidir.;Carotid artery stenosis, agatston score, vitamin D, FGF-23, Fetuin-A.;Karotis arter stenozu, agatston skoru, vitamin D, FGF-23, Fetüin-A.Öğe Klinik Remisyonda olan Crohn Hastalarında Hastalık Aktivitesinin Erken Öngörüsü(2019) Hasanova, Günel; Barutçuoğlu, Burcu; Ünal, Nalan Gülşen; Ak, Güneş; Özütemiz, ÖmerAmaç: Crohn’s hastalığı (CH) gastrointestinal sistemin herhangi bir bölgesinde transmural tutulumu olan, etyolojisi bilinmeyen, immunite kökenli inflamatuvar bir hastalıktır. Bu hastalarda hastalık aktivitesini saptamak için birçok klinik aktivite indikatörü ve invazif olmayan göstergeler kullanılmıştır ancak, hiçbiri histopatolojik ve endoskopik incelemeler kadar doğru olmamaktadır. CH’nda, hastalık aktivitesi klinik olarak Crohn’s Hastalığı Aktivite indeksi (CDAI) ile saptanmaktadır. CDAI’e göre 150 puanın altı remisyon ve 450 puan üzeri ciddi fulminan hastalık olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmanın amacı klinik remisyondaki CH’da hastalık aktivitesini fekal kalprotektin ve fekal laktoferrin ile öngörmektir. Gereç ve Yöntem: Gastroenteroloji polikliniğe başvurulan on iki asemptomatik CH’sı (CDAI<150) çalışmamıza dahil edildi. Serum C-reaktif protein (CRP), serum amiloid A (SAA), eritrosit sedimantasyon hızı (ESH), lökosit sayımı, fekal kalprotektin ve fekal laktoferrin ölçüldü. Aynı hafta içinde yapılan kolonoskopilerine göre, 5 hasta remisyonda, 7 hasta aktif CH idi. Bulgular: Aktif CH’da, fekal kalprotektin, laktoferrin, serum CRP ve SAA (hepsi p<0.050), remisyondakilere göre belirgin olarak daha yüksek olup, CDAI, ESH ve lökosit sayıları için anlamlı fark saptanmadı (hepsi p>0.050). Kalprotektinle SES/Rutgeerts kolonoskopi skor indeksleri (r= 0.592, p=0.043) arasında ve laktoferrinle SES/Rutgeerts kolonoskopi skor indeksleri (r=0.720, p=0.008) arasında anlamlı pozitif korelasyon saptandı. Sonuç: Mukozal inflamasyonu yansıtan fekal kalprotektin ve laktoferrin kolonoskopiye aday hastaları seçebilmek için mutlaka ölçülmelidir.Öğe Klinik remisyondaki Chorn hastalarında inflamatuvar belirteçlerin hastalık aktivite ve reküresindeki yeri(Ege Üniversitesi, 2018) Barutçuoğlu, Burcuİnflamatuvar barsak hastalıkları, genetik olarak yatkın kişilerde, nedeni ve mekanizması tam olarak bilinmeyen, kronik seyirli, remisyon ve alevlenme dönemleriyle karakterize inflamatuvar bir hastalık grubudur. İnflamatuvar barsak hastalıkları Crohn hastalığı gibi önemli hastalığı da içermektedir. Crohn hastalığı transmural tutulum ile gastrointestinal sistemin herhangi bir bölgesini etkileyebilen, nedeni bilinmeyen immunite temelli inflamatuvar bir hastalıktır. Bu hastalarda; hastalık aktivitesinin değerlendirilmesi, tedavinin şekillendirilmesi için birçok klinik aktivite göstergesi ve girişimsel olmayan belirteçler kullanılmış, fakat hiçbiri inflamatuvar aktivitenin saptanmasında histopatolojik ve endoskopik incelemeler kadar kesin bulgu sağlamamıştır. İnflamatuvar aktiviteye karar vermek, hastalığa yaklaşımda ve tedaviyi şekillendirmede önemlidir. Bu nedenle yapılan çalışmalarda ideal bir hastalık belirteci bulunmaya çalışılmıştır. Crohn hastalığında hastalık aktivitesi klinik olarak hastanın Crohn hastalığı aktivite indeksi (CDAI) puanına göre belirlenir. Buna göre 150 puan altı remisyonda hastalık kabul edilir iken, 450 puan üzeri ciddi fulminan hastalık olarak değerlendirilir. Bu çalışmada, klinik remisyondaki Crohn Hastalarında, hastalık aktivitesini klinik semptomlar başlamadan önce biyokimyasal belirteçler ile öngörebilmeyi ve ideal belirteci bulma amaçlandı. Çalışmaya Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD, Gastroenteroloji BD polikliniğine başvuran 12 asemptomatik, klinik remisyonda (CDAI <150) olan Crohn Hastası dahil edildi; ve tüm hastalarda polikliniğe başvurduğu gün CDAI puanı hesaplandı, alınan gaita örneklerinde fekal kalprotektin, laktoferrin, ve kan örneklerinde C reaktif protein (CRP), serum amiloid A (SAA), sedimantasyon ve tam kan saymı ölçümü yapıldı. Kolonoskopi sonucuna göre 5 hastanın remisyonda, 7 hastanın ise aktif dönemde olduğu saptandı. Aktif ve remisyondaki CH?ı arasında, fekal kalprotektin, laktoferrin, serum CRP ve SAA?da istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p<0.050). Kolonoskopi gibi zahmetli ve invazif bir tetkikten önce mukozal inflamasyonu iyi yansıtan fekal kalprotektin ve/veya laktoferrin testlerinin uygulanması, kolonoskopiye gidecek hastaların daha iyi seçilebileceğini göstermektedir. İlgili literatürlerin ışığında daha büyük CH grubunda kapsamlı çalışmalar yapılması bu biyobelirteçlerin tanı ve takipte gücünü arttıracaktır.Öğe Osteoporoz tanısında kullanılan biyokimyasal göstergeler(2005) Tekın, Yesım; Bozdemir, A Erkin; Barutçuoğlu, Burcu…Öğe Prostat Kanseri Değerlendirmesinde İnflamasyon Göstergeleri ve Fibrin Yıkım Ürünlerinin Rolü(2006) Bozdemir, A Erkin; Barutçuoğlu, Burcu; Ekren, Fatih; Kabaroğlu, Ceyda; Günaydın, Gürhan; Habif, Sara; Çal, Ahmet Çağ…Öğe Sağlıklı bireylerde biyotinidaz aktivitesinin referans aralık analizi(Ege Üniversitesi, 2014) Barutçuoğlu, Burcu; Başol, GüneşBiotinidase activity, biotinidase deficiency, reference intervals.;Biyotinidaz aktivitesi, biyotinidaz eksikliği, referans aralık.;Biyotinidaz eksikliği, yenidoğan döneminde erken tanı sonrasında başlanan biyotin tedavisi ile işitme kaybı, optik atrofi ve mental retardasyona yol açan kalıcı beyin hasarının engellenebildiği kalıtsal bir metabolik hastalıktır. Hastalar ölçülen biyotinidaz enzim düzeylerine göre belirgin (kalan aktivite ortalama normal değerin %0-10'u) veya kısmi (kalan aktivite ortalama normal değerin %10-30'u) biyotinidaz eksikliği olarak sınıflandırılır. Bu sınıflandırmanın yapılabilmesi için sağlıklı kişilerde enzimin ortalama değerinin ve referans sınırlarının bilinmesi gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı, sağlıklı çocuk ve erişkinlerde serum biyotinidaz aktivitesinin kantitatif ölçümü sonrası elde edilecek referans değerlerden, enzime ait referans aralık analizinin yapılması ve hastanemize biyotinidaz ölçümü için başvuran hastaların % biyotinidaz aktivitesinin hesaplanmasında ve biyotinidaz eksikliği olan olguların sınıflandırılmasında laboratuvarımızda kullanılacak, bölgemize ait ortalama değerlerin bulunmasıdır. Çalışmaya 120 çocuk (2 ay-17 yaş) ve 121 erişkin (18-49 yaş) olmak üzere toplam 241 11 referans birey dahil edilmiştir. Bireylerin sağlık durumu, incelenen analite yönelik olarak hazırlanan anket formunun incelenmesi, anamnez ve fizik muayene ile 11 değerlendirilmiştir. Serum biyotinidaz aktivitesi biyotinil-p-aminobenzoik asid'in substrat olarak kullanıldığı kolorimetrik yöntem ile ölçülmüştür. 95. persentil referans sınırları non-parametrik yöntem ile belirlenmiştir. Pediatrik grupta ortalama değer 6.8 nmol/dak/mL olarak bulunmuş, referans aralık 4.64-8.84 nmol/dak/mL olarak belirlenmiştir. Erişkin grupta ise kadınlarda ortalama biyotinidaz aktivitesi erkeklere göre daha düşük bulunduğundan (sırasıyla 6.2 ve 7.3 nmol/dak/mL, P<0.001), cinsiyete özgü referans aralıkları hesaplanmıştır. Bu çalışma ile serum biyotinidaz aktivitesi için tüm yaş ve cinsiyet gruplarında tek bir ortalama değerin ve tek bir referans aralığın kullanılamayacağı gösterilmiştir.Öğe Yüksek duyarlıklı C- reaktif proteini akılcı kullanıyor muyuz?(2007) Isıklar, Ozben O.; Başol, Güneş; Barutçuoğlu, Burcu; Bozdemir, A Erkin; Kabaroğlu, Ceyda; Parıldar, Zuhal; Mutaf, Mehmet Işıl…